Tehdit Amacıyla Kasten Yaralama Suçunun İşlenmesi Halinde, Her İki Suçtan Dolayı da Ceza Verilir mi?

Tehdit Amacıyla Kasten Yaralama Suçunun İşlenmesi Halinde, Her İki Suçtan Dolayı da Ceza Verilir mi? - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Tehdit Amacıyla Kasten Yaralama

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Tehdit – Madde 106

(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dokuz aydan az olamaz. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

Madde Gerekçesi

Maddeyle, “tehdit” bizatihi suç hâline getirilmiş bulunmaktadır. Bilindiği üzere tehdit diğer bazı suçlarda ayrıca unsur olarak öngörülmüştür. Burada tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükunudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile, insanın kendisine özgü sulh ve sükununa karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.

Tehdit, çoğu zaman başka bir suçun unsurunu oluşturmaktadır. Ancak, bu suç tanımında, tehdidin kendisi bağımsız bir suç olarak tanımlanmıştır. Bu bakımdan tehdit suçu, genel ve tamamlayıcı bir suçtur.

Tehdit hâlinde, gerçekleşmesi failin isteğinin yerine getirilmemesi kaydına bağlı bir tecavüz, kötülük mağdura bildirilmektedir. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının veya herhangi bir kötülüğün, haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır.

Tehdidin özelliği, kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin, tehdit edenin iradesine bağlı olmasıdır. Tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, gerçekten veya en azından görünüş itibarıyla failin takdirine bağlıdır. Fakat bu, kötülüğün mutlaka tehdit eden tarafından gerçekleştirileceği anlamına gelmez; bir üçüncü kişi vasıtasıyla bu kötülüğün gerçekleştirileceğinin bildirilmesi ile de, tehditte bulunulabilir.

Suçun oluşması bakımından tehdit konusu kötülüğün gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arzetmesi gerekir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Sarfedilen sözler, gerçekleştirilen davranış muhatap alınan kişi üzerinde ciddî bir korku yaratma açısından sonuç almaya elverişli, yeterli ve uygun değilse, tehdidin oluştuğu ileri sürülemez. Failin söz ve davranışlarının muhatabı üzerinde ciddî şekilde korku ve endişe yaratacak uygunluk ve yeterlilik içerip içermediğinin her somut olayda araştırılması gerekir. Objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden tehdidin somut olayda muhatabı üzerinde etkili olması şart değildir. Kişi, fail, objektif olarak ciddî bir mahiyet arzeden söz ve davranışlarla mağduru tehdit etmek istemiş olmasına rağmen; mağdur, bu söz ve davranışları ciddiye almamış olabilir. Bu durumda tehdit yine gerçekleşmiştir. Tehdidin gerçekleşip gerçekleşmemesi, muhatabı üzerinde etkili olup olmamasına bağlı tutulmamalıdır. Failin de kendisinin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara sahip olduğu kanaatini karşı tarafta uyandırdığını bilmesi gerekir. Mağdurda bu kanaat uyandırıldıktan sonra, failin tehdit konusu tecavüzü gerçekleştirebilecek imkân ve iktidara gerçekte sahip olmamasının bir önemi yoktur. Mağdur tehdit konusu tecavüzün ciddî olduğuna hile kullanılmak suretiyle inandırılmış olabilir. Fakat, batıl inançlara dayanılarak bir kötülüğe maruz bırakılabileceği beyanıyla, bir kimse tehdit edilmiş olmaz.

Tehdit konusu kötülük, mağdura değil de, bir üçüncü şahsa yönelik olabilir. Ancak, bu durumda mağdur ile üçüncü kişi arasında belli bir akrabalık, yakınlık ilişkisi mevcut olmalıdır.

Tehdit hâlinde kişi, tehdit konusu tecavüzün ileride vuku bulacağı beyanıyla korkutularak, belli bir davranışta bulunmaya zorlanmaktadır, mecbur edilmektedir.

Maddenin birinci fıkrasında yapılan tanımda, tehdidin yöneldiği hukukî değere göre bir ayırım yapılmıştır. Buna göre, tehdidin, mağdurun kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle yapılması, söz konusu suçun temel şeklini oluşturmaktadır. Buna karşılık, tehdidin, mağduru malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle yapılması ise, suçun temel şekline göre daha az cezayı gerektirmektedir. Ayrıca, bu suçtan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılması, mağdurun şikâyetine bağlı kılınmıştır.

Maddenin ikinci fıkrasında tehdidin daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri gösterilmiştir. Bu hâller, tehdidin kapsadığı korkutma gücünün ciddîliği ve yoğunluğu hususunda mağdurda ciddî kaygılar meydana getirmeye elverişli durumlardır. Tehdit silâhla icra olunursa bunun ciddîliği hususunda bir korkunun meydana gelmesi çok daha kolay olur. Aynı suretle kendisini tanınmayacak bir hâle getiren kişinin veya bir kaç kişinin birlikte olarak tehdit icra etmeleri hâlinde meydana gelen korku çok yoğun olur.

İmzasız bir mektup veya özel işaretler kullanarak bir kişinin tehdit edilmesi hâlinde de meydana gelen korku bakımından bir duraksama meydana gelmez. Söz gelimi bir kimseye gönderilmiş olan imzasız mektup kişinin kendisini savunma olanağını gidereceğinden ağır tehdidi oluşturacaktır. Yine bir kimseye karşı gönderilmiş olan mektuplarda ucundan kan damlayan bıçak resimlerinin yapılması yani böylece özel işaret kullanılması korkuyu yoğunlaştırabilir.

Gizli veya açık, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları tehdit gücünün de, kişileri paniğe kapılacak surette korkutabilmesi dolayısıyla, suçun nitelikli hâli olarak sayılması uygun görülmüştür.

Maddenin üçüncü fıkrasında, tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir.

Tehdit Amacıyla Kasten Yaralama Halinde Her İki Suçtan da Ceza Verilir mi?

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2014/345 Karar No: 2017/345 Karar Tarihi: 20.06.2017

Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi

İçtihat Metni

Sanık …’ın tehdit suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1, 62, 53, 63 ve 54. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye ilişkin Osmaniye 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.11.2010 gün ve 151-185 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 25.02.2014 gün ve 984-1075 sayı ile;

“…Oluşa ve dosya kapsamına göre; kardeş olan sanık ile mağdur arasında mal paylaşımı nedeniyle ihtilaf bulunduğu, İstanbul’da ikamet eden mağdurun geldiğini gören sanığın ‘Buradan git, seni keserim, öldürürüm’ dedikten hemen sonra bıçakla mağduru yaraladığı olayda; sanığın sarf ettiği sözlerin yaralama kastını gösterdiği, bu sözleri söylemesinin hemen ardından mağdura bıçakla vurmak suretiyle kastını ortaya koyduğu ve kastın yenilenmesinin de söz konusu olmadığı, sanığın bu eyleminin bir bütün halinde kasten yaralama suçunu oluşturduğu anlaşıldığından, unsurları oluşmayan tehdit suçundan beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi”

isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 03.04.2014 gün ve 51144 sayı ile;

“… Maddi olayda, müşteki … ile sanık …’ın kardeş oldukları, 16.06.2009 tarihinde müşteki …’ın İstanbul ilinden Düziçi ilçesine gelmesi üzerine, buna karşı çıkan sanık …’ın müştekiye hitaben ‘Buradan git, seni keserim, seni öldürürüm’ diyerek elinde bulunan bıçak ile müştekiyi tehdit ettiği ve bıçakla göğüs sol kısmından yaraladığı, müştekinin alınan adli raporunda, ‘Göğüs sol kısmında 3 cm uzunluğunda, 2 cm derinliğinde delici kesici alet yaralanmasının bulunduğu, sanığın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir’ nitelikte müştekiyi yaraladığı, sanığın soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki anlatımlarında, müştekiyi korkutmak amacıyla yaraladığını ikrar etmesi ve tanık anlatımları göz önüne alındığında, sanığın yaralama kastıyla hareket etmeyip tehdit kastıyla eylemi gerçekleştirdiği ve sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/3. maddesi kapsamında yaralama suçunun yanında, tehdit suçundan ayrıca hüküm kurulmasında herhangi bir isabetsizlik görülmediği halde, Yüksek Dairece sanığın sarf ettiği sözlerin yaralama kastını gösterdiği, bu sözleri söylemesinin hemen ardından mağdura bıçakla vurmak suretiyle kastını ortaya koyduğu ve kastın yenilenmesinin de söz konusu olmadığı, sanığın bu eyleminin bir bütün halinde kasten yaralama suçunu oluşturduğu, bu nedenle tehdit suçunun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu”

görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.04.2014 gün ve 2173-2644 sayı ile, itiraz nedenleri yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık hakkında kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanuna aykırılık suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık hakkında tehdit suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında kasten yaralama suçu yanında, tehdit suçunun da oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

16.06.2009 tarihli tutanakta; 14.35 sıralarında Düziçi Adliyesine gelen sanığın, ağabeyini bıçakladığını beyan ederek, suçta kullandığını belirttiği bıçağı görevlilere teslim ettiği ve mağdur …’ın göğüs cebinde bulunan nüfus cüzdanında 1,5 cm, plastik banka kartında ise 0,5 cm kesi bulunduğu bilgilerine yer verildiği,

Mağdur hakkında düzenlenen adli raporda; göğüs sol kısımda 3 cm uzunluğunda ve 2 cm derinliğinde cilt kesisi bulunduğunun, mevcut yaranın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olduğunun, sanık hakkında düzenlenen adli raporda ise; vücudunda darp ve cebir izine rastlanılmadığının ifade edildiği,

Adana Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen uzmanlık raporunda; suçta kullanılan 8 cm uzunluğunda tek ağızlı, sivri uçlu, sırtı küt, susta kilidi bulunan bıçağın, 6136 sayılı Kanunun 4. maddesinde belirtilen yasak niteliği haiz bıçaklardan olduğu tespitine yer verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Mağdur …; olay günü İstanbul’dan ailesinin ikamet ettiği Düziçi’ne geldiğini, kardeşi olan sanığın ortada hiçbir neden yokken “Sen bana silah çektin, beni dövdün” diyerek elinde bulunan bıçağı üzerine doğru salladığını, sanıktan şikâyetçi olmadığını,

Tanık … kollukta; mağdur ile sanığın annesi olduğunu, mağdurun olay günü İstanbul’dan geldiğini, valizlerini henüz eve taşımadan, sanığın mağdurun valizlerini tutarak “Buradan git, seni keserim, seni öldürürüm” dediğini, mağdurun ise sanığa herhangi bir şey söylemediğini, bıçaklama anını göremediğini, ancak mağdurun göğsünün sol tarafından kan geldiğini fark ederek bağırdığını, sanığın olay yerinden kaçtığını, sanığın sorunlu bir kişi olduğunu, kardeşleri ile geçinemediğini, onların Düziçi’ne gelmelerini istemediğini,

Kovuşturma evresinde ise; olay günü kendisini ziyarete gelen mağdurun evin balkon kısmına girdiği sırada, alt katta oturan sanığın mağduru tutup aşağı indirdiğini, elinde tuttuğu bıçağı mağdurun göğsüne sapladığını, mağdurun eline kürek alarak kendini savunmaya çalıştığını, küreği gören sanığın “Tamam tekrar bıçaklamayacağım” dediğini, olay sırasında sanığın “Seni keserim, seni öldürürüm” şeklinde sözler söyleyip söylemediğini hatırlayamadığını, olayın başından beri sanığın elinde bıçak bulunduğunu, sanığın bıçağı yumruk yaptığı avucunun içine sakladığını, zaten sanığın hep bıçakla dolaştığını, kendilerine de “Sizi keserim, öldürürüm” diyerek şaka yaptığını, mağdurun kendisini ziyaret etmemesi için sanığın bu işi yapmış olabileceğini, oğlunun sağlığının iyi olmadığını, olaydan hemen sonra verdiği ifadesinin doğru olduğunu,

İfade etmişlerdir.

Sanık … aşamalarda; mağdurun ağabeyi olduğunu, olay günü evine gelen mağdurun “Sendeki paramı ne yaptın” diye sorması üzerine “Benim sana borcum yok; senden alacağım var” dediğini, bunun üzerine mağdurun “Seni de, çocuklarını da öldürürüm” diyerek elini beline attığını, mağdurun silah taşıdığını bildiği için üzerinde kılıf içerisinde taşıdığı bıçağı çıkarıp, korkutmak maksadıyla mağdura salladığını, “Can alırım demeyle can alınmaz, bak şimdi sen benim elimdesin” dediğini, bu sözleri söylerken bıçağı hafifçe mağdurun göğsüne doğru götürdüğünü, amacının bıçak dayayıp mağduru karakola götürmek olduğunu, suç işleme kastının bulunmadığını, korkutmak için bıçağı salladığını savunmuştur.

Tehdit suçu, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinde düzenlenmiştir;

“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

işlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.”

Türk Dil Kurumunun Büyük Türkçe Sözlüğü’ne göre, “gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır. (M.Emin Artuk, A.Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Turhan Kitabevi, Ankara, 6. bası, s.100).

Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterli olup, saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdit suçunun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır. (MAJNO, Ceza Kanunu Şerhi, Sevinç Matbaası, Ankara 1978, C.II, s.127; A.Pulat Gözübüyük, Mukayeseli Türk Ceza Kanunu, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873)

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin gerekçesinde; “tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat, tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir” şeklinde açıklanmıştır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin üçüncü fıkrasında tehdit suçuyla ilgili özel bir içtima kuralına yer verilmiş, bu fıkraya ilişkin madde gerekçesinde; “…tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya mala zarar verme suçunun işlenmesi hâlinde, ayrıca bu suçlardan dolayı cezaya hükmedileceği belirtilmiştir. Kişi tehdidinin ciddiliğini vurgulamak için, bir başkasını öldürmüş veya yaralamış ya da malına zarar vermiş olabilir. Bu gibi durumlarda gerçek içtima hükümleri uygulanarak ayrıca bu suçlardan dolayı da cezaya hükmedilmelidir. şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.

Fail, tehdidin ciddiliğini göstermek için bir başkasını öldürebilir, yaralayabilir ya da malına zarar verebilir. Bu gibi durumlarda fail sadece gerçekleşen bu araç suçlardan değil gerçek içtima hükümlerince hedef suç olan tehditten dolayı da cezalandırılacaktır. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 15. Bası, Ankara, 2015, s.362) Örneğin; A, komşusu B’nin evini kendisine satmak üzere boşaltmasını istemektedir. Bu nedenle korkup kaçsın diye av tüfeğiyle evinin duvarlarına ve pencerelerine ateş etmiştir. Bu durumda fail hem silahla tehdit suçundan, hem de mala zarar verme suçundan cezalandırılacaktır. Yine bir kimse, geceleyin mağduru korkutmak için evine ateş ettiğinde hem mala zarar verme, hem de silahla tehdit suçunu işlemiş olacaktır. Aynı durum, tehdit amacıyla topuktan vurma olaylarında da uygulanacak, eylemin tehdit amacıyla gerçekleştirildiği ispat edilirse fail kasten yaralama suçunun yanı sıra silahla tehdit suçundan da cezalandırılacaktır. (Osman Yaşar – Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s.3580)

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanık … ile mağdur …’ın kardeş oldukları, sanıkla kardeşleri arasında geçimsizlik bulunduğu, tanık Melek’in beyanlarına göre sanığın, kardeşlerinin Düziçi ilçesindeki eve gelmelerine karşı çıktığı, İstanbul’da ikamet eden mağdurun olay günü Düziçi’ne gelmesi üzerine sanığın mağdurla tartışmaya başladığı, belinden çıkardığı sustalı çakıyı mağdura doğru sallayarak “Buradan git, seni keserim, seni öldürürüm” dedikten sonra çakı ile mağdurun göğsüne vurarak yaraladığı, sanığın korkutmak maksadıyla mağduru yaraladığını ikrar ettiği olayda; sanığın, tehdidinin ciddiliğini vurgulamak amacıyla mağduru yaralaması karşısında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, kasten yaralama suçunun yanı sıra tehdit suçundan da mahkûmiyetine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 25.02.2014 gün ve 984-1075 sayılı tehdit suçundan kurulan hükme ilişkin bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.06.2017 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Kayseri Ağır Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ağır ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.