İnternet Dolandırıcılığı Yoluyla Banka Hesabının Boşaltılması Halinde Bankanın Hukuki Sorumluluğu

İnternet Dolandırıcılığı Yoluyla Banka Hesabının Boşaltılması Nedeniyle Oluşan Zararın Tazmin Edilmesi ve Bankanın Hukuki Sorumluluğu - Kayseri Borçlar Hukuku Avukatı - Kayseri Tüketici Avukatı - Kayseri Ticaret Avukatı - Kayseri Bilişim Avukatı Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

İnternet Dolandırıcılığı Yoluyla Banka Hesabının Boşaltılması

İnternet bankacılığında, banka müşterilerinin nakit çekme dışında hemen hemen bütün bankacılık işlemleri internet üzerinden gerçekleştirilebilmektedir. Dolayısıyla internet bankacılığı, hesap açma veya farklı hesaplara para transfer etme gibi bankacılık işlemlerinin internet üzerinden yapıldığı dağıtım kanalı anlamına gelmektedir. Diğer bir ifadeyle, bankaların sanal ortamda kurdukları, para çekme dışında bireysel ve ticari tüm bankacılık işlemlerinin yapılabildiği, şube dışı bankacılık hizmetlerinin sunulduğu, elektronik bankacılığın gelişiminin bir uzantısı olarak alternatif bir dağıtım kanalıdır. Bu dağıtım kanalında bankacılık hizmetleri, bankanın web sitesi veya mobil uygulaması aracılığıyla müşteriye sunulmaktadır. Hesap sahibine ait müşteri numarası, parola ve şifre gibi verilerin web sitesi veya mobil uygulamada bulunan ilgili alana girilmesi suretiyle bankacılık işlemleri gerçekleştirilebilmektedir.

Girilen bilgiler, banka tarafından sistemde saklanan kişisel bilgilerle öncelikle karşılaştırılmakta, işlemin yetkili kişi tarafından yapılıp yapılmadığı kontrol edilerek hesaba erişim sağlanabilmektedir. Diğer bir ifadeyle bankanın web sitesi veya mobil uygulamasında istenilen kişisel bilgileri ve şifreyi doğru olarak giren kimse, hesap sahibi olarak kabul edilerek yaptığı işlemlere izin verilmektedir. Ancak internet, herkese açık elektronik bir ortam olduğu için hesap sahibinin kişisel bilgilerini ele geçiren kişiler, bunları internet bankacılığında kullanarak hukuka aykırı bir takım usulsüz işlemler yapmaktadır. Nitekim internet bankacılığında karşılaşılan en önemli sorun, hesap sahibine ait kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde internet bankacılığında kullanılarak bankalardaki hesapların boşaltılarak veya kredi çekilerek paranın üçüncü kişilerin hesabına aktarılması işlemidir.

Kötü niyetli üçüncü kişilerce hesap sahibinin şifre, parola, müşteri numarası ve kullanıcı kodu gibi kişisel bilgileri ile güvenlik sisteminin son halkasını oluşturan tek kullanımlık onay şifresi hukuka aykırı şekilde ele geçirildikten sonra internet bankacılığında kullanılarak, hesap sahibinin bankadaki mevduatı üçüncü kişilerin hesabına aktarılarak haksız çıkar (menfaat) elde edilmektedir. Hukuka aykırı bu durumdan sonradan haberdar olan hesap sahibi ise uğradığı zararın giderilmesi amacıyla bankaya karşı dava açmaktadır. Bu nedenle bankanın hesap sahibine karşı hukuki sorumluluğunun esaslarının belirlenmesi gerekmektedir.

Banka Hesabının Boşaltılması Nedeniyle Oluşan Zararın Tazmin Edilmesi

A. Bankanın Hukuki Sorumluluğu

Geniş anlamıyla borç ilişkisi, taraflar arasındaki çeşitli borçların kaynağını oluşturan hukuki ilişkiyi ifade etmektedir. Bu hukuki ilişkiden aslî ve yan edim yükümlülükleri doğduğu gibi genel davranış yükümlülükleri de doğmaktadır. Banka ile hesap sahibi arasında bir sözleşme ilişkisi kurulduğu için sözleşmedeki aslî ve yan edim edimlerle ilgili tarafların sorumlulukları, sözleşme kapsamına göre belirlenecektir. Sözleşmeden kaynaklanan muhtemel uyuşmazlıklara sözleşme içi sorumluluk kuralları uygulanarak çözüm bulunacaktır. Eğer söz konusu uyuşmazlıklar, sözleşmenin yan yükümlülüğü niteliğinde ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2/1. maddesinden kaynaklan bir borcun ihlali söz konusu olacaktır. Bu nedenle söz konusu uyuşmazlık, sözleşmeden doğan sorumluluk kapsamında çözüme kavuşturulacaktır. Zira bir güven kurumu olan bankalarla ilişkiye giren kişilerin güveninin korunması hususu, esas itibariyle TMK md.2’de ifade edilen dürüstlük kuralından kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla banka ile müşteri arasındaki güven ilişkisini sadece taraflar arasındaki sözleşme müzakeresine indirgemek doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Güven ilişkisi, banka ile hesap sahibi arasında kurulan iş ilişkilerinin tamamında koruyucu bir rol oynayacaktır. Bankalara münhasır bu şekilde geniş bir sorumluluğun öngörülmesinin temel nedeni, işletme konusunun özel niteliğinden ve güven kurumu olarak kabul edilmelerinden kaynaklanmaktadır.

Bankaların, sözleşmeden doğan veya bu kapsamda değerlendirilen borçlarını hiç ya da gereği gibi yerine getirmemelerinin olağan sonucu, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 112. ve 114. maddeleri uyarınca borca aykırılıktan sorumlu tutulmalarıdır. Sorumluluğun ölçüsü belirlenirken, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 18/2. maddesinde düzenlenen genel kural niteliğindeki “basiretli tacir ilkesi”, kanunun ifadesiyle “basiretli bir iş adamı gibi hareket etme” hususu da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu durumda borçlu banka tacir olduğu için hâkim sorumluluğu daha ağır olarak değerlendirecektir.

Banka ile hesap sahibi arasında ortaya çıkan uyuşmazlıklarda tarafların hak ve yükümlülükleri belirlenirken yararlanılacak bir diğer kaynak ise emredici hükümler ile sözleşme hükümlerinden sonra boşluk doldurucu ve yorumlayıcı nitelikteki hükümlerdir. Bankacılık ticari örf ve âdetleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu gereği bankaların sorumluluğunun belirlenmesinde yararlanılan ikinci kaynak olacaktır. Bankaların taraf oluşturduğu sözleşmelerde ticari örf ve adetler, bankacılık gelenekleri anlamına gelmektedir. Ancak tarafların Özel Hukuk’taki sözleşme özgürlüğü prensibinden yararlanarak kanunlardaki boşluk doldurucu-tamamlayıcı ya da yorumlayıcı kurallar ile örf ve âdet kurallarının aksini kararlaştırarak sorumluluklarını arttırmaları ya da azaltmaları mümkündür.

B. Bankanın Hukuki Sorumluluğunun Koşulları

1. Genel Olarak Sorumluluk Koşulları

Mevduat olarak belirli para yatırıldığı bankaya yatırıldığı zaman mevduat sahipleri adına banka hesabı açılmaktadır. Söz konusu hesap, mevduat sahipleri bakımından “mevduat hesabı”, bankalar bakımından ise “banka hesabı” niteliğindedir. Banka hesabından, hesap sahibi ya da yetkili temsilcisi ancak para çekme hakkına sahiptir. Hesaptaki para, sahibine ya da yetkili temsilcisine ödenmediği takdirde, bankanın sorumluluğu söz konusu olacaktır. Bu çerçevede, yetkisiz kişilerce internet bankacılığı kullanılarak boşaltılan mevduat hesapları nedeniyle bankanın hukuki sorumluluğunun doğması için birtakım unsurların gerçekleşmesi gerekir. Buna göre,

1) Banka ile müşteri arasında öncelikle bir sözleşme ilişkisi olmalıdır.

2) Bankanın özen borcuna aykırı davranması nedeniyle sözleşme ihlal edilmiş olmalıdır.

3) Bankanın özen borcuna aykırı davranması nedeniyle bir zarar doğmalıdır.

4) Özen borcuna aykırılık ile meydana gelen zarar arasında illiyet bağı olmalıdır.

2. Banka ile Hesap Sahibi Arasında Geçerli Bir Sözleşme Bulunması

Yetkisiz kişilerce internet bankacılığı kullanılarak hukuka aykırı bir şekilde üçüncü kişilerin hesabına aktarılan mevduat nedeniyle banka, hesap sahibi ile arasında geçerli bir mevduat sözleşmesi olduğu için sorumludur. Aksi takdirde bankanın sorumluluğundan bahsedilemeyecektir. Hesap sahibi, internet bankacılığı ve diğer alternatif dağıtım kanallarının sunduğu hizmetlerden yararlanmak amacıyla bankacılık hizmet sözleşmesi, mevduat sözleşmesi veya kredi kartı üyelik sözleşmesi imzalamaktadır. Bu sözleşme ile banka, bankacılık işlemlerinin internet üzerinden sürekli yapılabilmesini taahhüt etmektedir. Hesap sahibi ise söz konusu işlemler karşılığında belirlenen ücret ya da komisyonları ödemeyi taahhüt etmektedir. Tarafların bu hususlarda anlaşmasıyla söz konusu sözleşme bir özel hukuk sözleşmesi olarak kurulmaktadır. Banka ile hesap sahibi arasındaki hukuki ilişki sözleşmeden kaynaklandığı için hesap sahibine karşı bankanın hukuki sorumluluğu sözleşmeye aykırılık halinde söz konusu olacaktır. Banka sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal ederse sözleşmeye aykırı davranmış sayılacaktır.

3. Özen Borcuna Aykırı Davranma Nedeniyle Bankanın Sözleşmeyi İhlal Etmesi
a. Özen Borcunun Niteliği

Bankanın, internet bankacılığına ilişkin hesap sahibi ile yaptığı sözleşmeden dolayı çeşitli yükümlülükleri doğmaktadır. Bu yükümlülüklerden birisi de özen ve koruma borcudur. Özen borcunun iki boyutu bulunmaktadır. Bunlardan ilki, bankanın işlem ve eylemlerinde kusurlu olup olmadıklarını saptamaya yaramasıdır. Diğeri ise banka için kanunun öngördüğü sair görevler yanında yüklenmiş bağımsız bir borç olmasıdır. Bu çerçevede özen borcu, kanun ya da esas sözleşmenin bankaya somut olarak yüklediği görevlerin ifasında gösterilmesi gereken dikkat ve itina ile kanundan kaynaklanan somut bir borcu ifade etmektedir. Dolayısıyla banka, iş ve eylemlerinde kendisinden beklenen özeni gösterdiği takdirde hem kusursuzluğunu kanıtlamış olacak hem de kanundan kaynaklanan özen borcunu gereği gibi ifa etmiş sayılacaktır.

b. Özen Borcunun Yasal Dayanağı ve Ölçüsü

5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 7/(a) maddesine göre, bankalar anonim ortaklık şeklinde kurulmak zorundadır. Banka yönetim kurulu üyelerinin özen borcu ile Bankacılık Kanunu’nda, özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu nedenle Bankacılık Kanunu’nun 2/(3) maddesi hükmü gereği 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda düzenlenen genel hükümler bu konuda uygulama alanı bulacaktır.

Bankadaki mevduat üzerinde tasarruf yetkisi, sadece hesap sahibi ile onun yetkili temsilcisine aittir. Banka, bunlar dışında üçüncü bir kişiye ödeme yaptığı takdirde meydana gelecek zarardan sorumlu olacaktır. Hesap sahibine ait kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde internet bankacılığında kullanılması üzerine üçüncü kişilerin hesabına ödeme yaptığı takdirde, kaçınması ya da yapmaması gereken bir işlemi ifa ettiği için işlem nedeniyle sorumlu tutulacaktır. Çünkü banka, mevduat hesabındaki parayı sahibi ya da yetkili temsilcisi olduğunu ispatlayan kimseye ödemekle yükümlüdür. Aksi takdirde Türk Ticaret Kanunu’nun 369. maddesinde düzenlenen özen borcuna aykırı davranmış olacaktır.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun “Özen ve bağlılık yükümlülüğü” başlıklı 369. maddesinde, banka yöneticileri için “tedbirli bir yöneticinin özeni” ölçüsü düzenlenmektedir. Buna göre, “Yönetim Kurulu üyeleri ve yönetimde görevli üçüncü kişiler, görevlerini tedbirli bir yöneticinin özeniyle yerine getirmek ve şirketin menfaatlerini dürüstlük kuralına uyarak gözetmek yükümlülüğü altındadırlar.” Kanun Koyucu bu düzenleme ile özenli bir yönetici gibi davranma yükümlülüğünden, somut olayda iş adamı gibi karar verme ölçüsünün anlaşılması gerektiğini ifade etmektedir. Yani, olayın somut koşulları çerçevesinde banka yöneticilerinin bir “iş adamı gibi karar vermesini” beklemektedir. Buna göre yöneticiler, işlem ve eylemlerinde ana sözleşme çerçevesinde verilen görev ve yetki sınırları içerisinde kalacaklardır. Yükümlülüklerini ifa ederken de bankanın yararına olduğuna inandıkları seçenekleri iyi niyetle tercih edeceklerdir. Bu şekilde davranan yöneticiler, iş adamı kararı kuralına uygun davranmış kabul edilecek, özen borçlarını yerine getirmiş sayılacaklardır. Dolayısıyla aldıkları karar ve uygulamalardan bir zarar doğduğu takdirde bundan sorumlu tutulamayacaklardır. Kararlar hakkında mahkemelerce yerindelik denetimi yapılamayacağı gibi söz konusu kararlar bir sorumluluk nedeni olarak da kabul edilmeyecektir. Yöneticiler, duruma göre uygun araştırmalar yapmak suretiyle ilgililerden gerekli bilgiler alıp karar almışsa, gelişmeler aksi yönde gelişip banka zarar etse bile genel kural gereği özensizlikten bahsedilemeyecektir. Bunun için aldıkları kararın kanunun emredici hükümlerine aykırı olmaması, işletme konusu dışında olmaması, şirket menfaatlerini gözeten bir karar olması, kişisel ve yabancı menfaatleri ön planda tutmaması gerekir. Yöneticiler bu ilkelere uyarak karar aldıysa, alınan karar yanlış olsa bile sorumluluk doğurmayacaktır.

Kanun Koyucu 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 553/f.3 maddesinde ise özen ve bağlılık yükümlülüğünün sınırının nerede biteceğini belirterek TTK m. 369’u tamamlamaktadır. Buna göre;

“Hiç kimse kontrolü dışında kalan kanun veya esas sözleşmeye aykırılıklar dolayısıyla sorumlu tutulamaz; bu sorumlu olmama durumu gözetim ve özen yükümü gerekçe gösterilerek geçersiz kılınamaz.”

Özen borcu bu düzenleme ile sorumluluk hukukunun evrensel ilkelerine uygun bir biçime kavuşturulmuş, söz konusu kavrama öğretide ve uygulamada sorumluluk hukukunun sınırlarını zorlayan bir anlam verilmesinin önüne geçilmiştir.

c. Tedbirli Yönetici Ölçüsü

Banka yöneticilerinin göstermesi gereken özen ölçüsü 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 369. maddesinde, “tedbirli yönetici ölçüsü” ile ifade edilmektedir. Bu hükümde, şirket menfaatlerinin gözetilmesine de vurgu yapılmakta, bunun ölçütü olarak da dürüstlük kuralı kabul edilmektedir. Tedbirli yönetici ölçütü’ne göre banka yöneticileri kurumsal yönetim ilkelerine uygun şekilde yönetim kurulu üyesi “iş adamı kararı” alabilecek, aldığı karar nedeniyle bir riskin doğması halinde bundan sorumlu tutulamayacaktır. Zira yöneticiler, üstlendikleri görevin bir gereği olarak belirli bir sonucu sağlama borcu altında değil, kendilerine yüklenen görevleri özenle yani en iyi şekilde yerine getirme sorumluluğu altındadır. Bu nedenle iş adamı kararı, ticari faaliyetlerden kaynaklanan riskin üstlenilmesinde esas alınacaktır. Buna göre, yöneticilerin aldıkları kararlar gerekli araştırmalar neticesinde sağlam ve güvenilir bilgilere dayanılarak alınmışsa ve kararın alındığı tarihteki şartlara göre değerlendirildiğinde makul kabul edilebiliyorsa, ilgili karar ticari takdir sınırları içerisinde kabul edilerek yöneticilerin sorumluluğundan bahsedilemeyecektir. Dolayısıyla, özen yükümlülüğünü ihlal ettikleri gerekçesiyle kusurlu olduklarından söz edilemeyecektir. Bu bağlamda Türk Ticaret Kanunu, orta deneyim ve yetenekte bir banka yöneticisinin aynı somut olayda gösterdiği davranış biçimini, banka yöneticilerinin özen ölçüsünün belirlenmesinde ölçüt olarak kabul etmektedir. Banka yöneticileri, benzer işlem ve kararlarda meslektaşlarının çoğunluğu gibi bankacılık sektöründe davrandığı takdirde kendisinden beklenen özeni gösterdiği kabul edilecek, yaptığı işlemler nedeniyle sorumlu tutulamayacaktır. Bu şekilde davranan yöneticiler, özen yükümlülüklerini yerine getirecekleri için alınan karar ve uygulamalardan bir zarar doğsa bile bundan sorumlu tutulamayacaklardır. Zira yöneticiler ile banka arasındaki hukuki ilişki kural olarak vekâlet sözleşmesine dayanmaktadır. Vekil, sözleşme gereği üstlendiği işi belirli bir sonucun sağlanması için değil belli bir özen ölçüsü içerisinde yerine getirmeyi borçlanmaktadır. Bu nedenle ortaya çıkan sonuç nedeniyle vekil kural olarak sorumlu tutulamayacaktır. Bu durum, yöneticilerin bankayla ilgili aldıkları kararlarda hem daha cesur davranmalarını sağlayacak hem de özenin ölçüsünde yumuşama sağlayacaktır.

d. Özen Borcunun Gereği gibi İfası Amacıyla Bankalarca Gerekli Önlemlerin Alınması

İnternet kullanımının yaygınlaşmasıyla birlikte, kötü niyetli üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen saldırılarla internet bankacılığı kullanılarak banka hesapları boşaltılmaktadır. Dolayısıyla uygulamada sık karşılaşılan dolandırıcılık haberleri, internet bankacılığında güven sorununu ortaya çıkarmıştır.

İnternetin çok taraflı sınırlar ötesi iletişim karakteri, güvenlikle ilgili sorunlar doğurduğu gibi teknik ve hukuki sorunlara da neden olmaktadır. Dolayısıyla internet bankacılığı hizmeti veren bankalar, bankacılık işlemlerinin güvenli bir şekilde sağlanması amacıyla gerekli önlemleri almak zorundadır.

İnternet bankacılığında güvenliği üç aşamada değerlendirmek gerekir. Bunlardan birincisi, bankanın internet bankacılık hizmeti verdiği bilgisayar sisteminin güvenliğidir. İkincisi, iletişim ortamının güvenliğidir. Üçüncüsü ise kullanıcı bilgisayarı ve kullanıcı güvenliğidir.

İnternet bankacılığında güvenlik konusunun ön plana çıkmasının nedeni, hesap sahibinin banka hesabındaki parasından kaynaklanmaktadır. Zira müşteri, miktarı ne olursa olsun bankadaki mevduatının güvende olduğunu düşünmek istemektedir. Dolayısıyla güvenliğin hem banka hem de müşteri boyutu bulunmaktadır. Banka, kendi sisteminin güvenliğinden sorumludur. Müşteri ise kullandığı bilgisayardan, şifresini gizli tutmaya kadar bir çok güvenlik önlemini almak zorundadır. Bu nedenledir ki internet bankacılığında karşılaşılan sorunların başında, kişisel verilerin kötüye kullanılması ve dolandırıcılık eylemleri gelmektedir. Çünkü internet bankacılığının günümüzde en yaygın kullanım biçimi, oldukça kolay elde edilebilen ve doğrulama yöntemi olarak kullanılan ancak gerçek anlamda güvenlik içermeyen müşteri numarası veya ad ve şifre yoluyla bankacılık işlemlerinin gerçekleştirilmesidir. Bu bilgilerin üçüncü kişiler tarafından elde edilmesi sonucunda, müşterinin bankadaki hesaplarıyla ilgili her türlü hukuka aykırı fiilin gerçekleştirilmesi mümkün hale gelmektedir. Hukuka aykırı bu fiillerin başında, müşteriye ait kişisel bilgilerin üçüncü kişiler tarafından kötüye kullanılması sonucu banka hesabındaki mevduatın onayı ve bilgisi dışında boşaltılması yani üçüncü kişilerin hesabına aktarılması işlemleri gelmektedir. Bu nedenle bankalar, hesap sahibine ait kullanıcı adı ve şifrenin üçüncü kişilerin eline geçmesini önlemek amacıyla gerekli her türlü önlemi almak zorundadır.

İnternet bankacılığında karşılaşılan bu tür olumsuzlukların önüne geçmek amacıyla bankalarca güvenlik sitemlerinin oluşturulması gerekmektedir. Zira üçüncü kişiler, müşteri kayıtlarının tutulduğu ve bankanın işlem alanına giren sisteme müdahale etmektedir. İnternet alt yapısını kullanmak suretiyle bankacılık hizmetleri sunan ve bundan büyük menfaatler elde eden bankanın, kişisel veriler hesap sahibinin hâkimiyet alanında olsa bile üçüncü kişilerce bunların kolay bir şekilde ele geçirilebileceğini düşünerek gerekli tedbirleri alması gerekir.

Güvenlik sistemleri, sadece satın alınarak kullanılan bir ürün, teknik ya da yazılım veya donanım teknolojisi olmayıp bir sistemden bir süreçten oluşmaktadır. Nitekim “Bankalarda Bilgi Sistemleri Yönetiminde Esas Alınacak İlkelere İlişkin Tebliğ” in 25. maddesinde, “İnternet bankacılığı faaliyetleri kapsamında sunulan bankacılık hizmetlerinin, internetin doğasından kaynaklanan güvenliği sağlayamama, kimliği doğru belirleyememe, inkâr edebilme ve sorumluluk atayamama gibi konularda bir takım ek risklere maruz kalacağı da göz önünde bulundurulur ve ilgili hizmetlere ilişkin süreçler üzerinde bu Tebliğin 26 ila 31 inci maddeleri arasında yer alan hükümler doğrultusunda ilave kontroller tesis edilir.” şeklinde düzenlenme, bankaların güvenlikle ilgili gerekli sistemi oluşturma zorunluluğunu açıkça ortaya koymuştur. Dolayısıyla bir itibar ve güven kurumu olan bankalar ve diğer kişisel veri depolayan kurumlar, sistemlerini güvenli kılmak için yüksek standartlar geliştirmelidir. Zira internet tüm bireylere açık bir iletişim aracı olduğu için teknolojik imkanlar ve casus programlardan yararlanmak suretiyle internet üzerinden gerçekleştirilen bilgilere ve web sitesi üzerinden yapılan işlemlerin içeriğine ulaşma imkanı son derece kolaydır. Bu nedenle alınabilecek yüksek güvenlik önlemleriyle kişisel verilerin hukuka aykırı şekilde kullanılarak, banka hesaplarının boşaltılmasının önüne ancak geçilebilecektir. Sistem güvenliliğinin sağlanamadığı durumlarda, sözleşmeye aykırılıktan dolayı meydana gelen zararlardan banka sorumlu tutulacaktır.

e. Bankanın Güven Kurumu Olması Nedeniyle Özen Borcunun Ağırlaştırılması

Güven duygusu, hukuk düzeninde de önemli bir ilke olarak kaynağını genel ve temel bir hukuk kuralı olan 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinden almakta ve “dürüstlük kuralı” şeklinde düzenlenmektedir. Dürüstlük kuralı, herkesin uymakla yükümlü olduğu genel ve objektif bir davranış kuralıdır. Hukuki ilişkilerde dürüst, namuslu, ahlâklı ve diğer kişilerde oluşturulan güvenle tutarlı bir şekilde davranılması yükümlülüğünü taraflara yüklemektedir. Dolayısıyla toplumdaki dürüst, namuslu, ahlâklı ve orta zekâlı bir kişinin genel ahlâk, doğruluk ve karşılıklı güven esasına uygun davranış biçimini ifade eder. Haklarını kullanan ve borçlarını ifa eden kişilere yönelik olarak uyulması zorunlu bir emri içermekte, kişilerin orta zekâlı, dürüst ve makul bir insanın benzer olaylarda davranacağı şekilde davranmasını zorunlu kılmaktadır

Yargıtay, dürüstlük kuralını doğrudan doğruya “güven ilkesi” olarak tanımlamaktadır. Bu ilkeye göre, sözleşmelerin temelinde söz verenin sözüne öncelikle sâdık kalması, dürüst ve namuslu bir kişi olarak hareket ettiğine güvenilmesi hususu yer alır. Ayrıca, güven sarsıcı tutumlar ile karşı tarafı hayal kırıklığına uğratmaktan kaçınma da bu ilkenin bir gereğidir. Dolayısıyla güven ilkesi (güvenin korunması ilkesi), hukuk tarafından korunan bir menfaatin gerçekleştirilmesi amacıyla kişiler arasında gerçekleşen özel ve somut bir hukuki ilişkide, tarafların birbirlerine karşı oluşturduğu güveni sarsmadan bunun sonuçlarına katlanması anlamına gelmektedir. Dürüstlük kuralına dayanan güven ilkesi, sözleşmelerde adaleti sağlayıcı bir fonksiyonu yerine getirdiği için Borçlar Hukuku’na hâkim ilkelerden birisidir. Temelini güven düşüncesinden alan bu ilke, hem ahlâki hem de hukukî nitelik taşır. Bu ilkeye uyulup uyulmadığı her somut olayda yargılamanın her aşamasında taraflarca ileri sürülebilecektir. Hâkim de bu hususu kendiliğinden (re’sen) dikkate alacaktır.

Bankalar, bankacılık işlemlerinde güvenilen tarafı oluşturdukları için birer güven kuruluşudur. Zira güven duygusunun temelini oluşturan ahlâki, psikolojik ve manevi unsurlar diğer kurumlardan farklı olarak bankaların müşterileri ile olan ilişkilerinde daha çok rol oynamaktadır. Dolayısıyla bankaların güven kurumu olmalarını sağlayan özel vasıfları, sorumluluk ve borçlarını yerine getirme konusunda özel kurallara tabi tutulmaları sonucunu doğurmaktadır. Nitekim uygulamada Yargıtay, özel güven nedeniyle bankaların sorumluluğunun ağırlaştırılması gerektiği yönünde çok sayıda karar vermiş, güven kuruluşu olması nedeniyle bankacılık uygulaması ile ilgili olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinin emredici bir kural olduğunu kabul etmiştir. Çünkü dürüstlük kuralı, sözleşme müzakerelerine başlanmasından itibaren taraflar arasında karşılıklı güvene dayanan bir hukuki ilişki tesis etmektedir. Bu nedenle taraflar, yapacakları sözleşme ile ilgili önem taşıyan hususları gizlemeden, birbirlerine yanlış bilgiler vermekten kaçınıp dürüst, namuslu, güvenilir kişiler arasındaki ilişki tarzını kendi aralarında tesis etmek zorundadır. Aksi takdirde dürüst davranmayan taraf, diğer tarafın bu nedenle uğrayacağı zararı tazmin etmek zorunda kalacaktır.

f. Ağırlaştırılmış Objektif Özen Borcuna Aykırı Davranma Nedeniyle Hesap Sahibine Karşı Sorumlu Olması

Kişinin belirli bir davranışta bulunma ya da bulunmama yükümlülüğü altında olması, meydana gelen bir zarar nedeniyle sorumlu kişinin belirlenmesi ve söz konusu zararın bu kişiden giderilmesi amacıyla mağdurun talep hakkının gerektiğinde dava ve icra vasıtasıyla doğduğu kurallar bütünü “sorumluluk” kavramı ile ifade edilmektedir.

Hukukumuzda, temel sorumluluk hali kusur sorumluluğudur. Söz konusu sorumluluk türü, kişinin hukuka aykırı ve kusurlu bir davranışla sözleşme dışında diğer bir kimseye verdiği zararların giderilmesini düzenlemektedir. Bu sorumluluk türünde kusur, sorumluluğun kurucu unsurudur . Bu çerçevede sorumluluğun doğması için temel kural, kişi ya da kişilerin kusurlu olmasıdır. Sorumluluğu, zarar veren kişi ya da kişilerin fiillerinin kusurlu olması düşüncesine dayandıran bu yaklaşım, özellikle son yıllarda teknoloji ve endüstrideki hızlı gelişmeler ile buna bağlı olarak toplumsal hayatta meydana gelen değişiklikler sonucunda büyük ölçüde değişime zorlanmış, sosyal düşünceler ve hakkaniyet gereği de kişilerin meydana gelen zararlardan sorumlu tutulabileceği hüküm altına alınmıştır.

Kusursuz sorumluluk yani sebebe bağlı (objektif) sorumluluk olarak adlandırılan bu sorumluluk türü, hukuka aykırı bir fiil ile başkasına zarar veren kişinin kusurunun aranmadığı istisnaî bir sorumluluk halidir. Yani kişinin hukuka aykırı fiillerinin veya ilgili olduğu bazı olayların bir zarara neden olması durumunda, kusur şartı aranmaksızın meydana gelen zarardan sorumlu tutulmasını düzenleyen sorumluluk türüdür. Fail, herhangi bir kusuru bulunmasa bile haksız fiilin diğer şartları mevcut ise meydana gelen zarardan sorumlu tutulmaktadır. Kusur, sadece ödenecek tazminatın belirlenmesinde dikkate alınabilmektedir. Teknolojik gelişmeler karşısında kusurun yetersiz kalması ve ispatının zor olması bu sorumluluk türünün ortaya çıkmasına neden olmuştur. Dolayısıyla Kanun Koyucu, başkaları için zarar tehlikesinin doğma ihtimalinin bulunduğu durumlarda bunun doğmasını önlemek ya da zarar doğduğunda kusur şartını aramadan bunun giderilmesini sağlamak amacıyla ağır bir sorumluluk hali olarak kusursuz sorumluluğu düzenlemiştir. Buna göre kişi, kusuru olmadığı halde meydana gelen zararı gidermekle yükümlü olacağını düşünerek, zararın doğmaması için gerekli özen ve dikkati göstermek zorunda kalmaktadır.

Kusursuz sorumluluk; olağan sebep sorumluluğu (özen sorumluluğu) ve tehlike sorumluluğu şeklinde ikiye ayrılmaktadır. Kanun Koyucu, olağan sebep sorumluluğu hallerinin tümüyle ilgili genel bir kural ve düzenleme getirmemiştir. Hakkaniyet ya da objektif özen veya muhafaza (gözetim) ödevlerinin ihlal edilmesi bu sorumluluk halinin doğumu için yeterli kabul edilmektedir. Bir başka ifadeyle olağan sebep sorumluluk hallerinde kişi kusursuz olsa bile objektif özen yükümlülüğünü yerine getirmediği için sorumluluğu söz konusu olmaktadır. Ancak olağan sebep sorumluluklarının bir bölümüyle ilgili olarak özen ödevinin yerine getirildiği ya da yeterli özen gösterilse bile zararın yine de önüne geçilemeyeceği ispatlanmak şartıyla sorumluluktan kurtulmak mümkündür. Buna karşılık bazı özen sorumluluğu hallerinde, Kanun Koyucu sorumluluğu ağırlaştırarak sorumlu kişinin özen kanıtı (kurtuluş kanıtı) getirip sorumluluktan kurtulmasına imkan vermemiştir. Kurtuluş kanıtı getirilemeyen bu sorumluluk haline “ağırlaştırılmış özen sorumlulukları” da denilmektedir.

Bankaların da müşterilerine ve onların yakınlarına karşı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinden doğan koruyucu nitelikte geniş ve kapsamlı bir özen borcu ve davranış yükümlülüğü bulunmaktadır. Hukuki ilişkilerde bankanın güvenilen tarafı oluşturması, genel olarak borçlarında ve özellikle özen borcunda sorumluluk ölçüsünün ağırlaştırılması sonucunu doğurmaktadır. Zira mevduat ilişkisi nedeniyle banka ile müşterisi arasında fiili bir sözleşme bulunmakla birlikte bu ilişkiden bağımsız olarak hukuki dayanağını bankanın müşteri nezdinde oluşturduğu güvende bulan ve edim yükümünden bağımsız bir borç ilişkisini ifade eden güven ilişkisi doğmaktadır. Güven sorumluluğu olarak ifade edilen bu ilişki gereği bankanın özenli bir şekilde davranması gerekmektedir. Dolayısıyla banka, büyük zarar verme risklerini bünyesinde taşıyan internet bankacılığı hizmetini sunarken, özen yükümlülüğü gereği her türlü önlemi almak zorundadır. Zira banka, yaptığı sözleşmeyle borcunu sözleşmeye uygun bir şekilde ifa etme dışında borcun ifasına engel olacak her şeyin önüne geçme borcunu da üstlenmektedir.

Bankaların sözleşmeden kaynaklana borcunu gereği gibi ifa etmek için hangi önlemleri alması gerektiği ve bu yükümlülüklere uygun davranıp davranmadıkları tespit edilirken; taraf iradeleri, kanun hükümleri ve dürüstlük kuralı göz önünde bulundurulacaktır. Bu çerçevede bankaların özen borcunun kapsamı; sözleşme ile üstlenilen yükümlülükler, kanunlardaki özel hükümlerden kaynaklanan özen borcu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesinden kaynaklanan zarardan koruyucu özen gösterme borcu şeklinde üç kaynağa göre belirlenmektedir. TMK m. 2, borç ilişkisinin tamamına etkili genel bir hükümdür. Hakların kullanılması ve borçların ifasında devreye girmektedir. Kanun Koyucu, dürüstlük kuralına uyma borcunu herkese yüklemektedir. Ayrıca, kanun ya da sözleşme ile kararlaştırılmayan taraflara ait bütün yan borçlar ile özen ve koruma borcunun kapsamının belirlenmesinde de Türk Medeni Kanunu md.2’den yararlanılmaktadır. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 19/f.1 (TK md.21/f.1) maddesi gereği, tüzel kişi tâcir olarak bankaların adî iş sahasında herhangi bir etkinlikleri bulunmamaktadır. Temel amaçları, ödünç parayı çalıştırarak para kazanmaktır. TTK 16/f.2. maddesinin (TK md. 20/f.2) gereği ücretin söz konusu olduğu bütün ticari faaliyetlerde, tacirlerin özen borcunun objektif ölçüye göre belirlenmesi kuralı getirilmiştir. Bu nedenle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesinde düzenlenen özen borcu sübjektif ölçülerden tamamıyla arındırılarak ağırlaştırılmıştır. Bunun sonucu olarak mevduatı korumakla yükümlü bankalar, müşterilerine karşı özen borcu nedeniyle her türlü kusurundan sorumludur. Dolayısıyla bankalar, müşteriye ait kişisel verilerle hukuka aykırı şekilde işlem yapılmasını önlemek için gerekli her türlü tedbiri almak, kullandıkları sistemlerde en son teknolojiden yararlanmak ve bu sistemin risklerine karşı almakla yükümlü oldukları tedbirler hakkında müşterilerini uyarmakla yükümlüdürler. Gerekli önlemlerin bu şekilde alınmasıyla internet ortamında karşılaşılması muhtemel risklerle başa çıkabilmek ancak mümkün olabilecektir. Bu çerçevede, bankaların özen göstermesi gereken başlıca işlemlerinden birisi, özellikle hesap sahibi dışında mevduat hesabından para çekilmesi halinde göstermesi gereken özen borcudur. Zira bankalar, güven kurumu oldukları için kendilerine emanet ve tevdi edilen mevduatı her halükarda korumakla yükümlüdür. Çünkü hesap sahibi, bankanın sahip olduğu özellikleri ve mesleki tecrübesini bilerek ve bunu kabul ederek onunla borç ilişkisi içerisine girmektedir. Dolayısıyla bankadan beklenecek özen derecesi farklı olacaktır.

Bankaların sorumluluğunun esası, objektif özen yükümlülüğü esasına dayanan olağan sebep sorumluluğudur. Olağan sebep sorumluluğunun temelinde, kanunda öngörülen özen ve gözetim ödevinin sorumlu kişi tarafından yerine getirilmemesi esası vardır. Bu nedenle objektif özen borcu, sebep sorumluluğunun kurucu unsurudur. Dolayısıyla bankalar objektif özen yükümlülüğünü yerine getirirken, güven kurumu olarak faaliyet gösterdikleri için hafif kusurlardan dahi sorumludurlar. Çünkü Kanun Koyucu, bir zarara neden olmamaları için bazen kişilere özel bir çaba gösterme mecburiyeti yüklemektedir. Bu durumda borçlunun göstermek zorunda olduğu faaliyet, özen borcudur. Dolayısıyla özen, borçlunun taahhüt ettiği iş, işlem veya fiili gereği gibi sonuçlandırması için belirli bir gayret sarf etmesi durumudur. Yani, borcun ifası için kendisinden beklenen zorunlu irade, azim ve kararlılığın borçlu tarafından gösterilmesidir. Borçlunun bu yükümlülüğünü yerine getirmemesi durumunda, edim için gerekli özeni göstermediği anlaşılır. Dolayısıyla özen, asıl borcun ifası için zorunlu olan dikkat, itina, fikrî ve bedenî yetenek vs. gibi hususların tümünün borçlu tarafından yerine getirilmesidir. Diğer bir ifadeyle, borçlu tarafından üstlenilen işin görülmesinde veya hizmetin ifasında ya da belirli bir davranışın sergilenmesinde olağandan daha üstün bir çaba ve dikkat gösterme gereğidir.

Somut bir olayda objektif özen yükümlülüğüne uygun davranılıp davranılmadığının tespitinde; kişinin kendi kudret ve kabiliyetlerine uygun bir dikkati gösterip göstermediği ya da kendi şahsî işindeki davranışları dikkate alınmaz. Hayat tecrübelerine göre aynı şartlar altında veya benzer olaylarda normal, mâkul ve orta zekâlı bir kimsenin gösterdiği dikkat ve özen esas alınır. Dolayısıyla bir ihmal ya da kusurun bulunup bulunmadığı tespit edilirken; dürüst ve makul bir kimsenin davranışını oluşturan ortalama bir davranış, içinde bulunulan somut şartlar altında soyut bir değerlendirmeye tabi tutulur. Bu çerçevede Türk Ticaret Kanunu, orta deneyim ve yetenekte bir banka yöneticisinin aynı somut olayda gösterdiği davranış biçimini, banka yöneticilerinin özen ölçüsünün belirlenmesinde ölçüt olarak kabul etmektedir. Banka yöneticileri, benzer işlem ve kararlarda meslektaşlarının çoğunluğu gibi bankacılık sektöründe davrandığı takdirde kendisinden beklenen özeni gösterdiği kabul edilecek, yaptığı işlemler nedeniyle sorumlu tutulamayacaktır. Bu şekilde davranan yöneticiler, özen yükümlülüklerini yerine getirecekleri için alınan karar ve uygulamalardan bir zarar doğsa bile bundan sorumlu tutulamayacaklardır.

Güven sorumluluğu gereği, bankanın objektif özen yükümlülüğüne aykırı davranması nedeniyle sorumlu olduğunun kabulü için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Buna göre, sorumluluğun objektif esası olarak bir güven olgusunun öncelikle bankalar tarafından yaratılması gerekir. Kişinin de bankaya bu güveni duymakta haklı olması gerekir. Ayrıca bankaya duyulan güven nedeniyle bir zarar doğmalı, güven ile meydana gelen zarar arasında bir illiyet bağı mevcut olmalıdır. İnternet bankacılığı yoluyla gerçekleştirilen haksız çıkar eylemlerinde tüm bu şartlar mevcuttur. Zira kişi, daha iyi korunacağı düşüncesiyle mevduatını bir güven kurumu olan bankaya yatırmaktadır. Mevduatı korumaya yönelik gerekli ve yeterli özenin banka tarafından gösterilmemesi nedeniyle müşterinin mevduatı, kötü niyetli üçüncü kişilerce hukuka aykırı şekilde internet bankacılığı yoluyla üçüncü kişilerin hesabına aktarılmak suretiyle zarar doğmaktadır. Zararın doğması ile mevduatı korumaya yönelik bankanın objektif özen göstermemesi arasında illiyet bağı söz konusudur. Bu nedenle banka, olağan sebep sorumluluğuna dayalı ağırlaştırılmış objektif özen borcuna aykırılık nedeniyle hesap sahibine karşı tazminatla sorumludur. Nitekim uygulamada Yargıtay da özel güven nedeniyle bankaların sorumluluğunun ağırlaştırılması yönünde çok sayıda karar vermiştir.

4. Özen Borcuna Aykırı Davranış Sonucu Zarar Oluşması

Sorumluluk davaları, her ne sebepten kaynaklanırsa kaynaklasın ortada bir zararın olması gerekmektedir. Zarar olmadığı takdirde sorumluluk da söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla zarar, kişinin iradesi dışında malvarlığında meydana gelen azalmayı ifade eder. Diğer bir ifadeyle, zarar verici fiil olmasaydı malvarlığının bulunacağı durum ile fiil sonucu gerçekleşen durum arasındaki farktır. Zarardan söz edebilmek için kişinin iradesi dışında mal ya da şahıs varlığında bir azalma meydana gelmesi gerekir.

Hesap sahibine ait kişisel verilerin hukuka aykırı çeşitli yöntemlerle elde edilerek internet bankacılığında kullanılması sonucu gerçekleştirilen hesap boşaltma fiilleri nedeniyle bankanın sorumluluğunun gerçekleşebilmesinin diğer bir şartı da hesap sahibinin bilgisi ve onayı dışında banka hesabının boşaltılması sonucu sözleşmeden doğan özen borcuna aykırılık nedeniyle bir zararın doğmasıdır. Dolayısıyla bankanın özen borcuna aykırı davranması nedeniyle bir zararın doğup doğmadığı öncelikle belirlenmelidir. Zira bu husus, sorumluluk davalarının vazgeçilmez şartını oluşturmaktadır.

5. Özen Borcuna Aykırı Davranma ile Meydana Gelen Zarar Arasında Nedensellik (İlliyet) Bağı Olması

İlliyet bağı, sorumluluğun temel şartlarından birisidir. Sorumluluk, sözleşmeden doğabileceği gibi sözleşme haricinde de gerçekleşebilir ya da kusur veya kusursuzluğa da dayanabilir. Sorumluluk, hangi sebepten doğarsa doğsun her halükarda hukuka aykırı davranış ile meydana gelen zarar arasında uygun illiyet bağının olması gerekir. İlliyet bağı, meydana gelen zararın bunu doğuran fiil sonucunda oluştuğunu, fiil olmadan zararın meydana gelmeyeceğini ifade eder. Dolayısıyla zarar ile fiil arasında illiyet bağı yoksa zararın tazmini talep edilemeyecektir.

İnternet bankacılığı yoluyla bankadaki mevduatın yetkisiz kişilerce hukuka aykırı şekilde üçüncü kişilerin hesabına aktarılması halinde, banka yetkisiz kişilere ödemede bulunduğu için sözleşmeden doğan özen borcuna aykırı davranmaktadır. Özen borcundan doğan zararın tazmini için hesap sahibinin uğradığı zarar ile sözleşmeden kaynaklanan özen borcuna aykırılık veya kanun, ana sözleşme ve ilgili yönetmeliklerle üstlenilen görevlerin gereği gibi yerine getirilmemesi arasında uygun illiyet bağının bulunduğunun ispat edilmesi gerekir. Hesap sahibi tarafından uygun illiyet bağının varlığının büyük bir ihtimal dahilinde olduğunun ispatı yeterlidir. Dolayısıyla uygun illiyet bağının mutlak ve kesin bir şekilde ispatı aranmamaktadır. Genel hayat tecrübelerine ve olayların normal akışına göre özen borcuna aykırılığın böyle bir zararı doğuracağının ispatı yeterlidir.

C. Bankanın Hesap Sahibine Karşı Sorumluluktan Kurtulması

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 112. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.”

Kanun Koyucu bu düzenlemeyle borçlu aleyhine bir kusur karinesi düzenlemiştir. Kanunun bu düzenlemesine göre borçlu bankanın sorumluluktan kurtulabilmesi için kusursuzluğunu ispatlaması gerekir. Aksi takdirde banka oluşan zararı karşılamakla yükümlüdür. Banka bakımından öngörülen kusursuzluk, hafif kusuru da kapsamaktadır. Banka, sözleşmenin ihlal edilmesinde kendisine hiçbir kusur yükletilemeyeceğini, zarar doğuran sonucun meydana gelmemesi için gerekli her türlü tedbiri aldığını ispatlamak suretiyle sorumluluktan kurtulma imkânına sahiptir. Aksi takdirde meydana gelen zarardan sorumlu olacaktır. Ayrıca, meydana gelen zararlı sonucun mücbir sebeplerden kaynaklandığını veya üçüncü kişinin tam kusurunun sözleşmenin ihlaline neden olduğunu ispatlayarak da bankanın sorumluluktan kurtulması mümkündür. Bunun yanı sıra, hesap sahibinin meydana gelen zararı engellemek için gerekli olan koruma yükümlülüklerine aykırı davrandığını, meydana gelen zarar ile kurduğu sistem arasında illiyet (nedensellik) bağı bulunmadığını, kurduğu sistemden zarar doğmasının ihtimal dahilinde olsa bile araya giren başka bir nedenle illiyet bağının kesildiğini, meydana gelen zararın kendisinden kaynaklanmayan başka nedenlerden doğduğunu gibi gerekçelerle kusursuz olduğunu ispatlayarak da sorumluluktan kurtulması mümkündür.

SONUÇ

İnternet bankacılığı ve diğer alternatif dağıtım kanallarının sunduğu hizmetlerden yararlanmak amacıyla hesap sahibi bankalarla bankacılık hizmet ve kredi kartı üyelik sözleşmesini imzalamaktadır. Bu sözleşme ile banka, bankacılık işlemlerinin internet üzerinden sürekli yapılabilmesini taahhüt etmektedir. Hesap sahibi ise söz konusu işlemler karşılığında belirlenen ücret ya da komisyonları ödemeyi taahhüt etmektedir.

Bankanın, hesap sahibi ile yaptığı internet bankacılığına ilişkin sözleşmeden dolayı çeşitli yükümlülükleri doğmaktadır. Bu yükümlülüklerden birisi de özen ve koruma borcudur. Bu çerçevede internet bankacılığı kullanılarak hesap sahibine ait banka hesabının boşaltılması, yetkisiz kişiler tarafından elektronik ortamda bankaya talimat verilmesi sonucu gerçekleşmektedir. Oysa bankadaki mevduat üzerinde tasarruf yetkisi, sadece hesap sahibi ile onun yetkili temsilcisine aittir. Banka, bunlar dışındaki bir kişiye ödeme yaptığı takdirde meydana gelen zarardan sorumlu olacaktır. Çünkü mevduat hesabındaki parayı, sahibi ya da yetkili temsilcisi olduğunu ispatlayan kimseye ödeme yapmakla yükümlüdür. Aksi takdirde yetkisiz kişilere ödemede bulunduğu için özen borcuna aykırı davranacaktır.

Hukuki ilişkilerde bankanın güvenilen tarafı oluşturması, genel olarak borçlarında ve özellikle özen borcunda sorumluluk ölçüsünün ağırlaştırılması sonucunu doğuracaktır. Zira mevduat ilişkisi nedeniyle banka ile müşterisi arasında fiili bir sözleşme bulunmakla birlikte bu ilişkiden bağımsız olarak hukuki dayanağını bankanın müşteri nezdinde oluşturduğu güvende bulan ve edim yükümünden bağımsız bir borç ilişkisini ifade eden güven ilişkisi doğmaktadır. Güven sorumluluğu olarak ifade edilen bu ilişki nedeniyle bankanın özenli bir şekilde davranması gerekmektedir. Dolayısıyla Banka, büyük zarar verme risklerini bünyesinde taşıyan internet bankacılığı hizmetini sunarken, özen yükümlülüğü gereği her türlü önlemi almak zorundadır. Zira bankalar, güven kurumu oldukları için kendilerine emanet ve tevdi edilen mevduatı her halükarda korumakla yükümlüdür.

Bankaların sorumluluğunun esası, objektif özen yükümlülüğü esasına dayanan olağan sebep sorumluluğudur. Olağan sebep sorumluluğunun temelinde, kanunda öngörülen özen ve gözetim ödevinin sorumlu kişi tarafından yerine getirilmemesi esası vardır. Bu nedenle objektif özen borcu, sebep sorumluluğunun kurucu unsurudur. Dolayısıyla bankalar objektif özen yükümlülüğünü yerine getirirken, güven kurumu olarak faaliyet gösterdikleri için hafif kusurlardan dahi sorumludurlar. Çünkü Kanun Koyucu, bir zarara neden olmamaları için bazen kişilere özel bir çaba gösterme mecburiyeti yüklemektedir.

Güven sorumluluğu gereği, bankanın objektif özen yükümlülüğüne aykırı sorumluluğunun doğduğunun kabulü için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Buna göre, sorumluluğun objektif esası olarak bir güven olgusunun öncelikle bankalar tarafından yaratılması gerekir. Kişinin de bankaya bu güveni duymakta haklı olması gerekir. Ayrıca bankaya duyulan güven nedeniyle bir zarar doğmalı, güven ile meydana gelen zarar arasında bir illiyet bağı mevcut olmalıdır. İnternet bankacılığı yoluyla gerçekleştirilen haksız çıkar eylemlerinde tüm bu şartlar mevcuttur. Zira kişi, daha iyi korunacağı düşüncesiyle mevduatını bir güven kurumu olan bankaya yatırmaktadır. Mevduatı korumaya yönelik gerekli ve yeterli özenin banka tarafından gösterilmemesi nedeniyle müşterinin mevduatı, kötü niyetli üçüncü kişilerce hukuka aykırı şekilde internet bankacılığı yoluyla üçüncü kişilerin hesabına aktarılmak suretiyle zarar doğmaktadır. Zararın doğması ile mevduatı korumaya yönelik bankanın objektif özen göstermemesi arasında illiyet bağı söz konusudur. Bu nedenle banka, olağan sebep sorumluluğuna dayalı ağırlaştırılmış objektif özen borcuna aykırılık nedeniyle hesap sahibine karşı tazminatla sorumludur.

Banka, sözleşmenin ihlal edilmesinde kendisine hiçbir kusur yükletilemeyeceğini, zarar doğuran sonucun meydana gelmemesi için gerekli her türlü tedbiri aldığını ispatlayarak sorumluluktan kurtulma imkanına sahiptir. Aksi takdirde meydana gelen zarar nedeniyle sorumlu olacaktır.

Kayseri Ticaret Avukatı

Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim  bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Tazminat hukuku, borçlar hukuku ve ticaret hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.

Ticaret ve şirketler hukuku ile ilgili davalarda gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve yargı kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Ticaret Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ticaret avukatı arıyorsanız ticaret hukuku alanında 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.