Boşanma Davasından Sonra Açılacak Aldatma Nedeniyle Tazminat Davası
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1432 Karar No: 2018/1886 Karar Tarihi: 11.12.2018
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki manevi tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle usulden reddine dair verilen 02.07.2015 tarihli ve … sayılı karar davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 14.01.2016 tarihli ve 2015/14455 E., 2016/377 K. sayılı kararı ile;
“…Dava, kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece davalılardan … yönünden dava tefrik edilerek bu davalı yönünden aile mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiş; karar davacı tarafından temyiz olunmuştur.
Davacı, eski eşi olan davalı … ile diğer davalının evlilik birliktelikleri içinde ilişki kurarak kendisini aldattıklarını iddia ederek uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.
Davalı …, iddiaları kabul etmediğini, haksız yere açılan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, evlilik devam ederken birlik yükümlülüklerine uyulup uyulmadığını belirleme görevinin Aile Mahkemesine ait olduğu, emsal yargı içtihatlarında da aile mahkemesinin görevli olduğunun belirlendiği, görevin kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her safhasında gözetilebileceği nazara alınarak dava dilekçesinin görevsizlik nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Dosya arasındaki bilgi ve belgelerden davacı ile davalılardan …’nın resmi nikahla evli oldukları, davalının davacıya karşı şiddet uygulaması nedeniyle boşanma davası açtığı, davacının da eşinin kendisini aldattığını iddia ederek ayrı bir boşanma davası açtığı, dosyaların birleştirildiği, yapılan yargılama sonunda davacının eşine şiddet uygulaması, davalının da güven sarsıcı davranışları nedeni ile taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmalarına karar verildiği, tazminat isteklerinin reddedildiği anlaşılmaktadır. Davacı, boşanma kararının verilmesinden on gün sonra davalıların kendisine yönelik haksız eylemlerine dayanarak eldeki davayı açmıştır.
Dava dilekçesindeki iddianın ileri sürülüş biçimi itibari ile eldeki davanın yasal dayanağı Türk Borçlar Kanunu’nun 49 ve izleyen maddelerinde düzenlenmiş olan haksız eyleme ilişkin kurallardır. Bu durumda görevli mahkeme genel mahkemelerdir. Her ne kadar mahkeme kararının gerekçesinde değinilen emsal içtihatta aile mahkemesinin görevli olduğuna değinilmiş ise de, 2. Hukuk Dairesinin bu konu hakkında 2015/16210-2015/17830 esas karar, 2015/7463-2015/10901 esas karar sayılı içtihatlarında Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunu belirlemesi, Dairemizce de 2014/8680-2014/13420 esas karar sayılı ilamda davanın yasal dayanağının haksız eyleme ilişkin kurallar olduğunun kabulü ile Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğunun benimsenmiş olması nedenleriyle eldeki davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu sonucuna varılmıştır.
Şu durumda mahkemece uyuşmazlığın çözümünde görevli olduğu benimsenerek işin esası incelenip karar verilmesi gerekirken aile mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin reddine karar verilmiş olması doğru olmadığı gibi hakkındaki dava tefrik edilen davalı H. M. Zorlu’nun karar başlığında gösterilmesi de HMK’nın 297. maddeye aykırı olduğundan kararın bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle oy çokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili; müvekkili ile davalı …’nın 2001 yılında evlendiklerini, davalı H. M. Zorlu ile davalı …’nın gayrimeşru ilişkiye girdiğini, davalı … ile karşılıklı boşanma davası açtıklarını, boşanma davasında mahkemece davalı …’nin sadakatsizliği nedeniyle müvekkilinin boşanma davasının da kabul edildiğini, fakat boşanmada tarafların eşit kusurlu olduğu belirtilerek tazminata hükmedilmediğini, bu süreç içerisinde davalı …’nin sadakatsiz davranışları nedeniyle müvekkilinin kişilik haklarının ihlal edildiğini, davalı … ve davalı Hacı Mehmet’in zarardan birlikte sorumlu olduklarını ileri sürerek 75.000,00TL manevi tazminatın 01.08.2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili; davacının, müvekkili ile diğer davalının gayrimeşru ilişki yaşadığı iddiasının doğru olmadığını, kendisine komplo kurulduğunu, davacının sadakatsizliği iddia ettiği tarihten sonra defalarca müvekkili ile birleşmeyi talep ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece yapılan yargılama sırasında 29.06.2015 tarihinde davalılardan H. M. Zorlu yönünden davanın tefrik edilerek başka bir esas numarasına kaydedilmesine, davalı … yönünden ise bu dosya üzerinden yargılamaya devam edilmesine karar verilmiştir.
Mahkemece; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun evlenmeyle eşlere yüklediği ödevler arasında bulunan sadakat yükümlülüğünün ihlalinin diğer eş için boşanma nedeni olmakla beraber aynı zamanda istek hâlinde TMK’nın 174/2. maddesi uyarınca manevi tazminat da talep edilebileceği, sadakat yükümlülüğünün eşin evlenme ile kurulan aile birliğinin tarafı olması sıfatından kaynaklandığı, zira eşin kendi iradesi ile bu birliğin tarafı olmayı kabul ettiği ve yasanın kendisine yüklediği hak ve yükümlülükler altına girdiği, 4787 sayılı Aile Mahkemesinin Kuruluş Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un 4/1. maddesi gereğince, TMK’nın İkinci Kitabı’ndan doğan dava ve işlere aile mahkemesinde bakılacağı, dava konusu olayda davacının TMK’nın 185. maddesinde belirtilen sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmaktan dolayı davalı eşinden manevi tazminat talep ettiği, sadakat yükümlülüğünün evlilikle birlikte eşlerin tabi olması gereken bir yükümlülük olup, TMK’nın İkinci Kitabının birinci kısmının 3. bölümünde düzenlendiği, sadakat yükümlülüğünün ihlali durumunda diğer eşin açacağı boşanma davasında, boşanmaya neden olan bu olay nedeniyle kişilik hakkının saldırıya uğradığını ileri sürerek davanın ferî mahiyetinde manevi tazminat talebinde bulunabileceği (TMK 174/2), somut olayda davacı tarafın resmî nikahlı eşinin diğer davalı ile kendisini aldattığından dolayı kişilik haklarına saldırı niteliğindeki eylem nedeniyle manevi zararın ödetilmesini istediği, evlilik devam ederken birlik yükümlülüklerine uyulup uyulmadığını belirleme görevinin aile mahkemesine ait olduğu, dolayısıyla değişen Yargıtay Özel Daire içtihatları (4.HD 2015/3073 E.-4677 K.) dikkate alınarak davaya bakmakta aile mahkemesinin görevli olduğu gerekçesiyle dava dilekçesinin HMK’nın 114/1-c ve 115/1 maddeleri uyarınca görevsizlik nedeniyle usulden reddine, karar kesinleştiğinde HMK’nın 20. maddesi uyarınca talep hâlinde dosyanın görevli ve yetkili Konya Nöbetçi Aile Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Davacı vekilinin temyizi üzerine karar Özel Dairece, yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece, önceki karardaki gerekçeler tekrar edilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararını davacı vekili temyiz etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, dava dilekçesinde iddiaların ileri sürülüş biçimi itibariyle eldeki manevi tazminat davasının yasal dayanağının haksız fiile ilişkin hükümler mi (BK md.49) yoksa boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiası mı (TMK md.174) olduğu; buradan varılacak hukuki nitelendirmeye göre görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemesi mi yoksa aile mahkemesi mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle mahkemelerin görevi ile ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesi gerekmektedir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 1. maddeleri uyarınca mahkemelerin görevi kanunla düzenlenir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup HMK’nın 114/1-c maddesine göre mahkemenin görevli olması dava şartıdır. HMK’nın 115. maddesine göre ise dava şartlarının mevcut olup olmadığı, taraflarca ileri sürülüp sürülmediğine bakılmaksızın yargılamanın her aşamasında mahkemece kendiliğinden gözetilir.
Nitekim 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 142. maddesinde, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un “Aile mahkemelerinin görevleri” başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrası; “22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanununun Üçüncü Kısım hariç olmak üzere İkinci Kitabı ile 3.12.2001 tarihli ve 4722 sayılı Türk Medenî Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanuna göre aile hukukundan doğan dava ve işler…” hükmünü içermekte olup, söz konusu uyuşmazlıklarda aile mahkemeleri görevlidir.
Bir uzmanlık mahkemesi olan aile mahkemesinin kuruluşunu düzenleyen ve kendine özgü usul hükümleri taşıyan 4787 sayılı Kanun, evvelce genel hukuk mahkemelerince bakılan aile hukukundan doğan dava ve işleri bu mahkemelerden alarak uzmanlık mahkemesine vermiştir. Bu Kanunun 7. maddesinin 3. fıkrası gereğince de; özel kanunlardaki hükümler saklı kalmak kaydıyla; bu kanunda hüküm bulunmayan konularda Türk Medeni Kanununun aile hukukuna ilişkin usul hükümleri ile Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu hükümleri uygulanır.
Eldeki davada davacı …, davalı eski eşi …’nın evlilik birliğinin devamı sırasında (hakkındaki dava tefrik edilen) davalı H. M. Zorlu ile birlikte olmak suretiyle sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiği, bu nedenle kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla manevi tazminat isteminde bulunmaktadır. O halde, uyuşmazlığın çözümü açısından, kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemi ve eşler arasındaki sadakat yükümlülüğü ile ilgili hükümlere kısaca değinmekte yarar vardır.
Dava konusu eylemin gerçekleştiği tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun “Mesuliyet Şartı” başlıklı 41. maddesinde düzenlenen hükme göre;
“Gerek kasten gerek ihmal ve teseyyüp yahut tedbirsizlik ile haksız bir surette diğer kimseye bir zarar ika eden şahıs, o zararın tazminine mecburdur.
Ahlaka mugayir bir fiil ile başka bir kimsenin zarara uğramasına bilerek sebebiyet veren şahıs, kezalik o zararı tazmine mecburdur.”
Aynı Kanunun “Şahsi Menfaatlerin Haleldar Olması” başlıklı 49. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para ödenmesini dava edebilir.
Hakim, manevi tazminatın miktarını tayin ederken, tarafların sıfatını, işgal ettikleri makamı ve diğer sosyal ve ekonomik durumlarını da dikkate alır.
Hakim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir tazmin sureti ikame veya ilave edebileceği gibi tecavüzü kınayan bir karar vermekle yetinebilir ve bu kararın basın yolu ile ilanına da hükmedebilir.”
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesinde düzenlenen hükme göre;
“Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür.
Zarar verici fiili yasaklayan bir hukuk kuralı bulunmasa bile, ahlaka aykırı bir fiille başkasına kasten zarar veren de, bu zararı gidermekle yükümlüdür.”
Aynı Kanunun “Kişilik hakkının zedelenmesi” başlıklı 58. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Kişilik hakkının zedelenmesinden zarar gören, uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat adı altında bir miktar para ödenmesini isteyebilir.
Hâkim, bu tazminatın ödenmesi yerine, diğer bir giderim biçimi kararlaştırabilir veya bu tazminata ekleyebilir; özellikle saldırıyı kınayan bir karar verebilir ve bu kararın yayımlanmasına hükmedebilir.”
Diğer taraftan, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 185. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş olur.
Eşler, bu birliğin mutluluğunu elbirliğiyle sağlamak ve çocukların bakımına, eğitim ve gözetimine beraberce özen göstermekle yükümlüdürler.
Eşler birlikte yaşamak, birbirine sadık kalmak ve yardımcı olmak zorundadırlar.
Görüldüğü üzere, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinde eşlerin birbirlerine karşı hak ve yükümlülükleri düzenlenmiş, aynı maddenin üçüncü fıkrası ile eşlere sadakat yükümlülüğü getirilmiştir. Bu hüküm uyarınca eşler evlilik birliğinin devamı süresince birbirlerine sadık kalmak zorundadırlar.
Sadakat yükümlülüğü denilince akla ilk olarak cinsel sadakat gelse de; bu boyuta ulaşmamış duygusal ilişki ve yakınlaşmalar, evlilik birliğine zarar verecek alışkanlıklar, eşlerin birbirlerinden gizli işler yapmaları, sır saklamamaları, yalan söylemeleri gibi örneklerde de sadakat yükümlülüğünün ihlali söz konusudur (Badur, E./Turan Başara, G: Aile Hukukunda Sadakat Yükümlülüğü ve İhlalinden Kaynaklanan Manevi Tazminat İstemi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.65, Sayı:1, 2016, s. 106).
08.12.2018 tarihli ve 30619 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 06.07.2018 tarihli ve 2015/5 E., 2018/7 K. sayılı içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği üzere; sadakat yükümlülüğünün ihlalinin zina teşkil eden bir şekilde gerçekleşmiş olması özel ve mutlak bir boşanma sebebi olup, aldatılan eş 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesi uyarınca boşanma davası açabilecektir. Bunun yanı sıra sadakat yükümlülüğünün ihlali durumunda diğer eşin evlilik birliğinin temelden sarsıldığını belirterek ve TMK’nın 166. maddesine dayanarak boşanma davası açabilmesi mümkündür. Bu nedenle açılacak boşanma davalarında, sadakat yükümlülüğünü ihlâl eden eşten kusur durumuna göre TMK’nın 174. maddesi gereğince maddi ve manevi tazminat istenebileceği gibi, koşullarının oluşması durumunda TMK’nın 175. maddesi gereğince yoksulluk nafakası da talep edilebilecektir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 174/2. maddesinde, boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan tarafın, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebileceği hükme bağlanmıştır.
Tüm bu açıklamalar ve yasal düzenlemeler ışığında somut olay incelendiğinde;
Davacı ile davalı …’nın 2001 yılında evlendikleri, 2011 yılında davalı … tarafından açılan boşanma davası ile davacının açtığı boşanma davasının birleştirildiği, Konya 1. Aile Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda …’nın eşine fiziksel şiddet uygulaması nedeniyle kusurlu olduğu gerekçesiyle asıl davanın kabulü ile tarafların boşanmalarına karar verildiği ve asıl davada davacı kadın lehine maddi ve manevi tazminat ile nafakaya hükmedildiği; birleşen davada ise davacı kocanın tazminat taleplerinin reddedildiği, bu kararın … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince davalı-davacı kocanın eşine sürekli fiziksel şiddet uyguladığı, buna karşılık davacı-davalı kadının da güven sarsıcı davranışlar içerisine girdiği, davalı-davacının eşinin kusurlu davranışlarını affettiğinin kabul edilemeyeceği, taraflar arasında ortak hayatı temelinden sarsacak derecede ve birliğin devamına imkân vermeyecek nitelikte bir geçimsizliğin mevcut ve sabit olduğu, bu sonucun gerçekleşmesinde sadece kocanın değil, kadının da kusurlu olduğu, olayların akışı karşısında davalı-davacı kocanın da dava açmakta haklı olduğu, bu nedenle davalı-davacı kocanın birleştirilen boşanma davası da kabul edilmek suretiyle boşanmaya karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu, mahkemece bozmaya uyularak 04.02.2014 tarihli karar ile davalı-davacı kocanın birleştirilen boşanma davasının da kabulüne, ancak tarafların eşit kusurlu olduğu gerekçesiyle tazminat taleplerinin reddine karar verildiği, bu kararın taraflarca kusur belirlenmesi, velayet ve nafaka yönünden temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince onandığı ve kararın boşanmaya ilişkin kısmının temyiz edilmemesi nedeniyle 10.03.2014 tarihinde, diğer kısımların ise onanması ve karar düzeltme yoluna gidilmemesi nedeniyle 30.05.2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.
14.02.2014 tarihinde açılan eldeki davada davacının, evliliklerinin devamı sırasında davalı …’nın, H. M. Zorlu ile ilişkiye girmek suretiyle sadakat yükümlülüğünü ihlal ettiğini, davalı …’nın ve davalı H. M. Zorlu’nun bu eylemleri nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğradığını ileri sürerek 75.000,00TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini talep etmiş, yerel mahkemece davalı H. M. Zorlu hakkındaki dava tefrik edilmiştir.
Her ne kadar davacı taraf dava dilekçesinde davanın dayanağının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi olduğunu ileri sürmüş ise de, 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 76. (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 33.) maddesi ve 04.06.1958 tarihli ve 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince, davanın dayandığı maddi vakıaları bildirmek ve izah etmek davacıya, hukuki nitelendirmeyi yapmak ve ona uygun yasal düzenlemeyi tayin ve tespit ederek uygulamak hâkime aittir.
Eşlerin evlenme ile kurulan aile birliğinin tarafı olması sıfatından kaynaklanan sadakat yükümlülüğü, eşlerin tabi olması gereken bir yükümlülük olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun “Aile Hukuku” başlığını taşıyan ikinci kitabının birinci kısmının 3. bölümünde düzenlenmiştir. Sadakat yükümlülüğünün ihlal edilmesi durumunda, diğer eş açacağı boşanma davasında, boşanmaya neden olan bu olay nedeniyle kişilik hakkının saldırıya uğradığını ileri sürerek davanın ferî mahiyetinde manevi tazminat talebinde bulunabilir (TMK m. 174/2).
Dava dilekçesinde iddiaların ileri sürülüş biçimi itibariyle davacı, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 185. maddesinin 3. fıkrasında belirtilen sadakat yükümlülüğüne aykırı davranmaktan dolayı, kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasıyla davalı eşinden manevi tazminat isteminde bulunmuş olduğuna göre davanın yasal dayanağı, davalının sadakat yükümlülüğünün ihlalini teşkil eden ve boşanmaya sebep olan eylemi nedeniyle davacının kişilik haklarının saldırıya uğradığı iddiasına ilişkin olup, bu hâliyle dava aile hukukundan kaynaklanmaktadır.
Şu durumda gerek taraflar arasındaki evlilik devam ederken birlik yükümlülüklerine uyulup uyulmadığını belirleme görevinin aile mahkemesine ait olması, gerekse 4787 sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanun’un “Aile mahkemelerinin görevleri” başlıklı 4. maddesinin 1. fıkrası gereğince 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun İkinci Kitabı’ndan doğan dava ve işlere aile mahkemesinde bakılacağının belirtilmesi nedeniyle, aile hukukundan kaynaklanan eldeki davaya bakmakla aile mahkemesinin görevli olduğunun kabulü gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davanın hukuki dayanağının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun haksız fiile ilişkin hükümleri olduğu, boşanmaya sebep olan olay nedeniyle kişilik hakları zedelenen tarafın manevi tazminatı boşanma davasıyla birlikte isteyebileceği gibi, boşanmaya bağlı olmaksızın “hakların yarışması” çerçevesinde genel hükümlere dayanarak da isteyebileceği, bir kişinin sorumluluğu birden çok sebebe dayandırılabiliyorsa hâkimin zarar gören aksini istemiş olmadıkça veya kanunda aksi öngörülmedikçe, zarar görene en iyi giderim imkânı sağlayan sorumluluk sebebine göre karar vereceği, somut davada davacının manevi tazminat talebi boşanmadan bağımsız olarak haksız fiile ilişkin hükümlerden kaynaklandığından asliye hukuk mahkemesinin görevli olduğu, bu nedenle direnme kararının bozulması gerektiği belirtilmişse de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle yerinde görülmemiştir.
Hâl böyle olunca; yerel mahkemenin yukarıda belirtilen gerekçeyle mahkemenin görevsizliği nedeniyle dava dilekçesinin usulden reddine karar vermesinde bir isabetsizlik bulunmayıp, direnme kararı bu nedenle yerindedir.
Açıklanan nedenlerle direnme kararı onanmalıdır.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 11.12.2018 gününde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.