Beyanları Mahkumiyette Tek veya Belirleyici Delil Olan Gizli Tanığın Duruşmada Sorgulanamaması​

Beyanları Mahkumiyette Tek veya Belirleyici Delil Olan Gizli Tanığın Duruşmada Sorgulanamaması​ - AİHM Başvuru - AİHM Kararı - Emsal AYM Kararları - Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Av. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Beyanları Mahkumiyette Tek veya Belirleyici Delil Olan Gizli Tanığın Duruşmada Sorgulanamaması

Anayasa Mahkemesine göre, Anayasa’nın 36. ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi gereği sanığın, aleyhinde olan tanıkları aleni duruşmada çelişmeli bir biçimde sorgulama hakkı bulunmaktadır. Kovuşturma sırasında tanık delili de dâhil olmak üzere bütün kanıtların tartışılabilmesi için kural olarak, bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konulması gerekir.

Ancak, bazı olaylarda tanığın kimliğinin sanıklar tarafından bilinmesi, tanık veya yakınları için tehlike doğurabilir; tanıklık yapacakların beyanlarından ötürü kendilerine zarar verilmesinden korkmaları için haklı sebepleri bulunabilir. Bu kişilerin yaşamları, özgürlük ve güvenlikleri gibi birçok menfaatleri tehlikeye girebilir. Bu bakımdan kamu görevini yerine getirerek verdiği bilgilerden dolayı tanığın, kendisinin veya tanıklığı nedeniyle yakınlarının ya da mallarının korunmasını isteme hakkı bulunmaktadır.

Örgütlü suçlarla mücadele için, ceza muhakemesinde tanığın kimliğinin gizli tutulması mümkündür. Ancak, mahkûmiyet kararı yalnızca kimliği açıklanmayan tanığın ifadesine dayandırılamayacağı gibi bu ifade mahkûmiyetin belirleyici delili konumuna da yükseltilemez. Gizli tanık beyanlarına ancak savunma için, tanığın ve ifadesinin inanılırlığını ve güvenilirliğini sorgulama fırsatını teminat altına alan telafi edici önlemlerin sağlanması, savunma hakkı kısıtlamalarının asgari düzeyde tutulmuş olması ve bu kısıtlamaların tanığın korunmasını sağlamak için gerekli olması koşullarında başvurulmalıdır. Diğer bir ifadeyle, sanığın çıkarlarının ona karşı ifade veren tanığın çıkarlarıyla dengelenmesi gerekir. Çünkü bu hallerde savunma, kimliği gizlenen kişinin, önyargılı, düşmanlıkla hareket eden veya güvenilmez biri olup olmadığını sınama veya söyleyeceklerinin inanırlığını sorgulama imkânından yoksun kalabilir.

Bu durumda tanığın kimliğini gizlemek için makul gerekçelerin olup olmadığının ve gizli tanık ifadesinin, verilecek hükmün tek veya belirleyici temel dayanağı olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca gizli tanığın ifadesine dayanması durumunda, yargılama detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır. Eğer sanık veya müdafii tarafından güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla sorgulanmamış tanık delili, mahkeme kararının dayandığı esas veya belirleyici delil ise ve savunma tarafına dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise adil yargılanma hakkının ihlali söz konusu olabilecektir.

Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru

Candaş Bozkurt Başvurusu

Başvuru Numarası: 2018/27301 Karar Tarihi: 30/3/2022

İKİNCİ BÖLÜM – KARAR

Başkan: Kadir ÖZKAYA

Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Basri BAĞCI, Kenan YAŞAR

Raportör: Yüksel GÜNARSLAN

Başvurucu: Candaş BOZKURT

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, anlatımları mahkûmiyete esas alınan gizli tanıkların duruşmada sorgulanamaması nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 31/8/2018 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.

3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ve Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden temin edilen ek bilgilere göre olaylar özetle şöyledir:

5. Başvurucu, güvenlik güçleri ile PKK/KCK silahlı terör örgütü mensubu olduğu değerlendirilen kişiler arasında 5/10/2012 günü meydana gelen silahlı çatışma neticesinde 6/10/2012 tarihinde yaralı olarak ele geçirilerek gözaltına alınmıştır.

6. Güvenlik görevlileri tarafından çatışma sonrasında 6/10/2012 tarihli Olay Yeri Tespit Tutanağı düzenlenmiştir. Anılan tutanakta özetle başvurucunun olay yerine 34 GG … plakalı araç ile geldikten sonra bir örgüt üyesi ile samimi şekilde kucaklaştığı, aracından çıkardığı silah ve çeşitli yaşam malzemelerini dört örgüt üyesine teslim ettiği, bu kişilerle birlikte yemek yedikten sonra terör örgütü mensuplarının giydiği kıyafetten giydiği, hücum yeleği ve silah kuşandığı, olay yerinde hayvan otlatan F.G. ve S.Ö.nün askerlerin geldiğini örgüt üyelerine bildirmeleri sonrası örgüt mensuplarınca bulundukları bölgeye yoğun şekilde ateş edildiği, bu ateşe karşılık verildiği, çatışmada başvurucunun da üzerinde örgüt mensuplarının giydiği kıyafet ve elinde Kalaşnikof marka tüfekle kaçmaya başladığı, havanın kararması nedeniyle yakalanamayan başvurucunun ertesi gün askerlerin yanına “Ben yaralıyım.” diye bağırarak geldiği belirtilmiştir. Aynı tarihli Muhafaza Altına Alma Tutanağı’nda ise başvurucunun üzerinden bir adet erzak listesi ile 500 avroluk bir adet banknot ele geçirildiği tespitine yer verilmiştir.

7. Jandarma görevlileri H.T. ve A.T.nin 6/10/2012 tarihinde düzenlediği tutanakta başvurucunun gözaltındayken tedavi gördüğü Elazığ Askerî Hastanesinde kendilerine beyanda bulunduğunu ve bu beyanların tutanağa bağlandığını belirtmiştir. Anılan tutanağın ilgili kısmı şöyledir:

“.. bu olayda kullanılan arabanın anahtarının [M.M.D.] isimli şahıs tarafından Hozat ilçe merkezindeki Şarkgaz tüp bayisinde olduğunu, anahtarı tüpgaz bayisinden almasına müteakip Hozat-Yüceldi yolu üzerinde bulunan [M.M.D.ye] ait boş arı kovunlarının içerisinde 3-4 adet poşetin olduğunu, kovanların içerisindeki poşetleri alarak Çat deresine araba ile gitmesini, burada belli bir süre gezdikten sonra örgüt mensuplarının yanına geleceğini söylediğini. Kendisinin de arı kovanlarının yanına giderek boş arı kovanlarının içinde bulunan çeşitli ebattaki 3-4 adet poşeti alarak Çat deresi (büyük dere)’ye gittiğini. Bir iki tur attıktan sonra ıslık sesi ile 3-4 BTÖ [Bölücü Terör Örgütü] mensubunun yanına geldiğini. Aldığı malzemeleri gelen örgüt mensuplarına teslim ettikten sonra odun kestiği için karşılığında ceza mahiyetinde malzeme listesi vererek bunu temin etmesini söylediklerini bu esnada çatışma çıktığını ve kendisinin olay yerinden kaçarak geceyi dağda geçirdikten sonra sabah arazide gördüğü askerlere listeyi teslim ettiğini sözlü beyanda bulunmuş…”

8. Başvurucu 8/10/2012 tarihinde terör örgütüne yardım yataklık ve üye olma suçundan tutuklanması talebi ile Hozat Sulh Ceza Mahkemesine sevk edilmiştir. Başvurucu sorgusunda A.D.ye ait otomobille olay yerine ceviz toplamak için gittiğini, geri döndüğü sırada terör örgütü mensuplarınca durdurulduğunu ve kendilerini ihbar etmemesi için alıkonulduğunu, bu sırada bir patlama sesi duyduğunu, bunun üzerine tepeye doğru kaçmaya çalıştığını, sonrasında gelen helikoptere el salladığını, örgüte malzeme temin etmediğini, Olay Yeri Tespit Tutanağı’nda belirtilen hususları kabul etmediğini, üst aramasında çıkan listeden haberinin olmadığını, üzerinden çıktığı belirtilen 500 avronun kendisine ait olmadığını beyan ederek suçlamayı reddetmiştir. Sorgu sonucunda başvurucunun tutuklanmasına karar verilmiştir.

9. Olay yerinden temin edilen tüfek, fişek ve kovanlar üzerinde yapılan inceleme neticesinde Jandarma Kriminal Daire Başkanlığı tarafından düzenlenen 10/12/2012 tarihli uzmanlık raporunda, ele geçirilen boş kovanların dört farklı silahtan atıldığı tespitine yer verilmiştir.

10. Başvurucunun el ve yüz bölgesinden alınan svap örnekleri ile yaralı olarak yakalandığı sırada üzerinde bulunan tişört gerekli incelemeler için Jandarma Kriminal Daire Başkanlığına gönderilmiştir. Bu materyaller üzerinde yapılan inceleme neticesinde düzenlenen 18/12/2012 tarihli uzmanlık raporunda; başvurucunun yüz bölgesinden alınan svaplar üzerinde kurşun (Pb) elementi tespit edildiğinin, tespit edilen elementin ateşli silahtan kaynaklanan atış artıkları olabileceğinin, başvurucunun tişörtünün önünde ve delinme bölgesinin etrafında atış artıklarının tespit edildiği, delinme bölgesindeki atış artıklarının dağılımı ve yoğunluğu itibarıyla atışın yakın atış olduğunun değerlendirildiği ifadelerine yer verilmiştir.

11. Malatya Cumhuriyet Başsavcılığının (TMK 10. madde ile görevli) 6/4/2013 tarihli iddianamesi ile devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozma, nitelik bakımından vahim silah bulundurma ve tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçlarından başvurucu hakkında kamu davası açılmıştır. Aynı iddianamede F.G. ve S.Ö. hakkında güvenlik görevlilerinin geldiğini örgüt mensuplarına bildirmek suretiyle terör örgütüne bilerek isteyerek yardım etme suçunu işledikleri iddiasına da yer verilmiştir.

12. Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesince (TMK 10. madde ile görevli) görülen yargılamada 19/4/2013tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı’nda -diğerlerinin yanı sıra- duruşmanın 7/5/2013 tarihinde yapılmasına, 6/2/2012 tarihli mülakat tutanağı mümzileri H.T. ve A.T.nin olayla ilgili bilgi ve görgülerinin tespiti için bulundukları yer mahkemesine istinabe müzekkeresi yazılmasına ve başvurucunun duruşma tarihinde hazır edilmesi için Malatya E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumuna müzekkere yazılmasına karar verilmiştir.

13. Hozat Asliye Ceza Mahkemesi tarafından 3/5/2013 tarihinde tanık sıfatıyla dinlenilen jandarma görevlileri H.T. ve A.T. 6/10/2012 tarihli tutanaktaki imzaların kendilerine ait olduğunu, tutanak içeriğinin doğru olduğunu, anılan tutanağın olay yeri tutanağı olmadığını, başvurucu ile yaptıkları görüşme neticesinde düzenledikleri tutanak olduğunu beyan etmiştir.

14. Başvurucu yargılamanın 7/5/2013 tarihli celsesine katılarak savunma yapmıştır. Aynı celsede dinlenilen tanık Y.Y., örgüte katıldıktan sonra Hozat ilçesi ve köylerinde yaptığı halk çalışmaları sırasında başvurucuyu köylü olarak tanıdığını, örgütten kaçtığı sırada ismini bilmediği bir köylüden erzak aldığını, halk çalışmaları sırasında başvurucuyu sorduğunu ancak köyde olmadığının söylendiğini, kendisiyle görüşmediğini, yakalandıktan sonra gerçekleşen çatışmaya ilişkin bilgisinin olmadığını ifade etmiştir. Yargılama Malatya 4. Ağır Ceza Mahkemesinde toplam on dört celse devam etmiş, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu‘nun 10. maddesi ile görevli mahkemelerin kapatılması üzerine dava dosyasının Tunceli Ağır Ceza Mahkemesine devrine 13/3/2014 tarihinde karar verilmiştir.

15. Tunceli Ağır Ceza Mahkemesince (Mahkeme) davanın devrinden sonra görülmeye başlanan yargılamada 20/3/2014tarihinde duruşma hazırlığı işlemleri yapılmıştır. Tensip Tutanağı’nda duruşmanın 14/5/2014 tarihinde yapılmasına ve başvurucunun duruşma gününde Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) üzerinden hazır edilmesi için bulunduğu infaz kurumuna yazı yazılmasına karar verilmiştir.

16. Başvurucu yargılamanın 14/5/2014 tarihli ilk celsesine tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumundan SEGBİS aracılığı ile katılmıştır. Duruşmada başvurucu, müdafiinin de hazır bulunmasıyla savunma yapmıştır. Başvurucu müdafii; yargılamada doğrudan doğruyalık ilkesinin geçerli olduğunu, 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 217. maddesi uyarınca mahkemenin başvurucunun hâl ve hareketlerinin takdiri açısından başvurucunun bizzat mahkemede hazır edilmesi gerektiğini ileri sürerek başvurucunun duruşmada hazır bulundurulmasını talep etmiştir. Mahkeme “SEGBİS vasıtası ile sanık ile kurulan iletişimin görüntü ve ses kaydı yönünde sorunsuz bulunması, SEGBİS vasıtası ile sanığın duruşmada bizzat hazır bulunması hususları dikkate alınarak” gerekçesiyle talebin reddine karar vermiştir. Mahkeme başvurucunun duruşma tarihinde SEGBİS ile hazır edilmesi için infaz kurumuna müzekkere yazılmasına karar vererek duruşmayı 25/6/2014 tarihine ertelemiştir.

17. Mahkeme 25/6/2014 tarihli ikinci celsede Hozat Jandarma Karakol Komutanlığından 6/10/2012 tarihli Olay Yeri Tespit Tutanağı’nda sicil numaraları ve imzaları bulunan personelin ismi verilmeden çalıştığı yerlerin bildirilmesinin istenmesine, yazı cevabının gelmesi hâlinde duruşma gün ve saati beklenmeksizin ayrıntılı beyanlarının alınması için bulundukları yer mahkemelerinden istinabe talebinde bulunulmasına karar vermiştir. Tanıkların neden bu şekilde dinlenmesi gerektiği hususunda tutanaklarda bir gerekçeye rastlanmamıştır. Bu kapsamda anılan tutanakta imzası bulunan 2005-T.43 sicil numaralı kolluk görevlisinin beyanı Ezine Asliye Ceza Mahkemesinde, 2010-M.287, 2009-38 ve 2009-49 sicil numaralı kolluk görevlilerinin beyanları ise değişik tarihlerde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde alınarak Mahkemeye iletilmiştir.

18. Mahkeme, Olay Yeri Tespit Tutanağı mümzilerinden 2005-M.Uz 297 ve 2000-651 sicil numaralı güvenlik görevlilerinin beyanlarını, sanık ve müdafiinin bulunmadığı bir ortamda, günü ve saati savunma tarafına bildirilmeyen 18/9/2014 tarihinde ve celse arasında tespit etmiştir. Tanıkların kimliğinin gizlenmesi hususunda gerekçe gösterilmemiş, karara dayanak olabilecek hukuki ve fiilî nedenlere de yer verilmemiştir. Gizli tanıkların beyanlarının alındığı celsede Cumhuriyet savcısı da hazır bulunmuştur. Gizli tanıklar söz konusu tutanağın içeriğinin doğru olduğunu beyan etmiştir.

19. Yargılamanın 1/10/2014 tarihli beşinci oturumunda, celse arasında dinlenen gizli tanıkların ifadelerine ilişkin tutanaklar okunarak başvurucuya diyecekleri sorulmuştur. Başvurucu; yeri yurdu belli bir köylü olduğunu, olayın mağduru olduğunu ve hiçbir engel olmamasına rağmen olay yerinden kaçmadığını beyan etmiştir. Başvurucu müdafii ise tanık beyanlarına karşı beyanda bulunmak üzere süre talebinde bulunmuştur. Mahkeme, başvurucu müdafiine tanık beyanlarına karşı savunma hazırlamak üzere gelecek celseye kadar süre verilmesine ve duruşmanın 26/11/2014 tarihine ertelenmesine karar vermiştir.

20. Mahkeme, Olay Yeri Tespit Tutanağı mümzilerinden 2008-597 sicil numaralı güvenlik görevlisinin beyanını sanık ve müdafiinin bulunmadığı bir ortamda, günü ve saati savunma tarafına bildirilmeyen 26/1/2015 tarihinde ve celse arasında tespit etmiştir. Tanığın kimliğinin gizlenmesi hususunda gerekçe gösterilmemiş, karara dayanak olabilecek hukuki ve fiilî nedenlere de yer verilmemiştir. Gizli tanığın beyanının alındığı celsede Cumhuriyet savcısı da hazır bulunmuştur. Anılan gizli tanık beyanı ile Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde istinabe yolu ile dinlenilen 2010-M.297 sicil numaralı tanık beyanına ilişkin tutanaklar 6/3/2015 tarihli bir sonraki celsede okunmuştur. Başvurucu; aleyhe beyanları kabul etmediğini, çatışmanın ortasında kaldığını, kıyafet değiştirmesinin söz konusu olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu müdafii de tanık beyanları ile Olay Yeri Tespit Tutanağı’nın çelişkili olduğunu beyan etmiştir.

21. Mahkeme 6/10/2012 tarihli Olay Yeri Tespit Tutanağı mümzilerinden 2011-597 sicil numaralı güvenlik görevlisinin beyanını sanık ve müdafiinin bulunmadığı bir ortamda, günü ve saati savunma tarafına bildirilmeyen 21/4/2015 tarihinde ve celse arasında tespit etmiştir. Duruşma Tutanağı’nda tanığın celse arasında dinlenilmesine ilişkin olarak “Her ne kadar mahkememizin iş bu dava dosyasının duruşma günü 22/04/2015 tarihine bırakılmışsa da 2011/597 sicilli tanığın bizzat mahkememize başvurması, duruşma günü görevi nedeni ile mahkememizde hazır bulunamayacağını beyan etmesi karşısında resen celse açıldı.” ifadelerine yer verilmiştir. Gizli tanığın beyanının alındığı celsede Cumhuriyet savcısı da hazır bulunmuştur. Gizli tanık söz konusu tutanak içeriğinin doğru olduğunu beyan etmiştir. Anılan tanık ayrıca Mahkemede daha önceden beyanda bulunduğunu, sicil numarasının 2008-597 değil 2011-597 olduğunu ifade etmiştir. Mahkeme, ara kararında “Mahkememizin 26/01/2015 tarihli oturumunda tespit edilen tutanak mümzi tanığın sicil numarasının 2011/597 olduğunun tespitine” karar vermiştir. Yargılamanın 22/4/2015 tarihli 11. celsesinde 2011-597 sicil numaralı güvenlik görevlisinin beyanını içeren Duruşma Tutanağı okunmuş ve beyanı alınamayan 2008-597 sicil numaralı tutanak mümziinin dinlenilmesine ilişkin ara karardan dönülmesine karar verilmiştir. Duruşmada başvurucunun esas hakkındaki mütalaaya karşı savunma yapmak amacıyla süre talebinde bulunması üzerine Mahkeme talebi kabul etmiş ve başvurucunun duruşma tarihinde hazır edilmesi için ceza infaz kurumuna müzekkere yazılmasına karar vererek duruşmayı 29/5/2015 tarihine ertelemiştir. Mahkemenin başvurucunun bir sonraki celseye SEGBİS aracılığı ile katılımına ilişkin gerekçesi şöyledir:

“Sanığın bulunduğu tutukevi müdürlüğünce duruşma gününde SEGBİS üzerinden beyan tespiti için hazır edilmesi hususunda ilgili tutukevi müdürlüğüne müzekkere yazılmasına, CMK’nın 196/4 hükmü de dikkate alınarak ve ayrıca sanığın güvenlik gereksinimi de gözetilerek sanığın bir sonraki oturumda mahkememizde hazır edilmesine yer olmadığına, […] karar verildi.”

22. Yargılamanın 17/6/2015 tarihli son celsesine de SEGBİS aracılığı ile katılan başvurucu, esas hakkında mütaalaya karşı savunmasını yapmıştır. Mahkeme başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma ve nitelik bakımından vahim silah bulundurma suçlarından mahkûmiyetine, tehlikeli maddeleri izinsiz olarak bulundurma suçundan ise beraatine karar vermiştir. Gerekçeli kararın ilgili kısmı şöyledir:

“Sanık Candaş Bozkurt ile Delil Kod [Y.Y.nin] beyanları, sanığın Sarısaltık köyü ve mezralarında kendisinden başka Candaş isimli başka birisi olmadığını belirten savunması doğrultusunda olay öncesinde terör örgütü mensuplarınca tanınan ve itimat edilen bir kişi olduğunu anlaşılmıştır. Olaya ilişkin olarak güvenlik görevlilerince tutan, güvenlik görevlisi tutanak tanıkları tarafından da doğrulanan 06.10.2012 tarihli olay yeri tespit tutanağından da anlaşılacağı üzere sanık Candaş Bozkurt’un olay yerine içinde kaleşnikof markalı ve Bixi markalı uzun namlulu silah, çeşitli yaşam malzemesi bulunan sırt çantası ve poşetleri 34 GG […] plakalı otomobil ile terörist gruba teslim etmek üzere getirdiği, sanık Candaş’ın da örgüt üyesi olması nedeniyle kendisinden talep edilen işleri gizlilik, güvenlik ve talimatlara uygun olarak yerine getirdiği, sanığın cep telefonundaki terör örgütü mensubu Agit kod isimli [M.K.] fotoğrafının ve sanığın üzerinden ele geçen yaşamsal malzeme listesinin de bu vakıayı doğrular mahiyette olduğu, 06/10/2012 tarihinde sanık Candaş BOZKURT’un tedavi gördüğü Elazığ Asker Hastanesinde bulunduğu sırada jandarma görevlilerine ”Hozat İlçesi Yüceldi Köyü yolu üzerinde arı kovanları içerisinde bulunan 3-4 adet poşeti alarak Çat deresi mevkiinde örgüt mensuplarına teslim ettim” dediğine dair tutanak düzenlendiği, tutanak mümzii tanıklarca da tutanak içeriğinin doğrulandığı, sanık Candaş’ın bu şekilde PKK/KCK terör örgütü üyesi olduğunun sabit olduğu, sanığın çıkan çatışma öncesinde terör örgütü üyesi teröristler ile kucaklaşıp birlikte yemek yiyererek uzun zaman geçirmesi, teröristlerin kullandığı şekilde hücum yeleği giymesi, eline silah alması ile olay sırasında çatışma ortasında bulunup kaçan 2 terörist ile birlikte elinde silah olduğu halde olay yerinden kaçması şeklinde göstermiş olduğu davranışlar ile bu özelliğini pekiştirdiği, olay sırasında yaşanan vehamet arzeden çatışma olayına olayın içinde bulunarak iştirak ettiği, 18/12/2012 tarihinde düzenlenen Jandarma Kriminal Uzmanlık Raporuna göre; olay günü şüpheli Candaş Bozkurt’un yüz bölgesinden alınan svaplar üzerinde kurşun(Pb) elementi tespit edildiğinin ve tespit edilen elementin ateşli silahtan kaynaklanan atış artıkları olabileceğinin belirtildiği, olay yerinde 4 terör örgütü mensubunun bulunması, iki terör örgütü mensubunun ölü olarak etkisiz hale getirilmiş olması, iki teröristin ise olay yerinden kaçarak uzaklaşmaları, Jandarma Genel Komutanlığı’nın 10.12.2012 tarihli raporunda yirmiyedi adet 7.62×39 mm çapındaki kovanın üç ayrı silahtan atıldığının, on üç adet 5,56×45 mm çapındaki kovanların tek silahtan atıldığının tespit edilmesi, her bir kovanın hangi silahtan atıldıkları da gösterilmek suretiyle belirlenmesi, sanığın elinde kaleşnikof marka silah olduğuna yönelik tutanak mümziilerince doğrulanan 06.10.2012 tarihli olay yeri tespit tutanağı bütün halinde değerlendirildiğinde; sanığın fiilen çatışma içerisinde yer alması ve olay yerinden kaçan teröristlerle aynı yönde ve elinde kaleşnikof marka silahla uzaklaşması, kolluk personelince yapılan dur ihtarına rağmen bu şekilde teslim olmama yönünde silahlı direnç göstermesi nedeniyle güvenlik güçleriyle yaşanan silahlı çatışmayı başlatan ve davaya konu eylemi birlikte gerçekleştiren diğer toplam dört terör örgütü mensubu ile birlikte müşterek fail konumunda olduğu, sanığın PKK/KCK terör örgütünün hiyerarşik yapısına dahil olan, süreklilik arz eden eylemlerde bulunan silahlı terör örgütü üyesi olduğu tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır.”

23. Başvurucu -diğerlerinin yanı sıra- Olay Yeri Tespit Tutanağı mümzilerinin silahların eşitliği, vasıtasızlık ve duruşmanın aleniliği ilkelere aykırı olarak celse arasında dinlenildiğini belirterek hükme karşı temyiz talebinde bulunmuştur.

24. Temyiz üzerine hüküm Yargıtay 16. Ceza Dairesince 14/7/2018 tarihinde onanmıştır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

25. Tanık sorgulama hakkı yönünden ilgili ulusal hukuk için bkz. Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015, §§ 23-28; Ürfi Çetinkaya, B. No: 2017/29275, 12/2/2020, §§ 31-36.

26. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun “Tanık ve bilirkişinin naiple veya istinabe yoluyla dinlenilmeleri” kenar başlıklı 180. maddesinin (5) numaralı fıkrası şöyledir:

“Yukarıdaki fıkralar içeriğine göre tanık veya bilirkişinin aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenebilmeleri olanağının varlığı hâlinde bu yöntem uygulanarak ifade alınır. Buna olanak verecek teknik donanımın kurulmasına ve kullanılmasına ilişkin esas ve usuller yönetmelikte gösterilir.”

B. Uluslararası Hukuk

1. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi

27. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının ilgili kısmı şöyledir:

“Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:

d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;”

2. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi İçtihadı

28. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) göre gizli tanık anlatımlarının hükme esas alınmış olması, her koşulda Sözleşme’yle bağdaşmaz değildir. Sözleşme’nin 6. maddesi her ne kadar tanıkların ve özel olarak tanıklık için çağrılan mağdurların menfaatlerinin dikkate alınmasını açıkça gerektirmese de bu kişilerin -yaşamları, özgürlük ve güvenlikleri gibi- genel olarak Sözleşme’nin 8. maddesi kapsamına giren birçok menfaatleri de tehlikeye girebilir. Tanıkların ve mağdurların bu tür menfaatleri, Sözleşme’nin maddi hükümleri tarafından korunmaktadır. Bu durumlarda Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi ile 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birlikte ele alınması suretiyle sanık menfaatleri ile tanık menfaatlerinin yargı makamları tarafından uygulanan usullerle yeterince dengelenmesi gerekir (Doorson/Hollanda, B. No: 20524/92, 26/03/1996, §§ 69, 70, 72).

29. Bu hâllerde kimliği gizlenen kişinin ön yargılı, düşmanlıkla hareket eden veya güvenilmez biri olup olmadığını sınama ya da söyleyeceklerinin inandırıcılığı üzerine şüphe çekebilme imkânından savunmanın yoksun kalabilmesi de söz konusudur. Diğer taraftan kimliği gizlenen kişilerin duruşmada hazır bulunmaması yargılamayı yapan hâkimlerin bu kişilerin hâl ve tavırlarını gözlemlemesini, böylece bu kişilerin güvenilirliği hakkında kendi izlenimini oluşturmasını da engeller. Bu hususta AİHM, alınacak olan ifadenin güvenilirliğini adil ve uygun olarak değerlendirmeye imkân tanıyan usule ilişkin önlemleri de içeren yeterli dengeleyici faktörlerin bulunması gerektiğini belirtmektedir (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık [BD], B. No: 26766/05, 22228/06, 15/12/2011, § 147; Ellis, Simms ve Martin/Birlesik Krallık (k.k.), B. No: 46099/06, 46699/06, 10/4/2012, § 78; Pesukic/İsviçre, B. No: 25088/07, 6/12/2012, § 45).

30. AİHM, duruşmada hazır bulunmayan tanık ile gizli tanıklıktan kaynaklanan sorunların birebir aynı olmadığını ifade etmekle birlikte sanık açısından potansiyel bir dezavantaja neden olmalarından dolayı temelde farklı durumlar olmadıklarını kabul etmektedir. AİHM’e göre bu husustaki temel ilke, hakkında bir ceza yargılaması yürütülen sanığın aleyhindeki delillere etkili bir biçimde itiraz etme imkânına sahip olmasıdır. Ancak bu ilke, sanığın sadece aleyhe beyanda bulunan kişilerin kimliklerini bilmek suretiyle bu kişilerin dürüstlük ve güvenilirliklerine itiraz etme imkânına sahip olmasını değil ayrıca bu kişileri ifade verdikleri sırada veya yargılamanın sonraki aşamalarında sözlü olarak sorgulamak suretiyle beyanlarının gerçekliğini ve güvenilirliğini test edebilme imkânına sahip olmasını da kapsamaktadır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık, § 127, Sarkizov ve Diğerleri/Bulgaristan, B. No: 37981/06, 17/4/2012, § 55; Süleyman/Türkiye, B. No: 59453/10, 17/11/2020, § 62).

31. AİHM, duruşmada hazır bulunmayan (savunma tarafından sorgulanamayan) tanıkların durumu ile gizli tanıkların durumunun benzer olduğunu kabul etmekte ve gizli tanıkların beyanlarının mahkûmiyet hükmüne esas alındığı bir yargılamanın adilliğini değerlendirirken üç aşamalı bir test uygulamaktadır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık, §§ 119-147; Ellis, Simms ve Martin/Birleşik Krallık, §§ 78-79). Bu kapsamda ilk olarak tanığın kimliğinin gizlenmesini haklı kılacak geçerli bir neden mevcut olmalıdır. Eğer gizli tanık duruşmada hazır bulunmamışsa ayrıca gizli tanığın duruşmada hazır edilmemesinin de geçerli bir nedeni bulunmalıdır. İkinci aşamada gizli tanık beyanının mahkûmiyet açısından tek veya belirleyici delil olup olmadığı tespit edilmelidir. Son olarak savunmanın karşılaştığı zorlukları telafi etmek için yeterli karşı dengeleyici güvencelerin bulunup bulunmadığı değerlendirilmelidir (Süleyman/Türkiye, § 68). AİHM, testin son aşamasında açıklanan karşı dengeleyici güvencelerin mevcudiyetini değerlendirirken derece mahkemesinin test edilmemiş tanık beyanlarına olan yaklaşımını, dosyada bulunan diğer delillerin mevcudiyeti ve delil kuvvetini, tanığın duruşmada doğrudan sorgulanamamasını telafi etmek için sağlanan diğer usulî tedbirleri gözönüne almaktadır (Schatschaschwili/Almanya ([BD], B. No: 9154/10, 15/12/2015, §§ 125-131, 145; Süleyman/Türkiye, § 85).

32. AİHM’e göre kanıtın tekliğinden sanık aleyhine tek kanıtın olması, kanıtın belirleyiciliğinden ise davanın sonucunu ağırlıklı olarak etkileme eğilimi olan belirleyici kanıt olması anlaşılmalıdır. Bu bağlamda diğer kanıtlar ne kadar güçlü olursa gizli tanığın ifadesinin belirleyici olma ihtimali o kadar azalır (Ellis, Simms ve Martin/Birleşik Krallık, § 77). Bu bakımdan gizli tanığın verdiği ifadenin mahkûmiyet kararının tek nedeni veya belirleyici unsuru olduğu durumlarda usul işlemleri en detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır. Verilen ifadenin güvenilirliğinin uygun bir şekilde değerlendirebilmesi için usule ilişkin güçlü teminatlar da dâhil olmak üzere taraflar arasında dengeleyici unsurların varlığından emin olunmalıdır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık, § 147).

33. Sanığın tanığa saldığı korkudan yararlanması mağdur ve tanık haklarına aykırıdır. Bu şekilde hareket eden sanık Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendi çerçevesindeki haklarından feragat etmiş sayılır. Pek çok olayda korku sanığın ve onunla ilişkili olanların şöhretinden kaynaklanmaktadır. Yerel mahkeme ilk olarak korkunun nesnel temelleri olup olmadığını, ikinci olarak nesnel temellerin kanıtlarla desteklenip desteklenmediğini belirlemek için uygun soruşturmaları yapmak zorundadır (Al-Khawaja ve Tahery/Birleşik Krallık, §§ 122, 123, 124).

V. İNCELEME VE GEREKÇE

34. Anayasa Mahkemesinin 30/3/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Duruşmada Hazır Bulunma Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

35. Başvurucu, savunmasını mahkeme huzurunda yapmak istediğine ilişkin talebinin reddedildiğini ve tüm duruşmalara SEGBİS aracılığı ile katılmak zorunda bırakıldığını belirterek adil yargılanma hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

36. Bakanlık görüşünde, başvurucunun duruşmalarda bizzat hazır edilmeyip duruşmalara SEGBİS ile katılımının sağlanması suretiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialarını ağır ceza mahkemesi önündeki yargılama kapsamında ve hakkında verilen mahkûmiyet kararına karşı temyiz kanun yoluna başvurduğunda Yargıtay önünde ileri sürmediği hususunun Anayasa Mahkemesince yapılacak olan kabul edilebilirlik değerlendirmesinde dikkate alınmasının uygun olacağı ifade edilmiştir.

37. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında duruşmalara katılımının SEGBİS aracılığı ile sağlanmasına mahkeme nezdinde itirazda bulunduğunu ileri sürerek başvuru formundaki beyanlarını tekrar etmiştir.

2. Değerlendirme

38. Bireysel başvurunun ikincil niteliğinin bir sonucu olarak olağan kanun yollarında ve mahkemeler önünde ileri sürülmeyen iddialar ile bu mahkemelere sunulmayan bilgi ve belgeler bireysel başvuru konusu edilemez (Bayram Gök, B. No: 2012/946, 26/3/2013, § 20).

39. Somut olayda, başvurucunun ihlale neden olduğunu ileri sürdüğü iddiaları temyiz kanun yolunda ileri sürmediği ve böylece başvuru yollarını usulüne uygun tüketmediği anlaşılmıştır.

40. Açıklanan gerekçelerle başvurunun başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.

B. Tanık Sorgulama Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia

1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

41. Başvurucu; Olay Yeri Tespit Tutanağı mümzilerinden üçünün savunmanın hazır bulunmadığı celselerde duruşma dışı dinlenildiğini, dördünün beyanlarının ise istinabe yolu ile alındığını, bu suretle savunmanın zayıf duruma düşürüldüğünü ve silahların eşitliği ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.

42. Bakanlık görüşünde, başvurucunun şikâyetlerinin esas itibarıyla yargılamanın sonucuna, delillerin değerlendirilmesine, hukuk kurallarının yorumuna ve uygulanmasına ilişkin olduğu belirtilmiştir. Ayrıca başvurucunun atılı suçlamanın niteliği, iddianameye konu eylemler ve dosyada bulunan deliller hakkında başvurucunun yeterince bilgilendirildiği, yargılama aşamasının tamamında lehine olan hususları ileri sürebildiği, aleyhe olan delillere karşı çıkabildiği ve olaya ilişkin anlatımını mahkemeye sunabildiği ifade edilmiştir. Yargılamanın silahların eşitliği ilkesine uygun olarak yürütüldüğü ifade edilmiştir.

43. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı cevabında başvuru formundakine benzer iddialarda bulunmuştur.

2. Değerlendirme

44. Anayasa‘nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

45. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun iddialarının adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkı yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

46. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden
i. Genel İlkeler

47. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında; herkesin yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Anayasa’nın 36. maddesine “… adil yargılanma” ibaresinin eklenmesine ilişkin gerekçede, Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınan adil yargılama hakkının madde metnine dâhil edildiği vurgulanmıştır. Sözleşme’nin 6. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (d) bendinde bir suç ile itham edilen herkesin iddia tanıklarını sorguya çekme hakkının olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının tanık sorgulama hakkını da kapsadığının kabul edilmesi gerekir (Serdar Batur, B. No: 2014/15652, 24/5/2018, § 41).

48. Kovuşturma sırasında bütün kanıtların tartışılabilmesi için kural olarak bu kanıtların aleni bir duruşmada ve sanığın huzurunda ortaya konması gerekir. Bu kural istisnasız olmamakla birlikte eğer bir mahkûmiyet, sadece veya belirleyici ölçüde sanığın soruşturma veya yargılama aşamasında sorgulama veya sorgulatma imkânı bulamadığı bir kimse tarafından verilen ifadelere dayandırılmış ise sanığın hakları Sözleşme’nin 6. maddesindeki güvencelerle bağdaşmayacak ölçüde kısıtlanmış olur (Atila Oğuz Boyalı, B. No: 2013/99, 20/3/2014, § 46).

49. Bir sanığın hakkında gerçekleştirilen ceza yargılaması sürecinde tanıklara soru yöneltebilmesi, onlarla yüzleşebilmesi ve tanıkların beyanlarının doğruluğunu sınama imkânına sahip olması adil bir yargılamanın yapılabilmesi bakımından gereklidir. Böylelikle sanık, aleyhindeki tanık beyanlarının zayıf/itibar edilmez noktalarını ortaya koyup çelişmeli yargılama ilkesine uygun olarak onların güvenilirliğini huzurda sınayabilecek (test edebilecek); tanığın inandırıcılığı ve güvenilirliği bakımından sorduğu sorularla kendi lehine sonuçlar ortaya çıkarabilecek ve yargılama makamının uyuşmazlık konusu olayı sadece iddia makamının ileri sürdüğü şekliyle değil savunmanın argümanlarıyla da algılamasını sağlayabilecektir (AZ. M., B. No: 2013/560, 16/4/2015, § 55).

50. Bazı olaylarda tanığın kim olduğunun sanıklar tarafından bilinmesi, tanığın kendisi veya yakınları için tehlike doğurabilir. Tanıklık yapacak olanların misillemeye uğramaktan korkmak için haklı sebepleri bulunabilir. Ayrıca örgütlü suçla mücadelede tanığın kimliğinin gizli tutulması hafife alınamaz. Örgütlü suçlardaki artış, bazı tedbirlerin alınmasını gerektirebilir. Bu nedenle bir tanığın kimliği saklı tutulmuşsa savunma tarafının ceza yargılamalarında normal koşullarda bulunmayan zorluklarla karşı karşıya kalabileceği de gözönünde bulundurulmalıdır (Baran Karadağ, § 57).

51. Nitekim kamu görevini yerine getirerek verdiği bilgiler dolayısıyla tanığın kendisinin veya tanıklığı nedeniyle yakınlarının ya da mallarının korunmasını isteme hakkı bulunmaktadır. Zira korunamayan ve kendisinin veya yakınlarının hayatından endişe duyan bir tanığın -ceza alacak bile olsa- bildiklerini anlatması mümkün olamayabilecektir. Buna göre kamu görevini yerine getiren tanığın verdiği bilgiler dolayısıyla zarara uğramaması için gerekli tedbirleri almak da devletin sorumluluğundadır (AYM, E.2008/12, K.2011/104, 16/6/2011).

52. Bununla birlikte tanıklar tarafından duyulan her türlü korku, onların kimliklerinin saklı tutulmasına ve duruşmada tarafların huzurunda dinlenmemesine gerekçe yapılmaz. Böylesi bir durumda duyulan korkunun objektif nedenlere dayanıp dayanmadığı ve somut temellerinin bulunup bulunmadığı ortaya konulmalıdır. Nitekim bu gereklilikler ilgili kanunlarda da belirtilmiştir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 58. maddesi uyarınca tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa kimlikleri gizli tutulabilecektir. Aynı şekilde tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa hâkim hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilecektir. 5271 sayılı Kanun, böylelikle hem tanığın kimliğinin gizli tutulması hem de duruşmada hazır bulunma hakkına sahip olan kişilerin yokluğunda tanığın dinlenmesi için ağır bir tehlikenin varlığını aramaktadır. 27/12/2007 tarihli ve 5276 sayılı Tanık Koruma Kanunu da ağır ve ciddi bir tehlikenin var olması hâlinde bu tür tedbirlere başvurma imkânını öngörmektedir (Serdar Batur, § 46).

53. Anayasa Mahkemesi; somut norm denetimi kapsamında AİHM kararlarına da atıfta bulunmak suretiyle verdiği bir kararında, muhakemenin bir bütün olarak adil olması şartıyla sanıktan gelecek haksız müdahalelerden korunması için yeterli sebep mevcutsa tanığın kimliğinin gizli tutulmasının mümkün olabileceğini, açık celse dışında verilen bu tarz ifadelerin ancak savunma için tanığın ve ifadesinin inanılırlığını ve güvenilirliğini sorgulama fırsatını teminat altına alan telafi edici önlemlerin sağlanması gerektiğini, savunma hakkı üzerindeki kısıtlamaların asgaride tutulmuş olması ve bu kısıtlamaların tanığın korunmasını sağlamak için lüzumlu olması gerektiğini, sanığın çıkarlarının ona karşı ifade veren tanığın çıkarlarıyla dengelenmesinin zorunlu olduğunu belirtmiştir (AYM, E.2008/12, K.2011/104, 16/6/2011).

54. Bu durumda ilk olarak tanığın kimliğini gizlemek için makul gerekçelerin olup olmadığının ve ikinci olarak gizli tanık ifadesinin verilecek hükmün dayandığı tek veya belirleyici temel olup olmadığının değerlendirilmesi gerekir. Gizli tanık beyanının mahkeme kararının dayandığı belirleyici delil olduğu bu şekilde tespit edildikten sonra üçüncü olarak savunma tarafına dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği de belirlenmelidir. Hükmün büyük ölçüde veya yalnızca gizli tanığın ifadesine dayanması durumunda yargılama detaylı incelemelere tabi tutulmalıdır. Eğer sanık veya müdafii tarafından güvenilirliğinin ve doğruluğunun saptanması amacıyla sorgulanmamış tanık delili, mahkeme kararının dayandığı esas veya belirleyici delil ise ve dengeleyici güvenceler sağlayan bir usul öngörülmemiş ise adil yargılanma hakkının ihlali söz konusu olabilecektir (Baran Karadağ, §§ 68, 72).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

55. Başvuru formu ve ekli belgelerden, tanıkların kimliklerinin neden gizlendiği, bu tanıkların bir kısmının neden savunmanın katılmadığı celselerde dinlenildiği ve beyanları istinabe yolu ile alınan tanıkların neden aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniğinin kullanılması suretiyle dinlenilmediği hususlarında gerekçe gösterilmediği anlaşılmıştır. Bununla birlikte Mahkemenin, Olay Yeri Tespit Tutanağı mümzilerinin kimliklerinin ve adres bilgilerinin gizlenmesine ve hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmaksızın dinlenilmesine ilişkin olarak 5271 sayılı Kanun’un 58. maddesinin (2) ve (3) numaralı fıkraları kapsamında veya 27/12/2007 tarihli ve 5726 sayılı Tanık Koruma Kanunu’nun 5. ve 6. maddeleri çerçevesinde bir karar vermediği de görülmüştür.

56. Somut olayda, gizli tanıkların beyanları ilk defa kovuşturma aşamasında alınmıştır. 2011-597, 2005-M.Uz.297 ve 2000/651 sicil numaralı gizli tanıklar, celse arasında ve başvurucuya haber verilmeksizin Mahkemece dinlenmiştir. 2005-T.43, 2010-M.287, 2009-38 ve 2009-49 sicil numaralı gizli tanıkların ifadeleri ise istinabe yoluyla alınmıştır. Bununla birlikte, Mahkemece celse arasında tespit olunan gizli tanık beyanları ile istinabe yolu ile alınan gizli tanık beyanları sonraki celselerde okunmuştur. Başvurucu gizli tanık beyanlarını kabul etmediğini, başvurucu müdafii ise gizli tanık beyanları ile bu tanıkların düzenledikleri olay yeri tespit tutanağı içeriğinin çelişkili olduğunu beyan etmiştir.

57. Başvurucu; aşamalardaki beyanlarında olay günü teröristler tarafından alıkonulduğunu, sonrasında meydana gelen çatışmaya dâhil olmadığını, çatışmanın başlaması ile olay yerinden kaçarak uzaklaştığını ve daha sonra güvenlik görevlilerine teslim olduğunu savunmuştur. Başvurucu müdafii de başvurucunun savunmasına itibar edilmemesi hâlinde eylemin ancak silahlı terör örgütüne üye olma veya yardım etme suçunu oluşturabileceğini ileri sürmüştür. Derece mahkemesi, başvurucunun çatışma öncesinde teröristler ile kucaklaşıp birlikte yemek yiyerek uzun zaman geçirmesi, teröristlerin kullandığı şekilde hücum yeleği giymesi, eline silah alması ile olay sırasında çatışma ortamında bulunup kaçan iki terörist ile birlikte elinde silah olduğu hâlde olay yerinden kaçması şeklindeki davranışları ile vahamet arz eden çatışma olayına iştirak ettiğini kabul etmiştir. Mahkeme bu kabule dayanarak başvurucunun devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma ve nitelik bakımından vahim silah bulundurma suçlarından mahkûmiyetine hükmetmiştir.

58. Gerekçeli kararda, başvurucunun çatışma öncesinde eline silah aldığı ve çatışma anında bu silahla olay yerinden diğer iki terörist ile birlikte kaçtığı kabul edilmiş ancak başvurucunun söz konusu silah ile güvenlik güçlerine ateş ettiğine ilişkin herhangi bir ifadeye yer verilmemiştir. Başvurucunun vahamet arz eden çatışma olayına iştirak ettiğine ilişkin olarak Olay Yeri Tespit Tutanağı ile gizli tanık beyanlarının mahkûmiyet hükmüne esas alındığı, hükmün esas olarak gizli tanıkların anlatımına dayandığı gözlemlenmiştir. Diğer bir ifadeyle sözü geçen olayda gizli tanık anlatımları belirleyici delil olmuştur.

59. Gizli tanık beyanlarının Mahkeme kararında belirleyici delil olduğu bu şekilde tespit edildikten sonra savunma tarafına dengeleyici güvenceler sağlayan bir usulün yürütülüp yürütülmediği de belirlenmelidir. Yeterli dengeleyici faktörlerin somut olayda mevcut olup olmadığı dikkatli bir şekilde incelendiğinde celse arasında ifadeleri alınan ve istinabe yolu ile dinlenen gizli tanık beyanlarının tarafların huzurunda okunduğu görülmüştür. Tanıkların üçü, Mahkeme Heyeti tarafından dinlendiğinden Heyetin tüm üyeleri yalnızca bu üç tanığın reaksiyonlarını doğrudan gözlemleyebilmiştir.

60. Bununla birlikte başvurucu ve müdafii, gizli tanıkların beyanlarının tespiti sırasında hazır bulunmadığından ses bağlantısı yoluyla da olsa gizli tanıkları sorgulayamamış, sorulan sorulara verdikleri cevaplar hakkında kişisel izlenim edinme fırsatı elde edememişlerdir. Bu yüzden tanıkların beyanları ile Olay Yeri Tespit Tutanağı arasındaki çelişkilere Mahkemenin dikkatini çekememişlerdir. Diğer bir ifadeyle savunma tarafı böylelikle sorgulama yoluyla gizli tanıkların güvenilirliğini test edememiştir. Söz konusu tanıkların beyanları daha sonra ilk derece mahkemesince sanık (başvurucu) ve müdafiinin huzurunda okunmuş ve başvurucuya tanık beyanlarına karşı diyecekleri sorulmuş ise de bu durum tanık beyanlarına karşı yeterli bir itiraz imkânı olarak değerlendirilemez.

61. Sonuç olarak tanıkların kimliklerinin neden gizlendiği, bu tanıkların neden savunmanın hazır bulunduğu celselerde dinlenilmediği, istinabe yolu ile ifadeleri alınan gizli tanıkların beyanlarının neden aynı anda görüntülü ve sesli iletişim tekniği kullanılmak suretiyle dinlenmediği hususunda bir gerekçeye yer verilmediği, hükmün belirleyici ölçüde gizli tanıklarca düzenlenen Olay Yeri Tespit Tutanağı ile tanıkların ifadelerine dayandırıldığı ve sanık (başvurucu) lehine alınan teminatlar gözetildiğinde tanığın menfaatleri ile sanığın adil yargılanma ölçütleri içinde yer alan haklarının adil bir şekilde dengelenmediği görülmüştür.

62. Açıklanan gerekçelerle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.

C. Diğer İhlal İddiaları

63. Başvurucu; temyiz incelemesinin duruşmalı yapılması talebinin gerekçesiz olarak reddedildiğini, soruşturma evresinde dosyaya erişiminin kısıtlandığını, olay yerinde keşif yapılması talebinin kabul edilmediğini, lehine olan veya kesinlik arz etmeyen delillerin mahkûmiyete esas alındığını, gerekçeli kararda ayrı ve açık yanıt verilmesi gereken hususların cevaplandırılmadığını ve yargılamanın sonucu itibarıyla adil olmadığını ileri sürmüştür.

64. Başvurucunun tanık sorgulama veya sorgulatma hakkının ihlal edildiğine karar verildiğinden adil yargılanma hakkı kapsamında ileri sürdüğü şikâyetleri hakkında kabul edilebilirlik ve esas yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.

D. Giderim Yönünden

65. Tespit edilen ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına ilişkin usul ve esaslar 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 50. maddesinde yer almaktadır.

66. Başvuruda tespit edilen hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince yapılması gereken iş yeniden yargılama işlemlerini başlatmak ve Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar vermektir (6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında düzenlenen bireysel başvuruya özgü yeniden yargılama kurumunun özelliklerine ilişkin kapsamlı açıklamalar için bkz. Mehmet Doğan [GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018, §§ 54-60; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019, §§ 53-60, 66; Kadri Enis Berberoğlu (3) [GK], B. No: 2020/32949, 21/1/2021, §§ 93-100).

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. 1. Duruşmada hazır bulunma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,

2. Tanık sorgulama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

B. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki tanık sorgulama hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,

C. Kararın bir örneğinin tanık sorgulama hakkının ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Tunceli Ağır Ceza Mahkemesine (E.2014/31, K.2015/101) GÖNDERİLMESİNE,

D. 294,70 TL başvuru harcı ve 4.500 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 4.794,70 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,

E. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,

F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 30/3/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Diğer Emsal AYM Kararları

Baran Karadağ, B. No: 2014/12906, 7/5/2015

Başvuru, ceza davasında sanığın savunmasını Kürtçe yapmak istediğini bildirmesine rağmen kendisine tercüman tayin edilmemesi, kendisine isnat edilen suçlara ilişkin tek delilin gizli tanık ifadeleri olması ve bu gizli tanığa soru sorulamaması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesinde tanımlanan adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasıyla ihlalin tespiti ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

Serdar Batur, B. No: 2014/15652, 24/5/2018

Başvuru, anlatımları mahkûmiyete belirleyici ölçüde dayanak oluşturan gizli tanığın sorgulanmasına ya da sorgulatılmasına imkân verilmemesi nedeniyle tanık sorgulama hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

Önder Sığırcıkoğlu (2), B. No: 2014/13176, 17/7/2018

Başvuru, tutukluluk hâlinin makul süreyi aşması ve tahliye talebi hakkında Yargıtayca karar verilmemesi nedenleriyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; mahkûmiyet kararının belirleyici olarak sorgulanma imkânı tanınmayan gizli tanık beyanına dayandırılması nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

Mete Aslan (2), B. No: 2014/12734, 12/12/2018

Başvuru, tutuklama nedeni olarak ceza süresine dayalı kaçma şüphesinin gösterilmesi nedeniyle masumiyet karinesinin; haksız olarak tutuklama kararı verilmesi nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının; mahkûmiyet kararının sorgulama imkânının tanınmadığı gizli tanık beyanına dayandırılması, kanun yolu mercii kararının gerekçesiz olması, kanuni hâkim güvencesine aykırı şekilde özel yetkili mahkemede iletişimin dinlenmesi sonucu tesadüfen elde edilen delillerin hükme esas alınarak ve mağdurlar dinlenilmeden karar verilmesi nedenleriyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.