Binada Ruhsat Alınmaksızın Yapılan Esaslı Tadilat, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçunu Oluşturur mu?
Özet: Tapunun 3025 parsel 13 bağımsız bölüm sırasında kayıtlı bulunan, sanığa ait konutta yapılan incelemede; ruhsat ve eklerine aykırı olarak dubleks meskenin birinci katında yer alan 1,5×4,80 metrekare alanlı ön balkonun plastik doğrama ile kapatılarak 7,20 metrekare, arka cephedeki 1×2,5 metrekarelik “L” şeklindeki balkonun ise yan bahçeye bakan bölümünde duvar örülerek 2,5 metrekare kapalı alan oluşturulduğunun tespit edildiği olayda; suça konu imalatların yapım tarihinin ve bina vasfında olup olmadıklarının belirlenmesi amacıyla tapu kayıtlarının getirtilerek sanığa ait konutun edinme şekli ve bilirkişi raporunda edinme tarihi olarak gösterilen 24.09.2009 tarihinden önce de sanığın söz konusu yerde oturup oturmadığı saptandıktan sonra bilirkişiye yeniden inceleme yaptırılarak ruhsata aykırı imalatların yapım tarihinin ve binanın taşıyıcı unsurunun etkilenip etkilenmediğinin tespit edilmesi hususlarında teknik verilere dayalı ek rapor alınması ve dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/176 Karar No: 2018/503
İçtihat Metni
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
İmar kirliliğine neden olma suçundan sanık …’in beraatine ilişkin Kuşadası 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 17.04.2012 tarihli ve 145-424 sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 08.09.2014 tarih ve 19916-24567 sayı ile;
”5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 184. maddesinde ‘yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan ve yaptıran’ kişilerin cezalandırılması öngörülmüş olup, İmar Kanunu’nun 5. maddesinde de ‘Bina: kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme ve dinlemelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır.’ şeklinde açıklanmıştır.
Somut olayda, taşınmazın 1. katındaki 5×1.5 metre ebatındaki ön balkonda plastik doğrama ile kapatılarak ve arka cephedeki L şeklindeki balkonda 1×2.5 metre ebatında duvar örülerek elde edilen kapalı alanın bina vasfına olduğu, ilave kullanım alanı kazandırdığı ve yapılmasının ruhsata tabi olduğu gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçe ile beraat kararı verilmesi”
isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Karşı Oy ve Gerekçesi
Daire üyesi A. Kiriş;
“Balkonları değişik şekilde kapatılarak binaya dahil etme eyleminin bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere yasal anlamda suçun unsurlarının oluşmadığı…”
görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 23.10.2014 tarih ve 168629 sayı ile;
”…Uyuşmazlığın konusu, suça konu taşınmazın 1. katındaki 5×1.5 metre ebatındaki ön balkonda plastik doğrama ile kapatılarak ve arka cephedeki L şeklindeki balkonda 1×2.5 metre ebatında duvar örülerek elde edilen kapalı alanın 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5. maddesinde yazılı yerlerden olmayıp bina vasfında bulunup bulunmadığı ve sanığın eyleminin TCK’nın 184/1. maddesinde yazılı suçu oluşturup oluşturmadığına yöneliktir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun ‘İmar kirliliğine neden olma‘ başlıklı 184 maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
‘(1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.
(5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
(6) (Ek: 29/6/2005 – 5377/21 md.) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz.’
3194 sayılı İmar Kanunu‘nun tanımlar başlıklı 5. maddesince;
‘Yapı; karada ve suda, daimi veya muvakkat, resmi ve hususi yeraltı ve yerüstü inşaatı ile bunların ilave, değişiklik ve tamirlerini içine alan sabit ve müteharrik tesislerdir.
Bina; kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarıyan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır’.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun “Ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı olarak başlanan yapılar” başlıklı 32. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
‘Bu Kanun hükümlerine göre ruhsat alınmadan yapılabilecek yapılar hariç; ruhsat alınmadan yapıya başlandığı veya ruhsat ve eklerine aykırı yapı yapıldığı ilgili idarece tespiti, fenni mesulce tespiti ve ihbarı veya herhangi bir şekilde bu duruma muttali olunması üzerine, belediye veya valiliklerce o andaki inşaat durumu tespit edilir. Yapı mühürlenerek inşaat derhal durdurulur.
Durdurma, yapı tatil zaptının yapı yerine asılmasıyla yapı sahibine tebliğ edilmiş sayılır. Bu tebligatın bir nüshası da muhtara bırakılır.
Bu tarihten itibaren en çok bir ay içinde yapı sahibi, yapısını ruhsata uygun hale getirerek veya ruhsat alarak, belediyeden veya valilikten mührün kaldırılmasını ister.
Ruhsata aykırılık olan yapıda, bu aykırılığın giderilmiş olduğu veya ruhsat alındığı ve yapının bu ruhsata uygunluğu, inceleme sonunda anlaşılırsa, mühür, belediye veya valilikçe kaldırılır ve inşaatın devamına izin verilir.
Aksi takdirde, ruhsat iptal edilir, ruhsata aykırı veya ruhsatsız yapılan bina, belediye encümeni veya il idare kurulu kararını müteakip, belediye veya valilikçe yıktırılır ve masrafı yapı sahibinden tahsil edilir.’
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184/1. maddesiyle korunan hukuki yarar, kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, yapılaşmanın yarattığı görüntü kirliliğini engellenmesi, çevre duyarlılığı ve bilinciyle hareket edilmesi sonucunda çevrenin korunması amaçlanmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 184/1. maddesinin birinci fıkrasında yer alan suç teşkil eden fiil, suça konu taşınmaz üzerinde, yapı ruhsatiyesi alınmadan ya da ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmak olarak tanımlanmıştır. Suçun oluşabilmesi için ruhsat alınması zorunlu olan binanın ruhsat alınmadan yapılması ya da ruhsat verilmiş olan binanın ruhsata aykırı olarak yapılmış olması gerekmektedir.
Ceza Kanunumuzda ‘yapı ruhsatiyesi’ kavramı ile ‘bina’ kavramı ve niteliği konusunda özel bir düzenleme yapılmamıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu‘nda yapı ruhsatiyesi konusunda açık bir tanımlama bulunmamakla birlikte 3194 sayılı Kanun’un 21. maddesinde İmar Kanunu kapsamına giren bütün yapılar için yetkili mercilerden yapı ruhsatiyesi alınmasının zorunlu olduğu, daha önceden ruhsat alınmış yapılarda herhangi bir değişiklik yapılması durumunda da yeniden ruhsat alınması gerekmektedir. Bu kapsamda, ‘yapı ruhsatı’ yeni bir yapı yapılmasına veya mevcut bir yapının esaslı onarım ve tadilatı ve ilavesine, yetkili makamlar tarafından izin verilmesidir.
Yapı ruhsatının alınması, İmar Kanunu kapsamına giren tüm yapılar için zorunlu olup bina ise söz konusu yapıların bir türü ve çeşididir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184/1. maddesinde sadece binaların ruhsatsız ya da ruhsata aykırı yapılması olarak inşa edilmesi eylemini müeyyide altına almaktadır.
Binaların bir bölümünde yer alan ve onaylı projeye aykırı nitelikte yapılan tadilat ve onarımlar için yeniden ruhsat alınması gerektiği, yapılan esaslı değişikliklerin ruhsata tabi olduğu ve taşınmaz maliklerinin projeye aykırı nitelikte gerçekleştirdikleri tadilatların, TCK’nın 184/1. maddesinde yazılı suçu oluşturmayıp, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesi kapsamında ruhsat ve eklerine aykırı nitelikte inşaat yapmak olduğu ve eylemi gerçekleştirenler hakkında idari yaptırım uygulanması gerektiği kabul edilmelidir.
3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 32. maddesi uyarınca inşaat sahibinin ruhsata aykırı nitelikteki yapının ilgili makamlar tarafından faaliyeti mühürlenerek durdurulmalı ve suça konu yapının yıkılmasına karar verilmelidir. Ayrıca 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 42. maddesince idari para cezaları da uygulanması gerekmektedir.
Bu açıklamalar çerçevesinde, maddi olayla ilgili yapılan incelemede;
Suça konu taşınmazın 1. katındaki 5×1.5 metre ebatındaki ön balkonda plastik doğrama ile kapatılarak ve arka cephedeki L şeklindeki balkonda 1×2.5 metre ebatında duvar örülerek elde edilen kapalı alanın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184/1. maddesinde yazılı ‘bina’ niteliğinde olmadığı kabul edilmelidir.
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan bina kavramı, ‘Kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılardır.’ şeklinde tanımlanması karşısında,
Aydın İli Kuşadası İlçesi Güzelçamlı Beldesinde bulunan Cilt 87 Sayfa 8543’te kayıtlı bulunan 3025 sayılı parselde 2764 metre kare olanda yapılan dubleks katlı ve ruhsatlı inşaatın, sanık tarafından satın alınmasından sonra onaylı projeye aykırı olarak ön balkon ve yan arka balkon kapatılarak odaya dahil edilmesi şeklindeki eylemin, ruhsatlı binanın bazı bölümlerinde onaylı projeye aykırı hareket edilmesi sonucunda gerçekleştirilen tadilatın yapı niteliğinde olduğu, bina kavramının bir bütün olarak algılanması gerektiği, binanın içinde yeni bir bina inşa edilmesinin söz konusu olamayacağı, balkonun önceden de kullanılan bir yer olduğu, sanığın balkonu odaya katmasının yeni bir kullanım alanı yaratmadığı, sanığın eyleminin 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 32. maddesine aykırılık oluşturduğu ve yetkili Belediye Başkanlığı tarafından yıkım kararı verilmesi suretiyle onaylı projeye aykırı yapının düzeltilebileceği kabul edilmelidir.
Onaylı projeye aykırı yapılan binanın, mevcut taban yüzölçümüne (örneğin 100 metrekare inşaatın ruhsatı yerine daha fazla 120 metre kare inşaat yapılması ya da mevcut 100 metrekare inşaatın yanına ilave inşaat ve eklentiler yapılarak yeni kullanılabilecek ölçüde bir alanlar elde edilmesi) uygun olarak yapılmaması ve proje dışında yapılan ilave inşaatlarda ek kullanım alanının kazanılması durumunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184/1. maddesinde yazılı suçun işlendiği kabul edilmelidir. Bina tanımı bir bütün olarak ele alınmalıdır. Binanın bir bölümünde yapılacak tadilat ve onarım niteliğindeki yapıların 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 5. maddesi kapsamında kabul edilememelidir.
Onaylı projeye aykırı olarak evin iki odasının birleştirilmesi, iki dükkânın birleştirilerek tek dükkan yapılması, balkonların cam ya da PVC doğramayla bina içine ya da odaya katılması şeklindeki tadilatlar TCK’nın 184/1. maddesinde yazılı suçu oluşturmamalıdır.
Söz konusu eylemler sonucunda binanın bir bölümünün projeye aykırı şekilde inşa edilmesinin yapı niteliğinde olduğu kabul edilmelidir. Eylemin, 3194 sayılı Kanun’un 32. maddesi kapsamında esaslı onarım niteliğinde olduğu, ruhsata tabi bulunduğu ve kanuna aykırı hareket edildiğinden suça konu yapının, idari makamlarca yıkımına karar verilmesi gerekmektedir. Ayrıca 3194 sayılı Kanun’un 42. maddesindeki idari yaptırım uygulanmalıdır. Söz konusu onaylı projeye aykırı nitelikte olan ve tadilat ve onarımları kapsayan ruhsatsız yapının TCK’nın 184/1. maddesinde yazılı bina niteliğinde olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 08.09.2014 tarihli ve 19916-24567 sayılı kararında suça konu taşınmazın 1. katındaki 5×1.5 metre ebatındaki ön balkonda plastik doğrama ile kapatılarak ve arka cephedeki L şeklindeki balkonda 1×2.5 metre ebatında duvar örülerek elde edilen kapalı alanın bina vasfında olduğu, ilave kullanım alanı kazandırdığı ve yapılmasının ruhsata tabi olduğu gözetilmeden, yerinde olmayan gerekçe ile beraat kararı verilmesine yönelik kararının hukuka aykırı olduğu….”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 18. Ceza Dairesince 15.01.2015 tarih ve 42022-1389 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı imar kirliliğine neden olma suçunun oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği’nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, sanık hakkında eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
07.12.2010 tarihli ve 22-18 sayılı yapı tatil zaptına göre; … görevlileri tarafından 07.12.2010 tarihinde yapılan denetim sırasında, Cumhuriyet Mahallesi Uğur Mumcu Caddesi 13 No.lu bağımsız bölümde, tapunun 9 pafta 3025 parsel sırasında kayıtlı bulunan ve daha önce kısmi yapı kullanma izin belgesi verilen 13 No.lu dubleks konutun 1. normal katında 5×1,5 metre ebadındaki ön balkonun ve 1×2,5 metre ebadındaki arka yan balkonun kapatılarak odaya dahil edildiği ve bu şekilde yoğunluğun artırıldığı, bitmiş hâldeki yapının mühürlendiği belirtilerek İmar Kanunu uyarınca ruhsata aykırı binanın ruhsata uygun hâle getirilmesi veya yıktırılması gerektiğinin, aksi hâlde Encümence anılan Kanun’un 32 ve 42. maddeleri uyarınca para ve yıkım cezası uygulanacağının ihtar edildiği,
… Encümeninin 14.12.2010 tarihli ve 2010/233 sayılı kararına göre; Güzelçamlı Beldesi Cumhuriyet Mahallesi Uğur Mumcu Caddesi No. 83/8 adresinde, tapunun 3025 parsel 13 bağımsız bölüm sırasında kayıtlı bulunan, sanık …’e ait konutta yapılan incelemede; onaylı projeye aykırı olarak birinci normal kattaki 5×1,5 metre ebadındaki ön balkonun plastik doğrama ile kapatılarak, arka cephedeki “L” şeklindeki balkona ise yana doğru 1×2,5 metre ebadında duvar örülerek kapalı alan oluşturulduğu ve binanın inşaatının tamamlandığı tespit edilip 07.12.2010 tarihli yapı tatil zaptının düzenlendiği ve yapının mühürlendiği, yapı sahibi sanık …’e 511 TL imar para cezası verildiği, verilen süre içerisinde ruhsat alınmaması veya yapının yıkılmaması hâlinde 2.044 TL idari para cezası verileceği ve yapı hakkında yıkım kararı alınacağının ihtar edildiği,
Güzelçamlı Belediye Başkanlığının 21.05.2011 tarihli ve 1-1/897 sayılı yazısı ile; suça konu taşınmazın yapı ruhsatı ile projesinin onaylı suretlerinin gönderildiği,
Güzelçamlı Belediye Başkanlığının 02.12.2011 tarihli ve 1-1/2148 sayılı yazısı ile; yazı ekindeki listede bağımsız bölüm numaraları, tarihleri, sayıları ve metrekareleri belirtilen toplam 18 adet konuta, birinci normal katlarında 11,06’şar metrekare yapı ilavesi için tadilat yapı ruhsatı verildiği anlaşılmış olup, bu ruhsatlardan 23 No.lu bağımsız bölüme ait olan 09.03.2011 tarihli ve 16 sayılı yapı ruhsatının ve ruhsatla birlikte onaylanan mimari projedeki kat planları örneklerinin gönderildiği,
Güzelçamlı Belediye Başkanlığının 02.12.2011 tarihli ve 1-1/2147 sayılı yazısına göre; suça konu taşınmaz ile ilgili herhangi bir tadilat ruhsatı işlemine başlanmadığı, tadilat ruhsatı verilmediği ve aykırılığın giderilmediği,
Yerel Mahkemece yapılan keşif sonrası inşaat mühendisi bilirkişi tarafından düzenlenen 01.07.2011 tarihli bilirkişi raporuna göre; Aydın ili Kuşadası ilçesi Güzelçamlı beldesinde, tapunun 3025 parsel sırasında kayıtlı 2.764 metrekarelik arsa üzerinde kurulan kat irtifakına göre 1/16 arsa paylı 13 No.lu dubleks meskenin sanık … adına kayıtlı bulunduğu, edinme tarihinin 24.09.2009 olduğu, dosya kapsamında yer alan onaylı mimari proje ve yapı ruhsatının incelenmesinde; parsel üzerinde yer alan Kalender sitesine ait mimari projenin iki kat ikiz nizamlı dubleks için planlandığı, plana göre zemin katta salon, mutfak, wc ve iç merdiven ile ön ve arka cephedeki açık terasların; birinci katta ise iki adet yatak odası, banyo, iç merdiven ve ön balkon ile arka ve yan cephedeki “L” şeklinde açık balkonun bulunduğu, yerinde yapılan incelemede; ruhsat ve eklerine uygun olarak daha önceden yapılan ve iskan edilmekte olan dubleks meskende sonradan değişikliğe gidilerek yapı tatil zaptına ve onaylı mimari projeye renkli kalemle işlendiği şekilde dubleks meskenin birinci katında yer alan 1,50×4,80=7,20 metrekare alanlı ön balkonun camlı PVC doğrama ile; arka yan köşedeki “L” şeklindeki balkonun yan bahçeye bakan bölümünde 1,00×2,50= 2,50 metrekarelik açık balkonların duvar örülmek suretiyle kapalı alana dahil edildiği, birinci kat ön balkona takılan PVC doğramaların dışına ferforje demir korkuluğun takıldığı, sonuç olarak ön balkonda 7,20 metrekare, arka yan balkonda ise 2,50 metrekare alanın mevcut kapalı alana dahil edildiği, sanık lehine yoğunluk fazlalığı sağlandığı, ruhsatlı binada ruhsat ve eklerine aykırı olarak duvar ve PVC doğrama kullanılmak suretiyle bir bölümü sökülebilir bir bölümü kalıcı nitelikte yapılan ve sanık lehine ilave yoğunluk fazlalığı sağlayan imalatların ayrı bir girişinin bulunmaması ve ruhsatı mevcut olan dubleks meskenin zemin katındaki ana giriş kapısından ulaşımın sağlanıyor olması göz önünde bulundurulduğunda, 3194 sayılı İmar Kanunu yönünden yapı niteliğinde olduğu ve anılan Kanun yönünden imar kirliliğine sebebiyet verdiği, davalı lehine ilave yoğunluğa neden olan alanların ayrı bir girişinin bulunmaması ve ruhsatlı mevcut dubleks meskenden girişinin olması göz önünde bulundurulduğunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesi yönünden bina niteliğinde olmaması nedeniyle anılan Kanun yönüyle imar kirliliğine sebebiyet verilmediği, taşınmazda kullanılan malzemelerin genel görünümü, yıpranma, aşınma ve paslanma durumu, tapu edinme tarihi ve sanık beyanları dikkate alındığında taşınmazdaki aykırılıkların iki yıllık olduğu bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmıştır.
Tanık Hatice M.; sanığın komşusu olduğu için suça konu taşınmaz hakkında bilgisinin bulunduğunu, taşınmazdaki banyonun devamı mahiyetinde olan ve önceden balkon olarak kullanılan alanın 1997 yılında kapatılarak çamaşır makinesi konulmak üzere kapalı alan hâline getirildiğini, ön tarafta yer alan balkonun ise 2002 yılında PVC ile kapatıldığını,
Tanık Reşit P.; sanığın komşusu olduğunu, kendi taşınmazı ile sanığın taşınmazının aynı ada içerisinde yer aldığını ve aralarında 10 metre civarında bir mesafe bulunduğunu, kendi taşınmazının parsel numarasının 3021 olduğunu, sanığın balkonlardan birini 1997 yılında, diğerini ise 2002 yılında kapattığını bildiğini, zira aynı işlemi aynı tarihlerde kendisinin de yaptırdığını, ayrıca sanığın iki yıl önce de hırsızların girmesini engellemek amacıyla suça konu balkon penceresinin önüne demir korkuluk yaptırdığını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık …; yapı tatil zaptında belirtilen eklentileri yıllar önce tam tarihini hatırlayamadığı bir zamanda yaptırdığını, ancak zabıtta belirtilen ölçülerin fazla ve yanlış olduğunu, eylemin suç olduğunu bilmediğini, her ne kadar bilirkişi raporunda suça konu yapıların iki yıl önce yapıldığı belirtilmiş ise de aykırılığa konu yapı unsurlarını 1997 yılından bu yana bir kaç defada yaptırdığını, son işlemin iki yıl önce yaptırdığı ferforje olduğunu, tadilat ruhsatına ilişkin müracaatı sonrasında Belediyece talebinin kabul edildiğini ve hâlihazırda askı ilan süresinin tamamlanmasının beklendiğini savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “İmar kirliliğine neden olma” başlıklı 184. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.
3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanır.
5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.
6) İkinci ve üçüncü fıkra hükümleri, 12 Ekim 2004 tarihinden önce yapılmış yapılarla ilgili olarak uygulanmaz“
Madde gerekçesinde de; “Madde metninde imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşa faaliyetinde bulunmak, suç olarak kabul edilmiştir. Birinci fıkradaki suç, yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmakla oluşur. Böylece, sadece binayı inşa eden yüklenici, taşeron, usta veya kalfa değil; inşaatın sahibi de, bu suçtan dolayı fail olarak sorumlu tutulacaktır. Ayrıca, bu tür inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişiler de bu suçtan dolayı fail sıfatıyla cezalandırılacaktır. İkinci fıkrada; yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılması ya da bu hizmetlerden yararlanılmasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Üçüncü fıkraya göre, yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade edilmesi, ayrı bir suç oluşturmaktadır. Dördüncü fıkrada bu madde hükümlerinin uygulanma alanı ile ilgili sınırlama getirilmiştir. Bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanabilecektir. Örneğin organize sanayi bölgeleri, özel imar rejimine tabi bölge niteliği taşımaktadır. Ancak, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu sınırlama kabul edilmemiştir. Bu bakımdan, köy sınırları içinde inşa edilen, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu madde hükümleri uygulanabilecektir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Görüldüğü gibi uyuşmazlığa konu 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesinin birinci fıkrasındaki suçun oluşabilmesi için failin yapı ruhsatiyesi almadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapması ya da yaptırması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 184. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen imar kirliliğine neden olma suçunun konusu, belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerlerde bulunan binadır. Bu anlamda, belediye sınırları veya özel imar rejimine tabi yerler dışında bulunan binalar, anılan düzenlemenin kapsamına girmemektedir. Binanın mutlaka betonarme olması gerekmeyip ahşap binalar da TCK’nın 184. maddesinin birinci fıkrası kapsamındadır. Yine bu suç bakımından binanın ruhsata tabi olması yeterli olup belirli bir genişlikte veya yükseklikte olmasına gerek yoktur.
Maddede belirtilen “bina” kavramından ne anlaşılması gerektiğine ilişkin herhangi bir açıklamaya yer verilmemiş olup, bu kavram İmar Kanunu’nun 5. maddesine göre belirlenmektedir. Anılan düzenlemede bina, “Kendi başına kullanılabilen, üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma, çalışma, eğlenme veya dinlenmelerine veya ibadet etmelerine yarayan, hayvanların ve eşyaların korunmasına yarayan yapılar” şeklinde tanımlanmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 184. maddesinin birinci fıkrasında yalnızca binadan söz edilmiş olup “yapı” kavramına yer verilmemiştir. Bu nedenle, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yapılan bahçe, istinat duvarı, yüzme havuzu, iskele, köprü, tünel, rıhtım, yol ve benzeri yapılar suç kapsamına dâhil değildir (Abdulbaki Giyik, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, TBB Dergisi, Yıl: 2018, S. 134, s. 77).
Öğretide, ruhsata uygun olarak yapılan binada ruhsat alınmaksızın sonradan değişiklik yapılmasının TCK’nın 184. maddesinin birinci fıkrası kapsamında olmadığı ileri süren yazarlar (Mine Arısoy, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, Terazi Aylık Hukuk Dergisi, 2007, S. 13, s. 90; İbrahim Ceyhan, İmar Kirliliğine Neden Olma Suçu, CHD, 2009, S. 10, s. 94) bulunmakla birlikte, böyle bir durumda suçun oluşup oluşmadığı, binada sonradan yapılan değişikliklerin niteliğine göre belirlenmelidir.
Mevcut bir bina üzerinde ve binanın kapsamı dahilinde olmak koşuluyla, İmar Kanunu’nun 21. maddesinin 3. fıkrası uyarınca “Derz, iç ve dış sıva, boya, badana, oluk, dere, doğrama, döşeme ve tavan kaplamaları, elektrik ve sıhhi tesisat tamirleri ile çatı onarımı ve kiremit aktarılması ve yönetmeliğe uygun olarak mahallin hususiyetine göre belediyelerce hazırlanacak imar yönetmeliklerinde belirtilecek taşıyıcı unsuru etkilemeyen diğer tadilatlar ve tamiratlar” ruhsata tabi olmadığından, yapılan değişikliğin bu kapsamda kalması hâlinde suç oluşmayacaktır.
Ancak, yasal düzenlemede sayılan hususlar dışında yapılan değişikliklerin mutlaka imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturacağı sonucuna ulaşılmamalıdır. İmar Kanunu’nun 21. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen sınırlamalar dışında kalan değişiklikler bakımından imar kirliliğine neden olma suçunun oluşabilmesi için; söz konusu değişikliklerin ya İmar Kanunu’nun 5. maddesi anlamında bina olarak nitelendirilmesi ya da yapılan esaslı tadilatların binanın taşıyıcı unsurunu etkilemesi gerekmektedir.
Yapılan değişiklikler bina olarak nitelendirilemiyorsa, İmar Kanunu’nun 21. maddesinin 2. fıkrasına aykırı davranılması nedeniyle aynı Kanun’un 42. maddesinde belirtilen idari yaptırımların uygulanmasıyla yetinilmelidir (Giyik, s. 78-79). Buna karşın, yapılan değişikliklerin İmar Kanunu’nun 5. maddesi anlamında bina vasfını taşıması durumunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesinin birinci fıkrasındaki imar kirliliğine neden olma suçu oluşacaktır.
Yapılan değişikliklerin bina olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceğinde başvurulan ölçütlerden birisi, bunların “esaslı tadilat” kapsamında kalıp kalmadığıdır. Esaslı tadilat, 3030 sayılı Kanun Kapsamı Dışında Kalan Belediyeler Tip İmar Yönetmeliği’nin 16. maddesinde “Yapılarda taşıyıcı unsuru etkileyen ve/veya inşaat alanını ve ruhsat eki projelerini değiştiren işlemler” şeklinde tanımlanmış ve esaslı tadilatın ruhsata tabi olduğu kabul edilmiştir.
Yargıtay uygulamalarına göre de sonradan ruhsata aykırı olarak yapılan değişikliklerin bina niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesinde binanın taşıyıcı unsurunu etkileyip etkilemediği veya alan kazanma niteliğinde olup olmadığı hususları dikkate alınmaktadır. Yine İmar Kanunu’nun 5. maddesine uygun kapalı alanda kullanılan malzemenin kalıcı olup olmadığı ve değişikliğin sabit şekilde yapılıp yapılmadığı da Yargıtay Özel Ceza Dairelerince değişikliklerin bina vasfında olup olmadığının değerlendirilmesinde kullanılan ölçütlerdendir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 344. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca imar kirliliğine neden olma suçunun, Kanun’un yayımlandığı 12.10.2004 tarihinde yürürlüğe girmesi ve 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda bu suça yer verilmemesi nedeniyle hükmün yürürlüğe girdiği 12.10.2004 tarihinden önce bitirilmiş binalarla ilgili 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 184. maddesi uygulama alanı bulamayacaktır. Bu nedenle anılan suçun oluşabilmesi için sonradan ruhsata aykırı olarak yapılan değişikliklerin 12.10.2004 tarihinden sonra gerçekleştirilmiş olması gerekmektedir.
Hükümden sonra 18.05.2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu‘na eklenen geçici 16. maddede yer alan;
“Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilir.
Yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre belirlenen emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda yüzde üç, ticari kullanımlarda yüzde beş oranında alınacak kayıt bedeli başvuru sahibi tarafından genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere merkez muhasebe birimi hesabına yatırılır. 6306 sayılı Kanun kapsamında kullanılmak üzere kaydedilen gelirler karşılığı Bakanlık bütçesine ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödenek, dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılarak kullanılır. Kayıt bedeline ilişkin oranı iki katına kadar artırmaya, yarısına kadar azaltmaya, yapının niteliğine ve bölgelere göre kademelendirmeye, ayrıca başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına yöneliktir. Yapı Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilir.
Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir.
Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu durumda, ikinci fıkrada belirtilen bedelin iki katı ödenir.
Beşinci fıkra uyarınca kat mülkiyetine geçilmiş olması 6306 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez.
Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların, Hazineye ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, bu taşınmazlar Bakanlığa tahsis edilir. Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine taşınmazlar Bakanlıkça rayiç bedel üzerinden doğrudan satılır. Bu durumda elde edilen gelirler bu maddenin ikinci fıkrasına göre genel bütçeye gelir kaydedilir. Ayrıca bu gelirler hakkında 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uygulanmaz.
Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların belediyelere ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine bedeli ilgili belediyesine ödenmek kaydıyla taşınmazlar rayiç bedel üzerinden belediyelerce doğrudan satılır.
Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunan yapılar ile Hazineye ait sosyal donatı için tahsisli araziler üzerinde bulunan yapılar bu madde hükümlerinden yararlandırılmaz.
Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.
Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.”
şeklindeki düzenleme, maddede belirtilen şartların yerine getirilmesi hâlinde ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılarla ilgili yapı kayıt belgesi verilmesinin sağlaması bakımından sanık lehine hükümler içermektedir.
Öte yandan, ceza muhakemesinin amacı, her somut olayda kanuna ve usulüne uygun olarak toplanan delillerle maddi gerçeğe ulaşıp adaleti sağlamak, suç işlediği sabit olan faili cezalandırmak, kamu düzeninin bozulmasının önüne geçebilmek ve bozulan kamu düzenini yeniden tesis etmektir. Gerek 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu, gerekse 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu; adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaç edinmiştir. Bu nedenle ulaşılma imkânı bulunan bütün delillerin ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşebilmesi için, maddi gerçeğe ulaşma amacına hizmet edebilecek tüm kanuni delillerin toplanması ve tartışılması zorunludur.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Güzelçamlı Beldesi Cumhuriyet Mahallesi Uğur Mumcu Caddesi No. 83/8 adresinde, tapunun 3025 parsel 13 bağımsız bölüm sırasında kayıtlı bulunan, sanık …’e ait konutta yapılan incelemede; ruhsat ve eklerine aykırı olarak dubleks meskenin birinci katında yer alan 1,5×4,80 metrekare alanlı ön balkonun plastik doğrama ile kapatılarak 7,20 metrekare, arka cephedeki 1×2,5 metrekarelik “L” şeklindeki balkonun ise yan bahçeye bakan bölümünde duvar örülerek 2,5 metrekare kapalı alan oluşturulduğunun tespit edildiği olayda;
Sanığın, yargılama evresinde, aykırılığa konu yapı unsurlarını 1997 yılından bu yana birkaç seferde yaptırdığını, son işlemin iki yıl önce yaptırdığı ferforje olduğunu savunduğu, bu savunmanın sanığın komşuları olan tanıklar Reşit P. ve Hatice M. tarafından doğrulandığı, hükme esas alınan 01.07.2011 tarihli bilirkişi raporunda suça konu imalatın ne zaman gerçekleştirildiğine ilişkin teknik verilere dayanan bir tespit yapılmadığı, binanın taşıyıcı unsurunu etkileyip etkilemediğine yer verilmediği ve dosya kapsamından taşınmazın edinme şeklinin belirlenemediği hususları birlikte değerlendirildiğinde;
Suça konu imalatların yapım tarihinin ve bina vasfında olup olmadıklarının belirlenmesi amacıyla tapu kayıtlarının getirtilerek sanığa ait konutun edinme şekli ve bilirkişi raporunda edinme tarihi olarak gösterilen 24.09.2009 tarihinden önce de sanığın söz konusu yerde oturup oturmadığı saptandıktan sonra bilirkişiye yeniden inceleme yaptırılarak ruhsata aykırı imalatların yapım tarihinin ve binanın taşıyıcı unsurunun etkilenip etkilenmediğinin tespit edilmesi hususlarında teknik verilere dayalı ek rapor alınması ve dosyadaki tüm delillerin birlikte değerlendirilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik araştırma ile hüküm kurulması usul ve kanuna aykırıdır.
Öte yandan, ulaşılan sonuç karşısında, hükümden sonra 18.05.2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 7143 sayılı Vergi ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu‘na eklenen Geçici 16. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu nedenle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçeyle kabulüne karar verilmelidir.
Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Avukat kadromuz, hak arama özgürlüğünü temin etmek adına ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuruları gerçekleştirmekte ve bütün süreçleri titizlikle takip etmektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.