Şiddet Uygulayan Eşin Öldürülmesi: Nitelikli Kasten Öldürme Suçunda Meşru Savunma ve Haksız Tahrik

Şiddet Uygulayan Eşin Öldürülmesi: Nitelikli Kasten Öldürme Suçunda Meşru Savunma ve Haksız Tahrik- Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Şiddet Uygulayan Eşin Öldürülmesi: Nitelikli Kasten Öldürme Suçunda Meşru Savunma ve Haksız Tahrik

Yargıtay Ceza Genel Kurulu        

Esas No: 2015/424 Karar No: 2018/399 Karar Tarihi: 04.10.2018

Özet: Sanık ile maktulün yaklaşık yirmi beş yıldır evli oldukları, alkol alışkanlığı bulunan maktulün sarhoş olduğu zamanlarda sanığa ve çocuklarına şiddet uyguladığı, olay günü saat 23.00 sıralarında alkollü olarak eve gelen maktulün, salonda alkol almaya devam ettiği ve pornografik içerikli film izlemeye başladığı, evde sanık ile maktulden başka kimsenin olmadığı, maktulün ilerleyen saatlerde yatak odasında yatmakta olan sanığın yanına giderek sanıkla cinsel ilişkiye girmek istediği, sanığın kabul etmemesi üzerine yatak odasında tartışma başladığı, tartışmanın bitmesinden sonra maktulün evin salonuna geçerek alkol almaya ve film izlemeye devam ettiği, sabaha karşı aldığı alkolün etkisiyle sızan maktulün bulunduğu odaya gelen sanığın, başörtüsünü maktulün boynuna birkaç kez dolayıp sıkıca bağlamak suretiyle maktulü boğarak öldürdüğü olayda; maktulün yaşı ve otopsi raporunda belirlenen üstün fiziki yapısı da göz önüne alındığında, sanığın iddia ettiği şekilde yaşamına ve cinsel bütünlüğüne yönelik sürmekte olan bir saldırı bulunmadığı gibi önceki tarihlerde vuku bulmuş saldırının o an için tekrarının da muhakkak olmadığı, bu itibarla sanık açısından meşru savunma şartlarının oluşmadığı, ancak sanığın, eşi maktulü yoğun tahrik altında kasten öldürdüğü kabul edilmelidir.

İçtihat Metni

Kararı veren Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi

Sanık …’ın, nitelikli kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 82/1-d, 29, 62/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2011 tarihli ve 229-308 sayılı resen temyize tabi hükmün, sanık müdafisi tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 22.01.2013 tarih ve 2569-376 sayı ile;

“…Oluşa, kabule ve dosya içeriğine göre; öldürülen … ile … uzun yıllardır evli olmalarına karşın aralarında şiddetli geçimsizlik nedeni ile boşanma davası bulunmakta olup öldürülen …’ın daha önce sistematik şekilde eşine, babasına ve ailesinin diğer bireylerine orantısız şiddet uyguladığı anlaşılmıştır. Öldürülen hakkında, daha önce aile mahkemesi tarafından eşine uyguladığı şiddet nedeniyle aleyhine evden uzaklaştırılma kararı verilmiş, ayrıca bu nedenden ötürü sabıkasına konu cezası bulunmaktadır. Kendisi, aile sorumluluklarını yerine getirmeyen, aşırı şiddet yanlısı ve alkolik olup, olumsuz bir kişiliğe sahiptir. Öldürülenin babası olan tanık Ahmet, yargılama sürecinde maktulün bu kişiliğini ayrıntılı bir şekilde anlatmış ve bir keresinde de etkili eylemde bulunarak gözünü kör ettiğini belirtmiştir.

Olay günü öldürülen, bir süre evde alkol aldıktan sonra, porno CD izlerken, sanığı da birlikte izlemeye zorlamış, ayrıca cinsel ilişki teklifinde bulunmuş, ret cevabı alınca da, sanığa karşı zor kullanmaya kalkışmış, eline geçirdiği sanığa ait tülbenti, sanığın boynuna dolamak suretiyle boğmaya çalışmış, bu sırada karşılıklı boğuşmalar olmuş, sanık alkollü olan öldürüleni itmesi neticesi düşmesi üzerine, eşarbı eline geçirerek onu boğmak suretiyle öldürmüştür. Olayın meydana geldiği oturma odasında aşırı boğuşmayı gösteren dağınıklık bulunduğu gibi, sanığın vücudunun muhtelif yerlerinde, özellikle kalça ve bacağında ekimotik alanlar da oluştuğu, öldürülenin çırılçıplak soyunuk olduğu, boğuşmanın geçtiği odanın giriş istikametine göre sol duvarına paralel olan kanepeye baş kısmı temas eder vaziyette dizlerinin üzerine çöker konumda olduğu, yanında, 118 cm uzağında bir bıçağın bulunduğu, ayrıca odada bulunan DVD oynatıcının güç ışığının açık olup çalışmaya hazır vaziyette, CD’nin de porno içerikli olduğu, Adli Tıp Kurumu Kimya İhtisas Dairesi Toksikoloji Şubesinin 05.08.2011 tarih ve 2521 sayılı raporuna göre de öldürülenin kanında 227mg/dl etanol bulunduğu belirlenmiştir.

Öldürülenin, sanığın zorla ırzına geçmeye kalkıştığı, bu eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 102/2. maddesinde tanımlanan cinsel saldırı suçunu oluşturduğu, ayrıca eline geçirdiği tülbenti sanığın boğazına dolaması, daha önce maktül tarafından ağır şiddete maruz kalan sanıkta ölüm korkusu yarattığı açıktır. TCK’nın 25/1. maddesinde sanığın cinsel bütünlüğüne ve yaşamına yönelik ağır bir saldırının defedilmesi için sanığın gerçekleştirdiği eylemin yasal savunma sınırları içinde kaldığının değerlendirilmesi gerekir iken, yazılı şekilde tahrik hükümleri uygulanarak sanığa ceza verilmesi”

isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiştir.

Karşı Oy Gerekçesi

Daire Üyeleri M. Şahin ve E. Yeşil;

“Sanık ile maktulün uzun süredir evli olup aralarında geçimsizlik olduğu, maktulün zaman zaman alkol alıp eş ve çocuklarına karşı şiddet uyguladığı, boşanma davası açılmasına rağmen birlikte yaşadıkları, tanığı bulunmayan olayda sanığın savunmasına göre; sanık ‘Olay geçesi maktulün alkol aldıktan sonra eşine porno film izlettirmek isteyerek cinsel ilişkide bulunmayı teklif ettiği, sanığın bu teklifi kabul etmediği bu nedenle tartıştıkları, sanığın kendisini ölümle tehdit ederek boğazını sıktığı, kafasına vurduğu, başındaki eşarbı alarak ‘Seni boğacağım’ diyerek boğazına sarmaya başladığında onu iterek yere düşürdüğünü, kendisini öldüreceği korkusu ile eşarbı eşinin boynuna dolayarak sıktığını, hareketsiz kalınca kayınpederine haber verdiğini’ beyan etmiştir.

Olay yeri inceleme raporuna göre; dört odalı evin yatak odasındaki eşyanın kısmen dağınık olup oturma odasında maktulün tamamen çıplak olarak başı kanepeye dayalı, dizlerinin üzerine çöker durumda olduğu, boğazına tülbentin iki kez sarıldıktan sonra tek düğüm olarak ense kısmından sıkı şekilde bağlı olduğu tespit edilmiştir.

Otopsi raporunda; maktulun 43 yaşında, 1.8 m boyunda, 80-85 kg ağırlığında olduğu, ölümün elle ya da bağla boğmaya bağlı mekanik asfiksi sonucu meydana geldiği, kanında 227 mg etanol olduğu kayıtlıdır.

Sanığın adli muayene raporunda; boynunun sağ tarafında ve sol baldırında hafif kızarıklık bulunduğu, başkaca darp cebir izi olmadığı anlaşılmaktadır.

Sanık ve müdafisi eylemin meşru savunma koşulları içinde gerçekleştirildiğini savunmuştur.

Dairemizin yerleşik uygulamaları ve öğretideki görüşlere göre meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için;

A- Saldırıya ilişkin koşullar;

1- Haksız bir saldırının olması

2- Saldırının kişin kendisine veya başkasına ait bir hakka yönelik olması

3- Saldırının varlığının hâlen devam etmesi veya tekrar başlamasının muhtemel olması

B- Savunmaya ilişkin koşullar;

1- Saldırıya karşı savunmanın zorunlu olması

2- Savunma ile saldırının orantılı olması

3- Savunma ile saldırının eş zamanlı olması, gerekmektedir.

Maddi delillerle çelişmeyen, hayatın olağan akışına uygun savunmaya itibar etmek suçsuzluk karinesinin bir sonucudur. Ancak dava konusu olayda sanığın savunması ile maddi delillerin örtüşmediği de bir gerçektir. Zira orta yaşlarda gücü kuvveti yerinde olan maktulün sanığa saldırması ve öldürmek istemesi hâlinde ciddi şekilde yaralanması gerekli iken maktul hafif şekilde yaralanmıştır. Tarafların tartışması ve sanığın basit şekilde yaralanması saat 23.00’ten sonra yatak odasında gerçekleşmiş iken, boğmak sureti ile öldürme oturma odasında saat 05.00 sıralarında gerçekleştirilmiş olup, kayınpederine 07.00 sıralarında haber verilmiştir. Maktulün boğazına tülbent iki kat hâlinde arkadan düğüm atmak suretiyle sıkı şekilde bağlanmıştır. Maktulün baş bölgesinde darp izi yoktur.

Sanığın savunduğu gibi itilme sonucu yere düşerek kafasını çarpıp şuurunu kaybetmesi söz konusu değildir. Sanığın kendisinden daha güçlü olan yanı başında ekmek bıçağı bulunan maktulü otopsi tutanağında tesbit edildiği şekilde boğarak öldürmesi olanaklı olmadığına göre, eylem maktulün çok miktarda alkol alıp sabaha doğru sızdıktan sonra arkasına dolanıp tülbenti boynuna sararak sıkıca bağlamak suretiyle gerçekleştirilmiştir. Bu şekilde yasal savunmadaki; saldırının hâlen devam etmesi veya tekrarının muhakkak olması, savunma ile saldırının eş zamanlı olması, savunma ile saldırının orantılı olması koşullarının gerçekleşmediği anlaşıldığından, yerel mahkemenin eylemin haksız tahrik koşulları altında işlendiğine dair kabulü yasaya uygun olup dosya içeriğine uygun düştüğünden kararın onanması gerektiği”

görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Bozmaya uyan Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesince 25.04.2013 tarih ve 115-158 sayı ile, sanığın eylemini meşru savunma sınırları içinde gerçekleştirdiği kabul edilerek 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 25/1. maddesi uyarınca sanık hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı

Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.02.2015 tarih ve 2589-810 sayı ile;

“…1) Sanık … ile maktul …’ın resmî nikâhlı evli oldukları, maktulün sürekli alkol aldığı ve eşi ile çocuklarına karşı şiddet uyguladığı, olay günü de maktulün eve alkollü olarak geldiği, evde de alkol almaya devam ettiği, porno film seyrettiği, sanığı da seyretmesi için zorladığı, kendisi ile cinsel ilişkiye girmek istediği, sanığın kabul etmemesi üzerine sanığı dövdüğü ve boğazını sıktığı, sanığın da maktulden kaynaklanan haksız tahrik altında ele geçirdiği tülbenti maktulün boğazına iki kez dolayıp arkadan düğüm atmak suretiyle maktul olan eşini boğarak öldürdüğü olayda, sanığın eylemine uyan kasten eşini öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 82/1-d, 29 ve 62. maddeleri uyarınca cezalandırılması, haksız tahrikin ulaştığı boyut nazara alınarak tahrik nedeniyle TCK’nın 18 yıldan 24 yıla kadar hapis cezası öngören 29. maddesi uyarınca azami miktarda indirim yapılması gerektiği düşünülmeksizin yazılı şekilde hüküm kurulması,

2) Kabule göre de; sanık …’nin eylemi ile ilgili olarak, sanık hakkında hukuka uygunluk nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 25/1 maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-d maddesi uyarınca beraat kararı verilmesi ile yetinilmesi gerektiğinin gözetilmemesi”

isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 20.03.2015 tarih ve 179062 sayı ile;

“…Öldürülenin, sanığın zorla ırzına geçmeye kalkıştığı, bu eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 102/2. maddesinde tanımlanan cinsel saldırı suçunu oluşturduğu, ayrıca eline geçirdiği tülbenti sanığın boğazına dolaması, daha önce maktul tarafından ağır şiddete maruz kalan sanıkta, ölüm korkusu yarattığı açıktır. TCK’nın 25/1. maddesinde sanığın cinsel bütünlüğüne ve yaşamına yönelik ağır bir saldırının defedilmesi için sanığın gerçekleştirdiği eylemin yasal savunma sınırları içinde kaldığı anlaşıldığından yerel mahkemece sanık hakkında verilen TCK’nın 25/1. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin kararın, sanık hakkında hukuka uygunluk nedeniyle TCK’nın 25/1 maddesi ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/2-d maddeleri uyarınca beraat kararı verilmesi şeklinde düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerektiği”

görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.04.2015 tarih ve 2030-2339 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirip gerçekleştirmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

23.04.2011 tarihli olay yeri inceleme ve ölü muayene tutanağında; Eskişehir ili, Alpu ilçesi, Karakamış köyünde bir şahsın ölü olarak bulunduğunun bildirilmesi üzerine olay yerine gidildiği, olayın meydana geldiği dört odalı, müstakil evin bahçesinde rastgele atılmış tencere, piknik tüpü, tabak, çatal ve kaşık bulunduğu, ev içerisinde soldaki odada başı kanepeye dayalı, diz üstü çökmüş pozisyonda, boynunda yazma bağlı, ağzı hafif açık, dili dişleri arasına sıkışmış, çıplak bir erkek cesedinin görüldüğü, cesedin yanında iki adet boş bira, bir adet boş rakı şişesi, kanepenin üzerinde içerisinde izmarit bulunan kül tablası, iki adet cep telefonu, çay bardağı, kısmen tüketilmiş peynir, cesedin yaklaşık bir metre solunda yerde üzerinde parmak izi bulunmayan bir adet meyve bıçağı bulunduğu, cesedin yer aldığı odanın dağınık olduğu, odada bulunan televizyona bağlı DVD oynatıcının güç ışığının yandığı, cihazda bulunan diskin pornografik film içerdiği, evin girişine göre sağda yer alan odanın dağınık, katlanmış halı ve yollukların yere devrilmiş, çarşaf, yorgan ve iki yastığın yatağın üzerinden kayarak yere düşmüş olduğunun ifade edildiği,

Aynı tarihli ölü muayene ve otopsi raporunda; 180-185 cm boylarında, 75-80 kg ağırlığındaki erkek cesedinin boyun bölgesinde, boynu çepeçevre saran 3-5 cm kalınlığında telem izi, sağ küçük parmakta 0,2 cm uzunluğunda taze sıyrık, sol el küçük parmakta 0,2 cm, sağ ve sol ayakta 0,2 cm uzunluğunda iki adet kurutlu yara bulunduğu, boyundaki hyoid kemiğin sol boynuzunun orta hattından kırılmış olduğu, maktulün kanında 227 mg/dl etanol bulunduğu, maktulün elle ya da bağla boğmaya bağlı mekanik asfiksi sonucu öldüğü bilgilerine yer verildiği,

Sanık … hakkında Alpu Devlet Hastanesince düzenlenen 23.04.2011 tarihli raporda; şahsın boynunda ve sol bacağının arka kısmında hafif kızarıklık bulunduğunun belirtildiği,

Ulusal Yargı Ağı Projesi (UYAP) sistemi üzerinde yapılan sorgulamada; sanık ile maktulün 19.08.1985 tarihinde evlendikleri, olay tarihinde 22 yaşında olan Aytaç ile 25 yaşında olan … isimli iki çocuklarının bulunduğu,

Maktulün, Eskişehir (Kapatılan) 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 03.04.2008 tarihli ve 146-272 sayılı kararı ile eşi sanık …, kızı …, oğlu …’ı kasten yaralama suçundan, Eskişehir (Kapatılan) 3. Sulh Ceza Mahkemesinin 29.01.2009 tarihli ve 385-70 sayılı kararı ile sanığı tehdit suçundan mahkûm edildiği hapis cezalarına ilişkin hükümlerin açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,

Eskişehir 3. Aile Mahkemesinin 07.01.2008 tarih ve 1-1 sayı ile maktul hakkında sanık ve çocuklarına yaklaşmaması, sözle ya da iletişim araçlarıyla rahatsız etmemesi yönünde koruma kararı verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Tanık …; maktulün babası olduğunu, gelini olan sanık …’ın, olay sabahı kendisini telefonla arayarak, evlerine çağırdığını, evin kapısında kendisini karşılayan sanığın, “Baba, oğlun yine çok alkol aldı, bana dayak attı, işkence yaptı, ben de …’ı başörtümle boğdum” dediğini, eve girdiğinde maktulü evin salonunda çıplak vaziyette gördüğünü, maktulün sanığa ve kendisine çok eziyet ettiğini, maktulün kendisini darbetmesi sonucu bir gözünün kör olduğunu, bu durum dayanılmaz bir hâl alınca muhtarlıkta yatıp kalkmaya başladığını,

Tanık …; maktulün oğlu olduğunu, olay sırasında evde bulunmadığını, sürekli alkol alan maktulün, kendilerini, sanığı ve kendi babasını dövdüğünü, bir günlerinin bile rahat geçmediğini,

Tanık … Demircan; maktulün kızı olduğunu, olay sırasında yüksek öğrenim gördüğü Çanakkale’de bulunduğunu, küçüklüklerinden beri kardeşi ile birlikte maktulün şiddetine maruz kaldıklarını, maktulün benzer şekilde eşi olan sanığa da sürekli eziyet ettiğini, dövdüğünü, boğmaya çalıştığını, maktulün sanığı başka erkelere satmaya kalkıştığını,

Tanıklar Mustafa Öztürk, Süleyman Şeker ve Hatice Şeker; sanığın ve maktulün köyden komşuları olduklarını, maktulün çok alkol aldığını, sarhoş olduğunda köylüyü ve sanığı rahatsız ettiğini, tanık Süleyman Şeker ayrıca; birkaç defa sanığı yüzü morarmış şekilde gördüğünü,

Tanık Mehmet Yüce; maktulün oğlu Aytaç ile sınıf arkadaşı olduğunu, evlerine zaman zaman gittiğinde sanığın yüzünü morarmış şekilde gördüğünü, yine misafir olarak evlerinde bulunduğu bir akşam, eve sarhoş gelen maktulün, sanığa saldırıp, boğazını sıktığını, “Seni satacağım, yürü gidiyoruz.” şeklinde sözler sarf ettiğini,

Tanık K. Beker ve A. Mercaner; maktulün oğlu Aytaç ile iş arkadaşı olduklarını, maktulden dayak yiyen sanığın zaman zaman iş yerine gelerek oğlunun yanına sığındığını, bir keresinde iş yerine gelen maktulün bağırıp çağırarak rezalet çıkardığını, tanık K. Beker ayrıca; maktulün sanığı öldürmekle tehdit ettiğini,

İfade etmişlerdir.

Sanık … kollukta; maktul ile Karakamış köyündeki evde ikamet ettiğini, 22.04.2011 günü saat 23.00 sıralarında maktulün sarhoş olarak eve geldiğini, pornografik bir film izlemeye başladığını, soyunduğunu, bir yandan alkol almaya devam edip bir yandan da, filmi kendisine de izlettirmeye çalıştığını, kabul etmemesi üzerine bağırıp küfretmeye başladığını, sabah 06.00’ya kadar alkol almayı sürdüren maktulün kendisiyle zorla cinsel ilişkiye girmeye çalıştığını, maktule direndiğini, bu sırada maktulün “Borcum var, seni satacağım” diye bağırdığını, kendisinin mukavemet göstermesi üzerine, boğazını sıkmaya ve başına vurmaya başladığını, maktulün başındaki örtüyü çekip alarak kendisini boğacağını söyleyerek, başörtüsünü boğazına sarmaya çalıştığını, korktuğunu, kendisini kaybedip maktulü iteklediğini, yere düşen maktulün ayağa kalkmaya çalışması üzerine elindeki başörtüsünü alarak maktulün boynuna dolayıp sıkmaya başladığını, maktulü öldürmek istemediğini, kendisinden güçlü olan maktulün, kendisini öldürmesinden korktuğu ve yerden kalkmaması için böyle bir şey yaptığını, pişman olduğunu,

Savcılıkta; maktul ile 27 yıldır evli olduğunu, evlendikten birkaç yıl sonra maktulün aşırı miktarda alkol almaya başladığını, kendisine, çocuklarına ve babasına da şiddet uyguladığını, maktulün babasının gördüğü bu şiddet nedeniyle sol gözünü yitirdiğini, maktul hakkında mahkûmiyet ve evden uzaklaştırma kararları bulunduğunu, 3-4 yıl önce boşanma davası açtığını ancak çaresizlikten tekrar maktulle birlikte yaşamaya başladığını, olay gecesi alkollü olan maktulün kendisine saldırıp ilişkiye girmek istemesi üzerine çıkan arbedede, maktulün kendisine kötülük etmesinden korktuğu için o şekilde davrandığını, olay yerine çağırdığı kayınbabası Ahmet’in maktulün cesedini gördükten sonra “Bunun öldüğüne üzülmem ama sana üzülürüm” dediğini,

Sorguda ve mahkemede; maktulün kendisini fuhşa zorladığını, bu maksatla Eskişehir il merkezinde yol kenarında otostop yapması için kendisine baskı yaptığını, çektiği eziyetin tahammül edilemez boyuta ulaştığını, olay gecesi yaşanan arbede sırasında maktulün kendisini dövdüğünü, boğazını şiddetli bir şekilde eliyle ve başörtüsüyle sıktığını, kendisini korumak için bu şekilde hareket ettiğini, pişman olduğunu,

Savunmuştur.

Meşru savunma, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun birinci kitabının, ikinci kısmının, “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlıklı ikinci bölümünde, 25. maddenin 1. fıkrasında; Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir.

Anılan düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının “korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması” yeterli görülmüştür.

Öğretide; “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 364.); “Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki” (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, 2014, s. 307.); “Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi” (Osman … -Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 697.) şeklinde, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında “Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki” olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eşzamanlı olarak hâl ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.

Gerek öğretide, gerekse yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır.

Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.

1- Saldırıya ilişkin şartlar:

a) Bir saldırı bulunmalıdır.

b) Bu saldırı haksız olmalıdır.

c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.

d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.

2- Savunmaya ilişkin şartlar:

a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.

b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.

c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.

Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Sınırın aşılması” başlıklı 27. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.”

Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nın 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.

Türk Ceza Kanunu’nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür.

Meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin hükmün uygulanabilmesi için;

1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,

2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,

3- Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,

4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.

Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi hâlinde, meşru savunmada sınırı aşan faile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru savunmanın sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık … ile maktulün yaklaşık 25 yıldır evli oldukları, bu evliliklerinden biri yükseköğrenim gören diğeri iş hayatına atılmış yetişkin iki çocuklarının bulunduğu, Eskişehir ili, Alpu ilçesi, Karakamış köyündeki müstakil evlerinde ikamet ettikleri, alkol alışkanlığı bulunan maktulün sarhoş olduğu zamanlarda sanığa ve çocuklarına şiddet uyguladığı, bu durumun UYAP sisteminden temin edilen mahkeme kararları, sanık …, maktulün babası Ahmet, kızı …, oğlu Aytaç ve köydeki komşularının beyanlarıyla da doğrulandığı, 22.04.2011 günü saat 23.00 sıralarında alkollü olarak eve gelen maktulün, salonda alkol almaya devam ettiği ve pornografik içerikli film izlemeye başladığı, evde sanık ile maktulden başka kimsenin olmadığı, maktulün ilerleyen saatlerde yatak odasında yatmakta olan sanığın yanına giderek sanıkla cinsel ilişki kurmak istediği, sanığın kabul etmemesi üzerine yatak odasında başlayan tartışma sırasında yaşanan arbedede yatağın üzerindeki çarşaf, yastık ve yorganın yere kayıp düştüğü, duvara dayalı ve sarılı hâldeki halıların yere devrildiği, yatak odasındaki tartışmanın sonlanmasından sonra maktulün evin salonuna geçerek alkol almaya ve film izlemeye devam ettiği, sabaha karşı aldığı alkolün tesiriyle sızan maktulün bulunduğu odaya gelen sanığın, başörtüsünü maktulün boynuna birkaç kez dolayıp sıkıca bağlamak suretiyle maktulü boğarak öldürdüğü olayda; düzenlenen otopsi raporuna göre kanında 227 mg/dl etanol bulunan maktulün boyun bölgesinde, boynu çepeçevre saran 3-5 cm kalınlığında telem izi, sağ küçük parmak üzerinde 0,2 cm uzunluğunda taze sıyrık bulunduğu, bu küçük yara ve kurutlu birkaç eski yara dışında maktulün vücudunda başkaca bir darp cebir izi bulunmadığı, ölümün elle veya bağla boğmaya bağlı mekanik asfiksi sonucu meydana geldiği, sanık hakkında düzenlenen adli rapora göre de sanığın boynunun sadece sağ yanında ve sol bacak arka yüzde hafif kızarıklık bulunduğu göz önüne alındığında, sanık her ne kadar aşamalarda, maktulün kendisine saldırarak zorla cinsel ilişki kurmak istediğini, kabul etmemesi üzerine boynunu elle ve başörtüsü ile şiddetle sıktığını, elinden kurtulmak için itip yere düşürdüğü maktulün başını çarpmasından istifade ederek maktulün kendisine yönelik bu saldırılarına karşı meşru savunma şartları altında maktulü boğduğunu, niyetinin maktulü öldürmek olmadığını savunmuş ise de; sanığın boynunun sadece sağ kısmında ve sol bacak üst kısımda hafif kızarıklık dışında vücudunda başkaca bir darp cebir izi bulunmadığına dair raporda sanığın boyun bölgesinde uğradığını iddia ettiği elle boğmaya emare olabilecek, boynu çepeçevre saran parmak veya telem izinden bahsedilmemiş olması, maktule ilişkin otopsi raporunda maktulün başında düşmeye bağlı herhangi bir darp cebir izine ilişkin tespit bulunmaması karşısında; maktulün yaşı ve otopsi raporunda belirlenen üstün fiziki yapısı da göz önüne alındığında, sanığın iddia ettiği şekilde yaşamına ve cinsel bütünlüğüne yönelik sürmekte olan bir saldırı bulunmadığı gibi önceki tarihlerde vuku bulmuş saldırının o an için tekrarının da muhakkak olmadığı, bu itibarla sanık açısından meşru savunma şartlarının oluşmadığı anlaşıldığından, sanığın meşru savunma şartları altında hareket ettiği yönündeki dosyada bulunan tutanak ve bilimsel raporlarla örtüşmeyen, cezadan kurtulmaya yönelik soyut savunmalarına itibar edilemeyeceği ve sanığın eşi maktulü yoğun tahrik altında kasten öldürdüğü kabul edilmelidir.

Bu itibarla sanığın yoğun tahrik altında nitelikli kasten öldürme suçundan, aleyhe temyiz bulunmaması nedeniyle ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla mahkûmiyetine hükmedilmesi gerektiği yönündeki Özel Daire bozma kararı isabetli olup haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Kasten öldürme – Madde 81

(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

Madde Gerekçesi

Maddede kasten öldürme suçunun temel şekli tanımlanmıştır.

Maddede yapılan düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan farklı olarak, suçun temel şekli açısından müebbet hapis cezası öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle, kişinin hayat hakkına verilen önem vurgulanmıştır.

Nitelikli haller – Madde 82

(1) Kasten öldürme suçunun;

a) Tasarlayarak,

b) Canavarca hisle veya eziyet çektirerek,

c) Yangın, su baskını, tahrip, batırma veya bombalama ya da nükleer, biyolojik veya kimyasal silah kullanmak suretiyle,

d) Üstsoy veya altsoydan birine ya da eş, boşandığı eş veya kardeşe karşı,

e) Çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,

f) Kadına karşı,

g) Kişinin yerine getirdiği kamu görevi nedeniyle,

h) Bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmesini kolaylaştırmak ya da yakalanmamak amacıyla,

i) Bir suçu işleyememekten dolayı duyduğu infialle,

j) Kan gütme saikiyle,

k) Töre saikiyle,

İşlenmesi halinde, kişi ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.

Madde Gerekçesi

Maddede, kasten öldürme suçunun, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren nitelikli hâlleri belirlenmiştir. Söz konusu suçun seçimlik olarak belirlenen bu nitelikli şekilleri, bentler hâlinde sıralanmıştır.

(a) bendinde, kasten öldürme suçunun tasarlayarak işlenmesi, bir nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir.

(b) bendinde, öldürme suçunun canavarca hisle veya eziyet çektirerek işlenmesi bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Bent kapsamında iki seçimlik harekete yer verilmiştir.

Kişinin acıma hissi olmaksızın bir başkasını öldürmesi hâlinde canavarca hisle öldürme söz konusudur. Canavarca hisle öldürmenin arzettiği özellik, öldürmenin vahşi bir yöntemle gerçekleştirilmesidir. Kişinin yakılarak, uyurken kulağının içine kızgın yağ dökülerek ya da vücudu parçalanarak öldürülmesi, buna örnek olarak gösterilebilir.

Bu bentte yer verilen ikinci seçimlik hareket ise, kişiye eziyet çektirilerek öldürülmesidir. Bu durumda, kişi hemen değil, belli bir süreç içinde acı çektirilerek öldürülmektedir. Örneğin kişiye gözleri çıkarılarak, kulağı ve sair organları kesilerek acı çektirilmekte ve sonuçta öldürülmektedir.

(c) bendinde ise, öldürmenin genel tehlike yaratmak ya da tehlikeli araçlar kullanılmak suretiyle işlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak tanımlanmıştır. Genel tehlike yaratmak, başlı başına bir suç oluşturmaktadır. Genel tehlikeye sebebiyet verme suçunun oluşabilmesi için ölüm veya yaralama ya da malvarlığına zarar verme gibi bir neticenin meydana gelmesi gereksizdir. Bu nedenle, kasten öldürme suçunun genel tehlike yaratmak suretiyle işlenmesi hâlinde, hem genel tehlike yaratma suçu hem de kasten öldürme suçu birlikte gerçekleşmiş olmaktadır. Fikri içtima hükümleri uygulanmak suretiyle bu durumda kişiye daha ağır cezayı gerektiren kasten öldürme suçundan dolayı cezaya hükmetmek gerekecektir. Ancak, bu bent hükmüyle söz konusu durum, kasten öldürme suçunun nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir.

(d) bendinde ise, kasten öldürme suçunun belli akrabalık ilişkisi içinde bulunulan kişilere yani üstsoy veya altsoydan birine ya da eş veya kardeşe karşı işlenmesi, bu suçun diğer bir nitelikli hâli olarak tanımlanmıştır.

(e) bendinde, kasten öldürme suçunun çocuğa ya da beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenmesi, bu suç açısından bir nitelikli hâl olarak öngörülmüştür. Çocuk olması veya ileri yaşı, hastalığı, malûllüğü veya ruhî veya fizik güçsüzlüğü nedeniyle kendini korumaktan âciz bir kimseye karşı fiilin işlenmesi, gerek faildeki ahlâkî kötülüğün mefruz çokluğu gerek fiilin icrasındaki kolaylık dolayısıyla, nitelikli hâl sayılmıştır.

(f) bendinde ise, kasten öldürme suçunun gebe olduğu bilinen kadına karşı işlenmesi bir nitelikli unsur olarak kabul edilmiştir. Suçun gebe kadına karşı işlenmesi hâlinde iki hayata son verilmektedir. Bu nedenle, belirtilen durumda faile daha ağır ceza verilmesi öngörülmüştür. Failin söz konusu nitelikli unsur dolayısıyla sorumlu tutulabilmesi için, mağdurun gebe olduğunu bilmesi gerekir; yani suçun bu nitelikli unsuru açısından failin doğrudan kastla hareket etmesi gerekir.

(g) bendinde, suçun kamu görevlisine karşı ve görevini yerine getirmesi dolayısıyla işlenmesi, bu suçun nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Suçun salt kamu görevlisine karşı işlenmesi yeterli değildir; mağdurun, görevinin gereklerine uygun davranılması dolayısıyla öldürülmesi gerekir. Hatta, kamu görevliliği sıfatı sona ermiş olsa bile, kişinin kamu görevinin gereklerine uygun davranması dolayısıyla öldürülmesi hâlinde de bu nitelikli unsur oluşacaktır.

(h) bendinde, bu suçun güdülen amaç itibarıyla nitelikli hâline yer verilmiştir. İşlenmiş olan bir suçu gizlemek, delillerini ortadan kaldırmak veya işlenmekte olan bir suçun işlenmesini kolaylaştırmak amacıyla, kişi öldürüldüğünde, amaç suç araç suç ilişkisi söz konusudur. Suçun bu nitelikli hâlinin oluşabilmesi için, belirtilen amaçlarla bir kişinin öldürülmesi yeterlidir; öldürmek suçuyla amaçlananın gerçekleşmesi gerekmez. Bu nedenle, örneğin bir banka soygununu gerçekleştirebilmek amacıyla öldürme suçunun işlenmesi hâlinde, fail hakkında bu nitelikli unsur dolayısıyla cezaya hükmedilecektir. Banka soygununun gerçekleşmesi hâlinde, failin ayrıca bu suçtan dolayı da cezalandırılması gerekir. Başka bir deyişle, bu gibi durumlarda gerçek içtima kurallarını uygulamak gerekir.

(i) bendine göre; yerleşmiş Yargıtay kararlarında da kabul edildiği üzere, kan gütme saikiyle öldürme hâlinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilmesi, fiilin sadece kan gütme saikine bağlı olarak işlenmiş olması hâlinde söz konusu olabilecektir. Ancak, belirtilmelidir ki, haksız tahrikin koşullarının bulunduğu hâllerde, bu bent hükmü uygulanamaz.

Nihayet, (j) bendine göre; töre saikiyle öldürme hâlinde ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmedilecektir. Ancak, bu hükmün uygulanabilmesi için, somut olayda haksız tahrikin koşullarının bulunmaması gerekir.

Meşru savunma ve zorunluluk hali – Madde 25

(1) Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

(2) Gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakka yönelik olup, bilerek neden olmadığı ve başka suretle korunmak olanağı bulunmayan ağır ve muhakkak bir tehlikeden kurtulmak veya başkasını kurtarmak zorunluluğu ile ve tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan vasıta arasında orantı bulunmak koşulu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.

Madde Gerekçesi

Maddenin birinci fıkrasında bir hukuka uygunluk nedeni olarak meşru savunma düzenlenmiştir.

Meşru savunma bakımından Tasarı şu koşulları saptamıştır:

Bir kere her türlü hakka yönelik haksız bir saldırıya karşı meşru savunmanın söz konusu olduğu belirtilmiş ve böylece kurumun, bazen anlamsız ve sosyal gereklere aykırı düşecek derecede dar tutulmasının önüne geçilmesi istenilmiştir.

Esasen, kanunlarımızda mala karşı saldırılarda da meşru savunmayı kabul eden hükümlere yer verilmiş olması kurumun bu şekilde düzenlenmesini gerekli kılmaktadır.

Ayrıca, şu husus da belirtilmelidir ki, kişileri suç işlemekten caydıracak en etkin araçlardan birisi, suç işlediklerinde karşılık görebilecekleri endişesi olduğundan, meşru savunma hakkının böylece genişletilmesi, kriminolojik yönden caydırıcı etki de yapabilecektir.

İkinci olarak meşru savunmanın “haksız saldırı” koşulu bakımından, “gerçekleşen haksız saldırı” ile “gerçekleşmesi muhakkak haksız saldırı” veya “tekrarı muhakkak haksız saldırı” aynı sayılmıştır. Böylece kişilerin haksız saldırılara karşı kendilerini korumaları olanağı daha da genişletilmiş olmaktadır.

Savunmanın “saldırı ile orantılı biçimde” olması, yani saldırıyı defedecek ölçüde olması, meşru savunmanın temel koşullarından birisi olarak kabul edilmiştir. Saldırıya uğrayan kişi, ancak bu saldırıyı etkisiz kılacak ölçüde bir davranış gerçekleştirdiği takdirde, meşru savunma hukuka uygunluk nedeninden yararlanacaktır. 

Maddenin ikinci fıkrasında, kusurluluğu ortadan kaldıran bir neden olarak zorunluluk (zaruret, ıztırar) hâli düzenlenmiştir: Zorunluluk hâlinde, kişinin, kendisinin veya başkasının sahip bulunduğu bir hakka yönelik bir tehlikeyi gidermek amacıyla gerçekleştirdiği davranış dolayısıyla, ceza sorumluluğu yoktur. Meşru savunmadan farklı olarak, zorunluluk hâlinde bir saldırı değil tehlike söz konusudur. Zorunluluk hâlinin kabulü için, kişinin tehlikeye bilerek neden olmaması, tehlikeden suç olan bir harekete başvurmadan kurtulmanın olanaklı bulunmaması ve tehlikenin ağır ve muhakkak olması da araştırılacaktır.

Ayrıca, tehlikenin ağırlığı ile konu ve kullanılan araç arasında “orantılılık ilkesi” kabul edilmiştir.

Sınırın aşılması – Madde 27

(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yazılı cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.

(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.

Madde Gerekçesi

Madde ile ceza sorumluluğunu ortadan kaldıran nedenlerin hepsini kapsamına alacak surette sınırın kast olmaksızın aşılması hâli düzenlenmiştir.

Sınır kasten aşıldığında, örneğin, meşru savunmada bulunan kişi vaki saldırıyı defetmek için saldırganı öldürmenin şart olmadığını bile bile ve sırf tecavüze uğramış olması fırsatından yararlanarak saldırganı öldürdüğü takdirde hukuka aykırılığın kalkmayacağı ve failin bu maddedeki herhangi bir ceza indiriminden yararlanamayacağı şüphesizdir. Bu nedenle madde sınırın kast olmaksızın aşılması hâlini kapsamaktadır.

Yukarıda verilen örnekte fail, maruz kaldığı saldırı dolayısıyla ve içinde bulunduğu durum itibarıyla esasta gerekli olandan fazla bir savunmada bulunmuş olabilir. Sınırın aşılmasındaki bu taksir kendisinin cezalandırılmasına yol açabilirse de, bunun için işlenen suçun taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen bir fiil olması zorunludur. Demek oluyor ki, bu gibi hâllerde işlenen suçun niteliğine bakılacak ve sadece kast bulunduğu takdirde cezalandırılabilen bir suç söz konusu ise faile ceza verilmeyecek buna karşılık, suç taksirle işlendiği takdirde de cezalandırılabilen fiillerden birini oluşturduğunda, maddede öngörülen biçimde cezadan indirim yapılarak faile taksirli suçtan dolayı ceza verilecektir.

Maddenin ikinci fıkrasında meşru savunma hakkına ilişkin özel bir sınırın aşılması hâli düzenlenmiştir. Buna göre, meşru savunmada sınırın aşılması, fail bakımından mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise, faile ceza verilmeyecektir.

Haksız tahrik – Madde 29

(1) Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir.

Madde Gerekçesi

Maddede ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak haksız tahrik hâli düzenlenmiştir.

Haksız tahrikin ana koşulu, yapılan haksız hareketin fail üzerinde bir hiddet veya şiddetli elem meydana getirmesi ve suçun işlendiği anda failin bu durumda bu etki altında bulunması olduğundan, madde söz konusu psikolojik hâlleri belirtecek biçimde kaleme alınmıştır. Gazap, aslında hiddetlenmeyi ifade eder; şedit bir elem deyimi psikolojik bakımdan aslında hareketsizliğe, pasifliğe yöneltici bir ruh hâli ise de, burada söz konusu olan hiddete yönelten bir elemdir. Bu itibarla sadece hiddet sözcüğünün kullanılması bu hâli de kapsar idi. Ancak uygulamada duraksamalara neden olmamak için metinde her iki sözcüğün kullanılması uygun sayılmıştır.

Hiddet veya şiddetli elemin haksız bir fiil sonucu ortaya çıkması gerekir. Maddeye bu ibarenin eklenmesinin amacı, ülkemizde özellikle “töre veya namus cinayeti” olarak adlandırılan akraba içi öldürme suçlarında haksız tahrik indiriminin yanlış biçimde uygulanmasının önüne geçmektir.

Maddedeki düzenleme nedeniyle bir suçun mağduruna yönelik olarak gerçekleştirilen fiiller dolayısıyla fail haksız tahrik indiriminden yararlanamayacaktır. Örneğin cinsel saldırıya maruz kalmış kadına karşı babanın veya erkek kardeşin işlediği öldürme fiilinde, haksız tahrike dayalı olarak ceza indirimi yapılamayacaktır. Maddedeki haksız fiil terimi, bir davranışın hukuk düzenince tasvip edilmediği anlamına gelmektedir. Ancak böyle bir haksız fiili yapan kişiye karşı yönelik fiilin varlığı durumunda maddenin uygulanması söz konusu olabilecektir.

Bu düzenlemede ayrıca 765 sayılı Türk Ceza Kanununda yer alan adi ve ağır tahrik ayırımı kaldırılmıştır. Tahrik hâlinde verilecek ceza bakımından aşağı ve yukarı sınırlar kabul edilmek suretiyle olayın özelliğine göre uygulamada takdir olanağı tanınması amaçlanmıştır. Hâkim tahrikin ağırlık derecesine göre yapılacak indirimi saptayabilecektir. Ancak bu inirimin yapılabilmesi için haksız fiilin bir hiddet veya şiddetli elem etkisi doğurabilecek ağırlıkta olması gerekir. Bu nedenle böyle bir etkiyi meydana getirebilecek ağırlıkta olmayan haksız fiiller bakımından hükmün uygulanması söz konusu olmayacaktır.

Kayseri Ağır Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ağır ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ağır ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.