Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçunun Unsurları

Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçunun Unsurları - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması – Madde 268

(1) İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır.

Resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan – Madde 206

(1) Bir resmi belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu

Kimliği bildirmeme -Madde 40

(1) Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

(2) Açıklamada bulunmaktan kaçınması veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması dolayısıyla kimliği belirlenemeyen kişi tutularak durumdan derhal Cumhuriyet savcısı haberdar edilir. Bu kişi, kimliği açık bir şekilde anlaşılıncaya kadar gözaltına alınır ve gerekirse tutuklanır. Gözaltına ve tutuklamaya karar verme yetkisi ve usulü bakımından Ceza Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanır.

(3) Kişinin kimliğinin belirlenmesi durumunda, bu nedenle gözaltına alınma veya tutuklanma haline derhal son verilir.

Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan ile Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2014/464 Karar No: 2017/285 Karar Tarihi: 23.05.2017

Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 9. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

İçtihat Metni

Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan sanık …’un 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 268/1. maddesi yollamasıyla aynı Kanunun 267/1, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve ertelemeye ilişkin İskenderun 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.04.2010 gün ve 112-195 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 12.11.2013 gün ve 9860-13654 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 28.02.2014 gün ve 217058 sayı ile;

“Yüksek Dairenin onama kararının yerinde olmadığı değerlendirilmiştir. Zira iftira suçunun özel bir halini düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 268. maddesinde öngörülen, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun oluşabilmesi için, kişinin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir. Olay tarihinde önleme araması için görevli polis memurları, ön kısmında plakası olmadığından durdurulan araçta üzerinde kimlik bulunmayan sanığın kimliği sorulduğunda sabıkalı olması nedeniyle polis memurlarına …’ın kimlik bilgilerini vermekten ibaret eyleminde; TCK’nın 206/1. maddesinde tanımlanan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunmak ve TCK’nın 268/1. maddesinde tanımlanan başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçlarının unsurları mevcut olmadığı ancak kamu görevlisine kimliği hakkında gerçeğe aykırı beyanda bulunan sanığın fiilinin 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 40. maddesinin birinci fıkrası kapsamındaki kabahati oluşturduğu…”

düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 13.05.2014 gün ve 3622-6066 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık … hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında aynı suçtan kurulan hüküm ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin nitelendirilmesine ilişkindir.

Belen İlçe Emniyet Amirliğinin son aylarda ilçede meydana gelen çok sayıda kaçakçılık olayı ve bu doğrultudaki ihbarlar nedeniyle önleme araması kararı talebinde bulunduğu, İskenderun 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.01.2007 tarih ve 2007/7 değişik iş sayılı kararı ile; Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliği’nin 19. maddesi gereğince suç işlenmesinin önlenmesi, taşınması veya bulundurulması yasak olan her türlü silah, patlayıcı veya eşyanın tespiti amacıyla 05.01.2007-10.01.2007 tarihleri arasında şüpheli şahıslar, ihbar edilen araçlar ve araçlardaki şahısların üstlerinde önleme araması yapılmasına izin verildiği,

07.01.2007 tarihli “olay yakalama ve zapt etme” başlıklı tutanakta; İskenderun 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.01.2007 tarih ve 2007/7 değişik iş sayılı önleme araması kararına istinaden, Hatay istikametinden İskenderun istikametine seyreden ve ön kısmında plaka bulunmayan aracın durdurulduğu, aracın sürücülüğünü başka dosya sanığı …isimli şahsın yaptığı, araç içerisindeki diğer iki şahsın ise kimliklerinin olmadığı, inceleme dışı sanık …’ın kendisini …, sanık …’un ise kendisini … olarak tanıttığı, bu şahısların davranışlarından ve kimliklerinin olmamasından şüphelenilmesi üzerine söz konusu araç ve şahıslar ile birlikte polis merkezine geçildiği, kimlikleri olmayan ve kendilerini … ve … olarak tanıtan inceleme dışı sanık … ile sanık …’un üstlerini aratmayacaklarını söyleyerek zorluk çıkartmaları üzerine şahıslara kademeli olarak zor kullanılıp kelepçe takıldığı, araç içerisinde yapılan aramada ise; vites kutusu içerisinde bir adet Browning marka 9 mm çapında tabanca ve bu tabancaya ait bir adet şarjör ile on dört adet 9 mm çaplı dolu fişek, şoför koltuğu kapısı iç cebindeki şeffaf poşette 1 adet 22 ayar alyans, 2 adet çeyrek altın, 1 adet 22 ayar çocuk bileziği, 2 çift çocuk küpesi, 1 adet mavi taşlı göğüs iğnesi, 1 adet 22 ayar bayan küpesi iğnesi, 1 adet kalp şeklinde mavi taşlı kolye broşu, 1 adet üzerinde iki kalp figürü bulunan düşük ayarlı bayan yüzüğü, 1 adet Kuran-ı Kerim tasvirli altın kolye ile içi boş bilezik kutusu bulunduğu ve ayrıca 1 adet toplam uzunluğu 37 cm olan tornavida ile boru anahtarının ele geçirildiği bilgilerine yer verildiği, söz konusu bu tutanağı sanık …’un … ismiyle ve şüpheli sıfatıyla imzaladığı,

Kimlik tetkiki için alınan parmak izi basım formunun da … ismi ile tanzim edildiği, yapılan parmak izi araştırması sonucunda, sanık …’un gerçek kimliği ile 26.10.2001 tarihinde Adana Emniyet Müdürlüğünde hırsızlığa teşebbüs suçundan parmak izleri alındığından, sanık …’un, … isimli şahsın kimlik bilgilerini kullandığının tespit edildiği,

07.01.2007 tarihli doktor raporunun da … adına düzenlendiği, dosya içerisindeki diğer belgelerin ise sanık …’un gerçek kimlik bilgilerine göre tanzim edildiği,

Gerçekte var olan bir kişi olan mağdur …’ın, sanık … ile akraba olduğu ve nüfus kayıt örneğinin dosya arasında bulunduğu,

Anlaşılmaktadır.

Mağdur … mahkemede; olay ile ilgili herhangi bir bilgi ve görgüsünün olmadığını, sanık …’u halasının oğlu olduğu için tanıdığını,

İnceleme dışı sanık … aşamalarda; sabıkası bulunduğundan ve arama kaydı olabileceğini düşündüğünden kimlik bilgisini soran polise kardeşi …’ın adını vererek kendisini tanıttığını,

İfade etmişlerdir.

Sanık … aşamalarda; sabıkalı olduğundan, polislerce kimliği sorulduğunda akrabası …’ın kimlik bilgilerini kullanıp kendi kimliğini gizlediğini, parmak izi alınınca ise gerçek kimlik bilgilerinin ortaya çıktığını savunmuştur.

Uyuşmazlığın isabetli bir biçimde çözümlenebilmesi için 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması ve 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçları ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahati üzerinde durulması gerekmektedir.

I- Başkasına Ait Kimlik veya Kimlik Bilgilerinin Kullanılması Suçu

Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Adliyeye karşı suçlar” bölümündeki 268. maddede;İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır şeklinde düzenlenmiş olup, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş biçimini oluşturduğu belirtilmiştir.

Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun iftira suçunun özel bir şekli olduğu madde sıralamasından da anlaşılmaktadır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 267. maddesinde iftira suçu düzenlendikten sonra 268. madde kaleme alınmış, daha sonra iftira suçundaki etkin pişmanlık hükmünü içeren 269. madde düzenlenmiştir.

Ayrıca 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 268. maddesinin iptali istemiyle yapılan itirazın Anayasa Mahkemesince 22.05.2012 gün ve 3-95 sayı ile reddine karar verilmesinin yanında, 268. maddede iftira suçuna yapılan atfın sadece cezayla sınırlı olmadığı, 267. maddedeki iftira suçunun nitelikli hallerini düzenleyen fıkralar ile 269. maddedeki etkin pişmanlık hükümlerinin de 268. madde için geçerli olacağı belirtilmiştir.

Bu bağlamda failin işlediği bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla kendi kimliğini saklayarak, başkasına ait kimlik bilgilerini kullanması ve o kişi hakkında iftira atmışcasına soruşturma ve kovuşturma yapılmasına neden olması durumunda, bu madde hükmü uygulanacaktır. Suçun oluşması için, failin daha önce bir suç işlemiş olması veya bir suçtan aranması, kendi kimliğini vermesi halinde hakkında bu suçtan işlem yapılacak olması gerekmektedir.

Başka bir anlatımla bu suçun oluşması için, sanığın resmi belge düzenlemede yetkili memura başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini vermesi yeterli olmayıp, işlediği bir suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini kullanması gerekmektedir.

Örneğin; bir işyerinden hırsızlık yaparken yakalanan sanığın kolluk kuvvetlerine kendi kimliği yerine gerçek bir kişi olan kardeşinin kimlik bilgilerini vermesi durumunda kardeşi hakkında soruşturma yapılacak ve sanık da kendisi hakkında yapılacak olan soruşturmadan kurtulacaktır. Örnekten de açıkça anlaşılacağı üzere fail işlediği bir suçtan kurtulmak için kardeşinin adını vererek kardeşine iftira atmışcasına hakkında soruşturma yapılmasına neden olmaktadır.

II- Resmi Belgenin Düzenlenmesinde Yalan Beyan Suçu

Uyuşmazlık konusu ile ilgili bir diğer suç olan resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan suçu da 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun “Kamu güvenine karşı suçlar” bölümündeki 206. maddede; Bir resmî belgeyi düzenlemek yetkisine sahip olan kamu görevlisine yalan beyanda bulunan kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.” biçiminde düzenlenmiştir.

Maddenin gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre;

“Madde, doktrinde ‘fikrî sahtecilik’ olarak adlandırılan bir suç tipini düzenlemektedir. Kişi, kendi beyanıyla, sahte bir resmî belgenin düzenlenmesine neden olmak hakkına sahip değildir. Kişinin açıklamaları üzerine düzenlenen resmî belgenin bu beyanın doğruluğunu ispat edici bir güce sahip olması suçun oluşması için gereklidir. Aksi takdirde düzenlenen belge, yapılan beyanın doğruluğunu ispat edemeyeceğinden, kişi kendi beyanı ile böyle bir belgenin düzenlenmesine etmen olmuş sayılamaz ve kendisinin bu madde uyarınca cezalandırılmasının neden ve hikmeti kalmaz. O hâlde bakılacak husus şudur: Beyanın doğruluğu düzenlenen resmî belgeyle ispat edilecek ise, madde uygulanacaktır; buna karşılık beyanı alan memur, beyanın doğruluğunu tahkik edip, buna kanaat getirdikten sonra resmî belgeyi düzenlemek durumunda ise yani resmî belge sadece kişinin beyanı üzerine değil de, memurca yapılacak inceleme sonucuna göre meydana getirilmekte ise, bu maddedeki suç oluşmaz. Nitekim, kişiyi çok geniş bir surette ‘doğruyu söylemek’le yükümleyen İtalyan Ceza Kanununun 483 üncü maddesi de aynı esası kabul etmiş ve İtalyan Yargıtayının yerleşmiş içtihadı da bu yönde olmuştur.

Bu nedenle, gümrük muayene memuruna, belirli bir malı ithal veya ihraç edeceği yolunda yalan beyanda bulunan kişi, bu maddedeki suçu işlemiş olmaz; zira beyanı alan gümrük muayene memuru sırf bu beyanla yetinmeyip, beyanın doğruluğunu incelemekle yükümlüdür.

Resmî belge ile doğruluğu ispat edilecek olayların ne olduğu, belgenin niteliğine göre belirir.

Hâkime, değişik olaylar karşısında, yalan beyanın niteliğine göre temel cezayı belirlemek bakımından takdir yetkisi sağlamak maksadıyla maddedeki ceza üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası olarak saptanmıştır.”

Bu suçun oluşabilmesi için, yalan beyanın resmi belge düzenleme yetkisine sahip kamu görevlisine yapılmış olması gerekmektedir. Resmi bir belgenin düzenlenmesi sırasında beyanda bulunacak kişinin gerçeği söyleme zorunluluğu vardır. Kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olması, bir başka ifadeyle beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmaması şarttır. Kişinin beyanı yeterli olmayıp, bu beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılması zorunluysa ve bu araştırma sonunda bildirimin gerçeğe uygun olmadığı belirlenirse, kişinin beyanına itibar edilemeyeceğinden ve kişinin beyanını içeren belge, ispat aracı olarak kullanılamayacağından, anılan maddedeki suç oluşmayacaktır.

Bununla birlikte suçun oluşması için kişinin beyanda bulunması yeterli olmayıp bu beyan üzerine kamu görevlisi tarafından bir belgenin de düzenlenmesi gerekmektedir.

Yargısal kararlarda ve öğretide; kişinin beyanı üzerine düzenlenen resmi belgenin, bu beyanın doğruluğunu ispatlayıcı nitelikte olduğu, bir başka anlatımla beyanın doğruluğunun kamu görevlisi tarafından araştırılmasının zorunlu olmayıp, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 206. maddesindeki suçun oluştuğu durumlara;

1- Kişinin, İl Çevre Müdürlüğünce düzenlenen idari para cezasının tahsilini engellemek için düzenlenen idari para ceza tutanağında adresini gerçeğe aykırı şekilde beyan etmesi,

2- Borçlu kişinin, haciz tutanağında kendisine ait malları üçüncü kişiye ait gibi beyan etmesi,

3- Hakkında trafik ceza tutanağı düzenlenecek kişinin, kendisine benzeyen başka bir kimsenin fotoğrafı bulunan sürücü belgesini trafik polisine göstermesi, bu belgedeki fotoğrafın kişiye benzemesi nedeniyle bu beyanın doğruluğunu araştırma zorunluluğu bulunmayan trafik görevlisince sürücü belgesi sahibi adına trafik ceza tutanağı tanzim edilmesi,

gibi durumlar örnek olarak sayılmıştır.

Öğretideki görüşlere ve konuya ilişkin yargısal kararlara göre, bu suçta temel alınan husus; kamu görevlisi tarafından delil aranmaksızın, başkaca herhangi bir araştırma, inceleme ve işlem yapılmaksızın, doğrudan doğruya hukuki sonuç doğuracak ve ispat aracı oluşturacak nitelikte resmi belgenin düzenlenmesine dayanak alınan beyanlardır. Yalan beyanın doğrudan hukuki sonuç doğurmadığı, delil aracı oluşturmadığı hallerde ya da kamu görevlisinin görevi gereği bu beyanın gerçeğe uygunluğunu araştırıp, doğruluğuna kanaat getirdiği takdirde resmi belgeyi düzenlemesi, aksi durumda beyanı reddetmesi gerekiyorsa anılan suç oluşmayacaktır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 206. maddesinde düzenlenen resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyanda bulunma suçunu aynı Kanunun 268. maddesinde düzenlenen başkalarına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan ayıran en önemli özellik, 268. maddede sanık işlediği bir suçtan kurtulmak amacıyla gerçek bir kişinin kimlik bilgilerini vererek gerçek kişi hakkında iftira sonucunu doğuran eylemiyle soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmaktayken, 206. maddede ise sanık kamu görevlisine kimliği hakkında yalan beyanda bulunmasıyla bir başkası hakkında soruşturma ya da kovuşturma yapılmasına neden olmamaktadır. Örneğin; hakkında hırsızlık suçundan kamu davası devam eden ve yakalama kararı çıkarılan sanık A’nın rutin bir kontrolde gerçek kişi B’nin kimlik bilgilerini kullanması durumunda, kendisi hakkında yapılan kovuşturmayı engellemediğinden ve A’nın eylemi nedeniyle de B hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadığından, A’nın eylemi TCK’nın 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunu da oluşturmayacaktır.

III- Kimliği Bildirmeme Kabahati

Kimliği bildirmeme kabahati ise 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesinde;Görevle bağlantılı olarak sorulması halinde kamu görevlisine kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınan veya gerçeğe aykırı beyanda bulunan kişiye, bu görevli tarafından elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Aynı Kanunun  madde gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre ise;

“Kamu görevinin gereği gibi ifa edilebilmesi için, herhangi bir kamu göreviyle ilişkili olarak, kişiler gerektiğinde kimlik ve adresleriyle ilgili bilgileri kamu görevlilerine vermekle yükümlüdür. Bu bilgileri vermekten kaçınan ya da bu konularda gerçeğe aykırı bilgi verenler hakkında, bilgiyi soran kamu görevlisi tarafından idari para cezasına karar verilecektir” 

Kimliği bildirmeme kabahati seçimlik hareketli bir kabahat olup kabahati oluşturan seçimlik hareketler; kimliğiyle ve/veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınma, kimliği ve/veya adresiyle ilgili gerçeğe aykırı beyanda bulunmaktır. Bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanın kamu göreviyle bağlantılı olarak sorulması sırasında olması yeterli olup “resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan” suçundan farklı olarak resmi bir belgenin düzenlenmesi esnasında olması şart değildir.

Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten kaçınması veya gerçeğe aykırı bilgi vermesinin kabahat oluşturabilmesi için bilgiyi soranın kamu görevlisi olması ve onun da kanunen bunu sormaya yetkili olup göreviyle bağlantılı olarak bu bilgiyi sormuş olması gerekir. Bu nedenle kamu görevlisi olmayan kişilerin kanunen kimlik sorma yetkileri olsa bile bu kişilere bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmayacaktır. Aynı şekilde kamu görevlisi olsa bile kanunen kimlik sorma yetkisi yoksa veya böyle bir yetkisi olsa dahi bilgiyi göreviyle bağlantılı olarak sormamışsa bilgi verilmemesi veya gerçeğe aykırı bilgi verilmesi kabahat oluşturmaz.

Mevzuatımızda kamu görevlilerin kimlik sorma yetkisine ilişkin hükümler bulunmaktadır. Örneğin; 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyetleri Kanunu’nun 4/A maddesi ve Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Yönetmeliği’nin 46. maddesi uyarınca polis ve jandarmanın suç işlenmesini önlemek ve işlenmiş suçların faillerini ele geçirmek için veya diğer kanuni yetkilerini kullanırken kendisinin polis veya jandarma olduğunu belirleyen belgeyi gösterdikten sonra, kişilere kimliğini sorabileceği belirtilmiştir.

Kimliği bildirmeme kabahati bilgi vermekten kaçınma veya gerçeğe aykırı beyanda bulunma ile işlenmiş sayılır. Diğer bir anlatımla kimliği bildirmeme kabahatinin oluşabilmesi için fiilin yapılması yeterli olup kişinin kimliğinin belirlenememesi, kamu görevinin aksaması gibi bir neticenin gerçekleşmesi gerekli veya zorunlu değildir.

Kişinin kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi ve özellikle de gerçeğe aykırı beyanda bulunması resmi belgede sahtecilik, resmi belgenin düzenlenmesinde yalan beyan, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması, gerçek kimliğini saklamak suretiyle bir başkasıyla evlenme işlemi yaptırma gibi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nda yer verilen suçları oluşturabilir. Benzer şekilde söz konusu fiillerin 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu’na (m.67/1) muhalefet, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’na (m.25) muhalefet ve 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na (m.16) muhalefet gibi özel kanunlarda ihdas edilmiş suçları oluşturması da mümkündür. Ayrıca şahsın kimliği veya adresiyle ilgili bilgi vermekten çekinmesi veya gerçeğe aykırı beyanda bulunması 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 40/1. maddesinde düzenlenen kimliği bildirmeme kabahatini de oluşturabilir. Bir fiil, hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise Kabahatler Kanununun 15/3. maddesi uyarınca sadece suçtan dolayı yaptırım tatbik edilecek, ancak suçtan dolayı yaptırım uygulanamayan hallerde kabahat dolayısıyla müeyyide uygulanabilecektir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

İskenderun 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 05.01.2007 tarih ve 2007/7 değişik iş sayılı önleme araması kararının icrası kapsamında, olay günü saat 16.25 sıralarında Hatay istikametinden İskenderun istikametine seyreden ve ön kısmında plakası olmayan aracın durdurulduğu, yapılan aramada vites kutusu içinde 6136 sayılı Kanun kapsamında olan 1 adet tabanca ve 14 adet fişek ile şoför koltuğu kapısı iç cebindeki poşette çeşitli miktar ve vasıflardaki altınların ele geçirildiği, sanık …’un kamu görevlilerine kendisini … olarak tanıtarak olay yakalama ve zapt etme tutanağının, doktor raporunun ve parmak izi basım formunun bu isimle düzenlenmesine sebebiyet verdiği ve sanık …’un gerçek kimliğinin parmak izi incelemesi sonucunda saptandığı olayda; sanık …’un, 6136 sayılı Kanuna muhalefet ve suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçlarından kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla …’a ait kimlik bilgilerini kullanması eyleminin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 268/1. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu itibarla, sanığın başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme kararı ile bu hükmü onayan Özel Daire kararında herhangi bir isabetsizlik bulunmadığından, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

Sonuç :

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,

2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.05.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2013/609 Karar No: 2015/290 Karar Tarihi: 29.09.2015

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

İçtihat Metni

Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçundan sanık ..’un 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 268/1. maddesi delaletiyle aynı kanunun 267/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, … Asliye Ceza Mahkemesince verilen … gün ve … sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay … Ceza Dairesince … gün ve … sayı ile onanmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise … gün ve 137135 sayı ile;

“Başkasına ait kimliğin veya bilgilerin kullanılması, soruşturma veya kovuşturma makam ve görevlileri nezdinde gerçekleşmelidir. Çünkü, soruşturma veya kovuşturmayı önleme amacıyla başkasına ait kimliğin kullanılması fiili yalnızca görevlilere karşı işlenebilir. Bu bakımdan, fail olay yerine başkasının kimlik belgesini bırakarak kaçmışsa, gerek maddi öğe ve gerekse manevi öğe bakımından bu suçun değil, 267/2. maddedeki, maddi iftira suçunun oluştuğu düşünülmelidir. Fakat bu görevlilerin mutlaka suç yeri ve dosyasıyla yetkili kimseler olması zorunlu değildir. (O.Yaşar, H.T.Gökcan, M.Artuç Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Sayfa 7883) Fail, hakkında işlediği bir suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yürütülürken kendi kimliği veya kimlik bilgileri yerine, başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini veren kimsedir. Diğer bir anlatımla şüpheli ya da sanık statüsünde bulunan bir kimsedir. Şüpheli veya sanık ifade verirken, kimliği ile ilgili doğruyu söylemek zorundadır. (5271 sayılı CMK md.147/1-a). Soruşturma ve kovuşturma makamları önünde kimliği konusunda yalan söyleyen şüpheli ya da sanık 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 206. maddesi uyarınca cezalandırılır. Şayet şüheli ya da sanık, bu yalan beyan sırasında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini verirse, artık uygulanacak hüküm 268 ve dolayısıyle 267’dir. Bu son ihtimalde fikri içtima hali de dikkate alınmalıdır (206 ile 268 arasında). (M.E.Artuk, A.Gökcen, A.C.Yenidünya Ceza Hukuku Özel Hükümler 6. Bası Sayfa751) Bilimsel kaynaklar da, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 268. maddesinde düzenlenen başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun, soruşturma veya kovuşturma yapmaya yetkili makam ve görevlilerine karşı işlenilebilecek türden bir suç olduğunu vurgulamaktadır.

Somut olayda, sanık … 12.06.2009 tarihinde, şikayetçi …’a oğlu …’in arkadaşı olduğu ve …’e borcu bulunduğunu bildirip, ödeyeceğini söyleyerek bir arkadaşını arama bahanesiyle masa üzerinde bulunan şikayetçiye ait cep telefonunu alıp konuşuyor gibi yaparak olay yerinden uzaklaştığı; sanığın hırsızlık yoluyla elde ettiği cep telefonunu aynı gün diğer şikayetçi …’e ait … isimli ikinci el cep telefonu alıp satılan işyerine götürerek, üzerinde kendi fotoğrafı bulunan … isimli gerçek kişi adına düzenlenen sürücü belgesi fotokopisini ibraz ederek satması biçiminde gerçekleşen eylemde, kendisine karşı suç işlenen, başkasına ait sürücü belgesi fotokopisi ile telefon satılan şikayetçi …, soruşturma ve kovuşturma yapmaya yetkili birisi değildir, dolayısıyle sanığın eylemi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 268. maddesinde düzenlenen suçu oluşturmayacağı kabul edilmelidir”

görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 9. Ceza Dairesince 04.06.2013 gün ve 4541-8395 sayı ile; itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İtirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanma suçunun oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Sanığın …’a ait cep telefonunu, oğlunun arkadaşı olduğundan bahsederek bir yeri aramak amacıyla aldığı ve bir daha da iade etmediği, telefonu aynı gün ikinci el cep telefonu alım satım işiyle uğraşan tanık …’e satmak için götürdüğü, işyeri sahibi tanığın faturası olmayan cep telefonunu almak için kimlik istemesi üzerine sanığın yanında bulunan kimlik bilgileri müşteki …’a ait üzerinde kendi fotoğrafı yapıştırılı ehliyet fotokopisini vererek cep telefonunu sattığı,

Müşteki …; ehliyet fotokopisindeki kimlik bilgilerinin kendisine, ancak üzerindeki fotoğrafın evine gidip gelen arkadaşı sanık …’a ait olduğunu beyan ettiği,

Sanık ise; iddianamedeki olayın doğru olduğunu, telefonu satmaya gittiği sırada üzerinde müşteki …’ın ehliyet fotokopisi olduğunu, kendi fotoğrafını üzerine koyup fotokopisini çektiğini ve bu fotokopiyi telefoncuya verdiğini, telefoncunun “ben bunu ancak bir kimlik ile satın alabilirim” demesi üzerine bu yola başvurduğunu, suçunu gizlemek için yapmadığını, ayrıca asker kaçağı da olduğunu savunduğu,

Anlaşılmaktadır.

Adliyeye karşı suçlar bölümünde düzenlenen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması” başlıklı 268. maddesi; İşlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, başkasına ait kimliği veya kimlik bilgilerini kullanan kimse, iftira suçuna ilişkin hükümlere göre cezalandırılır. şeklinde düzenlenmiş, madde gerekçesinde bu suçun iftira suçunun özel bir işleniş şekli olduğu ifade edilmiştir.

Kanuni düzenlemeye göre, kişinin işlediği suç nedeniyle kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerini kullanması yaptırıma bağlanmıştır. Buna göre, failin işlediği suç nedeniyle hakkında başlatılan soruşturma veya kovuşturmada, kendisi hakkında soruşturma ve kovuşturma yapılmasını engellemek amacıyla, bu suçla ilgili muhakeme sürecini yürüten yetkili makamlara gerçekte var olan bir başkasının kimliğini veya kimlik bilgilerini kendi bilgileriymiş gibi vermesi halinde suç oluşacaktır. Başka bir anlatımla suçun oluşabilmesi için eylemin adli soruşturma ve kovuşturmayı yürütmekle görevli yetkili mercilere yönelik olarak yapılması gerekmektedir.

Öte yandan, suçun oluşumu için, daha önce işlenmiş bir suçun varlığı da şarttır. Fail işlemiş olduğu suç nedeniyle ve suçu işledikten sonra soruşturma ve kovuşturmanın kendisine yönelmesini engellemek için kimliğini gizleme gayreti içine girmeli ve başkasına ait olduğunu bildiği kimlik veya kimlik bilgilerini yetkili mercilere vermelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Sanığın çaldığı cep telefonunu müşteki …’a ait üzerinde kendi fotoğrafı bulunan ehliyet fotokopisini vererek sattığı olayda, başkasına ait kimlik bilgilerinin soruşturma veya kovuşturma yapmaya yetkili adli makamlara verilmemesi nedeniyle başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun unsurları itibariyle oluşmadığının kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, itirazın kabulü ile Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün sanığın üzerine atılı başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun unsurları itibariyle oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay … Ceza Dairesinin … gün ve … sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,

3- … Asliye Ceza Mahkemesinin … gün ve … sayılı kararının, sanığın üzerine atılı başkasına ait kimlik veya kimlik bilgilerinin kullanılması suçunun unsurları itibariyle oluşmadığının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.09.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.