HAGB veya Cezanın Ertelenmesi Kararı Verilmesi

HAGB veya Cezanın Ertelenmesi Kararı Verilmesi - Kayseri Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

HAGB veya Cezanın Ertelenmesi Kararı Verilmesi

Ceza hukukunda ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, yaptırımlar (ceza ve güvenlik tedbirleri) düzenlenmiştir. Ceza hukuku bakımından bir suçun oluşabilmesi, kanuni unsurlarının varlığına bağlıdır. Suçun işlenmesinden cezanın infaz edilmesine kadar geçen süreç, hassas bir süreçtir. Suç isnadı altında olan kişiler veya kendisine karşı bir suç işlendiğini, mağdur edildiğini düşünen kişiler ceza avukatı arayışına girmektedir. Etkili ve güçlü bir temsil açısından hakların ileri sürülmesinde, zamanın gözetilmesinde, isnatların gösterilmesinde, fiilin niteliğinin ortaya koyulmasında ceza hukuku alanında yetkin ve deneyimli bir avukattan hukuki yardım alınması hayati öneme sahiptir.

Hukukta ceza sorumluluğu şahsidir ve hiç kimse, bir başkasının işlemiş olduğu fiil nedeniyle sorumlu tutulamaz. Ceza hukuku bakımından doğrudan kast ile işlenen suçun yaptırımı olası kasta göre; bilinçli taksirle işlenen suçun yaptırımı ise basit taksire göre daha ağırdır.

Türk Ceza Kanunu kapsamında cezanın belirlenmesi süreci şu şekilde işlemektedir; Hakim, suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları, suçun işlendiği zaman ve yeri, suçun konusunun önem ve değerini, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin amaç ve saiki göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.

Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek ceza yargılaması sürecine katılan taraflara hukuki yardım sunmaktadır.

Kayseri ceza avukatı arıyorsanız etkin bir temsil için alanında yetkin, deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir ceza avukatından hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Ceza davalarında suçun unsur ve şartlarının, suçu oluşturan maddi ve manevi hususların, eylemler ile amacın/kastın etkin bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir. Böylelikle ceza tehdidi altında olan kişi hak etmediği hukuki yaptırımlardan kurtulabilecek veya mağdur ve müşteki, mağduriyetine sebep olan kişi veya kişilere yaptırım uygulanmasını sağlayabilecektir.

HAGB veya Cezanın Ertelenmesi Kararı ve Ödenmeyen Adli Para Cezasının Hapis Cezasına Çevrilmesi

Türk Ceza Kanunu’nun 52/4. maddesinde, ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin mahkeme kararında belirtileceği düzenlenmiş olup adli para cezasını süresinde ödemeyen hükümlüler hakkında cezanın doğrudan doğruya hapis olarak infazı yerine öncelikle kamuya yararlı bir işte çalıştırma suretiyle infazını öngören 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesiyle değişik 5275 sayılı Kanun’un 106/3. maddesinde, hükümlünün kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına ilişkin tedbirin ödenmeyen adli para cezasından çevrilerek belirlenen hapis cezası üzerinden kararlaştırılacağına yer verilmesi nedeniyle anılan düzenlemenin TCK’nın 52/4. maddesindeki hükmün uygulanma imkânını ortadan kaldırmadığı, dolayısıyla Yerel Mahkemece ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtar edilmesinde bir isabetsizlik olmadığı ve buna bağlı olarak karardaki 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 52/4-son maddesi uyarınca adli para cezasının ödenmeyen kısmının hapis cezasına çevrilmesine (ihtarat yapıldı).” ibaresinin çıkarılmasına gerek bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/656 E.  2018/404 K.

“İçtihat Metni”

Kararı Veren

Yargıtay Dairesi: 8. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun‘a muhalefet suçundan sanık …’ın aynı Kanun’un 13/1 maddesi ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 62/2, 52/2-4-son, 53 ve 54. maddeleri uyarınca 10 ay hapis ve 500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve müsadereye ilişkin, … Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2013 gün ve … sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 13.02.2015 tarih ve 23735-9454 sayı ile;

“Adli sicil kaydında yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar mahkûmiyet niteliğinde bulunmadığından, sanık hakkında kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları irdelenerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması ve erteleme hususunda bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yasal ve yetersiz gerekçeyle yazılı biçimde yasal şartların oluşmadığından bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve ertelemeye yer olmadığına karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.03.2015 tarih ve 34325 sayı ile;

İtiraz Nedenleri:

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/6 maddesi

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;

a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,

b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,

c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir.

hükmünü haizdir.

Keza Türk Ceza Kanunu’nun 51/1 maddesi

İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;

a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir.

düzenlemesini içermektedir. Somut olayda 6136 sayılı Yasa’nın 13/1, TCK’nın 62. maddeleri gereğince 10 ay hapis ve 500 TL adli para cezası ile cezalandırılan sanık hakkında ceza tür ve miktarı itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ya da hapis cezasının ertelenmesine herhangi bir objektif koşul nedeniyle engel bulunmadığı dosya kapsamından anlaşılmaktadır. Bu durumda hükmün açıklanmasının geri bırakılması yönünden CMK’nun 231/6-b, hapis cezasının ertelenmesi yönünden TCK’nın 51/1-b maddelerindeki düzenleme gereğince mahkemesince bir değerlendirme yapılmak ve sanık hakkında olumlu ya da olumsuz bir kanaatle söz konusu müesseselerin uygulanıp uygulanmayacağına dair bir karar verilmesi gerekmektedir. Sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar veren Yerel Mahkemece sanık hakkında daha önce başka bir suçtan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair bir kararı işaretle ‘sanık hakkında daha önce kasıtlı bir suç dolayısıyla hakkında hüküm kurulduğundan ve ileride tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından’ denilerek esasen CMK’nun 231/6-b ve TCK.nun 51/1-b maddelerinde yazılı subjektif koşullar yönünden bir değerlendirme yapılmış ve olumsuz kanaatle hem hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına hem de hapis cezasının ertelenmesine yer olmadığına karar verilmiş olması karşısında, bu gerekçenin yasal ve yeterli olduğu” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 28.05.2015 tarih ve 6391-17865 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; Yerel Mahkemece, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve kısa süreli hapis cezasının TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediğinin belirlenmesine ilişkin olup ayrıca karar tarihinden sonra 6545 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106. maddesinin üçüncü fıkrasında yapılan değişiklik gözetildiğinde, hüküm fıkrasında yer alan “5237 sayılı TCK’nun 52/4-son maddesi uyarınca adli para cezasının ödenmeyen kısmının hapis cezasına çevrilmesine (ihtarat yapıldı)” şeklindeki kısmın uygulanma imkânının kalıp kalmadığının da değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamından;

… Sulh Ceza Mahkemesinin 30.09.2013 tarihli ve … değişik iş sayılı önleme araması kararı ile, 30.09.2013 tarihinde saat 15.00’ten 07.10.2013 tarihinde saat 15.00’e kadar ilçe giriş ve çıkışlarında, kamuya açık ve kapalı yerlerde şüpheli kişilerin üzeri, eşyası ve araçlarında önleme araması yapılmasına, ele geçirilecek suç eşyasına el konulmasına izin verildiği,

03.10.2013 tarihli olay, arama, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağında; aynı tarihte saat 12.00 civarında, … Sulh Ceza Mahkemesinin 30.09.2013 tarihli ve … değişik iş sayılı önleme araması kararına istinaden … Mahallesi, TEİAŞ tesisleri yanında yapılan yol uygulaması esnasında, kontrol noktasına gelen sanık …’ın sevk ve idaresindeki aracın durdurulduğu, araç içerisinde yapılan aramada, ön koltuklar arasında bulunan kül tablasında plaka hâlinde esrar olduğu değerlendirilen madde, torpido gözünde O… Gülcü ismine düzenlenmiş nüfus cüzdanı, ön cam üst kısımdaki bölmede kesici kısmı 36 cm olan toplam 48 cm boyunda kesici alet, ön sağ yolcu koltuğu altında bulunan çekmecede ise havluya sarılı şekilde 1 adet kahverengi kabzalı, kapak takımı üzerinde ASTRA logosu ve “ASTRA MOD.4000, ASTRA Uncetay Cia S.A. Guernica-Spain” ibaresi bulunan, kabzasının alt kısmında 840824 numarası yazılı tabanca ile tabancaya takılı şarjöre yerleştirilmiş vaziyette 7 adet MKE yapımı 7,65 mm çapında dolu fişeğin ele geçirildiği bilgilerine yer verildiği,

Diyarbakır Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünün 22.10.2013 tarihli raporuna göre; sanıktan ele geçirilen tabanca ve fişeklerin, 6136 sayılı Kanun’a göre yasak niteliği haiz ateşli silah ve fişeklerden olduğu, ele geçirilen bıçağın ise namlu özellikleri bakımından 2521 sayılı Avda ve Sporda Kullanılan Tüfekler, Nişan Tabancaları ve Av Bıçaklarının Yapımı, Alımı, Satımı ve Bulundurulmasına Dair Kanun’un Uygulanmasına İlişkin Yönetmelik’in 4. maddesinin (c) bendinde belirtilen av bıçağı tanımına uygunluk gösterdiği, 6136 sayılı Kanun‘un 4. maddesinde belirtilen yasak niteliği haiz bıçaklardan olmadığı,

Sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu ve uyarıcı madde kabul etmek veya bulundurmak suçundan yürütülen soruşturma ile sanığın sevk ve idaresindeki araçta ele geçirilen O… Gülcü adına düzenlenmiş nüfus cüzdanından dolayı sanığın kardeşi S.. B… hakkında resmî belgede sahtecilik suçundan yapılan soruşturmaların tefrik edilerek ayrı dosyalar üzerinden yürütüldüğü,

Sanığın, yapılan tek duruşmaya katıldığı,

Sanığın; yakalanan suça konu silahın kendisine ait olduğunu, taşıma ya da bulundurma ruhsatının olmadığını, tabancayı can güvenliğini sağlamak için kullandığını savunup 25.12.2013 tarihli oturumda, hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesine muvafakatinin olduğunu söylediği,

Sanığın adli sicil kaydında gösterilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın incelenmesinde, … Sulh Ceza Mahkemesince 06.11.2011 tarih ve … sayı ile, sanığın kasten yaralama suçundan TCK’nın 86/2, 86/3-e, 31/3, 62/1-2 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye, CMK’nın 231 ve 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23/3. maddeleri uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu kararın itiraz edilmeksizin 25.12.2012 tarihinde kesinleştiği,

Yerel mahkemece, CMK’nın 231 ve TCK’nın 51. maddelerinin uygulanmamasına ilişkin gerekçelerin, kısa kararda “nedenleri bulunmadığından”, gerekçeli kararın gerekçe kısmında ise “…daha önce kasıtlı bir suç dolayısıyla hakkında hüküm kurulduğundan ve ileride tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından…” şeklinde gösterildiği,

Hüküm fıkrasında “5237 sayılı TCK’nun 52/4-son maddesi uyarınca adli para cezasının ödenmeyen kısmının hapis cezasına çevrilmesine (ihtarat yapıldı)” ibaresine yer verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması- HAGB Kararı

CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediği;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinde düzenlenen ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 tarihli ve 346–25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında açıkça belirtildiği üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içerisinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması hâlinde, açıklanması geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak, kamu davasının 5271 sayılı CMK’nın 223/8. maddesi uyarınca düşmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile Devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunu’nun 23. maddesi ile kabul edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesine eklenen 5 ila 14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya konulmuş, aynı Kanun’un 40. maddesi ile 5395 sayılı Kanun’un 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılıklar hariç tutulmak kaydıyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı şartlara tabi kılınmıştır.

Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezaları için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, 5728 sayılı Kanun’un 562. maddesi ile 5271 sayılı Kanun’un 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak üzere, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezalarına ilişkin suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiş, 6008 sayılı Kanun’un 7. maddesiyle maddenin 6. fıkrasının sonuna “sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez” cümlesi, 6545 sayılı Kanun’un 72. maddesiyle de maddenin 8. fıkrasına “Denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemez” cümlesi eklenmiştir.

5560, 5728, 6008 ve 6545 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında; 

Hükmün açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;

1) Suça ilişkin olarak;

a- Yargılama sonucu hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezası olması,

b- Suçun Anayasa’nın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,

2) Sanığa ilişkin olarak;

a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,

b- Yargılamaya konu kasıtlı suçun, sanık hakkında daha önce işlediği başka bir suç nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin denetim süresi içinde işlenmemiş olması,

c- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,

d- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önüne alınarak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması,

e- Sanığın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine dair bir beyanının olmaması,

Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların varlığı hâlinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve on sekiz yaşından büyük olan sanıklar beş yıl, suça sürüklenen çocuklar ise üç yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına ilişkin bir değerlendirme yapılması için, yargılamanın herhangi bir sujesinin talepte bulunması şart değildir. Maddede öngörülen şartların oluşup oluşmadığı ve bu hükmün uygulanıp uygulanmayacağı hâkim tarafından her olayda resen değerlendirilip takdir edilmeli ve denetime imkân verecek biçimde kararda gösterilmelidir.

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif şartlarından biri, suçun işlenmesi ile mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hâle getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada kast edilen maddi zarar olup, manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Objektif şartlardan diğeri, sanığın suç tarihinden önce kasıtlı bir suçtan cezalandırılmamış olmasıdır. Daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmakla birlikte adli sicilden silinme şartları oluşmuş mahkûmiyet, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kanuni engel oluşturmayacak, ancak bu durum, sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirleme yönünden mahkemece değerlendirmeye tabi tutulabilecektir. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 23.01.2018 tarihli ve 962-16 sayılı, 28.02.2017 tarihli ve 896-111 sayılı kararlarında da, kasıtlı suçtan verilmiş hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararların sanığın suç işleme hususundaki eğilimini belirlemek yönünden yargı makamlarınca değerlendirmeye tabi tutulabileceği sonucuna ulaşılmıştır.

Öte yandan, 5271 sayılı CMK’nın 231/6-b maddesindeki “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması” şeklindeki düzenleme ile kanun koyucu, suça ve faile ilişkin tüm objektif şartları taşıyan herkes için mutlak surette hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi gerektiğini kabul etmeyip hâkime belirli ölçüler içerisinde bir takdir hakkı tanımıştır. Ancak, sanığın yeniden suç işleyip işlemeyeceği hususundaki değerlendirmenin dosya içeriğine uygun, kanuni ve yeterli gerekçe içermesi ve bu gerekçenin hükümde yer alan hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesi, ertelenmesi ve takdiri indirim uygulamalarında dayanılan gerekçe ile çelişmemesi gerekir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın adli sicil kaydında bulunan kasıtlı suçtan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar yargılamaya konu suç tarihi itibarıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanmasına yasal engel oluşturmasa da, bahse konu karar dikkate alındığında, suç işleme eğilimi ile bu bağlamda kişilik özelliklerinin değerlendirmeye tabi tutulduğu ve tekrar suç işlemeyeceği konusunda kanaat oluşmaması nedeniyle hakkında CMK’nın 231. maddesinin uygulanmadığı anlaşıldığından, Yerel Mahkemece “…daha önce kasıtlı bir suç dolayısıyla hakkında hüküm kurulduğundan ve ileride tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından…” şeklinde gösterilen gerekçenin dosya içeriğine uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden kabulüne, Özel Daire bozma kararından, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilmediğine ilişkin bozma nedeninin çıkarılmasına karar verilmelidir.

Hapis Cezasının Ertelenmesi Kararı

Kısa süreli hapis cezasının TCK’nın 51. maddesi uyarınca ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken yasal ve yeterli gerekçe gösterilip gösterilmediği;

Hapis cezasının ertelenmesi, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 51. maddesinde;

“İşlediği suçtan dolayı iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilen kişinin cezası ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada onsekiz yaşını doldurmamış veya altmışbeş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır. Ancak, erteleme kararının verilebilmesi için kişinin;

a) Daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

b) Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması, gerekir.”

şeklinde düzenlenmiştir.

Buna göre, iki yıl veya daha az süreyle hapis cezasına mahkûm edilenlerin cezasının ertelenebileceği, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olanlar bakımından ise bu sürenin üst sınırının üç yıl olduğu belirtilmiş, ancak erteleme kararının verilebilmesi;

1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûm edilmemiş olması,

2- Suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması,

Şartlarına bağlanmıştır.

Bu şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmekle birlikte, daha önce kasıtlı bir suçtan dolayı üç aydan fazla hapis cezasına mahkûmiyet, hapis cezasının ertelenmesine kanuni engel oluşturmaktadır. Bu durumda ayrıca kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması şartının değerlendirilmesine gerek olmayacaktır. Birinci şartın gerçekleştiği hâllerde ise, cezanın ertelenmesine karar verilebilmesi için, kişinin suçu işledikten sonra yargılama sürecinde gösterdiği pişmanlık dolayısıyla tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkemede bir kanaatin oluşması gerekmektedir. Anılan kanun maddesi uyarınca, yalnızca hapis cezalarının ertelenmesi mümkün olup hapis cezasından çevrilen veya doğrudan verilen adli para cezalarının ertelenmesi imkânı bulunmamaktadır.

07.06.1976 tarihli ve 4-3 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu karara uyum gösteren Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında belirtildiği üzere, “erteleme” cezanın doğrudan doğruya sanığın kişiliğine uydurulmasını öngören bir şahsileştirme kurumudur. Hapis cezasının ertelenmesine veya ertelenmesine yer olmadığına karar verilirken mahkemece gerekçe gösterilmeli ve bu gerekçe dosyada bulunan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek özelliklerini de taşır. Zira kanuni, yeterli ve dosya kapsamıyla uyumlu bulunmayan bir gerekçeye dayanılarak erteleme hükmünün uygulanmaması, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, cezanın kişiselleştirilmesi ilkesine de aykırı olup, uygulamada keyfiliğe yol açabilecektir.

Mahkemece, hapis cezasının ertelenip ertelenmeyeceğine ilişkin takdir kullanılırken, sanığın yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurularak pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilmeli ve tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaat buna göre belirlenmelidir. Diğer taraftan yerel mahkemece gösterilen gerekçenin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya kapsamıyla uyumlu olup olmadığının Yargıtay denetimine tabi olacağında da şüphe bulunmamaktadır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Hükmolunan kısa süreli hapis cezasının ertelenmesine engel kasıtlı suçtan bir mahkûmiyet hükmü olmayan, yapılan tek oturuma katılan, suçunu ikrar eden, suçu işledikten sonra pişmanlık göstermediğine ilişkin bir beyanı ya da dosyaya yansıyan olumsuz bir davranışı bulunmayan sanığın, yargılama sürecindeki davranışları göz önünde bulundurulup pişmanlık duyup duymadığı değerlendirilerek tekrar suç işleyip işlemeyeceği hususundaki kanaatin buna göre belirlenmesi gerekirken, 10 ay hapis cezasının ertelenmemesine ilişkin olarak; “…daha önce kasıtlı bir suç dolayısıyla hakkında hüküm kurulduğundan ve ileride tekrar suç işlemeyeceği konusunda mahkememizde olumlu kanaat oluşmadığından” şeklinde gösterilen gerekçenin yasal ve yeterli olmadığı kabul edilmelidir.

Bu itibarla; Özel Dairenin, Yerel Mahkeme hükmünün TCK’nın 51. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçesinin yasal ve yeterli olmadığına yönelik bozma nedeni yerinde olduğundan, bu uyuşmazlık yönünden itirazın reddine karar verilmelidir.

Ödenmeyen Adli Para Cezasının Hapis Cezasına Çevrilmesi

Karar tarihinden sonra 6545 sayılı Kanun ile 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 106/3. maddesinde yapılan değişiklik gözetildiğinde, hüküm fıkrasında yer alan “5237 sayılı TCK’nun 52/4-son maddesi uyarınca adli para cezasının ödenmeyen kısmının hapis cezasına çevrilmesine (ihtarat yapıldı)” şeklindeki kısmın uygulanma imkânının kalıp kalmadığı;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Adlî para cezası” başlıklı 52. maddesinin uyuşmazlık konusuna ilişkin 4. fıkrası;

“Hâkim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği belirtilir.”

şeklinde düzenlenmiştir.

Bu hükme göre; mahkeme, ekonomik ve şahsi hâllerini göz önünde bulundurarak sanığa adli para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi bu cezanın belirli taksitler hâlinde ödenmesine de karar verebilecektir. Sanığa adli para cezasını ödemesi için mehil verildiği hâllerde mehilin sonundan başlamak üzere ayrıca cezanın taksitler hâlinde ödenmesine karar verilmesi mümkün değildir. Zira, kanun koyucu anılan maddede seçimlik iki yöntem düzenlemiş olup, her iki hâl de hâkimin takdirine bağlı olmakla birlikte, sanığın şahsi ve ekonomik hâllerine göre bu seçeneklerden yalnızca birine hükmedilmesi gerekmektedir. Taksitlendirmeye karar verilmesi durumunda ise taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi hâlinde geri kalan kısmının tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği kararda belirtilecek, sanığa bu husus ihtar edilecektir.

Uyuşmazlığın isabetli bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un “Adlî para cezasının infazı” başlıklı 106. maddesinin 3 ve 5. fıkraları üzerinde de durulmalıdır.

Anılan maddenin 3. fıkrası karar tarihinde; “Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adlî para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarınca hapsedilir” şeklinde iken hükümden sonra 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesi ile

“Hükümlü, tebliğ olunan ödeme emri üzerine belli süre içinde adli para cezasını ödemezse, Cumhuriyet savcısının kararı ile ödenmeyen kısma karşılık gelen gün miktarı hapis cezasına çevrilerek, hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına karar verilir. Günlük çalışma süresi, en az iki saat ve en fazla sekiz saat olacak şekilde denetimli serbestlik müdürlüğünce belirlenir. Hükümlünün, hakkında hazırlanan programa ve denetimli serbestlik görevlilerinin bu kapsamdaki uyarı ve önerilerine uymaması hâlinde, çalıştığı günler hapis cezasından mahsup edilerek kalan kısmın tamamı açık ceza infaz kurumunda yerine getirilir.”

şeklinde değiştirilmiştir. Bu değişiklikle ödenmeyen adli para cezasının, doğrudan doğruya hapis olarak infaz edilmesi yerine öncelikle hükümlünün iki saat çalışması karşılığı bir gün olmak üzere kamuya yararlı bir işte çalıştırma suretiyle denetimli serbestlik tedbiri altında infazı mümkün hâle getirilmiş, hükümlünün bu yükümlülüğe uymaması durumunda ödemediği adli para cezasının hapis cezası olarak infaz edilmesi öngörülmüştür. 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu bu değişiklikle süresinde ödenmeyen adli para cezalarının doğrudan hapis olarak infaz edilmesinin önüne geçilmesini amaçlamaktadır.

Anılan maddenin 5. fıkrasında ise “Adlî para cezasının hapse çevrileceği mahkeme ilâmında yazılı olmasa bile üçüncü fıkra hükmü Cumhuriyet Başsavcılığınca uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. Buna göre TCK’nın 52. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca hükümlü tarafından ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği mahkeme ilamında belirtilmese dahi 5275 sayılı Kanun’un 106. maddesinin üçüncü fıkrası hükümlü hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından resen uygulanacaktır.

Bu ahvalde TCK’nın 52. maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin mahkeme kararında belirtilmesi ya da belirtilmemesi, 5275 sayılı Kanun’un 106. maddesinin beşinci fıkrasında infaz aşamasında nasıl hareket edileceği düzenlendiğinden sonuca etkili olmayacak ve tek başına bozma nedeni yapılamayacaktır.

Bu bilgiler ışığında sorun değerlendirildiğinde;

TCK’nın 52. maddesinin dördüncü fıkrasında, ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin mahkeme kararında belirtileceği düzenlenmiş olup adli para cezasını süresinde ödemeyen hükümlüler hakkında cezanın doğrudan doğruya hapis olarak infazı yerine öncelikle kamuya yararlı bir işte çalıştırma suretiyle infazını öngören 6545 sayılı Kanun’un 81. maddesiyle değişik 5275 sayılı Kanun’un 106. maddesinin üçüncü fıkrasında, hükümlünün kamuya yararlı bir işte çalıştırılmasına ilişkin tedbirin ödenmeyen adli para cezasından çevrilerek belirlenen hapis cezası üzerinden kararlaştırılacağına yer verilmesi nedeniyle anılan düzenlemenin TCK’nın 52. maddesinin dördüncü fıkrasındaki hükmün uygulanma imkânını ortadan kaldırmadığı, dolayısıyla yerel mahkemece ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtar edilmesinde bir isabetsizlik olmadığı ve buna bağlı olarak karardaki “5237 sayılı TCK’nun 52/4-son maddesi uyarınca adli para cezasının ödenmeyen kısmının hapis cezasına çevrilmesine (ihtarat yapıldı)” ibaresinin çıkarılmasına gerek bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.

Alanında uzman Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, gerçek ve tüzel kişilere yönelik her türlü suç isnadı, cezai şikayet, kovuşturma, soruşturma ve diğer ceza davası konularında müvekkillerimize avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmakta ve müvekkillerini ceza mahkemelerinde gerek müşteki vekili ve gerekse sanık müdafi olarak temsil etmektedir.

Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.

Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.