İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamlı Takibin İptali Davasında Duruşma Yapılmadan Karar Verilebilir mi?

İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamlı Takibin İptali Davasında Duruşma Yapılmadan Karar Verilebilir mi? - Kayseri İcra Avukatı - Kayseri İflas Avukatı - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamlı Takibin İptali

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu

Yargılama usulleri – Madde 18

İcra mahkemesine arzedilen hususlar ivedi işlerden sayılır ve bu işlerde basit yargılama usulü uygulanır.

Şu kadar ki, talep ve cevaplar dilekçe ile olabileceği gibi icra mahkemesine ifade zaptettirmek suretiyle de olur.

Aksine hüküm bulunmayan hâllerde icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir. Duruşmalar, ancak zorunluluk hâlinde ve otuz günü geçmemek üzere ertelenebilir.

Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen nakdi kredileri ve gayri nakdi kredileri teminen alınan ipotekler – Madde 150/ı

Borçlu cari hesap veya kısa, orta, uzun vadeli kredi şeklinde işleyen nakdî veya gayrinakdi bir krediyi kullandıran tarafın ibraz ettiği ipotek akit tablosu kayıtsız ve şartsız bir para borcu ikrarını ihtiva etmese dahi, krediyi kullandıran taraf, krediyi kullanan tarafa ait cari hesabın kesilmesine veya kısa, orta, uzun vadeli kredi hesabının muaccel kılınmasına ilişkin hesap özetinin veya gayrinakdi kredinin ödenmiş olması nedeniyle tazmin talebinin veya borcun ödenmesine ilişkin ihtarın noter aracılığıyla krediyi kullanan tarafa kredi sözleşmesinde yazılı ya da ipotek akit tablosunda belirtilen adrese gönderilmek suretiyle tebliğ edildiğini veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığını gösteren noterden tasdikli bir sureti icra müdürüne ibraz ederse icra müdürü 149 uncu madde uyarınca işlem yapar. Şu kadar ki, krediyi kullanan tarafın hesap özetine ve borcun ödenmesine ilişkin ihtara ya da gayrinakdi kredi nedeniyle tazmin talebine, kendisine tebliğ edildiği veya 68/b maddesi gereğince tebliğ edilmiş sayıldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde noter aracılığıyla itiraz etmiş olduğunu ispat etmek suretiyle icra mahkemesine şikâyette bulunmak hakkı saklıdır. Bu takdirde krediyi kullandıran taraf alacağını 68/b maddesi çerçevesinde diğer belgelerle ispatlayabiliyorsa, krediyi kullanan tarafın şikâyeti reddedilir. İcra mahkemesi nde yapılan inceleme sırasında, borçlu, borcun sona erdiğine veya ertelendiğine ilişkin resmî veya imzası ikrar edilmiş bir belge sunmadıkça takibin durdurulmasına karar verilemez. Hesap özetinin, tazmin talebinin veya ihtarın ipotekli taşınmaz maliki üçüncü kişiye tebliğ edilmesi veya tebliğ edilmiş sayılması Türk Medenî Kanununun 887 nci maddesinde öngörülen ödeme istemi yerine geçer.

İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla İlamlı Takibin İptali Davasında Duruşma Yapılmadan Karar Verilebilir mi

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2017/8-1872 Karar No: 2019/315 Karar Tarihi: 19.03.2019

Özet: Alacaklı vekilinin temyiz dilekçesi ekinde sunduğu muacceliyet ihtarına ilişkin tebliğ parçası borcu söndüren nitelikte bir belge olmasa da takip şartına ilişkin olduğu ve takip talebinde de anılan belgeye dayanıldığı gözetildiğinde, mahkemece şikâyetin mahiyeti gereği duruşma açılarak, takip şartlarının oluşup oluşmadığının re’sen araştırılması gerektiği gibi, 10.10.2013 tarihli tensip tutanağı ile muacceliyet ihtarı tebliğ şerhi örneğinin sunulması için alacaklı vekiline verilen kesin sürenin de sonuçları hatırlatılmadığından usulüne uygun değildir.

(2004 S. K. m. 18) (4721 S. K. m. 887)

Dava: Taraflar arasındaki ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takibin iptali talebinden dolayı yapılan yargılama sonunda … İcra (Hukuk) Mahkemesince şikayetin kabulü ile şikayetçi borçlu yönünden takibin iptaline dair verilen 11.11.2013 tarihli ve 2013/638 E., 2013/784 K. sayılı karar, alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle Yargıtay 8. Hukuk Dairesinin 06.11.2014 tarihli ve 2014/1814 E., 2014/20297 K. sayılı kararı ile;

“…Alacaklı tarafından başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takipte ipotek borçlusu olan şikayetçi … İcra Mahkemesi’ne başvurusunda taraflarına ihtar gönderilmediğini ileri sürerek takibin iptalini talep etmiştir.

İcra Mahkemesi’nce 10.10.2013 tarihli tensip tutanağı ile alacaklıya “davacıya muacceliyet ihtarı veya kat ihtarı gönderilmiş ise tebliğ şerhli örneğinin sunulması” için 2 haftalık kesin süre verilmiştir.

Alacaklı tarafından ipotek borçlusuna ipotek akit tablosundaki adreslerden birine gönderilen ihtar tebligatı sunulmuş ve Mahkemece 2. adrese tebligat çıkartılmadığı gerekçesiyle bu borçlu yönünden takibin iptaline evrak üzerinden karar verilmiştir.

Alacaklı vekili temyiz dilekçesinde ihtarın borçlunun ipotek akit tablosunda yer alan 2. adresinde bizzat tebliğ edildiğini ileri sürerek tebligat örneğini sunmuştur.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 18/2. maddesinde “Aksine hüküm bulunmayan hallerde icra mahkemesi, şikayet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olmadığını takdir eder, duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir.” hükmüne yer verilmiştir.

Mahkemece, İcra ve İflas Kanunu’nun 18/2 maddesi uyarınca duruşma açılarak ve deliller toplanarak uyuşmazlığın esasını tespit ederek sonuca gitmesi gerekirken evrak üzerinden karar verilmesi isabetsiz olduğu gibi, tensip ara kararı ile 2 hafta kesin mehil verilmişse de kesin mehilin sonuçları hatırlatılmamış ve sonuçları gösterilmemiş olduğundan kesin mehilin gereği yerine getirilmediğinin kabulü ile yazılı şekilde karar verilmesi de isabetsizdir…”

gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

İstem, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takibin iptaline ilişkindir.

Borçlu vekili; müvekkili aleyhine İstanbul 10. İcra Müdürlüğünün 2010/3479 E. sayılı icra takip dosyasında ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip başlatıldığını, müvekkilinin ipotekli taşınmaz maliki üçüncü kişi olduğunu, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 887. maddesi uyarınca müvekkiline usulüne uygun muacceliyet ihtarı tebliğ edilmediğini ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı vekili; cevap dilekçesi ekinde sundukları ihtarnameden anlaşılacağı üzere, şikâyetçi borçluya muacceliyet ihtarının tebliğ edildiğini beyan ederek şikâyetin reddini savunmuştur.

Yerel Mahkemece; ipotekli taşınmaz maliki üçüncü kişiye muacceliyet ihtarının gönderilmesinin zorunlu olduğu, ipotek akit tablosunda şikâyetçi borçlunun iki adet adresinin bulunduğu, Üsküdar adresine gönderilen muacceliyet ihtarı tebligatının iade edildiği, alacaklı tarafından bilinen doğru adrese muacceliyet ihtarının tebliğ edilmeksizin icra takibine başlandığı gerekçesiyle şikâyetçi borçlu yönünden takibin iptaline karar verilmiştir.

Alacaklı vekilinin temyiz itirazları üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle yerel mahkeme kararı bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki gerekçelere ek olarak; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2009/9-586 E, ve 2010/31 K sayılı 27.01.2010 tarihli kararında belirtildiği üzere temyiz aşamasında dava konusu borcu söndüren nitelikte bir belge verilmiş ise bu belge üzerinde gerekli incelemenin yapılabileceği, yargılama aşamasında dayanılıp sunulmayan delillerin temyiz veya karar düzeltme aşamasında sunulamayacağı, sunulmuş olsalar bile bu aşamalardaki incelemeler sırasında dikkate alınamayacağı, somut olayda ise Daire tarafından temyiz aşamasında ileri sürülen delilin dikkate alındığı ve bu çerçevede inceleme yapıldığı, borçlu vekilinin başvurusunun şikâyet mahiyetinde olması nedeniyle duruşma icra etme zorunluluğunun söz konusu olmadığı, kaldı ki somut olayda hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak alacaklı vekiline savunma hakkı tanındığı, alacaklının tüm aşamalarda kendisini vekille temsil ettirmiş olması nedeniyle vekiline yöntemince tebliğ işleminin yapıldığı ve alacaklı vekilinin süresi içerisinde cevap dilekçesini ve başkaca delillerini sunduğuna göre kesin mehilin sonuçlarını da bu işle iştigal eden bir profesyonel olarak bildiği, buna karşılık başka delillerinin yanı sıra temyiz dilekçesine eklediği delili mahkemeye süresinde sunmadığı, dolayısıyla bu aşamadan sonra anılan delilin dikkate alınamayacağı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyize getirilmektedir.

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; borçlunun şikâyet mahiyetindeki başvurusu hakkında duruşma açılmasının gerekip gerekmediği, mahkemece 10.10.2013 tarihli tensip zaptında, alacaklı vekiline verilen kesin sürenin usulüne uygun olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre yargılama aşamasında sunulmayan, takip talebinde yer alan hesap kat ihtarnamesinin şikâyetçi borçluya tebliğine ilişkin tebligat parçasının, alacaklı vekili tarafından temyiz dilekçesi ekinde sunulması hâlinde uyuşmazlığın çözümünde dikkate alınıp alınamayacağı noktasında toplanmaktadır.

Bu noktada öncelikle 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanunu’nun 18. maddesi ile Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 320/1. maddesi üzerinde önemle durmak gerekir.

İcra mahkemesi yargılamasındaki ilkeleri düzenleyen 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun “Yargılama usulleri” başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrası icra mahkemesinde basit yargılama usulünün uygulanacağını düzenlemiştir. Maddenin şikâyete ilişkin üçüncü fıkrasında yer alan düzenlemeye göre de;

Aksine hüküm bulunmayan hâllerde icra mahkemesi, şikâyet konusu işlemi yapan icra dairesinin açıklama yapmasına ve duruşma yapılmasına gerek olup olmadığını takdir eder; duruşma yapılmasını uygun gördüğü takdirde ilgilileri en kısa zamanda duruşmaya çağırır ve gelmeseler bile gereken kararı verir. Duruşma yapılmayan işlerde icra mahkemesi, işin kendisine geldiği tarihten itibaren en geç on gün içinde kararını verir.

Metinde ifade edildiği şekilde icra mahkemelerinde şikâyet yoluyla başvurularda duruşma yapılıp yapılmaması konusunda, kural olarak, hâkime bir takdir yetkisi tanınmıştır.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun basit yargılama usulünde ön inceleme ve tahkikatı düzenleyen 320. maddesinin 1. fıkrasında ise mahkemenin mümkün olan hâllerde tarafları duruşmaya davet etmeden dosya üzerinden karar vereceği belirtilmiştir.

Yasal düzenlemeler bir arada değerlendirildiğinde, duruşma açılması yönündeki takdir hâkime bırakılmakla birlikte, icra yargılamasında yıllardan bu yana gelişen uygulama ile hangi hâllerde duruşma açılacağı hususu neredeyse netleşmiştir. Bu kapsamda icra yargılaması bakımından a) duruşma açılması, yasa ve uygulama gereği, zorunlu görülen işler, b) Yasa’da açıkça takdire bırakılan işler ve c) Yasa’nın suskun kaldığı haller şeklinde bir tasnif yapılabilir (UYAR, T.: İcra Tetkik Merciinde Yargılama Usulü (İİK. md.18), 75. Yaş Günü İçin Prof. Dr. Baki Kuru Armağanı, Ankara 2004, s. 719 vd.);

Özellikle Kanunda açıkça takdire bırakılmış ya da suskun kalınmış hâllerde, şikâyetin konu ve kapsamına ve icra dosyasındaki maddi ve hukuki duruma göre şikâyetin derhal reddedileceği anlaşılıyorsa gerek zaman kaybının önüne geçilmesi düşüncesi ve gerek usul ekonomisi ilkesi gereği duruşma açılmasına gerek görülmeyebilir. Ancak yukarıda belirtilen ihtimal dışında, özellikle aleyhine şikâyet olunan kimsenin getireceği savunma sebepleri ile şikâyet sonucunun etkilenmesi ihtimali olan hâllerde “hukuki dinlenilme hakkı”nın (HMK md.27) da bir gereği olarak ilgiliye savunma haklarının kullandırılması bakımından, hâkime tanınan bu takdir yetkisinin duruşma açılması yönünde kullanılması uygun olacaktır.

T.C. Anayasası’nın hak arama hürriyetini düzenleyen 36. maddesi ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılama hakkına ilişkin 6. maddesi de dikkate alınmalıdır.

Anayasa Mahkemesinin 2014/19289 Esas sayılı başvuru üzerine verilen 27.10.2016 tarihli kararında da belirtildiği üzere Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 36. maddesi uyarınca inceleme yaptığı birçok kararında ilgili hükmü Sözleşme’nin 6. maddesi ve AİHM içtihadı ışığında yorumlamak suretiyle Sözleşme’nin lafzi içeriğinde yer alan ve AİHM içtihadıyla adil yargılanma hakkının kapsamına dâhil edilen silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkesi gibi ilke ve haklara Anayasa’nın 36. maddesi kapsamında yer vermektedir. Adil yargılanma hakkının unsurlarından biri olan silahların eşitliği ilkesi davanın taraflarının usul hakları bakımından aynı koşullara tabi tutulması ve taraflardan birinin diğerine göre daha zayıf bir duruma düşürülmeksizin iddia ve savunmalarını makul bir şekilde mahkeme önünde dile getirme fırsatına sahip olması anlamına gelmektedir. Silahların eşitliği ilkesinin tamamlayıcısı olan çelişmeli yargılama ilkesi, kural olarak bir hukuk ya da ceza davasında tüm taraflara gösterilen kanıtlar ve sunulan görüşler hakkında bilgi sahibi olma ve bunlarla ilgili görüş bildirebilme imkânı vermektedir. Genel anlamda hakkaniyete uygun bir yargılamanın yürütülebilmesi için silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkeleri ışığında tanık delili de dâhil olmak üzere delillerini sunma ve inceletme noktasında taraflara uygun imkânların tanınması gerekir. İcra (hukuk) mahkemelerine yapılan şikâyet başvurularında şikâyet dilekçesi karşı tarafa tebliğ edilmeden ve duruşma açılmaksızın karar verilmesi nedeniyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddialar daha önce bireysel başvuru konusu yapılmış ve Anayasa Mahkemesince yalnızca şikâyet başvurusunda bulunanın iddiası doğrultusunda inceleme yapılarak diğer tarafın, şikâyet dilekçesinin içeriği ve sunulan deliller hakkında bilgi edinmesine ve karşı delil sunmasına imkân tanınmadan karar verilmesi hâlinde şikâyet başvurusunda bulunanın yargılamada üstün bir konuma getirileceği belirtilmiş; özellikle yargılamanın sonucunu değiştirebilecek nitelikteki iddia ve delillerin mahkemeye sunulamadığı durumlarda söz konusu eşitsizliğin yargılamayı adil olmaktan yoksun kıldığı ve silahların eşitliği ve çelişmeli yargılama ilkelerinin ihlal edildiğine, Yargıtay’ın istikrar kazanmış içtihatlarında da şikayet incelemelerinde duruşma yapılmasına gerek olup olmadığı konusunda icra mahkemelerinin takdir yetkileri bulunduğu ancak somut olayın özelliğine göre duruşma yapılarak şikayetten etkilenecek tarafa delillerini sunma imkânı tanınması gerektiğine yönelik kararlar verilmiştir.

Bu açıklamalar çerçevesinde somut olay değerlendirildiğinde, alacaklı banka vekilince 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 150/ı. maddesine göre borçlular aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamlı takip başlatılmıştır. İpotek veren taşınmaz maliki üçüncü kişiye, İİK’nın 150/ı. maddesi gereğince hesap özeti gönderilmesi zorunluluğu bulunmamakta ise de; ipotek veren üçüncü kişi hakkında takip yapılabilmesi için 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 887. maddesi uyarınca, alacağın kendisinden istenilmesi, yani muacceliyet ihtarının gönderilmesi gerekmektedir. Bir başka ifadeyle, söz konusu düzenleme gereğince, ipotekli taşınmaz maliki üçüncü şahsa ihbar yapılmadıkça, onun yönünden borç muaccel olmayacağından hakkında icra takibi başlatılamaz. Ayrıca belirtmek gerekir ki, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu‘nun 150/ı maddesinin son cümlesi; “Hesap özetinin, tazmin talebinin veya ihtarın ipotekli taşınmaz maliki üçüncü kişiye tebliğ edilmesi veya tebliğ edilmiş sayılması, Türk Medeni Kanununun 887. maddesinde öngörülen ödeme istemi yerine geçer.” hükmünü içermektedir. Bu husus ilamlı takip yapma şartı olup, mahkemece resen nazara alınmalıdır. Alacaklı vekilinin temyiz dilekçesi ekinde sunduğu muacceliyet ihtarına ilişkin tebliğ parçası borcu söndüren nitelikte bir belge olmasa da takip şartına ilişkin olduğu ve takip talebinde de anılan belgeye dayanıldığı gözetildiğinde, mahkemece şikâyetin mahiyeti gereği duruşma açılarak, takip şartlarının oluşup oluşmadığının re’sen araştırılması gerektiği gibi, 10.10.2013 tarihli tensip tutanağı ile muacceliyet ihtarı tebliğ şerhi örneğinin sunulması için alacaklı vekiline verilen kesin sürenin de sonuçları hatırlatılmadığından usulüne uygun değildir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, alacaklı vekilinin temyiz dilekçesi ekinde sunduğu belgeyi, cevap dilekçesi ekinde sunmuş olması hâlinde duruşma açılması gerekmeyeceğinden, Hâkimin duruşma açılmaması yönündeki takdir hakkının yasaya uygun olduğu, temyiz aşamasında sunulan belgeye itibar edilemeyeceği ancak kesin sürenin usulüne uygun olmadığı belirtilerek yerel mahkeme direnme kararının bu değişik gerekçe ile bozulması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

Sonuç: Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 19.03.2019 tarihinde oyçokluğu ile karar verildi.

İcra ve iflas uyuşmazlıklarında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için alanında yetkin bir avukattan hukuki yardım alınması oldukça önemlidir. Dava sürecinde güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Alanında yetkin Kayseri icra avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, tasarrufun iptali, itirazın iptali, istirdat davası, istihkak davası, menfi tespit davası, ihtiyati haciz başta olmak üzere her türlü icra ve iflas hukuku uyuşmazlıklarında taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmaktadır.

Kayseri icra avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan icra ve iflas süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.