Hizmet Tespiti Davası: Belgelerin Eksik veya Geç Verilmesi
5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
Sigortalı bildirimi ve tescili – Madde 8
İşverenler, 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıç tarihinden önce, sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlüdür. Ancak işveren tarafından sigortalı işe giriş bildirgesi;
a) İnşaat, balıkçılık ve tarım işyerlerinde işe başlatılacak sigortalılar için, en geç çalışmaya başlatıldığı gün,
b) Yabancı ülkelere sefer yapan ulaştırma araçlarına sefer esnasında alınarak çalıştırılanlar ile Kuruma ilk defa işyeri bildirgesi verilecek işyerlerinde; ilk defa sigortalı çalıştırmaya başlanılan tarihten itibaren bir ay içinde çalışmaya başlayan sigortalılar için, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç söz konusu bir aylık sürenin dolduğu tarihe kadar,
c) Kamu idarelerince istihdam edilen 4447 sayılı İşsizlik Sigortası Kanununa göre işsizlik sigortasına tabi olmayan sözleşmeli personel ile kamu idarelerince yurt dışı görevde çalışmak üzere işe alınanların, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren bir ay içinde,
Kuruma verilmesi halinde, sigortalılık başlangıcından önce bildirilmiş sayılır.
Sigortalılar, çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç bir ay içinde, sigortalı olarak çalışmaya başladıklarını Kuruma bildirirler. Ancak, sigortalının kendini bildirmemesi, sigortalı aleyhine delil teşkil etmez.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendinde bulunanlar hariç olmak üzere diğer alt bentleri kapsamında sigortalı sayılan kişilerden köy ve mahalle muhtarları için seçildiklerine ilişkin mazbatalarını ilgili seçim kurulundan aldıkları tarihten, sigortalılıkları vergi mükellefiyetlerinin başladığı tarihten başlayan sigortalılar için vergi mükellefiyeti işleminin tesis tarihinden itibaren iki ayı geçmemek üzere ilgili vergi dairesince vergi mükellefinin işe başlama işlemlerinin tekemmül ettirildiği tarihten ve diğerleri için 7 nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıcından; (4) numaralı alt bendi kapsamında sigortalı sayılanlar için ise kanunla kurulu meslek kuruluşlarına kayıt tarihinden itibaren kendi mevzuatına göre kayıt veya tescili yapan ilgili kurum, kuruluş ve birlikler, vergi daireleri ve Esnaf ve Sanatkâr Sicil Müdürlüğü sigortalı işe giriş bildirgesi düzenleyerek Kuruma vermekle yükümlüdür. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (1), (2) ve (3) numaralı alt bentlerinde sayılanların bildirimleri en geç 15 gün, (4) numaralı alt bendinde sayılanların bildirimleri ise en geç bir ay içinde yapılır. Ayrıca 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin (4) numaralı alt bendinde sayılanların kendileri tarafından da sigortalılık bildirimleri yapılabilir. 4 üncü maddenin üçüncü fıkrasında belirtilenlerin ise çalışmaya başladıkları tarihten itibaren en geç bir ay içinde tescil eden kuruluş tarafından Kuruma bildirilmesi zorunludur. Kurum bu bildirimlerden itibaren bir ay içinde tescili yapılan kişilere, sigortalılık hak ve yükümlülüklerinin başladığını bildirir.
4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı sayılan kişileri çalıştıracak işverenler, bu kapsamda ilk defa veya tekrar çalıştırmaya başlattıkları kişileri, 7 nci maddenin birinci fıkrasının (c) bendinde belirtilen sigortalılık başlangıcından itibaren, onbeş gün içinde sigortalı işe giriş bildirgesi ile Kuruma bildirmekle yükümlüdürler. Aynı kamu idaresinin farklı birimleri arasındaki naklen tayin ve görevlendirmelerde bildirim yapılmaz.
Kamu idareleri ile bankalar, Kurumca sağlanacak elektronik altyapıdan yararlanmak suretiyle, Kurumca belirlenecek işlemlerde, işlem yaptığı kişilerin sigortalılık bakımından tescilli olup olmadığını kontrol etmek ve sigortasız olduğunu tespit ettiği kişileri, Kuruma bildirmekle yükümlüdürler.
Bu maddenin ikinci ve beşinci fıkraları hariç olmak üzere, diğer fıkralarında belirtilen yükümlülükleri yerine getirmeyen ilgililer hakkında, 102 nci madde hükümlerine göre idarî para cezası uygulanır.
Sigortalı işe giriş bildirgesinin şekli ve içeriği, bildirgenin verilme yöntemleri ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.
Prim belgeleri ve işyeri kayıtları – Madde 86
Bu Kanunun 4 üncü ve 5 inci maddesine tabi sigortalılar ile sosyal güvenlik destek primine tabi sigortalılar için işverenlerce Kuruma verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgelerinin şekli, içeriği, ekleri, ilgili olduğu dönemi, verilme süresi ve diğer hususlar Kurum tarafından çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
İşveren, işyeri sahipleri; işyeri defter, kayıt ve belgelerini ilgili olduğu yılı takip eden yıl başından başlamak üzere on yıl süreyle, kamu idareleri otuz yıl süreyle, tasfiye ve iflâs idaresi memurları ise görevleri süresince, saklamak ve Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilen memurlarınca istenilmesi halinde onbeş gün içinde ibraz etmek zorundadır.
İşverenin, sigortalıyı, 4857 sayılı İş Kanununun 7 nci maddesine göre başka bir işverene iş görme edimini yerine getirmek üzere geçici olarak devretmesi halinde, sigortalıyı devir alan, geçici iş ilişkisi süresine ilişkin birinci fıkrada belirtilen belgelerin aynı süre içinde işverene ait işyerinden Kuruma verilmesinden, işveren ile birlikte müteselsilen sorumludur.
Ay içinde bazı iş günlerinde çalıştırılmayan ve ücret ödenmeyen sigortalıların eksik gün nedeni ve eksik gün sayısı, işverence ilgili aya ait aylık prim ve hizmet belgesinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesiyle beyan edilir. Sigortalıların otuz günden az çalıştıklarını gösteren eksik gün nedenleri ile bu nedenleri ispatlayan belgelerin şekli, içeriği, ekleri, ilgili olduğu dönemi, saklanması ve diğer hususlar Kurumca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.
Sigortalıların otuz günden az çalıştığını gösteren bilgi ve belgelerin Kurumca istenilmesine rağmen ibraz edilmemesi veya ibraz edilen bilgi ve belgelerin geçerli sayılmaması halinde otuz günden az bildirilen sürelere ait aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi, yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı primler, bu Kanun hükümlerine göre tahsil olunur.
Kurumun denetim ve kontrol ile görevlendirilmiş memurlarınca, fiilen yapılan denetimler sonucunda veya işyeri kayıtlarından yapılan tespitlerden ya da kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemeler neticesinde veya kamu kurum ve kuruluşları ile bankalar tarafından düzenlenen belge veya alınan bilgilerden çalıştığı anlaşılan sigortalılara ait olup, bu Kanun uyarınca Kuruma verilmesi gereken belgelerin yapılan tebligata rağmen bir ay içinde verilmemesi veya noksan verilmesi halinde, bu belgeler Kurumca re’sen düzenlenir ve muhteviyatı sigorta primleri Kurumca tespit edilerek işverene tebliğ edilir. İşveren, bu maddeye göre tebliğ edilen prim borcuna karşı tebliğ tarihinden itibaren bir ay içinde, ilgili Kurum ünitesine itiraz edebilir. İtiraz, takibi durdurur. İtirazın reddi halinde, işveren kararın tebliğ tarihinden itibaren bir ay içerisinde yetkili iş mahkemesine başvurabilir. Yetkili mahkemeye başvurulması, prim borcunun takip ve tahsilini durdurmaz. Mahkemenin Kurum lehine karar vermesi halinde, 88 inci ve 89 uncu maddelerin prim borcuna ilişkin hükümleri uygulanır.
Kurumun denetim ve kontrolle görevli memurlarınca işyerinde fiilen yapılan tespitlerden ve kamu idarelerinin denetim elemanlarınca kendi mevzuatı gereğince yapacakları soruşturma, denetim ve incelemelerden kayıt ve belgelere dayanmaksızın çalıştığı belirlendiği halde, hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının Kuruma bildirilmediği anlaşılan veya eksik bildirildiği tespit edilen sigortalıların geriye yönelik hizmetlerinin veya prime esas kazançlarının, en fazla tespitin yapıldığı tarihten geriye yönelik bir yıllık süreye ilişkin kısmı dikkate alınır.
Aylık prim ve hizmet belgesi veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesi işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak beş yıl içerisinde iş mahkemesine başvurarak, alacakları ilâm ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları dikkate alınır.
Sigortalının çalıştığı bir veya birden fazla işte, bu Kanunda yazılı şartları yerine getirmiş olmasına rağmen, kendisi için verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinin işveren tarafından verilmediği veya verilen aylık prim ve hizmet belgesinde veya muhtasar ve prim hizmet beyannamesinde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli ödemeler yapılır.
Bu maddede belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmemesi halinde, 102 nci maddeye göre işlem yapılır.
Kamu idarelerinde işyerinin özelliği nedeniyle prim belgelerinin farklı sürelerde verilme zamanını belirlemeye, Kurum yetkilidir.
Muhtasar beyanname ile bu Kanun uyarınca verilmesi gereken aylık prim ve hizmet belgesinin birleştirilerek verilmesi durumunda beyannamenin; şekil, içerik, ekleri, ilgili olduğu dönem, verilme süresi ve diğer hususlar Bakanlık ile Maliye Bakanlığı tarafından çıkarılan müşterek tebliğ ile belirlenir. İşveren sigortalı çalıştırmadığı takdirde, bu hususu sigortalı çalıştırmaya son verdiği tarihten itibaren on beş gün içinde Kuruma bildirmekle yükümlüdür.
506, 1479, 5434, 2925, 2926 sayılı Kanunlara ilişkin ortak geçiş hükümleri – Geçici Madde 7
Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı, 2/9/1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17/10/1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı, 8/6/1949 tarihli ve 5434 sayılı kanunlar ile 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun geçici 20 nci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir.
Kanunun yürürlük tarihinden önce 24/6/1965 tarihli ve 635, 18/3/1986 tarihli ve 3269, 22/7/1965 tarihli ve 644, 1/11/1983 tarihli ve 2937, 25/3/1957 tarihli ve 6940 ve 26/10/1990 tarihli ve 3671 sayılı kanunlar ile 5434 sayılı Kanunun 32 nci maddesine göre fiili hizmet süresine müstehak görevlerde çalışanların bu görevlerde geçirdikleri süreler bu Kanunun 40 ıncı maddesi gereğince aranan 3600 günün doldurulmasında nazara alınır. 17/7/1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun ek 5 inci maddesinde sayılan itibari hizmet süresi kapsamında yer alıp bu Kanunun 40 ıncı maddesinde sayılmayan işlerde bu Kanunun yürürlük tarihinden önce geçen çalışma sürelerinin bu maddenin birinci fıkrası kapsamında değerlendirilmesinde 3600 gün prim ödeme şartı aranmaz.
Bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamındaki sigortalıların borçlandıkları hizmetleri nedeniyle borçlanma tutarlarından ödenmeyen kısmı var ise aylıklarından emekli keseneği oranında tahsil edilmeye devam edilir.
Aylıkların hesabında 41 inci maddeye ve 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı Kanuna göre yapılan borçlanmaların bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önceki sürelere ait kazançları, bu Kanunla yürürlükten kaldırılan ilgili kanun hükümlerine göre değerlendirilir. Ancak, bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi kapsamında bulunan sigortalılar için bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki dönemlere ait sürelerin bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra borçlanılması halinde de 41 inci madde ve 8/5/1985 tarihli ve 3201 sayılı Kanun hükümleri uygulanır. 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında değerlendirilen 1/10/2008 tarihinden önceki yurt dışı borçlanma sürelerine göre tespit edilen basamaklar, 2008 yılı Eylül ayında yürürlükte bulunan gelir tablosunda, 41 inci maddenin beşinci fıkrası hükmüne göre belirlenen prime esas aylık kazanca yakın gelire karşılık gelen basamağı geçemez.
Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten önce birden fazla dosyadan gelir veya aylık alınması durumunda bu Kanunun yürürlük tarihinden sonra yeni dosyadan gelir veya aylık alınmasına hak kazanılması durumunda yeni bağlanacak dosyadaki gelir ve aylık miktarı da dahil olmak üzere mukayese yapılarak en düşük miktarlı dosya kapsamdan çıkarılır.
Birinci fıkrada belirtilen kanunlar kapsamında zorunlu sigortalı sayılanlar ile isteğe bağlı sigortalı olup sağlık sigortasından yararlananların prim ödeme gün sayıları da genel sağlık sigortası prim ödeme gün sayısı olarak değerlendirilir.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra 4 üncü maddenin birinci fıkrasının (c) bendine göre ilk defa sigortalı olanların sigortalılık başlangıç tarihinden önceki süreleri, bu Kanunun 41 ve 46 ncı maddeleri, 5434 sayılı Kanunun ek 31 inci maddesi ile 3201 sayılı Kanuna göre borçlandırılmaları halinde, sigortalılığın başlangıç tarihinin geriye götürülmesini ve haklarında bu Kanunun geçici maddelerinin uygulanmasını gerektirmez.
Kanunun yürürlük tarihinden önce 5434 sayılı Kanunun ilgili hükümlerine göre itibari hizmet süresine müstehak kadro ve görevlerde bulunanlardan bu Kanunun 4 üncü maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında çalışmaya devam edenlerin itibari hizmet süreleri hakkında, bu Kanunun yürürlük tarihinden önceki hükümlerinin uygulanmasına devam edilir.
30/4/2008 tarihinden sonra 506, 1479, 5434, 2925 ve 2926 sayılı kanunlara göre ilk defa sigortalı veya iştirakçi olanlar hakkında bu Kanunun 28 inci maddesinin ikinci ve üçüncü fıkrası hükümleri uygulanır. Geçici 2 nci maddenin birinci fıkrasının (b) bendinin son cümlesi hükmü bunlar hakkında uygulanmaz.
24/7/2003 tarihli ve 4956 sayılı Kanunun 48 inci maddesi ile değişik, mülga 17/10/1983 tarihli ve 2926 sayılı Kanunun 2 nci maddesi hükmü 2/8/2003 tarihi öncesi için de uygulanır.
Hizmet Tespiti Davası Gerekli Belgelerin İşverence SGK’ya Eksik veya Geç Verilmesi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2015/2861 Karar No: 2018/1741 Karar Tarihi: 20.11.2018
Mahkemesi: İş Mahkemesi
Taraflar arasındaki hizmet tespiti davasından dolayı yapılan yargılama sonunda … İş Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 04.04.2014 tarihli ve 2013/148 E., 2014/396 K. sayılı karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 15.09.2014 tarihli ve 2014/12656 E., 2014/17532 K. sayılı kararı ile;
“…5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘nun Geçici 7. maddesi uyarınca davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesidir. Anılan Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.” Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde, re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.
Eldeki davada, mahkemece davanın kabulüne dair verilen ilk hüküm Dairemizin 2012/6587 E. Sayılı ilamı ile bozulmuş ve davacı adına 23.03.1973 tarihinde işe başladığını gösterir işe giriş bildirgesinin, 1980 yılında Kuruma verilmiş olduğu belirtilerek bu işe giriş bildirgesinin kurum kayıtlarına hangi nedenle geç intikal ettiği, geç intikal hakkında işveren bakımından idari para cezası uygulanıp uygulanmadığı, bu hususta müfettiş raporunun olup olmadığı hususlarının araştırılması gereğine işaret edilmiş ve işe giriş bildirgesinin Kuruma geç intikali konusunda müfettiş raporunun bulunmadığının anlaşılması halinde ise artık hakkın özü canlanmamak üzere ortadan kalktığından davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddi gerekeceği belirtilmiş olmasına rağmen, mahkemece, bozma sonrası yapılan yargılamada bozmaya uyulmuş olmasına rağmen, yeniden davanın kabulü yönünde hüküm tesis edilmiştir.
Mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, kendisi için o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak, yine, o kararda belirtilen hukuki esaslar gereğince hüküm verme yükümlülüğü doğar. “Usuli kazanılmış hak” olarak tanımlayacağımız bu olgu; mahkemeye, hükmüne uyduğu Yargıtay bozma kararında belirtilen çerçevede işlem yapma ve hüküm kurma zorunluluğu getirdiği gibi, mahkemenin kararını bozmuş olan Yargıtay Hukuk Dairesince; sonradan, ilk bozma kararı ile benimsemiş olduğu esaslara usuli kazanılmış hakka aykırı bir şekilde, ikinci bir bozma kararı verilememektedir (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı, Hukuk Genel Kurulu’nun 12.07.2006 gün, 2006/9-508 E., 2006/521 sayılı kararı).
Mahkemenin, Yargıtay’ın bozma kararına uyması ile bozma kararı lehine olan taraf yararına bir usuli kazanılmış hak doğabileceği gibi, bazı konuların bozma kararı kapsamı dışında kalması yolu ile de usuli kazanılmış hak gerçekleşebilir. (Prof. Dr. Baki KURU, Usuli Müktesep Hak (Usule İlişkin Kazanılmış Hak) Dr. A. Recai Seçkin’e Armağan, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları No. 351 Ankara, 1974, sayfa 395 vd.)
Yargıtay tarafından bozulan bir hükmün bozma kararının kapsamı dışında kalmış olan kısımları kesinleşir. Bozma kararına uymuş olan mahkeme kesinleşen bu kısımlar hakkında yeniden inceleme yaparak karar veremez. Bir başka anlatımla, kesinleşmiş bu kısımlar, lehine olan taraf yararına usuli kazanılmış hak oluşturur. (04.02.1959 gün ve 13/5 sayılı YİBK).
Yukarıda belirtilen ilkeler ışığında, usuli kazanılmış hak ilkesi ihlal edilerek yazılı şekilde karar verilmesi de bozma sebebidir.
O halde, mahkemece, ilk bozma kararı çerçevesinde araştırma yapılmak suretiyle hüküm tesis edilmesi gerekirken, bu yönde yeterli araştırma yapılmadan verilen hüküm, eksik inceleme ve araştırmaya dayalı olup, usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, davalı Kurum avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları nazara alınmalı ve hüküm bozulmalıdır.”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, hizmet tespiti istemine ilişkindir.
Davacı vekili, müvekkilinin yaşlılık aylığı almak amacıyla Sosyal Güvenlik Kurumuna başvurduğunu, ancak aylık talebinin N. Ş. unvanlı iş yeri tarafından verilen 23.03.1973 tarihli işe giriş bildirgesi ile 1974, 1978 ve 1979 yıllarına ait çalışma belgelerinin kanuni süresinde verilmediğinden bahisle Kurumca reddedildiğini, oysa ki söz konusu belgelerin işveren tarafından Kuruma geç verilmiş olmasının işveren ile Kurum arasındaki bir sorun olduğunu, müvekkilini ilgilendiren bir husus olmadığını ileri sürerek müvekkilinin N. Ş. unvanlı iş yerinde 1973 yılında 58 gün, 1974 yılında 35 gün, 1975 yılında 45 gün, 1978 yılında 10 gün ve 1979 yılında 27 gün olmak üzere toplam 175 gün hizmet süresinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili, öncelikle işverenin davaya dâhil edilmesi gerektiğini, diğer taraftan Kurum kayıtlarının tetkikinde iddia edilen çalışmalarla ilgili bildirge ve bordroların yasal süresinde verilmediğinin tespit edildiğini, Kuruma süresinde verilmeyen bildirge ve bordronun geçerli olduğunun kabul edilmesinin Kanuna aykırı olduğunu, Kurum işleminin usul ve yasaya uygun olduğunu belirterek davanın reddinin gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece; Kurum tarafından sahteliği savunulmayan bildirimler ve prim belgeleri kabul edilerek çalışma sürelerine ait primlerin tahsil edildiği, bu nedenle kusuru olmayan davacının çalışmalarının Kurum tarafından geçersiz sayılmasının Sosyal Güvenlik hukuku ilkelerine ve hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece; davacı adına 23.03.1973 tarihinde işe başladığını belirtir işe giriş bildirgesinin 12.12.1980 tarihinde Kuruma verildiği, ancak mahkemece bu işe giriş bildirgesinin Kurum kayıtlarına hangi nedenle geç intikal ettiği, geç intikal hakkında işveren bakımından idari para cezası uygulanıp uygulanmadığı, bu hususta müfettiş raporunun olup olmadığı hususlarının araştırılmadığı, mahkemece Kuruma geç intikal konusunda müfettiş raporunun bulunmadığının anlaşılması hâlinde ise artık hakkın özü canlanmamak üzere ortadan kalktığından davanın hak düşürücü süre nedeniyle reddinin gerekeceği, bu tür davalarda çalışmanın gerçekliği, işin ve iş yerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi amacıyla gerekli tüm soruşturmanın yapılarak uyuşmazlık konusu hususun, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip, delillerin hep birlikte değerlendirilip takdir edilerek varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece; bozma kararına uyularak yapılan yargılamada Kuruma yazılan müzekkere cevabında iş yeri dosyasının 10 yıllık saklama süresi dolduğundan imha edildiği bu nedenle idari para cezasının kesilip kesilmediği ve teftiş yapılıp yapılmadığının bilinmediğinin bildirildiği, davacıya Kurum tarafından dava konusu çalışmaların kabul edilmediğine ilişkin tahsis talebinde bulununcaya kadar herhangi bir bildirim yapılmadığı, davacının hizmet cetvelinde geçen çalışmaların SGK tarafından kabul edilmediği ve işverenin bu çalışmaları geç bildirdiğini bilebilecek durumda olmadığı ve bu hususu 07.04.2011 tarihli Kurumun cevabi yazısıyla öğrendiğinden davanın hak düşürücü süre nedeni ile reddedilmesinin de hakkaniyete aykırı olduğu, mahkemece dinlenen bordro tanıklarının da davacının çalışmalarını doğruladıkları gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davalı … vekilinin temyizi üzerine hüküm, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; ilk verilen bozma kararı doğrultusunda gerekli araştırmaların yapıldığı, bozma kararında araştırılması istenen başkaca bir husus kalmadığı, diğer taraftan Kurum tarafından müfettiş raporunun olup olmadığının tespit edilemediğinin bildirildiği, bu durumun sigortalı aleyhine müfettiş raporunun olmadığı şeklinde yorumlanmasının, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkına aykırılık teşkil edeceği, kaldı ki dava konusu döneme ilişkin çalışmaların hâlen hizmet cetvelinde göründüğü, tahsis talebinde bulunana kadar bu çalışmaların SGK tarafından kabul edilmediğine ilişkin davacıya herhangi bir bildirim yapılmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulmasının lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hak oluşturup oluşturmadığı, burada varılacak sonuca göre mahkemece ilk bozma kararı çerçevesinde yeterli araştırma yapılmak suretiyle karar verilip verilmediği noktasında toplanmaktadır.
01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘nun Geçici 7/1. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“Bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı, 02.09.1971 tarihli ve 1479 sayılı, 17.10.1983 tarihli ve 2925 sayılı, bu Kanunla mülga 17.10.1983 tarihli ve 2926 sayılı, 08.06.1949 tarihli ve 5434 sayılı Kanunlar ile 17.07.1964 tarihli ve 506 sayılı Kanunun Geçici 20’inci maddesine göre sandıklara tabi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiili hizmet süresi zammı, itibari hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık süreleri tabi oldukları Kanun hükümlerine göre değerlendirilirler.”
Anılan düzenleme ve genel olarak kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralı karşısında, davanın yasal dayanağının (mülga) 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu ve anılan Kanun’un 79. maddesi olduğu kabul edilmelidir.
Öncelikle ifade edilmelidir ki, çalıştırılanlar 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu’nun 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin aynı Kanunun 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları Kanun’un 6/1. maddesinde yer alan açık hüküm gereğidir.
Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kuruma bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz/kaçak çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır.
İşverenin bildirim yükümlülüğü ise Kanun’un 79/1. maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin 30.07.1964 tarihli ilk hâlinde yer alan düzenlemeye göre;
“İşveren bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıların, sigorta primleri hesabına esas tutulan kazançlar toplamı ve prim ödeme gün sayıları ile sigorta primlerini gösteren ve niteliği, usul ve esaslariyle verilme süreleri hazırlanacak tüzükte belirtilecek olan kayıt ve belgeleri Kuruma ve sigortalı hesap kartlarını sigortalılara vermeye veya o ay içinde sigortalı çalıştırmadığını ve ücret ödemediğini süresi içinde yazılı olarak Kuruma bildirmeye mecburdur.”
506 sayılı Kanun’un 79/1. maddesi daha sonra 20.06.1987 tarihinde 3395 sayılı Kanun’un 5. maddesi ve 29.07.2003 tarihli 4958 sayılı Kanun’un 37. maddesi ile değişikliğe uğramış, ancak işverenin bir ay içinde çalıştırdığı sigortalıyı bildirme yükümlülüğüne yönelik düzenleme devam etmiştir.
İşverenin 79/1. maddede yer alan bildirim yükümlülüğüne uymaması hâlinde sigortalının hakları ise 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre ;
“Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar, çalıştıklarını hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak alacakları ilam ile ispatlayabilirlerse, bunların mahkeme kararında belirtilen aylık kazanç toplamları ile prim ödeme gün sayıları nazara alınır.
Sigortalının çalıştığı bir veya birkaç işte, bu Kanunda yazılı prim ödeme şartını yerine getirmiş olmasına rağmen kendisi için verilmesi gereken kayıt ve belgeler işveren tarafından verilmediği veya verilen kayıt ve belgelerde kazançların veya prim ödeme gün sayılarının eksik gösterildiği Kurumca tespit edilirse, hastalık ve analık sigortalarından gerekli yardım yapılır.”
Anılan hüküm uyarınca sigortalı, bildirimsiz kalan çalışmalarının tespitini hak düşürücü sürenin işlemeye başladığı, hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl içerisinde isteyebilir.
Yeri gelmişken belirtilmelidir ki, madde uyarınca dava açma süresi beş yıl olup, beş yıllık bu süre, hak düşürücü süredir. 506 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte beş yıl olan hak düşürücü süre 20.06.1987 tarihli ve 3395 sayılı Kanun’un beşinci maddesiyle on yıla çıkarılmışken, 01.06.1994 tarihli ve 3995 sayılı Kanun’un 3. maddesiyle, tekrar beş yıla indirilmiştir.
Bu durumda işe giriş bildirgesi düzenlenmediği, düzenlenmesine karşın kanuni hak düşürücü süre içerisinde Kuruma verilmediği, bu süre içerisinde Kuruma verilen dönem bordroları ile bildirimin yapılmadığı, sigorta primlerinin Kuruma yatırılmadığı, çalışmanın varlığı yönünde sigorta müfettişince herhangi bir saptamanın söz konusu olmadığı durumlarda, hizmetin varlığını ileri süren kişilerin hak düşürücü süre içerisinde yargı yoluna başvurması zorunludur.
İşverenin çalıştırmış olduğu sigortalılara ait hangi belgeleri Kuruma vermesi gerektiği Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde düzenlenmiştir. Yönetmeliğin dördüncü kısmında aylık sigorta primleri bildirgesi (SSİY madde 16), dört aylık sigorta primleri bordrosu (SSİY madde 17), sigortalı hesap fişi (SSİY madde 18) vs. işverence verilecek belgeler olarak belirtilmiştir.
Kural olarak sigortalı bildirimsiz kalan çalışmaların tespitini, hak düşürücü sürenin işlemeye başladığı hizmetin geçtiği yılın sonundan itibaren beş yıl içerisinde isteyebilir. Bu hak düşürücü sürenin yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca saptanamayan sigortalılar yönünden geçerli olacağı açıktır.
Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliğinde sayılan belgelerden birisinin dahi verilmiş olması hâlinde artık Kanun’un 79/10. maddesinde yer alan hak düşürücü süreden söz edilemez. Yargıtay uygulamasında anılan maddede sayılan belgelerden birisi işveren tarafından verilmişse burada Kurumun işçinin çalışmasından haberdar olduğu ve artık hizmet tespiti davası için hak düşürücü sürenin varlığından söz edilemeyeceği kabul edilmektedir.
Kaldı ki, Kurum tarafından yapılan bir tespitin olması hâlinde de aynı kabul şekline ulaşılmaktadır. Bu kabul şeklinin temelinde yatan neden hiç bildirim yapılmayan sigortalılarla, kısmi bildirim yapılan sigortalıların aynı hukuksal statüye tabi tutulmalarının hukuka ve hakkaniyete aykırı olacağının düşünülmesidir.
Nihayet belirtilmelidir ki sosyal güvenlik, gelirleri ne olursa olsun, kişilere belirli sosyal riskler karşısında ekonomik güvence sağlama görevine sahip kurum ve kurumlar topluluğu olarak nitelendirilebilir (Tunçomağ K. : Sosyal Güvenlik Kavramı ve Sosyal Sigortalar, 5.baskı, İstanbul 1990, s: 5). Sosyal güvenlik, her şeyden önce herhangi bir nedenle kısmen ya da tamamen çalışamaz duruma düşen ve bu nedenle gelir kaybına uğrayan, muhtaç duruma düşenlere, insan onuruna yaraşır asgari bir yaşam düzeyi sürmeleri için gerekli olan geliri sağlar (Tuncay/Ekmekçi, s: 5).
Sosyal güvenliğin insanları sosyal risklere karşı koruma yükümlülüğü uluslararası hukuk normları ve Anayasa ile güvence altına alınmış ve temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkını doğurur. Bu hak bireyleri toplum içinde iktisadi bakımdan desteklemeyi, muhtaçlığa düşmesini önlemeyi, sosyo – ekonomik ve fizyolojik risklerin sonuçlarına karşı korumayı hedef alan bir haktır (Arıcı K. : Türk Sosyal Güvenlik Hukuku, Ankara 2015, s: 95). Diğer bir ifadeyle sosyal güvenlik hakkı ortaya çıkabilecek sosyal riskleri önlemeyi amaçlar (YHGK 04.04.2018 tarihli, 2015/10-2678 E., 2018/678 K.).
Sosyal güvenlik hakkının sosyal risklere karşı sigortalıyı koruma amacı özellikle haktan yararlandırma hususunda şüpheye düşüldüğü durumlarda sigortalı lehine değerlendirmeyi zorunlu tutar. Bu nedenle kanunun çok açık olduğu durumlarda dahi kuşkulu bir durumun varlığı iddia edildiği takdirde, şüphenin sigortalının lehine yorumlanacağı iş ve sosyal güvenlik hukukunun temel ilkelerindendir.
Eldeki davada Kuruma intikal eden işe giriş bildirgesinin incelenmesinde davacı …’ın işe alındığı tarih olarak 23.03.1973 tarihinin gösterildiği, ancak işveren N. Ş. tarafından işe giriş bildirgesi ile 23.03.1973 tarihinden itibaren 05.09.1979 tarihine kadar geçen çalışmalarına ilişkin aylık sigorta primleri bildirgesi, dört aylık sigorta primleri bordrosu vb. belgelerinin Kuruma 12.12.1980 tarihinde intikal ettirildiği, işveren tarafından işe giriş bildirgesinin ve prim belgelerinin Kuruma 506 sayılı Kanun’un 79/1. maddesinde belirtilen bir aylık süre içerisinde verilmemiş olmasına rağmen Kurumun çalışmaları geçerli sayarak 1973 ile 1979 yılları arasında geçen 235 günlük süreye ilişkin primleri tahsil ettiği, davacının 31.03.2011 tarihinde Kurumdan yaşlılık aylığı talebinde bulunduğu, yaşlılık aylığı talebi üzerine Kurum tarafından yapılan incelemede 23.03.1973 tarihli işe giriş bildirgesi ile yine aynı iş yerine ait 1974, 1975, 1976, 1977, 1978 ve 1979 yıllarına ait çalışma belgelerinin Kuruma kanuni sürede verilmediği gerekçesiyle 1973 ile 1979 yılları arasında geçen 235 günlük sürenin yaşlılık aylığı hesabında nazara alınmadığı ve bu nedenle davacının yaşlılık aylığına hak kazanamadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan Sosyal Güvenlik Kurumunca işverene ilişkin dosyanın 10 yıllık saklama süresi dolduğundan imha edilmiş olduğu, bu nedenle uyuşmazlık konusu dönemde N. Ş. unvanlı iş yerine idari para cezası uygulanıp uygulanmadığının ve teftiş yapılıp yapılmadığının bilinmediği bildirilmiştir.
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, işveren tarafından işe giriş bildirgesinin ve pirim belgelerinin 506 sayılı Kanun’un 79/1. maddesi uyarınca süresinde Kuruma intikal ettirilmediği belirgin ise de; iş yeri dosyasının Kurum tarafından imha edilmesi nedeniyle uyuşmazlık konusu dönemde iş yerine yönelik olarak idari para cezası uygulanıp uygulanmadığı ve teftiş yapılıp yapılmadığı hususu açıklığa kavuşturulamamıştır. Kurumun sigortalının çalışmalarını doğrular bir tespitinin bulunup bulunmadığına yönelik belirsizlik ise artık sigortalı aleyhine değerlendirilmemelidir. Aksine düşünce şüphenin sigortalı lehine yorumlanması ilkesini zedeleyecek, sosyal güvenlik hakkının amacına aykırılık teşkil edecektir.
Sonuç itibariyle iş yeri dosyasının imha edilmesi davacı aleyhine yorumlanamayacağından prim belgelerinin Kuruma intikal ettirildiği tarihte davacının sigortalığının tespit edildiği kabul edilmeli, davacının uyuşmazlığa konu hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan itibaren sigortalılığın tespit edildiği tarihe kadar 506 sayılı Kanun’un 79/10. maddesinde yer alan 5 yıllık hak düşürücü sürenin geçip geçmediği belirlenmeli, prim belgelerinin Kuruma intikal ettirildiği tarih itibariyle hak düşürücü sürenin dolmadığı tespit edilen süreler ise sigortalılık süresi olarak değerlendirilmelidir.
Hâl böyle olunca direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ile bozulması gerekmiştir.
Sonuç: Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3’üncü maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429’uncu maddesi gereğince BOZULMASINA, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 20.11.2018 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
İş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin dava ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır. Kayseri iş hukuku avukatı kadromuz, iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku alanında 15 yılı aşan deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde; ihbar tazminatı davası, kıdem tazminatı davası, işe iade davası, fazla mesai alacağı, ilave tediye alacağı ve benzer davaların açılması ve takibi, mobbing ve kötü niyet tazminatlarına ilişkin davaların açılması ve takibi, fazla mesai ücretleri ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, hesaplanması ve tahsili davaları açılması ve takibi konuları başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku ile ilgili her türlü konuda müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri iş hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; iş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.