Park Halindeki Aracın Çalınması
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Hırsızlık – Madde 141
(1) Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alan kimseye bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası verilir.
Madde Gerekçesi
Madde metninde, hırsızlığın temel şekli tanımlanmıştır. Buna göre, taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir. Rızanın geçerli olması için bulunması gereken koşulların varlığı hâlinde zilyedin rızası bir hukuka uygunluk nedeni teşkil edecek ve suç oluşmayacaktır.
Hırsızlık suçunun oluşabilmesi için, failin kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla hareket etmesi yeterli olup, bunun fiilen temini şart değildir. Bu yarar, maddî veya manevî olabilir.
Almak fiilinden maksat, suçun konusunu oluşturan mal üzerinde mağdurun zilyetliğine son verilmesi, mağdurun suç konusu eşya üzerinde zilyetlikten doğan tasarruf haklarını kullanmasının olanaksız hâle gelmesidir. Bu tasarruf olanağı ortadan kaldırılınca suç da tamamlanır.
Nitelikli hırsızlık – Madde 142
(1) Hırsızlık suçunun;
a) Kime ait olursa olsun kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında,
b) (Mülga: 18/6/2014-6545/62 md.)
c) Halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım aracı içinde veya bunların belli varış veya kalkış yerlerinde bulunan eşya hakkında,
d) Bir afet veya genel bir felaketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında,
e) Adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(2) Suçun;
a) Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak,
b) Elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel beceriyle,
c) Doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak,
d) Haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak veya kilitlenmesini engellemek suretiyle,
e) Bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle,
f) Tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı halde resmi sıfat takınarak,
g) Büyük veya küçük baş hayvan hakkında,
h) Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında,
İşlenmesi hâlinde, beş yıldan on yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Suçun, bu fıkranın (b) bendinde belirtilen surette, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda olan kimseye karşı işlenmesi halinde, verilecek ceza üçte biri oranına kadar artırılır.
(3) Suçun, sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi halinde, beş yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur. Bu fiilin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, ceza yarı oranında artırılır ve onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
(4) Hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığının ihlâli veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikâyet aranmaz.
(5) Hırsızlık suçunun işlenmesi sonucunda haberleşme, enerji ya da demiryolu veya havayolu ulaşımı alanında kamu hizmetinin geçici de olsa aksaması hâlinde, yukarıdaki fıkralar hükümlerine göre verilecek ceza yarısından iki katına kadar artırılır.
Madde Gerekçesi
Maddede, hırsızlık suçunun nitelikli şekilleri tanımlanmıştır. Bu nitelikli unsurlar, üç fıkra hâlinde tasnif edilmiştir.
Birinci fıkranın (a) bendine göre; hırsızlık suçunun, kime ait olursa olsun, kamu kurum ve kuruluşlarında veya ibadete ayrılmış yerlerde bulunan ya da kamu yararına veya hizmetine tahsis edilen eşya hakkında işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektirmektedir.
Eşyanın kurum ve kuruluş veya ibadet yerine ait bulunması veya buralarda özel muhafaza altına alınmış olması koşulu aranmamış, görevlilerin veya ibadet edenlerin özel eşyası hakkında suçun işlenmesi hâlinde de bu nitelikli unsurun oluşacağı kabul edilmiştir.
Kamu yararı veya hizmetine tahsis edilen eşyanın bulunduğu yer önemli değildir.
Fıkranın (b) bendinde, hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi, suçun diğer bir nitelikli şekli olarak tanımlanmıştır.
Bina veya etrafı çevrili eklentilerinde yapılan hırsızlığın cezası artırılırken bu gibi yerlere giriş şekline önem verilmemiştir. Tarlada tarım araçlarının korunması için yapılan kulübelerde işlenen hırsızlığın da madde hükmüne girmesi sağlanmıştır. Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.
Fıkranın (c) bendi ile, halkın yararlanmasına sunulmuş ulaşım araçlarında ve bunların belli kalkış ve varış yerlerinde yani istasyonlarda bulunan eşya korunmaktadır. Bu gibi eşyanın yolcu veya araç personeline ait bulunması, keza yolcu veya personelin beraberinde bulunması gerekli değildir. Kargo ile nakledilen veya araçtan indirilen yahut yüklenmek üzere hazırlanan eşya da bu kapsama alınmıştır. Eşyanın muhafaza altına alınmış olması koşulu aranmamıştır. Aracın türü önemli değilse de, umuma tahsis edilmiş olması zorunludur. Bir vasıtanın umuma tahsis edildiği, bir bedel karşılığında herkes tarafından kullanılabilir olması ile değil, belirli bir yöne giden yolcuları ve eşyayı nakletmesiyle anlaşılır.
Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun bir afet veya genel bir felâketin meydana getirebileceği zararları önlemek veya hafifletmek maksadıyla hazırlanan eşya hakkında işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Deprem, sel, su baskını, yangın ve savaş gibi afet veya genel felâketin sebebiyet verebileceği zararları önlemek, bu afet veya felaketlere maruz kalan insanların ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla hazırlanmış olan eşya, bu bent kapsamına giren hırsızlık suçunun konusunu oluşturmaktadır. Eşyanın bulunduğu yer önemli değildir; bunların bina içerisinde veya açıkta depolanmış olması mümkündür. Bunun gibi, eşyanın afet ve felâket bölgesine gittikten sonra ve henüz afetten zarar görenlere dağıtılmadan önce çalınması hâlinde de bent uygulanacaktır.
Fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur.
Fıkranın (f) bendine göre, hırsızlık suçunun elektrik enerjisi hakkında işlenmesi, bir nitelikli hâli oluşturmaktadır. Suçun temadi hâlinde işlenmesi, bu nitelikli hâlin kabulünde etkili olmuştur.
Maddenin ikinci fıkrasında, hırsızlık suçunun birinci fıkraya nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli şekilleri düzenlenmiştir.
İkinci fıkranın (a) bendine göre, hırsızlık suçunun kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanılarak işlenmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, malını koruyamayacak durumda olmasının örneklerini oluşturmaktadır. Hatta, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik hâlinin de aynı durumu doğurmuş bulunması olanaklıdır.
Kişinin örneğin geçirmiş bulunduğu kaza sonucunda ölmüş olmasından yararlanılarak üzerindeki veya yanındaki eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmiş olması da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir.
Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için, kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir. Aksi takdirde, duruma göre, yağma suçunun veya bir başka suçu işlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.
Fıkranın (b) bendinde, hırsızlığın elde veya üstte taşınan eşyayı çekip almak suretiyle ya da özel bir beceriyle işlenmesi hâli öngörülmüştür. Yankesicilik veya kişisel çeviklik ile işlenen hırsızlık hâlleri bendin kapsamına girdiği gibi, bir hayvanı alıştırmak suretiyle ve ondan yararlanılarak işlenen fiiller hakkında da bendin uygulanması sağlanmıştır. Bunun gibi, yoldan giden bir kimsenin çantasını kapıp kaçmak suretiyle işlenen hırsızlık da bu bent kapsamında mütalâa edilmiştir. Ancak, bu son hâlde, direncini kırma amacıyla kişiye karşı cebir kullanılmamalıdır. Aksi takdirde, yağma suçu oluşur.
Fıkranın (c) bendinde hırsızlık suçunun doğal bir afetin veya sosyal olayların meydana getirdiği korku veya kargaşadan yararlanarak işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak belirlenmiştir. Kişinin içinde bulunduğu bazı durumlar, eşyası üzerindeki koruma ve gözetimini zayıflatabilir ve hatta ortadan kaldırabilir. Bu durumdan yararlanarak hırsızlık suçu kolaylıkla işlenebilir.
Fıkranın (d) bendinde, hırsızlık suçunun haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Bu nitelikli hâl için önemli olan, hırsızlık suçunun kilit açmak suretiyle işlenmesidir. Kilit, haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle açılmış olabilir. Anahtar, hırsızlık veya yağma suretiyle de elde edilmiş olabilir. Bu durumda iki suçun oluştuğunu kabul etmek gerekir. Kilidin, hırsızlığı işlemek veya çalınmış malı başka yere nakletmek amacı ile açılmış olması gerekir. Kilidin muhkem olması şart değildir. Anahtar veya diğer aletlerin, vasıtasız olarak açılması mümkün olmayan bir kilidi açmak için kullanılması lazımdır. Kilidi kırmadan açmaya yarayan her türlü araç, alet sayılır. Sahibinin kilidin üzerinde unuttuğu anahtar çevrilerek kilidin açılması suretiyle hırsızlığın işlenmesi ve çalınacak şeyin herhangi bir aletle yerinden sökülmesi hâllerinde bu bent uygulanmayacaktır.
Fıkranın (e) bendine göre; hırsızlık suçunun bilişim sistemlerinin kullanılması suretiyle işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluşturmaktadır.
Fıkranın (f) bendinde bir nitelikli hâl olarak hırsızlık suçunun tanınmamak için tedbir alarak veya yetkisi olmadığı hâlde resmî sıfat takınarak işlenmesi öngörülmüştür Kişi, kendisini tanınmayacak hâle getirmekle, yakalanmasını önlemek ve böylece cezasız kalmasını sağlamak amacı gütmektedir. Keza, kişinin kamu görevlisi sıfatını takınması suretiyle hırsızlık suçunu işlenmesi hâlinde, bu sıfatın verdiği kolaylıktan yararlanma söz konusudur.
Fıkranın (g) bendine göre; hırsızlık suçunun barınak yerlerinde, sürüde veya açık yerlerde bulunan büyük veya küçük baş hayvan hakkında işlenmesi, daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir nitelikli unsur oluşturmaktadır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, hırsızlık suçunun sıvı veya gaz hâlindeki enerji hakkında ve bunların nakline, işlenmesine veya depolanmasına ait tesislerde işlenmesi, suçun temel şekline göre daha ağır cezayı gerektiren hâl olarak tanımlanmıştır. Ancak, hırsızlık suçunun bu nitelikli şeklinin bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, hapis cezasının yanı sıra adli para cezası öngörülmüştür. Çünkü, bu durumda hırsızlık suçunun işlenmesi suretiyle uğranılan zararın veya elde edilen yararın miktarını tam olarak belirlemek her zaman mümkün olamamaktadır.
Park Halindeki Aracın Çalınması Halinde Hırsızlık Suçundan Ceza Verilirken Alt Sınırdan Uzaklaşılması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/474 Karar No: 2017/519 Karar Tarihi: 05.12.2017
Kararı veren Yargıtay Dairesi: 17. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
İçtihat Metni
Hırsızlık suçundan sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-e, 143 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 20.10.2009 gün ve 578-1194 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 17. Ceza Dairesince 24.11.2015 gün ve 6645-9877 sayı ile;
“…Diğer temyiz nedenleri yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Hırsızlık suçuna konu eşyanın önem ve değeri, meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61. maddesi uyarınca temel ceza belirlenirken alt sınırdan uzaklaşılması gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması,
2- Yakınanın yol üzerine park ettiğini beyan ettiği aracına ne şekilde girildiği ve aracın nasıl çalıştırıldığı araştırılıp belirlenmeden olayda uygulama imkânı bulunmayan TCK’nın 142/1-e maddesine göre uygulama yapılması,
3- Yakınanın olayın ardından alınan beyanlarında, aracını saat 03.00 sıralarında park ettiğini, sabah kalktığında ise yerinde olmadığını gördüğünü söylediği, sanığın ise üzerine atılı suçu kabul etmediğinin anlaşılması karşısında; yakınanın soruşturma beyanları ile çelişen ve ne şekilde tespit edildiği anlaşılamayan mahkemedeki beyanında aracın saat 03.00-04.00 arasında çalındığı yönündeki anlatımına dayanılarak sanık hakkında TCK’nın 143. maddesinin uygulanması”
isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Direnme Kararı
Yerel mahkeme ise 30.06.2016 gün ve 339-630 sayı ile; (3) numaralı bozma nedenine uymuş; “…Suça konu aracın camları kapalı ve kapıları kilitli şekilde çalındığı kabul edildiğine göre, sanığın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-e maddesine uyduğu ve sanık hakkında teşdit maddesinin uygulanmasını haklı kılacak delil olmadığı” gerekçesiyle diğer bozma nedenleri açısından önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.11.2016 gün ve 357959 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 17. Ceza Dairesince 21.03.2017 gün ve 19328-3463 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın eyleminin hukuki niteliğinin belirlenmesi yönünden eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı,
2- Sanık hakkında hüküm kurulurken temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinin gerekip gerekmediği,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
Katılanın, 06.04.2006 günü ikametinin önünde park halinde bulunan …. plaka sayılı aracının çalındığına dair müracaatta bulunması üzerine soruşturma başlatıldığı,
12.04.2006 tarihli tutanakta; yol kontrolü sırasında sanığın sevk ve idaresindeki ….. plakalı aracın durdurulduğu, yapılan incelemede, aracın katılandan çalınan …. plaka sayılı araç olduğu ve üzerine takılı plakanın da gerçekte …. isimli şahıs adına kayıtlı bulunduğu, sol arka camı kırık olan aracın kapılarının kilitlenemediği bilgilerine yer verildiği,
Sanığın suç tarihinde herhangi bir ceza infaz kurumunda bulunmadığının belirlendiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan kollukta; 06.04.2006 tarihinde gece saat 03.00 sıralarında ikametinin önüne park ettiği 1990 model ve 6.500 Lira değerindeki Şahin marka aracının ertesi sabah çalınmış olduğunu fark ettiğini, aracın içinde oto teybinin bulunduğunu, bir hafta sonra bulunan aracını üzerinde başka bir plaka takılı, çelik jantları ve takımları da eksik olarak teslim aldığını,
Mahkemede; aracını, kapı ve camları kilitli bir şekilde park ettiğini,
Beyan etmiştir.
Sanık kollukta; olay günü kullanmakta olduğu ….. plakalı araç ile seyir halindeyken yol kontrolü sırasında durdurulduğunu,
Mahkemede farklı olarak; suç tarihinde ceza infaz kurumunda bulunduğunu,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.
I- Sanığın eyleminin hukuki niteliğinin belirlenmesi yönünden eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığı;
Eylemin hukuki niteliğine ilişkin uyuşmazlık konusunda sağlıklı bir karar verilebilmesi için araçların veya içerisindeki eşyaların çalınmasına yönelik olarak uygulamada çok sık karşılaşılan bir kısım eylemlerin birlikte ele alınması gerekmektedir.
Bu bağlamda;
1- Kapıları açık olup, kontak anahtarı üzerinde bulunan aracın çalınmasının,
2- Kapı ve camları kilitli olan aracın, kapı kilitlerinin veya camlarının zorlanarak veya kırılarak açılıp, aracın içerisindeki eşyanın ya da düz kontak yapılıp çalıştırılan aracın çalınmasının,
3- Kapıları ve camları ister kilitli ister açık olsun, haksız yere elde bulundurulan anahtar, taklit anahtar veya diğer bir aletle çalıştırılarak aracın çalınmasının,
4- Plaka, yan ayna, silecek, lastik, jant, anten vb. gibi aracın dış kısmında bulunan eşyaların çalınmasının,
5- Kapıları ve camları açık olan aracın her ne surette olursa olsun düz kontak yapılması suretiyle çalınmasının,
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 141/1, 142/1-b, 142/1-e ve 142/2-d madde ve fıkralarından hangisine uyduğu belirlenmelidir.
Türk Ceza Kanunu’nun 141/1. maddesinde yer alan “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun temel şekli tanımlanmış; aynı Kanunun 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli halleri sayılmıştır.
Suçun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde; herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında, (e) bendinde; adet veya tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılmış eşya hakkında, aynı maddenin ikinci fıkrasının (d) bendinde ise; haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle işlenmesi halleri nitelikli hırsızlık suçu olarak yaptırıma bağlanmış iken, 6545 sayılı Türk Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 62. maddesiyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi yürürlükten kaldırılmış, ilga edilen bendin metni korunmak suretiyle aynı maddenin 2. fıkrasına (h) bendi olarak eklenmiş, ikinci fıkranın (d) bendine “kilit açmak” ibaresinden sonra gelmek üzere “veya kilitlenmesini engellemek” ibaresi eklenmiş, 1. fıkradaki “iki yıldan beş yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” olarak, ikinci fıkradaki “üç yıldan yedi yıla kadar hapis” şeklindeki yaptırım ise “beş yıldan on yıla kadar hapis” olarak değiştirilmiştir.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâli ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde iki ayrı nitelikli hâl düzenlenmiş olup, birincisi herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için eşyanın, herkesin girebileceği bir yerde bulunmasının yanında, kilitlenmek suretiyle de muhafaza altına alınmış olması gerekir. Madde gerekçesinde, “Ancak bina tanımına girmeyen bir yerde, örneğin otomobilde bulunan eşya hakkında muhafaza altına alınma koşulu aranmış; böylece kapıları kilitli olmayan veya camları kapatılmamış bir otomobildeki eşyanın çalınması hâlinde nitelikli hırsızlık kabul edilmemiştir.” denilmek suretiyle bu husus belirtilmiştir. Herkesin girebileceği yerden, cadde, sokak, pazar yeri veya meydan gibi hiçbir sınırlama, engel olmadan kişilerin girme imkânı bulunan kamuya açık yerler anlaşılmalıdır.
Fıkrada belirtilen ikinci nitelikli hâl ise, bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşyanın çalınmasıdır. Bu nitelikli hâlde öngörülen “bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmaktan” anlaşılması gereken, mutlaka belli bir yere kilitlemek ya da gizlemek olmayıp, eşyanın bina veya eklentisi içinde bulundurulmuş olması yeterlidir.
Maddenin birinci fıkrasının (e) bendindeki hırsızlık suçunun oluşması için; adet, tahsis veya kullanımları gereği açıkta bırakılan eşyanın çalınması gerekmekte olup, bu bölüme ilişkin madde gerekçesinde de; “fıkranın (e) bendinde, âdet veya tahsis ve kullanım gereği açığa bırakılmış olan eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmesi, bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Tarlalarda bırakılan tarım araçları, inşaat yerine yığılan malzeme, bu kapsama giren eşyaya örnek olarak gösterilebilir. Bunların çalınmalarında kolaylık bulunması, bu nitelikli hâlin kabulünde etken olmuştur.” şeklinde açıklamalara yer verilmiş, böylece zilyedinin her türlü denetim, gözetim ve önleminden yoksun olan, sahiplerince sürekli biçimde korunmalarındaki zorluk nedeniyle açık alanda bulunan eşyanın başkaları tarafından alınabilmesinin kolaylığını dikkate alan bir düzenleme yapılmıştır.
Suçun konusunu oluşturan “açıkta bırakılmış eşya” ifadesinden özel alanlar dışında kalan caddeler, sokaklar, parklar, bahçeler, tarlalar, sahil kenarları ve bunun gibi yerlerde bırakılmış eşyalar akla gelmelidir. Bununla birlikte maddedeki nitelikli hâlin oluşması için, eşyanın açıkta bırakılması yeterli olmayıp, hangi nedenle açıkta bırakıldığının araştırılması ve âdet veya tahsis ya da kullanımları gereği açıkta bırakılma şartlarının da aranması gerekecektir.
Öğretideki görüşlere göre âdet; “toplumda süreklilik kazanan, alışkanlık oluşturan ve genellik karakterini taşıyan, kamu düzenine, kanunlara ve ahlaka aykırı olmayan, uygunlukları nedeniyle kanunlarca korunabilir nitelikteki yaygın davranış biçimi” olarak tanımlanmış olup, zamana, yere ve bölgeye göre değişebileceği, ancak kişisel alışkanlıkları kapsamadığı kabul edilmektedir.
“Tahsis” kelimesi, eşyanın bir iş için özgülenmesi, ayrılması, belirlenmesi ve hasredilmesi anlamına gelmektedir ki, parka gelenlerin oturmasına tahsis edilmiş durumda olan banklar bu kapsamda değerlendirilmelidir.
“Kullanım gereği” ibaresi ile, eşyanın kullanılması için açıkta bırakılmasının zorunlu olduğu durumlar kastedilmekte olup, sözkonusu eşyanın amacına uygun kullanılabilmesi ve kendisinden beklenen fonksiyonu eda edebilmesi için açıkta durmasının gerekli olduğu hâllerde bu nitelikli hâl uygulanacaktır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendindeki hırsızlık suçunun oluşması için ise; maddede sayılan araçlar kullanılarak bir kilidin açılması suretiyle eylemin gerçekleştirilmesi gerekir, diğer bir anlatımla maddede sayılan aletlerin anahtar boşluğuna sokularak, mekanizmanın harekete geçirilmesi suretiyle kilidin açılması hâlinde anılan fıkranın uygulanması mümkün olacaktır. Kilidin muhafaza altına alma görevini yerine getirmesi yeterli olup, ayrıca muhkem olmasına gerek yoktur. Kilidin kırılarak engel olmaktan çıkarılması, kilitli yere kilit açmak suretiyle değil de, örneğin kapının kırılması gibi başka yollardan girilmesi durumlarında kilit açmaktan söz edilemeyecektir.
Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için kilit açmanın, haksız yere elde bulundurulan gerçek veya taklit anahtar ya da diğer bir aletle işlenmesi gerekmektedir. Haksız yere elde bulundurulan anahtar, sahibi ya da zilyedinin rızası olmadan herhangi bir şekilde ele geçirilen anahtardır.
Hırsızlık suçuyla ilgili olarak yapılan bu genel açıklamalardan sonra uygulamada karşılaşılan ve çözümlenmesi gereken hususlar üzerinde sırasıyla durulmalıdır.
A- Kapıları açık olup, kontak anahtarı üzerinde bulunan aracın çalınması eylemi:
Araç sahibinin aracının kapılarını açık bırakmakla birlikte, ayrıca kontak anahtarını da araç üzerinde bırakarak, eşyanın korunması noktasında üzerine düşen hiçbir yükümlülüğü yerine getirmediği bir durumda, aracın, üzerinde bırakılan kontak anahtarı ile çalıştırılarak götürülmesi eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 141/1. maddesine uyan hırsızlık suçunun basit hâlini oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
B- Kapı ve camları kilitli olan aracın, kapı kilitlerinin veya camlarının zorlanarak veya kırılarak açılıp, aracın içerisindeki eşyanın ya da düz kontak yapılıp çalıştırılan aracın çalınması eylemleri:
Kapı ve camları kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan aracın, kapı kilitlerinin veya camlarının zorlanarak veya kırılarak açılıp, aracın içerisindeki eşyanın ya da düz kontak yapılıp çalıştırılan aracın kendisinin çalınması eylemlerinin tamamı suç tarihi itibarıyla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin birinci fıkrasının, “Hırsızlık suçunun; Herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi” şeklinde düzenlenmiş olan (b) bendindeki nitelikli hâlinin, herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında hırsızlığa ilişkin ilk hâline uymaktadır.
Zira, belirtilen bu eylemlerin tamamında kapı ve camları kilitlenmek suretiyle en başta aracın kendisi ve ayrıca içerisindeki eşyalar muhafaza altına alınmakta olup, bu şekildeki bir aracın kendisinin veya içerisindeki eşyanın çalınması durumunda kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınmış eşyanın çalınması hâli söz konusu olduğundan, belirtilen eylemlerin tamamının TCK’nın 142/1-b maddesine uyan nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
C- Kapıları ve camları ister kilitli ister açık olsun, haksız yere elde bulundurulan anahtar, taklit anahtar veya diğer bir aletle çalıştırılarak aracın çalınması eylemi:
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “nitelikli hırsızlık“ başlıklı 142. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin, “Suçun; haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle işlenmesi” şeklindeki açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, eylemin haksız yere elde bulundurulan anahtarla veya taklit anahtarla ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle gerçekleştirilmesi durumunda, anılan Kanunun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinde düzenlenen nitelikli hırsızlık suçu oluşacaktır.
Bu itibarla, kapıları ve camları ister kilitli, ister açık olsun, aracın, haksız yere elde bulundurulan anahtar, taklit anahtar veya diğer bir aletin kontak anahtarının girdiği yere sokulup çalıştırılarak çalınması halinde, eylemin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/2-d maddesine uyan nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
D- Plaka, yan ayna, silecek, lastik, jant, anten vb. gibi aracın dış kısmında bulunan eşyaların çalınması eylemi:
Plaka, yan ayna, silecek, lastik, jant, anten vb. gibi aracın dış kısmında bulunan eşyaların kullanımı gereği açıkta bırakılan eşya olarak kabulü gerekmektedir. Zira, belirtilen bu eşyaların kullanımları gereği sürekli olarak aracın üzerinde bulunması zorunlu olup, araç sahibinin bu eşyaları yanında götürmesi söz konusu olamayacağı gibi, bu eşyaları beraberinde götürmesini beklemek hayatın olağan akışına da aykırıdır. Diğer taraftan, aracın kapı ve camlarının kilitlenmesinin bu eşyaların bulundukları yer itibarıyla korunmalarına herhangi bir katkısı da olmamaktadır.
Dolayısıyla sayılan bu eşyaların kullanım şekilleri itibarıyla açıkta bırakılan eşya olarak kabulünde zorunluluk bulunmaktadır. Bu itibarla, plaka, yan ayna, silecek, lastik, jant, anten vb. gibi aracın dış kısmında bulunan eşyaların çalınması eylemleri, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-e maddesine uyan nitelikli hırsızlık suçunu oluşturmaktadır.
E- Her ne surette olursa olsun düz kontak yapılması suretiyle kapıları ve camları açık olan aracın çalınması eylemi:
Araçlar, içerisinde bulunan eşyalar da dahil olmak üzere, kapı ve camları kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınan eşya olup, kapılarında bulunan kilit sistemleri 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi anlamında kabul edilen kilitlerdendir.
Aynı şekilde araçların çalıştırılmasında kullanılan ve kontak adı verilen bölüm de Kanunun 142. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi anlamında bir kilit sistemidir. Zira aracın, haksız yere elde bulundurulan anahtar, taklit anahtar veya diğer bir aletin kontak adı verilen bölüme sokulup çalıştırılarak çalınması halinde eylem, TCK’nın 142/2-d maddesinde düzenlenen, hırsızlık suçunun kilit açmak suretiyle gerçekleştirilmesi şeklindeki nitelikli hâlini oluşturmakta olup, bu vasıflandırma ile anahtarın girdiği kontak adı verilen bölümün kilit olduğu kabul edilmektedir.
Kontak adı verilen bu kilit sistemi nedeniyle araçların, aynı zamanda Kanunun suç tarihi itibarıyla yürürlükte olan 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi anlamında kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınan eşya olarak da kabulü zorunludur. Zira araçların, anahtar, taklit anahtar veya diğer bir alet kullanılarak çalıştırılıp çalınması eylemleri ile çekici veya benzeri bir başka araçla taşınarak ya da çekilerek götürülmesi eylemleri dışında, kontak adı verilen bölümün bulunduğu yerin sökülerek veya kırılarak ya da her ne şekilde olursa olsun açılarak, düz kontak olarak tabir edilen kabloların birbirine değdirilmesi suretiyle çalıştırılarak götürülmesi dışında aracın götürülmesi mümkün değildir.
Dolayısıyla kapıları ve camları açık olan aracın, kontak adı verilen bölümünün bulunduğu bölgeye her ne suretle olursa olsun zarar verilip, dışarı çıkarılan kablolar birbirine değdirilerek düz kontak yapılıp çalıştırılarak götürülmesi eylemlerinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-b maddesi kapsamında bulunan kilitlenmek suretiyle muhafaza altına alınan eşyanın çalınması şeklindeki nitelikli hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu kabul, kontak bölümü olmayıp da, bunun yerine düğme veya kartla çalıştırılan araçlarında aynı şekilde düz kontak olarak tabir edilen kabloların birbirine değdirilmesi suretiyle çalıştırılarak götürülmesi hallerinde de geçerli olacaktır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın, katılanın ikametinin önünde park halinde bulunan aracını çaldığı olayda; katılanın, aracını kapı ve camlarını kilitli olarak park ettiğini beyan etmesi ve suça konu aracın hırsızlık olayından altı gün sonra kapı kilidi bozuk ve sol arka camı kırık bir şekilde sanığın kullanımında iken ele geçirilmesi karşısında; sanığın suça konu aracı, kapı kilitlerini veya camlarını zorlayarak ya da kırarak açıp açmadığı, düz kontak yapmak suretiyle çalıştırıp çalıştırmadığı ya da haksız yere elde bulundurulan veya taklit anahtar ya da diğer bir aletle kilit açmak suretiyle çalıp çalmadığı hususlarının araştırılması, gerektiğinde bu konuda katılanın yeniden dinlenilmesi ve sonucuna göre suçun niteliğinin belirlenmesi gerekirken, aracın ne şekilde çalındığı tespit edilmeden olayda uygulanma imkânı bulunmayan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-e maddesi uyarınca sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.
II-Sanık hakkında hüküm kurulurken temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak tayin edilmesinin gerekip gerekmediği,
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 61/1. maddesinde düzenlenmiştir;
“(1) Hâkim, somut olayda,
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.”
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki, “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur” şeklindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61/1. maddesine uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığın çaldığı aracın suç tarihi itibarıyla 6.500 Lira değerinde olduğu göz önüne alındığında, hırsızlık suçuna konu eşyanın önem ve değeri ile meydana gelen zararın ağırlığı dikkate alınarak temel cezanın eylem ile orantılı olacak şekilde alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerekmektedir.
Sonuç olarak; yerel mahkeme direnme hükmünün, suça konu aracın ne şekilde çalındığı araştırılıp sonucuna göre suç niteliğinin tespit edilmesi gerektiği gözetilmeden, olayda uygulanma imkânı bulunmayan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-e maddesi uyarınca sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi ve temel cezanın eylem ile orantılı olacak şekilde alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliklerinden, bozma öncesi ilk hükümde aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı (mülga) CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulması kaydıyla bozulmasına karar verilmelidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 30.06.2016 gün ve 339-630 sayı direnme hükmünün;
A- Suça konu aracın ne şekilde çalındığı araştırılıp sonucuna göre suç niteliğinin tespit edilmesi gerektiği gözetilmeden, olayda uygulanma imkânı bulunmayan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 142/1-e maddesi uyarınca sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi,
B- Temel cezanın eylem ile orantılı olacak şekilde alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
İsabetsizliklerinden, bozma öncesi ilk hükümde aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkın saklı tutulması kaydıyla BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.12.2017 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.