Asgari İşçilik Tutarı Üzerinden Tahakkuk Ettirilen Prim Borcuna İtiraz: Davada Hak Düşürücü Süre

Asgari İşçilik Tutarı Üzerinden Tahakkuk Ettirilen Prim Borcuna İtiraz: Davada Hak Düşürücü Süre - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Kayseri İşçi Avukatı – Kayseri Sosyal Güvenlik Hukuku Avukatı – Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Asgari İşçilik Tutarı Üzerinden Tahakkuk Ettirilen Prim Borcuna İtiraz: Davada Hak Düşürücü Süre

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2016/10-409 Karar No: 2020/199 Karar Tarihi 25.02.2020

Özet: Davacıya usulüne uygun bir borç bildirim belgesinin tebliği bulunmadığından davacı yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79/13. maddesi uyarınca bir aylık hak düşürücü sürenin geçtiğinin kabulü mümkün değildir. Kurum tarafından dosyaya sunulan tüm belgeler incelendiğinde davacıya itiraz edebilmesi için yapılan işlemin mahiyetine dair usulüne uygun tebliğ yapıldığına dair belge bulunmamaktadır. Kurum her ne kadar 08.01.2010 ve 11.03.2010 tarihli belgeler ile davacıya Kurum işlemini bildirdiğini iddia etmiş ise de, yapılan incelemeler neticesinde bu evrakın davacıya ne zaman tebliğ edildiğine dair tebligat parçası, tebliğ zarfı veya tebellüğ mazbatası yoktur. Bu durumda davacının bir aylık hak düşürücü süre içerisinde davayı açtığının kabul edilmesi ve hak arama özgürlüğünün kısıtlanmaması gerekmektedir. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece davacının bir aylık hak düşürücü süre içerisinde davayı açtığını kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerektiğine dair verilen direnme kararı yerindedir. Ne var ki, esasa yönelik temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

(2709 S. K. m. 40) (506 S. K. m. 79) (4958 S. K. m. 37)

1. Taraflar arasındaki asgari işçiliğe dayalı Kurum işleminin iptali davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili 13.04.2010 harç tarihli dava dilekçesinde; Manavgat ilçesi Çolaklı beldesinde faaliyet gösteren müvekkili otelde çalışan tüm işçilerin sigortalı olduğunu ve primlerinin yatırıldığını, Kurum tarafından 04.02.2010 tarihinde tebliğ edilen yazıda 11.12.2007/5/GD/4 sayılı müfettiş raporu ile işyerinden bildirilen işçiliğin yeterli olmadığı gerekçesiyle 2006/1-12 ayları arası için asgari işçilik tespiti yapıldığını ve prim borcu tahakkuk ettirildiğini, 15.02.2010 tarihinde Kuruma başvurularak raporun bir örneğinin istendiğini ve yapılan tahakkuka itiraz edildiğini, ancak Kurum tarafından olumlu veya olumsuz bir cevap verilmeyerek savunma hakkının kısıtlandığını, 12.03.2010 tarihinde kanunun getirdiği indirimden yararlanabilmek için ödeme yapıldığını, oysa müvekkilinin işin yürütümü açısından gerekli sayıda işçi çalıştırdığını ileri sürerek Kurum tarafından gerçekleştirilen prim ve gecikme cezasına ilişkin tahakkuk işleminin iptali ile zorunlu olarak ödenen 248.947.60TL’nin şimdilik 100.000.00TL’sinin ödeme tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsilini talep etmiştir. Davacı vekili tarafından 27.07.2012 tarihinde ıslah harcı yatırılarak iadesi istenen miktarı 202.030.67TL olarak belirtilmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı … vekili 22.11.2010 tarihli cevap dilekçesinde; Ankara Grup Başkanlığının 20.03.2007 tarihli ve 754 sayılı görev emri doğrultusunda davacı işyerine ait yasal defterlerin incelendiğini ve ilgililerin ifadelerine başvurularak 11.12.2007 tarihli ve 5GD04 sayılı asgari işçilik incelenerek rapor düzenlendiğini, yapılan denetimler sonucu 506 sayılı Kanun‘un 80. maddesi uyarınca fark tahakkuk tutarlarının tespit edilip, Kanundan doğan yükümlülüklerin yerine getirilmemesi nedeniyle idari para cezası uygulandığını bu nedenlerle yapılan işlemin hukuka uygun olduğunu belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesinin Kararı:

6. Antalya 4. İş Mahkemesinin 15.10.2012 tarihli ve 2010/196 E., 2012/655 K. sayılı kararı ile; müfettişin yaptığı incelemenin yöntem ve sonucunun kanun hükümlerine uygun olmadığı ve davacının ödemek zorunda kaldığı meblağı geri isteme hakkı bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Özel Dairenin Bozma Kararı:

7. Antalya 4. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 17.12.2013 tarihli, 2012/23660 E., 2013/24824 K. sayılı geri çevirme kararında 11.12.2007/5/GD/4 sayılı müfettişlik raporuna istinaden davacı şirket aleyhine S.. Saray Otel isimli işyerinin 2006/1-12 aylarına ait eksik işçilik nedeniyle ek prim tahakkukunun davacı şirkete hangi tarihte tebliğ edildiğine, itiraz vaki olmuşsa itiraz tarihinin tespitine ve Kurum tarafından itirazın reddine dair belgenin, davacı şirkete hangi tarihte tebliğ edildiğine ilişkin tüm bilgi ve belgelerin, davacı şirketten ve davalı Kurumdan gerekirse ilgili PTT şubesinden sorularak, celbedilip, dosya içerisine alındıktan sonra gönderilmek üzere geri çevirme kararı verilmiş ve geri çevirme kararının gereği mahkemece yerine getirilmiştir.

9. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 25.11.2014 tarihli ve 2014/14651 E., 2014/24799 K. sayılı kararı ile;

“Davacı, Kurumca ölçümleme sonucu resen tahakkuk ettirilen ve ödenmek zorunda kalınan fark işçilik prim borcunun ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte tahsilini istemiştir.

Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçelerle, davanın kabulüne karar verilmiştir.

Davanın yasal dayanağının 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 12 ve 13. fıkraları olduğu belirgindir.

Anılan maddenin 13’üncü fıkrasında, “Sigorta müfettişi tarafından, Kuruma bildirilmediği tespit edilen asgari işçilik tutarı üzerinden Kurumca re’sen tahakkuk ettirilen sigorta primleri bu Kanunun 80’inci maddesi de nazara alınarak işverene tebliğ olunur. İşveren, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Kuruma itiraz edebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazın reddi halinde, işveren, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir.” hükmü mevcuttur.

506 sayılı Kanun‘un 79/13 maddesindeki bir aylık süre, hak düşürücü süre niteliğinde olup, Kurum işleminin tebliğinden itibaren bir aylık süre içinde itiraz edilmemesi hâlinde, Kurumun işleminin kesinleştiğinin kabulü gerekir.

Eldeki davada, mahkemece yukarıda yapılan açıklamalar çerçevesinde dava açılmadan önce, davalı Kurumca değinilen prosedür çerçevesinde yapılan işlemlere karşı davacı tarafından itiraz edilip edilmediği ve bu kapsamda, davanın, Kurumca itirazın reddine dair işlemin, davacıya tebliğini takiben yasal bir aylık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığı irdelenmeli, öte yandan davalı Kurum vekilinin temyizinde belirtilen Antalya 1. İş Mahkemesinin 2011/12. E. sayılı dosyası celbedilip incelenmeli, kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı irdelenmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.

O hâlde, davalı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm sair yönleri incelenmeksizin bozulmalıdır.”

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

10. Antalya 4. İş Mahkemesinin 30.04.2015 tarihli ve 2015/122 E., 2015/248 K. sayılı kararı ile; Özel Dairenin geri çevirme kararı gereğince yazılan yazıya Kurum tarafından 15.05.2014 tarihli yazı ile ek prim tahakkukunun davacı şirkete 08.01.2010 tarihli ve 365452 sayı ile gönderildiği şeklinde cevap verildiği ancak PTT ile yapılan yazışmaya rağmen tebliğ tarihinin tespit edilemediği ve buna ilişkin PTT ile yapılan yazışma örneğinin ekli olduğu, Kurumun bu yazısına davacı tarafından 15.02.2010 tarihli ve 2390081 sayı ile itiraz dilekçesi verildiği, itirazın reddine karar verildiği, kararın 11.03.2010 tarihinde tebliğ edildiği şeklinde cevap verildiği, bu nedenlerle davanın hak düşürücü süre içerisinde açıldığı kabul edilerek inceleme yapıldığı, Özel Daire tarafından ise hak düşürücü sürenin geçip geçmediği yönünden inceleme yapılması gerektiği gerekçesiyle kararın bozulduğu, oysa ki bu hususa ilişkin tüm belgelerin dosya arasında mevcut olduğu gerekçesiyle davanın bir aylık hak düşürücü süre içerisinde açılıp açılmadığına dair bozma sebebine direnilmesine, diğer bozma sebebi olan Antalya 1. İş Mahkemesinin 2011/12. E. sayılı dosyasının iş bu dosya yönünden kesin hüküm oluşturup oluşturmadığı hususunun irdelenmesi hususuna ise uyularak, Antalya 1. İş Mahkemesine ait dosyanın incelenip temyiz edilmeksizin kesinleşen kararda dini ve ulusal bayramlardaki çalışanlara ait kazançların eksik bildirilmesi nedeni ile resen tahakkuk ettirilen prim borcuna ilişkin bulunduğu, konusunun bu eldeki dosyadan farklı olduğu, bu nedenlerle kesin hüküm oluşturmayacağı gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

11. Direnme kararı süresi içinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olay bakımından davanın 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu‘nun 79. maddesinin 13. fıkrasında düzenlenen bir aylık hak düşürücü süre yönünden süresinde açıldığının kabul edilmesi hususunda mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

13. Öncelikle belirtilmelidir ki davanın yasal dayanağının, dava konusu dönemde yürürlükte bulunan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu uyarınca belirlenmesi gerekmektedir. Uyuşmazlığın çözümünde ise ilk olarak prim ve asgari işçilik uygulaması kavramları ile 506 sayılı Kanun’un 79/13. maddesinde belirtilen hak düşürücü süre üzerinde durmakta yarar vardır.

14. Prim, sosyal sigortalarda sosyal riskleri ve Kurumun yönetim giderleri karşılığı olarak sigortalı ve/veya işverenden prime esas kazançlarının belirli bir oranında alınan miktardır (Arıcı K.: Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s. 206). Diğer bir anlatımla sosyal sigortalar primi, Kanunun kendilerine karşı güvence sağladığı sosyal risklerden birinin gerçekleşmesi hâlinde yapılacak sigorta yardımları ile Kurum yönetim giderlerinin karşılığı olarak alınan parayı ifade eder (Güzel A./Okur A.R./Caniklioğlu, N.: Sosyal Güvenlik Hukuku, İstanbul 2016, s. 222).

15. 506 sayılı Kanun uyarınca sigortalı çalışanlar yönünden sosyal sigortalar primlerinin ödeme yükümlüsü, bu kişileri çalıştıran işverenleridir. 506 sayılı Kanun’un “primlerin ödenmesi” başlıklı 80. maddesinde işverenin bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların primlerine esas tutulacak kazançlar toplamı üzerinden hesaplanacak prim tutarlarını ücretlerinden kesmeye ve kendisine ait prim tutarlarını da bu miktara ekleyerek en geç ertesi ayın sonuna kadar Kuruma ödemeye mecbur olduğu belirtilmiştir.

16. Her ne kadar prim, sigortalı adına ve hesabına Kuruma ödenmekte ise de prim alacağı Sosyal Sigortalar Kurumuna ait bir hak olup bunun Kurum tarafından takip ve tahsil edilmesi zorunludur (Güzel/Okur/Caniklioğlu, s. 222). Gerçekten de Sosyal Güvenlik Kurumunun, sigortalıları sosyal risklerden koruması için prim ödemelerinin sağlıklı ve düzenli yapılması, verilen bilgilerin gerçeği yansıtması son derece önemlidir. Bu nedenle 506 sayılı Kanun’da işverenin prim ödeme yükümlülüklerini yerine getirmemesi hâlinde Sosyal Güvenlik Kurumuna birtakım haklar tanınmıştır.

17. 506 sayılı Kanun‘un 79. maddesinin 1. fıkrasına göre işveren, bir ay içinde çalıştırdığı sigortalının sigorta primleri ve destek primi hesabına esas tutulan kazançlar toplamı ve prim ödeme gün sayıları ile bu primleri gösteren ve örneği yönetmelikle belirlenen asıl veya ek belgeleri ait olduğu ay veya dönemi takip eden ayın sonuna kadar Kuruma vermekle ve Kurumca istenilmesi hâlinde işyeri kayıtlarını ibraz etmekle veya sigortalı çalıştırmadığı takdirde, bu hususu sigortalı çalıştırmaya son verdiği tarihten itibaren bir ay içinde yazılı olarak Kuruma bildirmekle yükümlüdür.

18. Kuşkusuz ki işveren tarafından 506 sayılı Kanun’un 79. maddesinde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi hâlinde sigortalı çalışanların sosyal risklere karşı savunmasız kalma ihtimali ortaya çıkacaktır. İşte bu durumun önüne geçilebilmesi için koşulları oluştuğunda Sosyal Güvenlik Kurumuna yükümlülüğünü yerine getirmeyen işverene yönelik olarak asgari işçilik uygulaması ile resen belge düzenleme ve prim tahakkuk etme yetkisi tanınmıştır.

19. Asgari işçilik uygulaması işverenin emsaline, yapılan işin nitelik, kapsam ve kapasitesine göre işin yürütülmesi için gerekli olan sigortalı sayısının, çalışma süresinin veya prime esas kazanç tutarının altında bildirimde bulunduğunun Kurumca saptanması hâlinde yapılan işin niteliği, bünyesinde kullanılan teknoloji, işyerinin büyüklüğü, benzer işletmelerde çalıştırılan işçi sayısı, ilgili meslek veya kamu kuruluşlarının görüşü gibi unsurlar dikkate alınarak işin yürütülmesi için gerekli olan asgari işçilik miktarının belirlenmesi için yapılan araştırma ve incelemedir (Öztürk, S.: İnşaat ve İhale Konusu İşlerde Asgari İşçilik Uygulaması, Ankara 2013, s. 29).

20. Asgari işçilik uygulamasına ilişkin düzenlemelerin yer aldığı 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79. maddesinin 06.08.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4958 sayılı Sosyal Sigortalar Kurumu Kanunu’nun 37. maddesi ile değişik yedinci fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;

Fiilen veya iş yeri kayıtlarından tespit edilecek her türlü bilgiden ya da kamu kuruluşları tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı tespit edilen sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir.”

506 sayılı Kanun’un 79. maddesinin 12. fıkrası da;

“(Ek fıkra: 29/07/2003 – 4958 S.K./37. md.) Bu Kanunun 83’üncü maddesinde belirtilen kurum ve kuruluşlar tarafından ihale yoluyla yaptırılan her türlü işler, gerçek veya tüzel kişilerce yapılan inşaatlardan dolayı yeterli işçilik bildirmiş olup olmadığı Kurumca araştırılır. Usul ve esasları yönetmelikle belirlenecek bu araştırma sonucunda yeterli işçiliğin bildirilmemiş olduğunun anlaşılması halinde, bildirilmemiş olan işçilik tutarı üzerinden hesaplanan prim tutarı, gecikme zammı ile birlikte sigorta müfettişince inceleme yapılması istenilmeksizin işveren tarafından ödendiği takdirde, işyeri hakkında sigorta müfettişine inceleme yaptırılmayabilir.”

düzenlemesini içermektedir. Anılan 79. maddeye 29.07.2003 tarih ve 4958 sayılı Kanun’un 37. maddesi ile eklenen fıkra ile de işverenin Kuruma itiraz hakkı düzenlenmiş ve bu hak bir aylık hak düşürücü süreye bağlanmıştır. İlgili maddede yer alan  düzenlemeye göre;

“Sigorta müfettişi tarafından, Kuruma bildirilmediği tespit edilen asgari işçilik tutarı üzerinden Kurumca resen tahakkuk ettirilen sigorta primleri bu Kanunun 80’inci maddesi de nazara alınarak işverene tebliğ olunur. İşveren, tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde Kuruma itiraz edebilir. İtiraz takibi durdurur. Kurumca itirazın reddi halinde, işveren, kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Mahkemeye başvurulması prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz.”

21. Görüldüğü üzere kanunda açıkça belirtildiği gibi işveren asgari işçilik tutarı üzerinden Kurumca resen tahakkuk ettirilen sigorta prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde prim borcunu tebliğ eden Kuruma itiraz edebilir. İtirazın reddi hâlinde ise işveren kararın kendisine tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde yetkili iş mahkemesine başvurmalıdır.

22. 506 sayılı Kanun’un 79/13. maddesindeki bir aylık süre hak düşürücü süre niteliğinde olup Kurum işleminin tebliğinden itibaren bir aylık süre içinde itiraz edilmemesi hâlinde Kurum işleminin kesinleştiğinin kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle işveren tarafından 506 sayılı Kanun’un 79/13. maddesi uyarınca öngörülen yasal prosedür çerçevesinde itiraz edilmemesi hâlinde tahakkuk ettirilen prim borcu idari aşamada kesinleşmiş olmaktadır. İdari aşamada kesinleşmiş bir prim borcu için artık iş mahkemesine başvurulamayacaktır.

23. Bununla birlikte uyuşmazlığın çözümü için Anayasal “hak arama özgürlüğünün” de değerlendirilmesi gerekmektedir. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı 40. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.

(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.

Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.”

24. Bu bağlamda anılan madde hükmüyle hak arama özgürlüğü anayasal bir kurum olarak, diğer temel haklar gibi düzenlenmiş ve Anayasada kişinin hak arama özgürlüğü ile kişilik değerleri güvence altına alınmıştır.

25. Vatandaşlara hak arama özgürlüğü konusunda anayasal bir hak tanınırken, Devlete de onların bu haktan yararlanmasını sağlayacak şartları hazırlama görevi yüklenmiştir. Devlet için öngörülen bu zorunluluk ilgilinin anayasal haklar içinde yer alan hak arama özgürlüğünün yaşama geçirilmesini sağlayacaktır.

26. Bu Anayasal görevin yerine getirilmesi için getirilen yasal düzenlemeler ve kurulan kurumların görevleri de bu bilinçle değerlendirilmelidir.

27. Bu kapsamda anayasal teminat altına alınmış hak arama özgürlüğünden bahsedebilmek için Devletin işlemlerinde işleme karşı başvuru yollarını ve süresini açıkça, vatandaşında kuşku ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekir.

28. Bu görevin yerine getirildiğinin kabulü için alacakların tahsiline yönelik işlemlerin tamamında davacıya usulüne uygun tebligat yapılarak, tebliğ tarihi itibariyle hak düşürücü sürenin hesaplanması gereklidir.

29. Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay incelendiğinde, davacıya usulüne uygun bir borç bildirim belgesinin tebliği bulunmadığından davacı yönünden 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 79/13. maddesi uyarınca bir aylık hak düşürücü sürenin geçtiğinin kabulü mümkün değildir. Kurum tarafından dosyaya sunulan tüm belgeler incelendiğinde davacıya itiraz edebilmesi için yapılan işlemin mahiyetine dair usulüne uygun tebliğ yapıldığına dair belge bulunmamaktadır. Kurum her ne kadar 08.01.2010 ve 11.03.2010 tarihli belgeler ile davacıya Kurum işlemini bildirdiğini iddia etmiş ise de, yapılan incelemeler neticesinde bu evrakın davacıya ne zaman tebliğ edildiğine dair tebligat parçası, tebliğ zarfı veya tebellüğ mazbatası yoktur. Bu durumda davacının bir aylık hak düşürücü süre içerisinde davayı açtığının kabul edilmesi ve hak arama özgürlüğünün kısıtlanmaması gerekmektedir.

30. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece davacının bir aylık hak düşürücü süre içerisinde davayı açtığını kabul edilerek işin esasının incelenmesi gerektiğine dair verilen direnme kararı yerindedir.

31. Ne var ki, esasa yönelik temyiz incelemesi yapılmadığından dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

IV. SONUÇ

Açıklanan nedenlerle;

Yukarıda açıklanan gerekçelere göre direnme uygun bulunduğundan davalı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 10. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.02.2020 tarihinde oybirliği ile kesin olarak karar verildi.

İş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin dava ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Kayseri iş hukuku avukatı kadromuz, iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku alanında 15 yılı aşan deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde; ihbar tazminatı davası, kıdem tazminatı davası, işe iade davası, fazla mesai alacağı, ilave tediye alacağı ve benzer davaların açılması ve takibi, mobbing ve kötü niyet tazminatlarına ilişkin davaların açılması ve takibi, fazla mesai ücretleri ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, hesaplanması ve tahsili davaları açılması ve takibi konuları başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku ile ilgili her türlü konuda müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Kayseri iş hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; iş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.