Tam Yargı Davasında Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu
Tebligat ve cevap verme – Madde 16
1. Dava dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma davacıya tebliğ olunur.
2. Davacının ikinci dilekçesi davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir.
3. Taraflar, yapılacak tebliğlere karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler. Bu süre, ancak haklı sebeplerin bulunması halinde, taraflardan birinin isteği üzerine görevli mahkeme kararı ile otuz günü geçmemek ve bir defaya mahsus olmak üzere uzatılabilir. Sürenin geçmesinden sonra yapılan uzatma talepleri kabul edilmez.
4. Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.
5. Davalara ilişkin işlem dosyalarının aslı veya onaylı örneği idarenin savunması ile birlikte, Danıştay veya ilgili mahkeme başkanlığına gönderilir.
6. Danıştayda ilk derece mahkemesi sıfatıyla görülen davalarda savcının esas hakkındaki yazılı düşüncesi taraflara tebliğ edilir. Taraflar, tebliğden itibaren on gün içinde görüşlerini yazılı olarak bildirebilirler.
Tam Yargı Davasında Talep Edilen Maddi ve Manevi Tazminat Miktarının Artırılması
Danıştay 10. Daire
Esas No: 2009/9938 Karar No: 2014/1117 Karar Tarihi: 25-02-2014
Özet: Tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, kanun yolu aşaması dahil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına olanak tanınmıştır. Görüldüğü üzere, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nda “tam yargı davalarında, dava dilekçesinde belirtilen miktarın artırılabileceği” ifadesine yer verildiği; tazminat tutarının maddi veya manevi zararların karşılanmasına yönelik olup olmamasına ilişkin olarak bir ayrımdan söz etmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, söz konusu artırım olanağının maddi tazminat tutarının yanında manevi tazminat tutarı içinde uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bir başka ifade ile davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde gösterilen maddi ve manevi tazminat miktarını artırmaları mümkündür. Temyizen incelenen uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince Dairemizin bozma kararına uyulması halinde, davacıların hesaplama sonucunda belirlenen tutarın talep edilen maddi tazminat tutarından fazla olması halinde, istemde bulundukları maddi tazminat miktarının artırılmasını isteyebilecekleri gibi, manevi tazminat miktarının da artırılmasının isteyebilecekleri tabiidir.
(765 s. K. m. 47) (2577 s. K. m. 3, 16, Geç. m. 7)
İstemin Özeti: Diyarbakır 1. İdare Mahkemesi’nin 29.03.2007 tarih ve E:2002/2308, K:2007/476 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
Davalı İdarenin Savunmasının Özeti: Temyiz isteminin reddi gerektiği savunulmaktadır.
Danıştay Tetkik Hakiminin Düşüncesi: Olayda, davalı idarenin istihdam eden sıfatıyla personelinin seçimi, eğitimi ve üzerindeki denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmediği, dolayısıyla olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Bu durumda, hizmet kusuru ilkesi uyarınca davacıların maddi ve manevi zararlarının karşılanması gerekmektedir.
Dava konusu olay nedeniyle 1993 yılında davanın açıldığı ve idare Mahkemesince, zararın hesaplanmasına ilişkin 1995 yılında düzenlenen bilirkişi raporunun esas alınarak karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, İdare Mahkemesince, güncel değerler çerçevesinde yeniden saptırılacak bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek rapora göre maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerekirken, 1995 yılında düzenlenen bilirkişi raporunun esas alınarak verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, idare Mahkemesince Dairemizin bozma kararına uyulması halinde, davacıların yukarıda anılan hükümler çerçevesinde sapılacak hesaplama sonucunda belirlenen tutarın talep edilen tazminat tutarından fazla olması halinde, istemde bulundukları tazminat miktarının artırılmasını isteyebilecekleri tabiidir.
Açıklanan nedenle, davacıların temyiz isteminin kabulü ile kararın bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Hüküm veren Danıştay Onuncu Dairesince, dava dosyası incelenerek gereği görüşüldü;
Dava; davacıların murisi …’ın 30.12.1992 tarihinde Bismil İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde, Bölük Komutanlığında görevli Astsubay Çavuş … tarafından öldürülmesi olayında, idarenin istihdam ettiği ajanından dolayı sorumlu olduğundan bahisle, davacı …için, 180.83 TL maddi ve 40.00 TL manevi, … için, 764.99 TL maddi ve 50.00 TL manevi, … için 38.05 TL maddi ve 20.00 TL manevi, için,48.15 maddi ve 20.00manevi olmak üzere toplam 1.162.03 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
Diyarbakır 1. İdare Mahkemesince; davacıların murisi …’ın Bismil ilçe Jandarma Komutanlığı ile ticari ilişkisi sebebiyle İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde bulunduğu sırada, önceden kendisine ait ticari iş yerinde tartıştığı Jandarma Komando Bölük Komutanlığı emrinde görevli Astsubay Çavuş … ile karşılaştığı ve aralarında çıkan tartışma sonucunda …tarafından öldürüldüğü; olayda, davalı idarenin istihdam eden sıfatıyla personelinin seçimi, eğitimi ve üzerindeki denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmediği açık olup, buna bağlı olarak davacıların tazminat isteminin kabulü gerektiği gerekçesiyle, Mahkemelerince yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenen rapor uyarınca, toplam 1.162,03 TL maddi ve manevi tazminatın yasal faiziyle birlikte davacılara ödenmesine karar verilmiştir.
Davacılar tarafından, idare mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğu öne sürülerek temyizen incelenip bozulması istenilmektedir.
İdare hukuku ilkelerine göre maddi zarar; idari işlem veya eylem nedeniyle kişinin malvarlığında meydana gelen azalma nedeniyle uğranılan zarar ile elde edilmesi kesin olan gelirden yoksun kalma sonucu uğranılan zarar olup; bedensel nitelikteki maddi zarar ise, kişinin sağlığına kavuşmak için yaptığı tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalması ya da yok olması nedeniyle elde edeceği gelirde meydana gelen azalmayı ifade etmektedir.
Destekten yoksun kalma tazminatının amacı; desteğini yitiren kimsenin, ölümünden önce bulunduğu sosyal ve ekonomik yaşam düzeyinin devamını sağlayacak yardımın karşılığı olan paranın ödettirilmesidir. Dolayısıyla, destekten yoksunluk zararı, ölüm olayı olmasaydı desteğin yapacağı varsayılan yardım tutarı geleceğe yönelik olarak belirlenmek suretiyle hesaplanmaktadır. Başka bir anlatımla, destekten yoksun kalma tazminatıyla, ölenin (desteğin) gelecekte elde etmesi muhtemel gelirinin güncelleştirilerek, destekten yoksun kalanın, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik yaşam düzeyinin devamını sağlayacak gelire kavuşturulması amaçlanmaktadır.
Bilindiği üzere, destekten yoksun kalma tazminatı, desteğini kaybeden kimseye, diğer bir deyimle ölen kimsenin yakınlarına, ölüm olayından önceki sosyal ve ekonomik düzeyinin devamını sağlayacak bir miktar para ödenmesini ifade etmektedir.
Dosyanın incelenmesinden, davacıların murisi …’ın, Bismil ilçe Jandarma Komutanlığı ile ticari ilişkisi sebebiyle İlçe Jandarma Komutanlığı bahçesinde bulunduğu sırada, önceden kendisine ait ticari iş yerinde tartıştığı Jandarma Komando Bölük Komutanlığı emrinde görevli Astsubay Çavuş …ile karşılaştığı, davacılar murisinin aralarında çıkan tartışma sonucunda adı geçen tarafından öldürüldüğü, adı geçen hakkında kasten adam öldürmek suçundan ceza davası açıldığı ve KKK 7. Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nin 05.04.1994 tarih ve E:1994/690, K:1994/176 sayılı kararıyla kasten adam öldürmek suçundan dolayı mahkum edildiği, ancak adı geçenin Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Genel Kurulunun 19.08.1993 tarih ve 1019 sayılı kararı gereği TCK 47/3. maddesi uyarınca ceza indiriminden yararlandırıldığı; davacılar tarafından, … ve İçişleri Bakanlığı hasım gösterilerek Bismil Asliye Hukuk Mahkemesine tazminat davası açıldığı, mahkemece iki hasmın da tazminat ödemesi konusunda karar verildiği, kararın temyiz edilmesi üzerine Yargıtay’ca İçişleri Bakanlığı yönünden davanın görülmesi görevinin Askeri Yüksek idare Mahkemesine ait olduğu belirtilerek, kararın bozulduğu, bozma kararı üzerine verilen karar doğrultusunda Askeri Yüksek idare Mahkemesi’ne dava açıldığı, anılan Mahkemece de davacıların asker kişi olmaması gerekçe gösterilerek ve davacıların uğradıkları maddi ve manevi zararların tazminine yönelik olarak İçişleri Bakanlığına karşı açılan davanın görüm ve çözüm yerinin idari yargı yeri olduğu belirtilerek davanın görev yönünden reddedildiği ve bu karar üzerine davacılar tarafından … “in babası … için 180.83 TL maddi ve 40.00 TL manevi, eşi …için 764.99 TL maddi ve 50.00 TL manevi, … için 38.05 TL maddi ve 20.00 TL manevi, … için 48.15 TL maddi ve 20.00 manevi olmak üzere toplam 1.162.03 YTL maddi ve manevi tazminat istemiyle bakılan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Buna göre, davalı idarenin istihdam eden sıfatıyla personelinin seçimi, eğitimi ve üzerindeki denetim görevini gerektiği gibi yerine getirmediği, dolayısıyla olayda davalı idarenin hizmet kusurunun bulunduğu sonucuna varılmaktadır. Bu durumda, hizmet kusuru ilkesi uyarınca davacıların maddi ve manevi zararlarının karşılanması gerekmektedir.
Dava konusu olay nedeniyle 1993 yılında davanın açıldığı ve idare Mahkemesince de, zararın hesaplanmasına ilişkin 1995 yılında düzenlenen bilirkişi raporunun esas alınarak karar verildiği anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, İdare Mahkemesince, güncel değerler çerçevesinde yeniden yaptırılacak bilirkişi incelemesi sonucu düzenlenecek rapora göre maddi tazminat istemi hakkında karar verilmesi gerekirken, 1995 yılında düzenlenen bilirkişi raporu esas alınarak verilen kararda hukuki isabet bulunmamaktadır.
Öte yandan, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 3. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendinde, tam yargı davalarında uyuşmazlık konusu miktarın gösterileceği; 15. maddesinde ise, 3. maddeye aykırı düzenlenen dava dilekçesinin reddedileceği belirtilmiş; ancak, tam yargı davalarında dilekçede gösterilen uyuşmazlık konusu miktarın artırılmasını yasaklayan bir hükme yer verilmemiştir.
2577 sayılı Kanun’da yer almamasına karşılık, Danıştay içtihatları ile istemle bağlı olma kuralı uygulanarak, tam yargı davalarında dilekçede gösterilen uyuşmazlık konusu miktarın artırılamayacağı kabul edilmiştir. Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralına ilişkin Danıştay’ın bu içtihadının, hak arama özgürlüğünün kullanımına ve adil yargılama hakkına engel oluşturduğu ileri sürülerek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulmuş ve adı geçen Mahkemece ülkemiz aleyhine ihlal kararları verilmiştir.
Tam yargı davalarında istemle bağlı olma kuralının sebep olduğu hak kayıplarının giderilmesi amacıyla 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 16. maddesinin 4. fıkrasına, 30.04.2013 tarihinde yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile “Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihai karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.” cümlesi, aynı Kanun’un 5. maddesi ile de 2577 sayılı Kanun’a Geçici 7. madde olarak “Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanun’un 16 ncı maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” cümlesi eklenmiştir.
Nitekim, 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (Tasarının 3. maddesi) gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre;
“AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlal kararları vermektedir. Düzenlemeyle, İdari yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin adil yargılama hakkının ihlali olarak kabul edilmesi sebebiyle nihai karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.”
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nda, 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, kanun yolu aşaması dahil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin artırılmasına olanak tanınmıştır. Görüldüğü üzere, Kanun’un “tam yargı davalarında, dava dilekçesinde belirtilen miktarın artırılabileceği” ifadesine yer verdiği; tazminat tutarının maddi veya manevi zararların karşılanmasına yönelik olup olmamasına ilişkin olarak bir ayrımdan söz etmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla, söz konusu artırım olanağının maddi tazminat tutarının yanında manevi tazminat tutarı içinde uygulanabileceği sonucuna varılmaktadır. Bir başka ifade ile davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde gösterilen maddi ve manevi tazminat miktarını artırmaları mümkündür.
Temyizen incelenen uyuşmazlıkta, İdare Mahkemesince Dairemizin bozma kararına uyulması halinde, davacıların yukarıda anılan hükümler çerçevesinde, hesaplama sonucunda belirlenen tutarın talep edilen maddi tazminat tutarından fazla olması halinde, istemde bulundukları maddi tazminat miktarının artırılmasını isteyebilecekleri gibi, manevi tazminat miktarının artırılmasını da isteyebilecekleri tabiidir.
Sonuç:
Açıklanan nedenlerle, davacıların temyiz isteminin kabulüyle Diyarbakır 1. İdare Mahkemesinin 29.03.2007 tarih ve E:2002/2308, K:2007/476 sayılı kararının bozulmasına, dosya hakkında yeniden karar verilmek üzere anılan Mahkemeye gönderilmesine 25.02.2014 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Danıştay 13. Daire
Esas No: 2016/4160 Karar No: 2022/812 Karar Tarihi: 03-03-2022
İstemin Konusu: … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
YARGILAMA SÜRECİ
Dava konusu istem
Davacı tarafından, 2007 yılına ilişkin olarak sistem kullanım ceza faturaları adı altında ödenmiş olan toplam 456.863,00-TL’nin, dayanak alınan … tarih ve … Sayılı Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu kararının 2 numaralı ekinde yer alan İletim Sistemi Sistem Kullanım ve Sistem İşletim Tarifelerini Hesaplama Yöntem Bildiriminin 1.5. maddesinin Danıştay tarafından yürütmesinin durdurulduğundan bahisle iadesi istemiyle yaptığı 26/11/2014 tarihli başvurunun zımnen reddine ilişkin işlemin iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 35.000,00-TL’nin ödeme tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte iadesi istenilmektedir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti
… İdare Mahkemesi’nce verilen kararda; 2007 yılına ilişkin İletim Sistemi Sistem Kullanım ve Sistem İşletim Tarifelerini Hesaplama Yöntem Bildirimi’nin 1.5. maddesinin iptali istemiyle açılan davada Danıştay Onüçüncü Dairesinin 12/06/2014 tarih ve E:2013/815 sayılı kararı ile yürütmenin durdurulmasına karar verildiği, davacı şirket adına düzenlenen sistem kullanım ceza faturalarının dayanağı olan kuralın hukuka aykırı olduğundan yürütmesinin durdurulduğu görüldüğünden, sistem kullanım ceza faturalarının dayanağı olan düzenlemenin tesis edildiği andan itibaren ortadan kalkacağı ve sistem kullanım ceza faturalarının dayanağı kalmadığından, davacının 2007 yılına ilişkin olarak sistem kullanım ceza faturaları adı altında ödediği toplam 456.863,00-TL’nin tarafına iadesi istemiyle davalı idareye yaptığı başvurunun zımnen reddine ilişkin dava konusu işlemde hukuka uygunluk bulunmadığı,
Davacının tazminat istemine gelince; Anayasa’nın 125. maddesinde idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu kurala bağlandığından, hukuka aykırılığı saptanan dava konusu işlem nedeniyle davalı idareye ödenen 35.000,00 TL’nin davacıya ödenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Belirtilen gerekçelerle, hukuka aykırı bulunan dava konusu işlemin iptaline, 35.000,00 TL’nin başvuru tarihinden itibaren işletilecek kanuni faiziyle birlikte davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Temyiz Edenlerin İddiaları
Davacı tarafından, dava dilekçesinde 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 16. maddesinin 4. fıkrası uyarınca miktar arttırımı yoluna gidileceği açıkça belirtilmesine rağmen Mahkemece nihâî karar verilmeden önce kendisine bildirimde bulunulmadığı, dolayısıyla temyiz dilekçesinde miktar arttırımı yoluna gidildiği, Davalı idare tarafından, elektrik dağıtım şirketleri ile 2006 ve 2007 yıllarında sistem kullanım anlaşmalarının henüz imzalanmadığı, bu sebeple 01/01/2007 tarihinde yürürlüğe giren İletim Sistemi Sistem Kullanım ve Sistem İşletim Tarifelerini Hesaplama Yöntem Bildiriminin 1.5. maddesinde sistem kullanım anlaşması imzalamamış olan kullanıcıların yarattığı ihlâl hâllerinde gerekli yaptırımların uygulanabilmesinin kurala bağlandığı, taraflar arasında sistem kullanım anlaşması imzalanmamış olsa da sistemin kullanılmaya başlanması ile birlikte fiili sözleşme ilişkisinin kurulduğu ileri sürülmektedir.
Karşı Tarafın Savunması
Davalı idare tarafından, davacının talebini genişlettiği, dava miktarının artırılması yoluna ancak nihâî karar verilinceye kadar gidilebileceği belirtilerek istemin reddi gerektiği savunulmuştur. Davacı tarafından savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hâkiminin Düşüncesi
Davalı idarenin temyiz isteminin reddi ile Mahkeme kararının dava konusu işlemin iptaline ilişkin kısmının onanması, davacının temyiz isteminin kabulü ile Mahkeme kararının 35.000,00 TL’nin başvuru tarihinden itibaren işletilecek kanuni faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Onüçüncü Dairesi’nce, Tetkik Hâkiminin açıklamaları dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 17. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca davacının duruşma istemi yerinde görülmeyerek gereği görüşüldü:
İNCELEME VE GEREKÇE
Maddi Olay
Davacı tarafından 01/01/2007 tarihinde yürürlüğe giren İletim Sistemi Sistem Kullanım ve Sistem İşletim Tarifelerini Hesaplama Yöntem Bildiriminin 1.5. maddesi uyarınca 2007 yılına ilişkin sistem kullanım ceza faturaları adı altında düzenlenen toplam 456.863,00-TL davalı idareye ödenmiştir.
İletim Sistemi Sistem Kullanım ve Sistem İşletim Tarifelerini Hesaplama Yöntem Bildiriminin 1.5. maddesinin iptali istemiyle dava dışı … Elektrik Dağıtım A.Ş. tarafından açılan davada Dairemizin 12/06/2014 tarih ve E:2013/815 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulmasına karar verilmiştir.
Davacı tarafından sistem kullanım ceza faturalarına dayanak alınan düzenlemenin yargı kararıyla yürütmesinin durdurulmasına karar verildiğinden bahisle ödediği toplam 456.863,00-TL’nin iadesi istemiyle 26/11/2014 tarihinde davalı idareye başvuruda bulunulmuş, başvuru zımnen reddedilmiştir.
Bunun üzerine, davacı tarafından 26/11/2014 tarihli başvurusunun zımnen reddi işleminin iptali ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 35.000,00-TL’nin ödeme tarihinden itibaren işletilecek faiziyle birlikte iadesi istemiyle bakılan dava açılmıştır.
Öte yandan, İletim Sistemi Sistem Kullanım ve Sistem İşletim Tarifelerini Hesaplama Yöntem Bildiriminin 1.5. maddesinin iptali istemiyle açılan davada Dairemizin 12/06/2014 tarih ve E:2013/815 sayılı yürütmeyi durdurma kararından sonra 17/05/2017 tarih ve E:2013/815, K:2017/1520 sayılı kararıyla düzenlemenin iptaline karar verilmiş ve anılan karar Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun 31/10/2019 tarih ve E:2017/2010, K:2019/4930 sayılı kararı ile onanarak kesinleşmiştir.
İlgili Mevzuat
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 12. Maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“İlgililer haklarını ihlal eden bir idari işlem dolayısıyla Danıştaya ve idare ve vergi mahkemelerine doğrudan doğruya tam yargı davası veya iptal ve tam yargı davalarını birlikte açabilecekleri gibi ilk önce iptal davası açarak bu davanın karara bağlanması üzerine, bu husustaki kararın veya kanun yollarına başvurulması halinde verilecek kararın tebliği veya bir işlemin icrası sebebiyle doğan zararlardan dolayı icra tarihinden itibaren dava süresi içinde tam yargı davası açabilirler. Bu halde de ilgililerin 11 inci madde uyarınca idareye başvurma hakları saklıdır.”
2577 sayılı Kanun’un, 6459 sayılı Kanun ile değiştirilen Tebligat ve cevap verme başlıklı 16. maddesinin 4. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre de;
“Taraflar, sürenin geçmesinden sonra verecekleri savunmalara veya ikinci dilekçelere dayanarak hak iddia edemezler. Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usul kuralları gözetilmeksizin nihâî karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.”
HUKUKİ DEĞERLENDİRME
1- Temyize konu Mahkeme kararının dava konusu işlemin iptaline ilişkin kısmında hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
2- Temyize konu Mahkeme kararının 35.000,00 TL’nin başvuru tarihinden itibaren işletilecek kanuni faiziyle birlikte davacıya ödenmesine ilişkin kısmına gelince;
30/04/2013 tarih ve 28633 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 16. maddesinin 4. fıkrasının ikinci cümlesine, ”Ancak, tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktar, süre veya diğer usûl kuralları gözetilmeksizin nihâî karar verilinceye kadar, harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olmak üzere artırılabilir ve miktarın artırılmasına ilişkin dilekçe otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliğ edilir.’‘ kuralının, aynı Kanun’un 5. maddesi ile de 2577 sayılı Kanun’un geçici 7. maddesine, ”Bu maddeyi ihdas eden Kanunla, bu Kanunun 16. maddesinin dördüncü fıkrasına eklenen hüküm, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da uygulanır.” kuralının eklenmesi neticesinde, idarî yargıda ilk defa ıslah müesesesine ilişkin kanunî bir düzenleme yapılmış ve tam yargı davaları ile sınırlı olarak miktarın artırılması bağlamında ıslah kurumu idarî yargı düzeninde yerini almıştır.
6459 sayılı Kanun’un 4. maddesinin (Tasarının 3. maddesi) gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre;
”AİHM, devletin sorumluluğuna ilişkin tazminat davalarında, davacıların yargılamanın yavaş işlemesinden doğan zararlarını ortadan kaldıracak yeterli bir çözüm bulunmadığı yönünde ülkemiz aleyhinde ihlâl kararları vermektedir. Düzenlemeyle, idarî yargıda açılan tam yargı davalarında talep edilen tazminatın daha yüksek olduğunun dava devam ederken anlaşılması durumunda, davacıya talep edilen miktarı arttırma hakkı verilmemesinin âdil yargılama hakkının ihlâli olarak kabul edilmesi sebebiyle, nihâî karar verilinceye kadar ıslah suretiyle talep edilen tazminat miktarını arttırma hakkı tanınmaktadır.”
Anılan Kanun için tanzim edilen 04/04/2013 tarih ve E:1/748, K:19 sayılı Adalet Komisyonu Raporunda ise, İdarî yargının tâbi olduğu hukuk rejimi, zararların tazminini ve telâfisini mümkün kılacak rasyonellikten uzaktır. Adlî yargının aksine tespit ve kısmî dava seçeneklerinden yoksun idarî yargılama düzeni, kişilerin kavramakta zorlanacağı usûl öngörmektedir. İdarî yargılama usûlünün hak aramayı zorlaştıran bir özellik taşıdığı kuşkusuzdur. Ülkemiz, idarî yargılama usûlündeki bu ve benzeri kurgulama hataları nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ihlâl kararlarına muhatap olmaktadır. (Bkz. Okçu/Türkiye Kararı, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2. Daire, 39515/03) Hâlihazırda yürürlükte bulunan usûl kurallarını mülkiyet hakkının ihlâli olarak değerlendiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı, Tasarı ile benimsenen yapının inşasını zorunlu kılmıştır. Tasarıyla benimsenen model çerçevesinde, zarar hesabının yapıldığı tarih itibarıyla dava dışı alacak yönünden sürenin dolması, hakkın talebi artırmak suretiyle ileri sürülmesine engel olmayacak ve talebi artırmak için başvuru ve benzeri diğer usûl şartları aranmayacaktır. Benimsenen usûl, adlî yargıda benimsenen usûlün ilerisindedir. Norm, bu yönüyle etkili başvuru ve âdil yargılama hakkı temelinde amaca uygun bir aşamaya işaret etmektedir. Artırmayı mümkün kılan yeni kural yalnızca bir usûl normu değil, aynı zamanda maddî hukuk normudur. Olağan dava döneminde mahkeme tarafından gözetilmesi gereken süre aşımı (altmış günlük, bir yıl, on yıl süre vb.), talep artırımında etki doğurmamaktadır. Söz gelimi, olay tarihinden itibaren on yıl geçse dahi talep artırılabilecektir. Diğer taraftan Tasarının çerçeve 1. ve 3. maddelerinde yer alan “nihâî karar verilinceye kadar” kaydının olası bozmalardan sonraki hüküm aşamasını da kapsadığı şüphesizdir. Ayrıca artırmanın bir defaya mahsus olduğu kuralı-örneğin bozma sonrası ve bozma gereği yapılan/yaptırılan bilirkişi incelemesindeki tazminat miktarındaki pozitif değişmeler bakımından- için amaçsal yorum yapılması zaruretinin doğabileceği de gözden kaçırılmamalıdır. ifadelerine yer verilmiştir.
Söz konusu Kanun değişikliği sonrasında idari yargıda etkili başvuru yolunun ve adil yargılanma hakkının gerçekleşmesi amacına yönelik olarak uygulama imkânı bulan tazminat miktarının artırılması bağlamında ıslah müessesesi kanunda belirlenen sınırlı usûlî kayıtlar dairesinde kullanılabilecektir. Buna göre ıslah, sadece davacılar tarafından ve tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın artırılmasıyla sınırlı olmak üzere, süre veya diğer usûl kuralları gözetilmeksizin nihâî karar verilinceye kadar harcı ödenmek suretiyle bir defaya mahsus olarak yapılabilecektir. Ancak usûlî dinlenilme hakkı gereğince miktar arttırımına ilişkin dilekçenin otuz gün içinde cevap verilmek üzere karşı tarafa tebliği gerekmektedir.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nda, 6459 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikle tam yargı davalarında dava dilekçesinde belirtilen miktarın, kanun yolu aşaması dâhil, yürürlük tarihinde derdest olan davalarda da süre veya diğer usûl kuralları gözetilmeksizin artırılmasına imkân tanınmıştır. Madde gerekçesinde de ifade edildiği üzere, kanunî değişiklikle ilgililerin uğramış olduğu zararın, dava dilekçesinde gösterilen zarar miktarından fazla olmasına karşın, davacı veya davacıların dava dilekçesinde gösterdikleri zarar miktarını artırımlarına yönelik taleplerinin mahkemelerce kabul edilmeyerek istemle bağlı kalma kuralını uygulayarak dava dilekçesinde gösterilen zarar tutarı kadar tazminata hükmetmelerinden doğan hak kayıplarının giderilmesi amaçlanmıştır. Bir başka ifade ile mahkemelerce istemle bağlı olma kuralı uygulanmak suretiyle verilen kararlara karşı taraflardan herhangi birinin kanun yoluna başvurmuş olması şartıyla davacı veya davacıların artırılan miktara isabet eden harcı ödemek suretiyle kararı veren Mahkemeye verecekleri dilekçe ile bir defaya mahsus olmak üzere dava dilekçesinde gösterilen miktarı artırmaları mümkündür.
Her ne kadar 2577 sayılı Kanun’da bu yönde açık bir düzenleme bulunmasa da mahkemelerce hak kayıplarının önlenmesi amacıyla, tazminat davalarında esas hakkında karar verilmeden önce bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise bilirkişi raporu tebliğ edilmek suretiyle, bilirkişi incelemesi yaptırılmamış ise ara kararı ile dosyanın esas hakkında karar verilebilecek durumda olduğunun veya dosyada yer alan bilgi ve belgelere göre karar verileceğinin davacıya bildirilerek tazminat talep miktarını artırmak isteyenlere bu imkânın tanınması hakkaniyet gereğidir.
Dava dilekçesinde, davacı tarafından 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu‘nun 16. maddesinin 4. fıkrası uyarınca miktar arttırımı yoluna gidileceği belirtilerek şimdilik 35.000,00-TL’nin tazmininin talep edildiği, Mahkemece önceden bildirimde bulunulmaksızın nihâî karar verildiği ve Mahkemece tazminat isteminin kabul edildiği gözetildiğinde, âdil yargılanma hakkının korunması bakımından Mahkemece nihâî karar verilmeden önce ara kararı ile davacıya miktar arttırımı konusunda bildirimde bulunulması, davacının dava konusu miktarı artırmasına imkân tanınarak karar verilmesi gerekirken, taleple bağlılık ilkesinden bahisle dava dilekçesinde belirtilen değer üzerinden hüküm kurulmasında usûle uygunluk bulunmamaktadır.
Karar Sonucu:
Açıklanan nedenlerle;
1. Davalının temyiz isteminin reddine,
2. … İdare Mahkemesi’nin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının dava konusu işlemin iptaline ilişkin kısmında, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesinde sayılan bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, belirtilen kısım yönünden kararın ONANMASINA,
3. Davacının temyiz isteminin kabulüne;
4. Temyize konu Mahkeme kararının … TL’nin başvuru tarihinden itibaren işletilecek kanuni faiziyle birlikte davacıya ödenmesine dair kısmının 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
5. Bozulan kısım hakkında yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkeme’ye gönderilmesine,
6. 2577 sayılı Kanun’un Geçici 8. maddesi uyarınca, bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık olmak üzere, 03/03/2022 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
Dava sürecinde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Danıştay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Alanında yetkin Kayseri İdare Hukuku Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; 375 sayılı KHK geçici 35. madde kapsamında kamu görevinden çıkarma, rütbenin alınması, görevden uzaklaştırma veya açığa alma işlemlerine karşı açılacak iptal davasında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir. Hukuk Büromuz, ayrıca Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Alanında yetkin Kayseri İdare Hukuku Avukatı arıyorsanız;; avukat kadromuzdan dava süreciniz, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.