Maddi ve Manevi Tazminat Davasında Temyiz ve Karar Düzeltme İsteminde Kesinlik Sınırının Belirlenmesi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2018/1036 Karar No: 2019/493 Karar tarihi: 30.04.2019
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki maddi ve manevi tazminat davasından dolayı, bozma üzerine direnme yoluyla; … Asliye Hukuk Mahkemesince verilen 04.04.2013 tarihli ve … sayılı kararın temyizi üzerine, davalı … San. ve Tic. A.Ş. vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine, davalı … vekilinin temyiz isteminin kabulü ile hükmün bozulmasını kapsayan ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulundan çıkan 27.06.2018 tarihli ve 2017/4-1382 E., 2018/1252 K. sayılı kararın, karar düzeltme yoluyla incelenmesi davacılar vekili tarafından verilen dilekçe ile istenilmiş olmakla; Hukuk Genel Kurulunca dilekçe, düzeltilmesi istenen karar ve dosyadaki ilgili bütün belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Yerel mahkemece davanın kısmen kabulüne dair verilen direnme kararının davalı … vekili ve davalı … San. ve Tic. A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Hukuk Genel Kurulunca; davalı … San. ve Tic. A.Ş. vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine; davalı … bakımından davanın hizmet kusuruna dayandığı, tam yargı davası olarak idari yargı yerinde çözümlenmesi gerektiği gerekçesiyle davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozulmasına karar verilmiş, bu karara karşı davacılar vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuştur.
I- 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girmiş; bu Kanunun 450. maddesiyle de 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) ek ve değişiklikleriyle birlikte tümüyle yürürlükten kaldırılmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu uygulamada bir takım sorunların ortaya çıkmasını engellemek için 6100 sayılı Kanun’a geçiş hükümlerini ayrıca düzenlemiştir.
31.03.2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. maddenin, 01.07.2016 tarihli ve 6723 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 2. fıkrasına göre bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı (mülga) HUMK’un 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunacaktır.
Bilindiği üzere, 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak, öngördüğü istisnalar dışındaki hükümleri yayımı tarihinde yürürlüğe giren, 14.07.2004 tarih ve 5219 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun, yürürlük tarihinden sonra mahkemelerce verilen hükümler yönünden 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 427. maddesindeki temyiz (kesinlik) sınırını bir milyar TL, yine yürürlük tarihinden sonra Yargıtay Daireleri ve Hukuk Genel Kurulunca temyiz incelemesi sonucunda verilen kararlara karşı karar düzeltme yoluna gidilebilmesi için 440/III-1. maddesinde aranan parasal sınırı da altı milyar TL olarak değiştirmiştir. 5219 ve 5236 sayılı Kanunlara göre katsayı artışı uygulanarak bu sınırlar yıllar itibariyle arttırılmıştır.
16.07.1981 tarihli ve 2494 sayılı Kanun’un geçici maddesi ile temyiz ve karar düzeltme sınırlarına ilişkin değişikliklerin, kanunun yürürlüğe girmesinden sonra verilecek nihai kararlara yönelik temyiz ve karar düzeltme istemleri hakkında uygulanacağı belirtilmiş; dolayısıyla, dava hangi tarihte açılmış olursa olsun, temyiz ve karar sınırlarının saptanmasında, hakkında bu yollara başvurulan hükmün verildiği tarihteki yasal durumun esas alınacağı kabul edilmiştir.
Bu durumda; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği veya Yargıtay kararına karşı karar düzeltme yolunun açık olup olmadığı belirlenirken, temyiz ya da düzeltme hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; temyiz ya da karar düzeltme istemine konu karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz veya karar düzeltme sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise, ona bağlı kalınmalıdır.
Buradaki “karar” ifadesinin, mahkemenin, Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını ve ayrıca Hukuk Genel Kurulunun verdiği kararı da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen geçici 3. madde atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı HUMK’nın 440. maddesindeki karar düzeltme parasal sınırı, 5236 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile HUMK’ya eklenen Ek-madde 4’te öngörülen yeniden değerlendirme oranları dikkate alındığında, düzeltilmesi istenen Hukuk Genel Kurulu kararının tarihi itibariyle 2018 yılı için 15.910,00TL’dir.
Somut olayda, davacılar vekili tarafından karar düzeltme isteminde bulunulmuş ise de; davacılar … ile Ü. Y. Şahin lehine 5.000,00’er TL manevi tazminata hükmedildiği, karar düzeltmeye konu edilen tazminat miktarı 15.910,00TL’lik değerin altında olduğundan, karar düzeltme yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
Bu durumda; 1086 sayılı (mülga) Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun değişik 440/III-1. maddesindeki karar düzeltme istemi ile ilgili parasal sınırın altında olan davalara ait hükümlere ilişkin Yargıtay kararları hakkında karar düzeltme yoluna başvurulamayacağından, davacılar vekilinin davacılar … ile Ü. Y. Şahin yönünden yapılan karar düzeltme isteminin reddi gerekmektedir.
II- Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mahkemece; anne ve baba olan davacılar için ayrı ayrı 7.500,00’er TL manevi tazminatın ve davacı … için 22.552,43TL, davacı … için 10.899,83TL, davacı … için 25.210,10TL ve davacı … için 16.276,63TL olmak üzere toplam 74.938,99TL maddi tazminatın davalılar İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve Ünüvar İnş. ve San. Tic. A.Ş.’den olay tarihi olan 03.12.2001 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müteselsilen tahsiline karar verildiği gözetildiğinde, davacılar vekilinin karar düzeltme isteminin davacı …, …, … bakımından hükmedilen manevi tazminat miktarı yönünden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3/2. maddesi delaletiyle 1086 sayılı HUMK’nın 440/III-1 maddesinde öngörülen karar düzeltme parasal sınırı altında kalıp kalmadığı, davacı … bakımından karar düzeltme kesinlik sınırının belirlenmesinde maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı ayrı mı yoksa toplamlarının mı dikkate alınması gerektiği, burada varılacak sonuca göre bu davacı yönünden hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarı yönünden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3/2. maddesi delaletiyle 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440/III-1 maddesinde öngörülen karar düzeltme parasal sınırı altında kalıp kalmadığı ön sorun olarak tartışılmış ve değerlendirilmiştir.
Ön sorunun çözümü için konu ile ilgili kavramların ve yasal düzenlemelerin incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
İhtiyari Dava Arkadaşlığı ve Davaların Yığılması
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun “İhtiyari Dava Arkadaşlığı” başlıklı 57. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.”
Aynı Kanun’un “İhtiyari Dava Arkadaşlarının Davadaki Durumu” başlıklı 58. maddesinde düzenlenen hükme göre;
“İhtiyari dava arkadaşlığında, davalar birbirinden bağımsızdır. Dava arkadaşlarından her biri, diğerinden bağımsız olarak hareket eder.”
Aynı Kanun’un “Davaların Yığılması” başlıklı 110. maddesinde yer alan amir hükme göre;
“Davacı, aynı davalıya karşı olan, birbirinden bağımsız birden fazla asli talebini, aynı dava dilekçesinde ileri sürebilir. Bunun için, birlikte dava edilen taleplerin tamamının aynı yargı çeşidi içinde yer alması ve taleplerin tümü bakımından ortak yetkili bir mahkemenin bulunması şarttır.”
Gerekçesi açısından bugün de geçerliliğini koruyan 07.02.1945 tarihli ve 4/19 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, dava dilekçesinin talep sonucu bölümünde davacı, neye karar verilmesini (başka bir ifade ile davalının neye mahkum edilmesini) istediğini açıkça yazar (HUMK, m. 179/3, HMK. m. 119/d). Kuşkusuz talebin birden fazla kalemleri kapsaması hâlinde de davacının talep sonucu, asıl talep ve yardımcı (fer’i) talepler olmak üzere iki bölümden oluşur. Davacının birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açması hâlinde, bu durum “objektif dava birleşmesi” olarak tanımlanır ve davacının, her davaya ait talep sonucunu açıkça ve ayrı ayrı göstermesi gerekir (Kılıç, H.: Açıklamalı İçtihatlı Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Ankara 2011, C.I, s: 1454 vd).
Doktrinde objektif dava birleşmesi ya da kümülatif dava yığılması olarak adlandırılan kurum, yeni Kanunumuzda “davaların yığılması” terimi benimsenerek düzenlenmiştir. Davaların yığılmasının usul ekonomisine ve çelişkili kararlar verilmesini engellemeye hizmet ettiği kabul edilmektedir.
Davacının aynı davalıya karşı olan birbirinden bağımsız birden fazla talebini, aralarında bir derecelendirme ilişkisi yani aslilik- ferilik ilişkisi kurmadan aynı dava dilekçesinde ileri sürmesine davaların yığılması denir. Bu dava çeşidinde taleplerin tümü birbirinden bağımsız, eş değer ve aynı derecede öneme sahiptir. Her bir talep farklı edimlerin gerçekleştirilmesine yönelmiştir.
Davaların yığılması söz konusu olduğunda, görünüşte tek dava, gerçekte ise talep sayısınca dava mevcuttur. Her bir talep için dava dilekçesinde vakıaların ayrı ayrı belirtilmesi ve ispat edilmesi gerekir. Mahkeme de her bir talep hakkında ayrı ayrı inceleme yapacaktır, taleplerden birinin kabulüne diğerinin ise reddine karar verebilir. Yani, görünüşte tek hüküm, gerçekte ise talep sayısınca hüküm mevcuttur. Mahkeme, taleplerin tümü hakkında ayrı ayrı karar vermek ve bunları hüküm fıkrasında göstermek zorundadır. Mahkemenin, taleplerin tümü hakkında tek ve aynı şekilde karar verme zorunluluğu yoktur. Dava şartları, her bir talep bakımından ayrı ayrı belirlenir (Pekcanıtez, H. / Özekes, M. /Akkan, M./ Taşkorkmaz, H.:Medeni Usul Hukuku, C. II, s:1092,1093 vd).
Önemle vurgulanmalıdır ki; kesinlik sınırının belirlenmesi kamu düzenindendir ve kesinlik sınırı belirlenirken davanın değeri esas alınır. Davanın değeri ise genel anlamıyla, bir davadaki taleplerin toplamıdır. 492 sayılı Harçlar Kanunu’na göre harç tüm taleplerin toplamı üzerinden alınır (16/2.mad).
Birleştirilen davalarda, kesinlik sınırı her dava için ayrı ayrı belirlenir. İhtiyarî dava arkadaşlığında, kesinlik sınırı her dava arkadaşının davası için ayrı ayrı belirlenir. Karşılık davada, kesinlik sınırı asıl dava ve karşılık dava için ayrı ayrı belirlenir (Kuru, B: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.V, İstanbul 2001, s: 4514).
Somut olayda davacılar aynı olaydan kaynaklanan zarar nedeniyle davalılara karşı olan birden fazla talebini (maddi ve manevi tazminat) aynı davada birleştirmiştir. Objektif dava birleşmesi olarak adlandırılan bu durumda taleplerin her biri ayrı dava olmakla birlikte, görünüşte tek bir hüküm bulunduğundan karar düzeltme kesinlik sınırının tespiti için her bir davacı yönünden maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı ayrı toplanmaları esas alınmalıdır. Bu durumda karar düzeltme talebinin (I) numaralı bent dışındaki davacılar bakımından kesinlik sınırının üzerinde kaldığından, ön sorunun reddi ile işin esasına geçilmesine karar vermek gerekmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, davanın maddi ve manevi tazminat istemini içerdiği, her iki istemin davaların yığılmasına konu olsa bile her birinin ayrı dava olma özelliğini yitirmedikleri, taraflar arasında ihtiyari dava arkadaşlığı bulunduğu, maddi ve manevi tazminat istemlerinin ayrı kalemler olduğu, çoğu zaman tahkikatlarının ve delillerinin toplanma aşamalarında da farklılık bulunduğu, maddi ve manevi tazminata hükmedilebilme koşullarında da farklılık bulunduğu, maddi ve manevi tazminat taleplerinin iki ayrı dava olduğu, nitekim Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 10. maddesine göre de; manevi tazminat davasının, maddi tazminat veya parayla değerlendirilmesi mümkün diğer taleplerle birlikte açılması durumunda; manevi tazminat açısından avukatlık ücretine ayrı bir kalem olarak hükmedileceğinin belirtildiği, kesinlik sınırının belirlenmesinde her bir davacı açısından hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının ayrı ayrı değerlendirilmesi gerektiği görüşü ileri sürmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle çoğunluk tarafından benimsenmemiş; oy çokluğu ile işin esasının görüşülmesine geçilmiştir.
III- İşin esasına gelince;
Hukuk Genel Kurulu bozma kararında yer alan açıklamalara göre 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesinde sayılan sebeplerden hiçbirine uygun olmayan isteminin REDDİNE, 30.04.2019 tarihinde yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Sonuç: (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin davacılar … ile Ü. Y. Şahin yönünden yapmış olduğu karar düzeltme istemine ilişkin dilekçesinin miktar itibari ile REDDİNE, 09.04.2019 tarihinde oy birliği ile,
(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle ön sorun olmadığının kabulü ile işin esasına geçilmesine 16.04.2019 tarihinde ön sorunun çözümü bakımından yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile,
(III) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin (I) numaralı bent dışındaki davacılar yönünden yaptığı karar düzeltme isteminin REDDİNE, aynı Kanunun 442/3. ve 4421 sayılı Kanunun 4/b-1 maddeleri gereğince takdiren 370TL para cezasının karar düzeltme isteyenlerden alınarak Hazineye gelir kaydedilmesine, 30.04.2019 tarihinde esas bakımından yapılan ikinci görüşmede oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.
Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Borçlar hukuku ve tazminat hukuku alanında yetkin, maddi ve manevi tazminat davalarında uzman avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Kayseri tazminat avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.