Boşanma Davasında Kusur ve Kusurun İspatı
Aile hukuku dava ve uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.
Boşanma Davasında Kusurun Önemine İlişkin Yargıtay Kararları
Erkeğin fiziksel şiddetine karşı kadının eşini eve almaması tepkisel davranıştır, kusur olmaz.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/1670 Karar No: 2020/2633 Karar Tarihi: 03.06.2020
Mahkemesi: … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesi
Dava Türü: Karşılıklı Boşanma
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davalı-davacı kadın tarafından erkeğin davasının kabulü, kusur belirlemesi, reddedilen tazminat talepleri ile nafakaların miktarları yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı kadının aşağıdaki bentler kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- İlk derece mahkemesi tarafından; evlilik birliği devam ederken davacı davalı erkeğin ailesinin evliliğe müdahale ettiği, kadının ailesi ile görüşmesini istemediği, fiziksel şiddet uyguladığı, tehdit ettiği, davalı-davacı kadının ise, erkeğin ailesi ile görüşmesini istemediği, evliliğin sona ermesine sebebiyet veren olaylarda davacı-davalı erkeğin ağır kusurlu olduğu kabul edilerek, karşılıklı boşanma davalarının kabulüyle tarafların boşanmalarına, erkeğin tazminat isteklerinin reddine, ortak çocuğun velayetinin anneye bırakılmasına, ortak çocuk yararına tedbir ve iştirak nafakasına, davalı-davacı kadın yararına tazminatlara karar vermiştir. Taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine, görevli … Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 15/01/2020 tarih … sayılı kararla; davacı-davalı erkeğin son olayda ortak evin kapısını tekmelediği, kadının ailesini istemediği, porno sitelere girdiği, davalı-davacı kadının ise eşinin ailesiyle görüşmelerini istemediği, birlik görevlerini yerine getirmediği, son olayda eşini ortak eve almadığı anlaşıldığından boşanmaya sebep olan bu olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğu belirtilerek davalı-davacı kadının tüm istinaf taleplerinin reddi ile davacı-davalı erkeğin kusur belirlemesi, tazminatlar yönünden istinaf başvuru talebinin kabulüne karar verilmiştir.
Her ne kadar bölge adliye mahkemesince tarafların evlilik birliğinin temelinden sarsılmasında tarafların eşit kusurlu olduğu kabul edilmişse de; davalı-davacı kadına bölge adliye mahkemesince yüklenilen “Son olayda eşini ortak eve almaması” eşinin kapıyı tekmelemesi nedeniyle tepkisel bir davranıştır, bu nedenle kadına kusur olarak yüklenilemez. İlk derece mahkemesi ile bölge adliye mahkemesince belirlenen ve gerçekleşen diğer kusurlu davranışlara göre de davacı-davalı erkeğin ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekirken yazılı şekilde tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü doğru bulunmamıştır.
3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere; evlilik birliğinin sarsılmasına sebep olan olaylarda erkek ağır kusurlu olup, erkeğe yüklenen bu kusurlu davranışlar aynı zamanda kadının kişilik haklarına saldırı teşkil etmektedir. Kadın boşanma sonucu eşin maddi desteğinden yoksun kalacaktır. O halde, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, tazminata esas olan fiilin ağırlığı ile hakkaniyet kuralları (TMK m. 4) dikkate alınarak kadın yararına maddi ve manevi tazminata (TMK m. 174/1-2) karar vermek gerekirken, yanılgılı kusur belirlemesinin sonucu olarak yazılı şekilde maddi ve manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş ve bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda 2. ve 3. bentlerde gösterilen sebeplerle temyiz edilen Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 2. Hukuk Dairesince 15.01.2020 tarih 2018/377 esas – 2020/32 karar sayılı kararının; kusur belirlemesi ve davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat isteği yönünden BOZULMASINA, kararın bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, dosyanın ilgili bölge adliye mahkemesi hukuk dairesine gönderilmesine oybirliğiyle karar verildi. 03.06.2020
Boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Eşit kusurlu eş yararına tazminat verilemez.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
Esas No: 2016/11321 Karar No: 2018/1819 Karar Tarihi: 13.02.2018
Mahkemesi: Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
Dava Türü: Karşılıklı Boşanma
Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm davacı-davalı erkek tarafından kusur belirlemesi, tazminatlar, nafakalar, reddedilen manevi tazminat talebi ve yargılama giderleri yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davacı-davalı erkeğin aşağıdaki bentlerin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Mahkemece davacı-davalı erkek ağır kusurlu kabul edilerek boşanma kararı verilmiş ise de; yapılan yargılama ve toplanan delillerden davacı-davalı erkeğin eşine fiziksel şiddet uyguladığı, davalı-davacı kadının ise kıskançlık nedeniyle tartışmalar çıkardığı, son olayda kıskançlık krizine girerek kendini yerlere attığı, eşine müstehcen içerikli video yolladığı ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum karşısında boşanmaya neden olan olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu husus gözetilmeden erkeğin ağır kusurlu olarak kabulü doğru olmamıştır.
3- Yukarıda 2. bentte açıklandığı üzere boşanmaya sebebiyet veren vakıalarda taraflar eşit kusurludur. Eşit kusurlu eş yararına tazminat verilemez. (TMK m. 174/1-2) Davalı-davacı kadının maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
4- Davalı-davacı kadın tanığı, 18.09.2015 tarihli celsede kadının muhasebe işinde asgari ücretle çalıştığını beyan etmiştir. Buna göre davalı-davacı kadının sigortalı olarak çalışıp çalışmadığı, düzenli ve sürekli bir gelirinin bulunup bulunmadığı araştırılıp, Türk Medeni Kanunu’nun 175. maddesi koşullarının kadın yararına gerçekleşip, gerçekleşmediği tespit edilmeden eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2., 3. ve 4. bentlerde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu diğer bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının istek halinde yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 13.02.2018
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 52. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi tazminat (TMK md.174/1) ve manevi tazminat (TMK md.174/2) takdiri gerekir.
Babanın bilgisayarda çocuğun göreceği şekilde porno film izlemesi karşısında; velayeti davacı anneye bırakılan çocuk ile baba arasında yatılı kalacak şekilde kişisel ilişki tesisinin çocuğun ahlaki gelişimini olumsuz etkileyeceğinin kabulü gerekir. Bu nedenle, müşterek çocuk ile baba arasında yatılı kalacak şekilde ve uzun süreli kişisel ilişki kurulması doğru değildir.
Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
Esas No: 2013/21596 Karar No: 2014/4127 Karar tarihi: 27.02.2014
Mahkemesi: … 15. Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki karşılıklı boşanma davalarının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm, davacı-davalı (kadın) tarafından kişisel ilişki, tazminatların ve nafakaların miktarı, edinilmiş mallara katılma alacağı talebi yönünden; davalı-davacı (koca) tarafından ise her iki dava yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı-davacı (koca)’nın temyiz itirazları yersizdir.
2- Davacı-davalı kadının temyizinin incelenmesine gelince;
a) Davacı-davalı (kadın) dava dilekçesinde mal rejiminin tasfiyesini de istemiştir. Yatırılan başvurma harcı dava dilekçesindeki bütün istekleri kapsar. Mal rejiminin tasfiyesi davası nispi harca tabidir. Mahkemece davacı-davalı (kadın)’a nispi harcı tamamlaması için (Harçlar Kanunu md. 30-32 ) süre verilmesi, yatırması halinde boşanma hükmünün halen kesinleşmediği gözönüne alınıp bu davadan tefrik edilmesi, yatırmaması halinde Harçlar Kanununun 30. maddesi gereğince işlem yapılması gerekirken, bu hususta olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi usul ve yasaya aykırıdır.
b) Tarafların tespit edilen ekonomik ve sosyal durumları, boşanmaya yol açan olaylardaki kusur dereceleri, paranın alım gücü, kişilik haklarına yapılan saldırı ile ihlâl edilen mevcut ve beklenen menfaat dikkate alındığında davacı-davalı (kadın) yararına takdir edilen maddi ve manevi tazminat azdır. Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi ile Türk Borçlar Kanunu’nun 50 ve 52. maddesi hükmü dikkate alınarak daha uygun miktarda maddi (TMK md.174/1) ve manevi (TMK md.174/2) tazminat takdiri gerekir. Bu yönler gözetilmeden hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.
c) Kişisel ilişki kurulurken analık ve babalık duygularından önce çocukların yararı dikkate alınmalıdır. Ortak çocuğun beyanından da anlaşılacağı şekilde, davalı baba bilgisayarda porno film izlemekte, bu filmleri çocuk da görmektedir. Velayeti davacı anneye bırakılan çocuk ile baba arasında yatılı kalacak şekilde kişisel ilişki tesisinin çocuğun ahlaki gelişimini olumsuz etkileyeceğinin kabulü gerekir. Bu nedenle, müşterek çocuk ile baba arasında yatılı kalacak şekilde ve uzun süreli kişisel ilişki kurulması doğru değildir.
d) Davacı kadının maddi ve manevi tazminatlara faiz istemi hakkında olumlu ya da olumsuz bir karar verilmemesi doğru olmamıştır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda 2/a-b,c ve d bentlerinde gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, bozma kapsamı dışında kalan temyize konu bölümlerinin ise yukarıda l. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, aşağıda yazılı harcın A…’a yükletilmesine, peşin harcın mahsubuna, ve 119.00 TL. temyiz başvuru harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına yer olmadığına, temyiz peşin harcını yatıran G…’e geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.27.02.2014
Tam Kusurlu Eş Boşanma Davası Açabilir Mi?
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 166.maddesinin birinci ve ikinci fıkraları;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir…”
hükmünü içermektedir.
Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay, bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2-1939 Karar No: 2018/1296 Karar Tarihi: 04.07.2018
Dava: Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 8. Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 14.11.2013 gün ve 2011/862 E., 2013/722 K. sayılı karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22.09.2014 gün ve 2014/6962 E., 2014/17920 K. sayılı kararı ile:
“…Toplanan delillerden, başka kadınla birlikte yaşayan, eşine hakaret ve tehditte bulunan, eşinin aracına kasıtlı olarak çarpıp zarar veren davacı koca boşanmaya sebep olan olaylarda tamamen kusurludur. Davalı kadından kaynaklanan boşanmayı gerektiren bir olayın varlığı kanıtlanamamıştır.
Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer. Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da madem ki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanunu’nun 166. maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp, daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa, bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK. md.166/2).
Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek temyiz dilekçesinin süresinde verildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, evlilik birliğinin sarsılması nedenine dayalı (TMK m. 166/1) olarak açılan boşanma istemine ilişkindir.
Davacı vekili, tarafların evlilikleri boyunca defalarca ayrılıp tekrar barıştıklarını, davalının agresif tavırları olduğunu, kaprisleri nedeniyle müvekkilinin arkadaşları ve ailesi ile görüşemez duruma geldiğini, çıkan tartışmalar sonrasında davalının evi terk ettiğini, sebepsizce müvekkilini karakola şikâyet ettiğini, işyerini basıp bağırıp çağırdığını, cevaba cevap dilekçesinde ise davalının müvekkiline hakaret mesajları attığını ileri sürerek, boşanma kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin çıkan tartışmalarda fiziksel şiddete uğradığı için baba evine döndüğünü, davacının başka bir kadınla yaşadığını, alkol alışkanlığı ve gece hayatının olduğunu, müvekkiline harçlık dahi vermediğini belirterek, kusurlu tarafın davasının reddine, velayetin müvekkiline verilmesine, müşterek çocuklar ve müvekkili için iştirak ve yoksulluk nafakasına hükmedilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacının davalıyı darp ettiği, başka bir kadınla birlikte yaşadığı, davalının da davacının ailesi ile görüşmediği, evden sık sık ayrılıp gittiği, evin camından arabaya kavanoz fırlattığı, evlilik birliğinin sarsılmasına sebebiyet veren olaylarda davacının kusuru daha fazla ise de davalının da az da olsa kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, müşterek çocuk Hüseyin’in velayetinin babaya, Osman ve Akif’in velayetinin davalı anneye verilmesine, davalı kadın için 1.500,00 TL yoksulluk nafakası ile 20.000.00 TL maddi, 15.000,00 TL manevi tazminata, Osman ve Akif için 1.000,00’er TL iştirak nafakasına karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık kısmında gösterilen gerekçelerle bozulmuştur.
Yerel mahkemece, davacının davalıyı darp ettiği, başka bir kadınla birlikte yaşadığı hususlarının sabit olması yanında davalının da davacının ailesi ile görüşmediği, evden sık sık ayrılıp gittiği, evin camından davacının arabasına kavanoz fırlattığı, davalı tanığı C… T…’un mahkemece tespit edilen beyanı nazara alınarak tarafların birbirlerine hakaret edip, davacının davalıya küfürlü sözler söylediği, davalının da davacıya “defol git” dediği ve tarafların birbirlerinin üzerine yürüyüp araya giren tanık tarafından ayrıldıkları, yani davalının da davacıya yönelik saldırı eyleminin olduğu ve “defol git” şeklinde söz söylediği gerekçesiyle davalının da az da olsa kusurlu olduğu belirtilerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olayda davalı kadının kusurlu olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacı erkeğin boşanma davasının kabul edilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için ilgili yasal düzenlemelerin değerlendirilmesinde yarar vardır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nın 166.maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen hükme göre;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir…”
Anılan madde gereğince evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanmaya karar verilebilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş olması gerekmektedir. İlki, evlilik birliğinin temelinden sarsılmış olması, diğeri ise ortak hayatın çekilmez hâle gelmiş bulunmasıdır. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş bir çok konuda evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime takdir hakkı tanımıştır.
Söz konusu hüküm uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 gün ve 2014/2-594 E., 2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir.
Evlilik birliğinin ortak hayatı sürdürmeleri eşlerden beklenemeyecek derecede temelinden sarsılmış olması durumunda, davacının kusuru daha ağır ise davalının açılan davaya itiraz hakkı bulunmaktadır (TMK m. l66/II).
Bu düzenlemeyle davalıya bu yolla bir itiraz hakkı tanınmış olmakla birlikte, bu hakkın kötüye kullanılmasının yaptırımı da aynı hükümde belirtilmiştir.
Gerçekten, TMK. m. l66/II son cümleye göre itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, tarafların 03.04.1994 tarihinde evlendiği, evlilikleri süresince ayrılıp tekrar barıştıkları, daha önceden açılan iki boşanma davasının takipsiz bırakıldığı, en son davacı erkek vekilince 16.11.2011 tarihinde eldeki davanın açıldığı, dosya içerisindeki belgeler ve tanık beyanları dikkate alındığında, davacı erkeğin sadakat yükümlülüğüne aykırı davranarak başka bir kadınla birliktelik yaşadığı, eşini darp ettiği, mahkemece kabul edilen bu kusur belirlemesinin de temyiz edilmemek suretiyle de kesinleştiği anlaşılmıştır. Diğer taraftan mahkemece ilk kararda davalı kadına yüklenen “davacının ailesi ile görüşmediği, evden sık sık ayrılıp gittiği, evin camından arabaya kavanoz fırlattığı” şeklindeki kusurlu davranışların yukarıda belirtildiği üzere evlilik süresince tarafların ayrılıp yeniden bir araya gelmek suretiyle affedildiği, en azından hoşgörü ile karşılandığı, dolayısıyla bu eylemlerin kadına kusur olarak yüklenmesinin mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
Öte yandan direnme kararında, davalı tanığı C. T. beyanı esas alınmak suretiyle ilk kararda söz edilmeyen ve davacı erkeğin temyiz etmemek suretiyle karşı koymadığı kusur belirlemesi dışında davalı kadının durumunu daha da ağırlaştıran “hakaret, karşılıklı saldırı” eylemlerinin kadına kusur olarak atfedilmesi de usulü kazanılmış hakkın ihlali niteliğindedir. Bu nedenledir ki, davalı kadın yönünden bu eylemlerin de hükme esas alınması mümkün değildir.
O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının davalıya geri verilmesine, aynı Kanun’nun 440. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on beş günlük süre içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.07.2018 gününde oybirliği ile karar verildi.
Evlenmeden önce kayınvalide / anne ile yaşamayı kabul eden kadının “ayrı yaşam” talebiyle dava hakkı yoktur.
Yargıtay 3. Hukuk Dairesi
Esas No: 2015/18402 Karar No: 2016/3146 Karar Tarihi: 02.03.2016
Mahkemesi: Asliye Hukuk (Aile) Mahkemesi
Taraflar arasındaki tedbir nafakası davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Davacı vekili, dava dilekçesinde; tarafların, davalının anne ve babasıyla birlikte yaşamakta iken, davalı eş ve davalının annesinin müvekkilinden müşterek konutu terk etmesini istediğini, müvekkilinin, müşterek konuttan ayrılarak ailesinin yanına yerleştiğini, evlilik birliği süresince davalının ailesinin hakaret ve şiddetine maruz kaldığını belirterek; müvekkili ve müşterek çocuklar için ayrı ayrı 500’er TL tedbir nafakasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı, cevap dilekçesinde; davacının evlenmeden önce davalının anne ve babasıyla birlikte yaşayacaklarını bildiğini, ayrı ev açacak maddi imkanı olmadığını, davacıdan boşanmak istemediğini savunarak; davanın reddini istemiştir.
Mahkemece; taraflar arasında anlaşmazlık olmadığını, davacı ile kayınvalidesi arasında geçimsizlik olduğunu, davacının evlenmeden önce davalının ailesi ile birlikte yaşayacaklarını bildiğini, davacının ayrı yaşamda haklı olmadığı; müşterek çocukların ise, davacı yanında olduğu gerekçesiyle; davanın kısmen kabulü ile, davacı yararına dava tarihinden karar kesinleşinceye kadar aylık 200TL tedbir nafakasına, müşterek çocuklar İ… ve S… için ise dava tarihinden itibaren ayrı ayrı 250TL nafakaya karar verilmiş, hüküm davalı tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.
Dava, ayrı yaşamda haklılık iddiasına dayalı tedbir nafakası talebine ilişkindir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik görülmemesine göre, davalının aşağıdaki bendi dışındaki sair temyiz itirazları yerinde değildir.
Ancak; mahkemece, davacı …’in ayrı yaşamda haklı olmadığı gerekçesiyle kadın için nafakanın reddine karar verilmesi gerektiği gerekçede açıklandığı halde, hükmün 1. bendinde; “…karar kesinleşinceye kadar davacı lehine 200 TL” tedbir nafakasına hükmedilmiş olması doğru değil ise de; bu hususun düzeltilmesi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden kararın hüküm fıkrası 1. bendinin tamamının karar metninden çıkarılarak yerine “Şartlar oluşmadığından davacı kadın için talep edilen tedbir nafakası talebinin reddine,” ifadesinin yazılması suretiyle hükmün düzeltilmesine ve düzeltilmiş bu şekliyle ONANMASINA, peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 02.03.2016 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanma sonucunda manevi tazminata karar verilebilmesi için diğer koşullar yanında manevi tazminat talebinde bulunan tarafın, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması gerekir.
Erkek eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan kusurlu davranışının ispat edilemediği gerekçesiyle davacı kadın eşin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2-2644 Karar No: 2021/68 Karar Tarihi: 11.02.2021
ÖZET: Tarafların komşusu olan tanık beyanlarına göre, erkek eşin davacıyı evden kovduğu, bu nedenle kadın eşin iki gece tanık N. K…’nın evinde kaldığı, sonrasında komşuların aralarında para topladığı, toplanan parayla davacıya uçak bileti aldıkları ve davacı eşi Kayseri’ye ailesinin yanına gönderdikleri anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; erkek eşin davacıya hakaret ettiği ve zaten “eşini evden kovma” şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışın kendi içinde “hakaret eylemini” barındırmasının doğal sonucu olmasına göre yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden bozma kararına uyulması gerekirken, davalı erkek eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan kusurlu davranışının ispat edilemediği gerekçesiyle davacı kadın eşin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir. Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
(4721 S. K. m. 2, 23, 24, 25, 166, 174) (1086 S. K. m. 429, 440)
1. Taraflar arasındaki “boşanma” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kayseri 1. Aile Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 21.11.2014 tarihli dava dilekçesinde; tarafların 31.03.2000 tarihinde evlendiğini, ortak iki çocuklarının bulunduğunu, davalının aşırı bencil, ileri derecede cimri, eşine ve çocuklarına ilgisiz olduğunu, yalan söylediğini, evlilik birliğinden doğan yükümlülüklerini yerine getirmediğini, sürekli küfür ederek kötü davrandığını ve son olarak evden kovduğunu ileri sürerek tarafların boşanmalarına, velayetlerin anneye verilmesine, çocuklar yararına ayrı ayrı 1.000,00TL tedbir-iştirak nafakası ve müvekkili yararına 1.000,00TL tedbir nafakası ile 50.000,00TL maddi, 50.000,00TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
Davalı İstemi:
5. Davalı 02.02.2015 tarihli cevap dilekçesinde; tüm iddiaları inkâr ederek, davacının Kayseri’de yaşamak istediğini, bu durumu kabul etmemesi nedeniyle boşanma davası açtığını, böyle bir sebeple evlilik birliğinin yıkılmaması gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Kayseri 1. Aile Mahkemesi’nin 15.04.2015 tarihli ve 2014/894 E., 2015/285 K. sayılı kararı ile; davalı erkek eşin birlik görevlerini yerine getirmediği, cimri olduğu, evin ihtiyaçlarını karşılamadığı, eşi ve çocukları ile ilgilenmediği, bu nedenle boşanmaya sebep olan olaylarda tam kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına, çocukların velayetlerinin anneye verilmesi ile her bir çocuk yararına ayrı ayrı 400,00TL tedbir-iştirak nafakası ile davacı yararına 15.000,00TL maddi tazminat ödenmesine, manevi tazminat talebinin ise davalı erkek aleyhine, kadın eşin kişilik haklarına saldırı teşkil eder nitelikte kusurlu bir davranışın varlığı ispatlanamadığından reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 22.02.2016 tarihli ve 2015/12891 E., 2016/3100 K. sayılı kararı ile;
“…Hüküm davacı kadın tarafından kusur belirlemesi, manevi tazminatın reddi ve maddi tazminatın miktarı yönünden temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuni gerektirici sebeplere göre davacı kadının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yersizdir.
2- Toplanan delillerden, davalı erkeğin mahkemece belirlenen kusurlu davranışları yanında eşini evden kovduğu ve hakaret ettiği anlaşılmaktadır. Erkeğin gerçekleşen bu kusurlu eylemleri davacı kadının kişilik haklarına saldırı niteliğindedir. Davacı kadın yararına manevi tazminatın (TMK. m.174/2) şartları oluştuğu nazara alınarak lehine manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken kusur belirlemesinde yanılgıya düşülerek kusurların kadının kişilik haklarına saldırı oluşturmadığı gerekçesiyle bu isteğin reddine hükmedilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
8. Kayseri 1. Aile Mahkemesinin 12.05.2016 tarihli ve 2016/311 E, 2016/420 K. sayılı kararı ile bozma öncesi kararda yer alan gerekçenin yanında bozma ilamının yerinde olmadığı, önceki hükmün daha isabetli olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
9. Direnme kararı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
10. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı tarafın kusurlu davranışlarının tamamı bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacının kişilik haklarının saldırıya uğrayıp uğramadığı, burada varılacak sonuca göre davacı yararına Türk Medeni Kanunu’nun 174/2 maddesinde yer alan manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
11. Uyuşmazlığın çözümü bakımından ilgili yasal düzenleme ve kavramların açıklanmasında yarar görülmektedir.
12. Bilindiği üzere 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “Evlilik birliğinin sarsılması” başlıklı 166. maddesinin bir ve ikinci fıkraları;
“Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.
Yukarıdaki fıkrada belirtilen hâllerde, davacının kusuru daha ağır ise, davalının açılan davaya itiraz hakkı vardır. Bununla beraber bu itiraz, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde ise ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamışsa boşanmaya karar verilebilir.”
hükmünü taşımaktadır.
13. Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır.
14. Boşanma nedeniyle eşlerin birbirine karşı nafaka ve tazminat ödeme yükümlülüğü TMK’nın 174. maddesiyle
“Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir.
Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.”
şeklinde düzenleme altına alınmıştır.
15. Eldeki davada; ilk derece mahkemesince boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin tam kusurlu olduğu gerekçesiyle tarafların boşanmalarına karar verilmiştir. Ne var ki, erkek eşe yüklenen kusurlu davranışların diğer tarafın kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği gerekçesiyle kadın eşin manevi tazminat istemi reddedilmiştir.
16. Manevi tazminat talepleri boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, boşanma nedeniyle hükmedilecek maddi ve manevi tazminat talepleri hakkında TMK’nın 174. maddesi “Mevcut veya beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddî tazminat isteyebilir. Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevî tazminat olarak uygun miktarda bir para ödenmesini isteyebilir.” hükmünü taşımaktadır.
17. Maddenin ikinci fıkrasına göre boşanma sonucunda manevi tazminata karar verilebilmesi için diğer koşullar yanında manevi tazminat talebinde bulunan tarafın, boşanmaya sebep olan olaylar nedeniyle kişilik haklarının saldırıya uğraması gerekir.
18. Kişilik hakları, bir bütün olarak kişinin maddi ve manevi varlığıyla ilişkili ve bu varlığın geliştirilmesini hedefleyen haklar ve özgürlükler olarak tanımlanır. Bu haklar; kişiliğe bağlı, dokunulamaz, devredilemez ve vazgeçilemez haklardır. Kişilik haklarının mutlak bir hak oluşu, hak sahibine, bu hakka ve hakkın içerdiği değerlere herkesin saygı göstermesini isteme, kişisel değerlerin korunmasını herkesten isteme, yasaların, kamu düzeninin ve genel ahlak ile adabın çizdiği sınırlar içerisinde dilediği gibi kullanma hakkı verir. Kişilik hakkı kavramı; kişiyi var eden, kişiliğini serbestçe geliştirmesini sağlayan, diğer kişilerden farklılığını temin eden bütün değerler üzerindeki haktır. Yaşam, vücut bütünlüğü, özgürlükler, şeref ve haysiyet, özel yaşam, isim, resim gibi kişisel varlıklar üzerindeki haklar kişilik hakkını ifade eder. Bu varlıklara yönelen saldırılar ise kişilik hakkının ihlali sonucunu doğururlar.
19. Kişilik haklarının korunmasına ilişkin temel düzenleme TMK’nın 23, 24 ve 25. maddelerinde yer almakta; Türk Borçlar Kanunu’nun 58. maddesi ile bu düzenlemeler tamamlanmaktadır. Ancak bu genel korumanın dışında bazı kişisel değerleri koruyan özel hükümler de bulunmakta olup, TMK’nın 174. maddesi bu hükümlerden biridir.
20. Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık; ilk derece mahkemesince belirlenen kusurlu davranışlar yanında ayrıca erkek eşin “evden kovma ve hakaret etme” şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışları sergileyip sergilemediği noktasında toplandığına göre Yargıtay’da boşanma davalarına yönelik temyiz incelemesini hangi kıstaslara göre yapıldığıyla ilgili açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.
21. Yargıtay boşanma davalarında temyiz incelemesi aşamasının daha sağlıklı yürütülebilmesi amacıyla; her bir davada verilecek olan boşanma kararı, ferileri ve boşanmanın mali sonuçları yönünden yapılacak denetlemeye uygun şekilde, tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda gerçekleşen kusurlu davranışları belirtildikten sonra eşlerin kusur durumlarını “kusursuz, az kusurlu, eşit kusurlu, ağır kusurlu veya tam kusurlu eş” şeklinde belirlenmesi gerektiğini belirtmiştir. Yine Yargıtay, 03.07.1978 tarihli, 5/6 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla da “kimin daha fazla kusurlu olduğunu tayin hususunda önceden bir ölçü konulamayacağına ve bu hususta bir içtihadı birleştirmeye gidilemeyeceğine” karar vererek her bir boşanma davasında tarafların kusurluluk durumlarının kendine özgü ve o evliliğe münhasır olduğunu kabul etmiştir.
22. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki; TMK’nın 166. maddesinin 1 ve 2. fıkraları uyarınca evlilik birliği, eşler arasında ortak hayatı çekilmez duruma sokacak derecede temelinden sarsılmış olduğu takdirde, eşlerden her biri kural olarak boşanma davası açabilir ise de, Yargıtay bu hükmü tam kusurlu eşin dava açamayacağı şeklinde yorumlamaktadır. Çünkü tam kusurlu eşin boşanma davası açması tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonra da mademki “birlik artık sarsılmıştır” diyerek boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer (TMK m.2). Nitekim benzer ilkeye HGK’nın 04.12.2015 T., 2014/2-594 E. ve 2015/2795 K. sayılı kararında da değinilmiştir. Bu durumda kusur ilkesine göre genel sebeple (TMK m. 166/1) boşanmaya karar verebilmek için davalının az da olsa kusurlu olması gerekir.
23. Bu açıklamalar kapsamında elde ki davaya gelince; tarafların komşusu olan tanık beyanlarına göre, erkek eşin davacıyı evden kovduğu, bu nedenle kadın eşin iki gece tanık N.K.’nın evinde kaldığı, sonrasında komşuların aralarında para topladığı, toplanan parayla davacıya uçak bileti aldıkları ve davacı eşi Kayseri’ye ailesinin yanına gönderdikleri anlaşılmaktadır. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde; erkek eşin davacıya hakaret ettiği ve zaten “eşini evden kovma” şeklinde gerçekleşen kusurlu davranışın kendi içinde “hakaret eylemini” barındırmasının doğal sonucu olmasına göre yerel mahkemece, somut olaya uygun ve aynı yönlere işaret eden bozma kararına uyulması gerekirken, davalı erkek eşin kişilik haklarına saldırı niteliği taşıyan kusurlu davranışının ispat edilemediği gerekçesiyle davacı kadın eşin manevi tazminat talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir.
24. O hâlde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Geçici madde 3 atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 11.02.2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Kayseri Avukat - Hukuki Yardım
Aile hukuku herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Boşanma davası ve aile hukuku uyuşmazlıklarında taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için aile hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, 15 yılı aşkın deneyimi ve boşanma avukatı kadrosu ile müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.