AYM İhlal Kararı Nedeniyle İdari Davalarda Yargılamanın Yenilenmesi
Danıştay 5. Daire
Esas No: 2019/3540 Karar No: 2020/2386 Karar tarihi: 16-06-2020
Özet: Davacı tarafından, yetkisi bulunmadığı halde Adalet Müfettişinin talebi üzerine mahkeme kararıyla iletişiminin dinlenilmesine karar verilmesinin kanunilik şartını taşımadığı gerekçesiyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğinden bahisle Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi’nin 25/01/2018 tarih ve Başvuru Numarası: 2014/2889 sayılı kararıyla, davacının Anayasanın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine, davacıya 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine ve kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir. Anayasa Mahkemesi kararında, kanuni bir dayanağı olmadan iletişimin dinlenilmesi ve kayda alınması şeklinde davacının haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığını ifade etmiş, bu nedenle meşru amaç ya da ölçülülük açısından bir değerlendirme yapılmasına dahi gerek görmemiştir. Dolayısıyla, 15/05/2009 tarihli Olur ile Adalet Başmüfettişi M.A hakkındaki iddianın sübut bulmadığı nedeniyle işlem yapılmasına yer olmadığına dair verilen kararın hukuka aykırı olduğu hususu Anayasa Mahkemesinin haberleşme özgürlüğünü ihlal edildiğine dair kararı ile ortaya konulmuştur.
(2709 s. K. m. 22) (2577 s. K. m. 53) (5271 s. K. m. 136)
İstemin Konusu: Ankara 16. İdare Mahkemesinin 31/01/2019 tarih ve E:2018/735, K:2019/156 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ
Dava Konusu İstem
Adalet Başmüfettişi M.A. hakkında işlem yapılmasına yer olmadığına ilişkin Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 18/05/2009 tarih ve 3169 sayılı yazısıyla bildirilen 15/05/2009 tarihli Olurun iptali istemiyle açılan davanın reddi yolundaki Ankara 16. İdare Mahkemesinin 30/06/2011 tarih ve E:2009/784, K:2011/812 sayılı kararının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 53. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi suretiyle kaldırılması ve dava konusu işlemin iptali istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararının Özeti
Ankara 16. İdare Mahkemesinin 31/01/2019 tarih ve E:2018/735, K:2019/156 sayılı kararında; yargılamanın yenilenmesi talebinin kabul edilebilmesi için ya 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 53. maddesinde tadadi olarak sayılan hallerin vuku bulmuş olması ya da Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru üzerine mahkeme kararında veya yargılama sürecinde hak ihlali gerçekleştiği gerekçesiyle yeniden yargılama yapmak üzere dosyanın mahkemeye gönderilmesine karar vermesi gerektiği, ancak bakılan uyuşmazlıkta, Anayasa Mahkemesince davacının haberleşme hürriyetinin ihlal edildiği tespit edilerek davacıya 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiş ise de yeniden yargılama yapılmasına hükmedilmediği gibi 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesinde yer alan şartlar da gerçekleşmediğinden, yargılamanın yenilenmesi için gerekli koşulların oluşmadığı gerekçesiyle yargılanmanın yenilenmesi isteminin reddine karar verilmiştir.
Temyiz Edenin İddiaları
Davacı tarafından, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 53. maddesinde tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilam hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması halinde yargılamanın yenilenmesine karar verileceği ve dolayısıyla aynı konuda Anayasa Mahkemesine verilen haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine ilişkin karar uyarınca aynı Kanun’un 53. maddedeki yargılamanın yenilenmesi şartları oluştuğu ve bu nedenle talebinin kabul edilmesi gerektiği, hakkında açılan ceza davasının FETÖ/PYD tarafından gerçekleştirilen bir kumpas operasyonu olduğu ve açılan bu davanın da Yargıtay incelemesinden geçerek beraatle sonuçlandığı, iletişimin dinlenilmesi ve tespit edilmesi ile ilgili kararı veren hakimin FETÖ/PYD soruşturması kapsamında meslekten ihraç edildiği, dönemin adalet müfettişi tarafından yetkisiz mahkemeden talep edilen iletişimin tespiti ve dinlenilmesinin bir kumpas olduğunun Anayasa Mahkemesi kararı ile de sabit olduğu, yargı ve takdir yetkisinin hukukun çizdiği sınırlar içerisinde kullanılması gerektiği ileri sürülmektedir.
Karşı Tarafın Savunması
Davalı idare tarafından, tesis edilen işlemin hukuka ve mevzuata uygun olduğu, dilekçede ileri sürülen hususların 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 45. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisine uymadığı belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hâkiminin Düşüncesi
Temyiz isteminin reddi ile usul ve yasaya uygun olan İdare Mahkemesi kararının onanması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Beşinci Dairesince, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE
Maddi Olay
Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığına yapılan bir ihbar üzerine, Adalet Başmüfettişi M.A. tarafından 08/07/2008 tarih ve VII/8-1 sayılı yazı ile; çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, örgütü yönetmek, örgüt adına eylem ve faaliyetlerde bulunmak, birçok kamu kurumunun temizlik, yemek, güvenlik, tıbbi cihazlar alımları ve diğer birçok ihalelere fesat karıştırmak … suçlarıyla alakalı suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının bulunmaması nedeniyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 135. maddesi uyarınca Sincan 1. Sulh Ceza Mahkemesinden davacının da aralarında bulunduğu bazı kişilere ait cep ve sabit telefonların (3) ay süreyle telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespit edilmesine, dinlenmesine, kayda alınmasına ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin olarak talepte bulunulmuş, bu talep Sincan 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 08/07/2008 tarih ve 2008/550 değişik iş sayılı kararı ile kabul edilmiş ve bahse konu telefonların (3) ay süreyle telekomünikasyon yoluyla iletişimin tespit edilmesine, dinlenmesine, kayda alınmasına Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 268. maddesi gereğince itirazı kabil olmak üzere karar verilmiş, bu kararın uygulanmasına ilişkin olarak Telekomünikasyon İletişim Başkanlığınca yapılan itiraz reddedilmiş, daha sonradan Konya Barosuna bağlı Av. A.Ö. ile davacının 13/03/2009 tarihli şikayet dilekçesinde; N.A.’nın evinde ve işyerinde yapılan aramalarda vekil olarak katıldıklarının, müdafi olarak kolluk güçlerinin arama ve el koymalarında hazır bulunduklarının, müvekkilleri N.A’nın hukuki haklarını savunmak ve kolluğa yardımcı olmak üzere yargı görevini yaptıklarının, arama ve el koyma ile alakalı düzenlenen tutanaklara vekil sıfatıyla imza attıklarının, buna karşın sabit ve mobil telefonlarının teknik takibe ve kayda alındığının, böyle bir konuda Adalet Bakanlığı müfettişinin talepte bulunma hak ve yetkisinin olmadığının, bu durumun Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 136. maddesinde yer alan hükme aykırı olduğunun, ayrıca Sincan Mahkemesinin bu talep hakkında karar verme yetkisinin bulunmadığının iddia edilmesi ve ilgili hakim ve talepte bulunan Adalet Müfettişi hakkında şikayette bulunulması üzerine Adalet Bakanlığı’nca şikayet konusu hususlarla ilgili olarak yapılan inceleme sonucunda 15/05/2009 tarihli Olur ile; CMK’nın 135. maddesinde yer alan suçların işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil edilmesi imkanının olmaması nedeniyle şikayete konu iletişimin tespiti talebinde bulunulduğu, bu talebin ilgililerin iddia ettikleri gibi CMK’nın 136. Maddesine aykırı şekilde N.A. ile ilgili avukatlar arasındaki vekillik ilişkisinden kaynaklanmadığı, doğrudan doğruya suç ortaklığı iddiasına yönelik olduğu, Ankara grubunda yer alan bir Adalet Müfettişinin Ankara sınırları içerisindeki Sincan Mahkemesinden talepte bulunmasının mevzuatta aksine bir düzenleme getirilmemiş olması itibarıyla usul ve yasaya aykırılık teşkil etmediği belirtilmek suretiyle Adalet Başmüfettişi M.A hakkındaki iddia sübut bulmadığından işlem yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş ve bu işlem davacıya 18/05/2009 tarih ve 3169 sayılı işlemle bildirilmiştir.
Adalet Başmüfettişi M.A. hakkında işlem yapılmasına yer olmadığına ilişkin Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın 18/05/2009 tarih ve 3169 sayılı yazısıyla bildirilen 15/05/2009 tarihli Olurun iptali istemiyle açılan davada, Ankara 16. İdare Mahkemesinin 30/06/2011 tarih ve E:2009/784, K:2011/812 sayılı kararı ile; her ne kadar Adalet Müfettişine delil toplama işlemleri sırasında haberleşmenin tespiti ve dinlenmesi konusunda 5397 sayılı Kanun ile iletişimin dinlenmesi konusunda yetki tanınmamış ise de, Adana Adliyesindeki Hakim ve Savcılar ile ilgili olarak bir kısım iddiaların incelenmesi amacıyla başlatılan inceleme ve soruşturma kapsamında Adalet Başmüfettişi tarafından suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphelerin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkanının olmaması nedeniyle ilgilinin de aralarında bulunduğu şüphelilerin telekomünikasyon yoluyla iletişiminin tespit edilmesine ilişkin talepte bulunduğu ve bu talebin kesinleşen yargı kararı ile uygun bulunması üzerine davacının iletişiminin dinlendiği ve kayda alındığı anlaşıldığından, dava konusu işlemde hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ve bu karar temyiz incelemesinden de geçerek kesinleşmiştir.
Davacı tarafından, yetkisi bulunmadığı halde Adalet Müfettişinin talebi üzerine mahkeme kararıyla iletişiminin dinlenilmesine karar verilmesinin kanunilik şartını taşımadığı gerekçesiyle haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğinden bahisle Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesinin 25/01/2018 tarih ve Başvuru Numarası: 2014/2889 sayılı kararıyla, davacının Anayasanın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine, davacıya 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine ve kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına gönderilmesine karar verilmiştir. (Anayasa Mahkemesi İhlal Kararına ulaşmak için tıklayınız.)
Davacının, Anayasa Mahkemesinin anılan kararı nedeniyle Ankara 16. İdare Mahkemesinin 30/06/2011 tarih ve E:2009/786, K:2011/812 sayılı kararının 2577 sayılı Kanun’un 53. maddesi uyarınca yargılamanın yenilenmesi suretiyle kaldırılmasına ve dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi istemi, Ankara 16. İdare Mahkemesinin 31/10/2019 tarih ve E:2018/735, K:2019/156 sayılı kararıyla reddedilmiştir.
Anılan karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
İLGİLİ MEVZUAT
Anayasa’nın “Cumhuriyetin Temel Organları” başlıklı Üçüncü Kısmının, “Yargı” başlıklı Üçüncü Bölümünün 146. maddesi ve devamında Anayasa Mahkemesi “Yüksek Mahkemeler” başlığı altında düzenlenmiştir. Anayasanın 148. maddesinin 3. fıkrasında; Herkesin, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabileceği, 153. maddesinin son fıkrasında ise, Anayasa Mahkemesi kararlarının Resmî Gazetede hemen yayımlanacağı ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlayacağı düzenlemeleri yer almıştır.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un “Bireysel Başvuru Hakkı” başlıklı 45. maddesinin 1. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye’nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.”
Aynı Kanun’un “Kararlar” başlıklı 50. maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise;
“(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez.
(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.
(3) Bölümlerin esas hakkındaki kararları gerekçeleriyle birlikte ilgililere ve Adalet Bakanlığına tebliğ edilir ve Mahkemenin internet sayfasında yayımlanır. Bu kararlardan hangilerinin Resmî Gazetede yayımlanacağına ilişkin hususlar İçtüzükte gösterilir…”
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun “Yargılamanın Yenilenmesi” başlıklı 53. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;
“Danıştay ile Bölge İdare, İdare ve Vergi Mahkemelerinden verilen kararlar hakkında, aşağıda yazılı sebepler dolayısıyla yargılamanın yenilenmesi istenebilir.
a) Zorlayıcı sebepler dolayısıyla veya lehine karar verilen tarafın eyleminden doğan bir sebeple elde edilemeyen bir belgenin kararın verilmesinden sonra ele geçirilmiş olması,
b) Karara esas olarak alınan belgenin sahteliğine hükmedilmiş veya sahte olduğu mahkeme veya resmi bir makam huzurunda ikrar olunmuş veya sahtelik hakkında hüküm karardan evvel verilmiş olup da, yargılanmanın yenilenmesini isteyen kimsenin karar zamanında bundan haberi bulunmamış olması,
c) Karara esas olarak alınan bir ilam hükmünün, kesinleşen bir mahkeme kararıyla bozularak ortadan kalkması,
d) Bilirkişinin kasıtla gerçeğe aykırı beyanda bulunduğunun mahkeme kararıyla belirlenmesi,
e) Lehine karar verilen tarafın, karara etkisi olan bir hile kullanmış olması,
f) Vekil veya kanuni temsilci olmayan kimseler ile davanın görülüp karara bağlanmış bulunması,
g) Çekinmeye mecbur olan başkan, üye veya hakimin katılmasıyla karar verilmiş olması,
h) Tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması.
ı) Hükmün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması.
2. Yargılamanın yenilenmesi istekleri esas kararı vermiş olan mahkemece karara bağlanır…”
Aynı Kanun’un 55. maddesinin 3. fıkrasında da; yargılamanın yenilenmesi istemlerinin, Kanunda yazılı sebeplere dayanmaması halinde istemin reddine karar verileceği hükmü yer almıştır.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME
Yetkili ve görevli mahkemelerce Kanunlarla belirlenen usullere göre verilip olağan kanun yollarından geçerek veya başvuru yapılmamak suretiyle kesinleştikten sonra ilke olarak değişmez hale gelen ve kesin hüküm (muhkem kaziye) niteliği kazanan bir mahkeme kararı, hakkı ve gerçeği temsil eden hukuksal gerçek olarak kabul edilir. Kararı veren mahkeme dahil olmak üzere hiçbir mercii kural olarak bu karara ilişemez. Yargılamanın yenilenmesi sebepleri Kanunda tahdidi olarak ve sayma yoluyla belirlendiğinden sayılanlar dışında bir sebeple, kesin hüküm haline gelmiş bir mahkeme kararının kaldırılması mümkün değildir. Diğer bir anlatımla, kıyas yapılarak yargılamanın yenilenmesi sebepleri genişletilemez.
Bununla birlikte 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 53. maddesinin (h) bendinde; tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında verilen karara aykırı yeni bir kararın verilmesine neden olabilecek kanuni bir dayanak yokken, aynı mahkeme yahut başka bir mahkeme tarafından önceki ilamın hükmüne aykırı bir karar verilmiş bulunması yargılamanın yenilenmesi sebepleri arasında sayılmıştır. Anılan madde uyarınca yargılamanın yenilenmesi şartının oluşabilmesi için tarafları, konusu ve sebebi aynı olan bir dava hakkında birbirine aykırı karar veren mahkemeler arasında ilk derece mahkemesi ya da yüksek yargı organı olarak bir ayrıma gidilmediği görülmektedir.
Öte yandan, yukarıda aktarılan 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 50. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi, temel hak ve özgürlüklerin ihlal edildiğine yönelik iddialarla ilgili bireysel başvuru yoluyla önüne gelen başvurularda yaptığı esastan inceleme sonucu bir ihlal tespit etmesi halinde, bu ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı ilgili mahkemeye gönderebilmektedir. Kuşkusuz bu hallerde ilgili mahkeme tarafından, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararının gerekçeleri dikkate alınmak suretiyle yeniden yargılama yapılması anılan kanun gereği zorunlu niteliktedir. Yeniden yargılama yapıp yapmama konusunda ilgili mahkemelerin bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Bazı hallerde de tespit edilen ihlalin giderilmesi maksadıyla yeniden yargılama yapılması için dosya ilgili mahkemeye gönderilmekle birlikte Anayasa Mahkemesi tarafından tazminata da hükmedilebilmektedir.
Bununla birlikte, Anayasa Mahkemesi tarafından, bir temel hak ve özgürlüğün ihlal edildiği tespit edilmesine karşın yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı kanaatine varılmış ise başvurucu lehine sadece tazminata hükmedilebilmekte veya genel mahkemelerde dava açma yolu gösterilebilmektedir. Bu hallerde Anayasa Mahkemesince tespit edilen ihlalin giderilmesi maksadıyla yeniden yargılama yapılması için dosya ilgili mahkemeye gönderilmemekle birlikte, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 53 üncü maddesinin (h) bendi kapsamında yeniden yargılanma talebinde bulunulması üzerine ilgili mahkemeler tarafından bu istemin değerlendirilmesi noktasında hukuken bir engel bulunmamaktadır. Bilhassa Anayasa Mahkemesi tarafından verilen ihlal kararının temel hak ve özgürlüğe yapılan müdahalenin kanunilik şartını taşımadığı gerekçesiyle ağır nitelikte bir ihlal kararı olması halinde ilgili mahkemelerin yargılanmanın yenilenmesi istemi hakkında yapacakları değerlendirme daha da önem arz etmektedir.
Somut olayda, Anayasa Mahkemesinin 25/01/2018 tarih ve Başvuru Numarası: 2014/2889 sayılı kararıyla, Adalet Müfettişinin talebi üzerine mahkeme kararıyla iletişiminin dinlenilmesine karar verilmesinin kanunilik şartını taşımadığı gerekçesiyle davacının Anayasanın 22. maddesinde güvence altına alınan haberleşme hürriyetinin ihlal edildiğine ve davacıya 20.000,00 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmiştir. (Anayasa Mahkemesi İhlal Kararına ulaşmak için tıklayınız.) Anayasa Mahkemesi kararında, kanuni bir dayanağı olmadan iletişimin dinlenilmesi ve kayda alınması şeklinde davacının haberleşme özgürlüğüne yapılan müdahalenin kanunilik unsurunu taşımadığını ifade etmiş, bu nedenle meşru amaç ya da ölçülülük açısından bir değerlendirme yapılmasına dahi gerek görmemiştir. Dolayısıyla, 15/05/2009 tarihli Olur ile Adalet Başmüfettişi M.A hakkındaki iddianın sübut bulmadığı nedeniyle işlem yapılmasına yer olmadığına dair verilen kararın hukuka aykırı olduğu hususu Anayasa Mahkemesinin haberleşme özgürlüğünü ihlal edildiğine dair kararı ile ortaya konulmuştur.
Bu hususlar bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı tarafından Anayasa Mahkemesinin yukarıda yer verilen ihlal kararına istinaden 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 53 üncü maddesinin (h) bendine dayandırılan yargılamanın yenilenmesi isteminin reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir.
KARAR SONUCU
Açıklanan nedenlerle;
1. 2577 sayılı Kanun’un 49. maddesine uygun bulunan davacının temyiz isteminin kabulüne;
2. Yargılamanın yenilenmesi isteminin yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki temyize konu Ankara 16. İdare Mahkemesinin 31/01/2019 tarih ve E:2018/735, K:2019/156 sayılı kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun’un (geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (onbeş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 16.06.2020 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Dava sürecinde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Danıştay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Alanında yetkin Kayseri İdare Hukuku Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; 375 sayılı KHK geçici 35. madde kapsamında kamu görevinden çıkarma, rütbenin alınması, görevden uzaklaştırma veya açığa alma işlemlerine karşı açılacak iptal davasında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Hukuk Büromuz, ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Alanında yetkin Kayseri İdare Hukuku Avukatı arıyorsanız;; avukat kadromuzdan dava süreciniz, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.