Nafaka Alacaklısı Kadının Çalışmaya Başlaması
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
Yoksulluk nafakası – Madde 175
Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan malî gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.
Tazminat ve nafakanın ödenme biçimi – Madde 176
Maddî tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
Manevî tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.
İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü hâlinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi hâlinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Tarafların malî durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddî tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.
Nafaka Alacaklısı Kadının Çalışmaya Başlaması Halinde Yoksulluk Nafakasının Kaldırılması Talep Edilebilir mi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/445 Karar No: 2019/1129 Karar Tarihi: 05.11.2019
Mahkemesi: Aile Mahkemesi
Taraflar arasındaki yoksulluk nafakasının kaldırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … Aile Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 11.06.2013 tarihli ve . sayılı kararın davalı vekilince temyizi üzerine, Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 27.01.2014 tarihli ve 2013/16670 E., 2014/987 K. sayılı kararı ile;
“…Davada; yoksulluk nafakası alacaklısı olan davalının sigortalı olarak sürekli bir işte çalışmaya başladığı gerekçesi ile yoksulluğunun ortadan kalktığı belirtilerek; nafakanın kaldırılmasına karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
Mahkemece, davanın kabulü cihetine gidilerek; yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; yoksulluk nafakasının kaldırılması talebine ilişkindir.
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 176. maddesine göre; yoksulluğun ortadan kalkması halinde mahkemece nafaka kaldırılabileceği gibi, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın arttırılması ya da azaltılmasına da karar verilebilir.
Kural olarak asgari ücret düzeyinde sürekli ve güvenceli bir gelire sahip olunması yoksulluğu ortadan kaldırmaz.
Somut olayda dosyadaki bilgi ve belgelerden; tarafların İzmir 1. Aile Mahkemesi’nin 20.04.2011 tarih ve … sayılı ilamı ile boşandıkları; davalı kadın lehine aylık 300,00 TL yoksulluk nafakasına hükmedildiği, davalının asgari ücretle ağabeyine ait işyerinde sigortalı olarak çalıştığı, aylık 978 TL geliri bulunduğu; davacının ise emekli öğretmen olduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece, her ne kadar davalının işe girdiğinden bahisle yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmiş ise de; davalının aylık kazancının günümüz koşullarında davalının geçinmesine yetip yetmeyeceği tartışılmamıştır. Zira davalının, davacıdan aldığı 300,00 TL yoksulluk nafakası ile geçinmesi günümüz ekonomik koşullarında mümkün değildir.
O hâlde, mahkemece, yukarıda açıklanan esaslar çerçevesinde tarafların ekonomik ve sosyal durumları incelenerek yoksulluk nafakasının kaldırılması şartlarının incelenmesine, oluşmaması halinde ise MK. 6.maddesine dayanılarak hakkaniyete uygun bir miktara indirilmek gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın kabulü cihetine gidilmesi doğru görülmemiştir…”
gerekçesi ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, yoksulluk nafakasının kaldırılması istemine ilişkindir.
Davacı vekili, sigortalı olarak çalışmaya başlayan davalının bu durumu gizleyerek yoksulluk nafakası almaya devam ettiğini, müvekkilinin emekli maaşı dışında geliri olmadığını ve nafaka ödeyememesi nedeniyle mahkûm olduğu üç ay tazyik hapsinin infaz edildiğini, maddi durumunun boşanma ile daha da kötüleştiğini, hâlâ tapusu davalıya ait aile konutunda oturduğunu, bu durumun dahi davalının maddi durumunun daha iyi olduğunu gösterdiğini ileri sürerek ödediği aylık 300TL yoksulluk nafakasının kaldırılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, müvekkilinin ev hanımı olduğunu, boşanma nedeniyle eşinin sağlık imkânlarından yararlanamadığından abisinin ortağı olduğu şirkette sigortalı olarak çalışmaya başladığını, çeşitli sağlık sorunları nedeniyle tam gün çalışması mümkün olmadığından kısa süreli çalışabildiğini, evlilik birliği sona erdiği hâlde davacının müvekkiline ait taşınmazda oturmaya devam etmesi nedeniyle müvekkilinin abisinin yanında kaldığını, kendi taşınmazını kullanamadığını, ayrıca asgari ücretle çalışma hâlinde yoksulluğun ortadan kalktığının kabul edilemeyeceği gibi müvekkilinin sağlık durumu da nazara alındığında ihtiyacının dahi karşılanmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davalının boşandıktan sonra sigortalı bir işte çalışmaya başladığı, abisi ile yaşayarak kira ödemediği ve bakmakla yükümlü kimsesinin bulunmadığı, aldığı maaşın hayatını idame ettirmeye yeterli olacağı, buna karşılık davacının nafaka borçlarını ödeyememesi nedeniyle hapis cezası aldığı ve bu nedenle cezaevinde yattığı, ekonomik durumunda bu anlamda olumsuz gelişmeler olduğu, davacının dava açmakta haklı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı vekilinin temyizi üzerine karar, yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece, önceki gerekçelerin yanında, davalının aldığı maaşın kendisini yoksulluktan kurtarıp kurtarmayacağının, herkesin yaşadığı sosyal ve ekonomik çevreye göre değerlendirilmesi gerektiği, memleketimizde pek çok kişinin asgari ücret ile çalışıp evini geçindirdiği, çocuklarını büyütüp okuttuğu, kendi şahsi ihtiyaçları dışında hiçbir harcaması olmayan, bakmakla yükümlü olduğu herhangi bir kişi bulunmayan davalının 978TL aylık gelirinin geçinmesi için yeterli olacağı ayrıca davacının da emekli olup 1.300TL maaş aldığı, boşanma nedeniyle verilen maddi ve manevi tazminatlar ile birikmiş ve halen devam eden nafaka nedeniyle oluşan borçları ödemeye çalıştığı, ödeme güçlüğü içine düşmesi nedeniyle de hapis cezası aldığı ve infaz edildiği de düşünüldüğünde davacı ve davalının gelir durumları arasında ciddi bir farkın mevcut olmadığı, tarafların ekonomik durumlarının birbirine denk olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda yoksulluk nafakasının kaldırılması koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için konu ile ilgili yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
Öncelikle belirtilmelidir ki, yoksulluk nafakası, boşanma ile yoksulluğa düşecek olan eş için verilen bir nafaka türü olup, söz konusu bu nafaka boşanma davası kesinleştikten sonra işlemeye başlar.
Yoksulluk nafakası boşanmanın eşlerle ilgili mali sonuçlarından biri olup, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun “Yoksulluk nafakası” başlıklı 175. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek taraf, kusuru daha ağır olmamak koşuluyla geçimi için diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebilir.
Nafaka yükümlüsünün kusuru aranmaz.”
Aynı Kanun’un “Tazminat ve nafakanın ödenmesi” başlıklı 176. maddesinde düzenlenen hükme göre ise;
“Maddi tazminat ve yoksulluk nafakasının toptan veya durumun gereklerine göre irat biçiminde ödenmesine karar verilebilir.
Manevi tazminatın irat biçiminde ödenmesine karar verilemez.
İrat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafaka, alacaklı tarafın yeniden evlenmesi ya da taraflardan birinin ölümü halinde kendiliğinden kalkar; alacaklı tarafın evlenme olmaksızın fiilen evliymiş gibi yaşaması, yoksulluğunun ortadan kalkması ya da haysiyetsiz hayat sürmesi halinde mahkeme kararıyla kaldırılır.
Tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hâllerde iradın artırılması veya azaltılmasına karar verilebilir.
Hâkim, istem hâlinde, irat biçiminde ödenmesine karar verilen maddi tazminat veya nafakanın gelecek yıllarda tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre ne miktarda ödeneceğini karara bağlayabilir.”
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 175. maddesinde geçen “yoksulluğa düşecek” kavramından ne anlaşılması gerektiği konusunda yasal bir tanımlama olmaması karşısında bu husus yargısal uygulamada kurallara bağlanmıştır. Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.10.1998 tarihli ve 1998/2-656 E., 688 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275 E., 275 K.; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73 E., 2009/118 K. sayılı kararlarında; “yeme, giyinme, barınma, sağlık, ulaşım, kültür, eğitim” gibi bireyin maddi varlığını geliştirmek için zorunlu ve gerekli görülen harcamaları karşılayacak düzeyde geliri olmayanların “yoksul” kabul edilmesi gerektiği benimsenmiştir.
Ayrıca, madde metninden de anlaşıldığı üzere yoksulluk nafakası isteminde bulunan tarafın kusurunun daha ağır olmaması gerekmektedir. Ancak yoksulluk nafakası boşanmadan sonra yoksulluğa düşecek olan tarafı koruma amacına yönelik olduğu içindir ki, boşanmış olan yoksul tarafa verilecek olan yoksulluk nafakası hiçbir surette diğer tarafa yükletilen bir ceza veya tazminat niteliğinde olmayacaktır. Şayet böyle olsaydı, sadece boşanmada kusuru olan eşten istenebilmesi gerekirdi. Oysa ki, maddede açıkça belirtildiği gibi, kusursuz eş dahi yoksulluk nafakası ödemekle yükümlüdür. Yoksulluk nafakası, bir bakıma evlilik birliği devam ettiği sürece söz konusu olan karşılıklı bakım ve geçindirme ödevinin devam ettirilmesi anlamını taşımaktadır (Akıntürk, T./Ateş, D.: Aile Hukuku, C. 2, İstanbul 2019, s. 302).
Bunun yanında, yoksulluk nafakası istenebilmesi için istemde bulunan tarafın boşanma yüzünden yoksulluğa düşme tehlikesiyle karşılaşmış bulunması şarttır. Başka bir ifadeyle, geçimini kendi mali kaynakları ve çalışma gücüyle sağlama imkânından yoksun olan taraf diğer koşulları da varsa yoksulluk nafakası talep edebilecektir.
Yoksulluğun ortadan kalkması hâlinde mahkemece nafakanın kaldırılmasına karar verilebileceği gibi, tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin gerektirdiği hallerde iradın artırılması veya azaltılmasına da karar verilebilir. Diğer bir anlatımla iradın arttırılması veya azaltılması için tarafların mali durumlarının değişmesi veya hakkaniyetin bunu gerektirmesi aranmaktadır.
Yargıtayın yerleşik kararlarında “asgari ücret seviyesinde gelire sahip olunması” yoksulluk nafakasının bağlanmasını olanaksız kılan bir olgu olarak kabul edilmemektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.12.2001 tarihli ve 2001/2-1158 E., 1185 K; 01.08.2002 tarihli ve 2002/2-397 E., 339 K.; 28.02.2007 tarihli ve 2007/3-84 E., 95 K.; 16.05.2007 tarihli ve 2007/2-275E., 275 K.; 11.03.2009 tarihli ve 2009/2-73 E, 2009/118 K.; 13.05.2009 tarihli ve 2009/3-165 E., 2009/186 K.; 04.05.2011 tarihli ve 2011/2-155 E., 2011/278 K. sayılı kararları). Ne var ki, asgari ücret seviyesinde gelir elde edilmesi yoksulluk nafakası bağlanmasına engel değilse de, bu durumun nafaka miktarının tespitinde esas alınacağı unutulmamalıdır.
Yoksulluk durumu günün ekonomik koşulları ile birlikte, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve yaşam tarzları değerlendirilerek takdir edilmelidir. Yoksulluk nafakası ahlâkî ve sosyal düşüncelere dayanır.
Yukarıda açıklanan ilkeler çerçevesinde somut olaya gelindiğinde, boşanmayla birlikte davalı lehine nafakaya hükmedilirken, davalının gelirinin olmadığı, buna karşın davacının emekli olduğu tespitinin yapıldığı, boşanma kararından sonra ise davalının ağabeyine ait işyerinde 02.06.2011 tarihinde sigortalı olarak çalışmaya başladığı, SGK kaydına göre dava açıldığı tarihteki aylık ücretinin 978,60TL olduğu, abisinin yanında kalması nedeniyle kira ödemediği, bakmakla yükümlü olduğu kimsenin bulunmadığı, nafaka yükümlüsü davacının ise öğretmen emeklisi olduğu ve aylık 1.300TL maaş aldığı, davalıya ait aile konutunda oturmaya devam ettiği anlaşılmaktadır.
Tarafların gelir durumları karşılaştırıldığında davacının emekli öğretmen olması nedeniyle düzenli ve yeterli gelirinin olduğu, davalının ise bir evi olmakla birlikte asgari ücretle çalışmış olması ve çalışmakta olduğu işin sabit ve güvenceli olmadığı, her an için sona erebilecek nitelikte olduğu nazara alındığında asgari ücretle çalışmış olmasının davalıyı yoksulluktan kurtarmayacağı anlaşılmakla yoksulluk nafakasının tamamen kaldırılmasına hükmedilemez.
Ancak, davalı kadının çalışmaya başladığı nazara alındığında, nafaka takdir edilirken taraflar arasında mevcut olan dengenin boşanmadan sonra davalı lehine olumlu yönde değiştiği dikkate alınarak, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 4. maddesinde belirtilen hakkaniyet ilkesi gereğince nafakanın uygun bir miktarda indirilmesine karar verilmesi gerekir.
Hâl böyle olunca, direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerle bozulmalıdır.
Sonuç: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile yukarıda açıklanan Özel Daire bozma kararının 9. paragrafında yer alan “…MK. 6. maddesine dayanılarak…” ibaresinin yerine “…TMK’nın 4. maddesine dayanılarak…” ibaresinin yazılması suretiyle direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, HUMK’nun 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 05.11.2019 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.
Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.