Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma Suçunun Cebir Kullanarak İşlenmesi
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma – Madde 109
(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe ya da boşandığı eşe karşı,(3)
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Bırakma Suçunun Cebir Kullanarak ve Birden Fazla Kişi Tarafından Birlikte İşlenmesi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2016/14-1163 Karar No: 2019/34 Karar Tarihi: 22.01.2019
Özet: Şikâyetçinin aşamalarda istikrarlı şekilde arkadaşları olan tanıklar … ve …’un yanında otururken sanıklar tarafından alınarak bir odaya kapatıldığını, burada yaklaşık 45 dakika zorla tutulup sanık … tarafından darp edildiğini beyan etmesi, bu beyanların tanıkların anlatımları ve şikâyetçi hakkında düzenlenen adli raporla doğrulanması karşısında; şikâyetçinin arkadaşları olan tanıklar … ve …’un daveti üzerine suç tarihinde K.. Balıkçılık isimli restorana gittiği, tanıkların bulunduğu masaya oturmasından kısa bir süre sonra sanık … ve kimliği tespit edilemeyen iş yeri çalışanları ile birlikte masaya gelen sanık …’ın “Müdür V.., sen benim mekânımda yemek yiyemezsin, terk edin burayı” dediği, tanık …’in hesap istemesi üzerine sanık …’ın bunu da kabul etmeyerek acele oradan ayrılmalarını istediği, tanıklar ile birlikte çıkışa doğru ilerleyen şikâyetçinin 155 polis imdat hattını aradığını fark eden sanık …’ın, konuşmasına fırsat vermeden telefonu şikâyetçinin elinden aldığı, sonrasında sanıkların şikâyetçiyi tanıkların yanından ayırıp boş bir odaya götürdükleri, burada sanık …’ın şikâyetçiyi yumruk atarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, bu esnada şikâyetçiye yardım etmek için odaya girmeye çalışan tanık …’e sanık …’nın engel olduğu ve şikâyetçinin yaklaşık 45 dakika kadar bu odada tutulduktan sonra serbest bırakıldığı anlaşıldığından, sanık …’nın suç yerinde bulunmadığına, sanık …’ın ise atılı suçu işlemediğine dair savunmalarına itibar edilemeyeceği cihetle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun ilgili maddesi kapsamında iştirak halinde olan sanıkların, eylemlerine uyan cebir kullanarak ve birden fazla kişi tarafından birlikte kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan cezalandırılmalarına dair yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararının isabetli olduğu kabul edilmelidir. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık yönünden reddine karar verilmelidir.
(5237 S. K. m. 37, 53, 86, 109) (5271 S. K. m. 308) (YCGK. 29.06.2010 T. 2010/8-110 E. 2010/161 K.) (YCGK. 03.12.2002 T. 2002/8-288 E. 2002/419 K.)
İçtihat Metni
Dava: Sanıklar … ve …’ın kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 109/2, 109/3-b ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin Antalya 15. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 31.10.2012 tarihli ve 163-1113 sayılı hükümlerin sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yüksek 14. Ceza Dairesince 07.12.2015 tarih ve 6013-11365 sayı ile TCK’nın 53. maddesi bakımından düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.03.2016 tarih ve 87266 sayı ile;
“Mahkeme kararının gerekçesi incelendiğinde, mahkemenin mahkumiyet hükmünü tanıklar … ve …’ın beyanları ile mağdurdaki yaralamanın basit tıbbi müdahale ile giderileceğine ilişkin rapora dayandığı görülmektedir.
Mağdur, sanıkların kendisine karşı atılı suçu işlediğini ısrarla belirtmiş, sanıklar ise atılı suçlamaları red etmişlerdir. Mağdurun adli raporunda ise sol zygoma üzerinde ve göz çevresinde mor renkte ekimoz olduğu ve bunun basit tıbbi müdahale ile giderileceği belirtilmiştir.
Tanık … soruşturma aşamasında, ‘mağduru yanımızdan alıp başka yere götürdüler, biz 45 dakika bekledik gelen olmayınca oradan ayrıldık, sonradan mağduru aradık kendisini dövdüklerini söyledi’ derken, yargılama aşamasındaki ifadesinde, ’45 dakika bekledik mağdur sonra yanımıza geldiğinde dövüldüğü belliydi’ şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık …, soruşturma aşamasındaki ifadesinde, ‘mağduru yanımızdan alıp başka yere götürdüler, biz 45 dakika bekledik gelen olmayınca gittik, sonradan aradık kendisini dövdüklerini söyledi’ derken, yargılama aşamasındaki ifadesinde ‘mağduru yanımızdan alıp başka yere götürdüler biz dışarıda bekledik, sonda… yanımıza geldi ne bekliyorsunuz diye bana tokat attı, dışarı çıkınca biz 155’i aradık polis geldi, şikayetçi yaklaşık bir saat içeride kaldı, polisler yardımıyla dışarı çıkarıldığında dövüldüğü belliydi’ şeklinde beyanda bulunmuştur.
Dosya içerisinde olayın polise yapılan ihbarla öğrenildiğine ve olay yerine polis geldiğine dair bir tutanak bulunmadığı gibi bu konuda bir araştırma da yapılmamış ve varsa olaya müdahale eden polis memurları tanık sıfatıyla dinlenmemiştir. Yine 05/02/2011 tarihli polis tutanağında isimi geçen ve olayın meydana geldiği işyerinin genel koordinatörü olduğu belirtilen,… isimli şahsın olayla ilgili bilgisi olup olmadığı araştırılmamış ve… işyerinde bir münakaşa olduğunu duyduğunu belirttiğine göre, işyerinde meydana geldiğini söylediği münakaşayı kimden duyduğu ve o gün işyerinde kimlerin bulunduğu sorulmamıştır. Sanık savunmanının 31/10/2012 tarihli tanık dinletme talebi ise yargılamanın 12. celseye kadar geldiği, tanıkların hangi konuda dinletileceğinin ve isimlerinin belli olmadığı gerekçesiyle reddedilmiştir. Mahkemenin de gerekçesinde belirttiği üzere soruşturmanın etkili bir biçimde yapılmadığı açıktır. Buna rağmen sanık savunmanlarının kovuşturmanın tam olarak yapılması ve sanıklar lehine olan delillerin toplanmasına ilişkin talepler de reddedildiğinden kovuşturma aşaması da eksik bırakılarak sanıklar lehine olan deliller toplanmamış ve tanıkların beyanları arasındaki çelişki giderilmemiştir.
Dolayısıyla mahkemece mahkumiyete yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı deliller toplanmadan, mağdurun sadece hükümlü … tarafından işlenen yaralama suçuna yönelik beyanlarının raporla desteklendiği göz önüne alınmadan ve toplanan deliller karşısında, sadece sanık … için 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 86/2 maddesinden hüküm kurulması gerektiği gözetilmeden, tanıkların çelişkili beyanlarına dayalı olarak, yetersiz gerekçeyle kişi özgürlüğünü kısıtlama suçundan hüküm kurulmasının isabetli olmadığı kanaatine varılmıştır.”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 30.05.2016 tarih ve 4405-5264 sayı ile itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … hakkında tehdit suçundan verilen beraat hükmü temyiz edilmeksizin, hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ise kesinlik sınırında kalması nedeniyle temyiz isteminin reddine karar verilmek suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar hakkında kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık …’ın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86/2. maddesinde düzenlenen kasten yaralama suçunu mu yoksa TCK’nın 109. maddesinde yer alan kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunu mu oluşturduğunun,
2- Sanık … …’a atılı kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun sabit olup olmadığının,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Şikâyetçi …’ın Antalya Cezaevi Müdürlüğü görevinden 2006 yılında emekli olduğu,
Sanıklar … ve …’ın ise Antalya ilinde müteahhitlik yaptıkları,
Şikâyetçinin 21.01.2011 tarihinde kolluğa müracaat ederek sanıklar tarafından alıkonulup dövüldüğünü, hakarete ve tehdide maruz kaldığını beyan etmesi üzerine sanıklar hakkında soruşturmanın başladığı,
Antalya Adli Tıp Şube Müdürlüğü tarafından düzenlenen rapora göre; şikâyetçinin sol zygoma ve göz çevresinde mor renkte ekimoz bulunduğu ve yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu,
Kolluk tutanağına göre; 20.01.2011 tarihinde gerçekleşen kasten yaralama olayı ile ilgili firari olarak aranan … ve …’ın yakalanması için Kanyon isimli iş yerine mükerrer defa gidildiği, ancak şahısların yakalanamadığı, iş yerinin genel koordinatörü olan…’nun, şahısların Canyon isimli iş yerinin müteahhidi olup ortaklıklarının bulunmadığını, 20.01.2011 tarihinde bir müşteri ile … arasında ağız münakaşası çıkması üzerine çalışanların 155 polis imdat hattını aradıklarını, başkaca bir olayın yaşanmadığını, ancak şahısların olay yerinden ayrıldığını duyduğunu beyan ettiği,
Anlaşılmıştır.
Şikâyetçi … kollukta; arkadaşları olan tanıklar … ve …’ın 20.01.2011 tarihinde kendisini Kanyon Balıkçılık isimli iş yerine yemeğe davet ettiklerini, iş yerinin girişine yakın bir yerde karşılaştığı sanık …’ın “Ne haber V.., ben…” dediğini, “Hangi…” şeklinde cevap vermesi üzerine “Bana … derler, iyi bilirsin, bu restoranları ben işletiyorum” dediğini, kendisinin ise “Hayırlı olsun, birkaç kez yemek yemeye geldim” demesi üzerine sanığın “Geldiğinden haberim var, takip ediyorum, bugün görüşmek nasip oldu” şeklinde cevap verdiğini, konuşmanın ardından içeri girip arkadaşlarının yanına oturduğunu, kısa bir süre sonra sanık …’ın çalışanları ile birlikte masaya gelip “Müdür V.. sen benim mekânımda yemek yiyemezsin, terk edin burayı” dediğini, durumun ciddi ve sanık …’ın konuşmalarının kışkırtıcı olduğunu anlayarak arkadaşlarına “Gidelim” dediğini, tanık …’in hesap istemesi üzerine sanık …’ın bunu kabul etmeyerek acele mekandan ayrılmalarını istediğini, kalkıp çıkışa doğru ilerlerken 155 polis imdat hattını aradığını, bu sırada sanık …’ın konuşmasına fırsat vermeden telefonu elinden aldığını, sol kolundan tutup sinkaflı küfürler ettiğini, şahısların kendisini arkadaşlarından ayırıp boş bir odaya götürdüklerini, yanındaki çalışanlarla beraber yüzüne 5-6 defa vurduklarını, vururken de “Antalya mahkemelerinden ceza aldım, hayatım karardı, seni ve çocuklarını öldüreceğim, bu şekilde kurtulduğuna dua et” dediğini, 45 dakika kadar içerde kaldığını, gitmesine izin vermediklerini, daha sonra çıkarttıklarını, sanık …’ın şikâyetçi olmaması hususunda kendisini tehdit ettiğini, yanına verdiği şahsın aracına kadar kendisine eşlik ettiğini, aracına bindikten sonra hızla olay yerinden uzaklaştığını,
Duruşmada; Antalya’da cezaevi müdürlüğü yaptığını, sanıklar… ve…’yı da çeşitli olaylara karışmaları sebebiyle gazete haberlerinden ve adamlarının sık sık cezaevine girip çıkması sebebiyle gıyaben tanıdığını, görev yaptığı sürede sanıkların cezaevinde kalmadıklarını, arkadaşları olan tanıklar … ve …’un daveti üzerine Kanyon Balıkçısı isimli restorana gittiğini, masaya oturduktan bir müddet sonra sanıklar… ve…’nın garsonlardan oluşan 15-20 kişiyle birlikte masalarına geldiklerini, sanık …’ın “Sen burada yemek yiyemezsin, cezaevi müdürleri burada yemek yiyemez” şeklinde konuştuğunu, gördüğü kadarıyla normal olmadığını, alkollü ya da hap almış olabileceğini, arkadaşları hesap istediğinde “Sizden hesap istemiyorum” dediğini, mekandan ayrılacakları sırada sanık …’ın sol koluna girdiğini, diğerlerinin de çevresini sardığını, 155 polis imdat araması üzerine sanık …’ın telefonu elinden aldığını, kendisini bir odaya soktuklarını, bu odada sanık …’ın sinkaflı küfür ettiğini, yaklaşık 40-45 dakika bu odada tuttuklarını, sanık …’ın kendisine vurduğunu, oğlu olduğunu söylediği bir şahsı çağırıp kendisini göstererek “Bu bizim düşmanımız” dediğini, akabinde sanık …’ın kendisini kapıya kadar çıkardığını, yanına bir adam verip aracına kadar gönderdiğini, şikâyetçi olmamasını istediğini, kapıdan çıkarırken de telefonunu iade ettiğini, odadayken gelen aramalara sanık …’ın cevap verdiğini, şikâyetçi olduğunu, davaya katılmak istemediğini,
Tanık … kollukta; olay günü saat 19.00 sıralarında tanık … ile birlikte yemek için bir yere oturup arkadaşları olan şikâyetçiyi de davet ettiklerini, yarım saat kadar sonra şikâyetçinin de yanlarına geldiğini, beş dakika kadar sonra sanık …’ın diğer sanık … ve ismini bilmediği bir şahıs ile yanlarına gelip “Müdür V.. benim mekanımda yemek yiyemez” dediğini, önce şaka yapıldığını sandığını, tanık …’un “Müdür V.. yemek yiyemez ise biz de yemeyiz” demesi üzerine işin ciddi olduğunu anlayıp hesap istediğini, ancak sanık …’ın “Hesap da almıyorum acele terk edin burayı” dediğini, sonrasında önden yürümeye başlayan şikâyetçiyi alıp başka bir yere götürdüklerini, şikâyetçiye yardım etmek için yanına gitmek istediğinde sanık … ve yanındaki şahsın engel olduğunu, tanımadığı 5-6 kişinin kendisini zorla dışarı çıkardığını, şikâyetçiyi 40-45 dakika kadar beklediklerini, gelmeyince olay yerinden ayrıldıklarını, bir süre sonra şikâyetçiyi telefon ile aradığını, ancak sanık …’ın cevap verip “Kardeşim ne arayıp duruyorsun” dediğini, içerden küfür seslerinin geldiğini, bir süre sonra şikâyetçiyi tekrar aradığında kendisini darp ettiklerini söylediğini,
Duruşmada; sanıkları müteahhitlik, restoran işletmeciliği ve mafyalık yapmaları nedeniyle tanıdığını, şikâyetçi ve tanık … ile oturmaya başlamalarından yaklaşık yarım saat sonra sanık …’ın 15-20 kişiyle yanlarına geldiğini, sanık …’nın da gelenler arasında olduğunu, şahısların şikâyetçiyi kollarından tutarak “Buraya cezaevi müdürleri giremez” şeklinde konuşarak bir odaya zorla götürdüklerini, sanık …’ın sinkaflı küfürler ettiğini duyduğunu, kapının önünde 5-6 kişi olduğunu, içeriye girmek istediği halde izin vermediklerini, sanık …’nın içerden çıkıp “Ne bekliyorsunuz” diyerek kendisine vurduğunu, daha sonra da tanık … ile birlikte dışarıya çıkardıklarını, dışarı çıkınca 155’i aradıklarını, bu sırada polislerin geldiğini, bu zaman sürecinde yaklaşık bir saat şikâyetçinin odada kapalı kaldığını, polislerin yardımıyla dışarı çıktığında dövüldüğünün her halinden belli olduğunu, kolluk ifadesinin de doğru olduğunu, şikâyetçiyi odadayken aradığında telefonu sanık …’ın açıp neden aradıklarını sorduğunu ve telefonu kapattığını,
Tanık … kollukta; olay günü saat 19.00 sıralarında tanık … ile birlikte yemek için bir yere oturup arkadaşları olan şikâyetçiyi de davet ettiklerini, yarım saat kadar sonra şikâyetçinin de yanlarına geldiğini, 5 dakika kadar sonra sanık …’ın diğer sanık … ve ismini bilmediği bir şahıs ile yanlarına gelip “Müdür V.. benim mekanımda yemek yiyemez” dediğini, önce şaka yapıldığını düşünüp “Müdür V.. yemek yiyemez ise biz de yemeyiz” dediğini, sonrasında işin ciddi olduğunu anladığını, tanık …’in hesap istediğini, ancak sanık …’ın “Hesap da almıyorum acele terk edin burayı” dediğini, şahısların önden yürüyen şikâyetçiyi alıp başka bir yere götürdüklerini, şikâyetçiye yardım etmek istediklerinde engel olduklarını, dışarı çıkıp şikâyetçiyi 40-45 dakika kadar beklediklerini, gelmeyince de ayrıldıklarını, bir süre sonra aradıkları şikâyetçinin kendisini darp ettiklerini söylediğini,
Duruşmada; benzer anlatımından farklı olarak 45 dakika beklediklerini, şikâyetçinin daha sonra yanlarına geldiğini, şikâyetçiyi dövdüklerinin her halinden belli olduğunu, problemin ne olduğunu sorduğunda şikâyetçinin hiç alakası olmadığı halde cezaevindeki bazı şeylerden kendisini sorumlu tuttuklarını ve bu nedenle alıkoyup dövdüklerini söylediğini, kollukta verdiği beyanının doğru olduğunu,
Beyan etmişlerdir.
Sanık … …; diğer sanık … ile olayın olduğu lokantanın inşaatını yaptıklarını, şikâyetçiyi de 15-20 yıldır ortak arkadaşı olması sebebiyle tanıdığını, iddianamede bahsi geçen olayı bilmediğini, o gün lokantada olmadığını, suçlamayı kabul etmediğini, niçin sanık olduğunu anlamadığını, şikâyetçiyle düşmanlığı veya husumetinin olmadığını, tanıkları da tanıdığını, niçin o şekilde ifade verdiklerini bilmediğini, aralarında herhangi bir husumet bulunmadığını,
Sanık …; diğer sanık … …’ın eski ortağı olduğunu, kendisi ile beraber olayın meydana geldiği K. City’deki işyerlerini yaptıklarını, şikâyetçiyi yaklaşık on beş yıldır tanıdığını, cezaevi müdürü olduğunu da bildiğini, tanık …’ı da inşaat harfiyat işlerimi yapması sebebiyle tanıdığını, diğer tanık …’ı ise tanımadığını, isnat edilen suçlamayı kabul etmediğini, olay günü şikâyetçi ile sadece kapı önünde selamlaştığını, onun dışında herhangi bir görüşmelerinin olmadığını, şikâyetçi ile düşmanlığı veya husumetinin olmadığını, kendisini neden suçladığını anlamadığını, şikâyetçi ile tanıkların okunan ifadelerini kabul etmediğini, niçin o şekilde ifade verdiklerini de bilmediğini,
Savunmuşlardır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma” başlıklı 109. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(2) Kişi, fiili işlemek için veya işlediği sırada cebir, tehdit veya hile kullanırsa, iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(3) Bu suçun;
a) Silahla,
b) Birden fazla kişi tarafından birlikte,
c) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,
d) Kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
e) Üstsoy, altsoy veya eşe karşı,
f) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
İşlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza bir kat arttırılır.
(4) Bu suçun mağdurun ekonomik bakımdan önemli bir kaybına neden olması halinde, ayrıca bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(5) Suçun cinsel amaçla işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezalar yarı oranında artırılır.
(6) Bu suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi durumunda, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.”
Maddenin birinci fıkrasında; kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci fıkrasında; suçun cebir, tehdit veya hile ile işlenmesi ve üçüncü fıkrasında ise; altı bend halinde, suçun silahla, birden fazla kişi ile birlikte, kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle, kamu görevinin sağladığı nüfuz kötüye kullanmak suretiyle, üstsoy, altsoy veya eşe karşı, çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi nitelikli haller olarak yaptırıma bağlanmış, dördüncü fıkrasında; suçun netice sebebiyle ağırlaşmış haline, beşinci fıkrasında; cinsel amaçla işlenen özgürlüğü kısıtlama suçuna yer verilmiş, altıncı fıkrasında ise; suçun işlenmesi amacıyla veya sırasında kasten yaralama suçunun sonucu itibariyle ağırlaşmış hallerinin gerçekleşmesi halinde, ayrıca bu suça ilişkin hükümlerin de uygulanacağı belirtilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında nitelikli hal olarak sayılan cebir, kişiye karşı fiziki güç kullanmak suretiyle, onun veya bir üçüncü kişinin iradesi ve davranışları üzerinde zorlayıcı bir etki meydana getirilmesidir. Cebre maruz kalan kişi, bu fiziki gücün meydana getirdiği acının etkisiyle belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır.
Bu suç ile cezalandırılmak istenen husus, bireylerin hareket özgürlüğünün hukuka aykırı biçimde kaldırılması ya da kısıtlanmasıdır. Nitekim bu husus madde gerekçesinde de; “Bu suç ile korunan hukuki değer, kişilerin kendi arzusu ve iradesi çerçevesinde hareket edebilme hürriyetidir” şeklinde belirtilmiştir. Bu fiil, failin doğrudan doğruya veya dolaylı hareketleriyle ve çeşitli araçlar kullanılarak gerçekleştirilebilir. Sonuç ise, mağdurun bir yere gitme veya bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması biçiminde kendini gösterir. Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçu serbest hareketli suç olduğundan, bir yere gitme ya da bir yerde kalma özgürlüğünün kaldırılması sonucunu doğurabilecek her türlü hareket ile işlenebilir.
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçunun manevi unsuru, failin, mağduru kişisel özgürlüğünden yoksun bırakmaya yönelik hareketleri gerçekleştirmeyi istemesi ve bilmesi, yani genel kasttır. Kanunun metninden ve ruhundan da anlaşılacağı üzere, suçun temel şeklinin oluşumu için saik (özel kast) aranmamıştır. Bu görüş öğretide (Erman-Özek, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, İst-1994, s.130, Ayhan Önder, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, 4. Bası, İst-1994, s.31; Durmuş Tezcan-M. Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik-Pratik Ceza Hukuku, Ankara-2008, s.363 vd.; M. Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Ankara-2009, cilt:3, s.2830 vd.; Recep Gülşen, Hürriyeti Tahdit Suçları, Ankara-2002, s.87) ve yargısal kararlarda da (CGK’nun 29.06.2010 gün ve 110-161, 23.01.2007 gün ve 275-9, 03.12.2002 gün ve 288-419 sayılı kararları) benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Şikâyetçinin aşamalarda istikrarlı şekilde arkadaşları olan tanıklar … ve …’un yanında otururken sanıklar tarafından alınarak bir odaya kapatıldığını, burada yaklaşık 45 dakika zorla tutulup sanık … tarafından darp edildiğini beyan etmesi, bu beyanların tanıkların anlatımları ve şikâyetçi hakkında düzenlenen adli raporla doğrulanması karşısında; şikâyetçinin arkadaşları olan tanıklar … ve …’un daveti üzerine suç tarihinde Kanyon Balıkçılık isimli restorana gittiği, tanıkların bulunduğu masaya oturmasından kısa bir süre sonra sanık … ve kimliği tespit edilemeyen iş yeri çalışanları ile birlikte masaya gelen sanık …’ın “Müdür V.., sen benim mekânımda yemek yiyemezsin, terk edin burayı” dediği, tanık …’in hesap istemesi üzerine sanık …’ın bunu da kabul etmeyerek acele oradan ayrılmalarını istediği, tanıklar ile birlikte çıkışa doğru ilerleyen şikâyetçinin 155 polis imdat hattını aradığını fark eden sanık …’ın, konuşmasına fırsat vermeden telefonu şikâyetçinin elinden aldığı, sonrasında sanıkların şikâyetçiyi tanıkların yanından ayırıp boş bir odaya götürdükleri, burada sanık …’ın şikâyetçiyi yumruk atarak basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, bu esnada şikâyetçiye yardım etmek için odaya girmeye çalışan tanık …’e sanık …’nın engel olduğu ve şikâyetçinin yaklaşık 45 dakika kadar bu odada tutulduktan sonra serbest bırakıldığı anlaşıldığından, sanık …’nın suç yerinde bulunmadığına, sanık …’ın ise atılı suçu işlemediğine dair savunmalarına itibar edilemeyeceği cihetle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 37. maddesi kapsamında iştirak halinde olan sanıkların, eylemlerine uyan cebir kullanarak ve birden fazla kişi tarafından birlikte kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçundan cezalandırılmalarına dair yerel mahkeme hükmü ile bu hükmü onayan Özel Daire kararının isabetli olduğu kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık yönünden reddine karar verilmelidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık bakımından REDDİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 22.01.2019 tarihinde yapılan müzakerede her iki uyuşmazlık bakımından oybirliği ile karar verildi.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.