Silahla Tehdit Suçunda İlk Haksız Hareketin Sanıktan Gelmesi
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Haksız tahrik – Madde 29
(1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
Madde Gerekçesi
Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiştir. Haksız tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psikolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır. Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan hiddete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır.
Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle “töre veya namus cinayeti” olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir.
Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir.
Bu düzenlemede ayrıca 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik hâlinde verilecek ceza bakımından aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hâkim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu inirimin yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabilecek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.
Kasten yaralama – Madde 86
(1) Kasten başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Kasten yaralama fiilinin kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbî müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olması hâlinde, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur. Suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı altı aydan az olamaz.
(3) Kasten yaralama suçunun;
a) Üstsoya, altsoya, eşe, boşandığı eşe veya kardeşe karşı,
b) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Silahla,
f) Canavarca hisle,
İşlenmesi halinde, şikâyet aranmaksızın, verilecek ceza yarı oranında, (f) bendi bakımından ise bir kat artırılır.
Madde Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasında kasten yaralama suçunun temel şekli tanımlanmıştır. Madde metninde yapılan değişiklikle, Hükümet Tasarısında benimsenen ve “müessir fiil” karşılığı olan “etkili eylem” ifadesi terkedilerek, genel olarak yaralama kavramı benimsenmiştir. Bu nedenle, kişinin vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan her davranış, yaralama olarak kabul edilmiştir.
İkinci fıkrada ise, kasten yaralama suçunun nitelikli şekilleri gösterilmiştir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler hâlinde sıralanmıştır.
Fıkranın (a) bendinde, kasten yaralama suçunun üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Bu kavramlar hakkında açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.
Fıkranın (b) bendine göre, kasten yaralamanın beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir. Bu hususa ilişkin açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.
Fıkranın (c) bendinde, suçun kişinin yerine getirdiği kamu görevi dolayısıyla işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Bu hususa ilişkin açıklama için, kasten öldürme suçunun nitelikli hâllerine ilişkin hükmün gerekçesine bakılmalıdır.
Kasten yaralama suçu, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle de işlenebilir. Fıkranın (d) bendinde, bu durum, söz konusu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Bunun için kamu görevlisinin zor kullanma yetkisine sahip bulunması gerekmemektedir. Burada önemli olan, kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuzun kötüye kullanılması suretiyle, kasten yaralama suçunun işlenmesidir. Örneğin bir hâkim veya savcının sanık veya tanığa karşı kasten yaralama suçunu işlemesi hâlinde, bu nitelikli hâlin gerçekleştiğini kabul etmek gerekir. Buna karşılık, zor kullanma yetkisine sahip kamu görevlisi tarafından kasten yaralama suçunun işlenmesi hâli, kanunda ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır.
Fıkranın (e) bendinde, kasten yaralama suçunun silâhla işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Silâh deyimi için, Tanımlar başlıklı madde hükmüne bakılmalıdır.
Tehdit – Madde 106
(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dokuz aydan az olamaz. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.
(2) Tehdidin;
a) Silahla,
b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,
c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,
İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.
Madde Gerekçesi
Maddeyle, “tehdit” bizatihi suç hâline getirilmiş bulunmaktadır. Bilindiği üzere tehdit diğer bazı suçlarda ayrıca unsur olarak öngörülmüştür. Burada tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükunudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile, insanın kendisine özgü sulh ve sükununa karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.
Tehdit, çoğu zaman başka bir suçun unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, bu suç tanımında, tehdidin kendisi bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan tehdit suçu, genel ve tamamlayıcı bir suçtur.
Tehdit hâlinde, gerçekleşmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz, kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır.
Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, gerçekten veya en azından görünüş itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleştirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kişi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleştirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir.
Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddî şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmış olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiş olmaz.
Tehdit konusu kötülük, mağdura değil de, bir üçüncü şahsa yönelik olabilir. Ancak, bu durumda mağdur ile üçüncü kişi arasında belli bir akrabalık, yakınlık ilişkisi mevcut olmalıdır.
Tehdit hâlinde kişi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir.
Maddenin birinci fıkrasında yapılan tanımda, tehdidin yöneldiği hukukî değere göre bir ayırım yapılmıştır. Buna göre, tehdidin, mağdurun kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle yapılması, söz konusu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Buna karşılık, tehdidin, mağduru malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle yapılması ise, suçun temel şekline göre daha az cezayı gerektirmektedir. Ayrıca, bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması, mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında tehdidin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri gösterilmiştir. Bu hâller, tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elverişli durumlardır. Tehdit silâhla icra olunursa bunun ciddîliği hususunda bir korkunun meydana gelmesi çok daha kolay olur. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kişinin veya bir kaç kişinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur.
İmzasız bir mektup veya özel işaretler kullanarak bir kişinin tehdit edilmesi hâlinde de meydana gelen korku bakımından bir duraksama meydana gelmez. Söz gelimi bir kimseye gönderilmiş olan imzasız mektup kişinin kendisini savunma olanağını gidereceğinden ağır tehdidi oluşturacaktır. Yine bir kimseye karşı gönderilmiş olan mektuplarda ucundan kan damlayan bıçak resimlerinin yapılması yani böylece özel işaret kullanılması korkuyu yoğunlaştırabilir.
Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları tehdit gücünün de, kişileri paniğe kapılacak surette korkutabilmesi dolayısıyla, suçun nitelikli hâli olarak sayılması uygun görülmüştür.
Maddenin üçüncü fıkrasında, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir.
Silahla Tehdit Suçunda İlk Haksız Hareketin Sanıktan Gelmesi Halinde Haksız Tahrik Hükümleri Uygulanabilir mi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/1152 Karar No: 2018/301 Karar Tarihi: 19.06.2018
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Özet: İlk haksız hareketin katılan A.’ya hakaret eden ve yumruk atan sanıktan gelmesi, sanığın, katılan A.’nın kendisine “Kör müsün, aracı ben kullanıyorum!” dediğine ve kendisini iterek yumrukla birkaç kez vurduğuna ilişkin savunmasının, olay yerinde bulunan katılan S. ve mağdurun anlatımları ile desteklenmemesi, katılan A.’nın yaşı küçük yeğenine araç kullandırmasının, polis memuru olması dolayısıyla suç teşkil eden eylemlere müdahale etme görevi bulunan sanık bakımından tahrik oluşturan bir fiil olarak değerlendirilememesi, sanığın, katılan A.’nın elinde silah bulunduğuna ve katılan S.’nin ateş etmemesi için kendisini engellemeye çalıştığına ilişkin tanıklarca doğrulanmayan savunmasının soyut nitelikte kalması ve dosya içerisinde bulunan bilirkişi raporunda sanığın, oturduğu yerin karşı tarafından gelen hakaret içerikli sözler nedeniyle sinirlenerek ateş ettiği belirtilmesine rağmen bu hususun, aynı gün saat 19.00-19.33 arasında gerçekleşen ve bir bütünlük arz eden olay bakımından ilk haksız hareketi gerçekleştiren sanık açısından bir haksız tahrik nedeni olarak kabul edilememesi karşısında; Yerel Mahkemece sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
İçtihat Metni
Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması ve kasten yaralama suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması iddiasına konu eylemin silahla tehdit suçunu oluşturduğu kabul edilerek sanık …’nın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 106/2-a, 43, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna, kasten yaralama suçundan ise aynı Kanunun 86/2, 62 ve 52/2-4. maddeleri uyarınca beş kez 2.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Boyabat Asliye Ceza Mahkemesince verilen 07.10.2010 tarihli 22-258 sayılı hükümlerin, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 15.05.2015 tarih ve 11836-29194 sayı ile; silahla tehdit suçundan kurulan hüküm ile katılanlar …, …, … ve …’a yönelik kasten yaralama suçundan kurulan hükümlerin onanmasına, mağdur …’ya yönelik kasten yaralama suçundan kurulan hükmün ise;
“Başkaca nedenler yerinde görülmemiştir. Ancak;
…’nın, 24.08.2009 tarihli soruşturma aşamasındaki beyanında şikayetçi olmadığını belirtmesi ve sanığa yükletilen basit yaralama suçunun takibinin şikayete bağlı olması karşısında; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 73/6. maddesi gereğince sanığa şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak, sonucuna göre hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.07.2015 tarih ve 112885 sayı ile;
“…Sanığın olay tarihinde görevli olarak devriye halinde olduğunu. Bu sırada sanık …’ın …’ın küçük çocuğuna araba kullandırdığını görmesi üzerine duruma müdahale etmek için eliyle dur işareti yaptığını, ancak….’nin kendisine bana ne diyorsun şeklinde bir baş hareketi yaparak arabası ile uzaklaşmaya başladığını. kendisini ekip otosu ile takip ettiğini ve siren çalarak durmasını sağladığını, durduktan sonra …’ın aracını kapısını açtığını ve neden ukalalık yapıyorsun şeklinde bir söz söylediğini, …’ın buna karşılık kendisine yumruk vurmak suretiyle karşılık verdiğini, bu sırada orada bulunan … ve …’nın kendisini tuttuğunu ve …’ın da oradan kaçtığını beyan etmesi, sanık …’ın ve mahkemenin kabulünün sanık …’ın yaşı küçük yeğenine araç kullanmayı öğrettiğini doğruladığı, sanık …’daki yaralanmanın 23.08.2009 tarihli adli rapor ile doğrulanması karşısında,
Sanığın hazırlık ve kovuşturma aşamasındaki savunmaları, oluş ve mahkemenin kısmi kabulüne göre olayların başlangıcında sanık …’ın ve … ve …’nın haksız hareketleri ve bu hareketlerin sonrasında devam etmesi karşısında sanığın havaya ateş etmek suretiyle tehdit ve öncesinde kasten yaralama suçlarını işlediği anlaşılmakla hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesindeki haksız tahrik hükümlerinin sanık lehine uygulanmadan hüküm kurulduğu”
düşüncesiyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 12.11.2015 tarih ve 22391-37724 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar …, … ve …’ın kasten yaralama ve hakaret, sanıklar … ve …’in kasten yaralama ve sanık …’nun hakaret suçlarından yapılan yargılamaları sonucunda haklarında kurulan mahkûmiyet hükümlerinin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş, sanık … hakkında sanık …’a yönelik hakaret, sanıklar …, … ve … hakkında sanık …’ya yönelik tehdit, sanık … Orhanoğlu hakkında sanık …’e yönelik hakaret, sanık … kamu malına zarar vermeye teşebbüs ve sanık … hakkında sanık …’ya yönelik tehdit ve hakaret suçlarından verilen beraat kararları ile sanıklar … ve … hakkında sanık … Yılmaz’a yönelik hakaret suçundan verilen ceza verilmesine yer olmadığına dair kararlar temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında tehdit ve kasten yaralama suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
23.08.2009 tarihli olay tutanağına göre; saat 19.20 sıralarında Saraydüzü ve Boyabat ilçeleri arasında servis şoförlüğü yapan katılan …’nin, küçük yaştaki yeğeni Şükrü Nural’a minibüste şoförlük yaptırdığının görülmesi üzerine görevli polis memuru sanık … tarafından trafik kontrölü yapılmak istendiği, ancak araç içerisinde bulunan üç şahsın sanığa sinkaflı sözler kullanarak hakaret ettikleri ve kendisini darp ettikleri, bu durumun sanık tarafından İlçe Emniyet Amirliği görevini vekâleten yürüten inceleme dışı olayın mağduru ….’e bildirildiği, saat 19.27 sıralarında sanık ve inceleme dışı olayın mağduru ….’in ilçe merkezinde bulunan fırında ekmek almak için bulundukları sırada katılan …’nin kışkırtması üzerine yaklaşık 30-40 kişilik bir grubun sözlü ve fiili saldırısına uğradıkları, adı geçen memurların polis merkezine sığınmak zorunda kaldıkları, sanığın polis memuru tanık Tarık ile polis merkezinin önünde bulunduğu sırada kırmızı bir minibüsle yakınlarından geçen kimliği belirlenemeyen bir şahıs ile karşı taraflarında bulunan katılan …’nin kendilerine sinkaflı kelimelerle hakaret etmesi, katılan …’ın katılan …’nin ellerini tutarak “Yapma” demesi ve polis merkezinin sol tarafından ellerinde taş bulunan dört beş kişinin kendilerine doğru gelmesi üzerine sanığın havaya bir el ateş ettiği, şahısların ara sokaklara kaçıştıkları, yaklaşık üç dakika sonra tahminen 40 kişinin polis merkezine doğru yürüyüp sanığı linç etmek istedikleri, katılan … ile kimliği belirlenemeyen birkaç kişinin de polis merkezi binasına taş attıkları,
Cumhuriyet savcıları Harun Karadağ, Mustafa Başdaş ve Hakan Merdan tarafından düzenlenen 11.09.2009 tarihli tutanağa göre; kasten yaralama, kanunlara uymamaya tahrik ve görevi yaptırmamak için direnme suçları ile ilgili olarak Saraydüzü İlçe Emniyet Amirliği tarafından düzenlenen fezlekenin 25.08.2009 tarihinde Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği, fezleke içerisinde yer alan 23.08.2009 tarihli olay tutanağında İlçe Emniyet Amirliğinin sol tarafından dört ya da beş kişinin ellerinde taşlar ile İlçe Emniyet Amirliğine doğru geldikleri sırada sanığın havaya bir el ateş etmesi üzerine şahısların ara sokaklara girdiklerinin ifade edildiği, ayrıca sanığın mağdur sıfatıyla ifadesinin alındığı, meydana gelen olayın İlçe Emniyet Amirliği tarafından nöbetçi Cumhuriyet savcısına hakaret ve basit tehdit olarak haber verildiği, bu durumun nöbetçi Cumhuriyet savcısı tarafından gelen fezleke üzerine şerh yazılmak suretiyle belirtildiği, soruşturma dosyasında yer alan olay yerini gösterir İlçe Emniyet Amirliğine ait kameralar tarafından çekilen görüntülerin incelenmesinde; sanığın, olay tutanağının aksine havaya değil yere paralel olacak şekilde belli bir hedefe doğru ateş ettiğinin görüldüğü, ancak görüntülerden nereye ateş ettiğinin tam olarak anlaşılamadığı, Cumhuriyet Başsavcılığınca ifadesi alınan katılan …’ın da sanığın bizzat kendisini hedef alarak ateş ettiğini beyan ettiği, yine ifadelerine başvurulan katılanlar ….ve Bekir’in beyanları ile tüm dosya kapsamından sanığın kalabalığı dağıtmak için değil katılan …’ı hedef alarak ateş ettiği sonucuna varıldığı,
30.09.2009 tarihli görev tutanağına göre; sanığın olay günü saat 17.00 ile ertesi gün saat 08.00 arasında görevli olduğu,
23.08.2009 tarihinde düzenlenen adli raporlara göre; sanık …, katılanlar…., Bekir, …. ve ….ile mağdur …’nin yaralanmalarının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğu,
Boyabat Sulh Ceza Mahkemesince 22.12.2009 tarihinde icra edilen keşif sonrası tanzim edilen 28.12.2009 tarihli bilirkişi raporuna göre; “Kamera 1”deki görüntülerin izlenmesi sonucunda, sanık ile tanık Tarık’ın Saraydüzü İlçe Emniyet Amirliği binası önündeki balkonun belediye binasına bakan kısmında oturdukları sırada binanın karşısındaki elektrik dağıtım binası tarafından gelen, ancak kim tarafından söylendiği görülemeyen hakaret içerikli sözlerin duyulması üzerine sanığın sinirlenerek seslerin geldiği tarafa doğru işaret parmağını sallayıp küfür ettiği, emniyet binası içerisine girip, buradan sağ elinde bir tabancayla sinirli bir şekilde çıktığı, karşı taraftaki şahısların bulunduğu yöne doğru, kolu ve tabancanın namlusu yere paralel olacak şekilde tetiğe bastığı, ancak tabancanın ateş almadığı, ardından tabancasını dolduruş yapıp belediye binası tarafındaki merdivenlere doğru yürüdüğü ve tabancasını karşı yöne doğrulttuğu, tabancanın bulunduğu sağ kolunu yere 10-15 derece açı yapacak şekilde yukarıya kaldırarak bir el ateş ettiği, daha sonra bağırarak tanık Tarık ile birlikte emniyet binasının merdivenlerinden indiği, bu sırada tanık Tarık’ın sanığa engel olmaya çalıştığı, “Kamera 2” deki görüntülerin izlenmesi sonucunda, saat 19.33 sıralarında sanık ve tanık Tarık’ın elektrik dağıtım binası ile emniyet binası arasında bulunan orta refüjün yanına kadar geldikleri, ancak burada tabanca ile herhangi bir atışın yapılmadığı, tanık Tarık’ın sanığı ateş etmemesi için kolundan tutarak tekrar emniyet binası içerisine doğru götürdüğü, saat 19.37 sıralarında yaklaşık 35-40 kişinin emniyet binası önüne gelerek toplandığı ve saat 19.41 sıralarında olay yerinden dağıldıkları, izlenen kamera kayıtları neticesinde 22.12.2009 tarihinde Saraydüzü İlçe Emniyet Amirliği önünde yapılan keşif esnasında tanık …’ın beyanına göre alınan ölçümler sonucunda sanık ile katılanlar …. ve….’nin olay esnasında bulundukları noktalar arasındaki mesafenin 49 metre, silahın etkili menzilinin ise 50 metre olduğu, bu mesafeden silahtan çıkan merminin bir canlının hayati bölgesine isabet etmesi hâlinde öldürücü etkisinin olabileceği, ancak sanığın “Kamera 1”de izlenen görüntüleri sonucunda ilçe emniyet amirliği binasının önünde bulunan balkonun, krokilerde belirtildiği gibi zeminden 1,5 metre yükseklikte olması ve sanığın elindeki silahı balkon zemininden yaklaşık 1,5 metre yüksekte tutması hesaba katıldığında; karşı taraftaki şahıslara nişan alarak ateş etmediği, korkutmak amacıyla, sağ kolu zemine 10 – 15 derece açı yapacak şekilde havaya doğru rastgele bir el ateş ettiği, bu atışın karşı tarafta bulunan katılanlar …. ve….’ye isabet etmeyeceği kanaatine varıldığı, tanık Tarık’ın beyanı doğrultusunda çizilen krokinin kamera kayıtları ile uyuştuğu, katılan …’ın beyanlarının ise kamera kayıtları ile uyuşmadığı,
Jandarma Kriminal Daire Başkanlığınca düzenlenen 09.04.2010 tarihli uzmanlık raporuna göre; gönderilen iki adet CD-R üzerinde yapılan incelemede, görüntülerin çözünülürlüğün düşük olduğu, güvenlik kamerası ile şahıslar arasındaki mesafenin uzak olduğu, kameraların görüş alanı içerisinde sanık olduğu belirtilen şahsa silah çekmeye ya da doğrultmaya çalıştığı değerlendirilebilecek herhangi bir şahsa ait görüntü karesinin tespit edilemediği, kameraların görüş alanı içerisinde yer alan şahısların elinde silah olup olmadığının veya sanık olduğu belirtilen şahsa silah çekmeye ya da doğrultmaya çalışıp çalışmadıklarının tespitine yönelik gerekli detayın elde edilmesinin teknik olarak mümkün bulunmadığı,
Anlaşılmıştır.
Katılan …; Saraydüzü ve Boyabat ilçeleri arasında minibüsçülük yaptığını, olay günü kendi adına kayıtlı aracıyla yanında on iki yaşındaki yeğeni Şükrü de olduğu hâlde gezdiğini, o gün aracı yeğenine de kullandırdığını, sanığın, yeğenine araç kullandırdığını gördüğünü, aracını durdurarak kendisine yönelik “Artist misin lan, ananı avradını sinkaf ederim” dediğini, ardından yüzüne yumrukla vurduğunu, sonra araca doğru yürüyüp silah veya cop almaya gittiğini, kendisinin de bunu fırsat bilerek kaçtığını, bu sırada katılan …’ın da kaçması için sanığı tuttuğunu, kaçtıktan sonra eve geldiğini, sanığın evin önünden geçerken katılan …’a kendisini sorduğunu, kendisini kastederek “Onu öldüreceğim” diyerek tehdit ettiğini, sonrasında evden de kaçarak kahvehanenin olduğu yere gittiğini, bu sırada amcası olan katılan …’in kendisini telefonla arayarak “Beni kahvenin önünde dövüyorlar” dediğini, olay yerine gittiğinde katılan …’in ağzının kanadığını gördüğünü, sonrasında arkadaşı olan inceleme dışı sanık …’in aracı ile eve gittiğini, araçtan inip eve çıkarken sanığın kendilerini gördüğünü, “Ananınızı avradınızı sinkaf ederim, şerefsizler” diyerek kendilerine silah çekmesi üzerine kaçtığını, ancak sanığın katılan …’a doğru bir el ateş ettiğini, karakola taş atmalarının söz konusu olmadığını,
Katılan …; olay günü katılan …’ye ait araçla kırsal bir alana gittiklerini, katılan …’nin yeğenine araba kullandırdığını, bu şekilde katılan …’nin evine kadar geldiklerini, burada katılan …’nin yeğeni Şükrü’yü araçtan indirip direksiyona kendisinin geçtiğini, birlikte ilçe merkezine doğru geldiklerini, bu sırada sanığın polis aracı ile yanlarına geldiğini, sanık ile katılan …’nin anlamadığı bir sebeple birbirlerine ters ters baktıklarını, daha sonra katılan …’nin aracı ile birlikte hızlı bir şekilde kalkış yapıp oradan uzaklaştığını, bu esnada herhangi bir hakaret ya da tehdit olayının yaşanmadığını, minibüs ile ilerlerken, sanığın de polis aracı ile kendilerini takip edip, Okullar Caddesi üzerinde kendilerini durdurduğunu, araçtan inerek bulundukları yere geldiğini, önce sinkaflı küfürler ettiği katılan …’nin suratına yumrukla bir kez vurduğunu, bunun üzerine katılan …’nin de minibüsten inerek kendisini ittiğini, ancak sanığa vurmadığını ve hakaret etmediğini, araçtan inerek tarafları ayırmaya çalıştığını, ancak sanığın kendisine “Sen aradan çekil, yoksa sana kafa atarım” dediğini, buna rağmen tarafları ayırmaya devam ettiğini, sanığın silahı olduğunu söyleyerek ekip aracına yöneldiğini, kendisinin de katılan …’ye olay yerinden hemen uzaklaşmasını söylediğini, bunun üzerine katılan …’nin aracına binerek olay yerinden uzaklaştığını, sanığın ekip aracıyla katılan …’yi yüz metre kadar takip ettiğini, ancak yakalayamayacağını anlayınca aracını polis merkezinin önüne park ettiğini, katılan …, evinin önüne geldikten yaklaşık beş dakika sonra sanığın, evinin önüne gelerek katılan …’yi sorduğunu, evde olmadığını söyleyince kendisine “Onun yerini bana söyle, onu vuracağım” dediğini ve çarşı istikametine doğru gittiğini, sonradan öğrendiği kadarıyla sanığın çarşıda gördüğü katılan …’i ile kavga ettiğini, olay sırasında oluşan kalabalığa yönelik de “Bütün Saraydüzülüleri sinkaf ederim” şeklinde hakaret içerikli sözler söylediğini, sonrasında tekrar buluştuğu katılan … ile eve giderlerken sanığın kendilerini gördüğünü ve sinkaflı küfürler ederek yaklaşık 10-15 metre mesafeden silahını doğrultarak kendilerine bir el ateş ettiğini, ikinci kez ateş edeceği sırada diğer polislerin buna engel olduklarını, sanığın katılan …’yi hedef aldığını düşündüğünü, ancak dönüp baktığında katılan …’nin kendisinden 10 metre kadar uzakta olduğunu fark ettiğini, dolaysıyla sanığın kendisine ateş etmiş olduğunu, ayrıca sanığın kendisine “Adam mı oldun p.venk?” şeklinde hakaret ettiğini, kendisine kesinlikle karşılık vermediğini, bu küfürleri katılan …’nin de duyduğunu, ateş ettikten sonra polis merkezinden çıkan ismini bilemediği bir polis memurunun sanığın yanına giderek kolunu tuttuğunu ve polis merkezinin içerisine götürdüğünü, silah sesinden sonra polis merkezinin önünde 40-50 kişiden oluşan bir kalabalığın oluştuğunu, bazı şahısların olayları yatıştırmaya çalıştığını, kimseye vurmadığını, tehdit ve hakaret içerikli sözler söylemediğini,
İnceleme dışı olayın mağduru …; Saraydüzü İlçe Emniyet Amirliği görevini vekâleten yürüttüğünü, olay günü tanık Tarık’ın kendisini arayarak sanık ve katılan … arasında kavga çıktığını ifade ettiğini, sanığı bulmak için ilçe merkezine gittiğini, fırında karşılaştığı sanığın, katılan …’nin yaşı küçük bir çocuğa araba kullandırdığını söylediğini, kendisine işlem yapabileceğini söyledikten sonra ayrıldıklarını, bu sırada katılan …’in konuşmak için yanına geldiğini gören sanığın ekip aracı ile sert bir dönüş yaparak yanlarına geldiğini, sanık ile katılan …’in karşılıklı küfürleştiklerini, olayın kavgaya dönüştüğünü, ikisinin de karşılıklı olarak birbirlerine vurduklarını, katılanlar …. ve Kadir’in de olay yerine geldiklerini, mağdur …’nin kendilerine “Kral mısınız siz, s.tirin gidin” şeklinde hakaret ettiğini, katılanlar …. ve ….ile sanığın birbirlerine karşılıklı olarak yumrukla vurduklarını, bir ara sanığın ekip otosundan cop alıp vurmak amacıyla çevreye salladığını, sanığı sakinleştirerek polis merkezine götürdüğünü, silah sesi duymadığını, kavganın ardından oluşan kalabalığın polis merkezine yürüdüğünü, inceleme dışı sanık …’un polis memurlarına küfür ettiğini, karakola taş atıldığını görmediğini,
Mağdur …; olay günü katılan …’ye ait olan araçla gezdiklerini, aracı katılan …’nin on iki yaşındaki yeğeni Şükrü’nün kullandığını, bu sırada trafik polisi olmadığını bildiği sanığın kendilerini görerek ters ters baktığını, çocuğu araçtan indirdiklerini, ancak sanığın aracıyla peşlerine takıldığını, aracını kendi araçlarına çok yakın bir şekilde durdurarak katılan …’ye “O.pu çocuğu, ters ters niye bakıyorsun” dediğini, araçtan inip bulundukları aracın açık camından katılan …’ye bir yumruk attığını, katılan …’nin kendisini korumaya çalıştığını, ancak sanığa vurduğunu görmediğini, daha sonra katılan … ile birlikte araçtan inerek tarafları sakinleştirmeye çalıştıklarını, araca bindirdikleri katılan …’nin olay yerinden ayrıldığını, katılan …’nin ardından bulundukları yerden ayrılan sanığa vurmadıklarını, ancak olay büyümesin diye sanığı tuttuğunu, polis memurlarına yönelik olarak suç teşkil edecek herhangi bir eylemde bulunmadığını,
Mağdur …; Saraydüzü İlçe Emniyet Amirliğinde polis memuru olarak görev yaptığını, olay günü izinli olduğunu, ilçede meydana gelen olayları duyduğunu, mağdur …’in olayların büyüyebileceğini ve bu nedenle polis merkezine gitmesi gerektiğini belirtmesi üzerine polis merkezine gittiğini, burada gördüğü tanık Tarık’ın, sanığa ait olduğunu söylediği bir silahı muhafaza etmesi için kendisine verdiğini, polis merkezine gelen kalabalığın sanığın kendilerine verilmesini istediklerini, olayları sakinleştirdiğini, kalabalığın sanığa yönelik küfürler ettiğini, katılan …’nin taş alarak polis merkezi binasına doğru savurduğunu, taşın isabet edip etmediğini bilmediğini,
Katılan …; olay tarihinde iş yerinin önünde oturduğu sırada katılan …’in yanına gelerek yeğeni olan katılan … ile sanık arasında kavga çıktığını söylediğini, bu sırada polis memuru olan inceleme dışı olayın mağduru ….’in karşılarında bulunduğunu, katılan …’in inceleme dışı olayın mağduru …. ile konuşmak için yanına gittiğini, bu sırada arabası ile iş yerinin önünden geçen sanığın aracını sert bir şekilde onların bulunduğu yöne çevirdiğini, bulundukları yere gittiğinde sanığın sinkaflı küfürler ettiğini ve katılan …’e yumrukla vurduğunu gördüğünü, etrafın kalabalıklaştığını, bu sırada sanığın arabadan cop alarak geri geldiğini ve kendisine copla vurduğunu, sanığın kalabalık nedeniyle olay yerinden ayrıldığını, daha sonraki olaylar hakkında bilgisi olmadığını,
Katılan …; olay günü sanık ile yeğeni olan katılan …’nin arasında tartışma yaşandığını duyduğunu, inceleme dışı olayın mağduru ….’i gördüğünde olanları konuşmak için yanına gittiğini, bu sırada kendilerini gören sanığın de bulundukları yere geldiğini, kendisine sinkaflı küfürler ederek yumrukla vurduğunu, neden vurduğunu bilmediğini, sanığın kendilerini ayırmaya çalışanlara da aracından aldığı copla vurduğunu ve herkese küfür ettiğini, sakinleştirilen sanığın polis merkezine gönderildiğini, bir süre sonra karakolun önünde silah sesi duyduğunu, oraya yöneldiğinde çevrenin kalabalık olduğunu gördüğünü, karakolun taşlanmadığını, kimseye vurmadığını ve hakaret etmediğini,
Katılan …; olay günü evinde oturduğu sırada eşi tarafından kendisine katılan …’in kavga ettiğini söylemesi üzerine aşağı indiğini, marketin yakınlarında çok sayıda insanın bulunduğunu ve katılan …’in ismini sonradan öğrendiği sanık ile kavga ettiğini gördüğünü, sanığın elinde bulunan copla orada bulunan vatandaşlara vurduğunu, havanın karanlık olması ve sanığın kendisine de yumrukla vurması nedeniyle kalabalık içerisinde kimlerin olduğunu tam olarak hatırlamadığını, olayın ardından inceleme dışı olayın mağduru …. ve sanığın olay yerinden uzaklaştıklarını, yaklaşık 10 dakika sonra bir el silah sesi duyulması üzerine orada bulunan kalabalığın emniyet binasına yöneldiğini, olay çıkabileceğini düşünerek kendisinin de kalabalıkla birlikte emniyet binası önüne geldiğini, belediye başkanının yatıştırıcı sözleri nedeniyle orada bulunan kalabalığın herhangi bir olaya karışmaksızın dağıldığını, kalabalık içerisinde kimsenin emniyet binasına taş attığını görmediğini, kendisinin de kimseye hakaret etmediğini ve vurmadığını,
Tanık …; polis memuru olarak görev yaptığını, olay günü sanığın polis merkezinin önündeki merdivenden bir el ateş ettiğini, karşıdaki şahısların 50 metre mesafede bulunduklarını, ancak sanığın kimseyi hedef almadığını, zira ateş ettiği yer ile şahısların bulundukları yönün tamamen farklı olduğunu, sanığın elinden silahı kendisinin aldığını ve içeri soktuğunu, bu arada “Şoför….” olarak bildiği kişinin karakola doğru taş attığını, kim olduklarını bilmediği bazı şahısların da sanığa ve polis memurlarına yönelik sinkaflı küfürler ettiklerini,
Tanık …; Saraydüzü Belediye Başkanı olarak görev yaptığını, olay günü ilçede meydana gelen olaylarda aracılık yapmaya çalıştığını, polis merkezi önünde içeri girmek istemeyen sanığı ikna ederek içeri soktuklarını, hatırlamadığı birinin çiçeklikte bulunan toprağın bir kısmını alarak binaya attığını, bu sırada kalabalığın sanığa küfür ettiğini, ancak kim olduklarını bilmediğini, kalabalığın polis memurlarına yönelik bir eylemi olmadığını,
Tanık …; jandarma astsubayı olarak görev yaptığını, inceleme dışı sanıklar Hüseyin ve Uğur’un emniyetin önünde kendilerine ateş edildiğini söyleyip, “Bir şey yapılmayacak mı?” diyerek kalabalığı kışkırttıklarını, sonrasında gelen başka bir grubun emniyet müdürlüğüne doğru yürümeye başladığını, aralarında inceleme dışı sanıklar Uğur ve Bekir’in de bulunduğunu, taş atan kimseyi görmediğini, orada bulunan kişilerin sanığa yönelik sinkaflı küfürler ettiklerini, ancak sanığın orada olmadığını, ayrıca olaylar öncesinde sanık ve inceleme dışı olayın mağduru ….’i hırpalanmış bir biçimde gördüğünü,
Tanık …; polis olarak görev yaptığını, olay günü istirahatlı olması nedeniyle Boyabat’taki evinde bulunduğu sırada meydana gelen olayların kendisine telefonla bildirildiğini, bunun üzerine üç arkadaşı ile birlikte Saraydüzü’ne gittiğini, ancak gittiğinde olayların sona ermiş olduğunu, tutanak düzenlenmesi gibi işlerle uğraştığı için olayla ilgili bilgisinin bulunmadığını,
Tanık Nuh Kargın; olay günü ilçe merkezinde bulunduğu sırada katılanlar Bekir ile inceleme dışı olayın mağduru ….’in konuştuklarını gördüğünü, bu esnada sanığın bulunduğu aracıyla ani bir şekilde dönerek yanlarına gittiğini ve katılan …’e vurduğunu, katılan …’in de kendisini korumak amacıyla sanığa vurduğunu, sonrasında katılan …’in kavgayı ayırmak için yanlarına gittiğini, ancak sanığın katılan …’e de vurduğunu, kalabalıkta kimlerin olduğunu bilmediğini, küfür veya tehdit içeren sözler duymadığını,
Tanık Hasan Canoğlu; ilçe merkezinde dükkânı bulunduğunu, olay günü katılanlar Bekir ve ….’in konuştukları sırada sanığın yanlarına giderek katılan …’e vurduğunu, bu sırada kavgayı ayırmak için gelenlerin olması nedeniyle etrafın kalabalıklaştığını, sanığın kalabalık içinde bulunan katılanlar …. ve Kadir’e vurduğunu, sanığa vurulduğunu görmediğini, küfür edildiğini duymadığını, ancak sanığın sinkaflı küfürler ettiğini,
İnceleme dışı sanık …; katılanlar ….ve ….’ın arkadaşları olduğunu, olay günü ikisini de evlerine götürmek için aracına alıp bıraktığını, sanığın emniyetin önünde yaklaşık 50 metre mesafeden hedef alarak adı geçen katılanlara bir el ateş ettiğini, ancak elini bir miktar havaya doğru kaldırmış olduğunu, kendisinin bu sırada katılan …’ın evinin önünde olduğunu, sesi duyduğunda korkarak kaçtığını, kimseye hakaret etmediğini,
İnceleme dışı sanık …; olay günü işten eve gittiği sırada katılanlar …. ve….’nin pasajda inceleme dışı sanık …’in aracından indiklerini gördüğünü, sanığın da emniyetin önünde iken sinkaflı küfürler edip, katılanlar ….ve ….’ı hedef alarak yaklaşık 20 metre mesafeden bir el ateş ettiğini, ateş ettikten sonra olay yerine polis memuru olan tanık Tarık’ın gelerek sanığa engel olduğunu, korktuğu için olay yerinden kaçtığını, kimseye hakaret etmediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık …; polis memuru olarak görev yaptığını, olay günü katılan …’nin, katılan …’in yaşı küçük çocuğuna araba kullandırdığını görünce müdahale etmek için el işareti yaptığını, katılan …’nin ise kendisine yönelik “Ne diyorsun” şeklinde bir hareket yaparak uzaklaştığını, bir süre takip ettiği katılan …’yi durdurarak neden ukalalık yaptığını ve kurallara uymadığını sorduğunda, katılan …’nin “Görmüyor musun, aracı ben kullanıyorum” dediğini, aracı küçük çocuğa kullandırdığını gördüğünü söylediğinde ise “Kör müsün ben kullanıyorum” diyerek araçtan inip kendisini ittirdiğini ve yumrukla birkaç kez vurduğunu, orada bulunan katılan … ile mağdur …’nin kendisini tuttuklarını, bunu fırsat bilen katılan …’nin olay yerinden kaçtığını, olayı diğer arkadaşlarına bildirdiğini, daha sonra çarşı merkezinde katılan … ve mağdur … ile karşılaştığını, olayın etkisiyle aralarında bir tartışma çıktığını, tartışmanın kavgaya dönüşmesi üzerine çok sayıda kişinin saldırarak kendisini linç etmeye çalıştıklarını, bu kişiler arasında katılanlar …., ….ve Bekir ile mağdur …’nin de bulunduğunu, kendisini korumak için bu kişilere karşılık verdiğini, polis arkadaşı sayesinde olay yerinden uzaklaştığını, burada meydana gelen kavga sonucunda ağzının kanadığını, olayın ardından karakolun önünde oturduğu sırada katılan …’yi gördüğünü, yanında katılan … ile inceleme dışı sanık …’in de bulunduğunu, katılan …’nin silah çıkarıp ateş etmeye çalıştığını, katılan …’ın ise katılan …’ye engel olmak için çabaladığını, inceleme dışı sanık …’in çevrede bulunanları tahrik ettiğini, bu sırada kendisinin de hedef almaksızın silahı hafifçe havaya yöneltmek suretiyle bir el ateş ettiğini, ancak ikinci bir girişimde bulunmadığını, zira silahının birinci elde tutukluk yaptığını, bunun için bir el ateş ettiğini, katılanlar ….ve …. ile aralarındaki mesafenin yaklaşık 70 metre olduğunu, ilk olay sırasında katılanlar ….ve ….’a yönelik hakaret ve tehdit içerikli bir söz söylemediğini, ancak çarşıdaki olaylar sırasında burada bulunanların kendisine yönelik hakaret ve tehdit içerikli beyanlarda bulunduklarını savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 29. maddesinde haksız tahrik; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.“ şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik, kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet ya da şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail, suç işleme yönünde önceden bir karar vermeden, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısı üzerinde meydana getirdiği karışıklığın neticesi olarak bir suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan nedenlerden biridir. Başka bir anlatımla, haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararları ile öğretide de kabul gören görüşler doğrultusunda haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a) Tahriki oluşturan haksız bir fiil bulunmalı,
b) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
c) Failin işlediği suç, bu ruhsal durumunun tepkisi olmalı,
d) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nda, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan “ağır – hafif tahrik” ayırımına son verilerek; tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilip, sanığın iradesine etkisi göz önünde bulundurulmak suretiyle, maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda cezasından makul bir indirim yapılacağı hüküm altına alınmıştır.
Haksız tahrik hükmünün uygulanabilmesi açısından, failin suçu ilk haksız fiilin doğurduğu öfke veya şiddetli elemin etkisiyle işleyip işlememesi önemlidir. Mağdur ya da maktulden gelen haksız hareketin psikolojik etkisinin devam ettiğinin kabulünde zorunluluk bulunan hâllerde, haksız tahrik hükmünün uygulanması gerekmektedir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere; gerek fail, gerekse mağdur ya da maktulün karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak haksız bir eylem ile mağdur ya da maktulü tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak böyle bir durumda, fail ve mağdurun bir diğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik sonralık durumları ile birbirlerine etki tepki biçiminde gelişip gelişmedikleri göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Polis memuru olarak görev yapan sanığın, olay günü saat 19.00 sıralarında katılan …’nin on iki yaşındaki yeğeni Şükrü Nural’a minibüs kullandırdığını gördüğü, ilçe merkezine geldikten sonra katılan … tarafından kullanılmaya başlanan minibüsü takibe alıp Elecek Yolu üzerinde durdurduğu, olay nedeniyle sinirlenip hakaret ettiği katılan …’yi, yumruk atmak suretiyle basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, bu hususun katılan … ile araçta bulunan katılan … ve mağdur …’nın anlatımları ve katılan …’ye ait adli rapor bulguları ile doğrulandığı, sanığın, kullandığı araçla olay yerinden ayrılan katılan …’yi takip ettiği, ancak yakalayamayarak ilçe merkezine geldiği, aynı gün saat 19.27 sıralarında, İlçe Emniyet Amirliği görevini vekâleten yürüten inceleme dışı olayın mağduru …. ile katılan …’ın ekmek fırınının yakınlarında konuştuklarını gören sanığın, bahsi geçen ilk olay nedeniyle katılan … ile kavga etmeye başladığı, sonradan mağdur … ile katılanlar … ve …’in de katılan … tarafında dahil oldukları bu kavga neticesinde tarafların birbirlerini basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladıkları, bu hususun sanığın samimi ikrarı, katılanlar …., ….ve Bekir, mağdur …, inceleme dışı olayın mağduru …., tanıklar Nuh ve Hasan’ın beyanları ile taraflara ait adli rapor bulguları ile desteklendiği, kavga olayının ardından sanık ve inceleme dışı olayın mağduru ….’in İlçe Emniyet Amirliği binasına geldikleri, burada bir süre bekleyen sanığın saat 19.32 sıralarında yaklaşık 50 metre mesafede bulunan katılanlar …. ve ….’yi gördüğü, olay yerine ilişkin güvenlik kamerasından elde edilen görüntüler, katılanlar …. ve …. ile inceleme dışı sanıklar Hüseyin ve Uğur’un beyanlarından anlaşılacağı üzere sanığın görevi nedeniyle kendisine verilen adli emanette kayıtlı tabancayı çekerek adı geçen katılanların bulunduğu yöne doğru, tabancanın namlusu yere paralel olacak şekilde tetiğe bastığı, ancak tabancanın ateş almadığı, ardından belediye binasının bulunduğu yöndeki merdivenlere yürüyerek bu kez sağ kolunu yere 10-15 derecelik açıyla kaldırıp karşı yöne doğru bir kez ateş ettiği, kısa aralıklarla üç ayrı yerde gerçekleştiği anlaşılan bu olayda; ilk haksız hareketin katılan …’ye hakaret eden ve yumruk atan sanıktan gelmesi, sanığın, katılan …’nin kendisine “Kör müsün, aracı ben kullanıyorum” dediğine ve kendisini iterek yumrukla birkaç kez vurduğuna ilişkin savunmasının, olay yerinde bulunan katılan … ile mağdur …’nin anlatımları ile desteklenmemesi, katılan …’nin yaşı küçük yeğenine araç kullandırmasının, polis memuru olması dolayısıyla suç teşkil eden eylemlere müdahale etme görevi bulunan sanık bakımından tahrik oluşturan bir fiil olarak değerlendirilememesi, sanığın, katılan …’nin elinde silah bulunduğuna ve katılan …’ın ateş etmemesi için kendisini engellemeye çalıştığına ilişkin tanıklarca doğrulanmayan savunmasının soyut nitelikte kalması ve dosya içerisinde bulunan bilirkişi raporunda sanığın, oturduğu yerin karşı tarafından gelen hakaret içerikli sözler nedeniyle sinirlenerek ateş ettiği belirtilmesine rağmen bu hususun, aynı gün saat 19.00-19.33 arasında gerçekleşen ve bir bütünlük arz eden olay bakımından ilk haksız hareketi gerçekleştiren sanık açısından bir haksız tahrik nedeni olarak kabul edilememesi karşısında; yerel mahkemece sanık lehine haksız tahrik hükmünün uygulanmamasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.