Olağanüstü Hal Döneminde Verilen Elkoyma Tedbiri Kararı, Şüphelinin Firari Olduğu Gerekçesiyle Uzatılabilir mi
ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU
HASAN TURĞUT BAŞVURUSU
Başvuru Numarası: 2018/1058 Karar Tarihi: 23/11/2022
İKİNCİ BÖLÜM – KARAR
Başkan Y.: Engin YILDIRIM
Üyeler: M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Basri BAĞCI, Kenan YAŞAR
Raportör: Kamber Ozan TUTAL
Başvurucu: Hasan TURĞUT
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru, sulh ceza hâkimliklerinin yapısı nedeniyle adil yargılanma hakkının; ceza soruşturması kapsamında mal varlığı hakkında verilen elkoyma tedbiri nedeniyle de mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 12/1/2018 tarihinde yapılmıştır.
3. Başvuru, başvuru formu ve eklerinin idari yönden yapılan ön incelemesinden sonra Komisyona sunulmuştur.
4. Komisyonca başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar verilmiştir.
5. Bölüm Başkanı tarafından başvurunun kabul edilebilirlik ve esas incelemesinin birlikte yapılmasına karar verilmiştir.
6. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir.
7. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı süresinde beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
8. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle olaylar özetle şöyledir:
9. Türkiye 15 Temmuz 2016 gecesi silahlı bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kalmış ve Bakanlar Kurulu tarafından ülke genelinde 21/7/2016 tarihinden itibaren doksan gün süreyle olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmesine karar verilmiştir. Müteaddit defalar uzatılan OHAL 19/7/2018 tarihinde son bulmuştur. Darbe teşebbüsüne ilişkin süreç, OHAL ilanı, OHAL döneminin gerektirdiği tedbirlere ilişkin detaylı açıklamalar Anayasa Mahkemesinin Aydın Yavuz ve diğerleri ([GK], B. No: 2016/22169, 20/6/2017, §§ 12-20, 47-66) kararında yer almaktadır.
10. Başvurucu 1967 doğumlu olup Danıştay tetkik hâkimi olarak görev yapmakta iken 25/8/2016 tarihli ve 29812 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) Genel Kurulunun 24/8/2016 tarih ve 2016/426 sayılı kararı ile kamu görevinden çıkarılmıştır.
11. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı (Başsavcılık) 29/7/2016 tarihinde anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs ve silahlı terör örgütüne üye olma suçlarından haklarında soruşturma yürütülen ekli listede gösterilen başvurucu dâhil 196 şüphelinin mal varlığı hakkında elkoyma tedbiri uygulanmasını talep etmiştir.
12. Ankara 2. Sulh Ceza Hâkimliği (Hâkimlik) 1/8/2016 tarihinde Başsavcılığın talebini kabul etmiştir. Hâkimlik tarafından kararın ekinde yer alan diğer şüphelilerle birlikte başvurucunun tüm bankalardaki hesaplarına, tapuda kayıtlı tüm gayrimenkullerine, tüm ulaşım araçlarına ve her türlü hak ve alacaklarına, maaş hesaplarına, son aldıkları maaşları kadar paranın aylık harcamalar için kullanılmak üzere o ay içerisinde çekilmesine izin verildikten sonra arta kalan tutar üzerine elkoyma tedbiri uygulanmasına karar verilmiştir. Kararda 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesi ile 27/7/2016 tarihli ve 29783 (2. Mükerrer) sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 668 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınması Gereken Tedbirler ile Bazı Kurum ve Kuruluşlara Dair Düzenleme Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin (KHK) 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi dayanak olarak gösterilmiştir.
13. Hâkimlik kararın gerekçesinde; soruşturma dosyasındaki bilgi ve belgelere göre Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına (FETÖ/PDY) üye oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma açılan şüphelilerin bir kısmının tutuklandığı, bir kısmının ise adli kontrol şartı ile serbest bırakıldığı açıklamıştır. Hâkimlik, tutuklu olan şüphelilerin yakınlarına verdikleri veya vermek istedikleri vekâletnameler ile mal varlıklarını devretmeye çalıştıklarını ifade etmiştir. Hâkimlik, şüphelilerin soruşturmaya konu suçu işlediklerine, mal varlıklarının FETÖ/PDY’nin faaliyetleri neticesinde elde edildiğine ve mal varlıklarını devretmeye çalıştıklarına dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphesinin bulunduğunu belirtmiştir.
14. Ayrıca Başsavcılığın talebi üzerine Ankara 1. Sulh Ceza Hâkimliği 27/7/2016 tarihinde 2849 şüpheliye ait mal varlığı üzerinde ve Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği 12/8/2016 tarihinde 676 şüpheliye ait mal varlığı üzerinde elkoyma tedbiri uygulanmasına karar vermiştir.
15. Başsavcılık 12/8/2016 tarihinde başvurucu hakkında ifadesinin alınmasına yönelik olarak yakalama kararı çıkarılmasını talep etmiştir. Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliği aynı tarihte talebi kabul ederek adresi belli olmadığı ve aramalara rağmen bulunamadığından ifadesi alınmak üzere başvurucunun 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 98. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca yakalanmasına karar vermiştir.
16. Başsavcılık elkoyma tedbirine konu şüphelilere ait mal varlıklarının suçtan elde edilip edilmediği, gelirleriyle uyumlu olup olmadığı ile suç gelirlerinin aklanması veya terörün finansmanı suçu ile ilişkili olup olmadığının tespiti için Mali Suçları Araştırma Kurulundan (MASAK) rapor alınmasına karar vermiştir. Başsavcılık, ayrıca hak kayıplarına neden olunmaması amacıyla MASAK’ın düzenleyeceği raporlarının tamamlanan kısımların bildirilmesi için talimat vermiştir.
17. Başsavcılık 17/11/2016 tarihinde MASAK tarafından düzenlenen ara analiz raporu doğrultusunda bir kısım şüphelilerin mal varlıkları üzerindeki ceza hâkimliklerince verilmiş elkoyma kararlarının kaldırılmasını talep etmiştir. Başsavcılık içerisinde başvurucunun da bulunduğu diğer 391 şüpheli hakkındaki elkoyma tedbirinin ise ara analiz raporu, bazı şüphelilerin henüz yakalanamamış olması ve soruşturma dosyaları kapsamı gereğince devamına karar verilmesini talep etmiştir. Başsavcılık, hakkındaki elkoyma tedbirinin kaldırılması ve devamı talep edilen şüphelileri ekli listede göstermiştir.
18. Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliği 21/11/2016 tarihinde Başsavcılığın talebini kabul etmiştir. Hâkimlik; Ek-1 sayılı listede isimleri bulunan 3338 şüpheli hakkındaki mal varlıklarına ilişkin olarak tedbirin kaldırılmasına ve Ek-2 sayılı listede isimleri bulunan 391 şüpheli hakkındaki mal varlıklarına ilişkin olarak ise tedbir kararları devam ettiğinden yeniden tedbirlerin devamına dair karar verilmesine yer olmadığına hükmetmiştir. Başvurucu, hakkındaki tedbir kararı devam edenler listesinde yer almıştır.
19. Başvurucu vekili 9/2/2017 tarihinde elkoyma kararına itiraz etmiştir. İtiraz dilekçesinde; terör örgütü ile bir bağlantısı olmadığı, elkoyma tedbirine konu mal varlıklarının suçtan elde edildiğine dair somut delil olmadığı, gerekli araştırma yapılmadan tedbir kararı verildiği ve tedbirin hukuka aykırı olduğu ileri sürülmüştür. Görev suçlarında öngörülen usulün işletilmediğini, bağımsız ve tarafsız olmayan mahkemelerce tedbir kararının verildiğini ve etkili bir itiraz hakkı tanınmadığını belirten başvurucu vekili elkoyma tedbirinin kaldırılmasını talep etmiştir.
20. Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği 1/12/2017 tarihinde itirazı kesin olmak üzere reddetmiştir. Kararın gerekçesinde; dayanılan nedenler, gösterilen gerekçe ve evrak içeriği gözönüne alındığında itiraz edilen kararın usul ve yasaya uygun bulunduğu belirtilmiştir.
21. Bu karar, başvurucuya 15/12/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
22. Başvurucu 12/1/2018 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
23. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Taşınmazlara, hak ve alacaklara elkoyma” kenar başlıklı 128. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Soruşturma veya kovuşturma konusu suçun işlendiğine ve bu suçlardan elde edildiğine dair somut delillere dayanan kuvvetli şüphe sebebi bulunan hallerde, şüpheli veya sanığa ait;
a) Taşınmazlara,
b) Kara, deniz veya hava ulaşım araçlarına,
c) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba,
d) Gerçek veya tüzel kişiler nezdindeki her türlü hak ve alacaklara,
e) Kıymetli evraka,
f) Ortağı bulunduğu şirketteki ortaklık paylarına,
g) Kiralık kasa mevcutlarına,
h) Diğer malvarlığı değerlerine,
Elkonulabilir. Somut olarak belirlenen Bu taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerinin şüpheli veya sanıktan başka bir kişinin zilyetliğinde bulunması halinde dahi, elkoyma işlemi yapılabilir. (Ek cümle: 21/2/2014 – 6526/10 md.) Bu madde kapsamında elkoyma kararı alınabilmesi için ilgisine göre Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu, Mali Suçları Araştırma Kurulu, Hazine Müsteşarlığı ve Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Kurumundan, suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınır. Bu rapor en geç üç ay içinde hazırlanır. Özel sebepler zorunlu kıldığında bu süre talep üzerine iki ay daha uzatılabilir.
(2) Birinci fıkra hükmü;
a) Türk Ceza Kanununda tanımlanan; …
18. Anayasal Düzene ve Bu Düzenin İşleyişine Karşı Suçlar (madde 309, 311, 312, 313, 314, 315, 316), …
(3) Taşınmaza elkonulması kararı, tapu kütüğüne şerh verilmek suretiyle icra edilir.
(4) Kara, deniz ve hava ulaşım araçları hakkında verilen elkoyma kararı, bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur.
(5) Banka veya diğer malî kurumlardaki her türlü hesaba elkonulması kararı, teknik iletişim araçlarıyla ilgili banka veya malî kuruma derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili banka veya malî kuruma ayrıca tebliğ edilir. Elkoyma kararı alındıktan sonra, hesaplar üzerinde yapılan bu kararı etkisiz kılmaya yönelik işlemler geçersizdir…
(7) Hak ve alacaklara elkoyma kararı, ilgili gerçek veya tüzel kişiye teknik iletişim araçlarıyla derhâl bildirilerek icra olunur. Söz konusu karar, ilgili gerçek veya tüzel kişiye ayrıca tebliğ edilir.”
24. 668 sayılı KHK’nın “Soruşturma ve kovuşturma işlemleri” kenar başlıklı 3. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü halin devamı süresince; …
(ı) 5271 sayılı Kanunun 128 inci maddesi uyarınca yapılacak elkoymaya, maddenin birinci fıkrasında belirtilen rapor alınmadan, sulh ceza hâkimliğince karar verilebilir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı da elkoymaya karar verebilir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan elkoyma işlemi, beş gün içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını elkoymadan itibaren on gün içinde açıklar; aksi halde elkoyma kendiliğinden kalkar.”
B. Uluslararası Hukuk
25. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne (Sözleşme) ek 1 No.lu Protokol’ün “Mülkiyetin korunması” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.
Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez.”
26. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), suç isnadına bağlı olarak yapılan elkoyma işlemlerini Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi kapsamında değerlendirmektedir. AİHM’e göre kamu makamlarınca kişilerin mülküne el konulması mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. AİHM, bu suretle yapılan müdahalenin mülkiyetin kullanılmasının kontrolüne ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerektiği görüşündedir (Raimondo/İtalya, B. No: 12954/87, 22/2/1994, § 27; Andrews/Birleşik Krallık (k.k.), B. No: 49584/99, 26/9/2002; Adamczyk/Polonya (k.k.), B. No: 28551/04, 7/11/2006; JGK Statyba Ltd ve Guselnikovas/Litvanya, B. No: 3330/12, 5/11/2013, § 117). Buna göre elkoyma işlemiyle başvurucu, mülkünden tamamıyla yoksun bırakılmamakta; başvurucunun mülkünden yararlanması veya tasarrufta bulunması geçici olarak sınırlandırılmaktadır. AİHM ayrıca elkoyma işleminin -kimi durumlarda- muhtemel bir müsadere kararının uygulanmasını güvence altına almaya yönelik olarak geçici bir tedbir şeklinde uygulandığına da dikkat çekmektedir (Rafig Aliyev/Azerbaycan, B. No: 45875/06, 6/12/2011, § 118).
27. AİHM, elkoyma yoluyla yapılan müdahalenin öncelikle iç hukukta yeterli bir temelinin olması ve kamu yararına dayalı meşru bir amacı içermesi gerektiğini kabul etmektedir (Ali Esen/Türkiye, B. No: 74522/01, 24/7/2007, § 32). Nitekim Viktor Konovalov/Rusya (B. No: 43626/02, 24/5/2007) kararında, iç hukukta bu konuda bir düzenleme bulunmadığı hâlde el konulan aracın nihai karar beklenmeden satılması suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Sözleşme’ye ek 1 No.lu Protokol’ün 1. maddesi anlamında hukuka dayalı olma gerekliliğini karşılamadığı sonucuna varılmıştır (Viktor Konovalov/Rusya, §§ 38-47). Bununla birlikte AİHM, elkoyma yönünden kamu makamlarının geniş bir takdir yetkisi olduğunu kabul etmektedir (Dzinic/Hırvatistan, B. No: 38359/13, 17/5/2016, § 68). AİHM ayrıca, muhtemel bir müsadere için elkoyma tedbirinin uygulanmasının kamu yararına dayalı olup meşru bir amacı da içerdiğini sıklıkla içtihatlarında belirtmektedir (Borzhonov/Rusya, B. No: 18274/04, 22/1/2009, § 58; East West Alliance Limited/Ukrayna, B. No: 19336/04, 23/1/2014, § 187).
28. AİHM’e göre mülkün kamu yararına kullanılmasının kontrolü kapsamında mülke el konulması hususunda devletlerin geniş bir takdir yetkisi bulunmakla birlikte bu yetkinin tanınması, kişilerin mülkünden geçici süreyle de olsa yoksun bırakılması gibi ağır bir sonuca da yol açmaktadır. Bu nedenle başvurucunun mülkiyet hakkına elkoyma suretiyle yapılan müdahalenin keyfî veya öngörülemez olmaması için usule ilişkin bazı güvenceler öngörülmelidir. AİHM, özellikle elkoyma ve müsadere yoluyla yapılan müdahaleler yönünden verdiği kararlarında keyfî müdahalelerden korunmak amacıyla mülkiyet hakkına müdahale teşkil eden bu önlemlerin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının kişilere tanınması güvencesinin sağlanması gerektiğini belirtmektedir. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (AGOSI/Birleşik Krallık, B. No: 9118/80, 24/10/1986, § 60; Saccoccia/Avusturya, B. No: 69917/01, 18/12/2008,§ 89; elkoyma ile ilgili kararlar için bkz. Dzinic/Hırvatistan, § 68; Borzhonov/Rusya, §§ 60, 61).
V. İNCELEME VE GEREKÇE
29. Anayasa Mahkemesinin 23/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Adli Yardım Talebi Yönünden
30. Başvurucu bireysel başvuru harç ve masraflarını karşılayacak geliri olmadığını beyan ederek adli yardım talebinde bulunmuştur.
31. Anayasa Mahkemesinin Mehmet Şerif Ay (B. No: 2012/1181, 17/9/2013) kararında belirtilen ilkeler dikkate alınarak geçimini önemli ölçüde güçleştirmeksizin yargılama giderlerini ödeme gücünden yoksun olduğu anlaşılan başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan adli yardım talebinin kabulüne karar verilmesi gerekir.
B. Sulh Ceza Hâkimliklerinin Yapısına İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları
32. Başvurucu, elkoyma kararını veren ve itirazı inceleyen sulh ceza hâkimliklerinin yapısı itibarıyla bağımsız ve tarafsız olmadığını ve kanuni hâkim güvencesine aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
33. Anayasa Mahkemesince sulh ceza hâkimliklerinin kanuni hâkim güvencesini sağlamadıkları, tarafsız ve bağımsız mahkeme olmadıkları ve etkili bir itirazda bulunmayı imkânsız hâle getirdiğine ilişkin iddialar birçok kararda incelenmiş; bu kararlarda sulh ceza hâkimliklerinin yapısal özellikleri dikkate alınarak söz konusu iddiaların açıkça dayanaktan yoksun olduğu sonucuna varılmıştır (Hikmet Kopar ve diğerleri [GK], B. No: 2014/14061, 8/4/2015, §§ 101-115; Mehmet Baransu (2), B. No: 2015/7231, 17/5/2016, §§ 64-78, 94-97).
34. Somut başvuruda aynı mahiyetteki iddialara ilişkin olarak anılan kararlarda varılan sonuçtan ayrılmayı gerektiren bir durum bulunmamaktadır.
35. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Mülkiyet Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
36. Başvurucu, elkoyma kararına karşı itiraz dilekçesinde ileri sürülen iddiaların gerekçe gösterilmeksizin reddedildiğini ve kesinleşmiş bir mahkûmiyet hükmü olmamasına rağmen elkoyma kararında kullanılan ifadelerde örgüt üyesi olmakla suçlandığını belirtmiştir. Başvurucu, mal varlığına el konulmasının öngörülebilir kanuni bir dayanağının olmadığını, atılı suçun işlendiği iddiası yönünden kuvvetli suç şüphesi gösterir somut bir delilin ortaya konulamadığını ve elkoyma koşulları oluşmadan keyfî bir şekilde karar verildiğini ifade etmiştir. Başvurucu, soruşturma dosyasındaki kısıtlılık kararı nedeniyle elkoyma kararına konu suçlamalara ilişkin temel delillere erişemediğini ileri sürmüştür. Terör örgütüne üye olduğu iddiasıyla mal varlığı hakkında elkoyma kararı verilmesinin kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirten başvurucu, elkoyma tedbiri ile gelir elde etmesi ve ailesinin geçimini sağlama imkânlarının elinden alındığını açıklamıştır. Başvurucu, elkoyma tedbirinin belirli bir sosyal kesimde olan kişiler için cezalandırma aracı olarak kullanıldığını, suçla mücadelenin amaçlanmadığını ve kamu görevinden çıkarma ile elkoyma tedbirinin aynı iddialara dayandığını iddia etmiştir. Başvurucu sonuç olarak bu gerekçelerle mülkiyet, adil yargılanma ve özel hayata saygı hakları ile suçta ve cezada kanunilik ve eşitlik ilkelerinin ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
37. Bakanlık görüşünde başvurucu hakkında silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yakalama kararı bulunduğunu, başvurucunun firari olduğunu ve bu nedenle hakkındaki yakalama ve elkoyma kararlarının devam ettiğini açıklamıştır. Bakanlık, elkoyma kararının şartları oluşmadığı iddiasının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesi uyarınca tazminat davasında ilesi sürülebileceğinden başvuru yollarının tüketilmemesi nedeniyle başvurunun kabul edilemez bulunması gerektiğini ifade etmiştir. Bakanlık FETÖ ile bağlantılı olunduğu şüphesiyle yürütülen soruşturma kapsamında mal kaçırma şüphesi nedeniyle 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesine uygun olarak verilen kararda herhangi bir keyfîlik ya da takdir hatası bulunmadığı, dolayısıyla müdahalenin kanuni, meşru ve orantılı olduğu yönünde görüş bildirmiştir.
38. Başvurucu Bakanlık görüşüne karşı beyanında, ortada hukuka uygun bir elkoyma kararı olmadığından tazminat davası açma imkânı bulunmadığını, tazminat davası yolunun manevi zararları karşılayamayacağını ve etkili bir yol olmadığını belirtmiştir. Başvurucu, tüm mal varlığı hakkında dört yıldır uygulanan tedbir kararının ne kadar süreceğinin belli olmadığını, bu süreçte MASAK raporunun alınmadığını, tedbirin kaldırılması taleplerine cevap verilmediğini ifade etmiştir. Başvurucu, tedbir ile hangi delilin elde edildiği ve mal varlığının suç sonucu elde edildiğine dair bir gerekçenin soruşturma dosyasında bulunmadığını vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
39. Anayasa’nın “Mülkiyet hakkı” kenar başlıklı 35. maddesi şöyledir:
“Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
40. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurucu aynı iddialarla adil yargılanma ve özel hayata saygı hakları ile eşitlik ilkesinin ihlal edildiğini ileri sürmektedir. Ancak başvurucunun mal varlığı hakkında elkoyma tedbirinin uygulanmasına ilişkin şikâyeti esas itibarıyla mülkiyet hakkını ilgilendirdiğinden, başvurucunun söz konusu ihlal iddialarının mülkiyet hakkı bağlamında incelenmesi uygun görülmüştür.
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Mülkün Varlığı
42. Anayasa’nın 35. maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Somut olayda elkoyma tedbirinin uygulandığı başvurucuya ait mal varlığı değerlerinin mülk teşkil ettiği kuşku bulunmamaktadır.
ii. Müdahalenin Varlığı ve Türü
43. Malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması, mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53). Anayasa Mahkemesi daha önce bir suç isnadına bağlı olarak uygulanan elkoyma tedbirinin, mülkten geçici süreyle de olsa yoksun bırakma sonucuna yol açmasından dolayı mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini kabul etmiştir (Hanife Ensaroğlu, B. No: 2014/14195, 20/9/2017, § 52).
44. Başvuruya konu olayda başvurucuya ait mal varlığı değerleri hakkında ceza soruşturması kapsamında elkoyma tedbiri uygulanması mülkiyet hakkına müdahale teşkil etmektedir. Suçla mücadele amacı kapsamında muhtemel bir müsadereyi güvence altına almak için uygulanan tedbirin mülkiyetin kamu yararına kullanımının düzenlenmesine ilişkin üçüncü kural çerçevesinde incelenmesi gerekmektedir (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Hanife Ensaroğlu, § 52; Onur Tur Uluslararası Nakliyat Ltd. Şti., B. No: 2015/947, 15/11/2018, § 52; Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., B. No: 2015/8867, 21/2/2019, § 55).
iii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
45. Anayasa’nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
46. Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa’ya uygun olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir (Recep Tarhan ve Afife Tarhan, § 62).
(1) Kanunilik
47. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalelerde ilk incelenmesi gereken ölçüt kanuna dayalı olma ölçütüdür. Bu ölçütün sağlanmadığı tespit edildiğinde diğer ölçütler bakımından inceleme yapılmaksızın mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna varılacaktır. Müdahalenin kanuna dayalı olması, müdahaleye ilişkin yeterince ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerinin bulunmasını gerektirmektedir (Türkiye İş Bankası A.Ş. [GK], B. No: 2014/6192, 12/11/2014, § 44; Ford Motor Company, B. No: 2014/13518, 26/10/2017, § 49; Necmiye Çiftçi ve diğerleri, B. No: 2013/1301, 30/12/2014, § 55).
48. Somut olayda başvurucunun mal varlığına ilişkin olarak 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesi ve 668 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendi hükümlerine göre elkoyma tedbiri uygulanmıştır. Söz konusu Kanun ve KHK hükümlerinin açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir mahiyette olduğu dikkate alındığında başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanuna dayandığı kuşkusuzdur.
(2) Meşru Amaç
49. Elkoyma tedbirinin uygulanmasının, suçla mücadele çerçevesinde yeni suçların işlenmesinin önlenmesi, caydırıcılığın sağlanması ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması gibi kamu yararına dayalı meşru bir amacının bulunduğu açıktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Yeter Deri Tekstil Sanayi ve Ticaret A.Ş., § 61).
(3) Ölçülülük
(a) Genel İlkeler
50. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen müdahalenin ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise bireyin hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38).
51. Orantılılık ilkesi gereği kişilerin mülkiyet hakkının sınırlandırılması hâlinde elde edilmek istenen kamu yararı ile bireyin hakları arasında adil bir dengenin kurulması gerekmektedir. Bu adil denge, başvurucunun şahsi olarak aşırı bir yüke katlandığının tespit edilmesi durumunda bozulmuş olacaktır. Anayasa Mahkemesi müdahalenin orantılılığını değerlendirirken bir taraftan ulaşılmak istenen meşru amacın önemini, diğer taraftan da müdahalenin niteliğini, başvurucunun ve kamu otoritelerinin davranışlarını gözönünde bulundurarak başvurucuya yüklenen külfeti dikkate alacaktır (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Arif Güven, B. No: 2014/13966, 15/2/2017, §§ 58, 60).
52. Anayasa’nın 35. maddesi usule ilişkin açık bir güvenceden söz etmemektedir. Bununla birlikte mülkiyet hakkının gerçek anlamda korunabilmesi bakımından bu madde Anayasa Mahkemesinin çeşitli kararlarında da ifade edildiği üzere mülk sahibine müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınması güvencesini kapsamaktadır. Bu değerlendirme ise uygulanan sürecin bütününe bakılarak yapılmalıdır (başvurucuya diğer unsurlar yanında ayrıca etkin bir savunma hakkı tanındığından müdahalenin ölçülü görüldüğü kararlar için bkz. Eyyüp Baran, B. No: 2014/8060, 29/9/2016, §§ 75-95; Fatma Çavuşoğlu ve Bilal Çavuşoğlu, B. No: 2014/5167, 28/9/2016, §§ 74-89. Buna karşılık aynı koşulun yargılama sürecinde sağlanamaması nedeniyle müdahalenin ölçüsüz görüldüğü kararlar için bkz. Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, §§ 79-102; Arif Güven, §§ 57-72).
53. Ayrıca mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır. Bu bağlamda elkoyma veya müsadere gibi tedbirler yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalelerin bireyin menfaatleri ile kamunun yararı arasında olması gereken adil dengeyi bozmaması için suça veya kabahate konu eşyanın malikinin davranışı ile kanunun ihlali arasında uygun bir illiyet bağının olması ve iyi niyetli eşya malikine eşyasını -tehlikeli olmaması kaydıyla- geri kazanabilme olanağının tanınması veya iyi niyetli malikin bu nedenle oluşan zararının tazmin edilmesi gerekmektedir (Bekir Yazıcı, §§ 31-80; Hanife Ensaroğlu, § 66).
54. Kişi hürriyeti ve güvenliği hakkı konusunda Anayasa’nın 19. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen suçun işlendiğine ilişkin “kuvvetli belirti” veya 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda ifade edilen “kuvvetli suç şüphesi” gibi kavramlara mülkiyet hakkına ilişkin Anayasa’nın 35. maddesinde yer verilmemiştir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin mülkiyet hakkına yönelik olarak yapılan bireysel başvurularda tutuklama tedbirinin uygulanabilmesi için Anayasa’nın 19. maddesiyle getirilen bir ek güvence olduğu anlaşılan suçun işlendiğine ilişkin kuvvetli belirti veya kuvvetli suç şüphesi gibi kavramlara yönelik bir değerlendirme yapması söz konusu değildir. Bununla birlikte mülkiyet hakkına müdahaleye yol açan tedbirlerin keyfî veya öngörülemez biçimde uygulanmaması gerekmektedir. Aksi takdirde mülkiyet hakkının etkin bir biçimde korunması mümkün olmaz. Bu sebeple kamu makamlarınca başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır (Hamdi Akın İpek, § 115).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
55. Başvuruya konu olayda şikâyet edilen elkoyma tedbirinin belirtilen kamu yararı amacını gerçekleştirmeye elverişli olduğu açıktır. Müdahalenin gerekliliği yönünden ise kamu makamlarının özellikle suçla mücadele kapsamında geniş bir takdir yetkisinin mevcut olduğu ve başvurucunun bu amacı gerçekleştirmeye daha uygun bir aracın varlığını da gösteremediği dikkate alındığında elkoyma tedbirinin gerekli olmadığı söylenemez. Orantılılık yönünden ise öncelikle başvurucuya elkoyma kararına karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınıp tanınmadığı değerlendirilmelidir.
56. Somut olayda ceza soruşturması kapsamında diğer şüpheliler ile birlikte başvurucunun tüm mal varlığı hakkında elkoyma tedbirine karar verilmiştir. Elkoyma kararında, şüphelilerin mal varlığını örgütün faaliyetleri kapsamında edindiği ve tedbire konu mal varlığını muvazaalı olarak devredileceği yönünde somut delillerin olduğu belirtilmiştir. Hâkimliğin elkoyma kararında her bir şüpheli yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmamış, Başsavcılığın elkoyma tedbiri talebine ek listede gösterilen kişilerin mal varlığına el konulduğu açıklanmıştır.
57. MASAK tarafından düzenlenen ara analiz raporlar kapsamında haklarındaki inceleme tamamlanmış olan bir kısım şüphelilerin mal varlığı üzerindeki elkoyma kararı kaldırılmıştır. Bununla birlikte yine diğer şüphelilerle birlikte başvurucunun yakalanamamış olması ve soruşturma dosyalarının içeriği gereğince başvurucu hakkındaki tedbir kararı devam ettirilmiştir. Başvurucu vekilinin itirazı, tedbirin devamına dair kararın usul ve yasaya uygun olduğu gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucu, mal varlığı hakkında verilen elkoyma tedbiri için ortada somut bir delil olmadığını ve kanun yolunda itirazlarının incelenmediğini ileri sürmektedir.
58. Silahlı terör örgütüne üye olma suçundan yürütülen bir ceza soruşturmasında delillerin toplanması ve muhtemel bir müsaderenin güvence altına alınması için elkoyma tedbirinin kanuna dayalı olarak uygulanması kamu makamlarının takdirindedir. Bununla birlikte etkin bir itiraz imkânın sağlanmış olması için derece mahkemelerince başvurucunun eylemi ile tedbire yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmalıdır.
59. Somut olayda başvurucu elkoyma tedbirine karşı kendisini avukatla temsil ettirebilmiştir. Yine başvurucuya savunma ve itirazlarını mahkemeler önünde ileri sürebilme imkânı tanınmıştır. Buna karşın başvurucunun bu savunma ve itirazlarının mahkemelerce gerekçeli bir şekilde karşılandığını kabul etmek ise elkoyma kararı ve karara itiraz süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde mümkün olmamaktadır. Şöyle ki Hâkimlik tarafından verilen elkoyma kararı incelendiğinde başvurucunun hangi tutum ve davranışının elkoyma tedbirinin uygulanmasını zorunlu kıldığına dair bir somutlaştırmanın yapılmadığı anlaşılmaktadır. Buna karşılık aynı gerekçeye dayalı olarak başvurucu ile birlikte çok sayıda şüphelinin tüm mal varlığı hakkında elkoyma tedbiri uygulandığı görülmektedir.
60. Elkoyma tedbiri kararına karşı yapılan itirazı inceleyen Ankara 5. Sulh Ceza Hâkimliği de başvurucunun eylemi ile mal varlığı üzerinde tedbir uygulanmasını gerektirir kanuna aykırılık arasındaki illiyet bağına ilişkin bir değerlendirmede bulunmamıştır. Dolayısıyla başvurucunun eylemi ile elkoyma tedbirine yol açan kanuna aykırılık arasında bağlantı olduğunu gösterir makul bir değerlendirme yapılmadığı anlaşılmaktadır.
61. Öte yandan tedbirin ölçülü olduğundan bahsedebilmek için tedbir süresinin de gözönüne alınması gerekmektedir. Her olayın özelliğine göre bu sürenin makul olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiği de açıktır. Somut olayda başvurucunun mal varlığı değerleri üzerindeki tedbir kararı 1/8/2016 tarihinden bu yana devam etmektedir. Başvurucunun yurt dışında firari olduğu ve hakkında yakalama kararı bulunduğu kabul edilmekle birlikte; mal varlığının suçtan elde edildiği veya suçun işlenmesinde kullanıldığına dair tespitin söz konusu durumundan bağımsız olarak inceleme imkânı kamu makamlarının görev ve yetkisi kapsamındadır. Buna karşı aradan geçen sürede bu konudaki incelemenin tamamlanmamış olması ve tedbirin ne kadar daha süreceğine dair bir belirliliğin olmaması gözönüne alındığında başvurucunun tüm mal varlığı üzerindeki tedbir kararının süresinin makul olduğu söylenemeyecektir.
62. Sonuç olarak başvurucu hakkında yürütülen ceza soruşturmasında mal varlığı değerleri yönünden uygulanan tedbire ilişkin olarak ilgili ve yeterli bir gerekçenin gösterilmediği ve tedbir süresinin makul olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kanun dışı veya keyfî ya da makul olmayan şekilde uygulandığına ilişkin savunma ve itirazlarını sorumlu makamlar önünde etkin bir biçimde ortaya koyabilme olanağının tanınmadığı ve mülkiyet hakkının gerektirdiği usule ilişkin güvencelerin sağlanmadığı kanaatine varılmıştır. Bu durumda elkoyma suretiyle yapılan müdahalenin kamu yararı amacı ile başvurucunun mülkiyet hakkının korunmasının gereklilikleri arasındaki adil denge başvurucu aleyhine bozulmuştur. Başvurucunun mülkiyet hakkına yapılan müdahale ölçüsüzdür.
63. Bununla birlikte anılan tedbirin olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının incelenmesi gerekir.
(4) Anayasa’nın 15. Maddesi Yönünden
64. Anayasa’nın 15. maddesine göre savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hâllerde temel hak ve özgürlüklerin kullanılmasının kısmen veya tamamen durdurulabilmesi ve bunlar için Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilmesi mümkündür. Ancak Anayasa’nın 15. maddesi, bu hususta kamu otoritelerine sınırsız bir yetki tanımamaktadır. Anayasa’nın diğer maddelerinde öngörülen güvencelere aykırı tedbirlerin Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında sayılan hak ve özgürlüklere dokunmaması, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülüklere aykırı bulunmaması ve durumun gerektirdiği ölçüde olması gerekir. Anayasa Mahkemesince Anayasa’nın 15. maddesine göre yapılacak inceleme bu ölçütlerle sınırlı olacaktır. Mahkeme bu incelemenin usul ve esaslarını ortaya koymuştur (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 192-211, 344).
65. Mülkiyet hakkı milletlerarası hukuktan kaynaklanan yükümlülük olarak insan hakları alanında Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerden özellikle Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme’nin 4. maddesinin (2) numaralı ve Sözleşme’nin 15. maddesinin (2) numaralı fıkralarında ve bu Sözleşme’ye ek protokollerde dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında bulunmamaktadır.
66. Mülkiyet hakkı savaş, seferberlik, sıkıyönetim ve olağanüstü hâl gibi olağanüstü yönetim usullerinin benimsendiği dönemlerde Anayasa’nın 15. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan dokunulması yasaklanan çekirdek haklar arasında değildir. Dolayısıyla bu özgürlükler yönünden olağanüstü hâllerde Anayasa’daki güvencelere aykırı tedbirler alınması mümkündür.
67. Başvuru konusu olayda başvurucunun mal varlığı hakkında elkoyma kararı verilmesi suretiyle gerçekleştirilen müdahalenin Anayasa’nın 15. maddesi kapsamında durumun gerektirdiği ölçüde olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Bu tespit yapılırken ülkemizde olağanüstü hâl ilanına sebebiyet veren durumun özellikleri ile olağanüstü hâl ilanı sonrasında ortaya çıkan ve süreç içinde değişen koşullar dikkate alınacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 349).
68. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sırasında ve sonrasında ülke genelinde darbe girişimiyle bağlantılı ya da doğrudan darbe girişimiyle bağlantılı olmasa bile FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu değerlendirilen yaklaşık 162.000 kişi hakkında Cumhuriyet başsavcılıklarının talimatı ile soruşturma başlatılmış, bu kapsamda 50.000’den fazla kişi tutuklanmıştır. Yine 47.000’den fazla kişi adli kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakılmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, § 52). Soruşturma mercileri darbe teşebbüsü gibi ani gelişen bir durum üzerine bir anda on binlerce şüpheli hakkında soruşturma başlatma ve yürütme zorunluluğu ile karşı karşıya kalmıştır. Teşebbüsün faili olduğu değerlendirilen FETÖ/PDY’nin özellikleri (gizlilik, hücre tipi yapılanma, her kurumda örgütlenmiş olma, kendisine kutsallık atfetme, itaat ve teslimiyet temelinde hareket etme vb.) de dikkate alındığında bu soruşturmaların diğer ceza soruşturmalarına göre çok daha zor ve karmaşık olduğu ortadadır. Bu bağlamda bilhassa yargı organları ve soruşturma mercileri, öngörülemez şekilde ağır bir iş yükünü yönetmek zorunda kalmışlardır. Ayrıca darbe teşebbüsünün savuşturulmasından hemen sonra 16 Temmuz günü HSYK darbe teşebbüsünde bulunduğu belirtilen FETÖ/PDY ile ilgisi nedeniyle ilk etapta 2.745 hâkim ve Cumhuriyet savcısının görevden el çektirilmesine karar vermiş, daha sonra süreç içinde 4.000’in üzerinde yargı mensubu meslekten çıkarılmıştır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 57, 350).
69. Darbe teşebbüsü sonrasında ilan edilen olağanüstü hâl döneminde bazı suçlar bakımından (özellikle darbe teşebbüsü, FETÖ/PDY ve terörle ilgili) yürütülen soruşturma ve kovuşturma süreçleriyle ilgili olarak olağanüstü hâl süresince geçerli olmak üzere usule ilişkin kurallarda birtakım değişiklikler yapılmıştır. Bu kapsamda olağanüstü hâl döneminde çıkarılan 668 sayılı KHK’nın 3. maddesinin (ı) numaralı fıkrası ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar, 3713 sayılı Kanun kapsamına giren suçlar ve toplu işlenen suçlar bakımından, olağanüstü hâlin devamı süresince 5271 sayılı Kanun’un 128. maddesi uyarınca yapılacak el koymaya maddenin birinci fıkrasında belirtilen rapor alınmadan sulh ceza hâkimliğince karar verilebileceği düzenlenmiştir.
70. Darbe teşebbüsü sonrasında soruşturma mercileri ve yargı organları bakımından ortaya çıkan öngörülemez nitelikteki ağır iş yükü, bu iş yüküyle mücadele edecek ve ülkenin hukuk sistemini işletecek hâkim ve savcıların önemli bir bölümünün (yaklaşık 1/3’ü) HSYK tarafından FETÖ/PDY ile iltisak ve irtibatları bulunduğu gerekçesiyle görevden el çektirilmesi ve meslekten çıkarılması, darbe teşebbüsüne veya FETÖ/PDY’ye ilişkin olanlar da dâhil olmak üzere soruşturma ve kovuşturma süreçlerinde görev alacak yardımcı adliye personeli ve kolluk görevlilerinin de önemli bir bölümünün FETÖ/PDY ile olan ilgileri nedeniyle kamu görevinden çıkarılmış olması birlikte değerlendirildiğinde 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128. maddesinde yapılan değişikliğin durumun gereklerine uygun ve ölçülü bir tedbir olarak kabul edilmesi gerekir.
71. Başvuruya konu olayda elkoyma tedbirine karşı etkin bir itiraz imkânı sağlanmadığı ve elkoyma tedbirinin uygulanmasının makul bir süreyi geçtiği tespit edilerek müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte başvurucunun mal varlığı hakkında verilen elkoyma kararının OHAL koşullarında verilmiş geçici bir tedbir niteliğinde olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Mal varlığı üzerinde geçici bir tedbir olan elkoyma kararının darbe girişiminin hemen sonrasında başvurucu ile birlikte birçok şüpheli hakkında verildiği de gözönüne alındığında; soruşturma makamlarınca her bir şüpheli için ayrı ayrı kişilerin eylemleri ile kanuna aykırılık arasındaki illiyet bağının derhâl ortaya konulamaması makul görülebilir.
72. Şu hususu da belirtmek gerekir ki başvurucu elkoyma tedbirine konu mal varlığından tamamen yoksun kalmamış, mal varlığı üzerindeki yetkisi geçici bir süre sınırlandırılmıştır. Ayrıca başvurucunun mevduat hesabından belirli bir miktarı kullanmasına izin verilmiştir. Yine başvurucunun elkoymaya konu mal varlığından fiilen yararlanamadığına dair bir iddia da ileri sürmediği de gözönüne alındığında elkoyma tedbirine karşı etkin bir itiraz imkânı sağlanmadığı kısmıyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin OHAL koşullarında durumun gerektirdiği ölçüde olduğu değerlendirilmiştir.
73. Diğer taraftan elkoyma tedbirinin uzun sürdüğü de tespit edilerek müdahalenin ölçüsüz olduğu sonucuna varılmıştır. Olağanüstü dönemde söz konusu tedbirin süresine ilişkin herhangi bir düzenleme yapılmadığı anlaşıldığından müdahalenin “durumun gerektirdiği ölçüde” olduğu söylenemez.
74. Bu itibarla olağanüstü hâl döneminde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa’nın 15. maddesinin, başvurucunun mülkiyet hakkına yönelik Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerinde belirtilen güvencelere aykırı bu müdahaleyi meşru kılmadığı değerlendirilmiştir.
75. Açıklanan gerekçelerle -Anayasa’nın 15. maddesiyle birlikte değerlendirildiğinde de- başvurucunun Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. Giderim Yönünden
76. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesini istemiş ve 1.000.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
77. Anayasa Mahkemesince yapılan inceleme sonucunda, elkoyma tedbirinin makul olmayan bir süre devam etmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlal edildiği sonucuna ulaşılmıştır. Dolayısıyla ihlalin mahkeme kararından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Anayasa Mahkemesi, mülkiyet hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz kılan tedbirin uzun sürmesine ilişkin olarak tedbir sürecinde mülkiyet hakkının gerektirdiği ivediliğin ve özenin gösterilmesi bakımından yargısal makamların sorumluluğu olduğuna dikkati çekmektedir. Öte yandan ihlalin giderilmesi için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
78. Buna göre başvuru konusu olayda tedbirin kaldırılması anlamına gelmeyecek ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması bakımından etkin giderim yolu tazminat olarak görülmektedir. Mülkiyet hakkının ihlali nedeniyle yalnızca ihlal tespitiyle giderilemeyecek olan manevi zararı karşılığında başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesine karar verilmesi gerekir.
79. Dosyadaki belgelerden tespit edilen 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ödenmesine karar verilmesi gerekir.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. Adli yardım talebinin KABULÜNE,
B. 1. Sulh ceza hâkimliklerinin yapısına ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Mülkiyet hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
C. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan mülkiyet hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
D. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
E. 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemelerin, kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin bilgi için Ankara 4. Sulh Ceza Hâkimliğine (E.2016/6195) GÖNDERİLMESİNE,
H. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 23/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.