İhraç Edilen Hakimin Avukatlığa Kabulü Talebi Ceza Kovuşturması Nedeniyle Reddedilebilir mi

İhraç Edilen Hakimin Avukatlığa Kabulü Talebi Ceza Kovuşturması Nedeniyle Reddedilebilir mi - Anayasa Mahkemesi Bireysel Başvuru - AİHM Başvuru - AYM Kararları- Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

İhraç Edilen Hakimin Avukatlığa Kabulü Talebi Ceza Kovuşturması Nedeniyle Reddedilebilir mi

1136 sayılı Avukatlık Kanunu

Avukatlığa kabul şartları – Madde 3

Avukatlık mesleğine kabul edilebilmek için :

a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,

b) Türk hukuk fakültelerinden birinden mezun olmak veya yabancı memleket hukuk fakültesinden mezun olup da Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre noksan kalan derslerden başarılı sınav vermiş bulunmak,

c) Avukatlık stajını tamamlayarak staj bitim belgesi almış bulunmak,

d) (Mülga: 28/11/2006-5558/1 md.)

e) Levhasına yazılmak istenen baro bölgesinde ikametgahı bulunmak,

f) Bu Kanuna göre avukatlığa engel bir hali olmamak gerekir.

Avukatlığa kabulde engeller -Madde 5

Aşağıda yazılı durumlardan birinin varlığı halinde, avukatlık mesleğine kabul istemi reddolunur:

a) (Değişik : 23/1/2008-5728/326 md.) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı iki yıldan fazla süreyle hapis cezasına ya da Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…)(1) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmak,

b) (Değişik: 22/1/1986 – 3256/2 md.) Kesinleşmiş bir disiplin kararı sonucunda hakim, memur veya avukat olma niteliğini kaybetmiş olmak,

c) (İptal: Anayasa Mahkemesi’nin 28/2/2013 tarihli ve E.: 2012/116, K.: 2013/32 sayılı Kararı ile.)

d) Avukatlık mesleği ile birleşemiyen bir işle uğraşmak,

e) Mahkeme kararı ile kısıtlanmış olmak,

f) İflas etmiş olup da itibarı iade edilmemiş bulunmak (Taksiratlı ve hileli müflisler itibarları iade edilmiş olsa dahi kabul olunmazlar),

g) Hakkında aciz vesikası verilmiş olup da bunu kaldırmamış bulunmak,

h) Avukatlığı sürekli olarak gereği gibi yapmaya engel vücut veya akılca malul olmak.

Birinci fıkranın (a) bendinde sayılan yüz kazırtıcı suçlardan biri ile hüküm giymiş olanların cezası ertelenmiş, paraya çevrilmiş veya affa uğramış olsa da avukatlığa kabul edilmezler.

Adayın birinci fıkranın (a) bendinde yazılı cezalardan birini gerektiren bir suçtan dolayı hakkında kamu davası açılmış olması halinde, avukatlığa alınması isteği hakkındaki kararın bu kovuşturmanın sonuna kadar bekletilmesine karar verilebilir.

Şu kadar ki, ceza kovuşturmasının sonucu ne olursa olsun avukatlığa kabul isteğinin geri çevrilmesi gereken hallerde, sonuç beklenmeden istek karara bağlanır.

İhraç Edilen Hakimin Avukatlığa Kabulü Talebi Devam Eden Ceza Kovuşturması Nedeniyle Reddedilebilir mi

Anayasa Mahkemesi Kararı – Bireysel Başvuru

B.S. BAŞVURUSU

Başvuru Numarası: 2020/8344 Karar Tarihi: 26/7/2022

R.G. Tarih ve Sayı: 6/10/2022 – 31975

I. BAŞVURUNUN KONUSU

1. Başvuru, baro levhasına yazılma işlemine ilişkin iptal davasında masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiasına ilişkindir.

II. BAŞVURU SÜRECİ

2. Başvuru 5/3/2020 tarihinde yapılmıştır.

3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.

4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.

5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.

6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık, görüşünü bildirmiştir.

7. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.

III. OLAY VE OLGULAR

A. Genel Bilgiler, Olağanüstü Hâl İlanı ve Bu Süreçte Uygulanan Tedbirler

8. Başvuruya konu olaylara ilişkin genel bilgiler ile olağanüstü hâl ilanı ve bu süreçte uygulanan tedbirler için bkz. M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, §§ 11-19.

B. Başvuru Konusu Olaya ilişkin Süreç

9. Başvurucu, Ceyhan hâkimi olarak görev yapmakta iken Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun 31/8/2016 tarihli kararıyla Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) ile bağlantısı bulunduğu gerekçesiyle 23/7/2016 tarihli ve 29779 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararname’nin 3. maddesine dayanılarak meslekten çıkarılmıştır.

10. Başvurucu, baro levhasına avukat olarak yazılma talebiyle 14/3/2018 tarihinde Gaziantep Barosuna (Baro) başvurmuştur. Başvurucunun talebi, Baro Yönetim Kurulunun 5/4/2018 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

11. Başvurucu, Baro tarafından talebinin reddedilmesi üzerine anılan karara karşı 9/5/2018 tarihinde Türkiye Barolar Birliğine (TBB) itiraz etmiştir. TBB Yönetim Kurulu 1/6/2018 tarihli kararı ile itiraza konu Baro kararını uygun bulmuş ve başvurucunun itirazını reddetmiştir. İtirazın reddine ilişkin kararda, başvurucu hakkında Adana 12. Ağır Ceza Mahkemesinde (Ceza Mahkemesi) FETÖ/PDY’ye üye olma suçundan kamu davası açıldığı belirtilmiştir. Başvurucuya isnat edilen suçun 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen avukatlığa kabulde engel hâllerden olduğu gerekçesiyle itirazın reddedilmesi gerektiği ifade edilmiştir.

12. TBB’nin söz konusu kararı Bakanlığın 11/8/2018 tarihli kararıyla uygun bulunmuştur. Kararda, TBB kararında belirtilen gerekçelerin yanı sıra başvurucunun meslekten çıkarıldığı ve başvurucu hakkında HSYK’da disiplin dosyasının bulunduğu vurgulanmıştır.

13. Başvurucu, baro levhasına yazılma isteminin reddedilmesi işleminin iptali talebiyle 2/11/2018 tarihinde Ankara 2. İdare Mahkemesinde (İdare Mahkeme) TBB ve Bakanlık aleyhine iptal davası açmıştır. Dava dilekçesinde başvurucu; itirazının reddedildiği TBB kararının hukuka aykırı olduğuna, gerekçe olarak dayanılan 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde söz konusu suçlardan mahkûmiyet şartının arandığına dikkat çekmiştir. Başvurucu, hakkında verilmiş bir mahkûmiyet kararı olmamasına rağmen ön yargı ile hareket edilerek verilen kararda ceza yargılamasına yönelik süreçle ilgili olarak adli mercilerden önce yargılama yapılıp karar verildiğini ifade etmiştir.

14. İdare Mahkemesi 28/6/2019 tarihinde davanın reddine karar vermiştir. Karar gerekçesinde, başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı Ceza Mahkemesi tarafından 7/2/2019 tarihinde 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına mahkûm edildiği ve kararın istinaf aşamasında olduğu belirtilmiştir. Başvurucu hakkında belirtilen bu sürecin 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘na göre avukatlığa kabule engel olan durumlar arasında olduğu ifade edilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:

“… Bu durumda, davacının Adana 12. Ağır Ceza Mahkemesinin E:2017/94 sayısında görülen ceza yargılamasında ‘Silahlı Terör Örgütüne Üye Olmak’ suçundan 8 yıl 1 ay 15 hapis cezasına mahkum edilmesi nedeniyle 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun ‘avukatlığa kabulde engeller’ arasında sayılan 5/1-(a) maddesindeki şartı taşımadığından, Ankara Barosu nezdinde staj listesine yazılma talebinin reddine ilişkin Gaziantep Barosunun05.04.2018 tarih ve 16 sayılı kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin Türkiye Barolar Birliğinin 01.06.2018 tarih ve 2018/571 sayılı kararında hukuka aykırılık bulunmamıştır…”

15. Başvurucunun istinaf başvurusu Ankara Bölge İdare Mahkemesi 12. İdari Dava Dairesinin 9/1/2020 tarihli kararıyla reddedilmiştir.

16. Nihai karar 4/2/2020 tarihinde başvurucuya tebliğ edilmiştir.

17. Başvurucu 5/3/2020 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

C. Başvurucu Hakkındaki Ceza Yargılamasına İlişkin Süreç

18. Başvurucunun silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yargılandığı Ceza Mahkemesi tarafından 7/2/2019 tarihli kararla 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Adana Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda 12/2/2020 tarihinde başvurucunun etkin pişmanlıkta bulunduğu gerekçesiyle 5 yıl 5 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir. Dava, başvurucunun temyiz isteminde bulunması nedeniyle Yargıtayda inceleme aşamasındadır.

IV. İLGİLİ HUKUK

A. Ulusal Hukuk

19. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun Avukatlığa kabul şartları kenar başlıklı 3. maddesi şöyledir:

“Avukatlık mesleğine kabul edilebilmek için:

a) Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmak,

b) Türk hukuk fakültelerinden birinden mezun olmak veya yabancı memleket hukuk fakültesinden mezun olup da Türkiye hukuk fakülteleri programlarına göre noksan kalan derslerden başarılı sınav vermiş bulunmak,

c) Avukatlık stajını tamamlayarak staj bitim belgesi almış bulunmak,

d) [mülga]

e) Levhasına yazılmak istenen baro bölgesinde ikametgahı bulunmak,

f) Bu Kanuna göre avukatlığa engel bir hali olmamak gerekir.”

20. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun Avukatlığa kabulde engeller kenar başlıklı 5. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

“Aşağıda yazılı durumlardan birinin varlığı halinde, avukatlık mesleğine kabul istemi reddolunur:

.a) Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan dolayı iki yıldan fazla süreyle hapis cezasına ya da Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olmak,

Adayın birinci fıkranın (a) bendinde yazılı cezalardan birini gerektiren bir suçtan kovuşturma altında bulunması halinde, avukatlığa alınması isteği hakkındaki kararın bu kovuşturmanın sonuna kadar bekletilmesine karar verilebilir.

B. Uluslararası Hukuk

21. İlgili uluslararası hukuk için bkz. Serdar Taşcı, B. No: 2016/517, 23/6/2020, §§ 20-32.

V. İNCELEME VE GEREKÇE

22. Anayasa Mahkemesinin 26/7/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:

A. Adli Yardım Talebi Yönünden

23. Başvurucu, bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılama imkânının bulunmadığını belirterek adli yardım talep etmiştir.

24. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.

B. Masumiyet Karinesinin İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü

25. Başvurucu, mahkeme kararında hem hakkındaki ceza davasının devam ettiğinin belirtilmesinin hem de hakkında mahkûmiyet kararı bulunduğu gerekçesiyle davasının reddedilmesinin çelişki oluşturduğunu ifade etmiştir. Avukatlık mesleğini icra edenler arasında aynı suçtan hakkında kovuşturma bulunanlar olduğunu, mahkeme kararında yeterli bir gerekçenin bulunmadığını, hakkında kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararı olmadan verilen kararın masumiyet karinesini, çalışma hakkını, eşitlik ilkesini ve adil yargılanma hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

26. Bakanlık görüşünde, başvurucu hakkındaki ceza yargılaması sürecine değinildikten sonra 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun 5. maddesinin üçüncü fıkrasında aynı maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen suçlardan hakkında kovuşturma bulunanların baro levhasına veya staj listelerine yazılma taleplerinin kovuşturmanın sonuna kadar bekletilebileceğinin idarenin takdirinde olduğu ifade edilmiştir. Mahkeme tarafından başvurucu hakkında yapılan değerlendirmenin anılan üçüncü fıkra kapsamda olduğu ve mahkeme kararında geçen ifadelerin masumiyet karinesini ihlal eder nitelikte olmadığı vurgulanmıştır.

27. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında başvuru formunda yer alan iddialarına ek olarak duruşma isteminin İdare Mahkemesi tarafından kabul edilmesine rağmen duruşmadan haberdar edilmediğini ileri sürmüş; başvuru konusu ile ilgili Anayasa Mahkemesi kararlarına atıf yapmıştır. Ayrıca başvurucu, isminin kamuya açık belgelerde gizlenmesi talebinde bulunmuştur.

2. Değerlendirme

28. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanında duruşma talebinin kabul edilmesine rağmen duruşmadan haberdar edilmediğini ilk defa ileri sürmüşse de otuz günlük başvuru süresinden sonra verilen dilekçede ilk kez ileri sürülen şikâyetlerin dikkate alınması ve incelenmesi mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Sinan Oğan, B. No: 2017/32685, 2/6/2020).

29. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucunun anılan şikâyetlerinin genel olarak ceza yargılaması süreci devam ederken İdare Mahkemesinin iptal davasında hakkında mahkûmiyet kararı verildiği gerekçesine dayandığına ilişkin olduğundan başvurunun masumiyet karinesi yönünden incelenmesi gerektiği değerlendirilmiştir.

30. Anayasa‘nın 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”

31. Anayasa‘nın 38. maddesinin dördüncü fıkrası şöyledir:

“Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.”

a. Kabul Edilebilirlik Yönünden

32. Anayasa‘nın 148. maddesinin üçüncü fıkrası ve 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel başvurunun esasının incelenebilmesi için kamu gücü tarafından müdahale edildiği iddia edilen hakkın Anayasa’da güvence altına alınmış olmasının yanı sıra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme) ve Türkiye’nin taraf olduğu ek protokollerinin kapsamına da girmesi gerekir. Bir başka ifadeyle Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanı dışında kalan bir hak ihlali iddiasını içeren başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi mümkün değildir (Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 18).

33. Anayasa‘nın 36. maddesinin birinci fıkrasında adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun’un Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasına adil yargılanma ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde “değişiklikle Türkiye Cumhuriyeti’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil” edildiği belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa’nın 36. maddesine söz konusu ibarenin eklenmesinin amacının Sözleşme’de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No: 2014/6673, 25/7/2017, § 54). Bu itibarla Anayasa’da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının kapsam ve içeriği belirlenirken Sözleşme’nin “Adil yargılanma hakkı” kenar başlıklı 6. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekir (Onurhan Solmaz, § 22).

34. Sözleşme’nin 6. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, kendisine bir suç itham edilen herkesin suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılacağı düzenlenmiştir. Bu itibarla masumiyet karinesi, Anayasa‘nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının bir unsuru olmakla beraber suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı belirtilmek suretiyle Anayasa’nın 38. maddesinin dördüncü fıkrasında ayrıca düzenlenmiştir (Adem Hüseyinoğlu, B. No: 2014/3954, 15/2/2017, § 33).

35. Adil yargılanma hakkının bir unsuru olan masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin iki yönü bulunmaktadır. Güvencenin ilk yönü kişi hakkındaki ceza yargılaması sonuçlanıncaya kadar geçen, bir başka ifadeyle kişinin ceza gerektiren bir suçla itham edildiği (suç isnadı altında olduğu) sürece ilişkin olup suçlu olduğuna dair hüküm tesis edilene kadar kişinin suçluluğu ve eylemleri hakkında erken açıklamalarda bulunulmasını yasaklar. Güvencenin bu yönünün kapsamı sadece ceza yargılamasını yürüten mahkemeyle sınırlı değildir. Güvence aynı zamanda diğer tüm idari ve adli makamların da işlem ve kararlarında, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kişinin suçlu olduğu yönünde ima ya da açıklamalarda bulunmamasını gerekli kılar. Dolayısıyla sadece suç isnadına konu ceza yargılaması kapsamında değil ceza yargılaması ile eş zamanlı olarak yürütülen diğer hukuki süreç ve yargılamalarda da (idari, hukuk, disiplin gibi) masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilir (Galip Şahin, B. No: 2015/6075, 11/6/2018, § 39). Güvencenin ikinci yönü ise ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet dışında bir hüküm kurulduğunda devreye girer ve daha sonraki yargılamalarda ceza gerektiren suçla ilgili olarak kişinin masumiyetinden şüphe duyulmamasını, kamu makamlarının toplum nezdinde kişinin suçlu olduğu izlenimini uyandıracak işlem ve uygulamalardan kaçınmasını gerektirir (Galip Şahin, § 40).

36. Masumiyet karinesinin sağladığı güvencelerin kapsamı bu şekilde belirlendikten sonra ise bireysel başvuruya konu olay yönünden bu güvencelerin geçerli olup olmadığının ortaya konulması gerekmekte olup bu husus Anayasa‘nın 36. maddesinin somut davaya uygulanabilirliğinin ve dolayısıyla başvurunun kabul edilebilirliğinin tespiti bakımından önem arz etmektedir.

37. Masumiyet karinesine ilişkin anayasal güvencelerin harekete geçirilebilmesi için kural olarak kişinin suç isnadı altında bulunması gerekmektedir. Bununla birlikte masumiyet karinesinin ikinci boyutuna ilişkin güvencelerin uygulanabilmesi, kişinin hâlihazırda suç isnadı altında bulunmasını zorunlu kılmamaktadır. Ancak ceza yargılamasının sonuçlanmasından sonra başlayan veya ceza yargılaması henüz sonuçlanmadan başlasa bile ceza yargılamasının kesinleşmesinden sonra da devam eden medeni hak ve yükümlülüklere ilişkin yargılamalarda masumiyet karinesinin uygulanabilmesi için başvurucunun söz konusu medeni yargılama ile hakkında yürütülen ve sona eren ceza yargılaması arasında bağlantı bulunduğunu göstermesi gerekmektedir. Medeni hak yargılamasında, ceza yargılamasında verilen kararın sonucunun dikkate alındığı ve değerlendirildiği veya ceza dosyasında yer alan delillerin irdelendiği ya da başvurucunun hakkındaki suçlamayı doğuran olaylara dahli ile ilgili irdelemelerde bulunulduğu veya başvurucunun muhtemel suçluluğuyla ilgili yorum yapıldığı hâllerde söz konusu bağlantının var olduğu kabul edilebilir. Bununla birlikte hukuk yargılaması ile ceza yargılaması arasındaki bağlantının varlığına işaret eden olguların tüketme yoluyla sayılmasının mümkün olmadığı, bunların kararların verildiği yargılamaların türüne ve içeriğine göre değişebileceği kabul edilmelidir. Ancak bağlantının varlığı değerlendirilirken kararda kullanılan dilin kritik önemi olacağı vurgulanmalıdır (Barış Baş [GK], B. No: 2016/14253, 2/7/2020, § 50).

38. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu hakkındaki baro levhasına kaydedilmemesine dair işlemin iptali davası ile ceza yargılamasının eş zamanlı olarak yürütüldüğü ancak iptal davasına ilişkin idari davanın ceza yargılaması devam ederken sonuçlandığı görülmüştür. Başvurucunun baro levhasına kaydedilmemesine ilişkin işlemin iptali istemiyle açtığı idari davada masumiyet karinesinin ihlal edildiği iddiası bağlamındaki şikâyeti, İdare Mahkemesinin ceza yargılamasıyla bağlantı kurarak oluşturduğu gerekçeye yöneliktir. Dolayısıyla davaya konu olaylar nedeniyle yürütülen ceza yargılaması devam ederken başvurucunun baro levhasına kaydedilme talebini reddeden idari makam ile bu işlemin hukuka uygunluk denetimini yapan yargı merciinin kullandığı ifadelerin ve dayandığı gerekçelerin şikâyet konusu edildiği bu başvuruda, masumiyet karinesinin sağladığı güvencenin ilk yönü devreye girmektedir. Hâl böyle olunca somut başvurunun masumiyet karinesinin sağladığı güvencelerin, bir başka ifadeyle Anayasa‘nın 36. maddesinin uygulanabileceği sonucuna varılmıştır. Bu itibarla ihlal iddialarının Anayasa ve Sözleşme’nin ortak koruma alanının kapsamında yer aldığı, bir başka ifadeyle başvurunun Anayasa ve Sözleşme hükümleriyle konu bakımından bağdaştığı anlaşılmıştır.

39. Öte yandan açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin başvurunun kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.

b. Esas Yönünden

i. Genel İlkeler

40. Masumiyet karinesi, hakkında suç isnadı bulunan bir kişinin adil bir yargılama sonunda suçlu olduğuna dair kesin hüküm tesis edilene kadar masum sayılması gerektiğini ifade etmekte ve hukuk devleti ilkesinin de bir gereğini oluşturmaktadır (AYM, E.2013/133, K.2013/169, 26/12/2013). Anılan karine, kişinin suç işlediğine dair kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan suçlu olarak kabul edilmemesini güvence altına almaktadır. Ayrıca hiç kimse, suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar yargılama makamları ve kamu otoriteleri tarafından suçlu olarak nitelendirilemez ve suçlu muamelesine tabi tutulamaz (Kürşat Eyol, B. No: 2012/665, 13/6/2013, § 26).

41. Ceza muhakemesiyle eş zamanlı olarak yürütülen, bir başka ifadeyle kişinin henüz suç isnadı altında olduğu, ceza makamları tarafından hakkında herhangi bir hüküm kurulmadığı süreçte devam eden soruşturma ve yargılamalarda masumiyet karinesi bakımından önemli olan husus; kamu makamlarının işlem ya da kararlarında belirttikleri gerekçeler veya kullandıkları dil nedeniyle bireye cezai sorumluluk yüklememeleri, ceza mahkemeleri tarafından henüz suçlu bulunmamış bireyin masumiyeti üzerine gölge düşürülmesine sebebiyet vermemeleridir (Galip Şahin, § 47).

42. Bununla birlikte ceza yargılamasına konu maddi olay ve olguların diğer kamu makamlarınca (idari/adli) ayrıca değerlendirilmesi ve bu değerlendirme sonucunda ulaşılacak kanaate göre işlem/karar tesis edilmesi mümkündür. Bu bağlamda hukuk yargılamalarında ceza yargılamasında elde edilen bir delile dayanılması ya da kişi hakkında yapılan ceza yargılamasına bir olgu olarak atıf yapılması tek başına masumiyet karinesinin sağladığı güvencelere aykırılık teşkil etmez. Ancak adli ve idari makamların kendi görev sınırlarını aşarak kişiyi suçlu ilan etmesi veya bu bağlamda birtakım çıkarımlarda bulunması masumiyet karinesinin ihlaline yol açabilir. Masumiyet karinesi kapsamındaki güvencelerin sağlanıp sağlanmadığının tespiti yapılırken ise kararın gerekçesinin bir bütün olarak değerlendirilmesi gerekir (Galip Şahin, § 48).

43. Masumiyet karinesinin ihlal edilip edilmediği değerlendirilirken özellikle hukuk ve idari yargılama bakımından üzerinde durulması gereken önemli hususlardan biri, yargılamayı yapan makamın ilgili kişiye suç isnat edip etmediği ve ceza yargılaması kararını sorgulayıp sorgulamadığıdır. Kamu otoriteleri veya görevlileri tarafından hakkında soruşturma veya kovuşturma yürütülen kişiyle ilgili olarak yargılama süreci bir mahkûmiyet hükmüyle kesinlik kazanmadan suçluluğa dair herhangi bir kanaat ifade edilmiş olması ya da ceza yargılaması mahkûmiyet dışında bir kararla sona ermesine rağmen sona ermeye ilişkin kararda sanığın suçlu olabileceğinin ifade edilmesi durumunda masumiyet karinesinin ihlali söz konusu olabilecektir. Bu kapsamda karar vericilerin kullandıkları dil kritik önem taşır (Mustafa Akın, B. No: 2013/2696, 9/9/2015, §§ 38, 39).

ii. İlkelerin Olaya Uygulanması

44. Bireysel başvuruya konu olayda başvurucu hakkındaki ceza ve idari yargı süreçlerinin eş zamanlı olarak yürütüldüğü ancak baro levhasına yazılma talebinin reddedilmesi işlemine karşı açılan idari davanın ceza yargılamasında verilen karar henüz kesinleşmeden sonuçlandığı, bir başka ifadeyle başvurucunun suçluluğunun idari davada karar verildiği sırada hükmen sabit olmadığı görülmüştür. Bu itibarla somut olayda idari işlemin tesisi ve yargılaması sürecinde kamu makamlarının kararlarında belirttiği gerekçeler veya kullandığı dil nedeniyle henüz ceza mahkemesi tarafından kesinleşmiş bir ceza yargılaması sonucu suçlu bulunmamış olan başvurucunun masumiyetine gölge düşürülmesine sebebiyet verilip verilmediğinin ortaya konulması gerekmektedir.

45. Baro levhasına yazılma talebini itirazen inceleyen TBB, devam eden ceza yargılamasını gerekçe göstererek başvurucunun baro levhasına yazılma talebinin reddedilmesine yönelik Baro kararını onaylamıştır. TBB gerekçede, başvurucuya isnat edilen suçun 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen avukatlığa kabulde engel hâllerden olması nedeniyle itirazın reddedilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Söz konusu karar Bakanlık tarafından da uygun bulunmuştur. İptal davasına ilişkin yargılamanın devam ettiği süreçte ceza yargılamasında ilk derece mahkemesi tarafından karar verilmiş ancak karar başvurucu tarafından istinaf edilmiştir. TBB’nin itirazın reddine dair kararını ve anılan kararı uygun bulan Bakanlığın işlemini denetleyen İdare Mahkemesi kararı ceza yargılaması sonucunda verilen fakat kesinleşmemiş bir karar ile doğrudan ve tek bir bağ kurulması suretiyle verilmiştir.

46. 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde avukatlığa engel hâller; kasten işlenen bir suçtan dolayı iki yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olma ya da devletin güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından mahkûm olma şeklinde ifade edilmiştir. Aynı maddenin üçüncü fıkrasında ise birinci fıkranın (a) bendinde yazılı cezalardan birini gerektiren bir suçtan kovuşturma altında bulunulması hâlinde avukatlığa alınma isteği hakkındaki kararın kovuşturmanın sonuna kadar bekletilmesine karar verilebileceği düzenlenmiştir. Söz konusu düzenlemede birinci fıkraya göre anılan maddede belirtilen suçlardan mahkûm olmak avukatlık yapmaya engel hâl olarak belirtilmişken üçüncü fıkraya göre birinci fıkranın (a) bendinde belirtilen suçlardan kovuşturma bulunması baro levhasına yazılma talebinin kovuşturma sonuna kadar bekletilmesinin idareye bırakıldığı bir takdir hâlidir.

47. Başvurucuya isnat edilen suçun 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen avukatlığa kabulde engel hâllerden olduğu gerekçesiyle başvurucunun itirazını reddeden TBB’nin işleminin iptali talebiyle açılan davada İdare Mahkemesi, başvurucunun baro levhasına kaydedilme talebinin reddine ilişkin işleme karşı açtığı iptal davasını başvurucu hakkında ceza yargılaması sonucunda mahkûmiyet kararı verildiğini belirterek başvurucunun 1136 sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki şartı taşımadığı gerekçesiyle reddetmiştir. Ceza yargılaması sonucunda verilen kararların kesinleşmeden ilgilisi hakkında hüküm ifade etmemesi masumiyet karinesinin bir sonucudur. İdare Mahkemesinin iptal davası yönünden davanın reddine gerekçe olarak gösterdiği Ceza Mahkemesi kararı kesin bir karar olmadığı gibi dosya kapsamında başvurucu hakkında yürütülen ceza davasının derdest olduğu da belirtilmektedir. Bununla birlikte iptal davasının reddine gerekçe olarak İdare Mahkemesi kararında yer alan ifadelerin kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının sonuçlarına dayanacak şekilde açıklandığı görülmekte, diğer bir deyişle bu ifadeler başvurucuya cezai bir sorumluluk yükleyen isnat olarak algılanmaktadır.

48. Bakanlık görüşünde, başvuruya konu İdare Mahkemesi kararının 1136 sayılı Avukatlık Kanunu‘nun 5. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında yani hakkında kovuşturma bulunanların taleplerinin ertelenebileceği düzenlemesine dayanılarak verildiği iddia edilmişse de kararda söz konusu maddenin birinci fıkrasının (a) bendine dayanıldığı açıkça belirtilmektedir. Bu durumda başvurucu hakkında devam eden bir yargılama bulunmasına rağmen sanki yargılama tamamlanarak mahkûmiyet kararı kesinleşmiş gibi 1136 sayılı Kanun’un 5. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine dayanılarak verilen ret kararı ile idari işlemi denetleyen İdare Mahkemesinin erken çıkarımda bulunduğu değerlendirilmiştir. Bu tespit karşısında İdare Mahkemesinin iptal davasına ilişkin yargılama kapsamında kalan yetki sınırını masumiyet karinesini ihlal edecek şekilde aştığı anlaşılmıştır.

49. Açıklanan gerekçelerle Anayasa‘nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin ihlal edildiğine karar verilmesi gerekmektedir.

C. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden

50. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun‘un 50. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:

 “(1) Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. …

(2) Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.”

51. Başvurucu maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur.

52. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Doğan ([GK], B. No: 2014/8875, 7/6/2018) kararında ihlal sonucuna varıldığında ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağı hususunda genel ilkeler belirlenmiştir. Anayasa Mahkemesi diğer bir kararında ise bu ilkelerle birlikte ihlal kararının yerine getirilmemesinin sonuçlarına da değinmiş ve bu durumun ihlalin devamı anlamına geleceği gibi ilgili hakkın ikinci kez ihlal edilmesiyle sonuçlanacağına işaret etmiştir (Aligül Alkaya ve diğerleri (2), B. No: 2016/12506, 7/11/2019).

53. Bireysel başvuru kapsamında bir temel hakkın ihlal edildiğine karar verildiği takdirde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırıldığından söz edilebilmesi için temel kural mümkün olduğunca eski hâle getirmenin yani ihlalden önceki duruma dönülmesinin sağlanmasıdır. Bunun için ise öncelikle ihlalin kaynağı belirlenerek devam eden ihlalin durdurulması, ihlale neden olan karar veya işlemin ve bunların yol açtığı sonuçların ortadan kaldırılması, varsa ihlalin sebep olduğu maddi ve manevi zararların giderilmesi, ayrıca bu bağlamda uygun görülen diğer tedbirlerin alınması gerekmektedir (Mehmet Doğan, §§ 55, 57).

54. İhlalin mahkeme kararından kaynaklandığı veya mahkemenin ihlali gideremediği durumlarda Anayasa Mahkemesi, 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrası ile Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 79. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendi uyarınca ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemeye gönderilmesine hükmeder. Anılan yasal düzenleme, usul hukukundaki benzer hukuki kurumlardan farklı olarak ihlali ortadan kaldırmak amacıyla yeniden yargılama sonucunu doğuran ve bireysel başvuruya özgülenen bir giderim yolunu öngörmektedir. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi tarafından ihlal kararına bağlı olarak yeniden yargılama kararı verildiğinde usul hukukundaki yargılamanın yenilenmesi kurumundan farklı olarak ilgili mahkemenin yeniden yargılama sebebinin varlığını kabul hususunda herhangi bir takdir yetkisi bulunmamaktadır. Dolayısıyla böyle bir kararın kendisine ulaştığı mahkemenin yasal yükümlülüğü, ilgilinin talebini beklemeksizin Anayasa Mahkemesinin ihlal kararı nedeniyle yeniden yargılama kararı vererek devam eden ihlalin sonuçlarını gidermek üzere gereken işlemleri yerine getirmektir (Mehmet Doğan, §§ 58, 59; Aligül Alkaya ve diğerleri (2), §§ 57-59, 66, 67).

55. İncelenen başvuruda İdare Mahkemesinin dayandığı gerekçe ve kullandığı ifadeler nedeniyle masumiyet karinesinin ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır.

56. Bu durumda masumiyet karinesinin ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmaktadır. Yapılacak yeniden yargılama ise bireysel başvuruya özgü düzenleme içeren 6216 sayılı Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasına göre ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılmasına yöneliktir. Bu kapsamda yapılması gereken iş, yeniden yargılama kararı verilerek Anayasa Mahkemesini ihlal sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesinden ibarettir. Bu sebeple kararın bir örneğinin yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.

57. İhlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılamanın yeterli bir giderim sağlayacağı anlaşıldığından tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

VI. HÜKÜM

Açıklanan gerekçelerle;

A. Kamuya açık belgelerde başvurucunun kimliğinin gizli tutulması talebinin KABULÜNE,

B. Adli yardım talebinin KABULÜNE,

C. Masumiyet karinesinin ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,

D. Anayasa’nın 36. ve 38. maddelerinde güvence altına alınan masumiyet karinesinin İHLAL EDİLDİĞİNE,

E. Kararın bir örneğinin masumiyet karinesinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere Ankara 2. İdare Mahkemesine (Ankara 2. İdare Mahkemesinin 28/6/2019 tarihli ve E.2018/2369, K.2019/1299 sayılı kararı ile ilgilidir.) GÖNDERİLMESİNE,

F. Başvurucunun tazminat taleplerinin REDDİNE,

G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 26/7/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır.

Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.