Çocuğun Basit Cinsel İstismarı Suçu: Cinsel Tatmin Amacıyla Çocuğa Fiziksel Temasta Bulunulması

Çocuğun Basit Cinsel İstismarı Suçu: Cinsel Arzuların Tatmini Amacıyla Çocuğun Vücuduna Fiziksel Temasta Bulunulması - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Çocuğun Basit Cinsel İstismarı Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Çocukların cinsel istismarı – Madde 103

(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;

a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza on sekiz yıldan az olamaz.

(3) Suçun;

a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,

d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.

Çocuğun Basit Cinsel İstismarı Suçu: Cinsel Arzuların Tatmini Amacıyla Çocuğua Fiziksel Temasta Bulunulması

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2014/342 Karar No: 2017/476 Karar Tarihi: 14.11.2017

Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 14. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

İçtihat Metni

Çocuğun cinsel istismarı suçundan sanık ….’un 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 421/ikinci cümle ve 80 ile 647 sayılı Kanunun 4. maddesi uyarınca 2310 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin … Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.06.2010 gün ve 13-500 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 23.12.2013 gün ve 4359-13704 sayı ile;

“Sanığın suç tarihlerinde mağdurenin farklı günlerde kolundan tutması şeklindeki eylemlerinin cinsel arzularını tatmin amacına yönelik olmadığı ancak eylemleri gerçekleştirdiği sırada mağdureden hoşlandığını söylemesinin zincirleme şekilde cinsel taciz suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin suç tarihinde yürürlükte bulunan Türk Ceza Kanunu’nun 105/1, 43. maddesi yerine sarkıntılık suçundan hüküm kurulması”

isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.03.2014 gün ve 3281 sayı ile;

“İtirazlarımız sanığın oluştuğu kabul edilen eylemlerinin Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesinde düzenlenen cinsel taciz suçunu mu yoksa aynı kanunun 103. maddesinde düzenlenen çocuğun basit cinsel istismarı suçunu mu oluşturduğuna ilişkindir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde, çocuklara yönelik cinsel istismar suçu düzenlenmiştir. Kanunda erişkin kişilere karşı işlenen eylemler yönünden ‘cinsel saldırı’ terimi, çocuklara yönelik cinsel içerikli eylemler için ise ‘cinsel istismar’ ifadesi kullanılmıştır. Bu suçla korunan hukuksal yarar, kişinin cinsel özgürlük ve dokunulmazlığıdır. Maddenin 1. fıkrasında, cinsel istismar suçunun temel şekli açısından cezai yaptırım düzenlenmiştir. Maddede cinsel istismar olarak kabul edilen ‘cinsel davranışların’ neler olduğu belirtilmemiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere, cinsel davranış, kişinin vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel arzuları tatmin amacına yönelik, ancak cinsel ilişki boyutuna varmayan davranışlardır. 103. maddenin 2. fıkrasında, bu suçun işleniş tarzı itibarıyla nitelikli hâli tanımlanmıştır. Buna göre, cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesi bağlamında çocuğun cinsel istismarı suçunu, çocuğa karşı bedensel temas içeren her türlü cinsel hareket olarak tanımlanabilir.

Bu açıklamalar ışığında dava konusu olayımız incelendiğinde;

Yüksek 14. Ceza Dairesi ile Başsavcılığımız arasında suçun sübutuna ve oluşumuna ilişkin bir ihtilaf bulunmamaktadır. Sanık 2004 yılı Mayıs ayında mağdureye karşı sırnaşıkça söz atması nedeniyle sarkıntılık suçundan cezalandırılmış, ancak bu hüküm zamanaşımına uğraması nedeniyle Yüksek Dairece kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. Sanık bu tarihten sonra 2005 yılı Aralık ayında mağdurenin yanına giderek ‘Ya ben senden vazgeçemiyorum, anlasana’ şeklinde sözler söylemiş, sonraki bir günde de mağdure voleybol maçına giderken arkasından ‘yanıma gel, yanıma gel’ diye bağırarak kolunu tutmuş, mağdure korkarak panik halinde elindeki ayakkabı poşetini sanığın kafasına vurup olay yerinden kaçarak ve tanımadığı birinden yardım istemek suretiyle kurtulabilmiştir. Bu olayın ertesi gününde de mağdure okuldan çıktığı ve ileride yürüyen dedesine doğru gittiği sırada sanık yaklaşarak bir şey söylemeden kolundan tutup kendisine doğru çektiği, mağdurenin dedesine beni kurtar diyerek bağırması üzerine sanık mağdureyi bırakmış ve dedesi ile amcası tarafından yakalanmıştır. Özet halinde anlatılan bu oluş karşısında sanığın çok uzun bir süreye yayılan ve söylediği sözlere ve yaptığı hareketlere yansıyan ısrarlı bir kastı gözükmektedir. Eylemlerinde bedensel temas içerecek şekilde cinsel tatmin amacı açık olarak anlaşılmaktadır. Bu itibarla sanığın eylemleri çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturduğu halde Yüksek Dairenin cinsel taciz suçundan cezalandırılması gerekeceği şeklindeki bozma kararının yerinde olmadığı değerlendirilmiştir.”

görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 18.03.2014 gün ve 3233-3548 sayı ile itiraz nedeni yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın 2004 yılı Mayıs ayında işlediği iddia olunan sarkıntılık suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü hakkında Özel Dairece zamanaşımı sebebiyle düşme kararı verilmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanığın 25.12.2005-28.12.2005 tarihleri arasındaki eylemlerine ilişkin kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Mağdure …’in 03.02.1993 doğumlu olup suç tarihi itibarıyla 13 yaşının içinde bulunduğu ve ortaokulda öğrenim gördüğü,

Sanık ….’un suç tarihi itibarıyla 55 yaşında, boşanmış, dört çocuklu ve işsiz olup Adli Tıp Kurumu Gözlem İhtisas Dairesi raporuna göre cezai sorumluluğunun bulunduğu,

Sanığın 2004 yılı Mayıs ayında mağdurenin yanına giderek yaşını sorduktan sonra “bir cafede oturup sohbet edelim, senden hoşlanıyorum” dediği, sanığın 2005 yılı Aralık ayının son haftasında da eylemlerine devam ettiği ve 28.12.2005 tarihinde mağdurenin yakınları tarafından yakalanıp kolluğa teslim edilmesinin ardından soruşturmanın başladığı,

Anlaşılmıştır.

Mağdure … kollukta; 2004 yılında dedesinin fırınında çalıştığını, sanığın yanına gelip “ben senden vazgeçiyorum” demesi üzerine babasını çağırdığını, sanığın da koşarak kaçtığını, 25.12.2005 tarihinde saat 07.00 sıralarında okula giderken sanığın karşısına çıkıp “ya ben senden vazgeçemiyorum, anlasana” dediğini, orada bulunan bir yakınına seslenmesi üzerine sanığın kaçtığını, 27.12.2005 tarihinde … Bulvarı üzerinde yürürken sanığın arkasından koşarak gelip “yanıma gel, yanıma gel” dediğini, bunun üzerine korkup koşmaya başladığını, sanığın da peşinden koşarak kolunu tuttuğunu, kafasına elindeki poşetle vurarak sanıktan kurtulduğunu, tanımadığı bir kişiden yardım isteyince sanığın kaçtığını, bu durumu ailesine de anlattığını, 28.12.2005 tarihinde ise İstanbul caddesinde yürürken sanığın arkasından yürümeye başladığını fark edince camiden çıkan dedesinden yardım istediğini, sonrasında amcası ve dedesinin sanığı yakaladıklarını,

Savcılıkta; 25.12.2005 tarihinde saat 07.00 sıralarında okula giderken sanığın yanına yaklaşıp kolundan tutarak “yanıma gel” dediğini, bağırması üzerine sanığın uzaklaştığını, 26.12.2005 tarihinde sanığın fırına geldiğini, sanığı gösterdiği annesinin kızarak babasını çağırmaya gittiğini, bu esnada sanığın “anlamıyor musun, senden hoşlanıyorum” diyerek gittiğini, 28.12.2005 tarihinde okuldan çıkıp eve doğru yürürken sanığın kolundan tuttuğunu, bağırması üzerine dedesinin sanığı yakaladığını,

Duruşmada; 2005 yılında okula yakınları ile gitmeye başladığını, sanığın davranışlarını annesine anlattığını, anlattıktan iki gün sonra sanığın fırına geldiğini, sanığı gösterdiği annesinin sanığa kızdığını, sanığın ise “yalan söylüyor” diyerek kaçtığını, daha sonraki bir günde yolda yürürken sanığın arkasından gelip kolunu tuttuğunu, elindeki poşeti kafasına vurup yardım istemesi üzerine sanığın kaçtığını, ertesi gün okul çıkışında dedesine doğru yürürken sanığın yine gelip kolundan tutarak kendisine doğru çektiğini, bağırması üzerine dedesinin sanığı yakaladığını,

Katılan …; kızı olan mağdureden öğrendiğine göre sanığın uzun süreden beri mağdurenin yolunu kesip “seni seviyorum, hoşlanıyorum” dediğini, sanıktan şikâyetçi olduğunu,

Tanık M. Yurtseven; torunu olan mağdurenin bağırması üzerine baktığında sanığın mağdurenin kolundan tuttuğunu gördüğünü ve sonrasında sanığı yakaladığını,

Tanık Z. Yurtseven; sanığın, yeğeni olan mağdurenin elinden tuttuğunu gördüğünü,

Beyan etmişlerdir.

Sanık …., mağdureye yönelik bir eyleminin bulunmadığını savunmuştur.

Çocukların cinsel istismarı suçu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde;

“(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”

şeklinde düzenlenmiş iken, hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 59. maddesi ile;

“(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;

a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun;

a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,

d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”

halini almıştır.

Cinsel taciz suçu ise 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 105. maddesinde;

“(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikâyeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Bu fiiller; hiyerarşi, hizmet veya eğitim ve öğretim ilişkisinden ya da aile içi ilişkiden kaynaklanan nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle ya da aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan yararlanılarak işlendiği takdirde, yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise, verilecek ceza bir yıldan az olamaz.”

şeklinde düzenlenmiş iken, hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 61. maddesiyle

“(1) Bir kimseyi cinsel amaçlı olarak taciz eden kişi hakkında, mağdurun şikayeti üzerine, üç aydan iki yıla kadar hapis cezasına veya adlî para cezasına fiilin çocuğa karşı işlenmesi hâlinde altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Suçun;

a) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin ya da aile içi ilişkinin sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

b) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

c) Aynı işyerinde çalışmanın sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

d) Posta veya elektronik haberleşme araçlarının sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

e) Teşhir suretiyle,

işlenmesi hâlinde yukarıdaki fıkraya göre verilecek ceza yarı oranında artırılır. Bu fiil nedeniyle mağdur; işi bırakmak, okuldan veya ailesinden ayrılmak zorunda kalmış ise verilecek ceza bir yıldan az olamaz.”

şeklinde değiştirilmiştir.

Öte yandan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinde yer alan cinsel saldırı suçuna, çocukların cinsel istismarı suçu ile benzer şekilde değişiklikler getiren 6545 sayılı Kanunun 58. maddesinin gerekçesinde; “Türk Ceza Kanununun 102 ve 103 üncü maddelerinde tanımlanan suçların temel şekli ile 105 inci maddesinde tanımlanan cinsel taciz suçu arasındaki ayırım ölçütü, fiziksel temastır. 105 inci maddede tanımlanan suçun oluşabilmesi için mağdurun vücuduna fiziksel bir temas söz konusu değildir. Buna karşılık, cinsel arzuların tatmini amacına yönelik olarak mağdurun vücuduna fiziksel temasta bulunulması halinde, mağdurun çocuk olup olmamasına göre 102 veya 103 üncü maddede tanımlanan suçlardan biri oluşmaktadır.” açıklamalarına yer verilmiştir.

Uyuşmazlık konusu bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

Sanığın 25.12.2005 tarihinde saat 07.00 sıralarında okula giden mağdurenin yoluna çıkıp yanına yaklaştıktan sonra “ya ben senden vazgeçemiyorum, anlasana” dediği, sanığın 27.12.2005 tarihinde yürümekte olan mağdurenin arkasından gelip “yanıma gel, yanıma” diyerek seslenmesinin ardından kolunu tuttuğu, 28.12.2005 tarihinde ise sanığın yine yolda yürüyen mağdurenin yanına yaklaşıp kolundan tutarak kendisine doğru çektiği olayda; sanığın eylemlerinin öncesinde mağdureye karşı sarf ettiği sözler ile eylem sırasında mağdureyi kendisine doğru çekmesi de nazara alındığında, cinsel arzularını tatmin amacı taşıdığı anlaşılan sanığın, mağdurenin vücut dokunulmazlığını bir suç işleme kararının icrası kapsamında, farklı zamanlarda ve birden fazla kez ani hareketlerle ihlal ederek zincirleme şekilde çocuğun cinsel istismarı suçunu işlediği kabul edilmelidir.

Yerel mahkemece sanık hakkında suç tarihinde yürürlükte bulunmayan 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun hükümlerine göre karar verilmesi kanuna aykırı olup, aynı zamanda hükümden sonra 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde 6545 sayılı Kanun ile birinci fıkraya; Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir ibaresinin eklenmesi de gözetildiğinde, sanığın hukuki durumunun 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu çerçevesinde değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün yürürlükte bulunmayan 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’na göre karar verilmesi isabetsizliğinden 6545 sayılı Kanun değişikliği de gözetilerek kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle,

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 14. Ceza Dairesinin 23.12.2013 gün ve 4359-13704 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Yalova 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 17.06.2010 gün ve 13-500 sayılı kararının yürürlükte bulunmayan 765 sayılı TCK’ya göre karar verilmesi isabetsizliğinden 6545 sayılı Kanun değişikliği de gözetilerek kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla BOZULMASINA,

4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.11.2017 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2017/398 Karar No: 2018/569 Karar Tarihi: 27.11.2018

Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 14. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

İçtihat Metni

Çocuğun basit cinsel istismarı suçundan sanık …’ın beraatine ilişkin Ankara (kapatılan) 27. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 01.07.2008 tarih ve 857-796 sayılı hükmün mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 14. Ceza Dairesince 19.11.2012 tarih ve 7814-11543 sayı ile;

“Kendi onur ve namusunu ilgilendiren bir konuda iftira atması için geçerli sebep bulunmayan mağdurenin, aşamalarda değişmeyen tutarlı ve samimi anlatımlarına, tanık beyanlarına ve dosya kapsamına göre, hastanede refakatçi olarak kalan sanığın, aynı hastanede tedavi gören yaşı küçük mağdureyi yanına çağırmak suretiyle, bacaklarını ve göğüslerini elleyip, sarılıp boynundan öpmek suretiyle gerçekleştirdiği eyleminin çocuğun basit cinsel istismarı suçunu oluşturduğu gözetilmeden, bu suçtan mahkûmiyeti yerine oluşa ve dosya içeriğine uygun düşmeyen gerekçe ile beraatine karar verilmesi”

isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesi ise 06.09.2013 tarih ve 357-1003 sayı ile;

“Mağdure, olayın ertesi günü olan 5.9.2007 tarihli hazırlık ifadesinde, saat.13.00 sıralarında sanığın seni seviyorum diyerek, bacaklarını ellemeye başladığını ve öpmeye çalıştığını, akşam vakti ise sanığın kendisini çağırdığını o saatte kapalı olan kafeterya tarafına götürdüğünü, göğüslerini ellediğini, boynunu öptüğünü ifade etmiştir.

Tacize uğrayan mağdurenin, aynı gün ikinci kez aynı sanığın çağrısına uyarak gitmesi ciddi şüphe doğurucudur. Sanık, mağdurenin bulunduğu odaya gelip tacizini sürdürse idi, mağdurenin ifadesi samimi görülebilirdi.

Mahkemece 6.2.2008 tarihi ifadesinde, öğlenki olay akşam, akşamki olay gece olarak ifade edilmiş, ifadesindeki diğer çelişkiler zabta geçmiş, gerekçeli kararda da belirtilmiştir.

Yargıtay bozma ilamında belirtilen, ‘mağdurenin aşamalarda değişmeyen samimi ve tutarlı anlatımları’ yukarıda belirtilen nedenlerle dosya kapsamı ile uyuşmamaktadır.

Hazırlıkta dinlenen, mahkemece temin edilemeyen tarafsız kamu tanığı durumundaki, şahit Özgül Mekik 5.9.2007 tarihli ifadesinde, saat 19.30 sıralarında sanık ile mağdureyi koridorun başından konuşarak geldiklerini, mağdure odaya girince tacizi söylediğini ifade etmiştir.

Olay anını gören şahit ifadesi bulunmamaktadır.

O hâlde Yargıtay bozma ilamında belirtildiği gibi verilecek mahkumiyette şahit ifadelerine dayanılması doğru olmayacaktır.

‘Kendi onur ve namusunu ilgilendiren bir konuda iftira etmesi için bir neden bulunmayan mağdure ifadesi’ kavramı varsayımsal olup, olaydan olaya değişiklik gösterir. Kanaatimce, bu kabulün aksine, olayın akışı içinde şüphe doğuracak hiçbir verinin bulunmaması gerekir. Olayda yüzünde doğuştan ağır lekeler olan, plastik cerrahi kliniğinde tedavi gören suç tarihinde 12 yaşında bir kız çocuğu söz konusudur. Hem yaşı hem de içinde bulunduğu psikolojik durum dikkate alındığında, Yargıtay dairesinin bu kabulünün, mağdure tarafından ne derecede bilincinde olduğu çok tartışmalıdır. Sözü edilen varsayımın çocuk, genç, yaşlı, evli-bekar demeden herkese tekdüze uygulanması büyük sakıncalar doğuracaktır.

Bir tarafta mağdure lehine varsayımsal bir kabul, diğer tarafda sanığın hukuk güvenliği vardır. Hakim, her iki menfaati de aynı derecede gözetmeli, özellikle mağdure anlatımı tutarlı değilse, bu konuda mahkemede şüphe uyanıyorsa, şüpheden sanık yararlanır kuralı gereği hukuk güvenliği tercih edilmelidir.”

şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın beraatine karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve mağdure vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.05.2016 tarihli ve 127794 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 783-1718 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun‘a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Ceza Dairesince 20.03.2017 tarih ve 366-1437 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı çocuğun basit cinsel istismarı suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Mağdure …’ın suç tarihi itibarıyla 12 yaş 10 aylık olduğu ve Ankara Numune Hastanesi Plastik Cerrahi Servisinde yatılı olarak tedavi gördüğü,

Suç tarihi itibarıyla 44 yaşının içerisinde ve evli olan sanık …’ın ise Saray Rehabilitasyon Merkezi Müdürlüğünde taşeron işçi olarak çalıştığı,

Mağdurenin 04.09.2007 tarihinde saat 20.00 sıralarında sanık tarafından cinsel istismara uğradığını nöbetçi hemşireye bildirmesi üzerine, nöbetçi hemşire ve nöbetçi doktor tarafından 05.09.2007 tarihinde saat 08.20’de tutanak düzenlenip durumun idari makamlara bildirildiği,

Nöbetçi doktor ve hemşire tarafından düzenlenen tutanağa göre; 04.09.2007 tarihinde saat 20.00’da mağdurenin refakatçilerle birlikte 113 numaralı odaya ağlayarak geldiği, 111-4 numaralı odada yatan …..’nin refakatçisi olan sanık tarafından sözlü ve fiziksel tacize uğradığını ağlayarak anlattığı, gece boyunca odada koruma altına alınan mağdurenin sabah saatlerinde de bahsettiği olayların gerçekleştiğini tekrarladığı,

Plastik cerrahi klinik şefi ve sorumlu hemşiresi tarafından düzenlenen tutanağa göre; 04.09.2007 tarihli akşam nöbetinde Başbakanlık Saray Çocuk Esirgeme Kurumundan kliniklerine yatırılan ….. isimli hastanın yanında refakatçi olarak kalan kurum görevlisi sanığın, hastalardan birisine sözlü ve fiziksel tacizde bulunduğunun nöbetçi hemşire tarafından bildirilmesi üzerine mağdureyle yapılan görüşmede olayı anlatıp doğruladığı,

Kolluk tarafından düzenlenen tutanaklara göre; 111 numaralı odada kalan Ali Erol isimli şahıs ameliyat olduğundan, Şaban Yaşar ve refakatçisi Miraç Yaşar taburcu edildiğinden, …..’nin ise akli dengesi yerinde olmadığından ifadelerinin alınamadığı,

Ankara Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 05.09.2007 tarihli rapora göre; alkollü olmayan sanığın vücudunda travmatik lezyon saptanmadığı,

Anlaşılmaktadır.

Mağdure … kollukta; 04.09.2007 tarihinde saat 13.00 sıralarında ismini Turgut olarak söyleyen sanığın kendisini yanına çağırması üzerine yanına oturduğunu, sanıkla konuşurken sanığın hastanedeki diğer bayanlara “Of mala bak, ne büyük g.. varmış” şeklinde sözler söylediğini, kendisine de “Seni çok seviyorum” diyerek bacaklarını ellemeye başladığını, “Ne yapıyorsun” diye tepki verdiğini, sanığın kendisini öpmeye çalışmasına karşın buna izin vermeyip odasına gittiğini, sanığın akşam saatlerinde “Dışarıda dolaşalım” diyerek kendisini yanına çağırdığını, kendisini kafeteryanın oraya götürdüğünü, kapalı olan kafeteryada kimsenin bulunmadığını, sanığa odasına gitmek istediğini söylediğinde kendisine “Şuradan tur atalım sonra gidelim” dediğini, dolaşırken kendisine yandan sarılarak göğüslerini ellediğini, boynundan öpüp “Seni çok seviyorum, tamam mı” dediğini, korktuğundan “Tamam” diyerek cevap verdiğini, oradan ayrılmak için bahaneler uydurup odasına gittiğinde yaşadığı olayı odada bulunanlara anlattığını, onların da nöbetçi doktor ve hemşireye haber verdiklerini,

Duruşmada; koridorda akşama doğru bir saatte sanığın kendisini öpmeye çalışması üzerine oradan uzaklaştığını, daha sonra gece vakti sanığın kendisini kantine çay içmeye davet ettiğini, kapalı olan kantinde kendisine kolunu atan sanığın boynundan öpmeye çalışıp göğüs bölgesini ellediğini, babasının yanına gideceğini sanığa söylediğinde önce “Beraber gidelim” sonra da “Yanlış anlar” dediğini, yukarıya çıkarak olanları arkadaşlarına anlattığını, çayı gündüz içtiklerini, gece gittiklerinde kantinin kapalı olduğunu, babasına olayı akşam söylemeyi düşündüğünü ancak arkadaşlarının “Bir kaza çıkar” diyerek söyletmediğini, sanığın koridordaki davranışlarını kimsenin görmediğini, kantinin de kapalı olması nedeniyle görenin olmadığını, akşama doğru gerçekleşen olaydan sonra bilemediği için gece tekrar sanıkla gittiğini, sanıkla odasında değil koridorda oturduklarını, kantinde hiç çay içmediklerini, kantine bir defa gittiklerini ancak kapalı olduğu için de etrafında dolaştıklarını,

Katılan … duruşmada; kızı olan mağdure hastanede yatarken kendisinin de refakatçi olduğunu, akşam gerçekleşen olayı sabahleyin hemşirelerden öğrendiğini, kendisine mağdurenin olayı hemşirelere ve koğuşta yatan arkadaşlarına söylediğinin ve ardından koruma altına alındığının anlatıldığını, olayı öğrendikten sonra yanına gelen sanığın kendisine “Hakkımda tutanak tutuldu, beni kurtar” demesi üzerine “Git oradan” şeklinde cevap verdiğini,

Tanık …. kollukta; plastik cerrahi servisinde hemşire olarak çalıştığını, 04.09.2007 tarihinde saat 20.00 sıralarında odalardan birinde rahatsızlanan hastanın tedavisi ile ilgilenirken mağdurenin yanında ismini bilmediği bir refakatçi ile odaya ağlayarak geldiğini, odada bulunan diğer bayan refakatçilerden birisine “Abla bana yardım edin, beni kurtarın” dediğini, kendisinin de durumun ne olduğunu sorduğunda sanık tarafından sözle ve fiziksel olarak tacize uğradığını anlattığını, mağdureye odasından ayrılmamasını söyleyip nöbet bitene kadar zaman zaman kontrol ettiğini, mağdure ile aynı odada kalan diğer hastaları da mağdure konusunda dikkatli olup ellerinden geldiğince göz altında tutmaları konusunda uyardığını, sabaha kadar hastane koridorunda gördüğü sanığı mağdurenin odasında görmediğini, nöbet çıkışı olayı tutanak ile üst makamlara bildirdiğini,

Duruşmada; yüzünde doğuştan ağır derecede lekeler bulunan mağdurenin zaman zaman hastanelerine yatarak cilt soyma ameliyatı olduğunu, mağdurenin kaldığı odada başka bir hasta ile ilgilenmek için bulunduğu sırada mağdurenin geldiğini ve bir hastanın refakatçisi tarafından rahatsız edildiğini söylediğini, ancak ayrıntısından bahsetmediğini, öpüldüğü ya da ellendiği şeklinde bir anlatımının olmadığını, hasta ile ilgilendiğinden mağdurenin ağlayıp ağlamadığını bilmediğini, sabah olayı sorumlu hemşireye anlattığını, serviste bulunması nedeni ile tanıdığı sanığın herhangi bir yanlış hareketini görmediğini, serviste bulunan mağdurenin babası olan katılan …’ye bir olay çıkar diye yaşananları söylemediğini,

Tanık ….. kollukta; plastik cerrahi servisi 113 numaralı odada yatarak tedavi gördüğünü, 04.09.2007 tarihinde saat 19.30 sıralarında lavaboya gitmek için koridora çıktığında turuncu gömlekli ve açık renk kot pantolon giyen 160-165 cm boylarında, bıyıklı, hafif kabarık siyah saçlı, ellerinde siyah kına rengi olan 111 numaralı odada refakatçi olarak kalan sanığı koridorun başında mağdure ile birlikte yan yana gördüğünü, mağdure ile sanığın yürürken konuştuklarını, mağdureye taciz ve sarkıntılık yapıldığını görmeyip sadece mağdure ile sanığın koridorun başında yürüyerek geldiklerini gördüğünü, mağdurenin odaya geldiğinde sanığın kendisini taciz edip bacağını ve arkadan elini uzatarak göğsünü ellediğini söylediğini, olayı bizzat görmeyip sadece mağdureden duyduğunu, bir saat sonra yapılan tıbbi müdahalenin ardından odasına dönmek için tekerlekli sandalyeye oturacağı esnada sanığın kendisinin sol el bileğinden tuttuğunu, sanığı itelediğini, ardından kendisini sol koltuk altından tutmak isteyen sanığı yine itelediğini,

Tanık …. kollukta; plastik cerrahi servisinde asistan doktor olarak görev yaptığını, olay tarihinde akşam saat 22.00 sıralarında acil servisten bölüme döndüğünde nöbetçi hemşire tanık …. Ortaç’ın yanında bulunan mağdureye cinsel taciz ve elle sarkıntılık yapıldığını kendisine bildirdiğini, tacizde bulunan şahsı sorduğunda 111 numaralı odada yatan…..’nin refakatçisi olan sanığı gösterdiğini, mağdureye odasından çıkmamasını söylediğini, sanığın da o civarda dolaşmaması için nöbetçi hemşireye talimat verip acil servise gittiğini, gece saat 01.00 sıralarında bölüme dönüp hemşire ile görüştüğünde herhangi bir olumsuz durum bulunmadığı bilgisini aldığını, nöbet bitiminde de tutanak tutarak idari şefine bilgi verdiğini,

Tanık …. kollukta; 04.09.2007 tarihinden beri 113 numaralı odada tedavi gören çocuğunun yanında refakatçi olarak kaldığını, aynı odada kalan mağdureye yapılan taciz ve sarkıntılık olayı ile ilgili olarak herhangi bir şey görmediğini, odada bulunan diğer kişilerin bu konuyu konuşmaları sırasında olayı öğrendiğini, bunun üzerine sanığın kendisine de koridorda “Uf yavrum” diyerek sözle tacizde bulunduğunu anlattığını, hasta çocuğuyla ilgilendiğinden koridora fazla çıkmadığını,

Tanık ….kollukta; 17.08.2007 tarihinden beri plastik cerrahi bölümünde hasta olarak yattığını, olay günü saat 21.00 ile 22.00 sıralarında mağdureyle sanığı koridorda dolaşırken gördüğünü, herhangi bir anormal hareket, taciz veya tacize benzer bir şey görmediğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık … kollukta; Çocuk Esirgeme Kurumunda kalıp Numune Hastanesi Plastik Cerrahi Bölümü 111 numaralı odada tedavi gören …..’nin yanına 04.09.2007 tarihinde saat 09.30 sıralarında refakatçi olarak geldiğini, hastanın yanından pek ayrılmadığını, ancak sıkıntı çeken hastanın isteği üzerine hasta ile koridorda iki defa gezdiğini, aynı bölümde fakat başka odada kalan ismini karakolda öğrendiği mağdurenin odasına gitmediğini, koridorda dolaşırken de gördüğünü hatırlamadığını, sadece kendisi odadayken mağdurenin yanında iki kızla beraber dolaştığını gördüğünü, mağdureye sözlü ve fiziksel tacizde bulunmadığını, suçlamayı kabul etmediğini, kendisine iftira atıldığını,

Duruşmada; olay tarihinde hasta refakatçisiyken odaya gelip kendisine “Sen kimin refakatçisisin” diyen mağdureye cevap verdiğini, herhangi bir şekilde taciz etmediğini, mağdureyle birlikte hastane içinde bir yere veya kantine gitmediğini, hastası bakıma muhtaç olduğundan yanından ayrılmasının mümkün olmadığını, suçlamayı kabul etmediğini,

Savunmuştur.

Çocukların cinsel istismarı suçu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 103. maddesinde;

“(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden;

a) Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde, onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(7) Suçun mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”

şeklinde düzenlenmiş iken, hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 59. maddesi ile;

“(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;

a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun;

a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,

d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”

şeklinde değişikliğe uğramış, 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 13. maddesi ile de;

“(1) Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, sekiz yıldan on beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza, istismar durumunda on yıldan, sarkıntılık durumunda beş yıldan az olamaz.

Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun, velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır. Cinsel istismar deyiminden;

a) On beş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukuki anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış,

b) Diğer çocuklara karşı sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,

anlaşılır.

(2) Cinsel istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, on altı yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. Mağdurun on iki yaşını tamamlamamış olması hâlinde verilecek ceza on sekiz yıldan az olamaz.

(3) Suçun;

a) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

b) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,

c) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş veya evlat edinen tarafından,

d) Vasi, eğitici, öğretici, bakıcı, koruyucu aile veya sağlık hizmeti veren ya da koruma, bakım veya gözetim yükümlülüğü bulunan kişiler tarafından,

e) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,

işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

(6) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.”

Hâlini almıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Olay öncesinde sanığı tanımayan ve sanıkla arasında iftira atmasını gerektirir bir neden veya husumet bulunmayan 13 yaşının içindeki mağdurenin aşamalarda istikrarlı şekilde, yatılı olarak tedavi gördüğü hastanede hasta refakatçisi olarak kalan sanığın olay tarihinde gece saatlerinde kendisini dolaşmaya çağırması üzerine dışarı çıktıklarında kendisine yandan sarılarak göğüslerini elleyip boynundan öptüğünü beyan etmesi, mağdurenin gece meydana gelen olayı hastaneye girer girmez görevli hemşire tanık ….’e ağlayarak anlatmasıyla olayın adli birimlere intikal etmesi, bu doğrultuda görevliler tarafından düzenlenen tutanak içeriklerinin mağdurenin anlatımlarını doğrulaması, sanığın eylemlerini gerçekleştiriş biçimi ile eylemler sırasında sanığın söylediği sözler yönünden tüm aşamalarda istikrar gösteren mağdure anlatımlarındaki iddianame konusu olmayan ilk eylem ile iddianameye konu ikinci eylemin gerçekleşme zamanlarına ilişkin farklı anlatımların olayın özüne ilişkin olmaması, iddianameye konu eylemden önce aynı gün sanığın benzer hareketlerine maruz kaldığını belirten mağdurenin gece sanığın daveti üzerine sanıkla birlikte kafeteryaya gitmesinin mağdurenin yaşı ile hastane ortamında yatılı olarak bir süreden beri tedavi görmesi birlikte değerlendirildiğinde bu tutumunun çelişkili davranış olarak kabulünün yerinde olmaması, mağdurenin yüzündeki lekelerin olayın gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin delil veya emare teşkil etmediği gibi mağdurenin sanığın kendisini yüzünden öptüğü yönünde bir iddiasının da bulunmaması ve bu kapsamda sanık savunmalarının suçtan kurtulmaya yönelik olduğunun anlaşılması karşısında; olay tarihinde sanığın, Ankara Numune Hastanesi Plastik Cerrahi Servisinde yatarak tedavi gören mağdureyi gece saatlerinde dışarıya dolaşmaya çağırıp hastanenin kafeteryasına götürdüğü, kafeteryanın kapalı olması üzerine dolaşırlarken mağdureye yandan sarılarak göğüslerini elleyip, boynundan öpmek suretiyle atılı çocuğun basit cinsel istismarı suçunu işlediği hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde kabul edilmelidir.

Bu itibarla yerel mahkemenin direnme kararına konu hükmünün sanığın, çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

1- Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.09.2013 tarih ve 357-1003 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın çocuğun basit cinsel istismarı suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 27.11.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.