Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil Davası
Alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz ecrimisil davalarında müvekkillerimize avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmetleri vermektedir. Ecrimisil; bir eşyanın, sahibinin rızası bulunmaksızın, onun üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine sahip olmayan kötüniyetli 3. kişi tarafından kullanılmasından dolayı oluşan zarara karşılık verilen tazminat olarak nitelenen özel giderim biçimidir. Ecrimisil davası da; malı haksız ve kötü niyetli olarak kullanan ve geri verme yükümlülüğünü de yerine getirmeyen kişilerden haksız işgal tazminatının alınmasını amaçlayan bir dava türüdür.
Ecrimisil sanılanın aksine kira alacağı değildir. Kirada, kiracı ile kiraya verenin hukuka uygun olarak karşılıklı irade açıklamaları söz konusu iken; ecrimisilde hukuka uygun bir irade açıklaması yoktur. Kötüniyetli olan 3. kişinin, başkasına ait olduğunu bildiği bir gayrimenkulü, malikin veya zilyedin rızası olmadan sanki kendi malıymış gibi kullanması durumu söz konusudur. Ecrimisil davası ile ilgili daha fazla bilgi almak için 15 yılı aşkın deneyime sahip avukat kadromuz tarafından hazırlanan makalemizi inceleyebilir; dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.
Elatmanın Önlenmesi ve Ecrimisil Davası ile ilgili Emsal Yargıtay Kararları
Yargıtayın yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup, bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar. ecrimisil davalarında ancak dava tarihine kadar gerçekleşmiş zararın istenebileceği, dava tarihinden sonra gerçekleşmesi muhtemel zararın sonradan açılacak davanın konusunu oluşturacağı, dava tarihinden sonraki kısım için ıslahla dahi ecrimisil istenemeyeceği gözetilmeksizin dava tarihinden sonraki döneme ait ecrimisile hükmedilmesi isabetsizdir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/2888 Karar No: 2019/642 Karar tarihi: 21.01.2019
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Dava Türü: Elatmanın Önlenmesi, Eski Hale İade ve Ecrimisil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili, davalı şirketin halen … mevkiinde bulunan maden sahasında demir madeni işlettiğini, davacı vekil edeninin ise aynı madenin yakınındaki … Köyü, … ada, 2, 3 ve 14 nolu tarla vasıflı parsellerin sahibi olduğunu, davalının demir madeni sahasının işletilmesi esnasında çıkan hafriyatı herhangi bir depolama sahası belirleme gereği duymadığından çevredeki arazilere ve bu arada müvekkilin sahibi bulunduğu taşınmazlara döktüğünü, davalının haksız müdahalesi nedeniyle davacı müvekkilinin taşınmazlarından gereği gibi faydalanamadığını ve kendisine davalı tarafından ecri misil ödenmediğini, bu nedenlerle davalı şirketin davacı müvekkile ait … Köyü, … ada, 2,3 ve 14 parsel sayılı taşınmazlara haksız ve hukuka aykırı müdahalesinin önlenmesine ve eski halin iadesine, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 200,00 TL. ecri misil bedelinin davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili; davanın reddini savunmuştur.
Davacı vekili 02/04/2015 tarihli ıslah dilekçesinde, el atmanın önlenmesi ve eski hale iade taleplerinden feragat ettiklerini beyan etmiştir.
Mahkemece davanın kabulüne karar verilmiş olup; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın açıldığı tarihteki istemler el atmanın önlenmesi, eski hale iade ve ecrimisil isteğine ilişkindir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 297. maddesinde; mahkeme kararında taraflara yükletilen görev ve verilen hakların şüphe ve tereddüt gerektirmeyecek biçimde açık olarak yazılması öngörülmüştür. Hüküm fıkrası, kararın esası olup, açık ve infazı mümkün olmalıdır. Davanın açıldığı tarihteki duruma göre hüküm fıkrasında, asıl talep ile daha sonra feragat edilen talepler hakkında, şüphe ve tereddüt gerektirmeyecek biçimde, açık olarak karar verilmelidir. O halde, mahkemece yapılacak iş; yukarıda bahsedilen ilkeler ışığında, HMK 297. madde uyarınca, davacının feragat ettiği talepleri hakkında ayrı ayrı bir karar verilmesi olmalıdır.
Bundan ayrı olarak; eldeki dosyada dava, 26/10/2010 tarihinde açılmıştır. Ancak, 22/05/2013 tarihli bilirkişi raporunda 2008-2012 yılları arasında istenebilecek toplam ecrimisil miktarı 6.886,275 TL olarak belirlenmiş ve hüküm fıkrasında da bu yıllara kapsayacak şekilde ecrimisile hükmedilmiştir.
Bilindiği üzere, ecrimisil, diğer bir deyişle haksız işgal tazminatı, zilyet olmayan malikin, malik olmayan kötüniyetli zilyetten isteyebileceği bir tazminat olup, 08.03.1950 tarih 22/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; fuzuli işgalin tarafların karşılıklı birbirine uygun iradeleri ile kurduğu kira sözleşmesine benzetilemeyeceği, niteliği itibarı ile haksız bir eylem sayılması gerektiği, haksız işgal nedeniyle oluşan zararın tazmin edilmesi gerekeceği vurgulanmıştır. Ecrimisil, haksız işgal nedeniyle tazminat olarak nitelendirilen özel bir zarar giderim biçimi olması nedeniyle, en azı kira geliri karşılığı zarardır. Bu nedenle, haksız işgalden doğan normal kullanma sonucu eskime şeklinde oluşan ve kullanmadan kaynaklanan olumlu zarar ile malik ya da zilyedin yoksun kaldığı fayda (olumsuz zarar) ecrimisilin kapsamını belirler. Haksız işgal, haksız eylem niteliğindedir. (YHGK’nun 25.02.2004 gün ve 2004/1-120-96 sayılı kararı) 25.05.1938 tarih ve 29/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile Yargıtayın aynı yoldaki yerleşmiş içtihatları uyarınca ecrimisil davaları beş yıllık zamanaşımına tabi olup, bu beş yıllık süre dava tarihinden geriye doğru işlemeye başlar.
Açıklanan bu hususlar ışığında; haksız işgal tazminatı niteliğindeki ecrimisil davalarında ancak dava tarihine kadar gerçekleşmiş zararın istenebileceği, dava tarihinden sonra gerçekleşmesi muhtemel zararın sonradan açılacak davanın konusunu oluşturacağı, dava tarihinden sonraki kısım için ıslahla dahi ecrimisil istenemeyeceği gözetilmeksizin dava tarihinden sonraki döneme ait ecrimisile hükmedilmesi isabetsiz olup, yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazları bu bakımdan yerinde olduğundan kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 21.01.2019 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan ecrimisil isteyebilir. Fakat kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Davaya konu taşınmaz yönünden istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/7170 Karar No: 2020/7694 Karar tarihi: 30.11.2020
ÖZET: Dava, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve kal isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olmadığı, keşifte dinlenen davacı tanığının taşınmazı davalıların kullandığını beyan ettiği, dinlenen mahalli bilirkişinin ise taşınmazı kullanan olmadığını arada davalıların kullandığını ifade ettiği, davacının iki tanığının ve davalı tanıklarının dinlenmediği, tarafların tanık dinletmekten vazgeçtiklerine dair beyanları olmadığı anlaşılmaktadır. O halde Mahkemece; ilkeleri kapsar biçimde araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri tüm delillerin toplanması, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak tarafların gösterdikleri tanıkların taşınmaz başında dinlenmesi, tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise kimin nereyi kullandığının belirlenip krokiye yansıtılması, fiili kullanma biçimi oluşmamışsa davacının payına karşılık taşınmazda kullandığı veya kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek ecrimisil talebinin reddi doğrultusunda hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
(4721 S. K. m. 688) (YHGK 27.02.2002 T. 2002/3-131 E. 2002/114 K.)
Dava: Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacılar vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Karar: Davacılar vekili, davaya konu … parselin 2006 yılından beri davalılar tarafından haksız işgali sebebiyle, elatmalarının önlenmesine, yapıların kal’ine, 2006 yılından dava tarihine kadar olan dönem için şimdilik 15.000 TL ecrimisilin faiziyle tahsilini talep etmiştir.
Davalılar vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davaya konu taşınmazın davalıların işgalinde olduğunun kanıtlanmadığı, intifadan men koşulu oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içinde davacılar vekili ve davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, paydaşlar arasındaki elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve kal isteğine ilişkindir.
Bilindiği üzere; paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan ecrimisil isteyebilir. Fakat kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bu kuralın istisnaları; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren ya da (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.
Bu nedenle, davaya konu taşınmaz yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 tarihli ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı)
Somut olaya gelince, davaya konu … parselde kayıtlı taşınmaz davacılar ve davalı …’ün murisi adına kayıtlı olup, davalı …’in …’ün eşi olduğu, ancak paydaş olmadığı, dava dışı paydaşların da bulunduğu, her ne kadar 15.12.2014 tarihinde mirasçılar arasında kullanım taksimi sözleşmesi yapılmış ise de bu sözleşmeyle parsel bazında taksimin yapıldığı, taşınmazın 6 parçaya bölünerek paydaşlardan sadece bir kısmının kullanımına bırakıldığı tespit edilmiş olup paydaşlar arasında hukuken geçerli bir fiili ya da harici taksimden söz edilebilmesi için her bir taşınmazın ayrı ayrı tüm paydaşlar arasında paylaşılması gerektiği, parsel bazında kullanım durumlarının belirlenmesinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 688. ve devamı maddelerinde öngörülen paylı mülkiyet hükümlerine uygun düşmeyeceği ilkeleri göz önünde tutulduğunda, dava konusu parsel bakımından tüm paydaşları bağlayıcı bir taksim sözleşmesinden söz edilemeyeceği dolayısıyla taksim sözleşmesinin geçersiz olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, yazılı gerekçeyle davanın reddine karar verilmiş ise de yapılan araştırma ve incelemenin hüküm kurmaya yeterli olmadığı, keşifte dinlenen davacı tanığının taşınmazı davalıların kullandığını beyan ettiği, dinlenen mahalli bilirkişinin ise taşınmazı kullanan olmadığını arada davalıların kullandığını ifade ettiği, davacının iki tanığının ve davalı tanıklarının dinlenmediği, tarafların tanık dinletmekten vazgeçtiklerine dair beyanları olmadığı anlaşılmaktadır. O halde Mahkemece; yukarıda değinilen ilkeleri kapsar biçimde araştırma ve inceleme yapılması, tarafların bildirdikleri tüm delillerin toplanması, yerinde uzman bilirkişiler aracılığıyla keşif yapılarak tarafların gösterdikleri tanıkların taşınmaz başında dinlenmesi, tüm paydaşları bağlayan fiili kullanma biçiminin oluşup oluşmadığının, oluşmuş ise kimin nereyi kullandığının belirlenip krokiye yansıtılması, fiili kullanma biçimi oluşmamışsa davacının payına karşılık taşınmazda kullandığı veya kullanabileceği yer bulunup bulunmadığının kuşkuya yer bırakmayacak şekilde saptanarak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, eksik soruşturmayla yetinilerek ecrimisil talebinin reddi doğrultusunda hüküm kurulmuş olması doğru görülmemiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davalılar vekilinin vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK’un 440/I. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine 30.11.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Ecrimisil davalarında, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Ayrıca ecrimisil davası taşınmazın aynı ile ilgili dava olmadığı için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 12. maddesi uygulanmaz. Kesin yetki kuralı olmadığı için de HMK’deki genel yetki kuralı uygulama alanı bulur ve bu bağlamda, genel yetkili mahkeme olan davalının ikametgahı mahkemesi de yetkilidir. Yetkili mahkemenin tayininde davacı seçimlik hakka sahiptir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Dava Türü: Ecrimisil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, yetkisizlik kararı verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacı vekili; müvekkilinin ve davalının Büyük İstanbul otogarında bulunan 115 nolu yazıhaneye 1/2’şer malik olduklarını, davalının dava konusu yazıhanenin tamamını kullandığını, daha sonra … Şirketi ile birleştirerek … Şirketi ile beraber kullandığını, davalının, davacının dava konusu yeri kullanmasına izin vermediğini, bu nedenle … 7 Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açtıklarını, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla … 7 Asliye Hukuk Mahkemesinin … sayılı ilamı gereğince 12.10.2005 – 27.03.2009 tarihleri arasındaki dönem itibariyle saklı tutulan 98.975 TL’lik ecrimisil bedelinin dönem sonları itibariyle yasal faizleri ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili dilekçesinde; yetki itirazında bulunduklarını, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 6. maddesindeki yetki kurallarına dayanarak davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesinin yetkili olduğunu, bu nedenle yetkili mahkemenin Edirne Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu belirterek, yekisizlik kararı verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece; Mahkemenin yetkisizliğine, yetkili mahkemenin Edirne Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna, karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; ecrimisil talebine ilişkindir.
Gerek öğretide gerekse yargısal uygulamalarda ifade edildiği üzere ecrimisil, diğer bir deyişle işgal tazminatı zilyet olmayan hak sahibinin, hak sahibi olmayan zilyetten isteyebileceği bir bedeldir. Ecrimisil bir tür haksız fiil tazminatıdır.
Ecrimisil 08.03.1950 tarihli ve 22/4 sayılı İBK’da haksız eylem olarak nitelendirilmiş bulunduğundan HMK’nin 16 maddesi uyarınca; haksız fiilden doğan davalarda, haksız fiilin işlendiği veya zararın meydana geldiği yahut gelme ihtimalinin bulunduğu yer ya da zarar görenin yerleşim yeri mahkemesi yetkilidir. Ayrıca ecrimisil davası taşınmazın aynı ile ilgili dava olmadığı için HMK’nin 12. maddesi uygulanmaz. Kesin yetki kuralı olmadığı için de HMK’de ki genel yetki kuralı uygulama alanı bulur ve bu bağlamda, genel yetkili mahkeme olan davalının ikamatgahı mahkemesi de yetkilidir. Yetkili mahkemenin tayininde davacının seçimlik hakka sahip olduğu ve somut olayda davacının haksız fiilin işlendiği yer olan Bakırköy Mahkemesini seçtiği anlaşılmıştır. Davacının seçimlik hakkı bulunduğu gözetilmek suretiyle işin esasına girilerek hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde yetkisizlik kararı verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenle 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollaması ile HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK’un 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 11.01.2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
Kira esasına göre ecrimisil belirlenmesinde, taraflara emsal kira sözleşmelerini sunmaları için süre verilip, mahkemece emsaller celbedilip, keşif mahallinde bilirkişilerce re’sen emsal araştırılıp rayiç belirlenerek somut veriler böylece toplandıktan sonra ecrimisil istenen ilk dönem kira miktarı belirlenip bu bedele ÜFE’nin tamamı yansıtılmak suretiyle sonraki yıllar ecrimisil bedeli ve bunun sonucunda da toplam ecrimisil bedeli belirlenir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2020/925 Karar No: 2021/5117 Karar tarihi: 15.06.2021
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Dava Türü: Ecrimisil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, asıl ve birleşen davaların kısmen kabulüne karar verilmiş olup hükmün asıl ve birleşen davada davacı vekili ile birleşen davada vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Asıl davada davacı, maliki olduğu 182 ada 43 parsel sayılı taşınmazı davalı belediyenin kiraya vermek suretiyle tasarruf ettiğini ileri sürerek 01.06.2003 ile 31.03.2008 tarihleri arasında toplam 119.700,00 TL ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Birleşen davada davacı, asıl davaya benzer gerekçeler ile 31.03.2008 ile 18.07.2012 tarihleri arasına yönelik fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 10.000,00 TL ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Asıl ve birleşen davalarda davalı, zamanaşımı itirazında bulunarak davanın reddini savunmuştur.
Asıl ve birleşen dava, ecrimisil istemine ilişkindir.
Mahkemece, (asıl davaya yönelik ilk kararda) iddianın sabit olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Hükmün, davacı vekili ile davalı vekili tarafından temyiz edilmesine üzerine, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 25.09.2017 tarih ve 2015/1085 Esas, 2017/4609 Karar sayılı ilamında belirtilen “…somut olayda; davacının kullanımında bulunan trafo binasının ecrimisil hesabı dışında bırakılması gerekirken hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın tamamı üzerinden ecrimisil hesaplamasının yapıldığı anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, mahallinde yeniden keşif yapılarak davacıya ait trafo binası olarak kullanılan alanın belirlenmesi, davalının tasarrufunda bulunan kısmın da tereddüte yer bırakmayacak şekilde tespit edilerek yukarıda belirtilen ilkeler çerçevesinde ecrimisil hesabını içeren denetime elverişli uzman bilirkişi raporu alınması ve hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ve eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.” gerekçeleriyle bozulmasına karar verilmiştir. Bozma ilamına uyulup birleştirme kararı verildikten sonra verilen (ikinci kararda), asıl davanın kısmen kabulüne, sabit olan 12.700,00 TL ecrimisil bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, birleşen davanın kısmen kabulüne, taleple bağlı kalınarak fazlaya ilişkin haklar saklı tutulmak kaydıyla sabit olan 74.009,00 TL ecrimisil bedelinin dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine karar verildiği, anlaşılmıştır. Hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre, taraf vekillerinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Dosya içeriği ve toplanan delillerden, 182 ada 37 parsel sayılı taşınmazın davalı … adına kayıtlı iken, … Asliye Hukuk Mahkemesinin 10.06.1999 tarih, … sayılı karar ile tapu kaydının iptaline karar verilip 609,58m2’lik kısmın ifraz edilerek davacı adına, kalan 279,42m2’lik bölümün davalı adına tesciline karar verildiği, kararın deracattan geçerek 13.09.2000 tarihinde kesinleştiği, daha sonra ifraz işlemi ile dava konusu 182 ada 43 parselin davacı adına, 42 parselin ise davalı … adına tescil edildiği, 43 parsel sayılı taşınmaz üzerinde trafo binası ile çay bahçesi bulunduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca birleşen davada, davacı vekili, (dosyaya ibraz edilen 07.04.2015 tarihli bilirkişi raporu doğrultusunda,) ecrimisil talebini ıslah dilekçesi adı altında 74.009,00 TL’ye yükseltmiş olup, birleştirme kararı sonrası da aynı döneme ilişkin istemini (bu kez) 103.940,00 TL’ye çıkardığı görülmüştür.
Yargıtayın yerleşmiş uygulamalarına göre kira esasına göre ecrimisil belirlenmesinde, taraflara emsal kira sözleşmelerini sunmaları için süre verilip, mahkemece emsaller celbedilip, keşif mahallinde bilirkişilerce re’sen emsal araştırılıp rayiç belirlenerek somut veriler böylece toplandıktan sonra ecrimisil istenen ilk dönem kira miktarı belirlenip bu bedele ÜFE’nin tamamı yansıtılmak suretiyle sonraki yıllar ecrimisil bedeli ve bunun sonucunda da toplam ecrimisil bedeli belirlenir.
Ayrıca ecrimisil davası belirsiz alacak davası olup, 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK’nin) 107. maddesiyle, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda yer almayan yeni bir dava türü olarak belirsiz alacak ve tespit davası kabul edilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 107. maddesi,
“(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.”
hükmünü içermektedir.
Davanın belirsiz alacak davası türünde açılabilmesi için, davanın açıldığı tarih itibariyle uyuşmazlığa konu alacağın miktar veya değerinin tam ve kesin olarak davacı tarafça belirlenememesi gereklidir. Belirleyememe hali, davacının gerekli dikkat ve özeni göstermesine rağmen miktar veya değerin belirlenmesinin kendisinden gerçekten beklenilmemesi durumuna ya da objektif olarak imkansızlığa dayanmalıdır.
Asıl ve birleşen dava; belirsiz alacak davası olarak HMK’nin yürürlüğe girdiği 01.10.2011 tarihinden sonra açılmıştır. Davacı belirsiz alacak davasında, ıslaha gerek kalmadan, yargılama aşamasında belirli hale gelen alacağı eksik harcı ikmal ederek isteyebilir. Davacının ıslah dilekçesi talep artırımı niteliğinde olduğundan mahkemece harcı ikmal ettirilerek artırılan değer üzerinden değerlendirme yapılmalıdır.
Somut olayda, mahkemece, taraflara emsal sunmaları için süre verilmediği gibi resen de bir araştırmanın yapılmadığı, ara karar ile bu konuda bilirkişilere yetki verildiği görülmektedir. Ayrıca hükme esas bilirkişi raporunda (sadece) Milli Emlak Şefliği ile özel kişiler arasında yapılan kira sözleşmeleri baz alınmış olup rapor içeriğinde de ecrimisil istenen ilk dönem kira miktarına uygulanan artış oranının hangi verilere göre yapıldığı denetlenememektedir. Yine davacı vekilince, (birleşen davaya yönelik) az yukarıda izah edilen şekilde eksik harç ikmal edilmek suretiyle bedel artırımları yapılmasına rağmen Mahkemece, 02.06.2016 tarihli işlem ikinci defa yapılan ıslah niteliğinde kabul edilerek sonuca gidildiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, Mahkemece iddia ve savunma doğrultusunda taraf delillerinin toplanması (resen emsal araştırması yapmak ya da taraflara emsal kira sözleşmesi sunmaları için de süre ve imkan tanınmak suretiyle) mahallinde yeniden keşif yapılarak, gayrimenkul değerlendirme uzmanı, fen bilirkişisi ve inşaat mühendisinden oluşan üç kişilik uzman bilirkişi heyetinden (önceki bozma ilamı ve) yukarıda belirtilen ilkeler ve olgular doğrultusunda, (taşınmazın büyüklüğü, niteliği, yöredeki rayiç ve çevre özellikleri de nazara alınarak) bilimsel verilere uygun, denetime elverişli şekilde ecrimisil hesabı konusunda rapor alınması, ondan sonra davanın belirsiz alacak davası olduğu gözetilerek bu çerçevede dosya kapsamına uygun bir karar verilmesi gerekirken, hesaplama yöntemi Daire uygulamasına aykırı bilirkişi raporuna dayanılarak hüküm kurulmuş olması isabetsizdir.
SONUÇ: Taraf vekillerinin temyiz itirazları (2.) bentte açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının (1.) bentte açıklanan nedenle REDDİNE, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine, 15.06.2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
Dava konusu taşınmazların başında yapılacak keşifte; her bir taşınmazın kim tarafından ne şekilde kullanıldığının ayrı ayrı belirlenmesi, davacı tarafından kullanılan veya kullanılabilecek yer olup olmadığının tespit edilmesinden sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek hüküm kurulması gerekir.
Elbirliği mülkiyetinde paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/3358 Karar No: 2019/4119 Karar tarihi: 15.04.2019
ÖZET: Dava konusu taşınmazlarda iştirak halinde mülkiyet bulunmakta olup; taraflar arasında evvelce görülen davalarda intifadan men koşulunun oluştuğu açıktır. Davacı, taşınmazların tamamının davalılar tarafından kullanıldığını ve kendi payına el atıldığını iddia ederek el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istediğine göre, dava konusu taşınmazların başında yapılacak keşifte; her bir taşınmazın kim tarafından ne şekilde kullanıldığının ayrı ayrı belirlenmesi, davacı tarafından kullanılan veya kullanılabilecek yer olup olmadığının tespit edilmesinden sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek hüküm kurulması gerekirken, Yargıtay ve Dairemiz uygulamalarına aykırı olacak şekilde ve müdahale olmadığından bahisle, eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
(6100 S. K. Geç. m. 3) (1086 S. K. m. 428, 440) (YHGK. 27.02.2002 T. 2002/3-131 E. 2002/114 K.)
Dava: Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
Karar: Davacı vekili, vekil edeninin de 1/9 oranında paylı malik olduğu toplamda 13 adet parsele ilişkin el atmanın önlenmesinin ve geriye doğru 5 yıllık ecrimisilin hüküm altına alınmasını talep ve dava etmiştir.
Davalılardan … ile davalı … vekili; davanın reddini savunmuştur.
Davalı …; cevap dilekçesiyle kendisinin dava konusu taşınmazların zirai ürün gelirlerden pay almadığını, diğer davalıların davacıya verdikleri zarar kadar kendisine de zarar vermiş olduklarını olası bir tazminat ödenmesine hüküm tesis edilecek ise bu tazminat ve yargılama giderinin dışında tutulmasını istemiştir.
Diğer davalılar; davaya cevap vermemiş ve duruşmalara da iştirak etmemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; paydaşlar arasındaki el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istemine ilişkindir.
Hemen belirtilmelidir ki, paylı mülkiyette taşınmazdan yararlanamayan paydaş, engel olan öteki paydaş veya paydaşlardan her zaman payına vaki elatmanın önlenmesini ve/veya ecrimisil isteyebilir. Elbirliği mülkiyetinde de paydaşlardan biri öteki paydaşların olurlarını almadan veya miras şirketine temsilci atanmadan tek başına ortak taşınmazdan yararlanmasına engel olan ortaklar aleyhine ecrimisil davası açabilir. Ancak, o paydaşın, payına karşılık çekişmesiz olarak kullandığı bir kısım yer varsa açacağı ecrimisil davasının dinlenme olanağı yoktur. Yerleşmiş Yargıtay içtihatlarına ve aynı doğrultudaki bilimsel görüşlere göre payından az yer kullandığını ileri süren paydaşın sorununu, kesin sonuç getiren taksim veya ortaklığın satış yoluyla giderilmesi davası açmak suretiyle çözümlemesi gerekmektedir.
Kural olarak, men edilmedikçe paydaşlar birbirlerinden ecrimisil isteyemezler. İntifadan men koşulunun gerçekleşmesi de, ecrimisil istenen süreden önce davacı paydaşın davaya konu taşınmazdan ya da gelirinden yararlanmak isteğinin davalı paydaşa bildirilmiş olmasına bağlıdır. Ancak, bu kuralın yerleşik yargısal uygulamalarla ortaya çıkmış bir takım istisnaları vardır. Bunlar; davaya konu taşınmazın kamu malı olması, ecrimisil istenen taşınmazın (bağ, bahçe gibi) doğal ürün veren yada (işyeri, konut gibi) kiraya verilerek hukuksal semere elde edilen yerlerden olması, paylı taşınmazı işgal eden paydaşın bu yerin tamamında hak iddiası ve diğerlerinin paydaşlığını inkar etmesi, paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belirli bulunması, davacı tarafından diğer paydaşlar aleyhine daha önce bu taşınmaza ilişkin, elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri davalar açılması veya icra takibi yapılmış olması halleridir. Bundan ayrı, taşınmazın getirdiği ürün itibariyle de, kendiliğinden oluşan ürünler; biçilen ot, toplanan fındık, çay yahut muris tarafından kurulan işletmenin yahut, başlı başına gelir getiren işletmelerin işgali halinde intifadan men koşulunun oluşmasına gerek bulunmamaktadır.
Yine paydaşlar arasında yapılan kullanım anlaşması sonucu her paydaşın yararlanacağı ortak taşınmaz veya bölümlerinin belli bulunması durumunda, davacı paydaş tarafından davalı paydaş aleyhine bu taşınmaza ilişkin elatmanın önlenmesi, ortaklığın giderilmesi, ecrimisil ve benzeri dava açılması hallerinde yine intifadan men koşulu aranmaz.
Bu nedenle, davaya konu taşınmazlar yönünden sayılan istisnalar dışında intifadan men koşulunun gerçekleşmesi aranacak ve intifadan men koşulunun gerçekleştiği iddiası, her türlü delille kanıtlanabilecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.02.2002 tarihli ve 2002/3-131 E, 2002/114 K sayılı ilamı)
Açıklanan bu ilke ışığında somut olaya gelince; dava konusu taşınmazlarda iştirak halinde mülkiyet bulunmakta olup; taraflar arasında evvelce görülen davalarda intifadan men koşulunun oluştuğu açıktır. Davacı, taşınmazların tamamının davalılar tarafından kullanıldığını ve kendi payına el atıldığını iddia ederek el atmanın önlenmesi ve ecrimisil istediğine göre, dava konusu taşınmazların başında yapılacak keşifte; her bir taşınmazın kim tarafından ne şekilde kullanıldığının ayrı ayrı belirlenmesi, davacı tarafından kullanılan veya kullanılabilecek yer olup olmadığının tespit edilmesinden sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek hüküm kurulması gerekirken, Yargıtay ve Dairemiz uygulamalarına aykırı olacak şekilde ve müdahale olmadığından bahisle, eksik inceleme ile karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.
Sonuç: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 15/04/2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
İmar Kanunu gereği yapısı başkasının arazisinde kalan kişi kötüniyetli sayılamaz, ecrimisil talep edilemez.
Yargıtay 8. Hukuk Dairesi
Esas No: 2018/6648 Karar No: 2020/7039 Karar tarihi: 10.11.2020
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Dava Türü: Elatmanın Önlenmesi, Yıkım ve Ecrimisil
Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup hükmün taraf vekillerince temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.
KARAR
Davacılar vekili, dava konusu taşınmazın vekil edenleri adına imar uygulaması ile tescil edildiğini, vekil edenlerine ait taşınmazda davalının haksız olarak ikamet ettiğini, uyarılara rağmen taşınmazı boşaltmadığını açıklayarak davalının dava konusu taşınmaza müdahalesinin men’ine, davalının kullanmakta olduğu yapıların kal’ine, 5.000,00 TL ecrimisilin davalıdan alınmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili, vekil edeninin taşınmazı yıllardır kullandığını, davacıların imar ile hak sahibi olduklarını, bina bedeli ödenmeden talepte bulunamayacaklarını beyanla davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece; Davacının davasının kabulüne, 6 parselde kayıtlı taşınmaza davalının elatmasının önlenmesine, 6 parselde kayıtlı taşınmazda bulunan yapıların kal’ine, taleple bağlı kalınarak, 5.000,00 TL ecrimisil alacağının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacılara verilmesine, fazlaya ilişkin hakların saklı tutulmasına, davacı tarafça yatırılan muhtesat bedeli olan 15.182,50 TL’nin karar kesinleştiğinde davalıya ödenmesine, alınması gerekli 2.049,30 TL harçtan peşin alınan 512,35 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.536,95 TL eksik harcın davalıdan tahsiline, davacılar tarafından yapılan toplam 925,95 TL masrafın davalıdan alınarak davacılara verilmesine, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi Uyarınca 3.600,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacılara verilmesine karar verilmesi üzerine; hüküm, taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
1. Dosya muhtevasına, dava evrakı ile yargılama tutanakları münderecatına, mevcut deliller Mahkemece takdir edilerek karar verildiğine ve takdirde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
2. Davalı vekilinin ecrimisil ve vekalet ücretine yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Dava imar parseline elatmanın önlenmesi, kal ve ecrimisil isteklerine ilişkindir.
Bilindiği üzere yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz’ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus Türk Medeni Kanunu‘nun 684. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Ne var ki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı ya da ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Aynı şekilde, imar uygulaması sonucu, yapının haksız veya taşkın durum yaratması, kamusal bir tasarrufun sonucu olup, tecavüzlü durumun yapıyı yapan kişinin iradesi dışında meydana gelmesi nedeniyle davanın açılmasına sebebiyet verdikleri söylenemez. O halde, haksız ya da taşkın yapıyı kullananın kötü niyetli sayılamayacağı ve kendisine kusur izafe edilemeyeceği gözetildiğinde yargılama giderlerinden ve bu giderlerden sayılan vekalet ücretinden sorumlu tutulamayacağı da açıktır.
Hal böyle olunca, mahkemece, davacıların ecrimisil talebinin reddi ile yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına ve davanın mahiyeti gereği davacılar vekili lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken bu hususlar gözardı edilerek, davalı aleyhine ecrimisile hükmedilmesi ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinden sorumlu tutulması doğru olmamıştır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazları yukarıda (2) nolu bentte açıklanan nedenle yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nin Geçici 3.maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, davacılar vekilinin temyiz itirazlarının (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle reddine, taraflarca HUMK’un 440/I maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, peşin harcın istek halinde temyiz edenlere ayrı ayrı iadesine 10.11.2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
15 yılı aşkın deneyimi ve gayrimenkul hukuku alanında uzman avukat kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası ile ilgili dava süreçlerinde müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davası ve uyuşmazlıkları ile ilgili Kayseri gayrimenkul avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.