Kamu Davasına Katılma: Mağdur ve Katılanlara Karar Tebliğ Edilmeden Temyiz İncelemesi Yapılabilir mi

Kamu Davasına Katılma: Mağdur ve Katılanlara Karar Tebliğ Edilmeden Temyiz İncelemesi Yapılabilir mi - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Kamu Davasına Katılma

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu

Kamu davasına katılma – Madde 237

(1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.

(2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır.

Katılma usulü – Madde 238

(1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.

(2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.

(3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.

Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağırılması – Madde 233

(1) Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir. Kovuşturma evresine geçildiğinde çağrı kâğıdına iddianame eklenir. Ayrıca, iddianameye ilişkin bilgiler ve duruşma tarihi; telefon, telgraf, faks, elektronik posta gibi iletişim bilgilerinin dosyada bulunması hâlinde bu araçlardan yararlanılmak suretiyle de bildirilir.

(2) Bu hususta yapılacak çağrı ve zorla getirme bakımından tanıklara ilişkin hükümler uygulanır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Görevi yaptırmamak için direnme – Madde 265

(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi halinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

(4) Suçun, silahla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.

Kamu Davasına Katılma: Suçun Mağduru ve Katılanlara Karar Tebliğ Edilmeden Temyiz İncelemesi Yapılabilir mi

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2014/44 Karar No: 2018/191 Karar Tarihi: 24.04.2018

Kararı veren Yargıtay Dairesi: Ceza Genel Kurulu

Mahkemesi: İlk Derece Mahkemesi sıfatıyla Yargıtay 5. Ceza Dairesi

Sanık …’nın görevi kötüye kullanma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 257/1, 43 ve 53. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna; görevi yaptırmamak için direnme suçundan ise beraatine ilişkin ilk derece mahkemesi sıfatıyla yargılama yapan Yargıtay 5. Ceza Dairesince verilen 11.12.2013 gün ve 4-13 sayılı hükümlerden görevi kötüye kullanma suçundan kurulan hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli 21.01.2014 gün ve 4-13 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Temyiz incelemesi yapan Ceza Genel Kurulunca dosya incelenip görüşülerek gereği düşünüldü:

Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen görevi kötüye kullanma suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; öncelikle, görevi yaptırmamak için direnme suçundan açılan davada, sanığın kendilerine karşı direndiği iddia edilen ve suçun mağduru olup katılan sıfatını alabilecek durumda olmalarına rağmen tanık olarak dinlenen kişilerin yokluklarında hüküm kurulması hâlinde, gerekçeli kararın bu kişilere tebliği sağlanmadan temyiz incelemesi yapılmasının mümkün olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.

İncelenen dosya kapsamına göre;

Sanık …’nın olay tarihinde birinci sınıf hâkim olduğu ve Büyükçekmece Hâkimi olarak görev yaptığı,

Sanık hakkında Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu nezdinde yürütülen soruşturma sonucunda, İstanbul 20. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 13.03.2013 gün ve 56-50 sayılı son soruşturmanın açılması kararı ile görevi kötüye kullanma ve görevi yaptırmamak için direnme suçlarından kamu davası açıldığı,

Anılan son soruşturmanın açılması kararında görevi yaptırmamak için direnme suçuna konu eylemin; Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca … ve arkadaşları hakkında yürütülen soruşturma kapsamında görevli mahkemeden alınan karar doğrultusunda örgüt liderinin kullandığı ve örgüte ait bazı delillerin saklandığı değerlendirilen … Mahallesi, … Sokak, … sayılı adrese gidildiğinde evde bulunan ve görevlilere kapıyı açan sanık …’nın kendisini Büyükçekmece Hâkimi olarak tanıtıp kimlik belgesini göstererek evde kendisinin kaldığını söylediği, kolluk görevlilerinin arama kararını okumaya başladıkları sırada sanığın polis memurlarına “benim hakkımda nasıl böyle soruşturma yaparsınız, ben size gösteririm, bunun hesabını sizden sorarım, bu evi ben kullanıyorum” demesi üzerine polislerin soruşturmayı yürüten Cumhuriyet savcısı ile irtibat kurdukları ve alınan talimat üzerine arama işlemi yapmadan olay yerinden ayrıldıkları, böylelikle sanığın arama kararına konu soruşturmanın kendisi hakkında olmamasına ve koşulların varlığı hâlinde kendisi hakkında da adlî işlem yapılabilecek olmasına rağmen, polisleri tehdit ederek görevlerini yapmalarını engellediği şeklinde anlatıldığı,

Özel Dairece ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapılan yargılama sırasında, kendilerine yönelik tehdit eyleminin gerçekleştirildiği iddia edilen polis memurları … ve …’ün tanık olarak ifadelerinin alındığı ve kendilerine sanıktan şikâyetçi olup olmadıklarının sorulmadığı,

Yapılan yargılama sonucunda sanığın görevi yaptırmamak için direnme suçundan beraatine karar verildiği ve ilgili polis memurlarının yokluğunda kurulan hükmün kendilerine tebliğ edilmediği,

Anlaşılmaktadır.

Uyuşmazlık konusunun isabetli bir şekilde çözümlenebilmesi için görevi yaptırmamak için direnme suçu, Anayasa’nın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesi ve “Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması” başlıklı 40. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesi ayrı ayrı değerlendirilmelidir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Millete ve Devlete Karşı Suçlar ve Son Hükümler” başlıklı dördüncü kısmının, “Kamu İdaresinin Güvenilirliğine ve İşleyişine Karşı Suçlar” başlıklı birinci bölümünde, Görevi Yaptırmamak için Direnme” başlıklı 265. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“(1) Kamu görevlisine karşı görevini yapmasını engellemek amacıyla, cebir veya tehdit kullanan kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Suçun yargı görevi yapan kişilere karşı işlenmesi hâlinde, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Suçun, kişinin kendisini tanınmayacak bir hâle koyması suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde, verilecek ceza üçte biri oranında artırılır.

(4) Suçun, silâhla ya da var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza yarı oranında artırılır.

(5) Bu suçun işlenmesi sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâllerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır”

Bu suçun mağduru kendisine karşı direnme eylemi gerçekleştirilen kişi veya kişilerdir.

Anayasa’nın Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinde düzenlenen hükme göre;

Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.

Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesine 4709 sayılı Kanunun 16. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasında da, Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır. şeklinde hükümlere yer verilmiş, 40. maddenin ikinci fıkrasının gerekçesinde bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanmasının amaçlandığı, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerin belirtilmesinin hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk hâline geldiği belirtilmiştir.

Genel olarak pozitif hukukça tanınmış hakların ön koşulu ve usuli güvencesi olarak anlaşılması gereken ve yargıya başvurma olanağını her olayda ve aşamada gerekli kılan hak arama hürriyeti, Anayasa Mahkemesinin 19.09.1991 tarih ve 2-30 sayılı kararında belirtildiği üzere sav ve savunma hakkı şeklinde birbirini tamamlayan iki unsurdan oluşmakta, hukuksal olanakları kapsamlı biçimde sağlama ve bu konuda tüm yollardan yararlanma haklarını içermektedir. (Mesut Aydın, Anayasa Mahkemesi Kararlarında Hak Arama Özgürlüğü, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Yıl: 2006, S. 3, s. 4-10) Bu bakımdan içerdiği sav unsuru nedeniyle davaya katılma hakkı, hak arama hürriyeti ile yakından ilgilidir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun Kamu davasına katılma” başlıklı 237. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“1) Mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanlar, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek kamu davasına katılabilirler.

2) Kanun yolu muhakemesinde davaya katılma isteğinde bulunulamaz. Ancak, ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma istekleri, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmişse incelenip karara bağlanır”

Aynı Kanunun “Katılma usulü” başlıklı 238. maddesinde yer alan hükme göre ise;

“1) Katılma, kamu davasının açılmasından sonra mahkemeye dilekçe verilmesi veya katılma istemini içeren sözlü başvurunun duruşma tutanağına geçirilmesi suretiyle olur.

2) Duruşma sırasında şikâyeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur.

3) Cumhuriyet savcısının, sanık ve varsa müdafiinin dinlenmesinden sonra davaya katılma isteminin uygun olup olmadığına karar verilir.”

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 237. maddesinde, mağdur, suçtan zarar gören gerçek ve tüzel kişiler ile malen sorumlu olanların, ilk derece mahkemesindeki kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikâyetçi olduklarını bildirerek davaya katılabilecekleri hüküm altına alınmış, ancak kanun yolu muhakemesinde bu hakkın kullanılamayacağı esası benimsenmiştir. Bununla birlikte, istisnai olarak ilk derece mahkemesinde ileri sürülüp reddolunan veya karara bağlanmayan katılma isteklerinin, kanun yolu başvurusunda açıkça belirtilmesi hâlinde inceleme merciince incelenip karara bağlanacağı kabul edilmiştir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Suçun mağduru ile şikâyetçinin çağırılması” başlıklı 233. maddesinin 1. fıkrası; Mağdur ile şikâyetçi, Cumhuriyet savcısı veya mahkeme başkanı veya hâkim tarafından çağrı kâğıdı ile çağırılıp dinlenir. şeklinde düzenlenmiş olup, bu hüküm uyarınca mağdur ve şikâyetçinin, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısı, kovuşturma aşamasında ise mahkeme başkanı veya hâkim tarafından usulüne uygun olarak çağrılıp dinlenmesi gerekmektedir. Katılma hakkı olan gerçek veya tüzel kişinin şikâyet hakkının da olduğu, diğer bir deyişle katılma hakkının şikâyet hakkını da içerdiği hususunda hiçbir kuşku yoktur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun mağdur ve şikâyetçinin haklarını düzenleyen Mağdur ile şikâyetçinin hakları” başlıklı 234. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi;

“Kovuşturma evresinde;

1. Duruşmadan haberdar edilme,

2. Kamu davasına katılma,

3. Tutanak ve belgelerden örnek isteme,

4. Tanıkların davetini isteme,

5. Vekili bulunmaması halinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme,

6. Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma

şeklinde olup, buna göre mağdur ile şikâyetçinin kovuşturma evresinde; duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden örnek isteme, tanıkların davetini isteme, vekili bulunmaması hâlinde, cinsel saldırı suçu ile alt sınırı beş yıldan fazla hapis cezasını gerektiren suçlarda, baro tarafından kendisine avukat görevlendirilmesini isteme ve davaya katılmış olmak şartıyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı kanun yollarına başvurma haklarının bulunduğu hüküm altına alınmıştır.

Anılan maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, duruşmadan haberdar edilme kanun koyucu tarafından, mağdur ve şikâyetçi için kovuşturma aşamasında kullanılabilecek bir hak olarak düzenlenmiştir. Buna göre, mağdur ve şikâyetçiye veya vekillerine usulüne uygun tebliğ işlemi yapılmadan “duruşmadan haberdar edilme” hakkının kullandırıldığından bahsetmek mümkün değildir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesi uyarınca bu hakkın kullandırılmaması kanuna aykırılık oluşturacaktır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun kanun yollarına başvurma hakkını düzenleyen 260. maddesinin birinci fıkrası ise; Hâkim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır. şeklinde olup, buna göre; duruşmadan haberdar olmayan mağdura, şikâyetçiye veya suçtan zarar görene gerekçeli kararın tebliğ edilmesinden sonra, hükmün temyiz edilmesi durumunda CMK’nın 260. maddesi uyarınca “katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören” sıfatı ile temyizi incelenecek, ancak katılma hakkının kanundan doğmuş olması halinde CMK’nın 233 ve 234. maddelerine aykırı davranılması gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilemeyebilecektir.

Konumuzla ilgisi bakımından temyiz talebi ve süresi üzerinde de durulmasında fayda bulunmaktadır.

5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 1412 sayılı (mülga) Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 310. maddesi; Temyiz talebi, hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine yapılacak beyanla olur. Beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir” şeklindedir.

Olağan kanun yollarından olan temyiz incelemesinin yapılabilmesi için bir temyiz davasının açılmış olması gerekir. Temyiz davasının açılabilmesi için de aranan iki şartın birlikte gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlardan ilki süre, ikincisi ise istek şartıdır.

Anılan maddede temyiz süresinin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhimi ile, yoklukta verilen kararlarda ise tebliğle başlayacağı, bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye veya bir başka yer mahkemesine verilecek dilekçe ile ya da zabıt kâtibine yapılacak beyanla temyiz talebinin gerçekleştirilebileceği, bu takdirde beyanın tutanağa geçirilerek hâkime onaylatılacağı belirtilmiştir.

Görüldüğü gibi temyiz incelemesinin yapılabilmesi için, temyiz kanun yoluna başvuru hakkı bulunanların kararı tefhim veya tebliğ yoluyla öğrenmelerinin sağlanması kanuni bir mecburiyet olup, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Kararların Açıklanması ve Tebliği” başlıklı 35. maddesinin 2. fıkrasında; koruma tedbirlerine ilişkin olanlar hariç, aleyhine kanun yoluna başvurulabilecek hâkim veya mahkeme kararları, hazır bulunamayan ilgilisine tebliğ olunur” hükmüne yer verilmiştir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerince tereddüte mahal bırakmayacak şekilde sürdürülen uygulamalara göre; yoklukta kurulan hükmün temyiz hakkı olanlara usulüne uygun tebliğ edilmediği hallerde temyiz süresi işlemeye başlamayacağından, öğrenme üzerine verilen temyiz dilekçelerinin süresinde olduğu kabul edilmektedir. Temyiz etme ihtimali tüketilmeden temyiz incelemesi yapılamayacağı, inceleme yapılıp onama kararı verilmesi halinde temyiz edilme ihtimali bulunduğundan hükmün kesinleşmesinden söz edilemeyeceği, onama kararının kendisine bağlanan hukuki sonucu doğuramayacağı, bu haliyle de hukuki değer ifade etmeyeceği gözetilmelidir.

Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, polis memurları … ve …’e karşı görevi yaptırmamak için direnme suçunu işlediği iddiasıyla açılan kamu davasına ilişkin olarak; aşamalarda tanık sıfatıyla dinlenen, şikâyetçi olup olmadıkları sorulmayan, yokluklarında hüküm kurulan ve gerekçeli karar kendilerine tebliğ edilmeyen polis memurları … ve …’ün atılı suçun mağduru olmaları nedeniyle davadan haberdar edilmeleri gerektiği konusunda tereddüt bulunmamaktadır. Anayasa ile güvence altına alınan hak arama hürriyetinin sağlanması amacına uygun olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234/1. maddesi uyarınca, sanık hakkında açılan kamu davasına katılma hakkı bulunan kamu görevlilerinin mağdur olarak davadan haberdar edilmeleri zorunluluğunun bulunduğu, bu zorunluluğun hüküm verilinceye kadar yerine getirilmemesi durumunda ise CMK’nın 260. maddesi uyarınca kanun yollarına başvurma hakkı bulunan mağdurlara gerekçeli kararın tebliğ edilmesi gerektiği, ancak somut olayda adı geçen mağdurlara bu kanuni imkânların tanınmadığı anlaşıldığından, yargılamanın başında davadan haberdar edilmesi gereken, temyiz aşamasına kadar bu hakları kullandırılmayan ve haklarını korumanın başka bir yolu da bulunmayan mağdurların kamu davasına katılma imkânını kullanabilmeleri amacıyla gerekçeli kararın Özel Dairece mağdurlara tebliğinin sağlanarak yedi günlük temyiz süresinin başlatılması, kararın mağdurlar tarafından temyiz edilmemesi durumunda Ceza Genel Kurulunca temyiz davasının sadece sanık müdafinin görevi kötüye kullanma suçundan kurulan hükme yönelik temyiziyle sınırlı olarak sonuçlandırılması; mağdur veya mağdurlar tarafından temyiz edilmesi durumunda ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ek tebliğname düzenlenmesi sağlanıp, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 260. maddesi uyarınca mağdur veya mağdurların davaya katılan olarak kabulüne karar verildikten sonra temyiz istemlerinin birlikte ve tek seferde incelenerek temyiz davasının sonuçlandırılması gerekmektedir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

Dosyanın, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 11.12.2013 gün ve 4-13 sayılı kararının mağdurlar … ve …’e tebliğinin sağlanması için Yargıtay 5. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.04.2018 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.