Hırsızlık Suçu ile Yağma Suçunun Farkı
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Hırsızlık – Madde 141
(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Madde Gerekçesi
Madde metninde, hırsızlığın temel şekli tanımlanmıştır. Buna göre, taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koşulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edecek ve suç oluşmayacaktır.
Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.
Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.
Yağma – Madde 148
(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet haline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi halinde de aynı ceza verilir.
(3) Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hale getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır.
Madde Gerekçesi
Madde metninde yağma suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi, yağma suçunda da, taşınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, mağdurun rızasının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından tehdidin, kişiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle yapılması gerekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da işlenebilir. Ancak bu cebrin, neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama boyutuna ulaşmaması gerekir.
Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir.
Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder.
Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur.
Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, artık yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda, gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında senedin yağması düzenlenmiştir. Cebir veya tehdit kullanılarak bir kimsenin, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi de yağma sayılmıştır. Senedin bunu imzalayan için “borç doğurucu” olması gerekir. Bu borç para borcu olabileceği gibi, bir işi yapmaya veya yapmamaya, bir taşınmazını hibe etmeye, kira ile oturulan bir binayı boşaltmaya, var olan bir borca kefil olmaya da ilişkin olabilir. Bir alacağı tahsil etmemeye, herhangi bir davayı açmamaya, vasiyetnamesini değiştirmemeye yönelik bir vaadi içeren yazılı beyanlar da “borç doğurucu” senet sayılırlar. Şu hâlde mağduru iktisaden değerlendirmeye elverişli olan bir hakkını kullanmamasına yol açan her türlü belge, borç doğurucu senet tanımına girer.
Maddenin son fıkrasında, mağdurun herhangi bir vasıta ile kendini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesinin, örneğin uyku ilacı ile uyutulmasının, yağmada cebir sayılacağı açıklanmıştır.
Hırsızlık Suçu ile Yağma Suçunun Farkı: Cebir veya Tehdit Kullanılmaması Halinde Yağma Suçundan Ceza Verilebilir mi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/1175 Karar No: 2018/518 Karar tarihi: 13.11.2018
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
İçtihat Metni
Sanık …’un 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 148/1, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.12.2011 tarihli ve 156-326 sayılı hükmün, sanık müdafisi ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 18.11.2015 tarih ve 27279-45418 sayı ile;
“…Bir başkasının, kendisinin veya yakının hayatına, vücut ve cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da mal varlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişinin eylemi yağma suçunu oluşturur. Malın alınması veya verilmesini temin için zilyedin üzerinde cebir ve tehdit kullanılmakta, bu cebir ve tehdit karşısında mağdurun başka bir seçeneği kalmamaktadır.
Kendisini apartman girişine kadar takip eden bir elinde bali poşeti bulunan diğer eli ise cebinde olan sanığın yakınana hitaben ‘üzerinde ne var’ sorusu üzerine korkup paniğe kapılarak cebindeki müzik çalar ile cep telefonunun sanığa verdiği somut olayda, malın teslimi sırasında yağma suçunda aranan boyutta objektif nitelikteki ciddi, korkutucu seviyede cebir/tehdit içeren söz veya hareket bulunmadığı, salt yakınanın kendi iç dünyasındaki korku ve endişesiyle malın teslimine yöneldiğinin anlaşılması karşısında, sanığın hırsızlık suçundan mahkumiyetine karar verilmesi gerekirken suçun vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 14.04.2016 tarih ve 1-89 sayı ile;
“…Somut olayda; baly kullanan, elini cebine atmış, ne varsa isteyen sanığın, oluşturduğu olumsuz kişiliğini baskı ve korkutma unsuru olarak kullanıp, bu yönlerini bilen yaşı küçük olan mağdurdan manevi cebirle üzerindekileri istemesi, mağdurun da sanığın olumsuz kişiliğinden korkarak kendisine zarar vereceği endişesiyle istemeyerek üzerindekileri vermeye kendini mecbur hissetmesi nedeniyle eyleminin bütünüyle Türk Ceza Kanunu’nun 148/1. maddesinde tanımlanan yağma suçunu oluşturduğu…”
gerekçesiyle direnerek sanığın önceki hükümdeki gibi yağma suçundan cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu hükmün de sanık ve müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 06.04.2017 tarihli ve 205728 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun’un 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 05.12.2017 tarih ve 2202-5555 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin yağma suçunu mu yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğunun tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan …, 12.05.2011 tarihinde ikametine gittiği sırada bahçenin girişinde, elinde bulunan poşetteki maddeyi koklayan erkek bir şahısla karşılaştığını, bu şahsın, arkasından hızlıca gelerek sağ eli cebinde bulunur vaziyette “Ne var” diye sorduğunu, bunun üzerine cebindeki müzik çalarını bu kişiye verdiğini, “Başka ne var” diye sorduğunda da cep telefonunu verdiğini iddia ederek annesi … ile birlikte aynı gün Esat Polis Merkezi Amirliğine başvurup şikâyetçi olduklarını belirtmesiyle soruşturmanın başlatıldığı,
13.05.2011 tarihli tutanakta; Sanığın olay tarihinden bir gün sonra polis merkezine gelerek katılan …’a ait cep telefonunu kendisinin aldığını ve teslim olmak istediğini beyan etmesine rağmen teşhis işleminin gerçekleştirilemediğinin belirtildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan … kollukta; olay günü saat 19.30 sıralarında ikametinin bulunduğu binaya girmek üzereyken bahçenin girişinde elinde bulunan poşetteki maddeyi koklayan erkek bir şahsın arkasından hızlıca gelerek sağ eli cebinde bulunur vaziyette kendisine “Ne var” diye sorduğunu, bu kişinin kendisinden bir şey istediğini anladığını ve sağ cebinden müzik çaları çıkartıp sanığa verdiğini, müzik çaların kulaklığını kendisine iade eden sanığın “Başka ne var” dediğini, bunun üzerine cep telefonunu da çıkarıp verdiğini, bu kişinin kendisinin içeri girmesine müsaade edip kapıyı kapatmasını istediğini,
Mahkemede farklı olarak; olay nedeniyle tanıdığı sanığın, apartmana girerken arkasından gelerek kapıyı tutup içeri girdiğini ve “Üzerinde ne var” diye sorduğunu, kendisinin de müzik çalar ve cep telefonu olduğunu söylediğini, sanığın elinin montunun cebinde olduğunu ve silah varmış gibi durduğunu, sanıkta, silah olabileceğini düşünerek korktuğu için cep telefonunu ve müzik çalarını verdiğini, sanığın elinde bıçak, tabanca ya da delici kesici bir şey görmediğini, 400-500 TL arasında zararının olduğunu ve bu zararının ödenmediğini,
Katılan … kollukta; oğlu olan katılan …’ın evin giriş kapısını açtığı sırada elindeki poşette bulunan baliyi çeken sanığın gelip müzik çaları aldığını, üzerinde başka ne olduğunu sorduğunda katılan …’ın sanığın durumundan korkup cep telefonunu da verdiğini, ardından katılan …’ın ikamete girip kendisine olayı anlattığını,
Mahkemede farklı olarak; katılan …’ın apartman içine girdiğinde sanığın da içeride olduğunu, sanığın “Elindekini ve kulağındakini ver” demesi üzerine katılan …’ın korkarak müzik çalar ve cep telefonunu verdiğini,
İfade etmişlerdir.
Sanık … kollukta; uyuşturucu bağımlısı olduğunu, olay günü saat 19.30 sıralarında uyuşturucu hap kullanmış vaziyette aynı zamanda da bali çekerek amaçsız ve ne yaptığını bilmez şekilde gezerken Bardacık Sokak No:3 önünde duran katılan …’ı gördüğünü, yanına yaklaşıp “Telefonunu ver” dediğini, katılan …’ın da telefon ve müzik çalarını kendisine verdiğini, bu eşyaları 150 TL’ye satarak uyuşturucu aldığını, katılan …’dan zorla bir şey istemediğini ve buna yönelik bir harekette bulunmadığını, sadece elindekini vermesini söylediğini, aldığı uyuşturucunun etkisiyle böyle bir şey yaptığını,
Sorguda farklı olarak; katılanı apartmana girerken gördüğünü ve takip ettiğini, katılan apartmana girince onun peşinden kendisinin de girdiğini,
Mahkemede; bali çekerken katılan … ile karşılaştığını, ihtiyacı olduğu için kendisinden cep telefonunu ve kulaklığını istediğini, katılan …’ın da verdiğini, katılan …’a zor kullanmadığını, tehdit de etmediğini,
Savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Yağma“ başlıklı 148. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Madde gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre;
“Madde metninde yağma suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Hırsızlık suçunda olduğu gibi, yağma suçunda da, taşınır malın alınmasıyla ilgili olarak zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Ancak, hırsızlık suçundan farklı olarak, bu suçun oluşabilmesi için, mağdurun rızasının, cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçu açısından tehdidin, kişiyi, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle yapılması gerekir. Yağma suçu, cebir kullanılarak da işlenebilir. Ancak bu cebrin, neticesi sebebiyle ağırlaşmış kasten yaralama boyutuna ulaşmaması gerekir.
Yağma suçunun tamamlanabilmesi için, kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya malın alınmasına karşı koymamalıdır. Bu bakımdan, kullanılan cebir veya tehdidin, kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olması gerekir. Bu nitelikte olmayan bir cebir veya tehdit, sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir.”
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 149. maddesinde de “Silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla” işlenmesi yağma suçunun nitelikli hâli olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir veya tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir veya tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır.
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle “mal aleyhine” işlenen bir suçtur.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili ikinci suç olan hırsızlık, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 141. maddesinin 1. fıkrasında da; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” olarak tanımlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesinin 1. fıkrasında sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 973. maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” şeklinde açıklanmış, asli ve fer’i zilyetlik ise aynı Kanunun 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer’î zilyettir” biçiminde tanımlanmıştır.
Hırsızlık suçu ile korunan hukuki yarar mülkiyet hakkı ile birlikte zilyetliktir. Kanunda “zilyet” kelimesi ile “başkasına ait” olma kelimesi aynı anda kullanılmıştır. Bu şekilde kanun koyucu, iki farklı hukuki duruma aynı anda yer vererek hırsızlık suçunda zilyetlik ile mülkiyeti ayırmış, her ikisini de koruma altına almıştır. Zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı şekilde tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden de malın çalınması hâlinde hırsızlık suçu oluşabilecektir.
Suçun maddi konusu ise başkasına ait taşınır maldır. Bu nedenle malın malikinin bu suçun faili olması mümkün değildir. Suçun mağduru ise malik olabileceği gibi zilyet de olabilir. Çalınan mal, malikin elinden alınmış ise mağdur, malın malikidir. Zilyedin elinden alınmışsa mağdur zilyet, malik ise suçtan zarar görendir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılan …’ın, 12.05.2011 tarihinde ikametine gittiği sırada bahçenin girişinde elinde bulunan poşetteki maddeyi koklayan sanıkla karşılaştığı, sanığın arkasından hızlıca gelerek sağ eli cebinde bulunur vaziyette “Ne var” diye sorduğu, bunun üzerine katılan …’ın cebindeki müzik çaları, sanığın “Başka ne var” diye sorduğunda ise cep telefonunu verdiği olayda; sanığın, müzik çalar ve cep telefonunu almak için katılan …’na yönelik cebir kullanmamasına, ayrıca katılanın hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit içeren bir söz sarf etmemesine rağmen katılanın, kendisinden yaşça büyük, bir eli cebinde olan ve diğer elindeki poşette bulunan maddeyi koklayan sanıktan, orantısız şekilde etkilenip, sanığın cebinde silah olduğunu ve kendisine zarar verebileceğini düşünerek müzik çalarını ve cep telefonunu sanığa verdiğinin anlaşılması ve yağma suçunun düzenlendiği 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 148. maddesinin gerekçesinde de “…Sırf mağdurun normalden fazla ürkek olması nedeniyle, malı teslim etmeye veya alınmasına yöneltmişse, yağma suçundan söz edilemez ve fiilin hırsızlık olarak nitelendirilmesi gerekir.” şeklinde açıklamanın bulunması karşısında; sanığın eyleminin, yağma suçunun oluşması için gereken tehdit veya cebir unsurlarını içermediği, sanığın elinde bulunan baliyi koklamasının tek başına katılanın vücut dokunulmazlığına yönelik tehdit olarak değerlendirilemeyeceği, ancak sanığın, katılana ait cep telefonu ve müzik çaları onun rızası dışında alması eyleminin bir bütün hâlinde hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu hükmün, sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle,
1- Ankara 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 14.04.2016 tarihli ve 1-89 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 30.10.2018 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 13.11.2018 tarihinde yapılan ikinci müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2016/985 Karar No: 2018/158 Karar Tarihi: 10.04.2018
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi
İçtihat Metni
Nitelikli yağma suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 149/1-c, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca iki kez 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Bakırköy 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesince verilen 12.05.2011 gün ve 3021-174 sayılı hükümlerin, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 09.02.2015 gün ve 10254-3786 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.03.2016 gün ve 91429 sayı ile;
“…Yağma suçu, kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına bir saldırı gerçekleştireceği ya da mal varlığı bakımından büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak bir malı teslim veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması olup, tehdidin malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli ve yoğunlukta olması gerekir. Yani tehdidin mağdur tarafından ciddiye alınmış olması ve mağdur üzerinde korkutucu etkisinin bulunması zorunludur.
Somut olayda;
Suça sürüklenen çocuk …’ın, yanındaki diğer suça sürüklenen çocuklarla birlikte, yolda yürümekte olan mağdurlar … ve …’ı durdurup para istedikleri, mağdur …’in 35 Kuruş, mağdur …’ın 40 Kuruşu korkarak suça sürüklenen çocuk …’a verdikleri, mağdurlar aşamalardaki beyanlarında, suça sürüklenen çocukların kendilerini tehdit etmediklerini, bıçak çekmediklerini, fiziki bir müdahalede bulunmadıklarını, korkutucu herhangi bir söz söylemediklerini ifade ettikleri, buna göre, … ile yanındaki diğer suça sürüklenen çocukların para istedikleri sırada mağdurlara yönelik zor kullanmadıkları gibi tehdit içeren bir söz ya da davranışta bulunmadıkları, mağdurların korkarak para vermesinde yağma suçunun oluşması için yasada öngörülen objektif olarak korkutucu söz ya da davranışının olmadığı, mağdurların sübjektif korkusunun yağma suçunun oluşması için yeterli olmadığı, suça sürüklenen çocuğun söz ve hareketlerinin yağma suçunda aranan tehditteki nicelik ve şiddet boyutuna vardığının kabulünün olanaklı olmadığının anlaşılması karşısında, eylemin hırsızlık suçunu oluşturduğu,
Hırsızlık suçunun ise, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 102/4 ve 104/2. maddeleri gereğince zamanaşımına uğradığından kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi gerektiği…”
düşüncesiyle itiraz kanun yoluna müracaat etmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince, 30.05.2016 gün ve 3481-4499 sayı ile, itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … hakkında 17.02.2005 tarihinde mağdur …’a, 19.02.2005 tarihinde ise mağdurlar … ve …’a karşı işlediği iddia edilen nitelikli yağma suçlarından açılan kamu davasında kovuşturma evresinde ayırma kararı verilmiş, sanıklar … ve … hakkında 17.02.2005 tarihinde mağdur …’a, 19.02.2005 tarihinde ise mağdurlar … ve …’a karşı işledikleri iddia edilen nitelikli yağma suçlarından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararlar itiraz edilmeksizin kesinleşmiş, sanık … hakkında 17.02.2005 tarihinde mağdur …’a karşı işlediği iddia edilen nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün Özel Dairece bozulmasına karar verilmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında 19.02.2005 tarihinde mağdurlar … ve …’a karşı işlediği iddia edilen nitelikli yağma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar; sanığın eyleminin yağma suçunu mu, yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğunun, hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulü halinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle, 19.02.2005 tarihli yakalama ve zapt etme tutanağını düzenleyen görevlilerin dinlenmesi yönünden eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Yakalama ve zapt etme tutanağına göre; kolluk görevlilerinin 19.02.2005 tarihinde saat 13.00 sıralarında bıçak çekmek suretiyle yağma olaylarının sıkça meydana geldiği Ataköy metro girişi ve civarında görevlerini yerine getirdikleri sırada, sanık … ile inceleme dışı sanıklar .., … ve …’ın mağdurlar … ve …’in önünü kesip, mağdurların etraflarını sararak üstlerini aradıklarını ve ceplerinde bulunan telefon ile paralarını aldıklarını gördükleri, bunun üzerine görevlilerinin müdahalede bulunarak sanık … ile inceleme dışı sanıkları yakaladıkları, yapılan üst yoklamalarında inceleme dışı sanık …’un üzerinde bir adet kelebek olarak tabir edilen bıçağın, sanık …’in üzerinde ise mağdurlardan aldığını beyan ettiği 75 kuruşun ele geçirildiği anlaşılmaktadır.
Mağdur … soruşturma evresinde; saat 12.30 sıralarında mağdur … ile birlikte metro istasyonuna gittikleri esnada, daha önceden tanımadığı sanık ile inceleme dışı diğer sanıkların yanlarına gelip kendisinden 50 kuruş istediklerini, korktuğu için üzerinde bulunan 35 kuruşu verdiğini, mağdur …’dan da para istemeleri üzerine mağdur …’ın da cebindeki 40 kuruşu sanıklara verdiğini, ardından şahıslardan birisinin cebindeki telefonu görerek çıkartmasını istediğini, sanık ve inceleme dışı sanıkların aralarında Arapça bir şeyler konuştuklarını, telefonunu tekrar cebine koyduğunda geri çıkartmasını istediklerini, bu sırada polislerin gelip sanık ve inceleme dışı sanıkları yakaladıklarını, bıçak çekme olayının olmadığını,
Kovuşturma evresinde; mağdur … ile Şirinevler köprüsüne yaklaştıkları sırada önce üç kişinin daha sonra ise bir kişinin gelip önlerini çevirdiklerini, sanık …’in bıçak ya da tabanca göstermeden tenha bir yeri gösterip “Size birini soracağız, bir şey konuşacağız, buraya gelir misiniz” diye sorduğunu, gitmemek için bu yerin yabancası olduğunu ve ağabeyinin beklediğini söylediğinde “Para verin, biz simit alacağız, karnımız aç” dediğini, kendisinin cebinde bulunan 50 kuruşu, mağdur …’ın ise 40 kuruşu sanık …’e verdiğini, paraları verdikten sonra inceleme dışı sanık …’un kendisine “Telefonu bir çıkarsana, markası ne bir bakayım” dediğini, telefonunu çıkardığı esnada inceleme dışı sanık …’un yanındaki arkadaşı ile fısıltı şeklinde konuştuğunu, bu esnada telefonunu cebine koyduğunda inceleme dışı sanık …’un tekrar çıkarmasını istediğini, cep telefonunu çıkarıp elinde tuttuğu sırada polislerin geldiğini, sanık … ile inceleme dışı sanıkların “Para vermezseniz döveriz, öldürürüz, bıçaklarız” şeklinde bir söz söylemedikleri gibi bıçak ya da tabanca göstererek üst araması yapmadıklarını, fiziki güç kullanmadıklarını, ancak sanık ile inceleme dışı sanıkların kendilerini bir nevi çembere aldıklarını,
Mağdur … soruşturma evresinde; mağdur … ile metroya doğru yürüdükleri sırada tanımadıkları dört kişinin yanlarına gelip kendisinden 50 kuruş istediklerini, korktuğu için üzerindeki 40 kuruşu verdiğini, ardından mağdur …’e “Sende para var mı” diye sormaları üzerine, mağdur …’in de 50 kuruş verdiğini, sanık ve inceleme dışı sanıkların kendilerine cep telefonlarının olup olmadığını sorduklarını, mağdur …’in cep telefonunun olduğunu söylemesi üzerine sanık ve inceleme dışı sanıkların etraflarını sarıp “Size bir şey göstereceğiz” diyerek kendilerini ileriye çekmek istediklerini, bu sırada polislerin gelerek şahısları yakaladığını, para verme esnasında bıçak çekme olayının olmadığını,
Kovuşturma evresinde; olay tarihinde mağdur … ile Şirinevler’e doğru gittikleri sırada sanık … ve inceleme dışı sanıkların önlerini çevirip “Karnımız aç, simit parası verin” dediklerini, mağdur …’in 50 kuruş, kendisinin ise 40 kuruşu sanık …’e verdiklerini, bu esnada tehdit içerikli bir söz söylemedikleri gibi bıçak ya da tabanca göstermediklerini, içlerinden birisinin mağdur …’e “Cep telefonunu çıkart, markasına bakacağım” dediğini, mağdur …’in cep telefonunu çıkartıp elinde tutarak soran kişiye gösterdiğini, ardından da cebine geri koyduğunu, aynı kişinin mağdur …’den bir kez daha cep telefonunu çıkarmasını istediği sırada polislerin gelip sanık ve inceleme dışı sanıkları yakaladıklarını, verdikleri paranın polis merkezinde kendilerine teslim edildiğini,
İnceleme dışı sanık … soruşturma evresinde; sanık …, inceleme dışı sanıklar Sedat ve Hakan ile birlikte gezdiklerini, bu sırada sanık … ile inceleme dışı sanık Hakan’ın mağdurların yanına gidip simit parası istediklerini, kendisinin köprünün yanında simit yediğini, mağdurların sanık … ile inceleme dışı sanık Hakan’a 40 kuruş verdiklerini, sonrasında polislerin gelip kendilerini yakaladığını, zorla cep telefonunu almadıklarını, mağdurların simit parasını kendilerinin verdiğini,
Kovuşturma evresinde; olay tarihinde diğer sanıklarla birlikte gezerken mağdurları durdurup “Karnımız acıktı, bozuk paranız var mı” diye sorduklarını, mağdurların birisinin 40, diğerinin de 50 kuruş verdiğini, parayı sanık …’in aldığını, bu sırada polislerin kendilerini yakaladığını, telefon isteme ve almaya çalışma olayının olmadığını, yağmalama kastı ile hareket etmediğini, sadece karnını doyurmak için mağdurlardan para istediklerini,
İnceleme dışı sanık … soruşturma evresinde; mağdurların cep telefonunu ve paralarını zorla almadıklarını, önce kendi paraları ile simit alıp inceleme dışı sanıklar Uğur ve Hakan ile yediklerini, sanık …’in de simit almak için mağdurlardan para istediğini, mağdurların kendi istekleri ile sanık …’e 45 kuruş verdiklerini, kimsenin telefonunun alınmadığını,
Kovuşturma evresinde; olay günü sanık … ve inceleme dışı sanıklar ile birlikte gezdikleri sırada karınlarının acıktığını, bunun üzerine simit parası istedikleri mağdurların kendilerine ayrı ayrı para verdiklerini, zor kullanmadıklarını, mağdur …’in cep telefonunu almaya çalışmadıklarını,
İnceleme dışı sanık … soruşturma evresinde; sanık …’in simit almak için mağdurlardan para istediğini, sanık …’in 40 kuruş aldığını, parayı zorla almadıklarını, sanık …’in istemesi üzerine mağdurların rızaları ile parayı verdiklerini,
Kovuşturma evresinde; arkadaşları ile birlikte gezdikleri sırada sanık …’in mağdurlara “40-50 kuruşunuz var mı, simit alacağım” dediğini, mağdurların her ikisinin sanık …’e para verdiklerini, ancak kaç lira verdiklerini görmediğini, mağdur …’in cep telefonunu almaya çalışmadıklarını, sadece acıktıkları için para istediklerini,
İfade etmişlerdir.
Sanık … soruşturma evresinde; inceleme dışı sanıklar ile birlikte gezdikleri sırada mağdurlardan simit parası istediklerini, mağdur …’in rızası ile kendilerine 45 kuruş verdiğini, zorla para almadığını,
Kovuşturma evresinde; olay günü inceleme dışı sanıklar ile birlikte gezerken acıktıklarını, mağdurların yanına gidip “40 – 50 kuruş simit paranız var mı” diye sorduklarını, mağdurların kendilerine simit almak için para verdiklerini, ancak miktarını hatırlamadığını, mağdurların cep telefonunu almaya çalışmadıklarını, mağdurların rızalarıyla para verdiklerini, polislerin gelip kendilerini yakaladığını,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
1- Yakalama ve zapt etme tutanağını düzenleyen görevlilerin dinlenmesi yönünden eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
19.02.2005 tarihli yakalama ve zapt etme tutanağında sanık ile inceleme dışı sanıkların mağdurların önünü kesip etraflarını sararak üzerlerinin arandığı belirtildiği hâlde, tutanak içeriğinde sanık ile inceleme dışı sanıkların mağdurları darp ettiğine, tehdit içerikli sözler söylediğine ya da mağdurlara bıçak veya silah gösterdiklerine ilişkin bir tespitin bulunmaması ve mağdurların da istikrarlı bir şekilde sanık ile inceleme dışı sanıkların kendilerine karşı tehdit içerikli söz söylemediklerini, darp etmediklerini, bıçak veya silah göstermediklerini beyan etmeleri karşısında; 19.02.2005 tarihli yakalama ve zapt etme tutanağını düzenleyen görevlilerin dinlenmesinin sanığın eyleminin nitelendirilmesine bir etkisinin olamayacağı, bu hususta ayrıca bir araştırma yapılmasına gerek bulunmadığı ve eksik araştırmaya dayalı hüküm kurulmadığı kabul edilmelidir.
2- Sanığın eyleminin yağma suçunu mu, yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğu, hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi hâlinde, dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğine gelince;
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun “Mal Aleyhine Cürümler” başlıklı 10. Babın “Yağma ve Yol kesmek ve Adam Kaldırmak” isimli 2. faslında yer alan 495. maddesinde yağma suçunun basit hali, 496. maddesinde suçun “senet gaspı” denilen özel şekli, 497. maddesinde ise bu iki maddenin ortak ağırlaştırıcı nedenleri düzenlenmiştir.
765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 495. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Her kim, menkul bir malın zilyedini veya cürüm mahallinde bulunan bir başkasını cebir ve şiddet kullanarak veya şahsen veya malen büyük bir tehlikeye düşüreceği beyanı ile tehdit ederek o malı teslime yahut o malın kendi tarafından zaptına karşı sukut etmeye mecbur kılarsa on seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezasına mahkum olur.
Bir malın yağması esnasında veya akabinde fiili icra veya itmam etmek veya malı kaçırmak yahut kendisini veya şerikini cezadan kurtarmak için mal sahibine veya vaka mahalline gelen başkasına karşı cebir ve şiddet veya tehdit icra eden kimse hakkında da aynı ceza hükmolunur.”
Anılan Kanunun 497. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Yukarıdaki maddelerde beyan olunan cürümler, geceleyin veya silah ile tehdit ederek işlenirse onbeş seneden yirmi seneye kadar ağır hapis cezası verilir.
Bu fiiler, yol kesmek suretiyle veya içlerinde velev biri görünür şekilde silahlı bulunan ikiden ziyade kimseler yahut kıyafetini tebdil etmiş olan şahıslar tarafından işlenirse ağır hapis cezası 20 seneden aşağı olamaz.”
765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda “gasp” olarak adlandırılan yağma, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara sahip olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, sonrasında bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluşmuş bileşik bir suç olduğundan, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, vücut dokunulmazlığı, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 497. maddesinin birinci fıkrasında yağma fiilinin geceleyin veya silah ile tehdit etmek suretiyle işlenmesi, ikinci fıkrasında da yol kesmek suretiyle veya içlerinden birisi görünür şekilde silahlı bulunan ikiden fazla kişi veya kıyafetini değiştirmiş kişiler tarafından işlenmesi cezayı ağırlaştırıcı neden olarak kabul edilmiştir.
Suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Yağma“ başlıklı 148. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Madde gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre;
“Hırsızlık suçundan farklı olarak yağma suçunun oluşabilmesi için mağdurun rızasının cebir veya tehdit kullanılarak ortadan kaldırılması gerekir. Yağma suçunun tamamlanabilmesi için kullanılan cebir veya tehdidin etkisiyle mağdur malı teslim etmeli veya alınmasına karşı koyamamalıdır. Malın teslim edilmesi veya alınması, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesini, mağdurun bu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesini ifade eder. Mal, zilyedin tasarruf olanağı ortadan kalktığı anda alınmış olacağından, bu ana kadar yapılan cebir veya tehdit, hırsızlığı yağmaya dönüştürür. Örneğin evin içindeki eşyayı alıp kapıdan çıkarken mal sahibi ile karşılaşan hırsız, ona karşı cebir veya tehdit kullanacak olursa, yağma suçu oluşur. Mal alındıktan yani hırsızlık suçu tamamlandıktan sonra, bunu geri almak isteyen kişiye karşı cebir veya tehdide başvurulması hâlinde, yağma suçundan söz edilemez. Hırsızlık suçuna konu malın geri alınmasını önlemek amacına yönelik olarak kullanılan cebir veya tehdit ayrı suçların oluşmasına neden olur. Bu durumda gerçek içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.”
Aynı Kanunun 149. maddede de “yağma suçunun; silâhla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle, birden fazla kişi tarafından birlikte, yol kesmek suretiyle ya da konut veya işyerinde, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı, gece vakti, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, suç örgütüne yarar sağlamak maksadıyla işlenmesi” nitelikli hâl olarak kabul edilmiş, aynı maddenin ikinci fıkrasında yağma suçunun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, kasten yaralama suçuna ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Yağma suçunun oluşabilmesi için, suça konu malın, elinde bulunduran kişiden cebir veya tehdit kullanılmak suretiyle alınması veya mağdurun malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılınması gerekir. Cebir veya tehdit, bir kişiyi malını teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur kılmak amacıyla yapılmalıdır. Cebir veya tehdidin belirtilen amaçla ve bu şekilde gerçekleştirilmesi, yağmayı mal varlığına karşı işlenen diğer suçlardan ayırmaktadır.
Failin mağdura yönelttiği cebir veya tehdidi, kendisi veya başkasına yarar sağlamak amacıyla malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya zorlamak amacıyla gerçekleştirmiş olması gerekir. Cebir veya tehdit ile malın alınması veya verilmesi arasında nedensellik bağı bulunmalıdır. Yağma suçunun oluşabilmesi için, baştan beri yağma amacıyla hareket eden failin, eylemin başında veya ortasında cebir veya tehdit kullanmasının bir önemi bulunmamaktadır. Önemli olan cebir veya tehdidi kullanmasıdır.
Yağma suçu, bir kişinin malını cebir veya tehdit kullanarak almak suretiyle işlenmiş sayılacağından, unsurları itibarıyla hem zilyetliğe, hem de kişi hürriyetine yönelik bir suçtur. Ancak kişi hürriyetine yönelen saldırı, mal aleyhine işlenen suçun gerçekleşmesi bakımından bir araç niteliğinde bulunduğundan, bu suç sonuç itibariyle “mal aleyhine” işlenen bir suçtur.
Uyuşmazlık konusu ile ilgili ikinci suç olan hırsızlık, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 491/ilk maddesinde; “diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma”, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesinin 1. fıkrasında da; “Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” olarak tanımlanmıştır.
Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesinin 1. fıkrasında sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 973. maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” şeklinde açıklanmış, asli ve fer’i zilyetlik ise aynı kanunun 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer’î zilyettir.” biçiminde tanımlanmıştır.
Hırsızlık suçu ile korunan hukuki yarar mülkiyet hakkı ile birlikte zilyetliktir. Kanunda “zilyet” kelimesi ile “başkasına ait” olma kelimesi aynı anda kullanılmıştır. Bu şekilde kanun koyucu, iki farklı hukuki duruma aynı anda yer vererek hırsızlık suçunda zilyetlik ile mülkiyeti ayırmış, her ikisini de koruma altına almıştır. Zilyetliğin hukuka uygun ya da aykırı şekilde tesis edilmiş olmasının bir önemi bulunmamaktadır. Bunun sonucu olarak malı çalarak zilyetliği ele geçiren kişinin elinden de malın çalınması hâlinde hırsızlık suçu oluşabilecektir.
Suçun maddi konusu ise başkasına ait taşınır maldır. Bu nedenle malın malikinin bu suçun faili olması mümkün değildir. Suçun mağduru ise malik olabileceği gibi zilyet de olabilir. Çalınan mal, malikin elinden alınmış ise mağdur, malın malikidir. Zilyedin elinden alınmışsa mağdur zilyet, malik ise suçtan zarar görendir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
19.02.2005 tarihinde kolluk görevlilerinin Ataköy metro girişi ve civarında görevlerini yerine getirdikleri sırada, sanık … ile inceleme dışı sanıklar Hakan, Sedat ve Uğur’un, mağdurlar … ve Deniz’in önünü kesip etraflarını sardıkları, sanık ile inceleme dışı sanıkların simit almak için para istemeleri üzerine mağdurların sanık …’e suç konusu paraları verdiklerini gördükleri olayda; kolluk görevlilerince düzenlenen 19.02.2005 tarihli yakalama ve zapt etme tutanağında sanık … ile inceleme dışı sanıkların mağdurların önünü kesip etraflarını çevirdikten sonra üzerilerinin arandığı ve ceplerindeki telefonlar ile paralarının alındığının belirtilmesine karşın, sanık ve inceleme dışı sanıklar tarafından mağdurlara karşı gerçekleştirilen bir cebir veya tehditten bahsedilmemesi, mağdurların aşamalarda sanık … ile inceleme dışı sanıkların para istedikleri sırada kendilerine herhangi bir fiziki güç uygulamadıkları gibi tabanca ya da bıçak göstermediklerini, tehdit içeren bir söz de söylemediklerini ifade etmeleri, sanık … ile inceleme dışı sanıkların mağdurlardan simit almak için para istediklerini, mağdurların da rızaları ile kendilerine para verdiklerini savunmaları birlikte değerlendirildiğinde; sanık ile inceleme dışı sanıkların mağdurların etrafını sardıkları ve simit almak için para istemeleri üzerine mağdurların cebindeki paraları sanık …’e teslim ettikten sonra sanık ve inceleme dışı sanıkların uzaklaşmaları şeklinde olayın gerçekleştiği, mağdurların, kendilerinden yaşça büyük olan sanık ile inceleme dışı sanıkların sayısından ve önlerini çevirmelerinden orantısız şekilde etkilenerek kendilerine zarar verebileceklerini düşünüp para verdikleri anlaşıldığından, eylemin, yağma suçunun oluşması için gereken tehdit veya cebir unsurlarını içermediği, ancak mağdurların parasının rızaları dışında sanık ve inceleme dışı sanıklar tarafından alınması eyleminin bir bütün halinde hırsızlık suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Bu kabule göre, sanığa atılı hırsızlık suçuna ilişkin olarak suç tarihinde yürürlükte bulunan ve lehe olan 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 491. maddesinin 1. fıkrası uyarınca yaptırımı altı aydan üç yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüş olup, aynı Kanunun 102. maddesinin 4. fıkrası uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, 104. maddesinin 2. fıkrası göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 7 yıl 6 aydır.
19.02.2005 tarihinde işlediği suçla ilgili olarak, sanığın lehine olan 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun 102. maddesinin 4. ve 104. maddesinin 2. fıkraları uyarınca 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımı süresinin, yerel mahkemece hükmünün verildiği 12.05.2011 tarihinde dolmadığı ancak dosyanın Özel Daire kararından önce 19.08.2012 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 09.02.2015 gün ve 10254-3786 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bakırköy 1. Çocuk Ağır Ceza Mahkemesinin 12.05.2011 gün ve 3021-174 sayılı hükmünün, sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden ve gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA, ancak yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı (mülga) CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı (mülga) TCK’nın 102/4, 104/2 maddeleri ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede, suç niteliğinin belirlenmesi bakımından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığına ilişkin uyuşmazlık bakımından oy birliğiyle, sanığın eyleminin yağma suçunu mu, yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğu, hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi hâlinde dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğine ilişkin uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla karar verildi.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.