Kamu Kurumları Arasında Alacak Davası ve Uyuşmazlıklarda Tahkim Zorunlu mu?
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/1494 Karar No: 2017/1400 Karar tarihi: 22.11.2017
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki alacak davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Samsun 3. Asliye Hukuk Mahkemesince asıl ve birleşen davanın reddine dair verilen 10.02.2012 gün ve 2010/528 E., 2012/44 K. sayılı kararının davacı vekili tarafından temyizi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesi’nin 13.05.2013 gün ve 2012/9297 E., 2013/8658 K. sayılı kararı ile:
“…3533 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre genel, katma ve özel bütçelerle yönetilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı devlete veya belediyelere yahut özel idarelere ait olan daire ve müesseseler arasında çıkan uyuşmazlıklardan adli yargının görevi içinde bulunanlar o kanunda yazılı tahkim usulüne göre çözümlenir.
Tarafların sıfatı gereği aralarındaki uyuşmazlıkların tahkim usulüne göre çözümlenmesi gerektiği gözetilerek sözü edilen yasa hükmü uyarınca dava dilekçelerinin görev yönünden reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırı olup kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir….”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava Kurum zararının tahsiline yönelik alacak istemine ilişkindir.
Davacı … vekili asıl ve birleşen dava dilekçesinde tıbbi bir zorunluluk olmamasına rağmen davalı hastaneler tarafından talep edilerek kullanılan dual meshler için tıbbi malzeme firmaları ile şahıslara yapılan ödemelerin kurum zararına sebebiyet verdiği belirtilerek bilirkişi tarafından hesaplanan zarar miktarının yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Sağlık Bakanlığı vekili davanın süresi dolduktan sonra açıldığını, davalı hastanelerin bir gelir elde etmediğini, tıbbi gerekliliğin heyet raporu ile belgelendirilmesine ve mevzuata uygun şekilde faturalama işlemi yapılmasına rağmen yapılan işlemin kurum zararı olarak değerlendirilmesinin usul ve yasaya aykırılık teşkil ettiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece dava konusu somut olayda hastaların tedavi edildiği 26.05.2005 ile 05.12.2006 tarihleri arasında uygulama açısından yürürlükte bulunan 2005 Mali Yılı Bütçe Uygulama Talimatı ve 2006 yılı Tedavi Yatırımına İlişkin Uygulama Tebliğlerinde dual mesh kullanımına kısıtlama getiren herni ameliyat çeşidi ile ilgili bir düzenleme bulunmadığı, hekimin mesleğini uygularken vicdani ve mesleki bilimsel karakterine göre hareket edeceğinin kabul edilmesi gerektiği, davalı hastanelerin farklı genel cerrahi uzmanları tarafından düzenlenen epikriz raporlarındaki tanı ve tedavi kapsamında hastalara yazılmış reçetelere göre ödeme yapıldığı, bu sebeple ortaya çıktığı iddia edilen kurum zararından davalı hastanelerin sorumlu tutulamayacakları gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı … vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık kısmında açıklanan gerekçeyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkemece Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin çeşitli kararlarında da belirtildiği üzere davacı … Kurumunun 3533 sayılı Umumi Mülhak ve Hususi Bütçelerle İdare Edilen Daireler Ve Belediyelerle Sermayesinin Tamamı Devlete Veya Belediye Veya Hususi İdarelere Aid Daire ve Müesseseler Arasındaki İhtilafların Tahkim Yolile Halli Hakkında Kanun’un 1. maddesinde sayılan kamu kurumlarından olmadığı, bu nedenle davaya mecburi hakem sıfatı ile bakılmasının mümkün bulunmadığı belirtildikten sonra bozma öncesi gerekçe tekrar edilerek her iki davalı yönünden davanın reddine yönelik verilen kararda direnilmiştir.
Direnme kararı davacı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığının 3533 sayılı Kanun’un 1. maddesinde sayılan kamu kurumlarından olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre somut uyuşmazlığın mecburi tahkim usulüne göre çözümlenip çözümlenemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Bir hak üzerinde uyuşmazlığa düşmüş olan iki tarafın anlaşarak, bu uyuşmazlığın çözümlenmesini özel kişi veya kişilere bırakmalarına ve uyuşmazlığın bu özel kişi veya kişiler tarafından incelenip karara bağlanmasına tahkim denir.
Kanunlarımızda biri ihtiyari, diğeri mecburi olmak üzere iki tür tahkim öngörülmüştür. Bazı hallerde, taraflar arasında ortaya çıkan özel hukuk alanına ilişkin uyuşmazlıkların evvelce bu konuda bir tahkim sözleşmesi yapılmamış olmasına rağmen, sıfatları belirtilen kişiler tarafından bakılması zorunlu kılınmıştır ki; buna mecburi ya da kanuni tahkim denilmektedir. Tahkimin hangi hallerde mecburi olduğu, özel kanun hükümleri ile tayin edilir. Mecburi tahkime tabi iş ve davalarda, taraflar Devlet mahkemelerinde yani genel mahkemelerde dava açamazlar; kanunla gösterilen hakemlere başvurmaya, bir başka söyleyişle hakemlerde dava açmaya mecburdurlar.
İhtiyari tahkime ilişkin hükümler ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun (HMK) 11. kısmında (407 ve devamı maddeler) yer almaktadır. İhtiyari tahkimde taraflar hakeme başvurmak zorunda değillerdir. Zorlama olmadan özgür iradeleri ile çözebilecekleri alanlardaki uyuşmazlıklarını yargı önüne getirmeden anlaşarak hakeme götürerek çözebileceklerdir.
Mecburi tahkim öngören bir düzenleme olan; 3533 Sayılı Kanun’un 1. maddesi “Umumi, mülhak ve hususi bütçelerle idare edilen daireler ve belediyelerle sermayesinin tamamı Devlete veya belediye veya hususi idarelere aid olan daire ve müesseseler arasında çıkan ihtilaflardan adliye mahkemelerinin vazifesi dahilinde bulunanlar bu kanunda yazılı tahkim usulüne göre halledilirler.” hükmünü içermektedir. Bir uyuşmazlığa 3533 sayılı Kanun hükümlerine göre bakılabilmesi için, davanın her iki tarafının da Kanunun birinci maddesinde sayılan kamu kurumundan olması gerekir. Taraflardan birisi anılan Kanunda belirtilen kamu kuruluşu değilse, davaya mecburi hakem sıfatıyla bakılamaz.
Somut uyuşmazlıkta davanın tarafları Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) ve Sağlık Bakanlığıdır. Sağlık Bakanlığının 3533 sayılı Kanun’un 1. maddesinde sayılan kuruluşlardan olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır. Davacı SGK’nın 3533 sayılı Kanun kapsamında bulunup bulunmadığının aydınlığa kavuşturulabilmesi için tabi olduğu mevzuat ve hukuksal statü ortaya konulmalıdır.
Öncelikle belirtmelidir ki, öğretide Sosyal Güvenlik Kurumunun özel hukukla bağlantılarını tam olarak koparmayan ancak asıl görevinin Devlet adına sosyal güvenlik kanunlarını uygulamak ve bireylere sosyal güvenlik hakkı sağlamak olan kamu tüzel kişiliğine haiz bir kamu kurumu olduğu ifade edilmiştir. (ASLANKÖYLÜ R., En Son Değişikliklerle Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu Şerhi, C.1, 2005, s.115-116, GÜZEL A., OKUR A.R, CANİKLİOĞLU, N., Sosyal Güvenlik Hukuku, 16. Bası, 2016, s.71, ARICI K., Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, 2015, s.59)
Nitekim, 5502 sayılı Sosyal Güvenlik Kurumu Kanunu‘nun 1. maddesinde, “bu Kanun ile Kuruma görev ve yetki veren diğer kanunların hükümlerini uygulamak üzere; kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali açıdan özerk, bu Kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümlerine tabi Sosyal Güvenlik Kurumu kurulduğu; Kurumun, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının ilgili kuruluşu olduğu” bildirilmiştir. Aynı Kanunun 34. maddesinde ise kurumun merkezi yönetim bütçesinden başka gelirlerinin de bulunduğu açıklanmıştır.
01.01.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu‘nun 2. maddesinde, bu Kanunun, merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri, sosyal güvenlik kurumları ve mahalli idarelerden oluşan genel yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mali yönetim ve kontrolünü kapsadığı açıklanmış, 3/d maddesinde, münhasıran bu Kanunun uygulanmasında sosyal güvenlik kurumlarının, bu Kanuna ekli (IV) sayılı cetvelde yer alan kamu kurumlarını ifade ettiği belirtilmiş, Kanuna ekli (I) Sayılı Cetvelde Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri, (II) Sayılı Cetvelde Özel Bütçeli İdareler, (III) Sayılı Cetvelde Düzenleyici Ve Denetleyici Kurumlar sıralandıktan sonra (IV) Sayılı Cetvelde Sosyal Güvenlik Kurumları olarak 5502 sayılı Kanunla kurulan Sosyal Güvenlik Kurumuna yer verilmiştir.
Şu durumda söz konusu yasal düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde, Genel Bütçe Kapsamındaki Kamu İdareleri ile Özel Bütçeli İdareler arasında yer almayan davacı Sosyal Güvenlik Kurumunun 3533 sayılı Kanun kapsamında bulunmadığı belirgin olup uyuşmazlığa mecburi hakem sıfatıyla bakılmasının mümkün olmadığı yönündeki mahkemenin direnme kararı yerindedir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında bozma kararının yerinde olduğu, somut uyuşmazlığın mecburi tahkim usulüne uygun olarak çözümlenmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından yukarıda açıklanan nedenlerle benimsenmemiştir.
Açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun olan yerel mahkemenin direnme kararı uygundur.
Ne var ki, Özel Dairece işin esasına ilişkin temyiz itirazları incelenmemiştir.
Sonuç: Yukarıda açıklanan gerekçelerle direnme kararı yerinde olup; davacının işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için, dosyanın 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine, 22.11.2017 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Alacak davası ve tazminat davası başta olmak üzere borçlar hukuku alanında yetkin avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından tazminat davası alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Kayseri borçlar hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.