Nafaka Davasında Temyiz Sınırı
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Temyiz edilebilen kararlar – Madde 361
(1) Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinden verilen temyizi kabil nihai kararlar ile hakem kararlarının iptali talebi üzerine verilen kararlara karşı tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabilir.
(2) Davada haklı çıkmış olan taraf da hukuki yararı bulunmak şartıyla temyiz yoluna başvurabilir.
Temyiz edilemeyen kararlar – Madde 362
(1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.
b) Kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri itibarıyla temyiz edilebilen alacak davaları ile kira ilişkisinden doğan diğer davalardan üç aylık kira tutarı temyiz sınırının üzerinde olanlar hariç olmak üzere 4 üncü maddede gösterilen davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç) özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla ilgili kararlar.
c) Yargı çevresi içinde bulunan ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar ile yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar.
ç) Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar.
d) Soybağına ilişkin sonuçlar doğuran davalar hariç olmak üzere, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar.
e) Yargı çevresi içindeki ilk derece mahkemeleri hâkimlerinin davayı görmeye hukuki veya fiilî engellerinin çıkması hâlinde, davanın o yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye nakline ilişkin kararlar.
f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar.
g) 353 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı temyiz edebilir.
Parasal sınırların artırılması – Ek Madde 1
(1) 200 üncü, 201 inci, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırlar her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların on Türk lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.
(2) 200 üncü ve 201 inci maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hukuki işlemin yapıldığı, 341 inci, 362 nci ve 369 uncu maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.
Nafaka Davasında Temyiz Sınırının Miktar İtibarıyla Altında Kalan Karara Karşı Temyize Başvurulabilir mi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2022/32 Karar No: 2022/405 Karar Tarihi: 29.03.2022
Mahkemesi : İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi
1. Taraflar arasındaki iştirak nafakasının arttırılması davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesince verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 2. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesinde; tarafların 15.06.2002 tarihinde evlendiklerini ancak Eyüp 1. Aile Mahkemesinin 2008/152 E. ve 2008/263 K. sayılı kararı ile boşanmalarına karar verildiğini ve kararın 02.05.2008 tarihinde kesinleşmesinden sonra ise 21.07.2008 tarihinde ortak çocuk Tuğba’nın dünyaya geldiğini, Bakırköy 8. Aile Mahkemesinin 16.09.2011 tarihli ve 2011/744 E., 2011/772 K. sayılı kararı ile velayetin anneye verilmesine ve ortak çocuk yararına 500TL iştirak nafakası ödenmesine karar verildiğini, kararın 30.09.2011 tarihinde kesinleştiğini, gelinen zamanda bu miktardaki bir nafakanın ortak çocuğun ihtiyaçlarını karşılamasının mümkün olmadığını ileri sürerek ortak çocuk yararına 10.000TL iştirak nafakası ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili baba tarafından ortak çocuğun tüm ihtiyaçlarının karşıladığını, nafakanın belirlendiği tarih ile dava tarihi arasında müvekkilinin gelir durumunun değişmediğini, küçük için verilen nafakanın arttırılması durumunda davacının sebepsiz zenginleşmesine neden olacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Küçükçekmece 1. Aile Mahkemesinin 18.04.2019 tarihli ve 2018/776 E., 2019/299 K. sayılı kararı ile; tarafların ortak çocuğu olan Tuğba’nın velayetinin anneye verildiği, karar tarihi itibari ile ortak çocuk için belirlenen 500TL miktarındaki nafakanın küçüğün büyümesi, ihtiyaçlarının artması, aradan geçen süre, tarafların sosyal ve ekonomik durumları ve hakkaniyet ilkeleri doğrultusunda dava tarihinden itibaren aylık 5.700TL olarak ödenmesine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde taraflarca istinaf isteminde bulunulmuştur.
8. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 10.10.2019 tarihli ve 2019/1560 E., 2019/1587 K. sayılı kararı ile;
“İlk derece mahkemesince belirlenen iştirak nafakası miktarının, çocuğun ihtiyaçları ve tarafların ekonomik ve sosyal durumlarına göre fazla olduğu, davacı tarafından nafakanın her yıl artırılmasına karar verilmesi talep edildiği hâlde bu hususta karar verilmediği gerekçesiyle her iki tarafın da istinaf taleplerinin ayrı ayrı kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, dava tarihinden geçerli olmak üzere ortak çocuk yararına 4.000TL iştirak nafakası ödenmesine, nafakanın her yıl TÜİK tarafından açıklanan ÜFE oranında artırılmasına karar verilmiştir.”
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge adliye mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı yasal süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.
10. Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 24.09.2020 tarihli ve 2020/3117 E. ve 2020/4132 K. sayılı kararı ile;
“…1- Dava, iştirak nafakasının artırılmasına ilişkin olup, ilk derece mahkemesince davanın kısmen kabulü ile aylık 5.700,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir. Bu karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulmuştur. İstinaf incelemesi yapan bölge adliye mahkemesince, davacı kadının istinaf talebinin esastan reddine, davalı erkeğin istinaf talebinin kabulü ile aylık 4.000,00 TL iştirak nafakasına hükmedilmiştir.
Tarafların gerçekleşen sosyal ve ekonomik durumlarına, nafakanın niteliğine, günün ekonomik koşullarına göre, davacı annenin asgari ücretle çalışması dikkate alındığında, ortak çocuk Tuba’nın ihtiyaçlarına özellikle eğitim masraflarına nazaran takdir edilen iştirak nafakası azdır. Mahkemece 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 4. maddesindeki hakkaniyet ilkesi de dikkate alınarak daha uygun miktarda nafakaya hükmedilmesi gerekir. Bu yön gözetilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve kanuna aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 10.03.2021 tarihli ve 2020/1336 E., 2021/384 K. sayılı kararı ile; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile benimsenen istinaf kanun yolu incelemesi sonrasında artık Yargıtayın tamamen bir hukukî denetim ve içtihat mercii olduğu, temyiz incelemesinde maddi vakıa ve delil değerlendirilmesine girilemeyeceği, sadece hukukî denetim yapılması gerektiği, HMK’nın 371. maddesi ile temyiz incelemesinin kapsamının belirlendiği, bozma sebebi nispi nitelikte ise tespit edilen bozma sebebinin hükmü etkilemesi gerektiği, nitekim karara etki eden yargılama hatası veya eksikliklerin mevcut olması hâlinde bunların bozma sebebi sayılabilmesi için ayrıca hüküm sonucunu etkilemiş olmaları gerektiği, buna karşılık dava şartlarının bulunmaması veya taraflardan birinin davasını ispat için dayandığı delillerin yasal bir sebep olmadan kabul edilmemesi hâllerinin ise mutlak bozma sebebi olduğu, somut olaya gelindiğinde ise Yargıtayca temyiz incelemesi sonucunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ile düzenleme altına alınan iştirak nafakasının artırılması koşullarının oluşup oluşmadığına ilişkin hukukî denetimin yapıldığı, buna göre iştirak nafakasının artırılmasının doğru olduğunun Yargıtayın hukuki denetiminden geçtiği, bunun ötesinde tarafların belirlenen ekonomik ve sosyal durumları dikkate alındığında TMK’nın 4. maddesi uyarınca takdir edilen nafakanın miktarına yönelik bozma yapılamayacağı gerekçesiyle miktar yönünden kesin olarak direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; derece mahkemelerince takdir edilen iştirak nafakasının miktarına ilişkin temyiz itirazları hakkında, Yargıtayca yapılan incelemenin; maddi vakıa denetimi ile delil değerlendirmesi niteliğinde mi, yoksa hukuki denetim niteliğinde mi olduğu, buradan varılacak sonuca göre iştirak nafakası miktarına ilişkin Yargıtayın temyiz olunan kararı bozup bozamayacağı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
14. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; davacı tarafından ortak çocuk yararına 10.000TL iştirak nafakası talep edildiği, ilk derece mahkemesince aylık 5.700TL iştirak nafakası ödenmesine hükmedildiği, bu karara karşı taraflarca istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine Bölge Adliye Mahkemesince nafakanın “aylık 4.000TL’ye indirilmesine ve ayrıca her yıl TÜİK tarafından ÜFE oranında artırılmasına” karar verildiği, hükmün davacı vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece takdir edilen iştirak nafakası miktarının az olduğu gerekçesi ile bozma kararı verildiği, Bölge Adliye Mahkemesince bozma kararına karşı 10.03.2021 tarihinde direnme kararı verildiği dikkate alındığında; hüküm altına alınan miktarın 78.630TL olan temyiz kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
15. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un Geçici 2. maddesinin 1. fıkrasında, “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilerek bölge adliye mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiilî olarak göreve başlamıştır.
16. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesinde istinaf yoluna başvurulabilen kararlar, aynı Kanun’un 361 ve 362. maddelerinde de temyiz edilebilen ve temyiz edilemeyen kararlar düzenleme altına alınmıştır. HMK’nın 362/1-(a) maddesi uyarınca “miktar veya değeri kırkbin Türk Lirasını (bu tutar dahil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar” hakkında temyiz yoluna başvurulmaz. Kesinlik sınırı kamu düzeni ile ilgilidir.
17. 6763 sayılı Kanun’un 44. maddesiyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen Ek 1. madde ile aynı Kanun’un 362/1-(a) maddesinde öngörülen parasal sınırı her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, o yıl için 04.01.1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilân edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle ile belirlenmektedir. Anılan Ek 1 maddenin 2. fıkrasında ise HMK’nın 341, 362 ve 369. maddelerindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı hükme bağlanmıştır.
18. Bu açıklamalara göre direnme kararının verildiği 10.03.2021 tarihinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 362/1-(a) maddesinde öngörülen temyiz kesinlik sınırı 78.630TL’dir.
19. Belirtilmelidir ki; bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı; karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.
20. Eldeki davada temyize konu alacak miktarının ne olduğunun açıklanmasında yarar bulunmakta olup davacı, dava dilekçesi ile “10.000TL iştirak nafakasının” davalıdan tahsilini talep etmiştir.
21. İlk derece mahkemesinin 18.04.2019 tarihli “davanın kısmen kabulüne” ilişkin kararı; tarafların istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesi tarafından 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt bendi uyarınca istinaf başvurularının ayrı ayrı kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının bütünü ile kaldırılmasına ve yerine davanın yeniden esası hakkında kısmen kabul kararı verilerek “müşterek çocuk için hüküm altına alınan 500TL iştirak nafakasının dava tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 3.500TL artırılarak, 4.000 TL iştirak nafakasına hükmedilmesine fazlaya ilişkin talebin reddine, hüküm altına alınan nafakanın her yıl TÜİK tarafından açıklanan ÜFE oranında artırılmasına” karar verilmiştir.
22. Bölge Adliye Mahkemesince verilen kısmen kabul kararı, davacı vekilinin temyiz istemi üzerine Özel Dairenin 24.09.2020 tarihli kararıyla ortak çocuğun ihtiyaçları ve eğitim masraflarına göre takdir edilen iştirak nafakası miktarının az olduğu gerekçesiyle bozulmuş, bozma kararına karşı 10.03.2021 tarihinde direnme kararı verilmiştir.
23. Bu durumda direnme kararını temyiz eden davacının reddedilen yıllık nafaka miktarı ve dolayısıyla uyuşmazlık konusu olan “72.000TL iştirak nafakası” talebi açık biçimde Bölge Adliye Mahkemesince direnme kararının verildiği 10.03.2021 tarihinde geçerli olan 78.630TL tutarındaki temyiz kesinlik sınırının altında olduğundan, anılan karara karşı temyiz yasa yoluna gidilmesi miktar itibariyle mümkün değildir.
24. Yukarıda değinildiği üzere somut olayda hüküm altına alınan nafaka miktarı temyiz kesinlik sınırı altındadır. Nitekim aynı gerekçeyle, davacı vekilinin direnme kararına ilişkin temyiz istemi, Bölge Adliye Mahkemesinin 28.06.2021 tarihli ek kararı ile reddedilmiştir. Ancak bölge adliye mahkemesinin bu ek kararı yasal süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiş, ek karar Özel Dairenin 13.10.2021 tarihli ve 2021/8109 E. ve 2021/7234 K. sayılı kararının 1. bendi ile kaldırılmıştır.
25. O hâlde üzerinden durulması gereken bir diğer hususta 6763 Sayılı Kanun’un 43. maddesi ile değişik 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin 5. fıkrası ile direnme kararlarına ilişkin Özel Daireye tanınan inceleme yetkisinin kapsamıdır. Anılan maddede yer alan düzenlemeye göre;
“İlk derece mahkemesi veya bölge adliye mahkemesi kararında direnirse, bu kararın temyiz edilmesi durumunda inceleme, kararına direnilen dairece yapılır. Direnme kararı öncelikle incelenir. Daire, direnme kararını yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderir.”
Anılan madde ile direnme kararlarının doğrudan Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesi uygulamasından vazgeçilmiş, bunun yerine direnme kararlarının öncelikle kararına direnilen daire tarafından incelenmesi usulü benimsenmiştir. Böyle bir durumda Özel Daire; direnme kararını yerinde gördüğü takdirde kendi kararını düzeltebilecek ve böylece hatasından dönebilecek, aksi takdirde dosyayı Hukuk Genel Kururluna gönderecektir. Yapılan değişikliğin madde gerekçesinde “bu yolla Hukuk Genel Kurulu önüne gelecek dosyaların kısmen azaltılması ve iş yükünün hafifletilmesinin amaçlandığı” açıklanmıştır.
26. Eldeki davada; ek kararın temyizine yönelik olarak yapılan incelemede Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.10.2021 tarihli ve 2021/8109 E. ve 2021/7234 K. sayılı “direnilen kararın karar tarihi itibariyle miktar yönünden temyizi incelenebilir nitelikte” olduğu gerekçesi ile “28.6.2021 tarihli davacının temyiz dilekçesinin reddine dair ek kararın kaldırılmasına” karar verilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin 5. fıkrası uyarınca temyiz incelemesi yapılmak üzere dosyanın Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gönderilmesine karar verildiği anlaşılmıştır.
27. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373. maddesinin 5. fıkrasına göre Özel Dairenin direnme kararlarına ilişkin derece mahkemesince verilen ek karara yönelik inceleme yapma yetkisi bulunmamaktadır. Bu yetki Yargıtay Hukuk Genel Kururluna aittir. Zira Kanun; Özel Daireye sadece “direnme kararını yerinde görüp görmediğine” dair inceleme yetkisi tanımıştır. Hâl böyle olunca Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 13.10.2021 tarihli ve 2021/8109 E. ve 2021/7234 K. sayılı kararında “İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesinin 28.06.2021 tarihli ek kararın kaldırılmasına” yönelik 1. bendinin kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir.
28. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında; ilk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda iştirak nafakası miktarının arttırılmasına karar verildiği, hükmün istinaf edilmesi üzerine bölge adliye mahkemesince “nafakanın her yıl TÜİK tarafından açıklanan ÜFE oranında artırılmasına” karar verildiği, artırım kararı nedeniyle kararın temyiz kesinlik sınırının altında kalmadığı dolayısıyla ön sorunun bulunmadığı görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
29. Ek karar isabetli olduğundan (yukarıdaki açıklamalar kapsamında temyiz isteminin miktar yönünden reddi isabetli olduğundan) onanması gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1) Yargıtay 2. Hukuk Dairesinin 13.10.2021 tarihli ve 2021/8109 E. ve 2021/7234 K. sayılı kararının 1. bendinin oy birliği ile KALDIRILMASINA,
2) Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile Mahkemenin 28.06.2021 tarihli ek kararının oy çokluğu ile ONANMASINA,
Harç peşin alındığından harç alınmasına yer olmadığına,
Dosyanın ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 29.03.2021 tarihinde kesin olarak karar verildi.
Alanında yetkin Kayseri boşanma avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Bürosu, anlaşmalı boşanma ve çekişmeli boşanma davalarında Kayseri boşanma avukatı ve arabulucu olarak tazminat davası, nafaka davası, velayet davası, mal rejiminin tasfiyesi gibi aile hukuku ile ilgili her türlü konuda avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri Boşanma Avukatı kadrosu ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, boşanma davası sırasında ve sonrasında müvekkillerimize gerekli hukuki danışmanlık desteği sağlamaktadır. Kayseri boşanma avukatı kadromuz; boşanma davası, anlaşmalı boşanma, çekişmeli boşanma, zina nedeniyle boşanma, terk nedeniyle boşanma, tanıma ve tenfiz davası, nafaka davası, tazminat davası, velayet davası, mal rejimi davası gibi aile hukuku davalarında müvekkillerimizi temsil etmekte, ayrıca hukuki danışmanlık ve arabuluculuk hizmeti de vermektedir.
Kayseri boşanma avukatı kadromuz; anlaşmalı boşanma davası, çekişmeli boşanma davası, boşanma sonrası mal paylaşımı, nafaka davası, velayet davası ve velayetin değiştirilmesi, iştirak nafakası, maddi ve manevi tazminat davası gibi aile hukuku alanına giren konularda uzmanlığa ve 15 yılı aşkın tecrübeye sahiptir. Kayseri boşanma avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan boşanma süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile boşanma davası ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.