Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
Olağanüstü zamanaşımı – Madde 713
Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılamayan veya yirmi yıl önce hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.
Tescil davası, Hazineye ve ilgili kamu tüzel kişilerine veya varsa tapuda malik gözüken kişinin mirasçılarına karşı açılır.
Davanın konusu, mahkemece gazeteyle bir defa ve ayrıca taşınmazın bulunduğu yerde uygun araç ve aralıklarla en az üç defa ilân olunur.
Son ilândan başlayarak üç ay içinde yukarıdaki koşulların gerçekleşmediğini ileri sürerek itiraz eden bulunmaz ya da itiraz yerinde görülmez ve davacının iddiası ispatlanmış olursa, hâkim tescile karar verir. Mülkiyet, birinci fıkrada öngörülen koşulların gerçekleştiği anda kazanılmış olur.
Davalılar ve itiraz edenler, aynı davada kendi adlarına tescile karar verilmesini isteyebilirler.
Kararda, tescili istenilen taşınmazın niteliği, yeri, sınırları ve yüzölçümü belirtilir ve karara, uzmanlarca düzenlenen teknik bilgileri içeren krokisi de eklenir.
Özel kanun hükümleri saklıdır.
Olağanüstü Kazandırıcı Zamanaşımı: Tescil Davasında Zilyetliğin Aralıksız ve Davasız Yirmi Yıl Sürdürülmesi Şartı
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/16-478 Karar No: 2019/41 Karar tarihi: 29.01.2019
Özet: Y… Kadastro Müdürlüğünün 15.11.1996 ve 30.10.2001 tarihli yazılarında, dava konusu yerde yapılan kadastro tespit çalışmalarının 12.04.1977 tarihinde kesinleştiği ve davaya konu yerin kadastro çalışmaları sırasında “taşlık ve kayalık” olarak tescil harici bırakıldığının bildirilmesi, … tarafından 27.04.1984 tarihinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak taşınmazın adına tescili talebiyle açılan davanın, tespit dışı bırakma işleminin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık süre dolmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin …. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/149 E., 2002/38 K. sayılı kararının 19.09.2002 tarihinde kesinleşmesi, bahsi geçen kararın eldeki birleşen dosya davacıları yönünden az yukarıda açıklanan şekilde kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğurması ve birleşen davanın 24.04.2003 tarihinde açılmış olması karşısında; birleşen dosya davacıları yararına gerek kanunda, gerekse Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında açıklanan şekilde zilyetliğin aralıksız ve davasız yirmi yıl süreyle sürdürülmesi koşulu somut olayda gerçekleşmemiştir. Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen, Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
(4721 S. K. m. 713) (6100 S. K. m. 303, Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 429) (YİBK. 19.01.2007 T. 2005/1 E. 2007/1 K.)
Dava: Taraflar arasındaki tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın reddine, birleşen davanın kabulüne dair verilen 21.11.2013 tarihli ve 2003/32 E., 2013/249 K. sayılı kararın davacı-birleşen dosya davalısı Hazine vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 16.06.2014 tarihli ve 2014/7838 E., 2014/8429 K. sayılı kararı ile:
Karar:
“…Davacı Hazine, Ağcaşar Köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sırasında tespit harici bırakılan taşınmaz hakkında… tarafından Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tescil davasının reddedildiği, davaya konu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğu iddiasıyla Hazine adına tescili istemi ile dava açmıştır. Davacılar… mirasçıları… ve … irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak adlarına tescil istemiyle dava açmışlardır. Mahkemece dava dosyaları birleştirilerek yapılan yargılama sonunda Hazine’nin davasının reddine, davacılar … ve …’nin davalarının kabulüne uzman teknik bilirkişinin raporuna ekli krokide 18.503 m2 olarak gösterilen taşınmazın yeni bir parsel numarası verilerek davacılar… mirasçıları … ve … adına miras payları oranında tesciline karar verilmiş; hüküm, davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Aynı taşınmazla ilgili olarak 1984 yılında eldeki dosyanın davacılarından… ve …’nin miras bırakanları… tarafından Hazine ve Köy Tüzel Kişiliği aleyhine 1984 yılında açılıp, …’nın 1988’de ölümü üzerine mirasçıları … ve … tarafından devam olunan dava, Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/149 – 2002/38 sayılı ilamı ile taşınmazın tespit dışı bırakıldığı 1977 yılı ile dava tarihi arasında 20 yıllık iktisabı sağlayan süre dolmadığı gerekçesi ile reddedilmiş ve ilam 2002 yılında Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Bundan sonra davacı Hazine, 22.01.2003 tarihli dilekçesi ile taşınmazın Hazine adına tescili istemi ile dava açmıştır. Davacılar… ve … de 24.04.2003 tarihli dilekçeleri ile tespit dışı bırakıldığı 1977 yılından bu yana taşınmaza zilyet oldukları ve zilyetliklerinin 20 yılı doldurduğu iddiasıyla adlarına tescil istemi ile dava açmışlardır. Mahkemece, yukarıda sözü edilen kesinleşmiş mahkeme ilamının doğru bir tespit hükmü olmadığı, birleşen dosya davacıları… ve … murisi … yararına dava tarihi olan 1984 yılından önce mülkiyet şartlarının oluştuğu gerekçesi ile yazılı şekilde hüküm kurulmuştur. Konusu, tarafları ve sebebinin aynı olması nedeniyle zilyetlik süresinin dolmadığına ilişkin önceki hükmün taraflar arasında kesin hüküm oluşturduğu kuşkusuzdur. Bu ilamla taşınmaz üzerindeki zilyetliğin kesilmesi nedeniyle aynı yerle ilgili olarak açılan ikinci davanın olumlu sonuçlanabilmesi için, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 19.01.2007 gün ve 2005/1 Esas, 2007/1 Karar sayılı ilamında da vurgulandığı gibi ilk kararın kesinleşmesinden itibaren taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davasız ve aralıksız ve malik sıfatıyla yeniden 20 yıl sürmesi gerekir. Hal böyle olunca, karar tarihinden sonra yürürlüğe girmiş bulunan 6360 sayılı Kanun hükümleri gereğince Kayseri İlinin mülki sınırlarının Büyükşehir Belediyesi sınırları olarak kabul edildiği, davalı Ağcaşar Köyü’nün Tüzel Kişiliğinin kalkmış olduğu göz önüne alınarak Yahyalı Belediyesi ile … davaya dahil edilip, husumet yaygınlaştırılmalı, bundan sonra açılan ilk tescil davasının 19.09.2002 tarihinde kesinleşmesi, görülmekte olan ikinci davanın ise 24.04.2003 tarihinde açılması, ilk davanın kesinleşmesi ile ikinci davanın açılması arasında 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun madde 713’te öngörülen 20 yıllık yasal kazandırıcı zamanaşımı süresinin dolmamış bulunması karşısında davacılar … ve … davasının reddine, davacı Hazine davasının kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Asıl ve birleşen dava, kadastro çalışmalarında tespit harici bırakılan taşınmazın tescili istemine ilişkindir.
Asıl dosya davacısı Hazine vekili; Ağcaşar Köyü çalışma alanında bulunan ve kadastro sırasında tespit harici bırakılan mevki ve sınırları belirtilen çekişme konusu taşınmaz hakkında, Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan tescil davasının reddedildiğini, davaya konu taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden olduğunu ileri sürerek Hazine adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dosya davacıları… ve … vekili; çekişmeli taşınmazın tespit harici bırakılma tarihinden bu yana müvekkillerinin zilyetliklerinde bulunduğunu belirterek irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak müvekkilleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Davacı- birleşen dosya davalısı Hazine vekili; kesin hüküm nedeniyle birleşen davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.
Asıl ve birleşen dosya davalısı Ağcaşar Köyü Tüzelkişiliği temsilcisi, davaya konu yerin … tarafından kullanıldığını belirterek davaya diyeceğinin olmadığını bildirmiştir.
Mahkemece; 1996/149 E., 2002/38 K. sayılı karar ile taşınmazın taşlık ve kayalık olarak tescil harici bırakıldığı ve kadastro çalışmalarının kesinleştiği tarihten dava tarihine kadar 20 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı nedenleriyle davanın reddine karar verilmiş ise de, taşınmazın taşlık kayalık olmadığı, 1984 yılından önce de… ve mirasçıları tarafından kullanıldığının sabit olduğu, 1996/149 E., 2002/38 K. sayılı kesinleşmiş mahkeme kararının doğru bir tespit hükmü olmadığı, bahsi geçen karar kesin hüküm teşkil ettiğinden davanın reddi gerekse de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi hükümlerinin uygulanması gerektiği gerekçeleriyle asıl davada davacı Hazine’nin davasının reddine, birleşen davada davacılar… ve …’nin davalarının kabulüne, uzman teknik bilirkişinin raporuna ekli krokide 18.503 m2 olarak gösterilen taşınmazın yeni bir parsel numarası verilerek davacılar adına miras payları oranında tesciline karar verilmiştir.
Davacı-birleşen dosya davalısı Hazine vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; önceki gerekçeler tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davacı-birleşen dosya davalısı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; birleşen dosya davacıları… ve … murisi… tarafından açılan ve vefatı üzerine mirasçı davacılar tarafından devam edilen, çekişme konusu taşınmazın tescili istemine ilişkin davanın reddine dair verilen Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/149 E., 2002/38 K. sayılı kararının kesinleşmesinden sonra, aynı davacılar tarafından açılan eldeki birleşen davada; davacılar lehine kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yolu ile mülkiyeti kazanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği, burada varılacak sonuca göre asıl dosya davacısı Hazine tarafından açılan tescil davasının kabulüne karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle kesin hüküm müessesesinin temel hukuki esasları üzerinde durulmasında yarar vardır.
Kesin hüküm, şekli anlamda kesin hüküm ve maddi anlamda kesin hüküm olmak üzere ikiye ayrılır. Bir karara karşı normal kanun yollarına başvurulamıyorsa buna şekli anlamda kesin hüküm denir.
Şekli anlamda kesin hüküm 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nda tanımlanmamış ise de, maddi anlamda kesin hüküm 303’üncü maddesinde tanımlanmıştır. Buna göre bir davada maddi anlamda kesin hükümden söz edilebilmesinin ilk şartı o hükmün şekli anlamda kesinleşmiş olmasıdır. Bundan başka her iki davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci davaya ait talep sonucunun aynı olması gerekir (HMK m. 303/1).
Hemen belirtilmelidir ki, kesin hükmün amacı kişiler arasındaki uyuşmazlıkların kesin bir biçimde çözümlenmesidir. Bu amacın gerçekleşmesinde, hem kişilerin hem de Devletin yararı vardır. Çünkü, kişiler arasındaki uyuşmazlığın kesin bir biçimde sonuçlanması için, dava sırasında bütün olanaklarını kullanırlar ve dava sonucunda verilecek kararla, artık bu uyuşmazlığın sona ermesini isterler. Bu açıdan, Devletin de menfaati söz konusudur. Çünkü Devlet, mahkemelerin sınırsız bir biçimde aynı uyuşmazlık (dava) ile sürekli ve yinelenerek meşgul edilmesini istemez.
Kural olarak kesin hükümle sonuçlanan bir uyuşmazlığın bir daha yargı mercileri önüne getirilmesi olanaksızdır. Ancak Yargıtay, tescil davasının kendine özgü ve özel kuralları olan bir dava olması nedeniyle, davanın reddinden sonra tescil için öngörülen koşullarının tümünün birlikte yeniden oluşması hâlinde dava açılabileceğini ilke olarak kabul etmektedir. Zilyet tarafından açılan tescil davasıyla sınırlı olarak kabul edilen bu uygulama, genel kuralın ayrık bir durumunu oluşturmaktadır (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 26.01.2007 tarihli ve 2005/1 E., 2007/1 K. sayılı kararı).
Açıklanan ilkeler ışığında somut olaya gelince; görülmekte olan birleşen dava (2003/96 E.) ile daha önce Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesinin 1984/119 Esas (bozma sonrası 1996/149 E.) sayılı dosyası üzerinden görülen davanın, kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği yolu ile kadastro çalışmalarında tespit harici bırakılan ve dava dilekçesinde mevki ve sınırları belirtilen taşınmazın tescili talebini içerdiği, her iki davanın davalısının Hazine ve Köy Tüzelkişiliği, davacı tarafının da… ve onun külli halefi olan mirasçıları olduğu, böylece davaların konusunun, sebebinin ve taraflarının aynı olduğu hususunda bir tereddüt bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Mustafa Çiftçi tarafından açılan ve vefatı üzerine mirasçıları (eldeki dava davacıları … ve …) tarafından devam edilen davada, Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/149 E., 2002/38 K. sayılı kararı ile dava konusu yerde kadastro tespit çalışmalarının 12.04.1977 tarihinde kesinleştiği, dava konusu yerin kadastro çalışmaları sırasında “taşlık ve kayalık” olarak tescil harici bırakıldığı, tespit dışı bırakma işleminin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık sürenin dolmadığı gerekçeleriyle dava reddedilmiştir. Bahsi geçen dava 19.09.2002 tarihinde kesinleşmiş, eldeki birleşen dava… ve … tarafından 24.04.2003 tarihinde açılmıştır.
Bilindiği üzere; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 713. maddesi; “Tapu kütüğünde kayıtlı olmayan bir taşınmazı davasız ve aralıksız olarak yirmi yıl süreyle ve malik sıfatıyla zilyetliğinde bulunduran kişi, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir.” hükmünü içermektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 26.01.2007 tarihli ve 2005/1 E., 2007/1 K. sayılı kararında da; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 713. maddesinin 1. ve 2. fıkraları gereğince açılan tescil davasının süre yönünden reddedilmesi hâlinde; aynı yerle ilgili olarak açılacak ikinci davanın olumlu sonuçlanabilmesi için, ilk kararın kesinleşmesinden itibaren taşınmaz üzerindeki zilyetliğin davasız, aralıksız ve malik sıfatıyla yeniden 20 yıl sürmesi gerekeceği kabul edilmiştir.
Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, Yahyalı Kadastro Müdürlüğünün 15.11.1996 ve 30.10.2001 tarihli yazılarında, dava konusu yerde yapılan kadastro tespit çalışmalarının 12.04.1977 tarihinde kesinleştiği ve davaya konu yerin kadastro çalışmaları sırasında “taşlık ve kayalık” olarak tescil harici bırakıldığının bildirilmesi,… tarafından 27.04.1984 tarihinde kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanılarak taşınmazın adına tescili talebiyle açılan davanın, tespit dışı bırakma işleminin kesinleştiği tarih ile dava tarihi arasında 20 yıllık süre dolmadığı gerekçesiyle reddine ilişkin Yahyalı Asliye Hukuk Mahkemesinin 1996/149 E., 2002/38 K. sayılı kararının 19.09.2002 tarihinde kesinleşmesi, bahsi geçen kararın eldeki birleşen dosya davacıları yönünden az yukarıda açıklanan şekilde kesin hükmün hukuki sonuçlarını doğurması ve birleşen davanın 24.04.2003 tarihinde açılmış olması karşısında; birleşen dosya davacıları yararına gerek kanunda, gerekse Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında açıklanan şekilde zilyetliğin aralıksız ve davasız yirmi yıl süreyle sürdürülmesi koşulu somut olayda gerçekleşmemiştir.
Hâl böyle olunca, Mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen, Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davacı-birleşen dosya davalısı Hazine vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 29.01.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Tapu iptali ve tescil davası, önalım davası, kira bedelinin tespiti ve kiracının tahliyesi davaları, ecrimisil davası, kamulaştırma bedelinin tespiti davası ile tenkis davası başta olmak üzere gayrimenkul ve taşınmaz hukuku ile ilgili süreçlerde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir gayrimenkul avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Gayrimenkul hukuku alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; kamulaştırmasız el atma ile ilgili dava sürecinde müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri gayrimenkul avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.