Tapu İptali ve Tescil Davasında Yemin Teklifi
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu
İspat yükü – Madde 6
Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
İspat yükü – Madde 190
(1) İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
(2) Kanuni bir karineye dayanan taraf, sadece karinenin temelini oluşturan vakıaya ilişkin ispat yükü altındadır. Kanunda öngörülen istisnalar dışında, karşı taraf, kanuni karinenin aksini ispat edebilir.
Yeminin konusu – Madde 225
(1) Yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır.
Yemine konu olamayacak vakıalar – Madde 226
(1) Aşağıdaki hususlar yemine konu olamaz:
a) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar.
b) Bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller.
c) Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar.
Yemin teklifi – Madde 227
(1) Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir.
(2) Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez.
Yemine davet -Madde 228
(1) Yemin teklif edilen kimse, duruşmada bizzat hazır bulunmadığı takdirde, kendisine yemin için bir davetiye çıkarılır.
(2) Yemin davetiyesine, yemine konu hususlar hakkında sorulacak sorular ile geçerli bir özrü olmaksızın yemin için tayin olunan gün ve saatte mahkemeye bizzat gelmediği veya gelip de yemini iade etmediği yahut yemini eda etmekten kaçındığı takdirde, yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılacağı yazılır.
Yemin etmemenin sonuçları – Madde 229
(1) Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır.
(2) Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır.
Tapu İptali ve Tescil Davasında Yemin Teklifinin Eda Edilmesi Halinde Davanın Kabulüne Karar Verilir mi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/16-1561 Karar No: 2019/11 Karar Tarihi: 17.01.2019
Özet: Davacıların dayandığı 07.03.1984 tarihli “tarla alım satım senedi” başlıklı senette satıcı olarak yer alan 1333 (1917) doğumlu …’ın 1973 yılında ölmüş olduğu, ayrıca bir kısım mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarında çekişme konusu taşınmazın kök muris Hüseyin’den davacı ve davalıların ortak murisi …’a intikal ettiğinin belirtildiği görüldüğünden, Mahkemece yerel bilirkişi ve tanıkların tümü hazır olduğu hâlde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklardan, senette satıcı olarak yer alan 1333 (1917) doğumlu…’ın 1973 yılında vefat ettiği ve senet tarihinin de 1984 olduğu nazara alınarak, taşınmazın kime ait olduğunun etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının çelişmesi hâlinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişki giderilmeye çalışılmalı ondan sonra tüm deliller değerlendirilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
(6100 S. K. m. 187, 190, 225, 227) (4721 S. K. m. 6)
Taraflar arasındaki tapu iptali ve tescil davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Almus Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 17.12.2013 tarihli ve 2013/27 E., 2013/221 K. sayılı kararın davalılar … ve … vekili tarafından temyizi üzerine, Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 07.04.2015 tarihli ve 2014/13974 E., 2015/3349 K. sayılı kararı ile:
“…Kadastro sonucu Kol Köyü çalışma alanında bulunan 157 ada 1 parsel sayılı 3.198,78 metrekare yüzölçümündeki taşınmaz irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliği nedeniyle ölü … ile…, …ve…adına tespit ve tescil edilmiştir Davacılar … ve müşterekleri satın alma, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayanarak tapu iptal ve tescil istemiyle dava açmıştır. Mahkemece yapılan yargılama sonunda davanın kabulü ile çekişmeli 157 ada 1 parsel sayılı taşınmazın tapu kaydının iptali ile … mirasçıları adına miras payları oranında tapuya tesciline karar verilmiş; hüküm, davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece, çekişmeli taşınmazın 7.3.1984 tarihli “tarla alım satım senedi” başlıklı senet ile davacıların murisi …’a satıldığı, bir kısım tanık ve mahalli bilirkişi beyanlarının da bunu doğruladığı kabul edilmek suretiyle hüküm kurulmuş ise de dairemizin geri çevirme kararı doğrultusunda dosya arasına getirtilen nüfus kayıtlarına göre bahsi geçen senette satıcı olarak yer alan 1333 (1917) doğumlu kök muris…’ın 1973 yılında ölmüş olduğu anlaşılmaktadır. Davacıların dayandığı 1984 tarihli senede göre satıcı konumunda bulunan…ın ölümünden 11 yıl sonra böyle bir senet düzenleyemeyeceği nazara alınarak ve ayrıca bir kısım mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarında kök muris Hüseyin’den davacı ve davalıların ortak murisi …’a intikal ettiğinin belirtilmesine göre mahallinde yeniden keşif yapmak suretiyle beyanlar arasındaki çelişkilerde giderilerek toplanmış ve toplanacak tüm deliller birlikte değerlendirilmek suretiyle oluşacak sonuca göre bir karar verilmelidir.”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, kadastro öncesi satın alma, irsen intikal ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak açılan tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.
Davacılar temsilcisi; çekişme konusu Almus İlçesi, Bağtaşı Köyü 157 ada 1 parsel sayılı taşınmazın, davacılar murisi … tarafından 07.03.1984 tarihli “tarla alım satım senedi” başlıklı senet ile bedeli ödenmek suretiyle kök muris …’dan satın alındığını ve o tarihten bu yana 23 yılı aşkın süredir müvekkillerinin zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu ileri sürerek taşınmazın tapu kaydının iptali ile miras payları oranında müvekkilleri adına müştereken tapuya tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar … ve … vekili, dava konusu taşınmaz hakkında acele el koyma kararı verildiğini ve el koyma amacına uygun tahsisinin yapıldığını, bu nedenle davanın husumet yokluğu nedeniyle reddi gerektiğini, taşınmazın kök muris…’dan …’a, ondan da taraflara intikal ettiğini, … tarafından satın alındığı iddiasının doğru olmadığını, Osman’ın hiçbir zaman tek başına malik sıfatıyla zilyet olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, davalı …’a dava dilekçesi ve duruşma günü usulüne uygun tebliğ edildiği hâlde bu davalı cevap dilekçesi sunmamış, yargılama oturumlarına katılmamıştır.
Mahkemece, mahalli bilirkişi, davacı tanıkları (senet şahitleri), …’ın beyanları, senet şahitlerinin davacının iddiasına konu senedin içeriğini ve imzalarının kendilerine ait olduğunu doğrulamaları, davalılar tarafından davacı tarafın dayandığı senede ilişkin herhangi bir sahtelik ve imza itirazında bulunulmaması, davalı tarafın dayandığı yemin deliline istinaden davacı asillerin duruşma sırasında alınan yemin metnine ilişkin altı imzalı beyanları karşısında; dava konusu taşınmazın davacıların murisi … tarafından kök muris …’dan satın alındığı ve muris …’ın mirasçıları arasında usulüne uygun tüm mirasçılarının katılımı ile herhangi bir paylaşım bulunmadığı gerekçeleriyle davanın kabulüne, taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacılar adına miras payları oranında tapuya tesciline karar verilmiştir.
Davalılar … ve … vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda karar başlığında açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.
Mahkemece; dava konusu taşınmazın davacıların miras bırakanı tarafından satın alınıp alınmadığı hususunun çekişme konusu olduğu, davalı tarafın satışın olmadığını ispatlayacak bir delil sunamayıp yemin deliline başvurduğu, davacıların da yemin teklifini kabul ederek yemini eda ettikleri, böylece davalı tarafın savunmasını ispat edemediği, bozma kararı veren Özel Dairenin bu hususa değinmeden kararı bozduğu, bu durumun kesin delil olarak kabul edilen ve davayı bitiren yol olan yemin delilini işlevsiz hâle getirdiği, usulüne uygun yapılan yemin teklifinin eda edilmesiyle davanın sona erdiğinin kabulünün gerektiği gerekçeleriyle önceki kararda direnilmiş, direnme kararı davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; tapu iptali ve tescil istemine konu eldeki davada, ispat yükünün hangi tarafa ait olduğu, burada varılacak sonuca göre davalılar vekilinin yemin teklifinin davacı asiller tarafından eda edilmesi nedeniyle davanın kabulüne karar verilip verilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlığın çözümü için ispat yükü ve yemin hususlarına ilişkin yasal düzenleme ve kavramların kısaca açıklanmasında yarar vardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek çekişmeli vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 187/1 maddesi).
Vakıa (olgu) ise, 03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylar şeklinde tanımlanmıştır. İspatı gereken olaylar, olumlu vakıalar olabileceği gibi olumsuz vakıalar da olabilir.
Diğer taraftan hâkim, taraflar arasında uyuşmazlık konusu olan vakıaların gerçekleşip gerçekleşmediğini kural olarak kendiliğinden araştıramaz. Bir olayın gerçekleşip gerçekleşmediğini taraflar ispat etmelidir. Bir davada ispat yükünün hangi tarafa ait olacağı hususu ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 6. maddesinde, “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” şeklinde düzenlendiği gibi, usul hukukunun en önemli konularından biri olan ispat yükü kuralı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 190. maddesinde de “İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.” şeklinde hüküm altına alınmıştır.
İspat için başvurulan araçları ifade eden deliller ise 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nda senet, yemin, bilirkişi, keşif ve uzman görüşü olarak sıralanmıştır. Ancak sayılan bu deliller sınırlayıcı (tahdidi) olmayıp, kanunun belirli bir delille ispat zorunluluğu getirmediği hâllerde taraflar kanunda düzenlenmemiş diğer delillere de dayanabilirler. Delillerin değerlendirilmesinde ise hâkimin bağlılığı ve her bir delile bağlanan hukuki sonuçlar bakımından “kesin” ve “takdiri” deliller ayrımı esas alınarak incelenme yapılmaktadır. Kesin deliller hâkimin bağlı olduğu ve takdir yetkisine sahip olmadığı delillerdir. Bu bağlamda belirtmek gerekir ki uyuşmazlık konusu olan “yemin delili” kesin deliller içerisinde yer almakta olup, hâkimi bağlamaktadır (Kuru, B./ Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2013, s. 406-413).
Yemin, taraflardan birinin davanın çözümünü ilgilendiren bir olayın doğru olup olmadığı konusunu, kanunda belirtilen usule uyarak, mahkeme önünde, kutsal sayılan değerlerle teyit eden ve kesin delil vasfı yüklenmiş sözlü açıklamalardır (03.03.2017 tarihli ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK).
Bir ispat vasıtası olan yeminin konusu 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu‘nun 225. maddesine göre, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Görüleceği üzere yemin, tarafın kendisinden kaynaklanan (ondan sadır olan) vakıalar hakkında verilebilir.
Kanunda, bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılırken (HMK. md. 225/2), tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar, bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller ve yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıaların yemin konusu olamayacağı (HMK. md. 226) düzenlenmiştir.
Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir. Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez (HMK. m. 227).
Kendisine yemin teklif edilen taraf yemini eda ettiği takdirde, yemin teklif eden kimsenin iddia ettiği vakıanın doğru olmadığı ispat edilmiş olur. Başka bir ifadeyle, yeminin eda edilmesi üzerine, artık ortada uyuşmazlık konusu olan vakıa kesin delille kanıtlanmış olacağından, karşı taraf o konuda yeni bir delil getiremez, hâkim de yeni araştırmada bulunamaz. Yemin, eda eden kişi ve mirasçıları lehine kesin delil teşkil eder.
Yukarıda ana hatlarıyla açıklanan tüm bu kurallar göstermektedir ki, ispat yükü kendisine düşen taraf yemin teklifi edebilir. Kendisine ispat yükü düşmeyen tarafın yemin teklif etmesinin hiçbir hukuki sonucu olmayacağı gibi iddia ve savunmasını yemin dışında ileri sürdüğü delillerle ispat eden tarafın yemin teklifi etmesine de gerek yoktur. Nitekim, doktrinde de kendisine davada ispat yükümlülüğü düşmeyen tarafın, karşı tarafa yemin teklif edebilmesinin ancak ispat yükümlülüğünü açık bir beyanla üzerine aldığını bildirmesiyle mümkün olduğu kabul edilmektedir. Yine aynı görüşlere göre, bu koşul yerine getirilmeden teklif edilen yeminin yerine getirilmiş olması hâlinde dahi, eda edilen yeminin bir sonuç doğurmayacağı da belirtilmektedir. Keza aynı görüşlerde, kendisine ispat külfeti düşmeyen tarafın diğer tarafa gereksiz olarak yemin teklif etmesi hâlinde, davada ispat külfetinin hangi tarafta olduğunu tayin ve tespitle görevli hâkimin, onu uyarması ve buna rağmen yemin teklifinde kararlı olduğunu bildirmesi hâlinde ve diğer taraf da bu teklifi kabul ettiği takdirde yemini eda ettirerek davayı sonuca bağlaması gerektiği kabul edilmektedir (Kuru, B., Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, C: II, s. 2488 vd.; Yılmaz, E., Yemin, Ankara 1989, s. 102 vd.) . Aynı görüşler Yargıtay içtihatları ile de tekrarlanmıştır. (HGK’nın 19.12.1970 tarihli 4/1575-686 sayılı, 30.10.1991 tarihli 11/384-543 sayılı ve 11.06.1997 tarihli 6/367-524 sayılı kararları) .
Bu genel açıklamalar ışığı altında somut olay incelendiğinde; çekişmeli 157 ada 1 parsel sayılı taşınmaz miras yoluyla gelen hakka ve kazandırıcı zamanaşımı zilyetliğine dayalı olarak belgesizden Hüseyin oğlu Mustafa mirasçıları ölü … ile…, …ve…adlarına elbirliği mülkiyeti hükümlerine göre tespit ve tescil edilmiş, davacılar tarafından taşınmazın murisleri … tarafından 07.03.1984 tarihli “tarla alım satım senedi” başlıklı senet ile kök muris…’dan satın alındığı ve o tarihten bu yana nizasız fasılasız malik sıfatıyla zilyet olunduğu iddiasıyla tapu iptali ve tescil isteminde bulunulmuştur.
Davalılar … ve … vekili süresinde verdiği cevap dilekçesinde, davacıların satın alma iddialarının doğru olmadığını ve taşınmazda malik sıfatıyla zilyetliklerinin bulunmadığını belirtilerek davanın reddine karar verilmesini savunmuş, 05.11.2013 tarihli yargılama oturumunda da “davanın sübut bulmadığı kanaatindeyiz, ancak aksi kanaat oluşursa cevap dilekçemizde yemin deliline dayanmıştık, bu delili kullanmak istiyoruz, hatırlatılmasını talep ederiz” şeklinde beyanda bulunulmuş, bu beyan üzerine, Mahkemece davalı tarafa yemin metninin sunulması ve davacı asillere ihtaratlı duruşma gününü bildirir yemin davetiyesi çıkarılmasına ilişkin ara kararı tesis edilmiş, 17.12.2013 tarihli yargılama oturumunda da davacı asiller tarafından yemin metni gereğince davalı tarafın yemin teklifi eda edilmiştir.
Bilindiği üzere, kadastro tutanakları aksi sabit oluncaya kadar geçerli belgeler olarak kabul edilmektedir. Kadastro tespiti sırasında düzenlenen tutanakta çekişme konusu taşınmazın tarafların ortak murisi …’dan geldiği, mirasçılarının iştirak hâlinde mülkiyet olarak zilyet ve tasarruf ettikleri belirtildiğinden, çekişme konusu taşınmazın muris … tarafından satın alındığını, o tarihten bu yana malik sıfatıyla muris … ve mirasçılarının zilyet ve tasarrufunda bulunduğunu, adına tespit yapılan davalıların davaya konu taşınmaz ile ilgilerinin bulunmadığını iddia eden taraf, bu iddiasını kanıtlamalıdır (TMK m. 6). Davada kendisine hiç bir ispat külfeti düşmeyen davalıların bu konuda davacı tarafa gerekmediği hâlde yemin teklif etmeleri hâlinde, az yukarıda açıklandığı üzere mahkemenin ispat yükümlülüğünün kendilerinde olmadığını ve bu yükümlülüğü devralıp almayacaklarını açıkça sorarak, kabul ettikleri takdirde bunu tutanağa geçirttikten sonra yemini eda ettirmesi gereklidir. Bu hususlara uyulmadan davalılar vekilinin 05.11.2013 tarihli yargılama oturumundaki beyanı üzerine davacılar tarafından yemin teklifinin eda edilmiş olması hukuken bir sonuç doğurmayacaktır.
Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, davacıların dayandığı 07.03.1984 tarihli “tarla alım satım senedi” başlıklı senette satıcı olarak yer alan 1333 (1917) doğumlu…’ın 1973 yılında ölmüş olduğu, ayrıca bir kısım mahalli bilirkişi ve tanık beyanlarında çekişme konusu taşınmazın kök muris Hüseyin’den davacı ve davalıların ortak murisi …’a intikal ettiğinin belirtildiği görüldüğünden, Mahkemece yerel bilirkişi ve tanıkların tümü hazır olduğu hâlde taşınmaz başında yeniden keşif yapılmalı, yerel bilirkişi ve tanıklardan, senette satıcı olarak yer alan 1333 (1917) doğumlu…’ın 1973 yılında vefat ettiği ve senet tarihinin de 1984 olduğu nazara alınarak, taşınmazın kime ait olduğunun etraflıca sorulup maddi olaylara dayalı olarak açıklattırılmalı, dinlenen yerel bilirkişi ve tanık beyanlarının çelişmesi hâlinde gerektiğinde yüzleştirme yapılmak suretiyle çelişki giderilmeye çalışılmalı ondan sonra tüm deliller değerlendirilmeli ve sonucuna göre karar verilmelidir.
Hâl böyle olunca; yerel mahkemece Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına, bozma kararında gösterilen ve yukarıda açıklanan genişletilmiş nedenlerle uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
Sonuç: Davalılar … ve … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcın yatırana geri verilmesine, aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 17.01.2019 tarihinde oybirliği ile karar verildi.
Tapu iptali ve tescil davası, önalım davası, kira bedelinin tespiti ve kiracının tahliyesi davaları, ecrimisil davası, kamulaştırma bedelinin tespiti davası ile tenkis davası başta olmak üzere gayrimenkul ve taşınmaz hukuku ile ilgili süreçlerde herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir gayrimenkul avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Gayrimenkul hukuku alanında uzman Kayseri gayrimenkul avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; kamulaştırmasız el atma ile ilgili dava sürecinde müvekkillerine avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Kayseri gayrimenkul avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.