AYM Kararı: Kamu Görevinden Çıkarılan Kişilerin Doçentlik Başvurusunun İptaline İlişkin Düzenleme

AYM Kararı: KHK ile Kamu Görevinden Çıkarılan Kişilerin Doçentlik Başvurusunun İptaline İlişkin OHAL Düzenlemesinin İptali - Anayasa Mahkemesi Kararı - Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru - AİHM Başvuru - AYM Kararları- Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Kamu Görevinden Çıkarılan Kişilerin Doçentlik Başvurusunun İptaline İlişkin OHAL Düzenlemesinin İptali

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI – AÇIKLAMA

Dava Konusu Kural

Dava konusu kuralla; terör örgütlerine veya Millî Güvenlik Kurulunca (MGK) devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle görevden uzaklaştırılan veya haklarında adli soruşturma ya da kovuşturma yapılan doçent adaylarının görevden uzakta geçirdikleri süre boyunca veya adli soruşturma ya da kovuşturma sonuçlanıncaya kadar doçentlik başvurularına ilişkin işlemlerin durdurulması hükme bağlanmış, doçentlik başvurularına ilişkin işlemleri durdurulanlardan terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle haklarında kamu görevinden çıkarılma veya mahkûmiyet kararı verilenlerin doçentlik başvurularının iptal edileceği düzenlenmiştir.

İptal Talebinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle; kuralla kamu göreviyle bir bağlantısı olmayan ve bilimsel yeterlik esasına göre verilen doçentlik unvanı için yeni bir şartın getirildiği, kuralda yer alan kavramların belirsiz ve öngörülemez olduğu, kuralın yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olan fiillere uygulanarak geçmişe yürütüldüğü belirtilerek Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Dava konusu kural kapsamındaki kişilerin doçentlik başvurularının durdurulmasının ve/veya iptalinin temel sebebi Anayasa’ya aykırı faaliyetlerde bulunan oluşum ve yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle görevden uzaklaştırılmaları veya haklarında adli soruşturma ya da kovuşturma yapılmasıdır. Bu sebebin özel hayat kapsamında kalan değerlerden herhangi birisiyle ilgili olmadığı açıktır. Dolayısıyla kural kapsamına giren kişilerin doçentlik başvurularının engellenmesinin sebep temelli yaklaşıma göre özel hayatla bağlantısı bulunmamaktadır.

Sonuç temelli yaklaşım yönünden incelendiğinde ise kural kapsamındaki kişilerin doçentlik unvanı hakkından yararlandırılmamasının terör örgütlerine üyelik, mensubiyet veya irtibat ya da iltisaklarının bulunduğu gerekçesine dayanması, bu kişilerin sosyal statüsünü ve itibarını etkilemektedir. Dolayısıyla anılan kişilerin bu durumdan duyacağı üzüntü ve ızdırabın özel hayata ilişkin değerlere temas ettiğini kabul etmek gerekir.

Kişilerin doçentlik başvurularına bağlı olarak doçentlik unvanını iktisap etme hakkından yararlandırılmamasını öngören kural, Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına sınırlama getirmektedir. Kuralda doçentlik başvurusunun durdurulmasına ve/veya iptaline yol açan sebepler herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmıştır.

Akademik unvan olarak doçentlik unvanı verilecek kişilerin terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatlı olmamalarını öngören kural akademik faaliyet alanında güvenilirliğin sağlanmasına, millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması hususlarına yönelik meşru bir amaca hizmet etmektedir. Öte yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması, başka bir ifadeyle demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir.

Doçentlik başvurusunun durdurulması ve/veya iptaline yönelik sınırlamaların akademik faaliyet alanında herhangi bir zafiyete meydan verilmemesi bakımından gereklilik taşımadığı söylenemez. Bununla birlikte doçentlik unvanının iktisabı, kişiye doğrudan kamu hizmetinde çalışma imkânı sağlamamaktadır. Doçentlik unvanını iktisap eden kişinin kamu hizmetinde çalışabilmesi için ayrıca kamu hizmetine girişte aranan şartları sağlaması gerekir. Kural kapsamında doçentlik başvurusu durdurulan ve/veya iptal edilen kişilerin hâlihazırda kamu görevinden çıkarılan veya haklarında mahkûmiyet kararı verilen, dolayısıyla kamu hizmetine girme şartlarını kaybeden kişiler oldukları gözetildiğinde bu kişilerin anılan unvana bağlı olarak kamu görevlisi sıfatıyla devlet üniversitelerinde çalışma imkânlarının bulunmadığı açıktır.

Öte yandan bu hususta vakıf üniversiteleri bakımından da bir farklılık bulunmamaktadır. Nitekim 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ek 8. maddesinde doçent unvanını haiz olup devlet üniversitesinde çalışamayacak olan kişilerin vakıf üniversitelerinde de çalışamayacakları hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte kamu hizmetine giriş şartlarını sağlayamayan bu kişilerin özel sektörde çalışmalarına bir engel bulunmamaktadır.

Doçentlik başvurusu iptal edilen kişilerin zaten kamu görevinden çıkarılan veya haklarında mahkûmiyet kararı verilen, dolayısıyla kamu görevine girme şartlarını kaybeden kişiler oldukları gözetildiğinde bu kişilerin doçentlik başvurusunun iptalini öngören kural doçentlik unvanının kamu görevi dışında başka alanlarda kullanılmasına da engel teşkil etmektedir. Doçentlik unvanının bilimsel yeterliğe bağlı olarak iktisap edilebilecek bir unvan olduğu dikkate alındığında bu unvanın iktisabının, dolayısıyla kamu görevi dışında kalan faaliyet alanlarında kullanımının engellenmesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca cevap vermediği anlaşılmıştır. Bu itibarla kuralla özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Anayasa Mahkemesi açıklanan gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar vermiştir.

İptali İstenen Kanun Hükümleri

7085 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Tedbirler Alınması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Kabul Edilmesine Dair Kanun’un iptali talep edilen:

1. 1. maddesi şöyledir:

Kamu personeline ilişkin tedbirler – Madde 1

(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan ve ekli (1) sayılı listede yer alan kişiler kamu görevinden başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın çıkarılmıştır. Bu kişilere ayrıca herhangi bir tebligat yapılmaz. Haklarında ayrıca özel kanun hükümlerine göre işlem tesis edilir.

(2) Birinci fıkra gereğince kamu görevinden çıkarılan kişilerin, mahkûmiyet kararı aranmaksızın, rütbe ve/veya memuriyetleri alınır ve bu kişiler görev yaptıkları teşkilata yeniden kabul edilmezler; bir daha kamu hizmetinde istihdam edilemezler, doğrudan veya dolaylı olarak görevlendirilemezler; bunların uhdelerinde bulunan her türlü mütevelli heyet, kurul, komisyon, yönetim kurulu, denetim kurulu, tasfiye kurulu üyeliği ve sair görevleri de sona ermiş sayılır. Bunların silah ruhsatları, gemi adamlığına ilişkin belgeleri ve pilot lisansları iptal edilir ve bu kişiler oturdukları kamu konutlarından veya vakıf lojmanlarından onbeş gün içinde tahliye edilir. Bu kişiler özel güvenlik şirketlerinin kurucusu, ortağı ve çalışanı olamazlar. Bu kişiler hakkında bakanlıkları ve kurumlarınca ilgili pasaport birimine derhal bildirimde bulunulur. Bu bildirim üzerine pasaport birimlerince pasaportlar iptal edilir.

(3) Birinci fıkra kapsamında kamu görevinden çıkarılanlar, varsa uhdelerinde taşımış oldukları büyükelçi, vali gibi unvanları ve müsteşar, kaymakam ve benzeri meslek adlarını ve sıfatlarını kullanamazlar ve bu unvan, sıfat ve meslek adlarına bağlı olarak sağlanan haklardan yararlanamazlar.

2. 3. maddesi şöyledir:

Kapatılan kurum ve kuruluşlar – Madde 3

(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı olan ve ekli (3) sayılı listede yer alan özel televizyonlar kapatılmıştır.

(2) Birinci fıkra kapsamında kapatılan özel televizyonlara ait olan taşınırlar ile her türlü mal varlığı, alacak ve haklar, belge ve evrak Hazineye bedelsiz olarak devredilmiş sayılır, bunlara ait taşınmazlar tapuda resen Hazine adına, her türlü kısıtlama ve taşınmaz yükünden ari olarak tescil edilir. Bunların her türlü borçlarından dolayı hiçbir şekilde Hazineden bir hak ve talepte bulunulamaz. Devire ilişkin işlemler ilgili tüm kurumlardan gerekli yardımı almak suretiyle Maliye Bakanlığı tarafından yerine getirilir.

3. 4. maddesi şöyledir:

Doçentlik başvuruları – Madde 4

(1) Terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle görevden uzaklaştırılan veya haklarında adli soruşturma ya da kovuşturma yapılan doçent adaylarının, görevden uzakta geçirdikleri süre boyunca veya adli soruşturma ya da kovuşturma sonuçlanıncaya kadar doçentlik başvurularına ilişkin işlemler durdurulur. Bunlardan haklarında kamu görevinden çıkarılma veya mahkûmiyet kararı verilenlerin doçentlik başvuruları iptal edilir.

4. 5. maddesi şöyledir:

Sermaye piyasasına ilişkin tedbir – Madde 5

(1) 20/7/2016 tarihli ve 2016/9064 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla ülke genelinde ilan edilen olağanüstü hal kapsamında yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerle doğrudan veya anılan kanun hükmünde kararnamelerde öngörülen usuller çerçevesinde bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum ve gruplara aidiyeti, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek hakkında çeşitli tedbir ve yaptırımlar uygulanmış olan halka açık ortaklıklar ve sermaye piyasası kurumları ve/veya bunların iş ve işlemleri hakkında 6/12/2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu kapsamında açılan dava ve takiplerde idare aleyhine yargılama giderine ve vekalet ücretine hükmedilemez, hükmedilenler tahsil edilemez.

Anayasa Mahkemesi Kararı – Kanun’un 4. Maddesinin İncelenmesi

1. Genel Açıklama

4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 24. maddesinin (a) fıkrasının (1) ila (3) numaralı bentlerinde doçentlik başvuruları için aranan şartlar belirlenmiştir. Buna göre doçentlik başvurusu yapılabilmesi için ilk olarak bir lisans diploması alındıktan sonra doktora ile tıpta, diş hekimliğinde, eczacılıkta ve veteriner hekimlikte uzmanlık unvanın veya Üniversitelerarası Kurulun (ÜAK) önerisi üzerine Yükseköğretim Kurulunca (YÖK) tespit edilen belli sanat dallarının birinde yeterliğin kazanılmış olması gerekmektedir. Ayrıca adayların YÖK tarafından belirlenen merkezî bir yabancı dil sınavından en az elli beş puan veya uluslararası geçerliliği YÖK tarafından kabul edilen bir yabancı dil sınavından buna denk bir puan alması ile ÜAK’nın görüşü üzerine YÖK tarafından her bir bilim veya sanat disiplininin özellikleri dikkate alınarak belirlenecek yeterli sayı ve nitelikte özgün bilimsel yayın ve çalışmalar yapılmış olması gerekmektedir.

Anılan maddenin (b) fıkrasında doçentlik sınav jürisinin adayın yayın ve çalışmalarını değerlendirerek hazırladıkları ayrıntılı ve gerekçeli kişisel raporlarını ÜAK’ya gönderecekleri hükme bağlanmış, (c) fıkrasında ise ÜAK tarafından yeterli yayın ve çalışmaya sahip olduğuna karar verilen adaya doçentlik unvanın verileceği belirtilmiştir. ÜAK tarafından doçentlik unvanı verilmesi ya da verilmemesine yönelik idari işlemin esasen adayın yayın ve çalışmalarının değerlendirilmesine ilişkin olarak jüri üyeleri tarafından hazırlanan raporlara göre belirlendiği anlaşılmaktadır. Doçentlik başvurusu ve değerlendirilmesine ilişkin işlemler ÜAK tarafından yürütülmekte ise de ÜAK’nın bu husustaki görevinin başvuru sürecinin yürütülmesine ilişkin olduğu, doçentlik unvanının iktisabının esasen bilimsel yeterliğin tespitine bağlı bir işlem olduğu görülmektedir.

Söz konusu maddenin (d) fıkrasında yükseköğretim kurumlarının, doçent kadrosuna atama için, doçentlik unvanına sahip olmanın yanında YÖK’ün onayını almak suretiyle, münhasıran bilimsel kaliteyi artırmak amacına yönelik olarak bilim veya sanat disiplinleri arasındaki farklılıkları da gözönünde bulundurarak objektif ve denetlenebilir nitelikte ek koşullar belirleyebilecekleri belirtilmiştir. Yine aynı maddenin (e) fıkrasında ise doçentlik unvanına sahip olanların yükseköğretim kurumları tarafından ilan edilen doçent kadrolarına başvurabilecekleri ifade edilmiştir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun yukarıda yer verilen hükümleri birlikte değerlendirildiğinde ÜAK’ya doçentlik unvanı için başvuru ile devlet veya vakıf üniversitelerinde doçent kadrosuna atanma için üniversitelere başvuru arasında ayrım yapıldığı, doçentlik unvanına haiz olunmasının doçentlik kadrosuna başvurunun ön şartı olarak düzenlendiği görülmektedir. Doçentlik unvanının ise ÜAK’nın belirlediği jüri tarafından yapılan yeterlik tespiti üzerine ÜAK tarafından yeterli yayın ve çalışmaya sahip olduğuna karar verilen adaylara verilen akademik bir unvan olduğu anlaşılmaktadır.

14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 137 ila 145. maddelerinde görevden uzaklaştırma müessesesi düzenlenmiş olup 137. maddede görevden uzaklaştırmanın kamu hizmetlerinin gerektirdiği hâllerde, görevi başında kalmasında sakınca görülecek devlet memurları hakkında alınan ihtiyati bir tedbir olduğu belirtilmiştir. 2547 sayılı Kanun’un 53/B maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde de benzer bir tanıma yer verilerek görevden uzaklaştırmanın devlet veya vakıf yükseköğretim kurumlarında yürütülen kamu hizmetinin gerektirdiği hâllerde, personel hakkında alınan ihtiyati bir tedbir olduğu ifade edilmiştir. Görevden uzaklaştırma tedbirinin uygulanması bir idari işlem niteliğinde olup bu tedbir, disiplin kovuşturması çerçevesinde uygulanabileceği gibi ceza kovuşturması sebebiyle de uygulanabilmektedir.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun disiplin cezalarının türlerini ve disiplin cezası uygulanacak hâlleri düzenleyen 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinde devlet memurluğundan çıkarma cezası bir daha devlet memurluğuna atanmamak üzere memurluktan çıkarma şeklinde tanımlanmıştır. Bu bendin (l) alt bendinde ise terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu örgütlere yardım etmek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye yönelik kullanmak ya da kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmak devlet memurluğundan çıkarma cezasını gerektiren fiil ve hâllerden biri olarak sayılmıştır.

2. Anlam ve Kapsam

7085 sayılı Kanun’un dava konusu 4. maddesinin birinci cümlesinde terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle görevden uzaklaştırılan veya haklarında adli soruşturma ya da kovuşturma yapılan doçent adaylarının, görevden uzakta geçirdikleri süre boyunca veya adli soruşturma ya da kovuşturma sonuçlanıncaya kadar doçentlik başvurularına ilişkin işlemlerin durdurulacağı hükme bağlanmıştır.

Söz konusu cümle uyarınca doçentlik başvurusu durdurulacak doçent adaylarının ilk grubunu haklarında terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle idari işlemle görevden uzaklaştırılanlar oluşturmaktadır.

Kural kapsamında doçentlik başvurusu durdurulacak doçent adaylarının ikinci grubunu ise terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle haklarında adli soruşturma ya da kovuşturma yapılanlar oluşturmaktadır.

7085 sayılı Kanun’un dava konusu 4. maddesinin ikinci cümlesinde ise doçentlik başvurularına ilişkin işlemleri durdurulanlardan terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle haklarında kamu görevinden çıkarılma veya mahkûmiyet kararı verilenlerin doçentlik başvurularının iptal edileceği düzenlenmiştir. Bu itibarla anılan sebeplerle idari işlemle kamu görevinden çıkarılanlar ile haklarında mahkûmiyet kararı verilenlerin doçentlik başvuruları iptal edilecektir.

2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 53. maddesinin (b) fıkrasının (5) numaralı bendinde üniversite öğretim mesleğinden çıkarma cezası, akademik bir kadroya bir daha atanmamak üzere üniversite öğretim mesleğinden çıkarma olarak tanımlanmış; (6) numaralı bendinde de kamu görevinden çıkarma cezasının kamu kurum ve kuruluşları ile vakıf yükseköğretim kurumlarında öğretim elemanı ve memur olarak bir daha atanmamak üzere kamu görevinden çıkarmayı ifade ettiği belirtilmiştir. (6) numaralı bendin (a) alt bendinde terör niteliğinde eylemlerde bulunmak veya bu eylemleri desteklemek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütler için kullanmak ya da kullandırmak kamu görevinden çıkarma cezasını gerektiren fiiller arasında düzenlenmiştir.

Dava konusu kuralda yer alan düzenlemeler doğrudan KHK ile tesis edilen işlemlere bağlı ilave tedbirler niteliğinde değildir. Kuralın yürütme organınca tesis edilen görevden uzaklaştırma ya da kamu kamu görevinden çıkarma şeklindeki idari işlemlere bağlı olarak ya da yargı organınca yürütülen adli soruşturma veya kovuşturma ya da mahkemece verilen mahkûmiyet kararına bağlı olarak idari işlemle tesis edilecek olan doçentlik başvurusunun durdurulması ile doçentlik başvurusunun iptaline ilişkin tedbirleri düzenlediği anlaşılmaktadır. Kuralın doçentlik unvanı için yapılacak başvurularla sınırlı bir düzenleme öngörmekte olup üniversite kadrolarında istihdama ilişkin hüküm içermediği görülmektedir.

3. İptal Talebinin Gerekçesi

Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralla kamu göreviyle bir bağlantısı olmayan, bilimsel yeterlik esasına göre verilen bir unvan olan doçentlik unvanı için yeni bir şartın getirildiği, kuralda yer alan kavramların belirsiz ve öngörülemez olduğu, kuralın, yürürlüğe girmesinden önce işlenmiş olan fiillere uygulanarak geçmişe yürütüldüğü belirtilerek Anayasa’nın 2., 13., 15., 38. ve 42. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

4. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu

6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 20. maddesi yönünden de incelenmiştir.

Kuralda öngörülen terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle görevden uzaklaştırılan veya haklarında adli soruşturma ya da kovuşturma yapılan doçent adaylarının görevden uzaklaştırıldıkları süre boyunca veya adli soruşturma ya da kovuşturma sonuçlanıncaya kadar doçentlik başvurularına ilişkin işlemlerin durdurulması ve bunlardan haklarında kamu görevinden çıkarılma veya mahkûmiyet kararı verilenlerin doçentlik başvurularının iptal edilmesi tedbirinin OHAL’in ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesi amacına yönelik olduğu anlaşılmaktadır. Ancak kural, sadece olağanüstü dönemde değil olağan dönemde de uygulanacak nitelikte olduğundan kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.

Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” hükmü yer almaktadır.

Anayasa’nın 20. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı bir yönüyle özel hayatın gizliliğinin korunmasını, başkalarının gözleri önüne serilmemesini, bir başka ifadeyle kişinin özel hayatında yaşananların yalnız kendisi veya kendisinin bilmesini istediği kimseler tarafından bilinmesini isteme hakkını korurken diğer yönüyle resmî makamların özel hayata müdahale edememesi yani kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi hakkını güvence altına almaktadır (AYM, E.2018/81, K.2021/45, 24/6/2021, § 69). (Anayasa Mahkemesi’nin 2018/81 E., 2021/45 K. sayılı kararına sitemizden ulaşabilirsiniz.)

Anayasa Mahkemesi kararlarında özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkının kişinin çevresinde bulunanlarla temas kurma hakkını içerdiği, kişilerin mesleki hayatları ile özel hayatları arasında sıkı bir ilişki bulunduğu, kişinin mesleği ile ilgili tasarrufların özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir (Serap Tortuk, B. No: 2013/9660, 21/1/2015, § 37; Bülent Polat [GK], B. No: 2013/7666, 10/12/2015, § 62).

Meslek hayatı ve buna bağlı kazanımlar ile sosyal statüyü etkileyen bir düzenlemenin sebep unsurunu özel hayata ilişkin davranışlar oluşturmamakla birlikte söz konusu düzenleme, sonuçları itibarıyla kişilerin özel hayatını önemli ölçüde etkileyebilir (AYM, E.2018/159, K.2019/93, 24/12/2019, § 16).

Bununla birlikte özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanmayan ve kişilerin mesleki hayatlarına ya da sosyal statülerine yönelik müdahaleler ya da tedbirler içeren her durumun doğrudan doğruya özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilmesi mümkün değildir. Bu türden müdahalelerin konu olduğu süreçler özel hayata saygı hakkının incelenmesini ve güvencelerinin harekete geçirilmesini sağlamaya elverişli olmalıdır. Mesleki hayata ve sosyal statüye yönelik olarak gerçekleştirilen müdahalelerin ya da alınan tedbirlerin kişilerin sosyal yaşamlarına ve çevreleriyle kuracakları iletişime, dolayısıyla özel hayatlarına dolaylı da olsa bir etkisinin olacağı öngörülebilir olsa da bu kapsamdaki gerçekleşmiş ya da gerçekleşmesi muhtemel etkinin meselenin özel hayata saygı hakkı kapsamında ele alınmasını gerekli kılacak ölçüde ciddi ve asgari bir ağırlık düzeyinde olduğunun ortaya konulması gerekir. Ağırlığın belirlenmesi ise her durumun kendine özgü koşulları çerçevesinde gerçekleştirilmelidir (bazı farklarla birlikte bkz. C.A. (3) [GK], B. No: 2018/10286, 2/7/2020, § 93).

Bu çerçevede özel hayata ilişkin herhangi bir nedene dayanılmaksızın mesleki hayata ve sosyal statüye yönelen müdahalelerin ya da tedbirlerin özel hayata saygı hakkı kapsamında değerlendirilebilmesi için muhataplarının özel hayatları üzerinde ciddi etkisi olması veya bu düzeyde bir etkinin doğmasının muhtemel olması gerekir. Bu türden bir meselenin özel hayata saygı hakkı kapsamında incelenmesini gerekli kılan asgari ağırlık düzeyinde olup olmadığının değerlendirilmesinde kişinin iç dünyasında meydana gelen etkinin derecesi, kişinin sosyal çevresinde ve itibarında meydana gelen etkinin derecesi, kişinin muhatap olduğu müdahalenin ya da tedbirin neden olacağı etkinin ya da zararın derecesi, etkinin ya da zararın ne derecede ikna edici açıklamalarla ortaya konulduğu ve delillendirildiği ile mesleki hayata yönelik müdahalelerin ya da tedbirlerin nedenlerine ilişkin hususlar dikkate alınmalıdır (bazı farklarla birlikte bkz. C.A. (3), § 94).

Dava konusu kural kapsamındaki kişilerin doçentlik başvurularının durdurulmasının ve/veya iptalinin temel sebebi Anayasa’ya aykırı faaliyetlerde bulunan oluşum ve yapılara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olması ya da değerlendirilmesi sebebiyle görevden uzaklaştırılmaları veya haklarında adli soruşturma ya da kovuşturma yapılmasıdır. Bu sebebin özel hayat kapsamında kalan değerlerden herhangi birisiyle ilgili olmadığı açıktır. Dolayısıyla kural kapsamına giren kişilerin doçentlik başvurularının engellenmesinin sebep temelli yaklaşıma göre özel hayatla bağlantısının bulunduğu söylenemez (benzer yöndeki karar için bkz. AYM, E.2018/76, K.2022/125, 26/10/2022, § 75).

Sonuç temelli yaklaşım yönünden inceleme yapıldığında ise öncelikle kuralda öngörülen sınırlamanın olumsuz etkilerinin kural kapsamındaki kişilerin açık hukuka aykırı eylemlerinin öngörülebilir sonuçları olup olmadığına bakılır. Bireylerin hukuka aykırılığı açık olan fiillerinin öngörülebilir sonuçlarının özel hayata saygı hakkının norm alanına temas eden bir yönü yoktur. Kural kapsamına giren kişilerin doçentlik başvurularının durdurulmasının ve/veya iptalinin bunların soysal statülerine etkileri dikkate alınmalıdır. Söz konusu kişiler, Anayasa’ya aykırı faaliyetlerde bulunduğu değerlendirilen ve sonraki yargı kararlarıyla terör örgütü olduğuna hükmedilen bir oluşuma üyelikleri, mensubiyetleri veya iltisakları yahut bunlarla irtibatlı olmaları ya da değerlendirilmeleri sebebiyle görevden uzaklaştırılmaları veya haklarında adli soruşturma ya da kovuşturma yapılması gerekçesiyle kural konusu tasarrufa maruz kalmıştır. Bu durumda kural kapsamındaki kişilerin doçentlik başvurusuna bağlı doçentlik unvanı hakkından yararlandırılmamasının terör örgütlerine üyelik, mensubiyet veya irtibat ya da iltisaklarının bulunduğu gerekçesine dayanmış olmasının bunların sosyal statüsünü ve itibarını etkilediği tartışmasızdır. Anılan kişilerin bu durumdan duyacağı üzüntü ve ızdırabın özel hayata ilişkin değerlere temas ettiğini kabul etmek gerekir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. AYM, E.2018/76, K.2022/125, 26/10/2022, § 76).

Bu çerçevede kişilerin doçentlik başvurularına bağlı olarak doçentlik unvanını iktisap etme hakkından yararlandırılmamasını öngören kural, Anayasa’nın 20. maddesi kapsamındaki özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına sınırlama getirmektedir.

Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.

Buna göre özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimini düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın söz konusu maddesi uyarınca özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına getirilen sınırlamaların kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebeplerine, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine uygun olması gerekir.

Bu kapsamda özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.

Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.

Kuralda doçentlik başvurusunun durdurulmasına ve/veya iptaline yol açan sebepler herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına sınırlama getiren kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.

Anayasa’nın 20. maddesinin ikinci fıkrasında anılan hakka çeşitli sebeplere bağlı kalınarak sınırlamalar getirilebileceği belirtilerek bu hakkın mutlak olmadığı kabul edilmiştir. Maddede bu sınırlama sebepleri arasında millî güvenliğin ve kamu düzeninin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi sebepleri de sayılmış, böylece bunlara dayalı olarak söz konusu hakkın sınırlandırılabilmesine izin verilmiştir. Ancak anılan fıkrada söz konusu sınırlanmanın arama ve el koyma tedbirlerine özgü olarak yapılabileceği belirtildiğinden bu sebepler 20. madde bağlamında dava konusu kural yönünden meşru bir sınırlama nedeni olarak kabul edilemez. Bununla birlikte özel hayatın düzenlendiği maddede kural yönünden özel sınırlama sebeplerine yer verilmediğinin kabulü hâlinde dahi bu hakkın Anayasa’da güvence altına alınan diğer temel hak ve özgürlüklerin korunması veya Anayasa’nın diğer maddelerinde devlete bir görev olarak yüklenen ödevler nedeniyle sınırlandırılması mümkündür (AYM, E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).

Akademik unvan olarak doçentlik unvanı verilecek kişilerin terör örgütlerine veya MGK’ca devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatlı olmamalarını öngören kuralın akademik faaliyet alanında güvenilirliğin sağlanmasına, millî güvenlik ve kamu düzeninin korunması hususlarına yönelik meşru bir amaca hizmet ettiği anlaşılmaktadır.

Diğer yandan temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olması, başka bir ifadeyle demokratik toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir.

Doçentlik başvurusunun durdurulması ve/veya iptaline yönelik sınırlamaların akademik faaliyet alanında herhangi bir zafiyete meydan verilmemesi bakımından gereklilik taşımadığı söylenemez. Bununla birlikte doçentlik unvanının iktisabı, kişiye doğrudan kamu hizmetinde çalışma imkânı sağlamamaktadır. Doçentlik unvanını iktisap eden kişinin kamu hizmetinde çalışabilmesi için ayrıca kamu hizmetine girişte aranan şartları sağlaması gerekir. Kural kapsamında doçentlik başvurusu durdurulan ve/veya iptal edilen kişilerin hâlihazırda kamu görevinden çıkarılan veya haklarında mahkûmiyet kararı verilen dolayısıyla kamu hizmetine girme şartlarını kaybeden kişiler oldukları gözetildiğinde bu kişilerin anılan unvana bağlı olarak kamu görevlisi sıfatıyla devlet üniversitelerinde çalışma imkânlarının bulunmadığı açıktır. Öte yandan bu hususta vakıf üniversiteleri bakımından da bir farklılık bulunmamaktadır. Nitekim 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun ek 8. maddesinde “Vakıfca kurulacak yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar, Devlet yükseköğretim kurumlarındaki akademik organlar gibi düzenlenir ve onların görevlerini yerine getirir. Öğretim elemanlarının nitelikleri Devlet yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanlarının niteliklerinin aynıdır. Devlet yükseköğretim kurumlarında çalışmaları yasaklanmış veya disiplin yoluyla bu kurumlardan çıkarılmış kişiler, vakıf yükseköğretim kurumlarında görev alamazlar.” denilerek doçent unvanını haiz olup devlet üniversitesinde çalışamayacak olan kişilerin vakıf üniversitelerinde de çalışamayacakları hüküm altına alınmıştır. Bununla birlikte kamu hizmetine giriş şartlarını sağlayamayan bu kişilerin özel sektörde çalışmalarına bir engel bulunmadığı açıktır.

Doçentlik başvurusu iptal edilen kişilerin zaten kamu görevinden çıkarılan veya haklarında mahkûmiyet kararı verilen dolayısıyla kamu görevine girme şartlarını kaybeden kişiler oldukları gözetildiğinde bu kişilerin doçentlik başvurusunun iptalini öngören kuralın doçentlik unvanın kamu görevi dışında başka alanlarda kullanılmasına da engel teşkil ettiği görülmektedir. Doçentlik unvanının bilimsel yeterliliğe bağlı olarak iktisap edilebilecek bir unvan olduğu dikkate alındığında bu unvanın iktisabının dolayısıyla kamu görevi dışında kalan faaliyet alanlarında kullanımının engellenmesinin zorunlu bir toplumsal ihtiyaca cevap vermediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralla özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.

Kural Anayasa’nın 13. ve 20. maddelerine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 2. ve 15. maddeleri yönünden incelenmemiştir.

Kuralın Anayasa’nın 38. ve 42. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.

AYM & AİHM Başvuru - Hukuki Yardım

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.