Çoban Köpeğinin Çalınması Nitelikli Hırsızlık Olarak Kabul Edilebilir mi
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Hırsızlık – Madde 141
(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Madde Gerekçesi
Madde metninde, hırsızlığın temel şekli tanımlanmıştır. Buna göre, taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koşulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edecek ve suç oluşmayacaktır.
Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.
Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.
Maddenin ikinci fıkrasında, ekonomik bir değer taşıyan her türlü enerji, taşınır mal sayılmıştır. Buna göre, elektrik enerjisi, gazlar, tabiî veya sun’i buharlar da hırsızlık suçunun konusunu oluşturabilecektir.
Nitelikli hırsızlık – Madde 142
(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) (Mülga: 18/6/2014-6545/62 md.)
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felaketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak,
b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle,
c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak,
d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak veya kilitlenmesini engellemek suretiyle,
e) Bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle,
f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak,
g) Büyük veya küçük baş hayvan hakkında,
h) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun, bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır.
(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi halinde, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(4) Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz.
(5) Hırsızlık suçunun işlenmesi sonucunda haberleşme, enerji ya da demiryolu veya havayolu ulaşımı alanında kamu hizmetinin geçici de olsa aksaması hâlinde, yukarıdaki fıkralar hükümlerine göre verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır.
Madde Gerekçesi
Maddede, hırsızlık suçunun nitelikli şekilleri tanımlanmıştır. Bu nitelikli unsurlar, üç fıkra hâlinde tasnif edilmiştir. Birinci fıkranın (a) bendine göre; hırsızlık suçunun, kime ait olursa olsun, kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Eşyanın kurum ve kuruluş veya ibadet yerine ait bulunması veya buralarda özel muhafaza altına alınmış olması koşulu aranmamış, görevlilerin veya ibadet edenlerin özel eşyası hakkında suçun işlenmesi hâlinde de bu nitelikli unsurun oluşacağı kabul edilmiştir. Kamu yararı veya hizmetine tahsis edilen eşyanın bulunduğu yer önemli değildir.
Fıkranın (b) bendinde, hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi, suçun diğer bir nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır.
Bina veya etrafı çevrili eklentilerinde yapılan hırsızlığın cezası artırılırken bu gibi yerlere giriş şekline önem verilmemiştir. Tarlada tarım araçlarının korunması için yapılan kulübelerde işlenen hırsızlığın da madde hükmüne girmesi sağlanmıştır. Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.
Fıkranın (c) bendi ile, halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım araçlarında ve bunların belli kalkış ve varış yerlerinde yani istasyonlarda bulunan eşya korunmaktadır. Bu gibi eşyanın yolcu veya araç personeline ait bulunması, keza yolcu veya personelin beraberinde bulunması gerekli değildir. Kargo ile nakledilen veya araçtan indirilen yahut yüklenmek üzere hazırlanan eşya da bu kapsama alınmıştır. Eşyanın muhafaza altına alınmış olması koşulu aranmamıştır. Aracın türü önemli değilse de, umuma tahsis edilmiş olması zorunludur. Bir vasıtanın umuma tahsis edildiği, bir bedel karşılığında herkes tarafından kullanılabilir olması ile değil, belirli bir yöne giden yolcuları ve eşyayı nakletmesiyle anlaşılır.
Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Deprem, sel, su baskını, yangın ve savaş gibi afet veya genel felâketin sebebiyet verebileceği zararları önlemek, bu afet veya felaketlere maruz kalan insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hazırlanmış olan eşya, bu bent kapsamına giren hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaktadır. Eşyanın bulunduğu yer önemli değildir; bunların bina içerisinde veya açıkta depolanmış olması mümkündür. Bunun gibi, eşyanın afet ve felâket bölgesine gittikten sonra ve henüz afetten zarar görenlere dağıtılmadan önce çalınması hâlinde de bent uygulanacaktır.
Fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur.
Fıkranın (f) bendine göre, hırsızlık suçunun elektrik enerjisi hakkında işlenmesi, bir nitelikli hâli oluşturmaktadır. Suçun temadi hâlinde işlenmesi, bu nitelikli hâlin kabulünde etkili olmuştur.
Maddenin ikinci fıkrasında, hırsızlık suçunun birinci fıkraya nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli şekilleri düzenlenmiştir. İkinci fıkranın (a) bendine göre, hırsızlık suçunun kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanılarak işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, malını koruyamayacak durumda olmasının örneklerini oluşturmaktadır. Hatta, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik hâlinin de aynı durumu doğurmuş bulunması olanaklıdır.
Kişinin örneğin geçirmiş bulunduğu kaza sonucunda ölmüş olmasından yararlanılarak üzerindeki veya yanındaki eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmiş olması da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir. Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir. Aksi takdirde, duruma göre, yağma suçunun veya bir başka suçu işlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Fıkranın (b) bendinde, hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel bir beceriyle işlenmesi hâli öngörülmüştür. Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır. Bunun gibi, yoldan giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle işlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kişiye karşı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde, yağma suçu oluşur.
Fıkranın (c) bendinde hırsızlık suçunun doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Kişinin içinde bulunduğu bazı durumlar, eşyası üzerindeki koruma ve gözetimini zayıflatabilir ve hatta ortadan kaldırabilir. Bu durumdan yararlanarak hırsızlık suçu kolaylıkla işlenebilir.
Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Bu nitelikli hâl için önemli olan, hırsızlık suçunun kilit açmak suretiyle işlenmesidir. Kilit, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle açılmış olabilir. Anahtar, hırsızlık veya yağma suretiyle de elde edilmiş olabilir. Bu durumda iki suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Kilidin, hırsızlığı işlemek veya çalınmış malı başka yere nakletmek amacı ile açılmış olması gerekir. Kilidin muhkem olması şart değildir. Anahtar veya diğer aletlerin, vasıtasız olarak açılması mümkün olmayan bir kilidi açmak için kullanılması lazımdır. Kilidi kırmadan açmaya yarayan her türlü araç, alet sayılır. Sahibinin kilidin üzerinde unuttuğu anahtar çevrilerek kilidin açılması suretiyle hırsızlığın işlenmesi ve çalınacak şeyin herhangi bir aletle yerinden sökülmesi hâllerinde bu bent uygulanmayacaktır.
Fıkranın (e) bendine göre; hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluşturmaktadır.
Fıkranın (f) bendinde bir nitelikli hâl olarak hırsızlık suçunun tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak işlenmesi öngörülmüştür Kişi, kendisini tanınmayacak hâle getirmekle, yakalanmasını önlemek ve böylece cezasız kalmasını sağlamak amacı gütmektedir. Keza, kişinin kamu görevlisi sıfatını takınması suretiyle hırsızlık suçunu işlenmesi hâlinde, bu sıfatın verdiği kolaylıktan yararlanma söz konusudur.
Fıkranın (g) bendine göre; hırsızlık suçunun barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluşturmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, hırsızlık suçunun sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır cezayı gerektiren hâl olarak tanımlanmıştır. Ancak, hırsızlık suçunun bu nitelikli şeklinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, hapis cezasının yanı sıra adli para cezası öngörülmüştür. Çünkü, bu durumda hırsızlık suçunun işlenmesi suretiyle uğranılan zararın veya elde edilen yararın miktarını tam olarak belirlemek her zaman mümkün olamamaktadır.
Çoban Köpeğinin Çalınması, “Kullanım Gereği Açıkta Bırakılmış Eşya” Hakkında Nitelikli Hırsızlık Olarak Kabul Edilebilir mi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/429 Karar No: 2018/68 Karar Tarihi: 27.02.2018
Kararı veren Yargıtay Dairesi: 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
İçtihat Metni
Hırsızlık suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 141/1, 62/1, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Kayseri 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.05.2011 gün ve 35-436 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 01.04.2014 gün ve 11715-12061 sayı ile;
“Sanığın gözaltında geçirdiği sürenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 232/2-d maddesine muhalefet edilerek gerekçeli karar başlığında gösterilmemesi yerinde giderilebilir eksiklik olarak değerlendirilmiştir.
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve hâkimin takdirine göre; suçun sanık tarafından işlendiğini kabulde ve nitelendirmede usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı anlaşılmış, diğer temyiz itirazları da yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Olay günü, katılana ait koyun sürüsünün içinde bulunan kullanım ve tahsis gereği açık alanda bırakılan bir adet çoban köpeğinin koyunlar otlatıldığı sırada çalındığının anlaşılması karşısında, sanığın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-e maddesine uyduğu gözetilmeden yazılı şekilde aynı Yasanın 141/1. maddesi gereğince uygulama yapılması,
2- Sanığın Cumhuriyet savcılığında ve Kayseri 5. Sulh Ceza Mahkemesince alınan 27.12.2010 tarihli ifadelerinde, suçunu samimi bir şekilde ikrar ederek, katılana ait suça konu köpeği amcası…’ın evine bıraktığını beyan ettiği, katılanın da 09.05.2011 tarihli duruşmada, köpeğin sanığın amcasının evinde bulunarak, kolluk tarafından kendisine teslim edildiğini, herhangi bir zararının olmadığını beyan ettiğinin anlaşılması karşısında, sanık hakkında Türk Ceza Kanunu’nun 168/1. maddesinde yazılı bulunan etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının tartışılması gerektiğinin gözetilmemesi,
3- Kabule göre de; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 53/1. maddesinin (c) fıkrasında yer alan ve koşullu salıverme tarihine kadar süren hak yoksunluğunun sadece sanığın ‘kendi altsoyu’ üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından olduğunun gözetilmemesi suretiyle aynı maddenin üçüncü fıkrasına aykırı davranılması,”
isabetsizliklerinden ceza süresi bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulması kaydıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.04.2014 gün ve 232120 sayı ile;
“…Sanık açık alanda otlamakta olan sürünün başındaki çoban köpeğini almıştır. İddia ve kabule göre sürüden alınan küçükbaş hayvan yoktur. Bu duruma göre eylem, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (g) bendindeki ‘Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçükbaş hayvan hakkında‘ kapsamına girmemektedir. Zira köpek bilindiği gibi büyük veya küçükbaş hayvan kapsamında değildir. Büyükbaş hayvandan kasıt sığır ve benzerleri; küçükbaş hayvandan kasıt ise koyun ve benzerleridir.
Yüksek Dairenin tavsif ve kabulünde olduğu gibi 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendine bakıldığında ise; ‘Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında‘ ibaresinin yer almakta olduğu görülmektedir. Âdet veya tahsis veya kullanımı gereği suça konu köpeğin açıkta bırakılmak zorunda olduğu kabul edilebilirse de, canlı köpek bir eşya sayılamayacağından bu fıkra hükmünün de uygulanması mümkün değildir. Zira, eşya sözlük anlamı itibarıyla ‘türlü amaçlarla kullanılan insan yapısı, taşınabilir cansız nesnelerin bütünü’ manasına gelmektedir. Bu tanıma göre, canlı köpeğin eşya olarak tanımlanması mümkün değildir ve dolayısıyla maddenin gerekçesinde de belirtildiği şekilde, tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme olarak örneklenen bu fıkradaki eşya kapsamına ve dolayısıyla bu bent içerisine girmez. Bu durumda eylemin basit hırsızlık olarak nitelendirilmesi ve Yüksek Dairenin (1) numaralı bozma nedeninin ilamdan çıkarılması gerektiği”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 29.05.2014 gün ve 20411-19322 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-e maddesine mi yoksa aynı Kanunun 141/1. maddesine mi uyduğunun belirlenmesine ilişkin olup eylemin basit hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulü hâlinde 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesi uyarınca uzlaştırma kapsamında kalıp kalmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın, katılana ait, arazide otlayan sürünün başındaki çoban köpeğini çaldığı anlaşılmaktadır.
Katılan …; çobanı olan tanık …’nin, hayvanların otladığı sırada sürüde bulunan çoban köpeğinin ve üç adet kuzunun çalındığını söylemesi üzerine olay yerine gittiğini, etrafı araştırdığında kuzuları bulduğunu, çoban köpeğini ise bulamadığını,
Tanıklar … ve … aynı yöndeki beyanlarında; olay günü katılana ait küçükbaş hayvanları arazide otlattıkları sırada üç adet hastalıklı kuzunun sürünün gerisinde kaldığını, kuzuların başında bulunan çoban köpeğinin ise 38 … plakalı araçtan inen üç dört kişi tarafından araca bindirilerek olay yerinden götürüldüğünü,
Beyan etmişlerdir.
Sanık savcılıkta; 38 … plakalı aracı kendisinin kullandığını, suça konu köpeği sevmek amacıyla aldığını, sonrasında amcasının evine bıraktığı köpeğin katılana iade edildiğini, mahkemede ise farklı olarak; suça konu köpeği kendisi ile birlikte aynı araçta bulunan yeğeninin çaldığını savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 141. maddesinde yer alan “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun basit hâli hüküm altına alınmış, aynı Kanunun 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır. Hırsızlık suçunun basit hâlinin oluşması için, başkasına ait taşınabilir eşyanın suçun nitelikli hâllerinde belirtilen şekiller dışında çalınması gerekmektedir.
Suç ve karar tarihi itibarıyla uyuşmazlık konusuyla ilgili 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi;
“(1) Hırsızlık suçunun; …
e) Âdet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
Aynı maddenin ikinci fıkrasının (g) bendi ise hırsızlık suçunun;
“Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçükbaş hayvan hakkında,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”
şeklinde iken, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 62. maddesiyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin birinci fıkrasındaki “iki yıldan beş yıla kadar hapis” şeklinde iken yaptırım “üç yıldan yedi yıla kadar hapis”, ikinci fıkradaki “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım ise “beş yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilmiş; maddenin ikinci fıkrasının (g) bendinde yer alan “Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan” ibareleri madde metninden çıkarılmıştır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir çözüme ulaşılması bakımından Türk Ceza Kanunu’nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) ve ikinci fıkrasının (g) bentlerinin uygulanma şartları üzerinde durulması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki suçun oluşabilmesi için, hırsızlık fiilinin âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında işlenmesi gerekmekte olup bu bölüme ilişkin madde gerekçesinde de; “fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur” şeklinde açıklamalara yer verilmiş, böylece maliklerince her türlü denetim, gözetim ve önlemden yoksun olan, sahiplerince sürekli biçimde korunmalarındaki zorluk nedeniyle açık alanda bulunan eşyanın başkaları tarafından alınabilmesinin kolaylığını dikkate alan bir düzenleme yapılmıştır.
Suçun konusunu oluşturan “açıkta bırakılmış eşya“ ifadesinden özel alanlar dışında kalan caddeler, sokaklar, parklar, bahçeler, tarlalar, sahil kenarları ve bunun gibi yerlerde bırakılmış eşya akla gelmelidir. Bununla birlikte maddedeki nitelikli hâlin oluşması için, eşyanın açıkta bırakılması yeterli olmayıp hangi nedenle açıkta bırakıldığının araştırılması ve âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılma şartlarının da aranması gerekecektir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-e maddesinde yer alan nitelikli hırsızlığın karşılığı 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 491/2. maddesinde; “âdet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibarıyla umumun tekafülü altında bulunan eşya hakkında hırsızlık” olarak düzenlenmiştir. İki madde birbiriyle paralel hükümler içermekte ise de, umumun tekafülü ya da kamunun güvencesine bırakılma şeklinde ifade edilen unsur 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-e maddesinde bulunmadığından, açıkta bırakmanın âdet, tahsis ya da kullanım gereği nedenlerine dayandığının tespiti yeterli kabul edilmiş ve böylece nitelikli hâlin uygulama alanı 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’na göre genişletilmiştir.
Öğretideki görüşlere göre âdet; “toplumda süreklilik kazanan, alışkanlık oluşturan ve genellik karakterini taşıyan, kamu düzenine, kanunlara ve ahlaka aykırı olmayan, uygunlukları nedeniyle kanunlarca korunabilir nitelikteki yaygın davranış biçimi” olarak tanımlanmış olup zamana, yere ve bölgeye göre değişebileceği, ancak kişisel alışkanlıkları kapsamadığı kabul edilmektedir.
“Tahsis” kelimesi, eşyanın bir iş için özgülenmesi, ayrılması, belirlenmesi ve hasredilmesi anlamına gelmektedir ki, parka gelenlerin oturmasına tahsis edilmiş durumda olan banklar bu kapsamda değerlendirilmelidir.
“Kullanım gereği” ibaresi ile, eşyanın kullanılması için açıkta bırakılmasının zorunlu olduğu durumlar kastedilmekte olup söz konusu eşyanın amacına uygun kullanılabilmesi ve kendisinden beklenen fonksiyonu yerine getirebilmesi için açıkta durmasının gerekli olduğu durumlarda bu nitelikli hâl uygulanacaktır. Örneğin, apartmanın önünde bulunan kapı zilleri kullanımları gereği açıkta bırakılan eşya niteliğinde kabul edilebilir. Yine arı kovanları kullanımları gereği açıkta bırakılmaktadır. Kurutulmak amacıyla tarlaya serilen üzümler de bu bent kapsamı içerisinde değerlendirilmelidir.
Doktrindeki yaygın görüşe göre, suça konu eşyanın genel ve kamuya açık bir yerde bulunmayıp herkesin rahatlıkla girip çıkamayacağı bir yere bırakılması, açıkta bırakılmasının âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği zorunlu bulunmaması, sahibi veya zilyedi ya da onlar adına başkasının gözetimi altında olması, ebat ve ağırlığı gereği çalınmasının normalin üstünde bir güç ve teknik gerektirmesi durumlarında söz konusu nitelikli hâlin uygulanmayacağı kabul edilmekte, elektrik ve telefon direkleri, çeşmeler, elektrik lambaları, demir yollarındaki raylar, tarlalardaki tarım araçları ve toplandıktan sonra bırakılan mahsuller, deniz kıyısında bırakılan kayıklar ve ağlar, trafik işaret ve lambaları, inşaata bırakılan inşaat malzemeleri ve demirler, anıtlara bırakılan çelenkler, yol kenarlarına yığılan taş ve çakıllar, gemilerdeki can yelekleri ve filikalar, binalar üzerindeki paratonerler, sel ve baskınların önlenmesi için yapılmış duvar taşları ve kapaklar, deprem anında acil müdahale için gerekli malzemelerin bulunduğu deprem konteynerleri bu nitelikli hâl kapsamında bulunan eşyaya örnek olarak gösterilmektedir. (Sulhi Dönmezer, Mala Karşı Cürümler, Beta Yayınevi, 2001, s.388; Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcan, Mustafa Artuç, Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2010, s. 1410; İsmail Malkoç, Yeni Türk Ceza Kanunu, Malkoç Kitapevi, 2005, s.938; Kubilay Taşdemir, Ramazan Özkepir, Sahtecilik ve Mala Karşı Cürümler, Adil Yayınevi, 1999, s.332)
Diğer taraftan, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda hayvanlar hakkında gerçekleştirilen hırsızlık eylemleri suçun işlendiği yere göre 491. maddenin beşinci fıkrasında “Mandıra, ağıl gibi hayvanata mahsus yerlerde bulunan yahut lüzumuna göre açık yerlerde veya kırlarda bırakılan ve haklarında 492. maddenin dokuzuncu fıkrasının tatbiki mümkün olmayan hayvanları bu yerden almak suretiyle işlenirse, cezası bir seneden beş seneye kadar hapistir.” ve aynı Kanunun 492. maddesinin dokuzuncu fıkrasında “Meskun bir hanenin doğrudan doğruya müştemilâtından olan veya duvarla çevrilmiş bulunan yerlerindeki hayvan hakkında işlenirse suçlu iki seneden beş seneye kadar hapsolunur.” şeklinde iki ayrı madde biçiminde düzenlenmişken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nda bina ve eklentileri içinde muhafaza edilen hayvanların çalınması ile ilgili suç ve karar tarihinde yürürlükte olan 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi dışında özel bir madde ihdasına gerek görülmeyerek sadece barınak yeri, sürü ve açık yerlerde bırakılan büyükbaş ve küçükbaş hayvanların çalınması ile ilgili 142/2-g maddesi öngörülmüş; 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 62. maddesiyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/2-g maddesindeki “Barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan” ibareleri metinden çıkarılmıştır. Yapılan değişiklik uyarınca bu tarihten sonra büyükbaş veya küçükbaş hayvanın nereden çalındığına değil çalınan hayvanın büyükbaş veya küçükbaş olup olmadığına bakılarak uygulama yapılacaktır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/2-g maddesindeki nitelikli hâlin gerçekleşebilmesi için suça konu hayvanın büyükbaş veya küçükbaş olması gerekmektedir. Yürürlükte bulunan kanunlarımızda büyükbaş veya küçükbaş hayvan tanımı yapılmamıştır. Ancak büyükbaş veya küçükbaş hayvandan neyin anlaşılması gerektiği, 27.10.1988 gün ve 3488 sayılı Uygulama İmkânı Kalmamış Olan Kanunların Yürürlükten Kaldırılması Hakkında Kanunun birinci maddesi ile yürürlükten kaldırılan 22.3.1950 gün ve 5617 sayılı Hayvan Hırsızlığının Men’i Hakkında Kanunun ikinci maddesi ile 27.12.2011 gün ve 28155 sayılı Hayvansal Gıdalar İçin Özel Hijyen Kuralları Yönetmeliği ile yürürlükten kaldırılan 25691 sayılı Kırmızı Et ve Et Ürünleri Çalışma ve Denetleme Usul ve Esaslarına Dair Yönetmelik’in dördüncü maddesinde açıklanmıştır. Buna göre, sığır, manda, at, katır, eşek, deve, domuz ve bunların yavruları büyükbaş hayvanı; koyun, keçi, tavşan ve bunların yavruları ise küçükbaş hayvanı ifade etmektedir. Dolayısıyla büyükbaş veya küçükbaş hayvan tanımına girmeyen tavuk, horoz, ördek, hindi, güvercin, kedi, köpek gibi hayvanların çalınması hâlinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/2-g bendi uygulanmayacak, bu durumda çalınan hayvanın bulunduğu yere bakılarak suçun niteliğinin belirlenmesi gerekecektir.
Gelinen aşamada taşınır mal ve eşya kavramları ile hayvanların bu kavram içinde değerlendirilip değerlendirilemeyeceği üzerinde de durulmalıdır.
Türk Dil Kurumu tarafından mal; “bir kimsenin, bir tüzel kişinin mülkiyeti altında bulunan, taşınır veya taşınmaz varlıkların bütünü” şeklinde tanımlanmıştır. Taşınır mal, sabit olmayan, bir yerden başka bir yere götürülmesi mümkün her türlü eşya olarak anlaşılabilir. Hukuki anlamda mal kavramı; fiziki varlığı bulunan, mal varlığı hakkının konusunu oluşturan, belli bir değere sahip ve belirlenebilir şeyleri ifade etmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 27.06.1988 gün 175-306 sayılı kararında da “mal, mülkiyet konusu olabilen bütün maddi eşya ile mameleke girebilen bütün haklardır.” şeklindeki tanımlamaya yer verilmiştir.
Türk Hukukunda eşya, kişilerin üzerinde hâkimiyet kurabildikleri, kişilik dışı, ekonomik değer taşıyan, maddi varlıklar olarak tanımlanmıştır. (Kemal Oğuzman, Özer Seliçi, Saibe Oktay Özdemir, Eşya Hukuku, Filiz Kitabevi, 2009, s. 4 vd.) Tanımdan da anlaşılacağı üzere eşya kavramı için gerekli unsurlar; üzerinde hâkimiyet kurulmaya elverişli ve kişilik dışı olma, az çok ekonomik değer taşıma ve maddi varlık olma şeklinde sayılabilir.
Öğretide bir kısım yazarlarca eşya kavramının cansız araç ve gereçleri kapsadığı, doğada kendiliğinden bulunan şeyler, sıvı ve gazlar ile hayvanların eşya kavramına dâhil olmadığı savunulmakla birlikte (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2017, s, 554; Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yayınevi, 2017, s, 344) diğer bir kısım yazarlarca da hayvanların menkul eşya kapsamında olduğu kabul edilmiştir. (Ahmet Gökcen, Ceza Muhakemesi Hukukunda Basit Elkoyma ve Postada Elkoyma, 1994, s 78) Eşya kavramının hukuki tanımı, mevzuatta hayvanların eşya olmadığına ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmaması ve satış sözleşmelerine konu olabilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, hayvanların, hukuken eşya oldukları rahatlıkla ifade edilebilir.
Kanun koyucu büyükbaş veya küçükbaş hayvan hakkında işlenen hırsızlık suçunu nitelikli hâller arasında düzenleyerek, hayvanların ceza hukuku anlamında mal veya eşya niteliğinde olduğunu kabul etmiştir. Bununla birlikte sahipsiz ve yabani hayvanlar hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaz.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, katılana ait, açık arazide otlayan sürünün gerisinde kalan hasta üç kuzunun başında bekletilen çoban köpeğini çaldığı olayda; büyükbaş veya küçükbaş hayvan tanımına girmediği için 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (g) bendinde yazılı suçun konusunu oluşturmayan, ancak belli bir ekonomik değerinin bulunması nedeniyle ceza hukuku anlamında eşya kapsamında değerlendirilmesi gereken çoban köpeğinin, suçun işlendiği sırada kullanım gereği herhangi bir yere bağlı olmadan, sahibinin gözetiminden uzak, açıkta bırakılması nedeniyle çalınmasında kolaylık bulunması dikkate alındığında, sanığın eyleminin TCK’nın 142. maddesinin birinci fıkrasının (e) bendindeki suçu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Birinci uyuşmazlık konusunda ulaşılan sonuç nedeniyle ikinci uyuşmazlığın konusu değerlendirilmemiştir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahâlline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.02.2018 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.