Kasten Öldürme Suçuna Teşebbüs: Öldürme Kastıyla Hareket Eden Sanığın Eylemine Son Vermek Zorunda Kalması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/1-179 Karar No: 2019/60 Karar Tarihi: 05.02.2019
Özet: Şikâyetçinin göğsüne isabet eden bir kesici delici alet yarasının ise batın boşluğuna girerek karaciğer ön yüzde kesi oluşturup şikâyetçinin yaşamsal tehlike geçirmesine neden olduğu, sanığın olay yerinde bulunan ve şikâyetçinin bağırarak yardım istemesi üzerine tanıklar .., … ve …’in müdahaleleri üzerine eylemine son verdiği anlaşılan olayda; suçta kullanılan kesici delici aletin niteliği, sanığın şikâyetçinin batın ve göğüs bölgesini hedefleyerek şikâyetçiye beş kez bıçakla vurması, şikâyetçinin göğsüne isabet eden bir kesici delici alet yarasının batın boşluğuna girerek karaciğer ön yüzde kesi oluşturup şikâyetçinin yaşamsal tehlike geçirmesine neden oluşu, şikâyetçinin etkin direnmesi ve etrafta bulunan tanıkların müdahalesi üzerine, engel hâl nedeniyle sanığın eylemine son vermek zorunda kalmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, sanığın kastının yaralama olduğunu kabul eden Yerel Mahkemenin direnme kararında isabet bulunmamaktadır. Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
(5237 s. K. m. 6, 21, 52, 53, 62, 82) (5271 s. K. m. 147, 216, 289)
Yargıtay Kararı
Sanık … hakkında kasten öldürme suçuna teşebbüsten açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda sanığın, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1, 35/2, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.06.2008 tarihli ve 170-188 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.02.2010 tarih ve 10803-630 sayı ile;
“…1) 02.06.2008 tarihli celsede Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünü bildirmesinden sonra esas hakkındaki savunmasını hazırlayabilmek için süre talep eden sanık müdafisi Av. …..’ün talebi dikkate alınarak, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 147, 216 ve 289. maddeleri ile 1982 Anayasası’nın 90. maddesinde dayanağını bulan 19.03.1954 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ‘Adil Yargılanma Hakkı’ başlıklı 6/3-b maddesinin ‘müdafaasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara malik olmak’ hükmü uyarınca kendisine makul bir süre tanınması gerekirken, hükmün hemen tefhimi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
2) Yabancı uyruklu olan mağdur …’ın doğum tarihinin gerekçeli karar başlığında 1989, kolluk ifadesinde 28.10.1989 ve Mahkemedeki beyanı sırasında 1985 olarak gösterildiği anlaşılmakla, mağdurun suç tarihi itibarıyla çocuk sayılıp sayılamayacağı ve buna dayalı olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 6 ve 82/1-e maddelerinin değerlendirilmesi bakımından pasaportundan veya bağlı olduğu ülkenin konsolosluğundan gerçek doğum tarihinin tespit edilmesi gerektiğinin düşünülmemesi,
3) Mağdur …’la ile ilgili hasta müşahede ve tedavi belgelerinin, röntgen ve grafilerin eklenmesi suretiyle mağdurdaki yara adedi ve her bir yara ayrı değerlendirilmek suretiyle bu yaraların kaç tanesinin yaşamsal tehlike doğurduğu, göğüs ve batın boşluğuna nafiz olup olmadığı kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmek üzere Adli Tıp Kurumu ilgili İhtisas Kurulundan rapor alındıktan sonra, sanığın eyleminin nitelendirilmesi gerekirken eksik soruşturmayla hüküm kurulması,”
isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
Yerel Mahkeme ise 28.07.2010 tarih ve 154-288 sayı ile; (1) ve (2) numaralı bozma nedenlerine uymuş, (3) numaralı bozma nedenine ise;
“…Mahkememizce dosyada mevcut şikâyetçi ile ilgili Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Acil Servisince düzenlenen geçici rapor ile Adli Tıp Uzmanı Dr. ….. tarafından düzenlenen 11.04.2008 tarihli bilirkişi raporu içeriğine, bilirkişi raporunun ayrıntılı oluşu, sanığın eylemi nedeni ile şikâyetçi …’in yaralarının adedi genel cerrahi tarafından operasyona alındığı kesici delici alet yaralanmalarının kişinin yaşamını tehlikeye soktuğu, yaralanmanın kişinin üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olmadığı, dinlenen tanık beyanları, şikâyetçinin beyanı ve bilirkişi raporu göz önüne alındığında sanığın öldürmek kastı ile hareket ettiğini gösterdiği anlaşılmış bu yöndeki bozmaya Mahkememizce uyulmamış ve Adli Tıp İhtisas Kurulundan rapor alınmasına gerek görülmediği”
gerekçesiyle direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Bozma Kararı Sonrası Yargılama Süreci
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 05.07.2011 tarih ve 95-163 sayı ile;
“…Hükme esas alınan ve dosya içerisinde bulunan geçici rapor, ameliyat notu ve epikrize dayalı olarak Adli Tıp Uzmanı Dr. ….. tarafından düzenlenen bilirkişi raporunda tıbbi belgelerdeki veriler sıralandıktan sonra meydana gelen olay nedeniyle şikâyetçinin yaşamsal tehlike geçirecek şekilde yaralandığının belirtildiği, ancak şikâyetçide kaç kesici delici alet yarası olduğu, bunlardan kaçının göğse ve batına nafiz olduğu ile her bir yaranın şikâyetçide yaşamsal tehlike oluşturup oluşturmadığının duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirtilmediği anlaşılmaktadır.
Sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu mu yoksa kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü oluşturduğu konusunda doğru nitelendirme yapılabilmesi için olay nedeniyle şikâyetçide oluşan yaraların sayısı, yeri ve her birinin yaşamsal tehlike oluşturup oluşturmadığının ayrıntılı ve duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmesi gerektiği,”
gerekçesiyle direnme kararına konu hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesince 20.09.2012 tarih ve 395-275 sayı ile; sanığın eyleminin kasten yaralama suçunu oluşturduğu kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 86/1, 86/3-e, 87/1-d-son, 62, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba karar verilmiş, hükmün Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 01.12.2014 tarih ve 4775-5742 sayı ile;
“…Oluşa ve dosya içeriğine göre; sanık …’ın mağdur …’tan kısa bir süre binmek için motosikletini istediği, B.’ın motosikleti vermemesi üzerine A.’ın hakaret içeren sözler söylemeye başladığı, başlayan kavgada birbirlerine yumrukla vurdukları, A.’ın yanında bulunan bıçakla B.’ın vücut ön yüzde batın ve göğüs bölgelerine dört, sol ön kol bölgesine bir olmak üzere toplam beş kere vurduğu, göğüs kemiğinin sağındaki yaranın batına nafiz olup karaciğer kesisi nedeniyle hayati tehlikeye neden olduğu, diğer dört yaranın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu, B.’ın arkadaşlarının araya girmesi üzerine kavganın sonlandığı olayda;
Kullanılan silahın elverişliliği, darbe sayısı ve hedef alınan vücut bölgeleri, kavganın araya girenlerce sonlandırılmış olması birlikte dikkate alındığında, sanığın eylemine bağlı olarak ortaya çıkan kastının, öldürmeye yönelik olduğu anlaşıldığı hâlde, suçun niteliğinde yanılgıya düşülerek öldürmeye teşebbüs yerine yazılı şekilde kasten yaralama suçundan hüküm kurulması,”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi ise 26.05.2015 tarih ve 394-166 sayı ile;
“…Mahkememizce yapılan yargılama sonucunda sanık … ile mağdurun suç tarihinden önce de birbirlerini tanıyıp arkadaş oldukları, olay tarihinde yanlarında diğer arkadaşlarının da bulunduğu sırada sohbet ettikleri, bu sohbet sırasında sanığın mağdurdan motosikletini gezmek amacıyla istediği, mağdurun sanığın motosiklet kullanma ehliyetinin bulunmaması nedeniyle vermek istememesi üzerine aralarında tartışma çıktığı, tartışmanın zamanla kavgaya dönüştüğü ve kavga sırasında sanığın üzerinde bulunan çakı bıçağını çıkartarak mağduru dosya içerisinde bulunan adli tıp raporunda belirtildiği şekilde yaraladığının sabit olduğu, sanık hakkında mahkememizce yapılan yargılama sonucunda sanık ile mağdurun olay tarihinden önce birbirlerini tanıyıp arkadaş oldukları, yargılamaya konu eylemin sanığın mağdurdan motosikletini istemesi üzerine geliştiği, ani gelişen kavga sırasında sanığın üzerinde bulunan çakı bıçağı ile mağduru raporda belirtildiği üzere yaraladığı, aralarında herhangi bir husumet bulunmaması ve oluşan yaralardan bir tanesinin hayati tehlike arz etmesi karşısında sanığın eylemi öldürmeye teşebbüs olarak değil, bıçakla kasten yaralama suçu olarak değerlendirildiği,”
gerekçesiyle direnerek önceki hüküm gibi sanığın kasten yaralama suçundan mahkûmiyetine hükmetmiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19.10.2015 tarihli ve 315451 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya kararına direnilen Daireye gönderilmiş, 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesiyle 5320 sayılı Kanun‘a eklenen geçici 10. madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.02.2017 tarih ve 431-517 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü mü, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
19.03.2008 tarihli olay tutanağında; 18.03.2008 tarihinde saat 23.50 sıralarında İzmir ili, Bornova ilçesi, Altındağ Mahallesinde kasten yaralama olayı meydana geldiğinin kolluk kuvvetlerine bildirilmesi üzerine, olayın meydana geldiği 5539 sayılı Sokaktaki 1 numaralı binaya gidildiği, yaralı olduğu bildirilen şikâyetçi …’in hastaneye kaldırıldığının öğrenildiği, kimliği tespit edilen sanık …’in yakalama işleminin yapıldığı, sanığın suçta kullandığını belirttiği bıçağı attığı yeri gösterdiği ancak bıçağın gösterilen yerde bulunamadığı bilgilerine yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Dairesince şikâyetçi hakkında düzenlenen 11.05.2012 tarihli raporda; şikâyetçinin vücudunun ön yüzünde, batın ve göğüs bölgelerinde 4 adet, sol ön kolda 1 adet olmak üzere toplam 5 adet kesici delici alet yaralanması bulunduğu, göğüs kemiğinin sağında tanımlanan kesici delici aletin batın boşluğuna geçerek karaciğerde kesiye neden olduğu cihetle kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, vücudun diğer bölgelerinde tarif edilen kesici delici alet yaralarının kişinin yaşamını tehlikeye sokmadığı, bu yaraların basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğunun ifade edildiği,
….. Bornova Acil Yardım Hastanesince sanık hakkında düzenlenen 19.03.2008 tarihli raporda; burun sırtında ve sağ göz altında ay şeklinde hiperemi, oksipitalde 2 cm uzunluğunda şişlik bulunduğu, tespit edilen bu yaraların basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte olduğu bilgilerine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Şikâyetçi … kollukta; Yunanistan vatandaşı olduğunu, olay günü sanığın kendisinden motosikletini istediğini, sanığa motosikletini vermediğini, sanığın bunun üzerine kendisine hakaret ettiğini, aralarında tartışma çıktığını, tartışma sırasında sanığın hamili bulunduğu bıçağı çıkararak bıçağı beş kez sapladığını, daha sonra sanığın olay yerinden kaçtığını,
Mahkemede; tartışma sırasında sanığın kendisine yumruk attığını, sanığa karşılık verdiğini, sanığın cebinden çıkardığı bıçağı karın bölgesine rastgele sapladığını, olay yerinde bulunan arkadaşlarından yardım istediğini, arkadaşlarının gelerek sanığı tutmaya çalıştıklarını ancak sanığın 6. bıçak darbesinden sonra kaçtığını,
Tanıklar …… ve …..benzer şekilde; olay günü sanığın şikâyetçiden motosikletini istediğini, şikâyetçinin ise sanığa “Senin ehliyetin yok, veremem” diye karşılık verdiğini, bunun üzerine tartışma çıktığını, sanıkla şikâyetçinin karşılıklı olarak birbirlerini darbettiklerini, kavgayı aralamaya çalıştıkları sırada sanığın elindeki çakı bıçağını sallayarak 3-4 defa şikâyetçinin vücudunun çeşitli yerlerine sokup çıkardığını, şikâyetçiyi alarak hastaneye götürdüklerini,
Tanık …..; sanığın şikâyetçiden motosikletini istediğini, şikâyetçi motosikleti vermeyince çıkan tartışma sırasında sanığın şikâyetçiye kafa atmaya çalıştığını, daha sonra birbirlerine vurduklarını, kavgayı aralamaya çalıştığını, şikâyetçinin yere düştüğünü, yerden kaldırdığında şikâyetçiyi kan içinde gördüğünü, bıçaklanma anına ilişkin tanıklığının bulunmadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık … kollukta; olay tarihinde saat 22.30 sıralarında kahvehanede arkadaşları ile birlikte oturduğunu, şikâyetçinin motosikleti ile geldiğini, motosiklet yüzünden şikâyetçi ile tartışmaya başladığını, birbirlerini darbettiklerini, sinirlenerek cebinde taşıdığı çakı bıçağını çıkarıp korkutmak için şikâyetçiye salladığını, şikâyetçiyi bıçakla yaraladığının farkına varmadığını, olay yerinde bulunan arkadaşlarının araya girerek şikâyetçi ile kendisini ayırdıklarını, olay yerinden ayrıldıktan sonra bıçağı attığını, maksadının şikâyetçiyi korkutmak olduğunu,
Sorguda; şikâyetçinin kendisini tahrik ettiğini, alay edip kendisine vurduğunu, bunun üzerine şikâyetçiyi uzaklaştırmak için çakı bıçağını çıkarıp şikâyetçiye doğru salladığını, pişman olduğunu,
Mahkemede; olay günü kahvehanede oturup sohbet ettiğini, şikâyetçiye sözle sataştığını, aralarında kavga çıktığını, arkadaşlarının şikâyetçinin yanında yer alıp birlikte üstüne doğru gelmeleri üzerine, kendisini savunmak için cebindeki bıçağı çıkardığını, bıçağı sağa sola salladığını, kolluktaki ifadesini okumadan imzaladığını, şikâyetçi ile arkadaş olduklarını, öldürme kastının bulunmadığını, pişman olduğunu,
Savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.”
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna “subjektif unsur” denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 tarihli ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere, bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Olay tarihinde saat 23.00 sıralarında, İzmir ili, Bornova ilçesi, Altındağ Mahallesinde bulunan kahvehanede oturan sanık … ve arkadaşları olan tanıkların yanına şikâyetçi …’in kullandığı motosikleti ile gelerek oturduğu, sanığın şikâyetçiden motosikletini istediği, ehliyeti olmadığı için sanığa motosikletini kullandırmak için veremeyeceğini söyleyen şikâyetçi ile sanık arasında tartışma çıktığı, sanığın şikâyetçiye hakaret edip yumrukla vurarak kavgayı başlattığı, şikâyetçinin de sanığa karşılık verdiği, kavga sırasında sanığın cebinden çıkardığı ele geçirilemeyen bıçağı şikâyetçinin göğüs ve batın bölgesine doğru sallayarak şikâyetçiyi dördü göğüs ve batın bölgesine, biri de sol ön kola isabet edecek şekilde beş bıçak darbesi ile yaraladığı, dört kesici delici alet yarasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif nitelikte yaralanmaya yol açarken, şikâyetçinin göğsüne isabet eden bir kesici delici alet yarasının ise batın boşluğuna girerek karaciğer ön yüzde kesi oluşturup şikâyetçinin yaşamsal tehlike geçirmesine neden olduğu, sanığın olay yerinde bulunan ve şikâyetçinin bağırarak yardım istemesi üzerine tanıklar ……, …..ve …..’in müdahaleleri üzerine eylemine son verdiği anlaşılan olayda; suçta kullanılan kesici delici aletin niteliği, sanığın şikâyetçinin batın ve göğüs bölgesini hedefleyerek şikâyetçiye beş kez bıçakla vurması, şikâyetçinin göğsüne isabet eden bir kesici delici alet yarasının batın boşluğuna girerek karaciğer ön yüzde kesi oluşturup şikâyetçinin yaşamsal tehlike geçirmesine neden oluşu, şikâyetçinin etkin direnmesi ve etrafta bulunan tanıkların müdahalesi üzerine, engel hâl nedeniyle sanığın eylemine son vermek zorunda kalmış olması hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir. Bu nedenle, sanığın kastının yaralama olduğunu kabul eden Yerel Mahkemenin direnme kararında isabet bulunmamaktadır.
Bu itibarla Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.05.2015 tarihli ve 394-166 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün sanığın eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüsü oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 05.02.2019 tarihinde yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.