Sürekli İş Göremezlik Oranının Tespiti: Birden Çok İş Kazası Nedeniyle Meslekte Kazanma Gücü Kaybı

Sürekli İş Göremezlik Oranının Tespiti: Birden Çok İş Kazası Nedeniyle Meslekte Kazanma Gücü Kaybı - Kayseri İş Hukuku Avukatı - Kayseri İşçi Avukatı - Kayseri Sosyal Güvenlik Hukuku Avukatı - Kayseri Avukat Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Sürekli İş Göremezlik Oranının Tespiti

5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu

Sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanma, hesaplanması, başlangıcı ve birden çok iş kazası ve meslek hastalığı hali – Madde 19

İş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve engellilik nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalı, sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanır.

Sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış olan sigortalının yeniden tedavi ettirilmesi halinde meslekte kazanma gücünü ne oranda yitirdiği, birinci fıkrada belirtilen sağlık kurullarından alınacak raporlara göre yeniden tespit olunur.

Sürekli iş göremezlik geliri, sigortalının mesleğinde kazanma gücünün kaybı oranına göre hesaplanır. Sürekli tam iş göremezlikte sigortalıya, 17 nci maddeye göre hesaplanan aylık kazancının %70’i oranında gelir bağlanır. Sürekli kısmî iş göremezlikte sigortalıya bağlanacak gelir, tam iş göremezlik geliri gibi hesaplanarak bunun iş göremezlik derecesi oranındaki tutarı kendisine ödenir. Sigortalı, başka birinin sürekli bakımına muhtaç ise gelir bağlama oranı %100 olarak uygulanır.

4 üncü maddenin birinci fıkrasının (b) bendine göre sigortalı sayılanlara, sürekli iş göremezlik geliri bağlanabilmesi için, kendi sigortalılığından dolayı, genel sağlık sigortası dahil prim ve prime ilişkin her türlü borçlarının ödenmiş olması zorunludur.

(Mülga beşinci fıkra: 17/4/2008-5754/12 md.)

(Mülga altıncı fıkra: 17/4/2008-5754/12 md.)

Yukarıdaki fıkralara göre hesaplanan gelir, günlük kazanç hesabına giren son ay ile gelir başlangıç tarihi arasında 55 inci maddenin ikinci fıkrası hükmüne göre artırılarak belirlenir.

Sigortalının sürekli iş göremezlik geliri;

a) Geçici iş göremezlik ödeneğinin sona erdiği tarihi,

b) Geçici iş göremezlik tespit edilemeden sürekli iş göremezlik durumuna girilmişse, buna ait sağlık kurulu raporu tarihini,

takip eden ay başından başlar.

Sürekli iş göremezlik geliri bağlanmış sigortalılardan, aynı engellilik veya meslek hastalığı nedeniyle istirahat raporu alanlara, yazılı istek tarihinden itibaren 18 inci maddeye göre hesaplanacak bir günlük geçici iş göremezlik ödeneği ile aylık sürekli iş göremezlik gelirinin otuzda biri arasındaki fark, her gün için geçici iş göremezlik ödeneği olarak verilir.

Sigortalının yeniden bir iş kazasına uğraması veya yeni bir meslek hastalığına tutulması halinde, meydana gelen engellilik hâllerinin bütünü göz önüne alınarak kendisine, sürekli iş göremezliğini doğuran son iş kazası veya meslek hastalığı sırasındaki kazancı üzerinden gelir hesaplanır. Ancak, sigortalının son iş kazası veya meslek hastalığı sırasındaki günlük kazancına göre bulunacak geliri, hesaplanan ilk gelirinden az ise sigortalının sürekli iş göremezlik geliri ilk kazanç üzerinden ödenir.

İş kazası ve meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlik hallerinde meslekte kazanma gücündeki kayıp oranının belirlenmesine ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin diğer usûl ve esaslar, Kurum tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.

Birden Çok İş Kazası Nedeniyle Meslekte Kazanma Gücü Kaybı ve Sürekli İş Göremezlik Oranının Tespiti

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu

Esas No: 2022/10-993 Karar No: 2023/137 Karar Tarihi: 01.03.2023

Özet: Davalı Kurum tarafından belirlenen sürekli iş göremezlik oranına karşı dava açıldığından talep aynı zamanda Kurum işleminin iptali istemini içermektedir. Davacının meslekte kazanma gücünü %10’dan daha az kaybetmesi hâlinde sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanması mümkün değil ise de değişik işverenler yanında ve değişik zamanlarda uğradığı iş kazalarının her birinde %10’un altında sürekli iş göremezliğe uğraması durumunda toplam sürekli iş göremezlik oranı %10 veya üstüne çıkmış ise sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanacağı ve tazminat davası yönünden de iş göremezlik oranını tespit ettirmesinin hüküm altına alınacak tazminatların miktarını doğrudan etkileyeceği gözetildiğinde davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğu açıktır. Ayrıca mecburi dava arkadaşları yönünden tek bir karar verilmesi gerektiğinden işveren yönünden davanın kabulüne, Kurum yönünden davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir.

(6100 s. K. m. 59, 60, 114, 371, 373) (5510 s. K. m. 19) (YHGK 01.02.2012 T. 2011/10-642 E. 2012/38 K.) (YHGK 30.05.2001 T. 2001/14-443 E. 2001/458 K.)

Taraflar arasındaki tespit davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın davalılar vekilleri tarafından istinaf edilmesi üzerine Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvuruların kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalı … hakkındaki davanın reddine, davalı işveren hakkındaki davanın kabulüne karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı davacı ve davalı şirket vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davacı ve davalı şirket vekilleri tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan inceleme sonucunda, temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili; müvekkilinin davalı işverene ait işyerinde çalıştığını, 03.05.2016 tarihinde gemi parçalarının kesimi sırasında kesilen parçanın ayağına düştüğünü, ayağında kırıklar oluştuğunu ve tedavi sonrasında ayak başparmağının kesildiğini, bu nedenle sürekli iş göremez durumuna girdiğini, Kurum tarafından sürekli iş göremezlik oranının %0 olarak belirlendiğini, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca bu orana yaptıkları itirazının reddedildiğini ancak iş göremezlik oranının %0’ın üzerinde olduğunu ileri sürerek davacının 03.05.2016 tarihinde geçirdiği iş kazası sebebiyle sürekli iş göremezlik oranının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

1. Davalı … (SGK/Kurum) vekili; bu tür davaların kamu düzenine ilişkin olduğunu, Kurum kararlarına itiraz hâlinde Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunca, bu kurulun kararlarına itiraz edilmesi durumunda ise Adli Tıp Kurumundan rapor alınması gerektiğini, davacının Yüksek Sağlık Kuruluna yaptığı itirazın reddedildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

2. Davalı … (işveren/şirket) vekili; davacının sürekli iş göremezlik oranının %0’ın üstünde olduğuna ilişkin iddiayı kabul etmediklerini, davacının bu konudaki itirazının Yüksek Sağlık Kurulunca reddedildiğini, ayak başparmağının kesilmesinin iş görmeyi engelleyecek nitelikte olmadığını ve meydana gelen kaza neticesinde davacının herhangi bir maluliyetinin oluşmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 05.10.2020 tarihli ve 2018/285 Esas, 2020/97 Karar sayılı kararı ile 03.05.2016 tarihinde gerçekleşen iş kazası neticesinde Kurum sağlık kurulu raporu ile davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %0 olarak tespit edildiği, Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulu kararında da aynı tespite yer verildiği, yargılama sırasında Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu ve Adli Tıp İkinci Üst Kurulu tarafından düzenlenen raporlarda davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %6,3 olarak tespit edildiği gerekçesiyle davacının 03.05.2016 tarihli iş kazası sonucu oluşan meslekte kazanma güç kaybı oranının %6,3 olduğunun tespitine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekilleri istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 25.12.2020 tarihli ve 2020/1941 Esas, 2020/1931 Karar sayılı kararı ile yargılama sürecinde alınan Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu ve Adli Tıp Üst Kurul raporlarında aynı sonuca varılmış olması nedeniyle geçerli mevzuat uyarınca iş göremezlik oranı tespiti konusunda konuya ilişkin prosedür gereğince tüm inceleme ve araştırmalar yerine getirilerek davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %6,3 olduğuna ilişkin kabul yerinde olmakla birlikte davacının kaza tarihinden itibaren 5 ay süre ile geçici iş göremezlik durumunda bulunması nedeniyle 5 aylık süre dolduktan sonra geçerli olmak üzere %6,3 oranında sürekli iş göremezlik hâlinin başlayacağı öte yandan 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘nun 19 uncu maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme gereği sürekli iş göremezlik oranının %10’un altında olması hâlinde sürekli iş göremezlik geliri bağlanması mümkün olmadığından davalı Kurum tarafından %0 olarak belirlenmiş olan iş göremezlik oranının yargılama sonucu %6,3 olarak tespit edilmiş olması davalı Kurumun kısa vadeli sigorta kolları kapsamındaki yasal yükümlülükleri üzerinde değişikliğe yol açmayacağı dikkate alındığında yargılama süreci sonucunda Kurum hakkındaki davanın kabulü yönünde hüküm kurulması olanağı bulunmadığının gözetilmemiş olmasının usul ve yasaya aykırı olduğu gerekçesiyle davalılar vekillerinin istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece mahkemesi kararı kaldırılıp düzeltilerek yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davalı Kurum hakkındaki davanın reddine, davalı işveren hakkındaki davanın kabulüne ve davacının 03.05.2016 tarihli iş kazası sonucu oluşan meslekte kazanma gücü kaybı oranının %6,3 olduğunun ve tespit edilen sürekli iş göremezlik derecesinin kaza tarihinden 5 ay sonradan itibaren geçerli olduğunun tespitine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı şirket vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

“… Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2011/10-642 E., 2012/38 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunmasıdır. Bu çıkarının da karar verilene kadar sürmesi gerekir.

Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan; aktaran: Hanağası, Emel: Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).

Hukuk Genel Kurulu’nun 24/06/1992 gün ve 1992/1-347 E., 1992/396 K. ve 30/05/2001 gün ve 2001/14-443 E., 2001/458 K. sayılı kararlarında da belirtildiği üzere buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır.

Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanununun yürürlükte olduğu dönem içinde öğreti ve yargısal kararlar, dava açarken hukuki yararın bulunması gereğini, “dava şartı” olarak kabul etmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır.

01/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda öğreti ve yargısal kararların bu uygulaması aynen benimsenerek, davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması “Dava Şartları” başlıklı 114. maddesinin 1. fıkrasının (h) bendinde açıkça dava şartları arasında sayılmıştır.

Bir davada, hukuki yarar ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.

Davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehlike ile tehdit edilmelidir. Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.

Söz konusu bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır (Hanağası, Emel: a.g.e., s.133 vd).

Davalı şirkete ait işyerinde iş kazası geçiren davacı …’on meslekte kazanma gücü kaybı oranının tespitinin istendiği eldeki davada, Kurumca davacının sürekli iş göremezlik oranının %0 olarak belirlendiği, 21.05.2018 tarihli Yüksek Sağlık Kurulu’nca maluliyetin gerekmediğine karar verildiği, Adli Tıp Üçüncü İhtisas Dairesi tarafından davacının maluliyetinin %6,3 olarak belirlendiği ve en son olarak Adli Tıp İkinci Üst Kurulu tarafından ise maluliyetin %6,3 olarak belirlendiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, davacının Kurumca tespit edilen ve itiraz üzerine prosedür takip edilerek Adli Tıp Kurumunun ilgili ihtisas dairesinden ve İkinci Üst Kurulu’ ndan alınan raporlarına göre belirlenen % 6,3 oranı üzerinden, meslekte kazanma gücü kaybı oranının % 6,3 olarak tespitine hükmedildiği, buna karşılık Bölge Adliye Mahkemesince, davacının eldeki sürekli iş göremezlik oranının tespiti davasını, belirlenen orana göre sürekli iş göremezlik geliri bağlanamayacağından davalı Kurum aleyhine açmasında hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın davalı Kurum yönünden reddine dair hüküm tesis edilmiştir.

Davacı …’ın, ileride doğabilecek zararlar yönünden, iş göremezlik oranının %0’dan %6,3 oranına artmasının hesaplanacak tazminat yönünden etkisi olduğu düşünüldüğünde, öte yandan talebin aynı zamanda Kurum işleminin iptali yönünün de varlığı karşısında, davacının davalı Kurum’a karşı da davayı açmakta hukuki yararının bulunduğu belirgindir. Bölge Adliye Mahkemesince bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın, karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davacı ve davalı … Gemi Söküm İth. İhr. San. ve Tic. A.Ş. vekillerinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve … Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince verilen karar bozulmalıdır…”

gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; bozma kararında hukuki yarar değerlendirmesine yer verilmiş ise de bozmaya konu karar gerekçesi veya hüküm fıkrasında Kuruma karşı açılan davada hukuki yarar bulunmadığı gerekçesine yer verilmediği, kurulan hükmün davalı Kurum yönünden bir yükümlülük doğurmaması ve işleminin iptali sonucunu doğurmaması nedeniyle Kurum hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerektiğinin belirtildiği, ilk derece mahkemesince verilen karara karşı davacı tarafından istinaf başvurusu olmadığından iş kazası sonucu oluşan güç kaybına bağlı olarak 5510 sayılı Kanun kapsamında bir talebinin olmadığının anlaşıldığı, iş kazasından kaynaklanan tazminat davasında esas alınacak ve tazmin sorumluluk sınırlarını belirlemede etkili olacak bir unsurun Sosyal Güvenlik Kurumunun da taraf olduğu bir davada tartışılmasının hukuki bir dayanağı bulunmadığı ve usul ekonomisi ilkesi de gözetilerek tazminat davası kapsamında çözümü yerine ayrı bir davaya konu edilmesinin iş kazasından kaynaklanan tazminat hakkına ulaşımı geciktirme ve zamanaşımı def’i gibi nedenlerle imkânsızlaştırmaya sebep olacağı, Kurum tarafından %10’un altında kalan iş göremezlik durumu yönünden oran belirlemeyi gerektirir bir yasal yükümlülük bulunmadığı, Yargıtay 21. Hukuk Dairesinin Kurum hakkındaki davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönünde kararı bulunduğu gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde davacı ve davalı şirket vekilleri tarafından temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

1. Davacı vekili, müvekkilinin haklarının temini açısından sürekli iş göremezlik oranının tespiti davasını açmakta hukuki zorunluluk bulunduğunu, Kurumun davanın açılmasına sebebiyet verdiğini, zorunlu dava arkadaşları açısından davanın seyrine göre biri açısından kabul, diğer açısından red kararı verilmiş olmasının yargılama usulüne aykırı olduğunu, hatalı tespit yapan Kurum vekili lehine vekalet ücretine hükmedilmiş olmasının hatalı ve hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

2. Davalı şirket vekili, davacının sürekli iş göremezlik oranın %6,3 olarak tespit edilmesinin davanın Kurum işlemin iptaline yönelik bir dava olduğu gerçeğini değiştirmediğini, davadan önce sürekli iş göremezlik oranını %0 olarak tespit eden Kurumun dava açılmasına sebebiyet verdiğini bu nedenle Kurumun yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulması ve Kurum yönünden de davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğini, davalı müvekkili şirket ile davalı Kurum arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunduğunu ileri sürerek resen gözetilecek nedenlerle de kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının sürekli iş göremezlik (meslekte kazanma gücü kaybı) oranının tespiti istemiyle açtığı davada Kurumca %0 olarak belirlenen sürekli iş göremezlik oranının yargılama sonucu %6,3 olarak tespit edildiği dikkate alındığında tespit edilen sürekli iş göremezlik oranının %10’un altında olması nedeniyle davalı … hakkındaki davanın reddinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk

1. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 59, 60 ve 114 üncü maddeleri ile 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 19 uncu maddesi.

2. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 59 uncu maddesi şöyledir:

“Maddi hukuka göre, bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hâllerde, mecburi dava arkadaşlığı vardır.”

3. Aynı Kanun’un 114 üncü maddesinin ilgili bölümü şöyledir:

“(1) Dava şartları şunlardır: …

h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.”

4. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘nun 19 uncu maddesinin birinci fıkrası şöyledir:

İş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve engellilik nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum Sağlık Kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalı, sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanır.

2. Değerlendirme

1. Öncelikle mecburi dava arkadaşlığı üzerinde durulmalıdır.

2. Bir davanın birden fazla kişi tarafından veya birden fazla kişi aleyhine açılabilmesi için aynı tarafta yer alanlar arasında hukuki bir bağlantının bulunması gerekir. Hukukumuzda bu bağlantı karşılığını dava arkadaşlığı kurumunda bulmaktadır. Dava arkadaşlığı zorunlu ve ihtiyari olmak üzere iki ana başlık altında; zorunlu dava arkadaşlığı da yine kendi içinde maddi ve şekli olmak üzere ikili ayrımla düzenlenmektedir.

3. Dava konusu olan hak birden fazla kişi arasında ortak olup da bu hukuki ilişki hakkında mahkemece bütün ilgililer için aynı şekilde ve tek bir karar verilmesi gereken hâllerde dava arkadaşlığının maddi bakımdan mecburi olduğunun kabulü gerekir. Diğer bir ifadeyle bir hakkın birden fazla kişi tarafından birlikte veya birden fazla kişiye karşı kullanılmasının zorunlu olduğu hâllerde bu hak dava konusu edildiği zaman o hakla ilgili birden fazla kişi zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Dava arkadaşlığının hangi hâllerde mecburi olduğu maddi hukuka göre belirlenir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava arkadaşları arasındaki ilişki çok sıkı olduğundan davada birlikte hareket etmek durumundadırlar. Mahkeme ise dava sonunda zorunlu dava arkadaşlarının hepsi hakkında aynı ve tek bir karar verecektir. Zorunlu dava arkadaşlığında dava konusu olan hak tektir ve dava arkadaşı sayısı kadar müddeabih bulunmamaktadır.

4. Bazı durumlarda ise birden fazla kişiye karşı birlikte dava açılmasında maddi bir zorunluluk olmadığı hâlde kanun gerçeğin daha iyi ortaya çıkmasını ve taraflar arasındaki hukuki ilişkinin doğru sonuca bağlanmasını sağlamak için birden fazla kişiye karşı dava açılmasını usulen zorunlu kılmıştır ki, bu durumda şekli bakımdan mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Böyle bir davada, dava arkadaşları hakkında tek bir karar verilmesi veya dava arkadaşlarının hep birlikte ve aynı şekilde hareket etme zorunluluğunun varlığından söz edilemez.

5. Açıklanan bu mecburi dava arkadaşlığı hâlleri dışında ise dava arkadaşlığı ihtiyaridir. 6100 sayılı Kanun’un 59 uncu maddesinde açıkça sayılan dava konusu hak ve borcun ortak olması, birden fazla kişinin ortak bir işlem (örneğin sözleşme) ile borç altına girmiş olması, davanın birden fazla kişi hakkında aynı (veya benzer) sebepten doğmuş olması hâllerinde birden çok kimsenin birlikte dava açması olanaklı olduğu gibi birlikte aleyhlerine de dava açılabilir.

6. Gelinen bu noktada uyuşmazlığın çözümü için hukuki yarar kavramına kısaca değinilmelidir.

7. Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemede bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta ve mahkemeden hukuksal korunma istemekte bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının davayı açtığı tarih itibariyle dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalıdır.

8. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Emel Hanağası, Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).

9. Öte yandan bu hukuksal yararın, hukuki ve meşru, doğrudan ve kişisel, doğmuş ve güncel olması gerekir (Hanağası, s. 135).

10. Hukuki yarar dava şartlarından olup davacının dava açmakta hukuken korunmaya değer bir yararının bulunması gerekir. Bu şart, dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri olup davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan olumlu dava şartları arasında sayılmaktadır.

11. Nitekim 6100 sayılı Kanun’un “Dava şartları” başlıklı 114 üncü maddesinin gerekçesinde de “…Maddenin birinci fıkrasının (h) bendinde ise davacının dava açmakta hukukî yararının bulunmasının bir dava şartı olduğu hususu açıkça vurgulanmıştır. Burada sözü edilen hukukî yarardan maksat, davacının sübjektif hakkına hukukî korunma sağlanması hususunda mahkemeye başvurmasında hâli hazırda hukuken korunmaya değer bir yararının bulunmasıdır. Bir başka ifadeyle, davacı hakkına kavuşmak için, hâli hazırda mahkeme kararına muhtaç bir konumda değilse onun hukukî yararının bulunduğundan söz etmek mümkün değildir…” yönünde açıklamalara yer verilmiştir.

12. Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesinin yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olacağı her türlü duraksamadan uzaktır.

13. Bu ilkeden hareketle bir davada hukuki menfaatin bulunup bulunmadığı mahkemece, tarafların dava dosyasına sunduğu deliller, olay veya olgular çerçevesinde yargılamanın her aşamasında ve kendiliğinden gözetilmelidir. Böylelikle kişilerin haksız davalar açmak suretiyle dava hakkını kötüye kullanmasına karşı bir güvence de sağlanmış olmaktadır (Hakan Pekcanıtez, Medeni Usul Hukuku, C.II, Onbeşinci Baskı, … 2017, s. 946-949).

14. Bu aşamada hukuki yarar kavramının tespit davasındaki yansımasının ne olacağının ayrıca irdelenmesi gerekir.

15. Bilindiği üzere mahkemeden istenen hukuki korunmaya göre davalar eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır. Eda davalarında bir şeyin yapılması, bir şeyin verilmesi veya bir şey yapılmaması istenmekte iken inşai (yenilik doğuran) davalar ile var olan bir hukuki durumun değiştirilmesi, kaldırılması veya yeni bir hukuki durumun yaratılması istenir. İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.

16. Tespit davaları ise bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalar olup konusunu hukuki ilişkiler oluşturur. Bu dava türü ile bir hukuksal ilişkinin varlığı veya yokluğu saptanmaktadır. Bu davalarda davacının amacı ve dolayısıyla talep sonucu, bir hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun veyahut içeriğinin belirlenmesi olup istemin kabule şayan olabilmesi için bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.

17. Eda davalarında, hak ihlâl edilmedikçe hakkın hukuken himayesini istemek mümkün değildir. Ancak bu durum tespit davaları için yumuşatılmış, davacının hukuki durumunu belirginleştirmekteki menfaatiyle özdeşleştirilmiştir. Kişi, içinde bulunduğu hukuki durumdan kaygı, güvensizlik ve endişe duyduğunda tespit davası açabilmelidir. Tespit davasının işlevi karmaşık uyuşmazlıkların ortaya çıkmasını engellemek, hakların yararlanılmasında istikrarı sağlamak olarak ifade edilebilir.

18. Bununla birlikte tespit davalarının kötüye kullanılmasının engellenmesi ve bu davaların kabule şayan olabilmesi için iddia edilen tehlikenin ciddi ve davacının hukuki durumuna zarar verecek nitelikte güncel olması da gereklidir. Tespit davası bakımından hukuki yararın bulunup bulunmadığı değerlendirilirken üç şartın birlikte gerçekleşmesi aranmaktadır:

19. Bunlardan ilki; davacının bir hakkı veya hukuki durumu, güncel (hâlihazır) bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalıdır. Söz konusu tehdidin genellikle davalıya ait beyanların yahut davranışların sonucu olduğu kabul edilmektedir. Aynı zamanda davacıya yönelen tehdidin barındırdığı tehlike güncel bir nitelik taşımalıdır.

20. İkincisi; bu tehdit nedeniyle davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalıdır. Daha önce de ifade edildiği gibi tespit davasına hukuki ilişkilerde yaşanan kaygı, güvensizlik ve endişe durumlarında başvurulmalıdır. Belirtmek gerekir ki, davacının hukuki durumuna ilişkin her türlü tehdit değil ancak zarara yol açacağına kanaat getirilen bir tehdit sebebiyle tespit davası açılabilir.

21. Üçüncüsü ise; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup cebri icraya yetki vermeyen (icraya konulamayan) tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Tespit davası neticesinde verilen hükümler, kesin hüküm niteliği taşımakla birlikte davacıya icra yetkisi vermez. Bu sebeple davacının hukuki belirsizliğini ortadan kaldırmak için tespit hükmünün en uygun ve en elverişli olduğu durumlarda, davacının tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu sonucuna varılabilir.

22. Buna göre tespit hükmü davacının içinde bulunduğu hukuki belirsizliği gidermek için bir fayda sağlamadığında ve istenen hukuki koruma için diğer dava türlerinden birinin açılması gerekli olduğunda hukuki yarar şartının yerine getirildiği söylenemez.

23. Son olarak sürekli iş göremezlik (meslekte kazanma gücü kaybı) oranının tespiti davası incelenmelidir.

24. İş kazası geçiren ya da meslek hastalığına tutulan sigortalı Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucuları tarafından tedavi altına alınmakta, sağlığına kavuşması için gerekli tüm tıbbi yardımlar sağlanmakta, bu arada sigortalıya geçici iş göremezlik ödemesi yapılmaktadır. Tedavi sonucunda sigortalı tamamen sağlığına kavuşarak yeniden çalışma gücünü kazanabileceği gibi meslekte kazanma gücünü tamamen ya da kısmen yitirmesi de söz konusu olabilecektir.

25. Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 19 uncu maddesinde, iş kazası veya meslek hastalığı sonucu oluşan hastalık ve engellilik nedeniyle Kurumca yetkilendirilen sağlık hizmeti sunucularının sağlık kurulları tarafından verilen raporlara istinaden Kurum sağlık kurulunca meslekte kazanma gücü en az %10 oranında azalmış bulunduğu tespit edilen sigortalının sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanacağı hükme bağlanmıştır.

26. Buna göre bedensel ve ruhsal arızalar nedeniyle sigortalıya ya da hak sahiplerine sosyal sigorta yardımlarının yapılabilmesi ve bu yardımların kusurlu işveren veya üçüncü kişilerden tahsil edilebilecek peşin sermaye değerinin belirlenebilmesi için sigortalıya bağlanacak gelir ve hükmedilecek tazminatın miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle sigortalıda oluşan meslekte kazanma gücü kayıp oranının ve bu oranın ne zaman meydana geldiğinin hiçbir kuşku ve duraksamaya yer vermeksizin kesin olarak saptanması gerekmektedir.

27. Sosyal Güvenlik Hukukunda iş göremezlik oranının tespiti davalarının Sosyal Güvenlik Kurumu ile birlikte işverene karşı yöneltilmesi gerekir. Burada sosyal güvenlik ilişkisinden kaynaklanan belirli bir hak veya durum uyuşmazlık konusu edilmektedir. Bu nedenle davanın sosyal güvenlik ilişkisinin tarafları olan sigortalı, işveren ve Kurum arasında görülmesi gerekir. Sürekli iş göremezlik oranının tespiti istemine ilişkin dava sonucunda mahkemece verilecek hüküm gerek işverenin gerekse Sosyal Güvenlik Kurumunun hak alanını etkileyeceğinden işveren ile Sosyal Güvenlik Kurumu arasında mecburi dava arkadaşlığı bulunmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.12.2013 tarihli ve 2013/10-485 Esas, 2013/1749 Karar sayılı kararı).

28. Öte yandan mecburi dava arkadaşı olan işveren ve Kurum açısından ayrı değerlendirme yapılması mümkün olmayıp her ikisi yönünden de uyuşmazlığı sona erdirecek tekrar dava konusu olmayacak şekilde tek bir karar verilmesi gerekmektedir. Zira mecburi dava arkadaşlarının tamamı tek bir taraf olarak kabul edilirler ve tümü hakkında tek bir karar verilir.

29. Bu itibarla aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunan Kurum ile işveren yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılarak biri hakkında davanın kabulüne, diğeri hakkında davanın reddine karar verilmesi mümkün olmadığı gibi yargılama sonucunda tespit edilen sürekli iş göremezlik oranının %10’un üzerinde olması hâlinde Kurum hakkında hüküm kurulması; bu oranın %10’un altında olması durumunda ise davanın reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki kabulün yasal düzenlemeler ve zorunlu dava arkadaşlığının mahiyetine aykırı olacağı açıktır. Zira bir davada zorunlu dava arkadaşlığı ya vardır ya da yoktur.

30. Öte yandan sigortalının iş kazası ya da meslek hastalığı nedeniyle uğradığı meslekte kazanma gücü kayıp oranının tespitini talep etmekte hukuki yararı bulunduğu açıktır. Şöyle ki; sigortalının iş kazası veya meslek hastalığından dolayı meslekte kazanma gücünü %10’dan daha az kaybetmesi hâlinde sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanması mümkün değil ise de değişik işverenler yanında ve değişik zamanlarda uğradığı iş kazalarının her birinde %10’un altında iş göremezliğe uğraması durumunda dahi eğer toplam iş göremezlik oranı %10 veya üstüne çıkmış ise sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanması mümkün olacaktır. Ayrıca sigortalının işverenine karşı açacağı tazminat davası yönünden de iş göremezlik derecesini tespit ettirmesi hüküm altına alınacak tazminatların miktarını doğrudan etkilemesi nedeniyle önem arz etmektedir (YHGK, 2017/10(21)-2228 E., 2021/1067 K.).

31. Belirtmek gerekir ki, iş kazasından dolayı tazminat davası açılabilecek olması sürekli iş göremezlik oranının ayrı bir dava ile tespitinin talep edilmesine engel değildir. Böyle bir dava açmakta davacının hukuki yararı bulunduğu kabul edilmelidir. Zira tazminat davasındaki tespit o davada Kurumun davalı olmaması nedeniyle onun yönünden bağlayıcı olmayacağından ayrıca açılacak tespit davası ile Kurumu da bağlayacak ve kesin hüküm tesiri olan bir tespit hükmü elde edilmesi Kurum tarafından yapılacak veya ileride yapılması muhtemel sosyal sigorta yardımlarının belirlenmesinde dikkate alınmasını sağlayacaktır.

32. Somut olayda 03.05.2016 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle Kurum sağlık kurulunun 21.07.2017 tarihli raporu ile sürekli iş göremezlik oranı %0 tespit edilen davacının 01.02.2018 tarihli itirazı üzerine Sosyal Sigorta Yüksek Sağlık Kurulunun (YSK) 21.05.2018 tarihli kararı ile maluliyetinin gerekmediğine karar verildiği, bunun üzerine davacının sürekli iş göremezlik oranının daha yüksek olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açtığı anlaşılmıştır.

33. İlk Derece Mahkemesince yapılan yargılama sırasında Adli Tıp 3. İhtisas Kurulunca düzenlenen 18.02.2019 tarihli raporda davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranının %6,3 olduğu belirtilmiş, YSK raporu ile Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu raporu arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla alınan Adli Tıp İkinci Üst Kurulunun 28.11.2019 tarihli raporunda ise davacının meslekte kazanma gücü kaybı oranı %6,3 olarak tespit edilmiştir. Mahkemece bu rapor doğrultusunda davanın kabulüne dair verilen karar davalıların istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince kaldırılarak iş göremezlik oranının %10’un altında olduğu gerekçesiyle davalı Kurum hakkındaki dava reddedilmiş, işveren hakkındaki davanın ise kabulüne karar verilmiştir.

34. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davalı Kurum tarafından belirlenen sürekli iş göremezlik oranına karşı dava açıldığından talep aynı zamanda Kurum işleminin iptali istemini içermektedir. Davacının meslekte kazanma gücünü %10’dan daha az kaybetmesi hâlinde sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanması mümkün değil ise de değişik işverenler yanında ve değişik zamanlarda uğradığı iş kazalarının her birinde %10’un altında sürekli iş göremezliğe uğraması durumunda toplam sürekli iş göremezlik oranı %10 veya üstüne çıkmış ise sürekli iş göremezlik gelirine hak kazanacağı ve tazminat davası yönünden de iş göremezlik oranını tespit ettirmesinin hüküm altına alınacak tazminatların miktarını doğrudan etkileyeceği gözetildiğinde davacının dava açmakta hukuki yararının bulunduğu açıktır. Ayrıca mecburi dava arkadaşları yönünden tek bir karar verilmesi gerektiğinden işveren yönünden davanın kabulüne, Kurum yönünden davanın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun değildir.

35. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki kararda direnilmesi doğru olmamıştır.

36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Davacı ve davalı şirket vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 nci maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara ayrı ayrı verilmesine,

Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,

01.03.2023 tarihinde oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.

İş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin dava ve uyuşmazlıklarda taleplerin etkili bir biçimde ileri sürülmesi ve hak kaybına uğramamak için iş hukuku alanında deneyimli bir avukattan hukuki destek alınması faydalı olacaktır.  Kayseri iş hukuku avukatı kadromuz, iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku alanında 15 yılı aşan deneyimi ile güncel mevzuat ve Yargıtay kararları çerçevesinde; ihbar tazminatı davası, kıdem tazminatı davası, işe iade davası, fazla mesai alacağı, ilave tediye alacağı ve benzer davaların açılması ve takibi, mobbing ve kötü niyet tazminatlarına ilişkin davaların açılması ve takibi, fazla mesai ücretleri ve yıllık ücretli izinlerin kullandırılması, hesaplanması ve tahsili davaları açılması ve takibi konuları başta olmak üzere -bunlarla sınırlı olmamak üzere- iş hukuku ve sosyal güvenlik hukuku ile ilgili her türlü konuda müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Kayseri iş hukuku avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; iş hukuku ve sosyal güvenlik hukukuna ilişkin detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.