Çok Sayıda Bıçak Darbesi ile Öldürme, Canavarca Hisle veya Eziyet Çektirerek Kasten Öldürme Olarak Kabul Edilir mi?
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/659 Karar No: 2018/668 Karar Tarihi: 20.12.2018
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
Sanık … hakkında kasten öldürme suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, sanığın eyleminin kasten nitelikli öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 82/1-b, 29/1, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 24 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 28.11.2013 tarihli ve 326-342 sayılı resen temyize tabi hükmün, sanık müdafisi tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.06.2015 tarih ve 1332-3789 sayı ile;
“Oluşa, dosya içeriğindeki delillere ve sanık …’nin aksi sabit olmayan savunmasının içeriğine göre; olay tarihinde sanığın maktulle birlikte bağ evinde alkol aldıkları, içkilerinin bitmesi üzerine maktulün sanığa küfrederek rakı alıp gelmesini söylediği, sanığın da maktulü küfretmemesi konusunda uyararak bağ evinden ayrıldığı, sanığın alkol almaya devam ettiği, parası bitince rakı yerine şarap alarak bağ evine geri döndüğü, maktulün sanığa şarap getirmesi nedeniyle yine küfrettiği, ayrıca aşırı derecede alkollü olan maktulün meyve bıçağı ile sanığa doğru hamle yaparak saldırmasının yarattığı hiddetin etkisinde kalan sanığın, maktulün elinden aldığı bıçakla alın, boyun, göğüs, karın, sol kol, sol el parmakları, sağ omuz, sağ koltuk altı, sağ kol, sağ el, sağ uyluk, sol uyluk ve kalça sol taraftan toplam 23 darbeyle yaralamak suretiyle maktulün ölümüne sebebiyet verdiği olayda; sanığın kendisine hakaret edilip bıçakla saldırılmasına sinirlenerek art arda gerçekleştirdiği bıçak darbeleriyle maktulü öldürmüş olması karşında, canavarca hisle ve eziyet çektirerek öldürme suçunun unsurları oluşmadığı anlaşıldığı hâlde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1. maddesi yerine vasıfta yanılgıya düşülerek TCK’nın 82/1-b maddesi uyarınca hüküm kurulması,”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
Yerel Mahkeme ise 16.11.2015 tarih ve 275-280 sayı ile;
“…Sanık … ile maktul …’un önceye dayalı arkadaşlıkları bulunduğu, zaman zaman bir araya geldikleri, maktulün belediyeye ait köpek çiftliğinde çalıştığı, sanığın ise devamlı işi olmayan ancak ara sıra garsonluk yaparak geçici işlerde çalışan kişi olduğu, olay günü bağ evindeki kulübede bir araya gelip birlikte alkol aldıkları, belli bir miktar içtikten sonra biten alkolün yenilenmesini maktulün istemesi üzerine sanığın ilçe merkezine gidip gece saat 24.00 sularını aşkın bir zamanda parasının ancak şaraba yetmesi üzerine şarap aldığı eve geldiğinde maktulün alkolün de etkisiyle sızdığı kendisinin uyandırmaya çalıştığı, uyanan maktulün sanığa küfretmesi üzerine sanığın da kendisine tokatla karşılık verdiği sabit kabul edilmiştir.
Uzayan tartışmanın kavgaya dönüşmesi sonucu maktulün orada bulunan bıçak ile sanık tarafından 18.06.2013 tarihli otopsi raporunda belirtildiği gibi vücudunun birçok bölgesinde bıçak darbelerine bağlı yaralanmalar olduğu, bu yaraların ağırlıklı olarak boyun, göğüs, sağ ve sol uyluk, büyük damarın geçtiği kalça, sağ omuz, sağ koltuk altı gibi önemli yerler olmak üzere 23 adet bıçağa bağlı kesici, delici darbe bulunduğu, buna bağlı olarak iç organ kesilmesinden meydana gelen iç kanamaya bağlı ölüm olayının gerçekleştiği anlaşılmıştır.
Mahkememiz önceki kararında sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 82/1-b bendindeki canavarca hisle öldürme olarak kabul edip, TCK 82/1-b, 29/1, 53, ve 63 gereğince neticeten 24 yıl hapis cezası vermiş olup, temyiz edilmesi ve resen de temyize tabi olduğundan Yargıtay 1. Ceza Dairesince inceleme yapılıp suçun TCK 81. maddesi kapsamında değerlendirilmesinin gerekeceğinden bahisle bozularak Mahkememize gönderilmiştir…
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81 ve 82. maddeleri kasten öldürme suçlarına ilişkin müeyyideleri düzenlemiş olup, 01.06.2005 tarihinden önce yürürlükte olan önceki 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 448. maddesi normal öldürmeleri, 449 ve 450 . maddeleri de nitelikli daha ağır müeyyideyi gerektiren öldürmeleri düzenlemiş olup, 450. maddenin 3. fıkrasında canavarca bir his sevki ile düzenlemesini getirmiştir.
Her iki Kanun’da da canavar his sevkinin ne olduğu hususunda herhangi bir tanımlama yoktur.
Kanun koyucu bu hususu her olaya göre mahkemeye bırakmıştır.
Zaman içinde uygulama birliğini de sağlamak açısından öldürme suçlarına bakan Yargıtay 1. Ceza Dairesi doktrindeki düşünceleri de dikkate alarak (Doktrinde de ne gibi hislerin canavarca olduğunun tanımının yapılmasının imkânsız olduğunu, bu hususun ancak örnek yoluyla gösterilebileceği bildirilmiştir ve canavarca his sevkiyle adam öldürme suçuna örnek olarak, sırf öldürmek için öldürmek, mağdurun ızdırabından zevk duymak için öldürmek, silahını tecrübe için öldürmek durumlarını örnek olarak verilebileceği bildirilmiştir. Eren/Toroslu’dan alıntı… Osman Yaşar, Hasan Tahsin Gökcen, Mustafa Artuç Yorumlu Uygulamalı TCK.) uygulama birliği sağlamaya çalışmıştır.
Yargıtayımız 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun uygulandığı dönemde canavarca his sevkini kanunda tanımlanmadığı için mecazi olarak kabul edilmesi gerekeceğini, canavarca his sevki ile canavarca işlenmiş olmasının başka olduğunun vurgulamıştır.
Keza kanunda tanım yapılmadığı için bu sözcüklerin psikolojik bir olgu olduğunun kabulü ile ağırlıklı olarak canavarca his sevkinin toplumun ortak bilincinin duygusunun ve vicdanının hiçbir zaman onaylamayacağı, alçakça bir içgüdü/içtepi olacağının gözden uzak tutulmamasının gerekeceği…Eylemin ağırlığı ile eyleme iten neden arasında oransızlık, failin tehlikeliliği ve kötülüğünü sergileyen ölçütlerle ortaya konulması gerekeceği, sonuç olarak toplum bilinci ve ahlakının geniş tepkisini çeken amacı itibarıyla tehlikeli ve vahşi kötülük eylemi sergileyen psikolojik bir içgüdüyü ifade eden kavram olarak algılanması gerektiği sonucuna varılmalıdır (Yukarıda belirtilen adı geçen eser ve Prof. Sami Selçuk’un 17.12.2002 tarih ve 1-294/425 sayılı Ceza Genel Kurulu kararındaki açıklaması) .
Bu açıklamalarla birlikte sanıkla maktul arasındaki olayı değerlendirdiğimizde birbirini tanıyan sanıkla maktulün olay günü gece geç saatlerde alkol aldıkları, alkolün bitmesi üzerine sanığın tekrar alkol olmak üzere ilçe merkezine gittiği, parası yetmemesi sebebiyle daha önce içtiklerini değil, daha ucuz şarabı alıp tekrar kulübeye geldiğinde maktulün kendisine küfretmesiyle başlayan tartışma sonucu otopsi raporunda belirtildiği gibi toplam 23 adet bıçak darbesi ile öldürdüğü olayda maktulden kaynaklandığı kabul edilen aksi yönde delil elde edilemeyen tartışmada sosyal ve ekonomik seviyesi toplumun alt katmanında bulunan ve günlük hayatta da cümle tamamlama olarak küfür kullanan maktul ve sanığın basit bir küfrünün 23 bıçak darbesi ile ölümünü gerektirir şekilde olmaması gerektiği, sanığın alkolün de verdiği rahatlığın etkisiyle maktule vurduğu bıçak darbelerinin toplum vicdanının kabul edemeyeceği bir uygulamaya dönüştüğü, bu sebeple davranışının normal bir öldürme hareketinin ötesinde eziyet ve canavarca his sevkine dönüştüğü”
gerekçesiyle bozmaya direnerek önceki hüküm gibi sanığın kasten nitelikli öldürme suçundan mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu resen temyize tabi bu hükmün sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.09.2016 tarihli ve 238806 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 1227-748 sayı ile 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun‘a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.04.2017 tarih ve 181-1087 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç niteliğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
11.05.2013 tarihli olay yeri inceleme raporunda; İzmir ili, Çeşme ilçesi, Musalla Mahallesi, Akarca mevkisinde bulunan hayvan ağılının kuzey tarafından geçen stabilize yol kenarına 190 cm mesafede, yaklaşık 1-1,5 metre yüksekliğindeki otların ve çalılıkların arasına atılmış, yüksek otlar ve çalılardan dolayı güçlükle görülebilen, battaniyeye sarılı hâlde, 45-50 yaşlarında, 55-60 kg ağırlığında, 165 cm boylarında bir erkek cesedinin görüldüğü, cesedin ayaklarında ayakkabı ve çorap olmadığı, cesedin etrafındaki alanda çöplerin atılı olduğu, boş şişeler, atılan çöplere ait poşetler ve hayvan kemik parçaları olduğu, muhtemelen hayvan ölüsü ve çöplerden kaynaklı rahatsız edici koku geldiği, cesedin üzerinde bulunan elbiselerin kanlı ve ıslak durumda olduğu, yapılan ilk incelemede cesedin boyun kısmında 3 adet kesi, sol kolunda bir adet kesi ve karın kısmında içinden doku parçası çıkan kesi görüldüğü, hayvan ahırı ile buraya bitişik hâldeki bağ evinde yapılan incelemelerde, bahçede çitlere asılı bulunan örtü ve halılar görüldüğü, bahçe içinde giriş kapısına yaklaşık 5-6 metre uzaklıkta mangal ocağı olduğu, ocak içerisinde iki adet yanmış ayakkabı parçası, bir adet yanmış kumaş parçası, iki adet kadife pantolona ait yanmış paça kısımları ve bir adet yanmış şeffaf naylon parçası görüldüğü, ocağın zemin kısmında kuru toprak görülmesi ve çevresindeki yeşil otların yeni yanmış olması nedeniyle ocağın daha önce hiç kullanılmadığının değerlendirildiği, bağ evinin giriş kapısında herhangi bir zorlama ve alet izi olmadığı, evin genel görünüm itibarıyla düzgün hâlde olduğu, holde giriş kapısının sol tarafında yerden 185 cm yükseklikte, giriş kapısına 20 ve 30 cm mesafede iki ayrı kan damlası olduğu değerlendirilen leke, kapıdan itibaren koridor boyunca duvar üzerinde zeminden 54 cm yükseklikte, 440 cm uzunluğunda kireç boyanın kazınması sonucu oluşan iz, holde zeminde bulunan karo taşları üzerinde leke görüldüğü, yine duvarda ayakkabılık arkasında kan lekesi olduğu, duvar üzerindeki izlerin kazınarak temizlenmeye çalışıldığının değerlendirildiği, salonda bulunan elbise dolabında maktulün sarılı hâlde bulunduğu kareli, karışık renkli battaniyenin bir benzerinin görüldüğü, televizyon dolabının altındaki bölümde buruşturulmuş hâlde, üzerinde “Bu dünyada en çok sevdiğim 4 insan var. Biri kızım, amcam Mesut, yengem gerisi yalan bir de Çeşmede tanıştığım çok değer verdiğim dostlarım hayat yaşamaya değer yaşamayı bilene” notu yazılı olan ajanda yaprağı görüldüğü, yine sehpanın altında siyah kaplı, 2013 ibareli, içindeki ilk sayfada “Ölmek ne garip şey ölümü benim kadar isteyen var mıdır bilmiyorum” yazısı, ikinci sayfasında “Ali Çoşkun” yazısı ile telefon numaraları bulunan ve en arka sayfada “Ölümün olduğu bu” yazıları bulunan ajanda ile sehpa üzerinde beyaz renkli, çiçek desenli üzerinde kan lekesi olduğu değerlendirilen sehpa örtüsü olduğu, mutfakta bulunan buzdolabı üzerinde bir adet ağzı kapalı hâlde turuncu renkli maket bıçağı, buzdolabı içerisinde üzerinde Tansaş Markete ait 09.05.2013 tarihli etiket bulunan ekmek poşeti ve içinde bir adet ekmek bulunduğu, buzdolabı içerisinde yarıya kadar içilmiş şarap şişesi görüldüğü, buzdolabı arkasında duvar üzerinde yerden 83 cm yükseklikte, kan izi olduğu değerlendirilen leke bulunduğu, buzdolabının yanında bulunan camlı dolap içerisinde maktul … adına düzenlenmiş Sosyal Sigortalar Kurumu sigorta kâğıdı, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesince düzenlenmiş epikriz raporu ile reçete görüldüğünün belirtildiği,
İzmir Adli Tıp Grup Başkanlığınca düzenlenen 15.05.2013 tarihli otopsi raporunda; maktulün alın bölgesi sağ kaş üst ve iç kısımda 2 cm, sol sternoklaviküler bölgede ven ve arter kesisi niteliğinde 3,5 cm, göğüs ön duvarda sternumun hemen sağında 5. kaburga seviyesinde 1 cm, göğüs sağ tarafta midklaviküler hatta 8. kot seviyesinde göğüs boşluğuna nafiz 2,5 cm, bu yaranın 2 cm alt kısmında aynı özellikte 2,5 cm, ksifoidin 4,5 cm sağ ve alt kısmında içerisinden omentumun dışarıya çıktığı 3 cm, ksifoidin 3 cm sol kısmında 1,5 cm, göğüs sol tarafta arka aksiler hatta 8. kot seviyesinde göğüs boşluğuna nafiz 3,5 cm, bu yaranın 2 cm alt kısmında aynı özellikte göğüs boşluğuna nafiz 3,5 cm, göğüs sol tarafta ön aksiler hatta 10. kot seviyesinde 1,5 cm, sol kol 1/2 orta arka kısımda 4 adet 1,5-3,7 cm, sağ koltuk altı ve kolda 3 adet 2-5 cm, sağ uyluk 1/2 orta arka kısımda 2,5 cm, sol gluteal bölgede 1 cm, sol uyluk 1/3 üst dış kısımda 3 adet 1,5-2 cm uzunluklarında yara dudakları düzgün bir açısı dar, bir açısı geniş toplam 23 adet kesici delici alet yarası ile boyun orta hatta 5,2 cm, boyunda orta hattın solunda 5 cm, sol ön kol ve sol el parmakları arasında 5 adet 2-10 cm, sol omuz eklemi üzerinde 2,5 cm, sağ el 3. parmak pulpasında ve 3-4. parmak arasında 2 cm uzunluklarında toplam 9 adet kesik vasıflı yaralar görüldüğü, sol akciğerde 2, sağ akciğerde 1 adet 1,5 cm uzunluğunda kesiler bulunduğu, boyun bölgesindeki kesilerin altına uyan yüzeyel yumuşak dokular arasında ekimoz olduğu, bağırsak mezenterlerinde ve ince bağırsaklarda kesi bulunduğu, sol sternoklaviküler bölgedeki kesici delici alet darbesinin cilt altından ve kaburgalar üzerinden dışa doğru bir seyirle sol aksiler arter ve vende tam kesi ile büyük damar kesisi yaptığı, göğüs boşluğuna nafiz 3 adet, batına nafiz 1 adet yaranın akciğer, bağırsak ve mezenter harabiyeti oluşturduğu, sol sternoklaviküler bölgede büyük damar kesisine neden olan yara ile göğüs boşluğu ve batına nafiz olan toplam 5 adet yaradan her birinin müstakilen öldürücü nitelikte olduğu, yumuşak doku lezyonu dışındaki diğer yaralanmaların öldürücü nitelikte olmadıkları, kesici delici alet yaralanmalarına göre kullanılan aletin bir kenarı keskin, bir kenarı küt nitelikte olduğu, kesik vasıftaki yaraların da aynı aletin keskin kenarı ile husulünün mümkün olduğu, maktulün ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı iç organ ve büyük damar kesisi ile gelişen kanama sonucu meydana geldiği, maktulün kanında 1,26 promil etil alkol bulunduğu tespitlerine yer verildiği,
16.05.2013 tarihli tutanakta; sanık …’un saat 19.05 sıralarında Turgutlu Polis Merkez Amirliğine gelerek teslim olduğu, aynı tarihli olay yeri inceleme raporunda; sanığın suçta kullandığı düşünülen suç aleti ile bazı eşyayı attığı tespit edilen Manisa ili, Turgutlu ilçesi, Osmancık köyü, Uzun Harman mevkisinde yapılan incelemelerde sanığa ait banka ve kredi kartları, Nokia marka cep telefonu ile telefondan ayrı hâlde batarya ve Vodafone marka sim kart bulunduğu, yine aynı yerde siyah plastik saplı, açılır kapanır şekilde bir adet bıçak bulunduğu, bıçağın sap kısmının 14 cm, metal namlu kısmının ise 12 cm olduğunun belirtildiği,
Turgutlu Devlet Hastanesince sanık … hakkında düzenlenen 16.05.2013 tarihli raporda; sanığın vücudunda darp ve cebir izi olmadığı, sanığın 1,41 promil alkollü olduğu bilgilerine yer verildiği,
Manisa Ruh Sağlığı ve Sinir Hastalıkları Hastanesinin 23.10.2013 tarihli raporunda, sanığın işlediği iddia olunan kasten öldürme fiilinin hukuki anlam ve sonuçlarını anlayabilir durumda olduğu ve davranışlarını yönlendirme yeteneğini azaltacak veya kaldıracak düzeyde bir akıl hastalığı bulunmadığı, cezai ehliyetinin tam olduğunun mütalaa edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılanlar … ve … aşamalarda; kardeşleri olan maktul …’un, belediyeye ait köpek çiftliğinde çalıştığını, maktulün arkadaşı …’dan öğrendiklerine göre maktulün ölümünden bir gün önce 09.05.2013 tarihinde saat 17.00 sıralarında Çeşme ilçe merkezine gittiğini, maaşını çektikten sonra 90-100 TL’lik bir cep telefonu alıp rakı, şarap, bira ve sigara da alarak sanık …’un yanına gittiğini, maktulün o gün işi bırakmış olduğunu ve geceyi sanığın evinde geçirdiğini, ertesi sabah saat 06.30’dan itibaren maktulü cep telefonundan aradıklarını ancak ulaşamadıklarını, köpekler için yemek toplayıp çiftliğe geri dönerken saat 10.30 sıralarında yolda sanığı gördüklerini, sanığın kendilerine çalışmak için kahvehaneye gittiğini, maktulün ise İzmir’e gitmiş olduğunu söylediğini, maktulden yine haber alamayınca sanığın kaldığı bağ evine gittiklerini, kapıyı kırıp içeri girdiklerini ancak maktulü göremediklerini, akşam maktulü tekrar aradıklarını ancak yine ulaşamadıklarını, ertesi gün 11.05.2013 tarihinde saat 08.30 sıralarında maktulü aramak için tekrar bağ evine gittiklerini, etrafa dikkatlice baktıklarında kan lekesi gördüklerini, dışarı çıkıp etrafı kontrol etmeye başladıklarını, bağ evinin bitişindeki hayvan ağılının 5-6 metre yanındaki çöp poşetlerinin bulunduğu yerde battaniye gördüklerini, battaniye üzerinde kuru otlar, çalı çırpı ve eski çöp poşetleri olduğunu, battaniyeye sarılı hâlde bir ceset olduğunu fark edip baktıklarında kardeşleri ….’un cesedini gördüklerini, hemen jandarmayı arayarak haber verdiklerini, maktulün nasıl ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmediklerini,
Tanık … aşamalarda; sanık …’nin, dayısının oğlu olduğunu, 10.05.2013 tarihinde sanığın kendisini saat 04.00 sıralarında birkaç kez aradığını ancak sarhoş olabileceğini düşünerek cevap vermediğini, uyandığında cep telefonunda sanık tarafından gönderilmiş iki adet mesaj gördüğünü, saat 04.28 ve 04.35’te gönderdiği iki mesajda da “Ferhat acilen beni ara” diye yazdığını, mesajları gördükten sonra da sanığı aramadığını, aynı gün saat 15.29’da sanığın tekrar kendisini aradığını ve Turgutlu ilçesine geldiğini, çarşıda olduğunu söyleyerek kendisini almasını istediğini, bunun üzerine sanığı alıp sanayide bulunan dükkânına götürdüğünü, sanığın Çeşme’de bir kişiyle kavga ettiğini söyledikten sonra konuyu kapatarak Irak’ta kaynakçı olarak iş bulduğunu ve çalışmak için gideceğini söylediğini, bir süre sonra sanığı otogara bırakmak için çıktıklarını, arabayla giderken sanığın yolda bira aldığını, sanığın kendisinden arabayı bir kenara çekmesini istemesi üzerine tepelik bir alana arabayı park ettiğini, araçtan dışarı çıktıklarını, sanığın bira içerek konuşmaya başladığını, sanığın Çeşme ilçesinde bir kişiyle içki içtiklerini, içkinin bitmesi üzerine bu kişinin kendisinden tekrar içki almaya gitmesini söylediğini, kabul etmemesi üzerine ağza alınmayacak küfürler ettiğini, bu nedenle bu kişiyi bıçakladığını, muhtemelen de ölmüş olduğunu anlattığını, ancak sanığa inanmadığını zira üzerinde herhangi bir darp cebir izi olmadığını, bir süre sonra sanığın cebinden çıkardığı siyah renkli bir bıçağı tepeden aşağıya attığını, daha sonra cebinden bir cep telefonu çıkartarak eliyle kırıp aynı yere doğru fırlattığını, tekrar yola çıktılarını, sanığın kendisine Bursa iline gideceğini söylediğini, sanığa inanmadığı için durumu kimseye anlatmadığını, olayı öğrendikten sonra bildiklerini anlatmak için Çeşme ilçesine geldiğini,
Tanık … aşamalarda; maktul … ve kardeşleri ile arkadaş olduğunu, sanık …’un da dayısının oğlu olduğunu, olayın yaşandığı hayvan ahırı ve bitişiğindeki bağ evinin kendisine ait olduğunu, sanığın ara sıra bu evde kaldığını, iki ay önce maktulün kendisini arayarak evleneceğini belirtip bu evde kalmak istediğini söylediğini, maktulün bu teklifini kabul ederek evin anahtarlarını kendisine verdiğini, ancak maktulün evlenmediğini, evi ise ara sıra kullandığını, yaklaşık bir ay önce sanığın kendisini arayarak aynı evde kalmak istediğini söylediğini, bunun üzerine sanığa anahtarların maktulde olduğunu, ondan alıp evde kalabileceğini söylediğini, yaklaşık bir aydır sanığın bu evde sürekli kaldığını, olay günü saat 17.53 sıralarında maktulün kendisini arayarak olayın yaşandığı bağ evine çağırdığını, yolda giderken sanık ile karşılaştığını, sanığın, maktulün çok fazla içip küfretmesinden şikâyet ettiğini, kendisini de Çeşme’ye içki almaya gönderdiğini söylediğini, bunun üzerine sanığı yanına alarak arabayla tekrar bağ evine gittiklerini, maktulün evin içerisinde sızmış hâlde uyuduğunu, rahatsız etmeyerek dışarı çıktığını, sanığa sorduğunda maktulün kardeşleriyle kavga ettiği için içki alarak eve geldiğini ve sanıkla birlikte içki içtiklerini öğrendiğini, sanığa Çeşme’ye gidip içki almamasını söylediğini ve oradan ayrıldığını, saat 19.29 sıralarında sanığın cep telefonuyla kendisini aradığını, maktulün ağabeylerinin eve geldiklerini, maktule içki içtiği için kızdıklarını, ağabeyleri gittikten sonra bu sefer de maktulün ağabeylerini eve aldığı için kendisine kızdığını ve ana avrat sinkaflı sözlerle küfrettiğini, telefonda “Ağabey, bugüne kadar benim anama, avradıma, çocuğuma kimse küfretmedi. Ben bu adamı döveceğim, öldüreceğim. Ağabey ben buradan çıkıyorum, Çeşme’ye gidiyorum” dediğini, kendisinin de sanığa kızarak bu gece başka yerde kalmasını söylediğini, sanıkla maktulün birbirlerini tanıdıklarını ancak çok samimi olmadıklarını, o gece 00.03, 00.15, 04.02, 04.21, 04.32, 04.33, 04.36 ve 04.47 saatlerinde toplam sekiz defa sanığın kendisini cep telefonundan aradığını ancak telefonları açmadığını, öğle saatlerinde başkalarından sanığın birisiyle kavga ettiğini öğrenmesi üzerine sanığı saat 13.00 sıralarında aradığını ve kavga edip etmediğini sorduğunu, sanığın da gece Mardinli üç kişiyle kavga ettiğini ve Turgutlu’ya gittiğini söylediğini, bunun üzerine şüphelenerek maktulü aradığını ancak maktulün telefonunu açmadığını, sanığın maktulü kastederek İzmir’e gideceğini söylediğini, bunun üzerine daha da şüphelenerek maktulün ağabeylerini arayıp bağ evine gidip kontrol etmelerini istediğini, kardeşi olan tanık……’tan olayı öğrendiğini, bunun üzerine kardeşi…… ile birlikte Çeşme Jandarma Karakoluna gittiklerini,
Tanık F. Atasever aşamalarda; maktul …’un nişanlısı olduğunu, 09.05.2013 tarihinde saat 21.00 sıralarında maktul ile görüştüğünü, maktulün kendisine yengesiyle tartıştığını, rakı aldığını ancak fazla içmeyeceğini söylediğini, saat 23.00 sıralarında tekrar görüştüklerini, evlenecekleri tarih ve yüzükler hakkında konuştuklarını, telefonda maktulün yanında bulunan başka bir kişinin daha sesini duyduğunu, kim olduğunu sorduğunda maktulün “Tanımazsın, boş ver” dediğini, arka taraftan sesi gelen bu kişinin sarhoş olduğunun anlaşıldığını ve küfürlü konuştuğunu, bunun üzerine maktulün küfürlü konuşan yanındaki bu kişiyi uzaklaştırmak istediğini, fakat bu kişinin maktulün yanından gitmediğini ve küfretmeye devam ettiğini, hatta bu kişinin kendisine yönelik de hakaret ettiğini, bunun üzerine maktulün kısa bir süreliğine telefondan ayrıldığını ancak telefonun hâlen açık olduğunu, maktulün tekrar konuşmaya başladığında yanında bulunan kişiye yumruk attığını ve bu kişinin de yere düştüğünü söylediğini, gece yarısı saat 01.15’e kadar sohbet ettiklerini ve telefonu kapattıklarını, hemen ardından maktulün tekrar aradığını ve “Benim hayvanlarım senin olsun. Benim bütün her şeyimi sen yap. Sabaha çıkmazsam helvamı yap. Helvam da cevizli olsun” dediğini, görüşme bittikten sonra uyuduğunu, sabah telefonuna baktığında maktulün kendisini saat 02.42’de tekrar aramış olduğunu gördüğünü, maktulün nasıl ve kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini,
Tanık … aşamalarda; sanık …’u tanıdığını, 09.05.2013 tarihinde sanık ile saat 22.00 sıralarında Şamata Bar’ın yakınında karşılaştığını, konuşmaları esnasında sanığın “Köpek çiftliğinde kaynakçılık işine gireceğim, artık orada kalacağım fakat orada biri var sürekli anama küfrediyor. Ben annemi hayal meyal hatırlıyorum. Sürekli anneme küfretmeye devam ederse onu kesip atacağım kimsenin de haberi olmayacak” dediğini, kendisine küfredenin kim olduğunu sorduğunda maktul …’un ismini verdiğini, sanığa içkiyi bırakmasını kimseye de içki almamasını söylediğini ve yanından ayrıldığını, sanığı bir daha da görmediğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık aşamalarda; maktul …’u yaklaşık 10 yıldan beri tanıdığını, halasının oğlu olan tanık …’ın Akarca mevkisindeki bağ evinde yaklaşık 2 haftadan beri kalmakta olduğunu, maktul …’un köpek çiftliğinde çalıştığını ve ara sıra yanına uğradığını, maktulün de daha önce bu bağ evinde kaldığını, olay tarihinde gündüz vakti Çeşme ilçe merkezinde maktulle buluştuklarını, Tansaş Markete gidip alışveriş yaptıklarını, bağ evine giderken 2 tane bira aldığını, öncesinde de 4 adet bira içmiş olduğunu, maktulün de rakı aldığını, saat 14.00-15.00 sıralarında bağ evinde birlikte rakı içtiklerini, rakı bitince maktulün kendisine “Git rakı al gel” dediğini ve küfürlü konuştuğunu, maktule “Ağabey ayıp oluyor. Bana küfretme. Yağmur yağıyor, şimdi çarşıya gidilmez” dediğini, maktulün ısrarları üzerine içki almak için Çeşme ilçe merkezine gittiğini, yolda halasının oğlu tanık …’a rastladığını, tanık Kadir’in yanından ayrıldıktan sonra ilçe merkezine geldiğini, kendisine 4 tane bira aldığını, rakı almaya parasının yetmediğini, biraları bağ evine giden yol üzerinde oturup içtiğini, tekrar ilçe merkezine geri dönüp bir bara gittiğini ve bira içtiğini, bardan çıktıktan sonra kalan parasıyla maktule bir adet şarap aldığını, aşırı derecede alkollü olduğunu, gece yarısından sonra bağ evine döndüğünü, uyumakta olan maktulü uyandırıp kendisine şarap aldığını söylediğini, kendisine rakı değil de şarap aldığını öğrenen maktulün ana avrat sinkaflı sözlerle küfrettiğini, maktule “Ağabey ayıp oluyor. Bugün ikinci defa bana küfrediyorsun” dediğini, saatin 02.00’yi geçtiğini, maktulün küfürlerine devam etmesi üzerine maktule iki tokat attığını, maktulün masanın üzerinde bulunan siyah saplı çakı bıçağını alıp üzerine yürüdüğünü, kendisinin de bıçağı maktulün elinden alıp saldırdığını, bıçağı maktulün bacaklarına salladığını, ancak nerelerine vurduğunu hatırlamadığını, o an ne yaptığını bilmediğini, bağ evinden ne zaman çıktığını ve garaja ne zaman gittiğini hatırlamadığını, Çeşme Otogarına gittiğinde günün ağarmış olduğunu, otobüse binerek İzmir Otogarına oradan da Turgutlu ilçesine gittiğini, halasının oğlu tanık…… ile buluştuğunu, birlikte Şahin Tepesi denilen yere gittiklerini, orada da bira içtiğini, maktulle olan kavgasından bahsettiğini, olayda kullandığı siyah saplı çakı bıçağını kayalıktan aşağıya attığını, ayrıca cep telefonunu da kırıp kayadan aşağıya fırlattığını, sim kartı da çıkartıp büküp attığını, daha sonra Bursa’ya, oradan da Eskişehir’e gittiğini, sonra tekrar İzmir’e geldiğini, en sonunda yine Turgutlu’ya gidip bir tarlada içki içtikten sonra teslim olduğunu, olay sırasında yanlarında kimsenin olmadığını, maktulün parasını almadığını, içkileri kendi parasıyla aldığını, maktulü battaniyeye sarıp yol kenarına bıraktığını hatırlamadığını, maktule olay öncesinde küfredip küfretmediğini de hatırlamadığını, olay nedeniyle pişman olduğunu, olayın kendisi ve maktulün aşırı alkollü olmaları ve maktulün kendisine küfretmesi nedeniyle yaşandığını, suçunu bu şekilde kabul ettiğini,
Savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Kasten Öldürme” başlığı altında düzenlenen 81. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”
Aynı Kanunun “Nitelikli haller” başlıklı 82. Maddesinde düzenlenen hükme göre ise;
“1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,
d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Gebe olduğu bilinen kadına karşı,
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,
i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,
j) Kan gütme saikiyle,
k) Töre saikiyle,
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır”
Türk Ceza Kanunu’nun 82. maddesinin birinci fıkrasının “b” bendinde, kasten öldürme fiilinin, “Canavarca hisle veya eziyet çektirerek” gerçekleştirilmesi bu suçun nitelikli hâli olarak düzenlenmiş, faildeki ahlaki kötülüğün yoğunluğu ve insani duygulardan yoksunluk, cezanın artırılmasını gerektirir hâl kabul edilmiştir. Eziyet çektirerek öldürme suçun bir işleniş şekli olduğu hâlde, canavarca hisle öldürme failin subjektif durumuyla ilgili bir husustur.
Madde metninde, “canavarca his” kavramının tanımına yer verilmemiş, madde gerekçesinde ise, kişinin acıma hissi olmaksızın bir başkasını öldürmesi hâlinde canavarca hisle öldürmenin söz konusu olacağı, öldürmenin vahşi bir yöntemle gerçekleştirilmesinin, canavarca hisle öldürmenin arz ettiği özellik olduğu belirtilerek, kişinin yakılarak, uyurken kulağının içine kızgın yağ dökülerek ya da vücudu parçalanarak öldürülmesi, canavarca hisle öldürmeye örnek olarak gösterilmiştir.
765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun mehazını oluşturan 1889 tarihli İtalyan Ceza Kanunu’nun gerekçesinde, canavarca hisle ilgili olarak, insanı ürküten bu yabanıl kötü yürekliliğin, kazanç hırsıyla değil, daha çok kan şehvetiyle suç işleyenlerde olduğu belirtilmiştir. (Sami Selçuk, Karşılaştırmalı Hukuk Açısından Canavarca His Sevkiyle Adam Öldürme, Yargıtay Dergisi, Ekim-1988, s.468.)
Alman Ceza Kanunu’nun 211/2. maddesinde kasten öldürme suçunun nitelikli hâli olarak sayılan “zevk için öldürme” ise, insan yaşamının yok edilmesine yönelik gayritabii memnuniyet, zevk ile öldürme olarak tanımlanmaktadır. (Hakan Hakeri, Kasten Öldürme Suçları, Seçkin Yayınevi, 2007, s.230.)
Öğretide, canavarca hisle öldürme, “Bir insan yaşamının ortadan kaldırılmasından duyulan zevki tatmin etmek için öldürme” (Veli Özer Özbek, Mehmet Nihat Kanbur, Koray Doğan, Pınar Bacaksız, İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, 4. Baskı, 2012, s.120.); “Kana susamışlık ve olağan dışı vahşi ve insafsız bir zihniyetin hâkimiyeti altında öldürme” (Hakan Hakeri, Kasten Öldürme Suçları, Seçkin Yayınevi, 2007, s.230.); “Öldürmekten haz duymak, acı vererek öldürmekten zevk alma için öldürme” (Zeki Hafızoğulları, Muharrem Özen, Kişilere Karşı Suçlar, Us-a Yayıncılık, 4. Baskı, 2014, s.48.); “Acıma duygusu olmaksızın öldürme” (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, Beta Yayınevi, 3. Baskı, 2016, s. 46.); “İnsanın hayvanlığını, vahşiyane hissini ve kan dökme istidadını gösterir şekilde öldürme” (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Ankara-1980, Cilt 3, s.231.); “Acıma, merhamet duygusu olmaksızın, mağduru fiziksel veya ruhsal acı yaşatarak, vahşice bir yöntemle öldürme” (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, 2015 s.58.) şeklinde tanımlanmaya çalışılmıştır.
Manzini’ye göre failin kasten öldürme eylemi ile onu bu eyleme iten neden arasındaki ölçüsüzlük-oransızlık, eylemin canavarca işlendiğini ortaya koyan en nesnel ölçüttür. (Manzini’ye atfen Sami Selçuk, agm. s.469.)
Çeşitli yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, sırf öldürmüş olmak için öldürmek, ölenin acı çekmesinden zevk duymak için öldürmek, silahı denemek maksadıyla öldürmek gibi hâller sadist bir duygu ve düşüncenin eyleme egemen olması bakımından “canavarca his ile” öldürmeye örnek oluştururlar. Benzer biçimde belli toplumsal sınıflara ya da farklı inanç veya mezhep gruplarına duyduğu hınç nedeniyle öldürme, canavarca his sevki ile öldürme suçunu oluşturur.
Kanunda “canavarca his”in tanımı yapılmamış ise de, yukarıdaki açıklamalar ışığında;
1- Bu sözcüklerin psikolojik bir olgu olduğu,
2- Bu olgunun her türlü bulgu ve kanıtla sergilenebileceği, bu bağlamda özellikle failin davranışları, fiili işlemeye iten nedenlerle sonuç arasındaki oransızlığın ölçüt oluşturabileceği, ancak hiçbir neden olmamasının her zaman bu içtepinin kanıtı olamayacağı,
3- Yasanın; kullanılan aracı değil, içtepiyi ağırlaştırıcı neden olarak benimsemiş olduğu, kullanılan aracın bu içtepinin kanıtlanmasında yardımcı olabileceği, ancak zorunlu olmadığı,
4- “Canavarca his sevki”nin toplumun ortak bilincinin, duygusunun ve vicdanının hiçbir zaman onaylamayacağı, alçakça bir güdü/içtepi olduğunun gözden uzak tutulmaması gerekeceği, eylemin ağırlığı ile eyleme iten neden arasındaki oransızlık, failin tehlikeliliği ve kötülüğünü sergileyen ölçütlerle ortaya konulması gerekeceği, (Sami Selçuk, agm, s. 481.) gibi ölçütler de göz önünde bulundurularak bir tanımlama yapmadan her bir olayın kendi koşulları içinde değerlendirilmesi gerekir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık … ile arkadaşı olan maktul …’un olay günü Çeşme ilçe merkezinde buluşup marketten alkol aldıktan sonra, sanık …’nin yaklaşık bir aydan beri kalmakta olduğu bağ evine gittikleri ve alkol almaya başladıkları, içkilerinin bitmesi üzerine maktulün, sanıktan ilçe merkezine giderek rakı almasını istediği ve konuşma esnasında sanığa küfrettiği, sanığın içki almaya gitmeyi kabul etmemesi üzerine maktulün ısrar ederek küfürlü konuşmaya devam ettiği, maktulün yoğun ısrarı üzerine sanığın, maktulü küfretmemesi hususunda uyardıktan sonra ilçe merkezine gittiği, ilçe merkezinde önce marketten aldığı biraları içen sanığın, bir bara giderek orada da alkol aldıktan sonra rakı almaya parası yetmediği için şarap alarak gece yarısından sonra bağ evine döndüğü ve uyumakta olan maktulü uyandırıp şarap aldığını söylediği, sanığın rakı yerine şarap getirdiğini gören maktulün, aksi kanıtlanmayan savunmaya göre sanığa kızdığı ve sinkaflı sözlerle küfrettiği, bunun üzerine sanığın maktule iki tokat attığı, maktulün de bıçak ile sanığın üzerine yürüdüğü, maktulün elinden bıçağı alan sanığın, maktulü 23 bıçak darbesiyle yaraladığı, maktulün kesici delici alet yaralanmasına bağlı iç organ ve büyük damar kesisi ile gelişen kanama sonucu öldüğü olayda; maktulün vücudunda çok sayıda delici kesici alet yarası bulunmakta ise de, sanık ve maktulün gece yarısı yapmış oldukları telefon görüşmelerinin saati ve tanık beyanlarına göre sabah erken vakitte sanığın bağ evinden ayrılarak otogara gittiği göz önüne alındığında, sanığın eylemini sırf eziyete neden olacak şekilde uzun bir zaman dilimine yaymadığının anlaşılması, olayın aşırı derecede alkollü olan sanık ile maktul arasında geçen küfürlü konuşmalar ve maktulün sanıktan içki alması için ısrarı nedeniyle çıkan tartışmada, maktulün elindeki bıçakla sanığa doğru hamle yapması sonucu gerçekleşmiş olması, dolayısıyla sanığın önceden kendisinde mevcut olan bir his, düşünce nedeniyle değil de, sanığın maktule olan kızgınlığı nedeniyle o esnada ortaya çıkan ani bir kastla eylemini gerçekleştirmesi, sanığın çok sayıdaki bıçak darbesinden ibaret eyleminin tek başına canavarca hisle veya eziyet çektirerek kasten öldürme suçunun kanıtı sayılamayacak oluşu ve sanığın canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme amacıyla hareket ettiğini gösterir nitelikte delil bulunmaması bir bütün olarak değerlendirildiğinde; sanığın eylemini, maktulden kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturan söz ve davranışlara tepki olarak gerçekleştirdiği ve eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1. maddesinde düzenlenen kasten öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Dairenin eylemin kasten öldürme suçunu oluşturduğuna yönelik bozma kararı isabetli olup, suçun canavarca hisle veya eziyet çektirerek kasten öldürme olarak nitelendirilmesine ilişkin Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 11. Ağır Ceza Mahkemesinin 16.11.2015 tarihli ve 275-280 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1. maddesinde düzenlenen kasten öldürme suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 20.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.