Kasten Öldürme Suçunda Haksız Tahrik İndirimi Uygulanması
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Kasten öldürme – Madde 81
(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde Gerekçesi
Maddede kasten öldürme suçunun temel şekli tanımlanmıştır.
Maddede yapılan düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan farklı olarak, suçun temel şekli açısından müebbet hapis cezası öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle, kişinin hayat hakkına verilen önem vurgulanmıştır.
Nitelikli haller – Madde 82
(1) Kasten öldürme suçunun;
a) Tasarlayarak,
b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,
c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,
d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe karşı,
e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
f) Kadına karşı,
g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,
i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,
j) Kan gütme saikiyle,
k) Töre saikiyle,
İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde Gerekçesi
Maddede, kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hâlleri belirlenmiştir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler hâlinde sıralanmıştır.
(a) bendinde, kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir.
(b) bendinde, öldürme suçunun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Bent kapsamında iki seçimlik harekete yer verilmiştir.
Kişinin acıma hissi olmaksızın bir başkasını öldürmesi hâlinde canavarca hisle öldürme söz konusudur. Canavarca hisle öldürmenin arzettiği özellik, öldürmenin vahşi bir yöntemle gerçekleştirilmesidir. Kişinin yakılarak, uyurken kulağının içine kızgın yağ dökülerek ya da vücudu parçalanarak öldürülmesi, buna örnek olarak gösterilebilir.
Bu bentte yer verilen ikinci seçimlik hareket ise, kişiye eziyet çektirilerek öldürülmesidir. Bu durumda, kişi hemen değil, belli bir süreç içinde acı çektirilerek öldürülmektedir. Örneğin kişiye gözleri çıkarılarak, kulağı ve sair organları kesilerek acı çektirilmekte ve sonuçta öldürülmektedir.
(c) bendinde ise, öldürmenin genel tehlike yaratmak ya da tehlikeli araçlar kullanılmak suretiyle işlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak tanımlanmıştır. Genel tehlike yaratmak, başlı başına bir suç oluşturmaktadır. Genel tehlikeye sebebiyet verme suçunun oluşabilmesi için ölüm veya yaralama ya da malvarlığına zarar verme gibi bir neticenin meydana gelmesi gereksizdir. Bu nedenle, kasten öldürme suçunun genel tehlike yaratmak suretiyle işlenmesi hâlinde, hem genel tehlike yaratma suçu hem de kasten öldürme suçu birlikte gerçekleşmiş olmaktadır. Fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle bu durumda kişiye daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. Ancak, bu bent hükmüyle söz konusu durum, kasten öldürme suçunun nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir.
(d) bendinde ise, kasten öldürme suçunun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunulan kişilere yani üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi, bu suçun diğer bir nitelikli hâli olarak tanımlanmıştır.
(e) bendinde, kasten öldürme suçunun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, bu suç açısından bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Çocuk olması veya ileri yaşı, hastalığı, malûllüğü veya ruhî veya fizik güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan âciz bir kimseye karşı fiilin işlenmesi, gerek faildeki ahlâkî kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dolayısıyla, nitelikli hâl sayılmıştır.
(f) bendinde ise, kasten öldürme suçunun gebe olduğu bilinen kadına karşı işlenmesi bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Suçun gebe kadına karşı işlenmesi hâlinde iki hayata son verilmektedir. Bu nedenle, belirtilen durumda faile daha ağır ceza verilmesi öngörülmüştür. Failin söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, mağdurun gebe olduğunu bilmesi gerekir; yani suçun bu nitelikli unsuru açısından failin doğrudan kastla hareket etmesi gerekir.
(g) bendinde, suçun kamu görevlisine karşı ve görevini yerine getirmesi dolayısıyla işlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Suçun salt kamu görevlisine karşı işlenmesi yeterli değildir; mağdurun, görevinin gereklerine uygun davranılması dolayısıyla öldürülmesi gerekir. Hatta, kamu görevliliği sıfatı sona ermiş olsa bile, kişinin kamu görevinin gereklerine uygun davranması dolayısıyla öldürülmesi hâlinde de bu nitelikli unsur oluşacaktır.
(h) bendinde, bu suçun güdülen amaç itibarıyla nitelikli hâline yer verilmiştir. İşlenmiş olan bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmekte olan bir suçun işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla, kişi öldürüldüğünde, amaç suç araç suç ilişkisi söz konusudur. Suçun bu nitelikli hâlinin oluşabilmesi için, belirtilen amaçlarla bir kişinin öldürülmesi yeterlidir; öldürmek suçuyla amaçlananın gerçekleşmesi gerekmez. Bu nedenle, örneğin bir banka soygununu gerçekleştirebilmek amacıyla öldürme suçunun işlenmesi hâlinde, fail hakkında bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmedilecektir. Banka soygununun gerçekleşmesi hâlinde, failin ayrıca bu suçtan dolayı da cezalandırılması gerekir. Başka bir deyişle, bu gibi durumlarda gerçek içtima kurallarını uygulamak gerekir.
(i) bendine göre; yerleşmiş Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere, kan gütme saikiyle öldürme hâlinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilmesi, fiilin sadece kan gütme saikine bağlı olarak işlenmiş olması hâlinde söz konusu olabilecektir. Ancak, belirtilmelidir ki, haksız tahrikin koşullarının bulunduğu hâllerde, bu bent hükmü uygulanamaz.
Nihayet, (j) bendine göre; töre saikiyle öldürme hâlinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilecektir. Ancak, bu hükmün uygulanabilmesi için, somut olayda haksız tahrikin koşullarının bulunmaması gerekir.
Meşru savunma ve zorunluluk hali – Madde 25
(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.
Madde Gerekçesi
Maddenin birinci fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni olarak meşru savunma düzenlenmiştir.
Meşru savunma bakımından Tasarı şu koşulları saptamıştır:
Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir.
Esasen, kanunlarımızda mala karşı saldırılarda da meşru savunmayı kabul eden hükümlere yer verilmiş olması kurumun bu şekilde düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.
Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.
İkinci olarak meşru savunmanın “haksız saldırı” koşulu bakımından, “gerçekleşen haksız saldırı” ile “gerçekleşmesi muhakkak haksız saldırı” veya “tekrarı muhakkak haksız saldırı” aynı sayılmıştır. Böylece kişilerin haksız saldırılara karşı kendilerini korumaları olanağı daha da genişletilmiş olmaktadır.
Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış gerçekleştirdiği takdirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır.
Maddenin ikinci fıkrasında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak zorunluluk (zaruret, ıztırar) hâli düzenlenmiştir: Zorunluluk hâlinde, kişinin, kendisinin veya başkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleştirdiği davranış dolayısıyla, ceza sorumluluğu yoktur. Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk hâlinde bir saldırı değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk hâlinin kabulü için, kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araştırılacaktır.
Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında “orantılılık ilkesi” kabul edilmiştir.
Sınırın aşılması – Madde 27
(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.
Madde Gerekçesi
Madde ile ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerin hepsini kapsamına alacak surette sınırın kast olmaksızın aşılması hâli düzenlenmiştir.
Sınır kasten aşıldığında, örneğin, meşru savunmada bulunan kişi vaki saldırıyı defetmek için saldırganı öldürmenin şart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramış olması fırsatından yararlanarak saldırganı öldürdüğü takdirde hukuka aykırılığın kalkmayacağı ve failin bu maddedeki herhangi bir ceza indiriminden yararlanamayacağı şüphesizdir. Bu nedenle madde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlini kapsamaktadır.
Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve içinde bulunduğu durum itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir savunmada bulunmuş olabilir. Sınırın aşılmasındaki bu taksir kendisinin cezalandırılmasına yol açabilirse de, bunun için işlenen suçun taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur. Demek oluyor ki, bu gibi hâllerde işlenen suçun niteliğine bakılacak ve sadece kast bulunduğu takdirde cezalandırılabilen bir suç söz konusu ise faile ceza verilmeyecek buna karşılık, suç taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluşturduğunda, maddede öngörülen biçimde cezadan indirim yapılarak faile taksirli suçtan dolayı ceza verilecektir.
Maddenin ikinci fıkrasında meşru savunma hakkına ilişkin özel bir sınırın aşılması hâli düzenlenmiştir. Buna göre, meşru savunmada sınırın aşılması, fail bakımından mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise, faile ceza verilmeyecektir.
Haksız tahrik – Madde 29
(1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.
Madde Gerekçesi
Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiştir.
Haksız tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psikolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır. Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan hiddete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır.
Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle “töre veya namus cinayeti” olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir.
Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir.
Bu düzenlemede ayrıca 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik hâlinde verilecek ceza bakımından aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hâkim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu inirimin yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabilecek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.
Kendisine Yaralama Kastıyla Ateş Eden Kişiyi Öldüren Sanık Hakkında Haksız Tahrik İndirimi Uygulanır mı
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/1051 Karar No: 2018/69 Karar Tarihi: 27.02.2018
Kararı veren Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Ağır Ceza
Özet: Aralarında fıstık bahçesinin kullanımından kaynaklanan anlaşmazlık bulunan sanık ile maktulün olay günü, ihtilafa konu bahçede karşı karşıya geldikleri, sanığın tehdit kastıyla tüfekle bir el havaya ateş etmesi üzerine maktulün, silahla tehdit eylemine tepki olarak, sanığın da aşamalarda belirttiği üzere, yaralama kastıyla bel altı bölgesini hedefleyerek sanığa ateş edip bacağından ağır şekilde yaraladığı, maktul tarafından yaralama kastıyla ateş edildiğinin, bu amaçla özellikle vücudunun bel altı kısmının hedeflendiğinin bilincinde olan ve haksız tahrikte etki-tepki dengesi lehine bozulan sanığın, arazi uyuşmazlığından kaynaklanan husumet ve olay esnasında maktul tarafından silahla ağır bir şekilde yaralanmasının doğurduğu öfke ve gazabın etkisiyle hareket edip, av tüfeği ile yaklaşık iki metre mesafeden sanığın doğrudan göğüs bölgesini hedefleyerek ateş etmek suretiyle maktulü öldürdüğünün anlaşılması karşısında; meşru savunma veya meşru savunmada sınırın aşılması hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığının, sanığın eyleminin yoğun haksız tahrik altında nitelikli öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
İçtihat Metni
Sanık …’nin, nitelikli öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 82/1-d, 29, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.07.2014 gün ve 767-204 sayılı resen temyize tabi hükmün, sanık müdafii ve katılan … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.3.2017 gün ve 585-811 sayı ile TCK’nın 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına oyçokluğuyla karar verilmiş;
Karşı Oy Gerekçesi
Daire Üyesi A. Altınkaya;
“…Sanık …’in, maktule karşı gerçekleştirdiği eylemin tahrikle öldürme olmayıp TCK’nın 25. maddesinde düzenlenen meşru müdafaa kapsamında kaldığı ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-d maddesi uyarınca beraatine karar verilmesi görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun ‘onama’ düşüncesine iştirak etmiyorum.
Sanık … ile maktul … kardeştir.
Babadan kalan fıstık tarlasındaki fıstıkların bu yılki hasadı konusunda taraflar arasında niza olduğu açıktır.
Maktul … ile eşi, kızları ve maktulün oğlu …’in, fıstıkları toplamaya gittiğini öğrenen sanık …, traktörle aynı yere gelerek onları gördükten sonra telefonla jandarmayı arayıp ‘Fıstığımızı çalıyorlar yetişin’ diye ihbarda bulunmuştur. Bu husus Nizip ilçesi Yuva Jandarma Karakol Komutanlığında görevli santral sorumlusu …’ün 30.09.2011 tarihli ifadesinden anlaşılmaktadır.
Sanık …’in savunmasına göre olaydan bir gün önce maktul … belindeki silahı sanık …’e göstermiştir.
Karşı tarafta tabanca olduğunu bilen sanık …, av tüfeği ile olay mahalline vardığında önce jandarmayı aramış, sonra jandarmanın olay mahallini rahat bulmasına temin, yani işaret için havaya bir el ateş etmiştir.
Öldürme niyetiyle olay mahalline giden kişinin jandarmayı araması mantıklı olamaz.
Sanık …’in, traktörden inip 7-8 metre uzaklaştıktan sonra havaya bir el ateş etmesi üzerine, maktul … elinde tabanca olduğu hâlde sanık …’e doğru koşmaya başlamıştır.
Sanık bu durumu ‘Maktul … koşarak bana geldi. 2 metre mesafeden elindeki silah ile bel altına hedef alarak beş el ateş etti. İlk isabet kaval kemiğine oldu. Tüfeği ona doğrulttum, sıkma dedim, sıkmaya devam etti. İkinci mermi de aynı yere denk geldi. Ben de yere düşerken tüfekle …’ye bir el ateş ettim. … yere düştü, bunun üzerine oğlu … üzerime çullandı, elimdeki tüfeği almaya çalıştı. Tüfeği vermemek için çekiştirdiğimiz sırada tüfek otomatik olduğu için yaklaşık beş kez ateş aldı. Oğul … beni tuttuğu için o sırada yaralı olan babasına ‘sık baba, öldür’ demesi üzerine maktul … bana arka tarafımdan, yakın mesafeden ateş etti’ şeklinde anlatmıştır.
Tüfek kartuşlarından yedisi aynı yerde, teki farklı yerde bulunmuştur. Şu hâle göre sanık …’in, önce bir el havaya ateş ettiği, sonraki atışların aynı yerde olduğu açıktır.
İşçiler olayı ayrıntılı olarak anlatmamışlardır.
İşçi olarak orada bulunan tanık … Yazar 06.08.2011 tarihli jandarma ifadesinde ‘Bana göstermiş olduğunuz tabanca ile muhtemelen tarlanın sahibi … ilk anda ateş etmiş olabilir, çünkü tabanca olay yerine geldiğimiz ilk anda yerde yatan …’nin elindeydi’ demiştir.
Oğul …, amcası …’in elinde av tüfeği olduğu hâlde babasına doğru ateş ederek geldiğini, olayın son bölümünde yaralı babasının sürünerek gelip amcası …’e ateş ettiğini anlatmıştır.
Bilirkişi… tarafından tanzim edilen dosya içindeki 21.06.2013 tarihli rapora göre 7 adet boş kartuş on metrekare alan içinde bulunmuştur.
Tüfekle ateş ederek giden birinin tüfeğinden çıkan 7 adet kartuşun 10 metrekare gibi bir alanda toplanması düşünülemez.
Olay yerinde tarafsız tanık yoktur. Bir tarafta sanık …, diğer tarafta maktulün eşi ve çocukları vardır.
Bu durumda olay yerine gelip önce jandarmayı arayarak haber veren, sonra havaya bir el ateş eden …’in bu davranışına kızan maktul …’in elinde tabanca olduğu hâlde …’e doğru koştuğu dosya kapsamından anlaşılmaktadır. …’in amacı havaya eteş ederek jandarmaya yer bildirmek ise ve daha önce…’e ateş etmediyse eş zamanlı çatışmadan bahsetmek mümkün değildir.
Bu olayda öncelikle ateş edenin … olduğu kesin bir şekilde tesbit edilmiş değildir.
O hâlde olay mahalline traktörle gelip jandarmayı aradıktan sonra traktörden inip havaya bir el ateş eden, sonra da maktule doğru yürüyen sanığın bu davranışına kızan maktulün elinde tabanca olduğu hâlde sanık …’e doğru koşmaya başladığı, ona ateş edip bacağından yaraladığı, yaralanan …’in av tüfeği ile ateş ederek maktul …’i öldürdüğü olayda, sanık …’in kendisine yönelen ve hâlen devam eden saldırıyı, saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğu ile eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği, dolayısıyla hakkında TCK’nın 25/1 maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-d maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi gerektiği”
görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 31.05.2017 gün ve 357812 sayı ile;
“… İtiraza konu uyuşmazlık; kovuşturma konusu olayda sanık …’nin meşru savunma koşulları altında bulunup bulunmadığının tespitine yöneliktir.
İncelenen dosya kapsamına göre; İstanbul ilinde ikamet eden maktul … ile sanık …’in kardeş olup aralarında arazi anlaşmazlığı nedeniyle husumet bulunduğu, olaydan bir gün önce maktulün, eşi ve çocuklarıyla birlikte Gaziantep’e geldiği, sanık …’in olay günü yanına av tüfeğini de alarak fıstık bahçesinde olduğunu düşündüğü kardeşi…’in yanına gittiği, kendi kullanımındaki fıstık bahçesinde hasat yapıldığını görünce hemen cep telefonu ile jandarmayı arayarak yardım istediği, ihbarda fıstıklarının çalındığını söylediği, telefonu kapattıktan sonra henüz maktul ve aile fertlerine yaklaşmadan havaya bir el ateş ettiği, kısa bir süre sonra sanık …’in havaya tüfekle ateş ettiğini gören maktulün yanında taşıdığı tabancasını çıkartıp sanığa doğru koşmaya başladığı, …’e yaklaştığı sırada tabanca ile ateş edip sanığı bacağından vurduğu, 24.10.2011 tarihli ekspertiz raporu içeriğine göre atışın uzak atış mesafesinden yapıldığı, bacağından vurulan sanığın av tüfeğini maktule doğrultarak bir el ateş ettiği, otopsi raporuna ve 04.10.2011 tarihli ekspertiz raporuna göre sanık …’in uzak atış mesafesinden ateş ederek maktulü vurduğunun anlaşıldığı, bu sırada orada bulunan maktulün oğlu…’in sanık ile boğuşmaya başladığı, boğuşma esnasında sanığın rastgele ateş ederek av tüfeğinin içindeki tüm kartuşları boşalttığı, boğuşma sürerken maktulün sürünerek tabancasını sanık …’in bel kısmına dayayıp bitişik atış mesafaesinden bir kez daha ateş ettiği olayda; sanığın kastının öldürmeye yönelik olduğu hususunda bir şüphe bulunmamaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun ‘Meşru Savunma’ başlıklı 25/1. maddesinde yer alan; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklindeki düzenleme ile meşru savunma koşulları altında bulunan faile mahkemece ceza verilmemesi öngörülmüştür.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır.
Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin şartlar:
a) Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin şartlar:
a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Tüm bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu olayda; her ne kadar mahkemece sanık …’in ‘Kendisini korumak istiyor olmasına karşın neden kaçmadığının anlaşılamaması’ gerekçe gösterilerek meşru savunma hükmü uygulanmamış ve sanığın olay yerine av tüfeği ile gitmiş olması aleyhine değerlendirilmiş ise de sanığın, kendi kullanımındaki tapulu arazisinde fıstıkların hasat edildiğini görünce jandarmayı arayarak yardım istemesi göz önüne alınarak hukuki durumunun değerlendirilmesinin gerektiği, bunun yanı sıra meşru savunma altında bulunan sanığa yasal olarak kaçma zorunluluğunun yüklenemeyeceği anlaşıldığından, yargılama konusu olayda meşru savunmanın unsurlarının tümü gerçekleşmiştir. Bu nedenle Gaziantep 4. Ağır Ceza Mahkemesinin yakın akrabayı kasten öldürme suçundan yaptığı yargılamada sanık …’in kendisine yönelen ve hâlen devam eden saldırıyı, saldırı ile orantılı biçimde defetme zorunluluğu ile eylemini meşru savunma koşulları altında gerçekleştirdiği kabul edilerek hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 25/1 maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-d maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi gerektiği”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.09.2017 gün, 1370-2748 sayı ve oyçokluğuyla, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … hakkında kasten yaralama suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin kesinleşmiş, sanık … hakkında kasten yaralama ve silahla tehdit, sanıklar … ve … hakkında kasten yaralama, sanıklar … ve … hakkında tehdit suçlarından verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların ise itiraz kanun yoluna tabi olduğundan bahisle bu kararlara yönelik taleplerin mahallince değerlendirilmesine Özel Dairece karar verilmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında nitelikli öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
06.08.2011 tarihli olay yeri keşif tutanağında; Gaziantep ili, Nizip ilçesi, İkizce köyüne 3 kilometre mesafedeki fıstık ve zeytin ağaçlarının dikili olduğu bahçede, maktul …’nin av tüfeğiyle vurularak öldürüldüğünün bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, bahçede, yolun sol tarafında sanığa ait traktör, traktörün önünde 1 adet kartuş tapası, 7 metre mesafede 1 adet boş fişek kartuşu, traktörden 30 metre mesafede toplam 20 metrekarelik alanda ise 2 çift terlik, 1 adet şapka, 1 adet kanlı külot, 7 adet boş fişek kartuşu bulunduğu, kartuşların 4 adedinin 1 metrekarelik alanda birbirine yakın, kalan 3 kartuşun ise bu dört kartuşun yakınında, birer metre mesafede olduğu, olay yerine 50 metre mesafede 4 öbek hâlinde toplanmış 231 kg yaş boz fıstık bulunduğu bilgilerine yer verildiği,
08.08.2011 tarihli olay yeri inceleme raporunda; maktulün kızı …’nin, olayda kullanılan av tüfeği ile maktulün tabancasını bahçeye gömdüğünü söylemesi üzerine, şahsın gösterdiği yerde yapılan kazı sonucu, 1 adet 12 kalibre fişek kullanan av tüfeği ile 1 adet 7,65 mm çapında fişek kullanan tabanca bulunduğunun belirtildiği,
09.09.2011 tarihli uzmanlık raporunda; olay yerinde bulunan 8 adet boş kartuşun, herhangi bir mekanik arızası bulunmayan, tek namlulu, tüp şarjörlü, incelemeye konu yarı otomatik av tüfeğinden atılmış olduğunun, olay yerinde topraktan çıkarılan tabancanın ise atışa mani mekanik bir arızası bulunmayan, 7,65 mm çapında fişek atan, Irak yapımı Tarıq marka yarı otomatik bir tabanca olduğunun ifade edildiği,
04.10.2011, 24.10.2011, 03.11.2011 ve 10.11.2011 tarihli uzmanlık raporlarında; sanığa ait şortun sağ ön paçasından 40 cm yukarıda uzak atış sonucu meydana gelmiş 1 adet mermi çekirdeği giriş deliği, şortun arka kısmında kemer hattından 13 cm aşağıda bitişik atış sonucu meydana gelmiş 1 adet mermi giriş deliği bulunduğu, sanığın tişörtünde atış artığına rastlanıldığı, maktulün tişörtünde dağınık saçma giriş delikleri bulunduğu, söz konusu deliklerin uzak atış sonucu meydana geldiği, inceleme dışı sanık …’nin yüzünde atış artığına rastlanıldığı, maktul ve sanıktan alınan svap örneklerinde ise atış artığına rastlanılmadığı bilgilerine yer verildiği,
Otopsi raporunda; maktulün göğüs önde, 6. kaburga hizasından başlayıp her iki uyluk üst kısmına kadar devam eden, tek atışla meydana gelmesi mümkün, av tüfeği saçma taneleri giriş yaralarının bulunduğu, ölümün uzak atış mesafesinden en az bir atışla oluşması mümkün akciğer, karaciğer, mide ve barsaklarda harabiyete yol açan yaralanmayla gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği tespitlerine yer verildiği,
Sanık hakkında düzenlenen adli raporlarda; sağ uyluk ön yüzde 1 adet, sağ kalça orta kısımda 1 adet mermi çekirdeği giriş deliği bulunduğunun, burunda ve sol göz çevresinde kırık olduğunun, sağ bacağa isabet eden mermi çekirdeğinin femur şaft kırığına, kalçaya isabet eden mermi çekirdeğinin ise S1 omur kırığına neden olduklarının, şahsın vücudundaki kırıkların yaşamsal fonksiyonları ağır (5.) derecede etkileyecek nitelikte olduğunun, sol gözdeki görme kaybının, duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına ya da yitirilmesine neden olduğunun belirtildiği,
İnceleme dışı sanık … hakkında düzenlenen raporda; göğüs ön duvarında 10×4 cm boyutlarında cilt ve cilt altı doku hasarı bulunduğunun, mevcut yaralanmanın yaşamsal tehlikeye yol açmadığı ve basit bir tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğunun ifade edildiği,
12.08.2011 tarihli araştırma tutanağında; olayın meydana geldiği fıstık bahçesinin malikinin tespit edilmesi maksadıyla kolluk görevlilerince köy muhtarının telefonla arandığı, muhtar Yahya Açıkgöz’ün olay yerinin maktul ve sanığın babaları olan Nehep Tiryaki adına kayıtlı olduğunu, Nehep’in ölümü dolayısıyla sanık ve maktulün burada iştirak hâlinde malik olduklarını beyan ettiği bilgisine yer verildiği,
Olay yerinde gerçekleştirilen keşif sonrası kadastro teknisyenince düzenlenen bilirkişi raporunda; dava konusu yerin, 104 ada 186 numaralı parselde yer aldığının, güney kısmın Hasan Tiryaki tarafından, ortadaki 10.812,50 metrekarelik kısmın sanık … tarafından, kuzeydeki kısmın ise sanık ve maktulün de aralarında yer aldığı Nehep Tiryaki mirasçıları tarafından kullanıldığının, dava konusu yerin büyüklük itibarı ile sanığa isabet eden miktara denk olduğunun ifade edildiği,
07.06.2013 tarihli keşif tutanağına göre; maktulün eşi … ile kızı …’nin, miras yoluyla kendilerine intikal eden fıstıkları toplamak için geldiklerini, kendi hisselerine düşen yerin neresi olduğunu bilmediklerini, nereden fıstık topladıklarını da hatırlamadıklarını beyan ettikleri,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … kollukta; maktulün eşi olduğunu, olay günü, kayınpederinden miras yoluyla kendilerine intikal eden bahçedeki fıstığı toplamaya maktul, oğlu…, kızları … ve… ile birlikte gittiklerini, yardımcı olması için birkaç işçi de tuttuklarını, fıstık topladıkları sırada bir el silah sesi duyduğunu, sesin geldiği yere koştuğunu, maktulün kendisine “Yaklaşma” dediğini, sanığın maktule hitaben “Seni öldürmeye geldim” diyerek elindeki tüfekle ateş etmeye başladığını, yaklaşık 3 metre mesafeden iki el ateş ettiği maktulün yaralanarak yere düştüğünü, sanığın yerdeki maktule üçüncü kez ateş edeceği sırada oğlu …’nin sanığa müdahale ettiğini, bu sırada…’in de vurulup yaralandığını, sanığın yerdeki maktule dördüncü atışı “Geber” diyerek yaptığını, maktulün elindeki tabancanın boş olduğunu, maktulün hiç ateş etmediğini, hatta tabancayı sanığa doğrultmadığını, olaydan sonra kızı …’nin maktulün elindeki tabanca ile sanığa ateş etmeye çalıştığını, tabanca boş olduğu için bu kez sanığın tüfeğini alıp ateş etmek istediğini ancak tüfekte de fişek olmadığı için ateş edemediğini, savcılıkta ve mahkemede; önceki ifadelerini tekrar ettiğini, maktulün sanığın kendisine saldırabileceğini düşündüğü için tabanca taşıdığını, ancak olay günü maktulde tabanca görmediğini, maktulün ateş ettiğine de tanık olmadığını, dolayısıyla maktulün tabancasında kaç mermi bulunduğunu da bilmediğini, olay nedeniyle şok geçirdiğini, maktulün vurulmasından sonra olanları hatırlamadığını, sanığın başına sertleşmiş toprak parçaları fırlatmış olabileceğini,
Katılan … kollukta; maktulün oğlu olduğunu, olay günü dedesinden intikal eden bahçede fıstık topladıklarını, olay yerine gelen sanığın traktörün yanında ilk atışı doğrudan maktulü hedef alarak yaptığını, engel olmak için sanığa doğru koştuğunu, “Sizi buraya gömeceğim” diyen sanığın, maktule ikinci kez ateş ettiğini, maktulün yere düştüğünü, yerdeki maktulün sanığa tabanca ile bir el ateş ettiğini, sonra sanığın kendisine de tüfekle ateş ettiğini, sanıkla boğuşmaya başladıklarını, yaralanmış olan maktulün bu arada sürünerek yanlarına geldiğini, maktulün elindeki tabanca ile sanığa ateş edeceği sırada maktulün eline bastırıp engel olmaya çalıştığını, tabancanın ateş aldığını, sanığın ikinci kez nasıl vurulduğunu görmediğini, maktul ile ilgilendiğini, savcılıkta; kolluktaki ifadesini tekrar ettiğini, olay günü fıstık topladıkları sırada traktörle gelen sanığın traktörden iner inmez, tüfeği maktule doğrultup 40-50 metre mesafeden ateş ettiğini, bir yandan da “Fıstığımı nasıl toplarsınız, hepinizi öldüreceğim” şeklinde sözler sarf ettiğini, maktulün sanığın kendilerine doğru gelmesini engellemek için sanığa doğru koştuğunu, bu sırada elinde tabanca olmadığını, sanıkla aralarında 20 metre kaldığında sanığın maktule tüfekle bir el daha ateş ettiğini, maktulün vurulup dizlerinin üstüne düştüğünü, sanığın bir el daha maktule ateş ettiğini, maktulün ilk isabet alışından ya da ikinci isabet alışından sonra sanığa tabanca ile ateş ettiğini, kendisinin sanığa engel olmak için sanığın yanına vardığında, yarım metre mesafeden sanığın kendisine de tüfekle ateş ettiğini, göğsünden yaralandığını, sanığın üzerine düşünce tüfeğin bir kez daha ateş aldığını, bu sırada sürünerek gelen maktulün sanığa ateş etmeye çalıştığını, maktulün eline bastırdığını, bu atışla sanığın vurulup vurulmadığını bilemediğini, mahkemede; sanığın bacağından nasıl yaralandığını görmediğini,
Katılan … Tiryaki aşamalarda; maktulün kızı olduğunu, olay günü fıstık toplarlarken bir el silah sesi duyduğunu, maktulün yanına koştuğunu, sanığın yaklaşık 3 metre mesafeden maktule iki el ateş ettiğini, maktulün yere düştüğünü, sanığın maktule üçüncü kez ateş edeceği sırada, sanığın önüne atlayan…’in vurulup yaralandığını, maktulün tabancasının boş olduğunu, maktulün ateş etmediğini,
Katılan … aşamalarda; maktulün kızı olduğunu, fıstık topladıkları yerle ilgili olarak maktul ile sanık arasında anlaşmazlık bulunduğunu, bir yıl önce aynı nedenle kavga meydana geldiğini, olay günü bahçede fıstık topladıkları sırada sanığın traktörle bahçeye geldiğini, “Sizi geberteceğim” diyerek tüfeği ile bir el ateş ettiğini, bu atış üzerine maktulün silahını almak için arabaya koştuğunu, maktul koşarken ikinci kez tüfek sesi duyduğunu, tabancayı alan maktulün sanığa doğru koşmaya başladığını, maktulün sanığa silahını doğrultmadığını, sanıkla maktul arasındaki mesafe 10-15 metre kadarken sanığın tüfekle art arda iki kez maktule ateş ettiğini, isabet alan maktulün yere düştüğünü, sol ayağından kuvvet alıp doğrulan maktulün sanığa tabanca ile bir el ateş ettiğini, bunun üzerine maktule 2 metre kadar yaklaşan sanığın, tüfekle maktule bir kez daha ateş ettiğini, maktulün yere düştüğünü, kardeşi…’in sanığa müdahale ettiğini, bu sırada bir tüfek sesi daha geldiğini, boğuşma sırasında maktul sanığa bir el ateş edecekken …’in engel olmaya çalıştığını, kendisinin sertleşmiş toprak parçaları ile yaralı hâldeki sanığın bacağına, annesi Döne’nin ise sanığın başına vurduğunu,
Tanık … kollukta; tarım işçisi olduğunu, olay günü fıstık toplarken bir el tüfek sesi duyduğunu, çok geçmeden birkaç el silah sesi işittiğini, bağrışma sesleri gelince olay yerine gittiğini, maktulün oğlu…’i sanıkla boğuşurken gördüğünü, bu sırada tüfeğin ateş aldığını, sanığın da yaralandığını ancak sanığı kimin yaraladığını bilmediğini, maktulü elinde tabanca ile yerde gördüğünü, Döne’nin sanığın başına sert toprak parçaları ile vurduğunu, kendilerinin fıstık toplamaya devam ettiklerini, savcılıkta; ilk tüfek sesinden sonra 4-5 el silah sesi duyduğunu, silah seslerinin birbirine benzediğini, mahkemede; sadece silah sesi duyduğunu, bir şey görmediğini,
Tanık … kollukta; tarım işçisi olduğunu, olay günü önce bir el tüfek sesi, ardından birkaç el silah sesi duyduğunu, olay yerine gittiğinde maktulün oğlu ile sanığı boğuşurken gördüğünü, bu sırada tüfeğin ateş aldığını, …’nin yerde yatan maktulün elinden aldığı tabanca ile ardından da sanığın tüfeği ile sanığa ateş etmeye çalıştığını, Döne’nin sanığın başına yerden aldığı taş parçaları ile vurduğunu, maktul ve sanık hastaneye kaldırılınca kendilerinin fıstık toplamaya devam ettiklerini, savcılıkta; olay günü önce bir el ateş sesi, ardından 6-7 el silah sesi duyduğunu, maktulün tabanca ile ateş edip etmediğini görmediğini, ilk kimin ateş ettiğini bilemediğini, mahkemede; olay yerine gittiğinde sanığın belinden aşağısının çıplak olduğunu,
Tanık …; tarım işçisi olduğunu, olay günü fıstık topladıkları sırada bir el tüfek sesi, aradan birkaç dakika geçmeden de birkaç el silah sesi duyduğunu, bağrışmalar olunca olay yerine gittiğini, maktulü ve oğlu…’i yerde gördüğünü, başı kanayan sanığın ise yere oturmuş vaziyette olduğunu, kimin kime ateş ettiğini görmediğini,
Tanık …; olay yerine 1 kilometre mesafede tarlalarının bulunduğunu, silah seslerini işitince olay yerine gittiğinde, sanığı belinden aşağısı çıplak hâlde gördüğünü, sanığın şortunu kendisinin giydirdiğini,
Tanık …; Nizip ilçesi Yuva Jandarma Karakol Komutanlığında santral sorumlusu olarak vatani görevini yaptığını, olay günü ihbar telefon hattını arayan bir şahsın “Fıstığımızı çalıyorlar, yetişin” diyerek bağırdığını, şahsa ismini ve olay yerini sorduğunda, isminin …, olay yerinin de İkizce köyü olduğunu söyleyip telefonu kapattığını, görüşme sırasında silah sesi duymadığını,
Tanık … mahkemede; sanığın kardeşi olduğunu, olayın gerçekleştiği fıstık bahçesinin babalarından intikal eden yer olmadığını, bu yeri kendisinin bir başkasından satın alıp sanığa sattığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık … Cumhuriyet savcılığında ve sorguda; maktul ile kardeş olduklarını, bir önceki yıl da fıstık toplama meselesi yüzünden maktul ile aralarında kavga çıktığını, maktul ve ailesinin olaydan bir gün önce İstanbul’dan İkizce köyüne geldiklerini, evinin önünden geçen maktulün belindeki silahı teşhir ettiğini, maktulün oğlu…’in de evlerinin damına çıkıp kendilerini taciz ettiğini, bu olanları o gün jandarmaya bildirdiğini, olay günü maktulün aralarında anlaşmazlık bulunan tarlaya fıstık toplamaya gittiğini tahmin ettiğini, korunmak maksadıyla babasından kalan av tüfeğini yanına aldığını, traktörle kendisine ait fıstıklığa gittiğini, maktul ve işçilerinin kendisine ait fıstığı topladıklarını görünce, jandarmayı arayıp ihbarda bulunduğunu, olayın ciddiyeti fark edilsin diye telefonla konuşurken tüfekle bir el havaya ateş ettiğini, bu sırada maktulle aralarında yaklaşık 30-40 metre mesafe bulunduğunu, telefonu kapattığını, maktulün elinde tabanca görünce kaçmayı düşündüğünü, traktörün yanına geldiği sırada maktulün koşarak üstüne doğru geldiğini, maktulün 2 metre mesafeden siyah renkli tabancası ile bel altını hedefleyerek beş el ateş ettiğini, bacağına isabet eden kurşunla yaralandığını, tüfeğini maktule doğrultup “Sıkma” dediğini, maktulün ateşe devam ettiğini, aynı yerden ikinci kez isabet alıp yere düştüğünü, bu sırada hedef gözetmeden 2 metre uzağındaki maktule doğru tüfekle bir el ateş ettiğini, maktulün yere düştüğünü, maktulün oğlu…’in kendisinin üzerine çullandığını, boğuşma sırasında tüfeğin 5 kez daha ateş aldığını, bu olayın traktörün hemen yanında olduğunu, kimseyi tehdit etmediğini, maktulün oğlu…’in kendisini etkisiz hale getirip ayağı ile omzuna bastığını, maktule hitaben “Sık, baba öldür” dediğini, maktulün de arkasına dayadığı silahla ateş ederek kendisini kuyruk sokumundan yaraladığını, bundan sonra maktulün eşi ve kızlarının taş ve sertleşmiş toprak parçaları ile vurarak kendisini yaraladıklarını, maktulün oğlu…’in, kendisini ibreti alem olsun diye sinkaf edeceğini söyleyerek, şortunu ve külotunu soyup çıkardığını, keşifte; tüfeğiyle uyarı maksadıyla havaya ateş ettikten sonra, maktulün 2 metre mesafeden bacağına doğru 2 el ateş ettiğini, bacağından yaralanıp yere düştüğü sırada tüfeğin kazara ateş aldığını, böylece maktulün yaralandığını, mahkemede; olayın meydana geldiği fıstık bahçesinde kendisinin de payı olmasına rağmen bir yıl önce maktulün kendisine düşen payı aldığını, maktulün olay günü de yine kendi payını haksız yere almaya geldiğini, bahçelerini kontrol etmek için olay yerine gittiğinde, maktul ve ailesinin fıstıkları topladığını görmesi üzerine durumu telefonla jandarmaya haber verdiğini, bu sırada maktulü elinde tabancası ile üzerine doğru koşarken görünce korkutmak için havaya bir el ateş ettiğini, maktulün buna rağmen üzerine gelerek kendisine tabanca ile 4-5 el ateş ettiğini, ilk atışta bacağından yaralandığı için kaçamadığını, maktulün ateş ederek 1,5 metre kadar kendisine yaklaşıp elindeki tüfeği tutmaya çalıştığını, tüfeğin bu arbede sırasında patladığını, daha sonra maktulün oğlu… ile boğuşmaya başladığını, bu sırada da tüfeğin beş kez ateş aldığını,
Savunmuştur.
Meşru savunma, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun birinci kitabının, ikinci kısmının, “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlıklı ikinci bölümünde, 25. maddenin 1. fıkrasında; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının “korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması” yeterli görülmüştür.
Öğretide; “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 364); “Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki” (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, 2014, s. 307); “Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 697) şeklinde, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında “Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki” olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eşzamanlı olarak hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.
Gerek öğretide, gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır.
Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin şartlar:
a) Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin şartlar:
a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Sınırın aşılması” başlıklı 27. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.”
Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp TCK’nın 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nın 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.
Türk Ceza Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür.
Meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin hükmün uygulanabilmesi için;
1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,
3- Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı aşan faile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru savunmanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Maktul … ile sanık …’nin kardeş oldukları, İstanbul ilinde ikamet eden maktul ile Nizip ilçesinde ikamet eden sanık arasında İkizce köyündeki arazinin kullanımından kaynaklanan anlaşmazlık bulunduğu, anlaşmazlığın zaman içerisinde husumet boyutuna ulaştığı, olaydan bir gün önce maktulün, eşi ve çocuklarıyla birlikte Nizip’e geldiği, olay günü yanına av tüfeğini alan sanığın traktörüne binerek fıstık bahçesinde olduğunu düşündüğü maktulün yanına gittiği, fıstık bahçesinde maktul, maktulün eşi Döne, kızları … ve … ile oğlu … ve tarım işçilerinin fıstık topladığını gören sanığın cep telefonu ile jandarmayı arayarak fıstığının çalındığını bildirip suç ihbarında bulunduğu, telefonu kapattıktan sonra henüz maktul ve aile fertlerine yaklaşmadan ilk önce tüfekle bir el havaya ateş ettiği, sanığın tüfekle havaya ateş ettiğini gören maktulün, yanında taşıdığı tabancasını çıkarıp sanığa doğru koşmaya başladığı, sanığa yaklaştığı sırada, birkaç metre mesafeden tabanca ile sanığın bacaklarını hedefleyerek ateş edip sanığı sağ uyluk bölgesinden yaraladığı, bacağından vurulan sanığın av tüfeğini maktule doğrultarak bir el ateş edip maktulü öldürdüğü olayda; aralarında fıstık bahçesinin kullanımından kaynaklanan anlaşmazlık bulunan sanık ile maktulün olay günü, ihtilafa konu bahçede karşı karşıya geldikleri sırada, ilk önce sanığın tehdit kastıyla tüfekle bir el havaya ateş etmesi üzerine maktulün, silahla tehdit eylemine tepki olarak, sanığın da aşamalarda belirttiği üzere, yaralama kastıyla bel altı bölgesini hedefleyerek sanığa ateş edip bacağından ağır şekilde yaraladığı, maktul tarafından yaralama kastıyla ateş edildiğini, bu amaçla özellikle vücudunun bel altı kısmının hedeflendiği bilincinde olan ve haksız tahrikte etki-tepki dengesi lehine bozulan sanığın, arazi uyuşmazlığından kaynaklanan husumet ve olay esnasında maktul tarafından silahla ağır bir şekilde yaralanmasının doğurduğu öfke ve gazabın etkisiyle hareket edip, av tüfeği ile yaklaşık 2 metre mesafeden sanığın doğrudan göğüs bölgesini hedefleyerek ateş etmek suretiyle maktulü öldürdüğünün anlaşılması karşısında; meşru savunma veya meşru savunmada sınırın aşılması hükümlerinin uygulanma imkânının bulunmadığının, sanığın eyleminin yoğun haksız tahrik altında nitelikli öldürme suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, sanığın nitelikli öldürme suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü düzelterek onayan Özel Daire kararı isabetli olup, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddine karar verilmelidir.
Kasten Öldürme Suçunda Haksız Tahrik Hükümlerinin Değerlendirilmesi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/75 Karar No: 2016/354 Karar Tarihi: 11.10.2016
Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
Özet: Sanığın alkollü olarak kullandığı otomobil ile seyir hâlinde iken aniden önüne çıkan motosiklete vurmamak için direksiyonu hâkimiyetini kaybedip, katılan S.’nin evine çarparak hasar görmesine sebebiyet vermesi şeklindeki ilk haksız eylemi sonrasında maktul ve katılanın sanığa tekme ve tokat ile vurup, yerde sürükleyerek darbetmeleri, tanıkların dahi sanığı bu durumdan kurtaramamaları, maktul ve katılanın sanığa yönelik darp eyleminin, ancak olay yerinden geçen sekiz on kişinin yardımıyla sonlandırılabilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın başlangıçtaki haksız davranışına karşı maktul ve katılanın gösterdiği tepkinin aşırı ve açıkça orantısız olduğu, bu durumda etki-tepki arasındaki dengenin sanık lehine bozulduğu ve sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.
İçtihat Metni
Sanık …’ın, …’yu kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1, 29/1 ve 62/1. maddeleri gereğince 15 yıl hapis, katılan …’yu kasten öldürme suçuna teşebbüsten TCK’nın 81/1, 35, 29/1 ve 62/1. maddeleri gereğince 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç yönünden TCK’nın 53, 54 ve 63. maddeleri gereğince hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin, Fethiye Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.02.2013 gün ve 162-61 sayılı kasten öldürme suçu yönünden resen temyize tâbi olan hükümlerin, Cumhuriyet savcısı, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.11.2014 gün ve 3146-5054 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.12.2014 gün ve 210082 sayı ile;
“Olay gecesi sanığın, sevk ve idaresindeki araç ile seyir halinde iken, almış olduğu alkolün etkisi ile aracın direksiyon hakimiyetini kaybedip, maktul … ve katılan …’in babaları olan katılan …’nun evinin duvarına çarparak maddi hasarlı trafik kazasına sebebiyet verdiği, kaza sonrası maktulün olay yerine geldiği ve sanığa ‘geçmiş olsun’ dediği, hatta sanığa sigara ikram ettiği, birlikte sigara içtikleri, bu sırada olay yerine gelen maktulün kardeşi katılan …’in de konuşmaya dahil olduğu, katılan …’in maddi hasarlı trafik kazasına ilişkin tutanak tutulması için polis çağırmak istemesi üzerine sanığın ‘ne polisi kardeşim, biz burada canımızı zor kurtarmışız, siz ne biçim adamlarsınız, sinkaf ederim polisini’ dediği, maktul ve katılana hakaret ettiği, sanığın hakaretleri nedeni ile taraflar arasında tartışma çıktığı, sanığın agresif tavırları ve sinkaflı sözlerine devam etmesi nedeni ile tartışmanın kavgaya dönüştüğü, maktul ve katılan …’in sanığı darp ettikleri, araya giren tanıkların kavgayı sonlandırdıkları, bunu fırsat bilerek katılan ve maktulün elinden kurtulan sanığın, aracının bagajından 6136 sayılı Kanun kapsamında olan bıçağı alıp, katılan … ve maktulün üzerine doğru koştuğu, sanığın bıçakla koştuğunu gören tanık …’un ‘bıçak var’ diye bağırması üzerine olay yerinde bulunan şahısların etrafa kaçıştıkları, sanığın maktulü yakalayıp bıçakladığı, daha sonra maktulü yerde bırakıp, kaçmaya çalışan katılan …’i bıçakladığı, akabinde ayağa kalkmaya çalışan maktulün yanına tekrar dönerek, maktulün karın bölgesine bir bıçak darbesi daha vurup olay yerinden kaçtığı, sanığın Mustafa’yı öldürdüğü, katılan …’i ise öldürmeye teşebbüs ettiği olayda; …sanığın, taksirli eylem sonucu maktul ve katılanın evine zarar vermesi, kusurlu olması, maktul ve katılan …’e küfür ederek ilk haksız hareketi gerçekleştirmesi, maktulün olumlu hareketlerine rağmen sanığın agresif tavırlara ve sinkaflı sözlerine devam etmesi üzerine çıkan kavgada, maktulün ve katılan …’in sanığı basit bir tıbbi müdahale ile giderilecek şekilde darp etmeleri, sanığın da aynı şekilde karşılık vermesi, bunun üzerine sanığın eylemini gerçekleştirmesi, etki-tepki arasındaki dengenin sanık yararına bozulmaması, maktul ve katılan …’den kaynaklanan ve haksız tahrik oluşturan başkaca söz ve hareketin de bulunmaması karşısında; sanık lehine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinin uygulanarak eksik ceza tayin edildiği”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının kaldırılması ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.12.2014 gün ve 6179-6407 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Katılan … hakkında tehdit, sanık … hakkında mala zarar verme suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş, katılan … hakkındaki mala zarar verme suçundan beraat ve hakaret suçundan ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hükümler temyiz edilmeksizin, kasten yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı itiraz merciince incelenerek, sanık … hakkında hakaret, 6136 sayılı Kanuna aykırılık ve trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ise Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında kasten öldürme suçu ve kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın …’yu kasten öldürdüğü, katılan …’yu ise kasten öldürmeye teşebbüs ettiği somut olayda, haksız tahrikteki dengenin sanık lehine bozulup bozulmadığı, bu bağlamda sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sanığın, 08.06.2012 tarihinde saat 02.15 sıralarında, alkollü olarak kullandığı otomobil ile seyir halinde iken, aniden önüne çıkan motosiklete vurmamak için direksiyonu sağa kırması üzerine maktul … ve katılan …’in babası olan katılan …’in evine çarparak hasara neden olduğu, kazayı öğrenen maktulün durumu katılan …’e haber verdikten sonra olay yerine geldiği, maktul ile sanığın konuştukları sırada yanlarına gelen katılan …’in, kazayı polise haber vermek istemesi üzerine çıkan tartışma sırasında tarafların birbirlerine hakaret ettikleri, maktul ve katılan …’in sanığı darp ettikleri, çevrede bulunan şahısların araya girmesi üzerine maktul ve katılan …’in elinden kurtulan sanığın, otomobilinden getirdiği bıçak ile maktul ve katılan …’e vurduğu, bıçak darbeleri sonucu …’nun öldüğü, katılan …’in ise hayati tehlike geçirecek ve yüzünde sabit ize neden olacak şekilde yaralandığı, olay yerine gelen polislerin müdahale etmesi üzerine sanığın, katılan …’i bırakıp suçta kullandığı bıçağı teslim ettiği, sanığa ait tişörtün olay yerinde yırtık vaziyette bulunduğu,
Otopsi raporunda; maktulün vücudunda her biri tek başına öldürücü nitelikte olan iki adet kesici delici alet yarası, sol el avuç içinde 2 cm’lik çizik tarzında lezyon ve sol dizde 4×3 cm’lik alanda noktasal sıyrıkların mevcut olduğu, kanında ise 70 mg/dl etil alkol tespit edildiğinin belirtildiği,
Katılan … hakkında düzenlenen raporlarda; iki adet karın bölgesinde, bir adet sol gözün üst köşesinde ve bir adet sağ gluteal bölgede olmak üzere dört adet kesici delici alet yarası ve sol dirsekte ekimozların tespit edildiği, karın bölgesindeki batına nafiz yaralanmaların yaşamını tehlikeye sokan bir durum oluşturduğu, yüzdeki yaralanmanın ise sabit ize neden olduğunun ifade edildiği,
Sanık hakkında düzenlenen raporlarda ise; çenenin sol tarafında 1 cm’lik kesi, boyun sol tarafta 0,5 cm’lik kesi, sol elmacık kemiğinde 10×2 cm’lik sıyrık, ekimoz, karın sağ tarafta 10 cm’lik sıyrık, sol kol arka kısımda 2 cm’lik sıyrık saptandığı, yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile gidirilebilecek ölçüde hafif olduğu ve 119 promil alkol tespit edildiği bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … kollukta; olay gecesi kardeşi olan maktulün kendisini telefonla arayıp, babalarının evine bir şahsın arabayla çarptığını bildirmesi üzerine kaza yerine gittiğini, maktul ile sanığın konuştuklarını ve birlikte sigara içtiklerini gördüğünü, sanığın daha sonra birkaç kez telefon görüşmesi yaptığını ve aracını bulunduğu yerden çıkarmaya çalıştığını, bunun üzerine sanığa “polis çağıralım, arabayı neden kaldırıyorsun, burada bir zarar meydana gelmiş, bu zararı kim karşılayacak” dediğini, sanığın ise “ben herhangi bir zarar göremiyorum, ne zararından bahsediyorsunuz” diyerek aracından indiğini, sanığa evin duvarında ve tel örgüde meydana gelen hasarı gösterip polisi arayacağını, polisin gelmesini istemediği takdirde uzlaşabileceklerini söylediğini, bu defa sanığın “siz ne diyorsunuz, sizin de polisin de ananızı sinkaf ederim” diyerek yakasından tutmaya çalışması üzerine sanığı ittirdiğini ve kavga etmeye başladıklarını, sanıkla birbirlerine vurdukları sırada maktulün kendilerini ayırmaya çalıştığını, o sırada yoldan geçen şahısların kavga etmemeleri için müdahale ettiklerini, bu şahıslarla konuştukları esnada, sanığın eline aldığı bir bıçakla koşarak yanlarına gelip, önce maktule bıçakla birkaç kez vurduğunu, engel olmak istediği sırada bu defa kendisine saldırdığını, bıçakla karın bölgesine ve kalçasına vurduğunu, kendisinin “abi yapma, senden özür dilerim, sakin ol” diye yalvarmasına rağmen sol gözünün üst kısmına bıçağı sapladığını, kendisini sürükleyerek maktulün yattığı yere götürmeye çalıştığını ve “seni de öldüreceğim” dediğini, daha sonra polislerin gelip sanığa müdahale ettiklerini,
Savcılıkta ve kovuşturma evresinde; sanığın üzerindeki tişörtte çalıştığı şirketin adını görünce, sanığa şirket sahibinin oğlu Kudret’in arkadaşı olduğunu söyleyip “telefonunu ver, biz zararımızın giderilmesi konusunda onunla görüşelim, o kefil olsun” dediğini, sanığın Kudret’i aramaması nedeniyle polis çağırma konusunda ısrarcı olduğunu, sanığın kendisini yakasından tutup “polisi de sinkaf ederim, sizi de sinkaf ederim” şeklinde sözler söylediğini ve kendisini darp ettiğini, bunun üzerine sanığa vurduğunu, karşılıklı küfür ettiklerini, maktulün ise kavgayı ayırmaya çalıştığını, ancak sanığın saldırısına devam ettiğini, olay sırasında maktulün sanığa vurup vurmadığından tam olarak emin olmadığını, vurmuş olabileceğini,
Tanık …; olay gecesi duyduğu gürültü üzerine dışarı çıktığını, kaza yapan sanığa yardımcı olmak için yanına gittiğini, sanığın alkollü olduğunu, sanığa “arkadaşım, yakınların seni gelip buradan alsınlar, herhangi bir tartışma yaşanmasın” dediğini, akabinde birlikte arabayı bulunduğu yerden çıkarmaya çalıştıklarını ancak çıkaramadıklarını, yaklaşık üç beş dakika sonra olay yerine gelen maktulün sanığa “geçmiş olsun birader, bir şeyin var mı” dediğini, sanığın “bende bir şey yok, araba hasarlı” şeklinde cevap verdiğini, maktulün de “boşver arabayı, hallolur” dediğini, sanığın sigara istemesi üzerine maktulün sanığa sigara verdiğini, maktulün “polis çağıralım, tutanak tutsun” demesi üzerine sanığın “ne polisi kardeşim, biz burada canımızı zor kurtarmışız, siz ne biçim adamlarsınız, sinkaf ederim polisini” diyerek küfür ettiğini, bu sırada olay yerine gelen katılan …’in “sen ne diyorsun kardeşim” dediğini, sanığın “siz ne biçim adamsınız” şeklinde küfürlerine devam etmesi üzerine katılan …’in sanığı ittiğini, akabinde maktul ve katılan …’in sanığa küfür ettiklerini, kendisinin sanığı uzaklaştırdığını, ancak sanığın küfürlerine devam etmesi üzerine maktul ve katılan …’in sanığı yakalayıp vurmaya başladıklarını, maktul ve katılan …’in elinden sanığı kurtaramadığını, ancak olay yerinden geçen bir araçtan inen şahısların yardımıyla sanığı, maktul ve katılan …’in elinden alabildiklerini, aracına doğru giden sanığın bu defa bıçakla tekrar kendilerinin bulunduğu tarafa doğru geldiğini, maktulün de sanığın geldiği tarafa doğru bir miktar gittiğini, ortada karşılaşma olduğunu, sanığın önce maktulü sonra da katılan …’i bıçakladığını,
Tanık … kollukta; olayın taraflarını tanımadığını, olay gecesi aracı ile Fethiye istikametine giderken önünde seyir halinde olan sanığın, aniden yola çıkan motosiklete çarpmamak için direksiyonu sağa kırması üzerine bir evin duvarına çarparak durduğunu, kendisinin de aracını kaza yerinin gerisinde park ettiğini, daha sonra maktulün kaza yerine geldiğini, maktul ile sanığın aralarında sakin bir şekilde konuşmaya başladıklarını, evden çıkan ikinci şahsın yanlarına gelmesiyle ortalığın alevlendiğini, şahısların tartışmaya başladıklarını, kendisinin aracının içinde olması nedeniyle konuşulanları duymadığını ancak olayları izlediğini, iki taraf arasındaki hararetli tartışmanın kavgaya dönüştüğünü, maktul ile katılan …’in sanığa tekme tokat vurmaya başladıklarını, yerde sürüklediklerini, sanığı üzerindeki tişörtü parçalanıncaya kadar dövdüklerini, bu sırada yoldan geçen bir araçtan inen sekiz on kişinin yardımıyla kavgayı ayırdıklarını, araçtan inen kişilerin maktul ve katılan …’e “neden adamı dövüyorsunuz, ayıp değil mi” diye kızdıklarını, bu sırada sanığın koşarak arabasına gidip bagajdan aldığı bıçakla tekrar geldiğini, bunun üzerine kavgayı ayıran şahısların araçlarına binip olay yerinden uzaklaştıklarını, sanığın maktule ve katılan …’e bıçakla vurduğunu, olay yerine gelen polislerin sanığı ikna ederek bıçağı aldıklarını, sanığa maktul ve katılan …’den başka kimsenin vurmadığını,
Savcılıkta; kaza yerinde maktulün sanık ile konuştuğu sırada, katılan …’in de yanlarına geldiğini, bir müddet sonra sanığın el kol hareketleri yapmaya başladığını ve maktul ile katılan …’i iteklediğini, maktul ve katılan …’in de sanığa vurmaya başladıklarını, sanığı yere yatırdıklarını, bunun üzerine şahısların yanına gittiğini, tarafların birbirlerine küfür ettiklerini, orada bulunan diğer bir kişiyle birlikte şahısları tutmaya çalıştıklarını, ancak zapt edemediklerini, o sırada yoldan geçen bir araçtan inen şahısların, maktul ve katılan …’e “niçin kavga ediyorsunuz, adamı dövüyorsunuz” dediklerini ve onların yardımı ile kavgayı ayırdıklarını, daha sonra sanığın arabasından getirdiği bıçakla maktul ve katılan …’i bıçakladığını,
Kovuşturma evresinde ise; şahısların birbirlerini iteklediklerini ve karşılıklı küfür ettiklerini, maktul ile katılan …’in sanığı aşırı şekilde darp ettiklerini, normal bir darp olmadığını, sanığın üstü başı yırtılmış vaziyette yere düştüğünü, kavgayı ayırmak için araya girme şansı olmadığını düşündüğünden müdahale edemediğini, bu sırada yoldan geçen bir araçtan inen şahısların müdahaleleri üzerine maktul ve katılan …’in sanığı dövmeyi bıraktıklarını, sanığın aracının bagajından bıçak çıkarttığını, maktul veya katılan …’in sanığın bulunduğu tarafa doğru yöneldiğini, sanığın kendisine doğru yönelen kişiye bıçağı sapladığını, daha sonra hem maktul hem de katılan …’e bıçakla birden fazla darbe vurduğunu,
Tanık … savcılıkta; oğlu olan tanık Yalçın’la duydukları gürültü üzerine kaza yerine gittiklerini, maktulün sanıkla konuştuktan sonra talebi üzerine sanığa sigara verdiğini, bir süre sonra katılan …’in geldiğini, iki kardeşin sanığa “polise haber verelim, gelsin tutanak tutsun” dediklerini, sanığın ise “tutanak tutulacak herhangi bir şey yok, zarar yok” dediğini, bunun üzerine katılan …’in sanığa “anasını avradını sinkaf ettiğimin çocuğu” diyerek hakaret ettiğini, sanığın küfür ettiğini duymadığını, ancak maktulün küfür etmediğini, şahıslar sesini yükseltmeye başlayınca büyük olduğu için “yapmayın, etmeyin” dediğini, katılan …’in ise kendisine karışmamasını söylediğini, bunun üzerine ilerideki otobüs durağına gittiğini,
Kovuşturma evresinde ise; katılan …’in olay yerine geldiğinde sanığa “bu ne olacak, polis çağıralım” dediğini, sanığın “polislik, jandarmalık bir durum olmasın, ben burayı yaptırırım” diye cevap verdiğini, sanığın korkmuş vaziyette olduğunu,
Tanık …; olay gecesi kaza yerinde maktul ile sanığın karşılıklı sigara içip normal bir şekilde konuştuklarını, kendisinin marketine gidip yattığını, daha sonra bağırma sesleri ve “silah çekilmiş” şeklinde sözler duyması üzerine olay yerine gitmediğini, kendisinin kaza yerinde bulunduğu süre içinde herhangi bir tartışma ve kavga olayı olmadığını, sanığa kesinlikle “evine çarptığın şahıslar belalı, kaç kurtul” diye bir söz söylemediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … soruşturma evresinde; olay günü alkollü olduğunu ancak sarhoş olmadığını, yolda aniden önüne çıkan motosiklete çarpmamak için aracının direksiyonunu kırdığında bir evin köşe duvarına çarptığını, yaralanmadığını, arabadan indiğinde marketten kendisine su getiren şahsın “kardeş çarptığın evdekiler belalıdır, hemen kaybol, uzaklaş buradan” dediğini, arabasının çalışmadığını, bu sırada maktul ve katılan …’in geldiğini, ne olduğunu anlayamadan ağır küfürlerde bulunup, tekme ve tokat vurmak suretiyle kendisine saldırdıklarını, tişörtünden tutup yere savurduklarını, tişörtünü yırtıp üzerinden çıkarttıklarını, daha sonra içlerinden iri olanının tişörtünün üzerindeki yazılardan çalıştığı şirketi anlayıp “patronun Kudret’i ara lan şerefsiz, seni kurtarabilecek mi, gelsin kurtarsın bakalım” diyerek dövmeye devam ettiğini, çöp bidonunun yanında kendisini yere yatırdıklarını, o sırada beş altı kişinin gelerek “yapmayın, etmeyin” şeklinde telkinde bulunduklarını, her iki şahsın kendisini boynundan tutup arabasına doğru götürerek “telefon aç, Kudret gelsin” dediklerini, bu sırada vurmaya ve küfür etmeye devam ettiklerini, şahısların ellerinden kurtulmak için telefonunu almak amacıyla arabasının bagajını açtığını, sırt çantasında telefonunu ararken eline bıçağının geçtiğini, bıçağı aldıktan sonra kendisini savunmak ve şahısların elinden kurtulmak için şahıslara doğru rastgele salladığını, amacının şahısları öldürmek değil ellerinden kurtulup kaçmak olduğunu,
Kovuşturma evresinde; kaza yerine maktulün tek başına geldiğini, “geçmiş olsun, iyi misin” şeklinde sözler söylediğini, kendisinin de araçta ve evde hasar olduğundan bahsettiğini, bir süre sohbet ettiklerini, maktulün sigara ikram ettiğini, yaklaşık bir dakika sonra gelen katılan …’in “ne iş” dedikten sonra aracının arkasına geçip plakasına baktığını, katılan … gelmeden önce maktulün “aramızda anlaşır mıyız, yoksa polis mi çağırayım” dediğini, kendisinin de anlaşabileceklerini söylediğini, katılan … geldikten sonra ise maktulün, çalıştığı şirketin sahibi olan Kudret’in telefon numarasını istediğini, katılan …’in “sen ne işsin lan” diyerek sinkaflı sözler sarf ettiğini, kendisinin de “olan benim arabaya oldu, üç tuğla için mi bu sözleri söylüyorsun” dediğini, katılan …’in “sabaha kadar seninle mi uğraşacağız, çağırıyorsan polis çağır veya ara lan Kudret’i şerefsiz” şeklinde küfürlerine devam ettiğini, bunun üzerine katılan …’e “şerefsiz sensin, senin insanlığını sinkaf edeyim, ne biçim insansın, üç kuruşluk duvar için söylediğin sözlere bak” dediğini, katılan …’in küfür etmeye devam ettiğini, tanık Yalçın’ın ortamı sakinleştirmeye çalıştığını, bu sırada katılan …’in kendisine yumruk attığını, tanık Yalçın’ın araya girdiğini, kendisinin olay yerinden kaçmaya çalıştığını, ancak maktul ve katılan …’in kendisini darp ettiklerini, bu sırada boynundaki kolyeyi kopardıklarını, katılan …’in kendisini asfaltın ortasına fırlatıp “seni öldüreceğim, gelsin patronun kurtarsın” dediğini, şahıslara kendisini bırakmaları için yalvardığını ancak bırakmadıklarını, bu sırada yoldan geçen bir araçtan inen şahısların “yapmayın, etmeyin” şeklinde sözler söylediklerini, katılan …’in kendisine vurmayı bıraktığını ancak maktulün vurmaya devam ettiğini, katılan …’in bu sırada olaya müdahale eden şahıslara “siz işinize bakın, basın gidin” dediğini, olay sırasında maktul ve katılan …’in kendisini şiddetli bir şekilde darp ettiklerini savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun Kitap, İkinci Kısımda, “Ceza sorumluluğunu kaldıran veya azaltan nedenler” başlıklı İkinci Bölümde yer alan “Haksız tahrik“ madde başlığı altında 29. maddede; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.” şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nda tahrikle ilgili olarak, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda yer alan ağır tahrik-hafif tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın özelliklerine göre hâkim tarafından değerlendirilmesi ve sanığın iradesi üzerindeki etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye gidilmiştir.
Ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenen haksız tahrik; kişinin haksız bir fiilin kendisinde meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işlemesi durumunda kusur yeteneğindeki azalmayı ifade etmektedir. Bu halde fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında meydana getirdiği karışıklığın bir sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir. Bu yönüyle haksız tahrik, kusurun irade unsuru üzerinde etkili olan bir nedendir. Başka bir anlatımla haksız tahrik halinde failin iradesi üzerinde bir zayıflama meydana gelmekte, böylece haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altındaki kişinin suç işlemekten kendisini alıkoyma yeteneği önemli ölçüde azalmış bulunmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 29. maddesinde yer alan haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için şu şartların birlikte gerçekleşmesi gereklidir:
a) Tahriki oluşturan bir fiil bulunmalı,
b) Bu fiil haksız olmalı,
c) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d) Failin işlediği suç, bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
e) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail, gerekse mağdurun karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde, tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile mağduru tahrik eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir nitelik alması nedeniyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul edilmelidir.
Karşılıklı tahrik oluşturan eylemlerin varlığı halinde, fail ve mağdurun yekdiğeri yönünden tahrik oluşturan bu haksız davranışları birbirlerine oranla değerlendirilmeli, öncelik-sonralık durumları ile birbirlerine etki-tepki biçiminde gelişip gelişmediği göz önünde tutulmalı, ulaştıkları boyutlar, vahamet düzeyleri, etkileri ve dereceleri gibi hususlar dikkate alınmalı, buna göre; etki-tepki arasında denge bulunup bulunmadığı gözetilerek, failin başlangıçtaki haksız davranışına gösterilen tepkide aşırılık ve açık bir oransızlık saptanması halinde, failin haksız tahrik hükümlerinden yararlandırılması yoluna gidilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, …’yu kasten öldürdüğü, katılan …’yu ise kasten öldürmeye teşebbüs ettiği olayda; alkollü olarak kullandığı otomobil ile seyir halinde iken, aniden önüne çıkan motosiklete vurmamak için direksiyonu kıran sanığın, katılan …’nun evine çarparak hasar görmesine sebebiyet verdiği, olay yerine gelen maktul ile katılan …’in sanığa, babalarının evinde meydana gelen hasar bedelini ödemesini, aksi takdirde kazayla ilgili tutanak düzenlenmesi için polis çağıracaklarını söylemeleri nedeniyle aralarında tartışma çıktığı, sanığın maktul ve katılan …’e hakaret etmesi üzerine bu şahısların da sanığa hakaret ettikleri, ilk haksız eylemi sanığın gerçekleştirdiği anlaşılmış ise de; sanığın eylemine karşı maktul ve katılan …’in, sanığa tekme ve tokat ile vurup, yerde sürükleyerek darp etmeleri, tanıklar …ve …’un dahi sanığı maktul ve katılan …’in elinden kurtaramamaları, ancak olay yerinden geçen sekiz on kişinin de yardımıyla maktul ve katılan …’in sanığa yönelik darp eyleminin sonlandırılabilmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın başlangıçtaki haksız davranışına karşı maktul ve katılan …’in gösterdiği tepkinin aşırı ve açıkça oransız olduğu, bu durumda etki-tepki arasındaki dengenin sanık lehine bozulduğu ve sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanma koşullarının oluştuğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla, sanık hakkında haksız tahrik hükmünün uygulanmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.