Muarazanın Giderilmesi ve İrtifak Hakkına ilişkin Davalarda Yetkili Mahkeme
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2260 Karar No: 2018/1191 Karar Tarihi: 13.06.2018
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasında birleştirilerek görülen borçlu olmadığının tespiti, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifası, muarazanın giderilmesi davalarından dolayı yapılan yargılama sonunda … Asliye Hukuk Mahkemesince asıl davanın kabulüne birleşen davanın reddine dair verilen 14.06.2012 sayılı gün ve 2010/175 E., 2012/311 K. sayılı kararın taraflarca temyizi üzerine Yargıtay 14. Hukuk Dairesinin 12.03.2013 gün ve 2012/13634 E., 2013/3585 K. sayılı kararı ile:
“…Davacı kurum vekili, davalı Hazineye ait taşınmazlarda 49 yıl süreyle tesis edilen 14.10.1998 günlü intifa hakkı uyarınca taşınmazlarda tasarrufta bulunduklarını, davalı Hazinenin 26.11.2009 ve 19.03.2010 tarihli yazılarıyla davacının intifa hakkı sözleşmesine aykırı davrandığını belirterek hasılat payı ödenmesini ve intifa hakkının terkinini istemek suretiyle muaraza yarattığını ileri sürerek hasılat payı ile gecikme zammı nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasını ve 26.11.2009 ile 19.03.2010 tarihli işlemlerle haksız, hukuka aykırı olarak yaratılan muarazanın giderilmesini ve tahliyeye kalkışılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir.
Birleştirilen davada da, davalı Hazineye ait 885 parsel sayılı taşınmazda 21.08.1996 günü tesis edilen irtifak hakkının davalının imar işlemi yapılacağı ve sonrasında yeni oluşacak imar parsellerinde irtifak hakkı kurulmasını taahhüt etmesi üzerine terkin edildiğini, davalının imar sonucu oluşan 944 ve 946 parsel sayılı taşınmazlarda yeniden irtifak hakkı kurmadığı gibi tahliye davası açtığını ileri sürerek taşınmazlarda irtifak hakkının yeniden kurulmasını istemiştir.
Davalı Hazine, Sincan mahkemelerinin yetkili olduğunu, tarafına husumet yöneltilemeyeceğini, davacının irtifak hakkı sözleşmesine aykırı davrandığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleştirilen davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmü, taraf vekilleri temyiz etmiştir.
Dava, irtifak hakkı ile davacı kurumun kullanımına bırakılan taşınmazlarda çıkartılan muarazanın giderilmesi, birleştirilen dava ise kaldırılan irtifak hakkının yeniden tesis edilmesi istemlerine ilişkindir.
Taşınmazın aynına ilişkin davalarda kesin yetki kuralı uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemeleri yetkilidir. Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu‘nun 13/2 maddesi gereğince “İrtifak hakkına ilişkin davalar, üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılır.” Benzer nitelikteki Harçlar Kanunu’nun 16. maddesinde de “Müdahalenin meni, tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynını taalluk eden davalarda gayrimenkulün değeri nazara alınır” hükmüne yer verilmiştir.
Somut uyuşmazlıkta; davacı, davalı Hazinenin irtifak hakkı ile tasarruflarına bırakılan taşınmazlarda irtifak hakkının kaldırılması istemini de içeren talepleri ile muaraza yarattığını belirterek muarazanın giderilmesini, birleştirilen davada da kaldırılan irtifak hakkının yeniden tesis edilmesini istemiştir. Tapu kayıtlarının incelenmesinden dava konusu taşınmazların Sincan ilçesi yargı çevresine bağlı Etimesgut’ta bulunduğu anlaşılmaktadır. 1086 sayılı HUMK’nın 13/2 maddesi gereğince irtifak hakkına ilişkin uyuşmazlıkların taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde çözülmesi hususunda kesin yetki söz konusu olduğundan davanın Sincan Mahkemesinde görülmesi gerekir.
Bu durumda mahkemece yetkisizlik kararı verilmesi gerekirken davanın esasının incelenmesi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava menfi tespit ve muarazanın önlenmesi istemine ilişkindir.
Davacı vekili asıl davasında müvekkili ile davalı Hazine arasında 1996 ve 1998 yıllarında, mülkiyeti davalı Hazineye ait olan ve Etimesgut ilçesi sınırlarında yer alan çeşitli taşınmazların üzerinde irtifak hakkı tesis edildiğini, davacı üniversitenin söz konusu taşınmazlar üzerinde ağaçlandırma ve üniversitede kullanılmak üzere çeşitli binaları yapma taahhüdü altına girdiğini, davalı Hazinenin 26.11.2009 ve 19.03.2010 tarihli yazılarıyla davacının taşınmazların irtifak hakkı sözleşmesine aykırı kullanıldığı gerekçesiyle hasılat payı ödenmesini aksi hâlde taşınmazlar üzerindeki irtifak hakkının terkininin talep edileceğini bildirmek suretiyle muaraza yarattığını ileri sürerek, hasılat payı ile gecikme zammı nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitini, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasını ve 26.11.2009 ile 19.03.2010 tarihli işlemlerle haksız, hukuka aykırı olarak yaratılan muarazanın giderilmesini ve tahliyeye kalkışılmaması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini istemiştir.
Birleşen davada ise davalı Hazineye ait 885 parsel sayılı taşınmazda 21.08.1996 günü tesis edilen irtifak hakkının davalının imar işlemi yapılacağı ve sonrasında yeni oluşacak imar parsellerinde irtifak hakkı kurulmasını taahhüt etmesi üzerine terkin edildiğini, davalının imar sonucu oluşan 944 ve 946 parsel sayılı taşınmazlarda yeniden irtifak hakkı kurmadığı gibi tahliye davası açtığını ileri sürerek, dava konusu parseller yönünden davalının yarattığı muarazanın menine, taşınmazların üniversite uhdesinde ağaçlandırılacak alan olarak kullanımına devam edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Hazine vekili, Sincan mahkemelerinin yetkili olduğunu, davacının müstakilen tüzel kişiliği bulunmayan Maliye Bakanlığı bünyesinde yer alan Milli Emlak Genel Müdürlüğü ile yine tüzel kişiliği olmayan Milli Emlak Dairesi Başkanlığını davalı göstererek açılan davanın öncelikle ehliyet yokluğu ve dava şartı yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, ayrıca davacı tarafından yapılması gereken ağaçlandırmanın tamamen yapılmadığını, bir kısım yerin boş bırakıldığını, üniversite tarafından sözleşmeye aykırı olarak televizyon kanalı kurulup işletildiğini, iki banka ile anlaşarak ATM cihazı konulduğunu yine kantin ve kafeterya işlerinin izinsiz olarak devredildiğini, tüm bunların irtifak sözleşmesine aykırılık oluşturduğunu ileri sürerek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkemece asıl davada taşınmazların irtifak hakkının amacına uygun olarak kullanıldığı, amaç dışında bir kullanımın tespit edilemediği gerekçesiyle asıl davada davanın kabulü ile davalı tarafından 26.11.2009 tarih. 48605 sayılı ve 19.03.2010 tarih 15871 sayılı işlem ile yarattığı muarazanın meni ile davalı tarafından istenilen hasılat payları ve bunların gecikmelerinden dolayı davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, irtifak hakkı sözleşmesinin aynen ifasına; birleşen davanın ise 885 sayılı parsel iken imar uygulaması ile 944 ve 946 parsel numarası alan taşınmazlar üzerinde davacı lehine kurulan bir irtifak hakkı bulunmadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiştir.
Taraf vekillerinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle bozulmuştur.
Mahkemece birleşen davada bozma kararına uyularak mahkemenin yetkisizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş; asıl davada ise somut olayda irtifak hakkının varlığı konusunda bir uyuşmazlık bulunmadığı, uyuşmazlığın irtifak sözleşmesinin şartlarına uygun davranılıp davranılmadığına ilişkin olması nedeniyle davanın, davalının ikametgâhı mahkemesinin de yetkili olduğu belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Karar taraf vekillerince temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık: somut olay bakımından davalının ikametgâhının bulunduğu yer mahkemesinin mi yoksa üzerinde irtifak hakkı kurulan taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin mi yetkili olduğu noktasında toplanmaktadır.
I- Yerel mahkemenin verdiği direnme kararı yönünden yapılan incelemede;
Yetki kural olarak bir yerin mahkemesinde dâva açmak zorunluluğunu değil, aksine o mahal mahkemesinde dâva açmak imkânını ifade eder. Anayasamıza göre mahkemelerin kesin yetkisi kanunla belirlenir (m. 142). Anayasa hükmü uyarınca da usul kanununda, davanın açabileceği yer itibariyle yetkili olan mahkeme veya mahkemelerin belirlenmesi hususunda birtakım kurallar konulmuştur. Bir mahkemenin yargı kudreti işin niteliği ve değeri bakımından olduğu gibi, coğrafi bakımdan da sınırlandırılmıştır. Başka bir deyişle her mahkeme belli bir bölgede, belli bir coğrafi sınır içerisinde yargı hakkına sahiptir.
Ana kural davaların davalının ikametgâhı mahkemesinde (HMK. m. 6) açılması şeklindedir. Bu esas dava tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 9’uncu maddesinde “Her dava, kanunda aksine hüküm bulunmadıkça açıldığı tarihte davalının Türk Kanunu Medenisi gereğince ikametgâhı sayılan yer mahkemesinde görülür.” sözleriyle kanunî ifadesini bulmuştur. Hükmün açıklığı gereği davanın açıldığı tarihteki ikametgâh esas alınacaktır. Başka bir deyişle dava açıldıktan sonra davalının ikametgâhında meydana gelecek değişiklik mahkemenin yetkisini etkilemez.
Bununla birlikte usul kanunumuzda birçok maddede de özel yetki kuralları bulunmaktadır. Bu istisnai yetki kurallarından bir kısmı seçimlik karakterde olup, ana kuralın yanında ve onunla birlikte hüküm ifade ederler, diğer bir kısım özel yetki kuralları ise inhisarı mahiyette olup ana prensibi tamamen kaldırırlar. Bu yetki kuralları söz konusu olduğunda, usul hukukuna egemen olan tarafların hakimiyeti ilkesinden de ayrılınmaktadır. Zira bu yetki kurallarının uygulandığı davalarda yetki sözleşmesi yapılamaz ve yetki itirazı da süreyle sınırlı olmaksızın mahkemeye bildirilebilir. İşte gayrimenkul davalarında yetkiyi hükme bağlayan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 13’üncü maddesi de böyle istisnaî ve inhisarı mahiyette bir kesin yetki halini düzenlemiştir.
1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 13’üncü maddesinde yer alan düzenlemeye göre:
“Gayrimenkule müteallik davalar, gayrimenkulün bulunduğu mahal mahkemesinde ikame olunur.
Gayrimenkule müteallik dava sebebi ne olursa olsun gayrimenkulün aynına veya gayrimenkul üzerinde bir hakka veya muvakkat olsa bile anın zilyetliğine veyahut hakkı hapsine mütedair olanlardır. İrtifak haklarına dair iddialarda, üzerine irtifak hakkı taalluk eden malın bulunduğu mahal mahkemesi salahiyettardır.
Dava birden ziyade gayrimenkule ait ise gayrimenkullerden birinin bulunduğu mahal mahkemesinde ikame olunur.”
Kanunun lafzı dikkate alındığında gayrimenkule ilişkin tüm ayni ve şahsi haklara dayalı davaların, gayrimenkulün bulunduğu yer mahkemesinde açılması gerektiği gibi bir anlam ortaya çıkmaktadır. Fakat ikinci fıkranın incelenmesinden kanun koyucunun “gayrimenkule müteallik davalar” sözüyle kastettiği iddiaların sadece ikinci fıkrada gösterilen neviden olanlar yani gayrimenkulün aynına ilişkin bulunanlar olduğu anlaşılmaktadır.
Taşınmazın aynına ilişkin davaların yanı sıra taşınmaz üzerinde bir hakka ilişkin davalar da HUMK’nın 13’üncü maddesinin birinci fıkrasında ifade edilen taşınmaza ilişkin dava kapsamında yer almaktadır ve taşınmaz üzerindeki hak kavramı irtifak haklarını, taşınmaz mükellefiyetini ve rehin hakkını kapsamaktadır. Nitekim 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 13’üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinde hiçbir istisna belirlemeden irtifak hakkına ilişkin tüm davalarda yetkili mahkeme olarak taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olarak belirlenmiştir.
Tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde; davacı, davalı Hazinenin irtifak hakkı ile tasarruflarına bırakılan taşınmazlarda irtifak hakkının kaldırılması istemini de içeren talepleri ile muaraza yarattığını belirterek muarazanın giderilmesi istemiş olmasına göre kamu düzenine ilişkin yetki kuralını düzenleyen HUMK’nın 13’üncü maddesinin ikinci fıkrasının son cümlesinin eldeki davada uygulanacağı ve dolayısıyla yükümlü taşınmazın bulunduğu yer mahkemesi olan Sincan Mahkemelerinin yetkili olduğu kabul edilmelidir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında taraflar arasındaki uyuşmazlığın taşınmazların sözleşmeye uygun kullanılıp kullanılmamasına ilişkin olduğu, eldeki davada ayni hakkın varlığı ile ilgili bir uyuşmazlığın ve dolayısıyla bu davalar bakımından taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinin kesin yetkisinin bulunmadığı belirtilerek direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Direnme kararı, açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
II- Birleşen dava yönünden;
Öte yandan birleşen dava yönünden bozma kararına uyularak davanın usulden reddine karar verilmiştir. O hâlde bozma kararına uyularak oluşturulan yeni hüküm incelenmediğinden, davacı vekilinin bu yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
Sonuç: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı Hazine vekilinin direnme kararına yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, aynı Kanun’un 440. maddesi uyarınca tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oy çokluğu ile,
(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle uyulan kısım yönünden davacı vekilinin yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 14. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
13.06.2018 gününde oy birliği ile karar verildi.
Tapu iptali ve tescil davası, önalım davası, kira bedelinin tespiti ve kiracının tahliyesi davaları, ecrimisil davası, kamulaştırma bedelinin tespiti davası ile tenkis davası başta olmak üzere gayrimenkul ve taşınmaz hukuku ile ilgili süreçlerde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir gayrimenkul avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Gayrimenkul hukuku alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; kamulaştırmasız el atma ile ilgili dava sürecinde müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri gayrimenkul avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.