Hırsızın Binadan Çıkmadan Yakalanması ve Hırsızlık Suçuna Teşebbüs
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Hırsızlık – Madde 141
(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Madde Gerekçesi
Madde metninde, hırsızlığın temel şekli tanımlanmıştır. Buna göre, taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koşulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edecek ve suç oluşmayacaktır.
Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.
Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.
Nitelikli hırsızlık – Madde 142
(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) (Mülga: 18/6/2014-6545/62 md.)
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felaketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak,
b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle,
c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak,
d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak veya kilitlenmesini engellemek suretiyle,
e) Bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle,
f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak,
g) Büyük veya küçük baş hayvan hakkında,
h) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun, bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır.
(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi halinde, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(4) Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz.
(5) Hırsızlık suçunun işlenmesi sonucunda haberleşme, enerji ya da demiryolu veya havayolu ulaşımı alanında kamu hizmetinin geçici de olsa aksaması hâlinde, yukarıdaki fıkralar hükümlerine göre verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır.
Madde Gerekçesi
Maddede, hırsızlık suçunun nitelikli şekilleri tanımlanmıştır. Bu nitelikli unsurlar, üç fıkra hâlinde tasnif edilmiştir.
Birinci fıkranın (a) bendine göre; hırsızlık suçunun, kime ait olursa olsun, kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Eşyanın kurum ve kuruluş veya ibadet yerine ait bulunması veya buralarda özel muhafaza altına alınmış olması koşulu aranmamış, görevlilerin veya ibadet edenlerin özel eşyası hakkında suçun işlenmesi hâlinde de bu nitelikli unsurun oluşacağı kabul edilmiştir.
Kamu yararı veya hizmetine tahsis edilen eşyanın bulunduğu yer önemli değildir.
Fıkranın (b) bendinde, hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi, suçun diğer bir nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır.
Bina veya etrafı çevrili eklentilerinde yapılan hırsızlığın cezası artırılırken bu gibi yerlere giriş şekline önem verilmemiştir. Tarlada tarım araçlarının korunması için yapılan kulübelerde işlenen hırsızlığın da madde hükmüne girmesi sağlanmıştır. Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.
Fıkranın (c) bendi ile, halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım araçlarında ve bunların belli kalkış ve varış yerlerinde yani istasyonlarda bulunan eşya korunmaktadır. Bu gibi eşyanın yolcu veya araç personeline ait bulunması, keza yolcu veya personelin beraberinde bulunması gerekli değildir. Kargo ile nakledilen veya araçtan indirilen yahut yüklenmek üzere hazırlanan eşya da bu kapsama alınmıştır. Eşyanın muhafaza altına alınmış olması koşulu aranmamıştır. Aracın türü önemli değilse de, umuma tahsis edilmiş olması zorunludur. Bir vasıtanın umuma tahsis edildiği, bir bedel karşılığında herkes tarafından kullanılabilir olması ile değil, belirli bir yöne giden yolcuları ve eşyayı nakletmesiyle anlaşılır.
Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Deprem, sel, su baskını, yangın ve savaş gibi afet veya genel felâketin sebebiyet verebileceği zararları önlemek, bu afet veya felaketlere maruz kalan insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hazırlanmış olan eşya, bu bent kapsamına giren hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaktadır. Eşyanın bulunduğu yer önemli değildir; bunların bina içerisinde veya açıkta depolanmış olması mümkündür. Bunun gibi, eşyanın afet ve felâket bölgesine gittikten sonra ve henüz afetten zarar görenlere dağıtılmadan önce çalınması hâlinde de bent uygulanacaktır.
Fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur.
Fıkranın (f) bendine göre, hırsızlık suçunun elektrik enerjisi hakkında işlenmesi, bir nitelikli hâli oluşturmaktadır. Suçun temadi hâlinde işlenmesi, bu nitelikli hâlin kabulünde etkili olmuştur.
Maddenin ikinci fıkrasında, hırsızlık suçunun birinci fıkraya nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli şekilleri düzenlenmiştir.
İkinci fıkranın (a) bendine göre, hırsızlık suçunun kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanılarak işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, malını koruyamayacak durumda olmasının örneklerini oluşturmaktadır. Hatta, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik hâlinin de aynı durumu doğurmuş bulunması olanaklıdır.
Kişinin örneğin geçirmiş bulunduğu kaza sonucunda ölmüş olmasından yararlanılarak üzerindeki veya yanındaki eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmiş olması da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir.
Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir. Aksi takdirde, duruma göre, yağma suçunun veya bir başka suçu işlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Fıkranın (b) bendinde, hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel bir beceriyle işlenmesi hâli öngörülmüştür. Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır. Bunun gibi, yoldan giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle işlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kişiye karşı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde, yağma suçu oluşur.
Fıkranın (c) bendinde hırsızlık suçunun doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Kişinin içinde bulunduğu bazı durumlar, eşyası üzerindeki koruma ve gözetimini zayıflatabilir ve hatta ortadan kaldırabilir. Bu durumdan yararlanarak hırsızlık suçu kolaylıkla işlenebilir.
Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Bu nitelikli hâl için önemli olan, hırsızlık suçunun kilit açmak suretiyle işlenmesidir. Kilit, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle açılmış olabilir. Anahtar, hırsızlık veya yağma suretiyle de elde edilmiş olabilir. Bu durumda iki suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Kilidin, hırsızlığı işlemek veya çalınmış malı başka yere nakletmek amacı ile açılmış olması gerekir. Kilidin muhkem olması şart değildir. Anahtar veya diğer aletlerin, vasıtasız olarak açılması mümkün olmayan bir kilidi açmak için kullanılması lazımdır. Kilidi kırmadan açmaya yarayan her türlü araç, alet sayılır. Sahibinin kilidin üzerinde unuttuğu anahtar çevrilerek kilidin açılması suretiyle hırsızlığın işlenmesi ve çalınacak şeyin herhangi bir aletle yerinden sökülmesi hâllerinde bu bent uygulanmayacaktır.
Fıkranın (e) bendine göre; hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluşturmaktadır.
Fıkranın (f) bendinde bir nitelikli hâl olarak hırsızlık suçunun tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak işlenmesi öngörülmüştür Kişi, kendisini tanınmayacak hâle getirmekle, yakalanmasını önlemek ve böylece cezasız kalmasını sağlamak amacı gütmektedir. Keza, kişinin kamu görevlisi sıfatını takınması suretiyle hırsızlık suçunu işlenmesi hâlinde, bu sıfatın verdiği kolaylıktan yararlanma söz konusudur.
Fıkranın (g) bendine göre; hırsızlık suçunun barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluşturmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, hırsızlık suçunun sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır cezayı gerektiren hâl olarak tanımlanmıştır. Ancak, hırsızlık suçunun bu nitelikli şeklinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, hapis cezasının yanı sıra adli para cezası öngörülmüştür. Çünkü, bu durumda hırsızlık suçunun işlenmesi suretiyle uğranılan zararın veya elde edilen yararın miktarını tam olarak belirlemek her zaman mümkün olamamaktadır.
Suça teşebbüs – Madde 35
(1) Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.
(2) Suça teşebbüs halinde fail, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığına göre, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onüç yıldan yirmi yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine dokuz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
Madde Gerekçesi
Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine rağmen, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememektedir. Bu durumda ise kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir. Ancak teşebbüs hâlinde karşılaşılan en önemli sorunlardan biri, cezanın belirlenmesinde “eksik teşebbüs”-“tam teşebbüs” ayrımının esas alınmasıdır. Çünkü, “eksik teşebbüs”-“tam” teşebbüs ayırımında her olaya uygulanabilen ve duraksamaya yer bırakmayan objektif bir ölçüt bulunamamaktadır.
Bu nedenle suçun tamamlanamadığı durumlarda ceza miktarı belirlenirken, yapılan hareketin ulaştığı gerçekleşme aşamasından ziyade, fiilin doğurduğu zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınmalıdır. Çünkü bir olayda icra hareketleri bitmemesine rağmen ortaya çıkan zarar veya tehlike, icra hareketlerinin bitmesinden sonra meydana gelen zarar veya tehlikeden daha ağır olabilir. Özellikle silâhla yapılan ve tekrarlanan hareketlerle gerçekleştirilmek istenen adam öldürme suçunda bu durum söz konusu olmaktadır. Örneğin tabancasındaki mermilerden sadece birini atıp mağduru yaraladıktan sonra engellenen fail, icra hareketleri bitmediği için adam öldürmeye “eksik teşebbüs”ten dolayı, buna karşılık silâhındaki tek kurşunu atıp mağdura isabet ettiremeyen fail, icra hareketleri bittiği için “tam teşebbüs”ten dolayı cezalandırılmaktadır.
Görüldüğü üzere 765 sayılı Türk Ceza Kanunu ve Hükûmet Tasarısında yer alan “eksik teşebbüs”-“tam teşebbüs” ayırımı adil olmayan bir cezalandırmanın ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu ayırım, sırf hareket suçlarında uygulanamamaktadır.
Belirtilen bu sorunların giderilmesi için, yabancı bir çok ceza kanununda olduğu gibi suça teşebbüste cezanın tespit edilmesinde, “eksik teşebbüs”-“tam teşebbüs” ayırımına maddede yer verilmemiş, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından, teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür.
Buna göre, suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı saptayacak; daha sonra, bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken, somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak, teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında ceza belirlenecektir.
Suça teşebbüs düzenlemesinde getirilen diğer bir yenilik, icra hareketlerinin başlangıcına ilişkindir. Bilindiği üzere icra hareketlerinin ne zaman başladığının belirlenmesi kişi hak ve özgürlüklerinin korunmasıyla yakından ilgilidir. Eğer failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçüt kabul edilirse, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılacaktır. Çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesi mümkün olup, böyle bir ölçüt hazırlık-icra hareketleri ayrımı konusunu bir kanıtlama sorunu hâline getirmektedir. Diğer bir deyişle, suçun icrasıyla ilgisiz davranışlar dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabilecektir.
Açıklanan bu nedenlerle, Tasarıdaki “kastı şüpheye yer bırakmayacak” ölçütü madde metninden çıkartılmış ve bunun yerine “doğrudan doğruya icraya başlama” ölçütü kabul edilmiştir. Böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacaktır.
Ayrıca belirtilmelidir ki, anayasal düzeni zorla değiştirmeye teşebbüs gibi, teşebbüs hareketlerinin bağımsız suç tipi olarak düzenlendiği suçlara teşebbüs mümkün değildir.
Suça teşebbüste kullanılan araç suçun kanuni tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olmalıdır. Ancak elverişlilik sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dahil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunmalıdır. Nitekim uygulamada da elverişlilik bu şekilde anlaşılmaktadır. Bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden “uygun hareketler” kavramı dahil edilmiştir.
Etkin pişmanlık – Madde 168
(1) Hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık, hileli iflâs, taksirli iflâs suçları tamamlandıktan sonra ve fakat bu nedenle hakkında kovuşturma başlamadan önce, failin, azmettirenin veya yardım edenin bizzat pişmanlık göstererek mağdurun uğradığı zararı aynen geri verme veya tazmin suretiyle tamamen gidermesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisine kadarı indirilir.
(2) Etkin pişmanlığın kovuşturma başladıktan sonra ve fakat hüküm verilmezden önce gösterilmesi halinde, verilecek cezanın yarısına kadarı indirilir.
(3) Yağma suçundan dolayı etkin pişmanlık gösteren kişiye verilecek cezanın, birinci fıkraya giren hallerde yarısına, ikinci fıkraya giren hallerde üçte birine kadarı indirilir.
(4) Kısmen geri verme veya tazmin halinde etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, ayrıca mağdurun rızası aranır.
(5) Karşılıksız yararlanma suçunda, fail, azmettiren veya yardım edenin pişmanlık göstererek mağdurun, kamunun veya özel hukuk tüzel kişisinin uğradığı zararı, soruşturma tamamlanmadan önce tamamen tazmin etmesi halinde kamu davası açılmaz; zararın hüküm verilinceye kadar tamamen tazmin edilmesi halinde ise, verilecek ceza üçte birine kadar indirilir. Ancak kişi, bu fıkra hükmünden iki defadan fazla yararlanamaz.
Madde Gerekçesi
Suç tamamlandıktan sonra kişi pişmanlık gösterebilir. Bu durumda, işlenmiş ve tamamlanmış olan suç işlenmemiş hâle artık döndürülemez. Ancak, suç tamamlandıktan sonra, pişmanlık duyarak, gerçekleştirilen haksızlığın neticeleri mümkün olduğunca ortadan kaldırılabilir.
Bu düşüncelerle, etkin pişmanlık; hırsızlık, mala zarar verme, güveni kötüye kullanma, dolandırıcılık ve karşılıksız yararlanma suçlarında cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsî sebep olarak kabul edilmiştir. Ancak, bunun için bazı koşulların gerçekleşmesi gerekir. Önce, failin veya suça iştirak eden kişinin bizzat kendisinin pişmanlık göstererek iade veya tazmini gerçekleştirmesi gerekir. Suçun işlenmesiyle kişilerin görmüş bulundukları zararın aynen iade veya mümkün olduğu kadar azaltılmak suretiyle tazmin edilmesi gerekir. Etkin pişmanlığın cezada indirim yapılması sebebi olarak kabul edilebilmesi için, zararın tamamen veya mümkün olduğu kadar aza indirilerek gerçekleştirilmesi gerekir. Kısmen geri verme veya tazminde, etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanabilmesi için, mağdurun aynen iadeye veya tazmine rıza göstermesi gerekir.
Etkin pişmanlığın kovuşturma başlamadan önce, yani işlenen suçtan dolayı kamu davası açılmadan önce gösterilmesi gerekir.
Etkin pişmanlık durumunda hâkim maddede belirlenen oranda cezada indirim yapabilir. Bu konuda, hâkime etkin pişmanlığın samimiyetine ve zararın tazmin edilen miktarına göre, takdir yetkisi tanınmıştır. Bu hükümle, işlenen suçun yağma olması hâlinde de, cezada belli oranda indirim yapılması yolu açılmıştır.
Hırsızın Binadan Çıkmadan Yakalanması Halinde Sanığa Hırsızlık Suçuna Teşebbüsten Ceza Verilir mi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/485 Karar No: 2017/426 Karar Tarihi: 24.10.2017
Kararı veren Yargıtay Dairesi: 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
İçtihat Metni
Hırsızlık suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-b, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Kahramanmaraş 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.06.2010 gün ve 425-540 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 07.04.2014 gün ve 12118-15034 sayı ile;
“…Diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak;
Sanığın Özel … Hastanesinin altıncı katındaki odada bulunan mağdura ait çantanın içerisinden 50 Lira ve 6 USD parayı alarak hastaneden çıkmak için giriş katına indiği, sanığın şüpheli hareketleri nedeniyle kendisini durdurmak isteyen hastane güvenlik görevlisi tanık …’in uyarısına aldırmayarak kaçmaya başlaması ve tanık … tarafından kovalanarak kesintisiz takip sonucu yakalanması nedeniyle suça konu eşyalar üzerinde tam bir hâkimiyet kuramadığının anlaşılması karşısında, hırsızlık suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı hususu gözetilmeyerek yazılı şekilde karar verilmesi,
Kabule göre de;
Sanığın, çalınan paraya ilişkin henüz mağdurun başvurusu olmaksızın, şüpheli hareketlerinden dolayı güvenlik görevlisi tanık … tarafından durdurulmak istendiğinde kaçtığı, yakalandığında ise suçunu ikrar ederek 07.05.2010 tarihli tutanaklarda belirtildiği üzere çaldığı paraları rızasıyla kolluk görevlilerine teslim ettiği ve mağdura eksiksiz şekilde iadesini sağladığının anlaşılması karşısında, sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 168/1. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi”
isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.05.2014 gün ve 233146 sayı ile;
“Yargılamaya konu somut olay incelendiğinde; suç tarihinden önceki tarihlere ait 23 adet hırsızlık suçundan adli sicil kaydı bulunan sanığın olay günü öğlen sıralarında il merkezindeki Özel … Hastanesine atılı suç niyetiyle girdiği ve hastane içerisinde dolaşmaya başladığı, altıncı kattaki serviste torununa refakatçi olarak kalmakta olan mağdurun bir an odadan çıkmasını fırsat bilen sanığın, oda içerisinde bırakılan çantanın içinden 50 Lira ve 6 Amerikan Doları aldığı ve altıncı kattan ayrıldığı, mağdurun sanığı suçu işlerken görmeyip odasına döndüğünde çantanın fermuarının açık olmasından dolayı hırsızlık olduğunu fark ettiği ancak henüz herhangi bir yere haber veremeden giriş katında güvenlik görevlilerinin bir hırsız yakaladıklarını duyması üzerine aşağıya indiğinde sanığı gördüğü ve olayın ortaya çıktığı, sanığın yakalanmasının ve hırsızlığın anlaşılmasının mağdurun haber vermesiyle değil giriş katındaki görevlilerin, sanığı şüpheli hareketleri üzerine durdurmak istemesi sırasında ortaya çıktığı, dolayısıyla olayda suçun icrâsına başlamadan evvel veya icrâsından sonra kesintisiz bir takibin veya göz hapsine almanın söz konusu olmadığı anlaşılmaktadır. Sanığın, hastane binasına girip altıncı kata çıktıktan ve paraları aldıktan sonra hastane içerisinde altı kat aşağıya indiği, mağdurun olayı hemen fark edemediği, sanığın binadan çıkmakta iken şüpheli hareketleri sebebiyle durdurulmak istendiğinde kaçmaya başladığı ve yakalandığı olayda altı kat aşağıya inen sanığın suça konu parayı hâkimiyet alanına soktuğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Suça teşebbüs hükümlerini düzenleyen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 35. maddesinin metnine bakıldığında;
‘Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icrâya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur…’ hükmü yer almaktadır. Madde metninde yazıldığı gibi suça teşebbüsten söz edebilmek için kastedilen suçun elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icrâsına başlanması, fakat elinde olmayan nedenlerle suç işlemenin tamamlanamaması gerekir. Olayımızda ise sanık atılı suçu işleme kastı ile icrâi hareketlere başlamış, hastane binasının altıncı katına çıkarak burada atılı suçun icrâ hareketlerini tamamlamış ve parayı hâkimiyet alanına almıştır. Sanığın suça ilişkin icrâi hareketleri herhangi bir takip ve ihbar olmadan tamamlandıktan sonra binadan çıkacağı sırada, tamamen görevlilerinin soyut şüphesi üzerine durdurulmasıyla olayın ortaya çıkarak tesadüfen yakalanması gerçekleşmiştir. Sanık, yangın merdiveninden veya arka kapıdan dışarıya çıksa veya görevliler dikkatli olmasa yakalanması söz konusu değildir. Çünkü suçu sanığın işlediğinden kimsenin haberi yoktur. Sanığın üzerindeki paranın geriye alınması ise sadece etkin pişmanlığa konu edilebilir. Esasen, Yüksek Dairenin kabule göre bozma gerekçesinde de bu duruma işaret edilerek mağdurun başvurusu olmaksızın şüpheli hareketlerinden dolayı sanığın yakalandığı kabul edilmiştir.
Sanığın çok katlı binadan dışarı çıkacağı sırada tesadüfen yakalanması teşebbüs halinde kalan eylem olarak kabul edilirse, stadyumların içerisinde, alışveriş merkezlerinde işlenen bütün suçlarda kesintisiz takip olmadığı, suç ihbarı ve şikâyeti yapılmadığı halde suçu işleyip çıkarken yakalanan bütün sanıkların eylemlerinin teşebbüs halinde kaldığı gibi bir sonuç ortaya çıkabilecektir.
Bu sebeplerle; kesintisiz takip, ihbar veya şikâyet bulunmadan suçu işleyip icrâi hareketleri tamamlayan sanığın çıkış kapısında şüphe üzerine yakalandığı eylemin tamamlandığı”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308/3. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 09.06.2014 gün ve 22586-20518 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı hırsızlık suçunun teşebbüs aşamasında kalıp kalmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay günü saat 13.00 sıralarında Özel … Hastanesine giden ve hastane içerisinde herhangi bir işlem yapmadan dolaşan sanığın hareketlerinden şüphelenen tanık …Yanık’ın, güvenlik görevlisi tanık … …’ı arayarak sanığın eşkâl bilgilerini vermesi üzerine tanık …’in üst katları kontrol etmeye çıktığı, bu sırada sanığın hastanenin altıncı katındaki çocuk polikliniği odasında bulunan mağdurun başka bir odaya geçtiğini gördüğü ve boş kalan odaya girip mağdurun içeride bulunan çantasından 50 Lira ile 6 Amerikan Dolarını aldıktan sonra hızlıca hastanenin giriş katına indiği, burada tanık …’in, tanık …tarafından kendisine gösterilen sanığa seslendiği, sanığın ise koşarak hastaneden ayrıldığı ve kovalamaca sonucunda dışarıda yakalandığı,
07.05.2010 tarihli kamera görüntüsü izleme ve inceleme tutanağında; sanığın olay günü saat 12.58’de hastanenin altıncı katındaki koridorda dolaştığı ve saat 13.06’da hızlı bir şekilde koridordan ayrıldığı bilgilerine yer verildiği,
Teslim tutanağında; sanığın, mağdurun çantasından çaldığı paraları görevlilere kendi rızası ile teslim ettiğinin belirtildiği,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur; olay günü hastaneye götürdüğü torununun çocuk polikliniğinde muayene olduğunu, serum taktırmak için bir ara yandaki odaya geçtiklerini, kol çantasının ise muayene odasında kaldığını, bir süre sonra odaya geri döndüğünde çantasının fermuarının açık olduğunu ve cüzdanından 50 Lira ile 6 Amerikan Dolarının alındığını fark ettiğini, akabinde hastanenin giriş katında bir hırsızın yakalandığını duyması üzerine aşağıya indiğinde yakalanan şahsın çocuk polikliniği koridorunda daha önceden karşılaştığı sanık olduğunu gördüğünü,
Tanık … Yanık; hastanenin giriş katında herhangi bir işlem yapmadan dolaşan sanığın hareketlerinden şüphelenerek durumu güvenlik görevlisi tanık …’a bildirip eşkâl bilgilerini verdiği sanığın asansörle yukarı katlara çıktığını söylediğini, bir süre sonra hastaneden çıkarken yeniden gördüğü sanığı tanık …’e gösterdiğini, tanık … tarafından çağrılan sanığın ise kaçmaya başladığını,
Tanık … …; hastanenin danışma bölümünde görevli tanık …Yanık’ın kendisini arayarak bir şahsın hastane içinde herhangi bir işlem yaptırmadan dolaştığını, hareketlerinden şüphelendiği bu şahsın asansörle üst katlara çıktığını söyleyip eşkâl bilgilerini vermesi üzerine katları kontrol ettiğini, eşkâle uyan birini göremeyince yeniden giriş katına indiğinde tarife uygun şahsı asansörden çıkarken gördüğünü, tanık Meryem’in de bu kişiyi kendisine göstermesi üzerine sanığa “bir dakika bakar mısın” dediğini, sanığın ise hızlıca hastane dışına çıkarak koşmaya başladığını, kendisinin de arkasından koşarak sanığı yakaladığını,
Beyan etmişler,
Sanık; suçlamayı kabul ettiğini, hastanenin arka tarafından kaçtığı sırada güvenlik görevlilerinin peşinden gelerek kendisini yakaladığını savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinin birinci fıkrasında; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icrâya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” şeklinde tanımlanan suça teşebbüsün varlığından söz edilebilmesi için;
1- Kasıtlı bir suçu işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrâsına başlanmalı,
3- Failin elinde olmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da sonuç gerçekleşmemelidir.
Suça teşebbüste fail suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın, elinde olmayan nedenlerden dolayı bunu gerçekleştirememekte, bu durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az bir ceza verilmektedir.
765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun aksine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun teşebbüsü düzenleyen 35. maddesinde, teşebbüs halinde cezanın belirlenmesi ile ilgili olarak “eksik teşebbüs-tam teşebbüs” ayırımına yer verilmemiş, adil ve eşit bir cezalandırma bakımından teşebbüs hareketinin meydana getirdiği zarar veya tehlikenin ağırlığının esas alınması öngörülmüştür.
Buna göre, suça teşebbüs durumunda hâkim, önce cezanın belirlenmesindeki ölçülere göre temel cezayı belirleyecek, daha sonra bu konuya ilişkin hükümdeki sırayı takip ederek teşebbüs hükmünü uygulayacaktır. Bu hüküm uygulanırken de somut olayda ortaya çıkan zarar veya tehlikenin ağırlığı dikkate alınarak teşebbüse ilişkin hükümde belirtilen sınırlar arasında bir ceza tayin edilecektir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için genel olarak hırsızlık suçu ile bu suçun ne zaman tamamlandığı hususlarının da değerlendirilmesi gerekmektedir.
765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 491/ilk maddesinde; “Diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma” şeklinde tanımlanan hırsızlık suçunun temel hali, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141/1. maddesinde ise; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” olarak tanımlanmış, aynı Kanununun 142. maddesinde de suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri sayılmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141/1. maddesinin gerekçesinde de; “Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.” açıklamalarına yer verilmiştir.
Her iki kanunda da benzer şekilde tanımlanan hırsızlık suçu; başkasına ait taşınabilir bir malı sahibinin (zilyedinin) rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile bulunduğu yerden almaktır.
Uygulama ve öğretideki yerleşmiş kabule göre hırsızlık suçu, failin, mağdurun suça konu eşya üzerindeki hakimiyetine son vererek, kendi hakimiyetini kurmasıyla başka bir ifadeyle suça konu eşya üzerinde tasarruf edebilme imkanına sahip olmasıyla tamamlanır. Buna karşın, failin icrâ hareketlerine başlayıp da eşyayı kendi tasarruf alanına geçirmesine kadar geçen aşamada ise eylem teşebbüs aşamasında kalmış sayılacaktır.
Failin suça konu eşyayı almadan ya da almaya çalışırken suç üstü yakalanması, eşyanın alındığını gören mağdurun faili hemen ya da kovalamaca sonucu yakalaması, eylemin teşebbüs aşamasında kaldığı hallere örnek gösterilebilir.
Failin, suça konu eşyayı bulunduğu yerden aldığı andan itibaren, olayı fiilen engelleme imkânı olan kişiler tarafından kesintisiz takip sonucu eşyayı hakimiyeti altına alamadan yakalanması halinde de eylemin teşebbüs aşamasında kalması söz konusudur. Ancak, takip sırasında failin gözden kaybolup bir süre sonra tekrar görülerek yakalanması halinde ya da takip sonucu yakalanan failin suça konu eşyayı bir başkasına vermesi, bir yere saklaması veya yemesi nedeniyle suça konu eşyanın ele geçirilemediği durumlarda ise eylem tamamlanmış sayılacak, teşebbüs hükümleri uygulanmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, çok katlı, çok bölümlü, içinde çok sayıda insanın çalıştığı ve bulunduğu Özel … Hastanesinin altıncı katındaki çocuk polikliniği bölümünde bulunan odanın içerisine girip mağdura ait çantadan para çaldığı olayda; sanığın suçun icrâsına başlamadan önce şüphe üzerine güvenlik görevlisi tanık … tarafından hastane içerisinde aranmasına karşın, kesintisiz bir takip olmadan ve işlemeyi kast ettiği suçun elverişli icra hareketlerini engelleyen bir durum ile karşılaşmaksızın hastanenin altıncı katında bulunan odaya girip mağdurun çantasından para aldıktan sonra hastanenin giriş katına kadar inmesi, bu şekilde mağdurun para üzerindeki hâkimiyetinin son bulması, sanığın suça konu para üzerinde tasarruf etme imkânını elde ettikten sonra hastaneden çıkmak üzereyken görevlilerce görülüp kovalamaca sonucu hastane dışında yakalanması karşısında, eyleminin tamamlanmış hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin bozma kararından, hırsızlık suçunun teşebbüs aşamasında kaldığına ilişkin bozma nedeni ile “Kabule göre de” ibaresinin çıkarılmasına, dosyanın diğer bozma nedeni uyarınca işlem yapılmak üzere mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 07.04.2014 gün ve 12118-15034 sayılı bozma kararından “Sanığın Özel … Hastanesinin 6. katındaki odada bulunan mağdura ait çantanın içerisinden 50 Lira ve 6 USD parayı alarak hastaneden çıkmak için giriş katına indiği, sanığın şüpheli hareketleri nedeniyle kendisini durdurmak isteyen hastane güvenlik görevlisi tanık …’in uyarısına aldırmayarak kaçmaya başlaması ve tanık … tarafından kovalanarak kesintisiz takip sonucu yakalanması nedeniyle suça konu eşyalar üzerinde tam bir hakimiyet kuramadığının anlaşılması karşısında, hırsızlık suçunun teşebbüs aşamasında kaldığı hususu gözetilmeyerek yazılı şekilde karar verilmesi” şeklindeki bozma nedeni ile “Kabule göre de” ibaresinin ÇIKARILMASINA,
3- Dosyanın, diğer bozma nedeni uyarınca işlem yapılması için mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.10.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.