Kuru Sıkı Tabancayla Havaya Ateş Etme Halinde Soruşturma Zamanaşımı Süresi

Kuru Sıkı Tabancayla Havaya Ateş Etme Halinde Soruşturma Zamanaşımı Süresi - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Kuru Sıkı Tabancayla Havaya Ateş Etme Halinde Soruşturma Zamanaşımı Süresi

5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun

Amaç ve kapsam – Madde 1

(1) Bu Kanunun amacı, ses ve gaz fişeği atabilen silahların nitelikleri, imali, ithali, ihracı, satışı, edinilmesi, bulundurulması ve taşınması hakkındaki usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemlerini düzenlemektir.

(2) Bu Kanunda geçen ses ve gaz fişeği atan silah; kurusıkı silah olarak da tabir edilen ses ve gaz fişeği atabilen silahları ifade eder.

Madde Gerekçesi

Madde ile, ruhsata tabi gerçek silahlara olan benzerliklerinden yararlanılarak çeşitli suçlarda kullanıldığı, kamu huzur ve güvenliğini bozduğu tespit edilen ve haklarında mevzuatta düzenleme yapılmamış olan ses ve gaz fişeği atabilen silahlar hakkındaki mevcut kanuni boşluğun giderilmesine yönelik düzenleme yapılması amaçlandığı ifade edilmiştir.

Madde ile, Kanunun kapsamı da belirlenmiştir. Ayrıca madde ile, tereddütlerin ortadan kalkması ve uygulama birliği sağlamak açısından ses ve gaz tabancası ibaresine açıklama getirilerek bu silahlar kurusıkı olarak tabir edilen tabancayı da içine alır şekilde tanımlanmıştır. 

Taşınması, satışı ve nakli – Madde 3

(1) Bu Kanun kapsamına giren silahların;

a) Taşınması,

b) Ateşli silahlarla işlenen veya 6136 sayılı Kanun kapsamına giren suçlardan dolayı hükümlü bulunanlar ile kasten işlenen bir suçtan dolayı bir yıl veya daha fazla süreyle hapis cezasına mahkûm olanlara veya onsekiz yaşından küçüklere satılması,

c) Yönetmelikte belirlenmiş esas ve usullere aykırı olarak imal edilmiş olanlarının satılması,

yasaktır.

(2) Bu silahların satışı, mermi veya av malzemesi ya da yivsiz tüfek satışı yapmak için ruhsatlandırılmış yerlerce yapılır. Bu silahları satan bayilerle, başkalarına satan veya devredenlerin ya da başkalarından satın alan veya devralanların bir ay içinde Cumhuriyet Savcılığından alacakları sabıka kaydıyla birlikte mahallî mülki amire bildirimde bulunmaları zorunludur.

(3) Söz konusu silahlar, ancak her an kullanıma elverişli olmayacak ve kolay ulaşılmayacak şekilde, boş olarak kutu içerisinde nakledilebilirler. Bu silahların belirtilen şekil ve şartların dışında nakledilmesi taşıma olarak kabul edilir.

(4) Ses ve gaz fişeği atan silahların ve üretici firmaların isim, marka veya alâmetleri kullanılarak her ne suretle olursa olsun reklam ve tanıtımı yapılamaz. Bu silahların kullanılmasını özendiren veya teşvik eden kampanyalar düzenlenemez.

Madde Gerekçesi

Madde ile, Kanun kapsamında sayılan silahların taşınması ile onsekiz yaşından küçüklere satılması yasaklanarak, bu konudaki kanuni boşluğun giderilmesi amaçlanmıştır. Bu tür silahların, ruhsata tabi ateşli silahlardan inceleme yapılmadan ayırt edilemediği, bu benzerliklerinden istifade edilmek suretiyle de, gasp, soygun, hırsızlık, kapkaç, tehdit, adam kaçırma, zorla senet imzalatma gibi çeşitli suçlarda sıklıkla kullanılır hâle geldiği, bu durumun ise toplumun huzur ve güvenliğini olumsuz yönde etkilediğine şahit olunmaktadır. Dolayısıyla yapılan bu düzenleme son zamanlarda kamuoyu gündemine sıkça gelen bu tür silahlarla işlenen suçların, işlenmeden önlenebilmesi açısından önem arz etmektedir. Söz konusu silahların taşınmasının başlı başına suç olarak kabul edilmesi ve nakillerinin her an kullanıma elverişli olmayacak ve kolay ulaşılamayacak şekilde, kutu içerisinde yapılması sağlanarak, bunların kişilerin üzerlerinde taşınmasının ve suçta kullanılmasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca bu silahların satışının, mermi veya av malzemesi ya da yivsiz tüfek satışı yapmak için valiliklerce ruhsatlandırılmış yerlerce yapılması ile bunları satanların, ellerinden çıkaranların veya yeni edinenlerin bir ay içinde mülki amirliğe bildirimde bulunmaları zorunluluğu getirilerek, bu işlemlerin denetim altına alınması sağlanmıştır.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu

Gürültü – Madde 36

(1) Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.

(2) Bu fiilin bir ticarî işletmenin faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye bin Türk Lirasından beşbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.

(3) Bu kabahat dolayısıyla idarî para cezasına kolluk veya belediye zabıta görevlileri karar verir.

Madde Gerekçesi

Bu madde hükmüyle kişilerin huzurlu ve sakin bir çevrede yaşama hakkını ihlâl niteliğindeki davranışlar kabahat olarak tanımlanmış ve karşılığında idarî yaptırım öngörülmüştür.

Ticarî bir işletmenin faaliyeti çerçevesinde bu fiilin işlenmesi halinde, işletme sahibi gerçek veya tüzel kişiye verilecek idarî para cezası daha ağır olacaktır.

Bu fiiller dolayısıyla idarî para cezasına karar verme yetkisi, kolluk ve belediye zabıtası görevlilerine tanınmıştır.

Mülkiyetin kamuya geçirilmesi – Madde 18

(1) Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.

(2) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, eşyanın;

a) Kullanılmaz hale getirilmesi,

b) Niteliğinin değiştirilmesi,

c) Ancak belli bir surette kullanılması,

Koşullarından birinin yerine getirilmesine bağlı olarak belli bir süre geciktirilebilir. Belirlenen süre zarfında koşulun yerine getirilmemesi halinde eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar kesinleşinceye kadar ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından eşyaya elkonulabileceği gibi; eşya, kişilerin muhafazasına da bırakılabilir.

(4) Eşyanın mülkiyeti, kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçer.

(5) Eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için fail hakkında idarî para cezası veya başka bir idarî yaptırım kararı verilmiş olması şart değildir.

(6) Kaim değerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine de karar verilebilir.

(7) Mülkiyeti kamuya geçirilen eşya, başka suretle değerlendirilmesi mümkün olmazsa imha edilir.

(8) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, kesinleşmesi halinde yerine getirilir.

Madde Gerekçesi

Madde metninde, bir idarî tedbir olarak mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımına ilişkin hükümler düzenlenmiştir.

Mülkiyetin kamuya geçirilmesi tedbirine ancak ilgili kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir. Müsadereden farklı olarak, mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar, idarî nitelikte bir karardır. Bu tedbirin konusunu, ancak kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşya oluşturabilir.

İkinci fıkrada, bu tedbire karar verilmesinin belli bir süre geciktirilebileceği koşullar belirlenmiştir. Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşya, fail tarafından örneğin yurda sokulmadan belli bir süre içinde başka bir ülkeye götürülüp kullanıldığı, kullanılamaz hale getirildiği veya sahibine iade edildiği takdirde mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilmeyebilecektir.

Üçüncü fıkrada, mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilmeden önce, kamu görevlileri tarafından eşya üzerinde kısa süreli elkoyma tedbirine başvurma imkânı tanıyan bir düzenleme yapılmıştır.

Dördüncü fıkrada, bu tedbirin konusunu oluşturan eşyanın mülkiyetinin, kanunda açık hüküm bulunan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşuna, aksi takdirde Devlete geçeceği kabul edilmiştir.

Beşinci fıkradaki düzenlemeyle mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararının, bir idarî tedbir niteliğinde yaptırım olduğu vurgulanmıştır.

Altıncı fıkrada kaim değerin mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilebileceği kabul edilmiştir. Kaim değer kavramından ne anlaşılması gerektiği hususuyla ilgili olarak Türk Ceza Kanununun eşya ve kazanç müsaderesine ilişkin madde metinleri ve gerekçelerine bakılmalıdır.

Son fıkrada, mülkiyeti kamuya geçirilen eşyanın imhasına ilişkin koşul belirlenmiştir.

Soruşturma zamanaşımı – Madde 20

(1) Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idarî para cezasına karar verilemez.

(2) Soruşturma zamanaşımı süresi;

a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,

b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,

c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,

yıldır.

Ancak, 89 uncu maddesi hariç olmak üzere 1111 sayılı Askerlik Kanunu, 2839 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu, 2972 sayılı Mahalli İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun, 3376 sayılı Anayasa Değişikliklerinin Halkoyuna Sunulması Hakkında Kanun, 4925 sayılı Karayolu Taşıma Kanunu, 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanunu ve 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda belirtilen ve idari para cezasını gerektiren fiilin işlendiği tarihi takip eden takvim yılının son günü bitimine kadar idari para cezası verilerek tebliğ edilmediği takdirde idari yaptırım kararı verilemez, verilmiş olanlar düşer.

(3) Nispî idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde zamanaşımı süresi sekiz yıldır.

(4) Zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar.

(5) Kabahati oluşturan fiilin aynı zamanda suç oluşturması halinde suça ilişkin dava zamanaşımı hükümleri uygulanır.

Madde Gerekçesi

Madde metninde, kabahat dolayısıyla soruşturma zamanaşımı süreleri ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Nispi para cezasını gerektiren kabahatlerde soruşturma zamanaşımı süresi beş yıldan sekiz yıla çıkarılmıştır.

Yerine getirme zamanaşımı – Madde 21

(1) Yerine getirme zamanaşımının dolması halinde idarî para cezasına veya mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar artık yerine getirilemez.

(2) Yerine getirme zamanaşımı süresi;

a) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde yedi,

b) Yirmibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde beş,

c) Onbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasına karar verilmesi halinde dört,

d) Onbin Türk Lirasından az idarî para cezasına karar verilmesi halinde üç,

Yıldır.

(3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin zamanaşımı süresi on yıldır.

(4) Zamanaşımı süresi, kararın kesinleşmesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren işlemeye başlar.

(5) Kanun hükmü gereği olarak idarî yaptırımın yerine getirilmesine başlanamaması veya yerine getirilememesi halinde zamanaşımı işlemez.

Madde Gerekçesi

Madde metninde, kabahat dolayısıyla karar verilen yaptırımların yerine getirilmesi zamanaşımı süreleri ve sonuçlarına ilişkin düzenlemeler yapılmıştır. Maddenin ikinci fıkrasında zamanaşımı sürelerinin artırılmasına yönelik değişiklik yapılmıştır. Madde metnine üçüncü fıkra olarak eklenen hükümle, mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin zamanaşımı süresine açıklık getirilmiştir. Maddenin teselsül ettirilen dördüncü fıkrasında, zamanaşımı süresinin kararın kesinleşmesi tarihinden itibaren başlayacağı yönünde değişiklik yapılmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması – Madde 170

(1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda;

a) Yangın çıkaran,

b) Bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olan,

c) Silahla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,

kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

Madde Gerekçesi

Madde metninde, genel güvenliği kasten tehlikeye sokan fiiller, suç olarak tanımlanmıştır. Maddenin birinci fıkrasında, bu suçu oluşturan seçimlik hareketler, yangın çıkarmak; bina çökmesine, toprak kaymasına, çığ düşmesine, sel veya taşkına neden olmak; silâhla ateş etmek veya izinsiz patlayıcı madde kullanmak, olarak belirlenmiştir. Ancak, bu fiiller dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekir. Böylece, söz konusu suç, bir somut tehlike suçu olarak tanımlanmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında ise, bir soyut tehlike suçu tanımına yer verilmiştir. Bu hükümde, yangın, bina çökmesi, toprak kayması, çığ düşmesi, sel veya taşkın tehlikesine neden olmak, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu fiiller dolayısıyla cezaya hükmedebilmek için, kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından somut bir tehlikenin meydana gelmesi gerekmemektedir.

Bu fiillerin işlenmesiyle bir zarar neticesinin meydana gelmesi hâlinde, meydana gelen zarara ve bu zararın meydana gelmesi açısından failin kast veya taksirine göre başka suçlar oluşacaktır. Örneğin, toplumda genel güvenliği tehlikeye sokan bir etki meydana getiren fiiller sonucunda bir veya birkaç kişi ölmüş veya yaralanmış ya da kişiler malvarlığı itibarıyla zarar görmüş olabilir. Bu gibi durumlarda, farklı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanması gerekir.

Kuru Sıkı Tabancayla Havaya Ateş Etme Halinde Soruşturma Zamanaşımı Süresi

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2018/494 Karar No: 2018/622 Karar Tarihi: 06.12.2018

Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 8. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

İçtihat Metni

Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 170/1-c, 62, 50, 52/son ve 54. maddeleri uyarınca 3.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve müsadereye ilişkin Şişli (Kapatılan) 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.07.2011 tarihli ve 87-728 sayılı hükmün, Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 17.12.2012 tarih ve 15838-38360 sayı ile;

“Ateşlenebilen bir silahın işlevine uygun sonuç doğurmaya elverişli bulunmayan kuru sıkı olarak tabir edilen tabanca ile yerleşik yerde ateş etme şeklindeki eylem, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36/1. madde ve fıkrasında tanımı yapılan gürültüye neden olma kapsamında olup idari yaptırımı gerektirdiği ve anılan Kanun’un 18/1. madde ve fıkrası hükmü göz önüne alındığında mülkiyetin kamuya geçirilmesinin de mümkün olmadığı gözetilmeden, sanığın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 170/1-c maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve kuru sıkı tabancanın müsaderesine karar verilmesi”

isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

Dosyanın devredildiği İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesi ise 13.11.2013 tarih ve 41-246 sayı ile;

“Sanık savunmasında geceleyin saat 11.00 civarında beş el havaya ateş ettiği, hemen yakınında emniyet müdürlüğü binası ve başka binaların bulunduğunu, tabancasının barut ile patladığını ifade ettiği, İstanbul ilinde benzer vakalarla faili meçhul kalan pek çok ölüm olaylarının gerçekleştiği, doğal olarak patlayan silahın çevrede özellikle yaşı küçük çocuklarda ve hamile kadınlarda psikolojik sorunlara yol açabilecek korkutucu etki yapacağı kaçınılmazdır. Sanık havaya beş el ateş etmiş, ateş ettiği alan çevresinde konutların ve emniyet müdürlüğü binasının bulunduğu, bu itibarla müsnet suçun unsurlarının gerçekleşebilmesi için atış yapılan silahın mermisinin ucunda kurşun bulunmasına gerek yoktur. Bu durumdan korku ve paniğe yol açacak kişilerin silahtan nasıl olsa kurşun atma özelliği yok diye paniğe kapılmamaları gibi bir düşünce içerisine girmeleri mümkün değildir. Mutlak suretle barutla patlayan silahların çevrede korku etkisi yapacağı kaçınılmazdır. Üstelik benzer nitelikteki tabanca fişeklerinin ucuna kurşun takılması veya tek mermi atacak şekilde namlusunu metale çevrilmek suretiyle de ölüm etkisi yaptığı ilmi balistik verilerdendir. Sanığın eylemi ile suçun yasal unsurları oluştuğu”

şeklindeki gerekçe ile bozmaya direnerek, önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de sanık ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.10.2014 tarihli ve 379580 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 670-1796 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 8. Ceza Dairesince 22.10.2018 tarih ve 427-11351 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

1- Sanığın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 170. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde düzenlenen “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” suçunu mu, yoksa 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “gürültüye neden olma” kabahatini mi oluşturduğunun,

2- Sanığın eyleminin “gürültüye neden olma” kabahatini oluşturduğunun kabulü hâlinde soruşturma zamanaşımının dolup dolmadığının,

3- Bu aşamada söz konusu ses ve gaz fişeği atabilen silahın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilip verilemeyeceğinin,

Belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

12.11.2010 tarihli olay tutanağında; olay gecesi saat 00.10 sıralarında, haber merkezi tarafından “Kağıthane Merkez Mahallesi Hasbahçe Mesire Alanı içinden silah sesleri geldiği” hususunun bildirilmesi üzerine, polis memurlarının olay yerine intikal ettikleri, burada bulunan şahıslardan… isimli şahsın belinden “006049” numaralı, 9 mm çaplı, ses ve gaz fişeği atabilen bir adet tabanca, sanık …’ın pantolon cebinden ise iki adet 9 mm çaplı ses fişeğinin ele geçirildiği, bu esnada ismi tespit edilemeyen bir çocuğun olay yerinde bulduğunu belirttiği üç adet ses fişeği kovanını polis memurlarına teslim ettiği bilgilerine yer verildiği,

İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 13.11.2010 tarihli ekspertiz raporunda; inceleme konusu tabancanın ateşleme sisteminde yer alan mekanik aksamın sağlam ve işler durumda olduğu, namlusunun herhangi bir çapta ateşli silah fişeği ile özel şekil ve nitelikteki fişeklerin uç kısımlarında bulunan saçma tanesi, kurşun, metal küre, çelik bilye vb. cisimlerin atılmasını engelleyici yapıda tahdit parçasına sahip olduğu, yapılan tatbiki atışlarda, çapına uygun ses ve gaz fişeklerini patlattığı, birlikte gönderilen iki adet fişeğin 9 mm çaplı ses fişeği olup çapına uygun tabancalarla atılmak üzere imal edildiği, bu fişeklerin birlikte gönderilen tabanca ile deneme ve mukayese atışlarında kullanıldığı, fişeklerin patladığı, söz konusu tabanca ve fişeklerin 6136 sayılı Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanun’a göre yasak niteliğini haiz ateşli silah ve fişeklerden olmadığı ve ele geçirilen üç adet ses fişeği kovanının inceleme konusu tabancadan atıldığının belirtildiği,

İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen 01.12.2010 tarihli ekspertiz raporunda; sanık …’ın sol el iç, sol el dış, sağ el iç ve sağ el dış svap numuneleri üzerinde atış artıkları tespit edildiğinin belirtildiği,

İddianamede; sanığın eyleminin “Şüpheli …’ın alınan beyanında kuru sıkı tabancayla beş el havaya ateş ettiğini ikrar ettiği ve tabancayı İlker’in kendisinden alıp beline koyduğu” şeklinde anlatıldığı,

Anlaşılmaktadır.

Tanık … kollukta; Kağıthane Merkez Mahallesi Hasbahçe Mesire Alanında sohbet ettikleri sırada arkadaşı olan sanık …’ın kuru sıkı silahını çıkarıp havaya birkaç el ateş etmesi üzerine, kendisini uyararak silahı elinden alıp kendi beline koyduğunu, bu sırada olay yerine gelen polis memurlarının yaptıkları aramada silahı ele geçirdiklerini, silahın sanık …’a ait olduğunu beyan etmiştir.

Sanık … kollukta ve mahkemede; sevdiği kızın kendisine verilmemesi nedeniyle girdiği bunalımın etkisiyle, olay tarihinden iki gün önce, söz konusu tabancayı av bayisinden aldığını, kendisine fatura verilmediğini, mesire alanında bulunduğu sırada, bu silahla havaya beş el ateş ettiğini, söz konusu tabanca ile ilgili ruhsatının olmadığını savunmuştur.

Uyuşmazlık konularının sırayla değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.

1- Sanığın eyleminin 5237 sayılı TCK’nın 170. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde düzenlenen “genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” suçunu mu, yoksa 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “gürültüye neden olma” kabahatini mi oluşturduğu;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması başlıklı 170. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“1) Kişilerin hayatı, sağlığı veya malvarlığı bakımından tehlikeli olacak biçimde ya da kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda; …

c) Silâhla ateş eden veya patlayıcı madde kullanan,

Kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun Tanımlar başlıklı 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde de;

“Silah deyiminden;

1. Ateşli silâhlar,

2. Patlayıcı maddeler,

3. Saldırı ve savunmada kullanılmak üzere yapılmış her türlü kesici, delici veya bereleyici alet,

4. Saldırı ve savunma amacıyla yapılmış olmasa bile fiilen saldırı ve savunmada kullanılmaya elverişli diğer şeyler,

5. Yakıcı, aşındırıcı, yaralayıcı, boğucu, zehirleyici, sürekli hastalığa yol açıcı nükleer, radyoaktif, kimyasal, biyolojik maddeler”

anlaşılması gerektiği belirtilmiştir.

Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik’in Tanımlar başlıklı 2. maddesinin (e) bendinde yer alan düzenlemeye göre;

Ateşli silah: Mermi çekirdeği veya saçma tabir edilen özel şekil ve nitelikteki maddeleri, barut gazı veya bu neviden patlayıcı ve itici güç ile uzak mesafelere kadar atabilen silahları, …

ifade eder.”

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre ise;

“Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.”

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 170. maddesinin gerekçesinde somut tehlike suçu olduğu vurgulanan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda korunan hukuki yarar; kişilerin hayatları, vücut bütünlükleri ve mal varlıkları bakımından bir tehlikeye maruz kalmadan huzur ve güven içerisinde yaşama haklarıdır. Anılan maddede yasaklanan ve ceza yaptırımına bağlanan eylemlerin işlenmesi durumunda kişilerin hayatları, vücut bütünlükleri veya mal varlıklarının zarar görme tehlikesi ortaya çıkmaktadır. Tehlikenin belirli kişi veya kişiler bakımından söz konusu olmasına gerek yoktur. Belirsiz sayıda kişinin, dolayısıyla toplumu oluşturan birçok kimsenin korunması amaçlanmıştır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulan ve süregelen kararlarında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCK’nın 170. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun oluşabilmesi için, eylemin kişilerde korku, kaygı veya panik yaratabilecek tarzda gerçekleşmesi yeterli değildir. Eylemde kullanılan silahın da anılan Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinde belirtilen ateşli silah olması gerekmektedir.

Ateşli silah ibaresinden ne anlaşılması gerektiğine ilişkin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda bir tanım bulunmasa da, Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Yönetmelik’in “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinin (e) bendinde ateşli silahın, Mermi çekirdeği veya saçma tabir edilen özel şekil ve nitelikteki maddeleri, barut gazı veya bu neviden patlayıcı ve itici güç ile uzak mesafelere kadar atabilen silahları ifade edeceği belirtilmiş, yine ateşli silah, Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğünde; “Patlayıcı madde aracı ile mermi atan top, tüfek vb. silah” şeklinde açıklanmıştır. Bu anlamda genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunda kullanılan silahın da, söz konusu tanımlara uygun olarak, mermi çekirdeği veya saçma tabir edilen özel şekil ve nitelikteki maddeleri, barut gazı veya bu neviden patlayıcı ve itici güç ile uzak mesafelere atabilme özelliğine sahip olması, diğer bir anlatımla gerçek bir silah olması gerekmektedir. Kuru sıkı tabir edilen, ses ve gaz fişeği atabilen silahlar nitelikleri itibarıyla bu suç açısından silah sayılamayacaklarından, kuru sıkı tabanca ile ateş edilmesi eyleminin, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “Gürültüye neden olma” kabahatini oluşturduğu kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın, 12.11.2010 tarihinde saat 00.10 sıralarında Kağıthane ilçesi, Merkez Mahallesi, Hasbahçe Mesire Alanı içinde kendisine ait olup 13.11.2010 tarihli ekspertiz raporuna göre, 6136 sayılı Kanun kapsamında olmadığı belirtilen, kuru sıkı olarak tabir edilen, ses ve gaz fişeği atabilen silah ile havaya beş el ateş ettiği olayda;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 170. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendinde düzenlenen silahla ateş etme şeklindeki seçimlik hareketli suçun sadece anılan Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi kapsamındaki, mermi çekirdeği veya saçma tabir edilen özel şekil ve nitelikteki maddeleri, barut gazı veya bu neviden patlayıcı ve itici güç ile uzak mesafelere kadar atabilme özelliğine sahip olan ateşli bir silahla işlenebileceği, ses ve gaz fişeği atabilen silahlar ise nitelikleri itibarıyla ateşli silah sayılamayacaklarından sanığın bu nitelikteki silah ile havaya ateş etmesi eylemi korku, kaygı ve panik yaratabilecek nitelikte olsa dahi, 5237 sayılı TCK’nın 170. maddesinin birinci fıkrası kapsamında düzenlenen genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu değil, başkalarının huzur ve sükûnunu bozucu davranışları yaptırıma bağlayan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen gürültüye neden olma kabahatini oluşturduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.

Bu nedenle, sanığın eyleminin genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunu oluşturduğunu kabul eden Yerel Mahkeme hükmünde isabet bulunmamaktadır.

2- Sanığın eyleminin “gürültüye neden olma” kabahatini oluşturduğu sonucuna ulaşılmakla, anılan kabahate ilişkin soruşturma zamanaşımının dolup dolmadığı;

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;

“Başkalarının huzur ve sükununu bozacak şekilde gürültüye neden olan kişiye, elli Türk Lirası idarî para cezası verilir.”

Anılan Kanun’un “İdari para cezası” başlıklı 17. maddesinin yedinci fıkrasında;

“İdarî para cezaları her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 4.1.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu suretle idarî para cezasının hesabında bir Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz. Bu fıkra hükmü, nispi nitelikteki idarî para cezaları açısından uygulanmaz.”

hükmüne yer verilmek suretiyle idari para cezalarının her yıl yeniden değerleme oranında arttırılacağı belirtilmiştir.

Aynı Kanun’un “Soruşturma zamanaşımı” başlıklı 20. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“(1) Soruşturma zamanaşımının dolması halinde kabahatten dolayı kişi hakkında idarî para cezasına karar verilemez.

(2) Soruşturma zamanaşımı süresi;

a) Yüzbin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde beş,

b) Ellibin Türk Lirası veya daha fazla idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde dört,

c) Ellibin Türk Lirasından az idarî para cezasını gerektiren kabahatlerde üç,

yıldır…

(4) Zamanaşımı süresi, kabahate ilişkin tanımdaki fiilin işlenmesiyle veya neticenin gerçekleşmesiyle işlemeye başlar.”

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun İdarî para cezası başlıklı 17. maddesinin yedinci fıkrasında, maktu idari para cezalarının her takvim yılı başından geçerli olmak üzere o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanacağı ve yapılan hesaplamada bir Türk Lirasının küsurunun dikkate alınmayacağı belirtilmiştir.

Bu hüküm uyarınca 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen idari para cezası miktarı da, 2006 yılı için %9,8, 2007 yılı için %7,8, 2008 yılı için %7,2, 2009 yılı için %12 ve 2010 yılı için %2,2 olarak öngörülen yeniden değerleme oranları dikkate alınmak suretiyle hesaplanmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun İdarî para cezası başlıklı 17. maddesinin yedinci fıkrası doğrultusunda yeniden değerleme oranları da dikkate alındığında, sanığın olay tarihi itibarıyla 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrası uyarınca 70 TL idari para cezası ile cezalandırılması gerektiği, ancak, anılan Kanun’un 20. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde üç yıl olarak belirlenen ve kabahatin işlendiği 12.11.2010 tarihinden itibaren başlayan soruşturma zamanaşımı süresinin, Yerel Mahkemenin karar tarihinden önce, 12.11.2013 tarihinde dolduğu anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu mahkûmiyet hükmünün, sanığın eyleminin 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 36. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen “gürültüye neden olma” kabahatini oluşturduğu gözetilmeden genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak, sanığın eylemine ilişkin olarak Kabahatler Kanunu’nun 20. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde düzenlenen soruşturma zamanaşımının, Yerel Mahkemenin karar tarihinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından ve yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarı ile uygulanması gereken 322 maddesi ile Kabahatler Kanunu’nun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Kabahatler Kanunu’nun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında idari para cezası verilmesine yer olmadığına karar verilmelidir.

3- Bu aşamada kabahate konu ses ve gaz fişeği atabilen silahın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilip verilmeyeceği;

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun Mülkiyetin kamuya geçirilmesi başlıklı 18. maddesinin birinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;

“Kabahatin konusunu oluşturan veya işlenmesi suretiyle elde edilen eşyanın mülkiyetinin kamuya geçirilmesine, ancak kanunda açık hüküm bulunan hallerde karar verilebilir.”

Anılan Kanun’unYerine getirme zamanaşımı başlıklı 21. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“1) Yerine getirme zamanaşımının dolması halinde idarî para cezasına veya mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin karar artık yerine getirilemez

3) Mülkiyetin kamuya geçirilmesine ilişkin zamanaşımı süresi on yıldır.

4) Zamanaşımı süresi, kararın kesinleşmesinin rastladığı takvim yılını takip eden takvim yılı başından itibaren işlemeye başlar.”

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen müsadere müessesesinden farklı olarak mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilebilmesi için Kanun’da açık bir düzenlemenin bulunması gerekmektedir. Nitekim; Kabahatler Kanunu’nun 33. maddesinde “Dilencilik”, 34. maddesinde “Kumar” kabahatleri düzenlenirken mülkiyetin kamuya geçirileceğinden açıkça bahsedilmiş, anılan Kanun’un 36. maddesinde düzenlenen “Gürültüye neden olma” kabahatinde ise bu şekilde bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bunun sonucu olarak gürültüye neden olma kabahatinde mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar verilemeyecektir.

Ancak, dosya kapsamına göre sanığın söz konusu silahı olay gecesi taşıdığının anlaşılması karşısında, 5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun ve Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Yönetmelik’in ilgili maddelerine ilişkin değerlendirme yapılması gerekmektedir.

12.02.2008 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun’un Amaç ve kapsam” başlıklı 1. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“(1) Bu Kanunun amacı, ses ve gaz fişeği atabilen silahların nitelikleri, imali, ithali, ihracı, satışı, edinilmesi, bulundurulması ve taşınması hakkındaki usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemlerini düzenlemektir.

(2) Bu kanunda geçen ses ve gaz fişeği atan silah; kurusıkı silah olarak da tabir edilen ses ve gaz fişeği atabilen silahları ifade eder.”

Aynı Kanun’un “Taşınması, satışı ve nakli” başlıklı 3. maddesi;

“(1) Bu Kanun kapsamına giren silahların;

a) Taşınması, …

yasaktır.

(2) Bu silahların satışı, mermi veya av malzemesi ya da yivsiz tüfek satışı yapmak için ruhsatlandırılmış yerlerce yapılır. Bu silahları satan bayilerle, başkalarına satan veya devredenlerin ya da başkalarından satın alan veya devralanların bir ay içinde Cumhuriyet Savcılığından alacakları sabıka kaydıyla birlikte mahallî mülki amire bildirimde bulunmaları zorunludur.

(3) Söz konusu silahlar, ancak her an kullanıma elverişli olmayacak ve kolay ulaşılmayacak şekilde, boş olarak kutu içerisinde nakledilebilirler. Bu silahların belirtilen şekil ve şartların dışında nakledilmesi taşıma olarak kabul edilir…”

Aynı Kanun’un “Ceza hükümleri” başlıklı 4. maddesinin ikinci ve dördüncü fıkralarında yer alan düzenlemeye göre;

“(2) Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci, ikinci ve üçüncü fıkralarındaki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beşyüz Yeni Türk Lirası, idarî para cezası verilir. Ayrıca bu silahların mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verilir.

(4) Bu Kanun hükümlerine göre idarî para cezasına ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar vermeye mahallî mülki amir yetkilidir.”

Aynı Kanun’un geçici 1. maddesinin birinci ve dördüncü fıkralarında yer alan düzenlemeye göre ise;

“(1) Bu Kanun kapsamına giren silahları ellerinde bulunduranlar, yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde mülki amirliğe bildirimde bulunmaları hâlinde, haklarında cezai takibat yapılmaz.

(4) Belirtilen süreler içinde bildirimde bulunmayanlar ve gerekli izinleri almayanlar bu Kanunun 4 üncü maddesine göre cezalandırılır.”

02.05.2008 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve olay tarihinde yürürlükte bulunan Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Yönetmelik’in “Bildirim” başlıklı 8. maddesi ise;

“(1) Ses ve gaz fişeği atabilen silâhları elinde bulunduranlar ile yeni devir veya satın alan şahıslar bulundukları yer mülkî amirliğinden havaleli bir dilekçe ve ekinde yer alan adli sicil belgesi ile birlikte kolluk birimine müracaat eder. Müracaat edilen kolluk birimince her ses ve gaz fişeği atabilen silâh için Ek-3’ te yer alan Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silâh Bildirim Belgesi düzenlenir…

(3) Belgenin düzenlenmesini müteakip, bildirim Ek-4’te yer alan Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silâh Kayıt Defterine ya da bilgisayar ortamına usulüne uygun şekilde işlenir.

(4) Bildirimde bulunan şahsın, ses ve gaz fişeği atabilen silâhını devretmesi durumunda, aralarında Ek-5’te yer alan Devir Sözleşmesi düzenlenir. Devir alan şahıs birinci fıkradaki usule göre bildirimde bulunur. Silâhı devredenler ise bildirimde bulundukları mülkî amirliğe bizzat veya yazılı olarak postayla Devir Sözleşmesi ile bildirimde bulunmaları halinde üzerlerinde kayıtlı görünen silâhın düşümü sağlanır.

(5) Kanunda belirtilen bir aylık bildirim süresi içerisinde birinci fıkradaki usule göre mülkî amirliğe başvuranlardan durumu ses ve gaz fişeği atabilen silâh edinmeye uygun olmadığı anlaşılanların silâhının mülkîyeti kamuya geçirilerek ses ve gaz fişeği atabilen silâhı satan şahıs hakkında Kanunun 4 üncü maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen hükümlere göre işlem yapılır.

(6) Kanunda bildirim için verilen bir aylık süre fatura veya devir sözleşmesinin düzenlendiği tarihten itibaren başlar.”

şeklinde hüküm altına alınarak anılan Kanun ve Yönetmelik’le ses ve gaz fişeği atabilen silahların edinilmesi, bulundurulması ve taşınması hakkındaki usul ve esaslar ile bunlarla ilgili izin, kayıt ve tescil işlemleri düzenlenmiştir.

5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun’un Taşınması, satışı ve nakli başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde bu Kanun kapsamına giren silahların taşınmasının yasak olduğu, ikinci fıkrasında ise ses ve gaz fişeği atabilen silahları satın alanların bir ay içinde Cumhuriyet savcılığından alacakları sabıka kaydıyla birlikte mahalli mülki amire bildirimde bulunmalarının gerektiği, Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Yönetmelik’in bildirim başlıklı 8. maddesinin altıncı fıkrasında bu bildirim için verilen bir aylık sürenin fatura veya devir sözleşmesinin düzenlendiği tarihten itibaren başlayacağı, anılan Kanun’un 4. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, birinci ve ikinci fıkralardaki yasaklara aykırı davranışta bulunanlara beş yüz Türk Lirası idari para cezası verileceği, ayrıca silahların mülkiyetinin kamuya geçirilmesine karar verileceği, bu hükümlere göre idarî para cezasına ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar vermeye mahalli mülki amirin yetkili olduğu belirtilmiştir.

5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun “Mahkemenin karar verme yetkisi” başlıklı 24. maddesinin birinci fıkrasında “Kovuşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunun anlaşılması halinde mahkeme tarafından idarî yaptırım kararı verilir.” şeklindeki düzenleme karşısında sanığın ses ve gaz fişeği atabilen silah taşıma kabahatini oluşturan fiilinin kovuşturma konusu olup olmadığı hususunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.

Ceza muhakemesi hukukumuzda mahkemelerce bir yargılama faaliyetinin yapılabilmesi ve hüküm kurulabilmesi için yargılamaya konu edilecek eylemle ilgili, usulüne uygun olarak açılmış bir ceza davası bulunması gerekir. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170. maddesinin birinci fıkrası uyarınca ceza davası, dava açan belge niteliğindeki icra ceza mahkemesine verilen şikâyet dilekçesi, son soruşturmanın açılması kararı gibi istisnai hükümler dışında kural olarak Cumhuriyet savcısı tarafından düzenlenecek bir iddianame ile açılır. Anılan Kanun’un 170. maddesinin 4. fıkrasında; “İddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır”, CMK’nın 225. maddesinde de; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir. Mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.” hükümlerine yer verilmiş olup bu hükümler gereğince hangi fail ve fiili hakkında dava açılmış ise, ancak o fail ve fiili hakkında yargılama yapılarak hüküm verilebilecektir.

Anılan kanuni düzenlemelere göre, iddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu iddia olunan eylemin dışına çıkılması, dolayısıyla davaya konu edilmeyen fiil veya olaydan dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması kanuna açıkça aykırılık oluşturacaktır. Öğretide “davasız yargılama olmaz” ve “yargılamanın sınırlılığı” olarak ifade edilen bu ilke uyarınca hâkim, ancak hakkında dava açılmış bir fiil ve kişi ile ilgili yargılama yapabilecek ve önüne getirilen somut uyuşmazlığı hukuki çözüme kavuşturacaktır.

Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 225. maddesinin birinci fıkrası uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir tereddüde yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve delillerini sunabilmelidir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun duraksamaya yer vermeyen kararlarına göre, bir olayın açıklanması sırasında bir başka olaydan söz edilmesi, o olay hakkında dava açıldığını göstermez. İddianamede dava konusu yapılan fiilin bir başka olaya dayalı olmadan, bağımsız olarak açıklanması gerekir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Dosya kapsamına göre sanığın söz konusu silahı 5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine aykırı hareket ederek, olay günü taşıdığı anlaşılmaktadır. Ancak “Şüpheli …’ın alınan beyanında kuru sıkı tabancayla beş el havaya ateş ettiğini ikrar ettiği ve tabancayı İlker’in kendisinden alıp beline koyduğu” şeklindeki iddianame içeriği gözetildiğinde, ses ve gaz fişeği atabilen silahı taşıma kabahatini oluşturabilecek açık bir anlatıma yer verilmemesi karşısında bu eylem ile ilgili açılmış bir dava bulunmadığı kabul edilmelidir. Bu anlamda ses ve gaz fişeği atabilen silahı taşıma kabahati kovuşturma konusu olmadığından, 1412 sayılı (mülga) CMUK’nın 322 ve Kabahatler Kanunu’nun 24. maddelerinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi de mümkün değildir. 5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun’un 4. maddesinin dördüncü fıkrasındaki Bu Kanun hükümlerine göre idarî para cezasına ve mülkiyetin kamuya geçirilmesine karar vermeye mahallî mülki amir yetkilidir.” şeklindeki hüküm karşısında söz konusu ses ve gaz fişeği atabilen silahın 5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun’un 4. maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları uyarınca gereğinin takdiri için idareye teslimine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

1- İstanbul 37. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 13.11.2013 tarihli ve 41-246 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eyleminin gürültüye neden olma kabahatini oluşturduğu gözetilmeden genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan mahkûmiyet kararı verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

Ancak, sanığın eylemine ilişkin olarak Kabahatler Kanunu’nun 20. maddesinin ikinci fıkrasının (c) bendinde düzenlenen soruşturma zamanaşımının, Yerel Mahkemenin karar tarihinden önce gerçekleştiği anlaşıldığından ve yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK’nın 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarı ile uygulanması gereken 322 maddesi ile Kabahatler Kanunu’nun 24. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak karar verilmesi mümkün bulunduğundan, Kabahatler Kanunu’nun 20/1. maddesi uyarınca sanık hakkında İDARİ PARA CEZASI VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,

2- Adli emanetin 2010/7375 sırasında kayıtlı bir adet “006049” numaralı ses ve gaz fişeği atabilen silah ve üç adet ses fişeği kovanının 5729 sayılı Ses ve Gaz Fişeği Atabilen Silahlar Hakkında Kanun’un 4. maddesinin ikinci ve dördüncü fıkraları uyarınca gereğinin takdiri için İDAREYE TESLİMİNE,

3- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 06.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede birinci uyuşmazlık yönünden oyçokluğuyla, ikinci ve üçüncü uyuşmazlıklar yönünden ise oybirliğiyle karar verildi.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.