Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkı: Basın Açıklaması ve Protesto Eylemi Valilik Kararıyla Yasaklanabilir mi
ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR BAŞVURUSU
Başvuru Numarası: 2019/9346 Karar Tarihi: 16/11/2022
BİRİNCİ BÖLÜM – KARAR
Başkan: Hasan Tahsin GÖKCAN
Üyeler: Recai AKYEL, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Muhterem İNCE
Raportör: Hasan HÜZMELİ
Başvurucu: Filiz KERESTECİOĞLU DEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; bir protesto eyleminin hukuka aykırı olarak genel yasak olduğu gerekçesiyle engellemesinin başvurucunun toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkını, kolluk güçlerinin müdahale sırasında orantısız güç kullanması ve buna ilişkin ceza soruşturmasının etkili yürütülmemesinin kötü muamele yasağını ihlal ettiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvuru 26/3/2019 tarihinde yapılmıştır. Komisyon, başvurunun kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
5. 15/7/2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü nedeniyle 18/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmiştir. OHAL, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından alınan kararlarla üçer ay uzatılmış ve 19/7/2018 tarihinde sona ermiştir.
6. Ankara Valiliği 21/1/2018 tarihinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlenmesine ilişkin olarak yasaklama kararı vermiştir. Söz konusu karar şöyledir:
“İlimiz genelinde çeşitli sivil toplum örgütleri/kurulları tarafından basın açıklaması adı altında kitlesel katılımlarla, protesto eylemleri yapılarak yaya ve araç trafiği akışını engelleyerek, çevrede ses ve gürültü kirliliği ile kamu düzenini bozacak şekilde birtakım kanuna aykırı eylem ve etkinlikler düzenlediği bilinmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ülkemiz sınırları içinde ve/veya dışında güvenlik ve istikrarı sağlamak maksadıyla ülke güvenliğimize tehdit oluşturan ve Suriye’nin Kuzeybatısındaki Afrin bölgesinde bulunan çeşitli terör örgütü mensubu/ unsurlarını etkisiz hale getirmek üzere, 20.01.2018 Cumartesi günü saat 17.00’de ‘Zeytin Dalı Operasyonu’ başlatılmıştır.
Çeşitli siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları tarafından sosyal medya üzerinden yapılan çağrılarla; ‘Zeytin Dalı’ operasyonunu protesto etmek amacıyla, ilimizin muhtelif yerlerinde birtakım eylem/etkinlikler yapılacağı yönünde paylaşımlarla toplanma çağrısında bulunulduğuna dair istihbarî bilgiler elde edilmiştir.
Yine, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar ile görevlerinden ihraç edilen ve işe geri dönme talebiyle basın açıklaması adı altında etkinlik, açlık grevi, oturma eylemi vb. kanuna aykırı olarak düzenlenen eylem/etkinlikler ile ilgili olarak, güvenlik kuvvetleri tarafından terör örgütlerine yönelik olarak yapılan operasyonlar neticesinde, gözaltı ve/veya tutuklamaları protesto etmek amacıyla, 24 saat esasına göre İlimiz muhtelif (açık/ kapalı) yerlerinde, umuma açık alanlarında/parklarında açlık grevi, oturma eylemi vb. türünde eylem düzenleneceğine dair bilgiler alınmıştır.
Bu tür eylemlerin, umuma açık alanları/parkları istirahat ve dinleme amacıyla tercih ederek yoğun şekilde kullandığı da dikkate alındığında, eylem/etkinliği gerçekleştiren katılımcı grup/ şahıslar ile vatandaşlarımız arasında sözlü ve fiziksel istenmeyen olayların yaşanmasıyla karşı karşıya geldiği de dikkate alındığında, terör örgütleri tarafından katılımcılar ve vatandaşlarımıza yönelik olarak eylem yapılabileceği, böylelikle kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürebileceği değerlendirilmektedir.
Bu nedenlerle; Ankara genelinde park/bahçe, genel yollar, kamu binalarının önleri ve umuma açık/kapalı alanlarda, 21 Ocak 2018 tarihinden itibaren, ‘Zeytin Dalı Operasyonu’ süresince, umuma açık ve/veya kapalı yer toplantıları, basın açıklaması, açlık grevi, oturma eylemi, anma toplantısı/toplanma, konser, şenlik, şölen ve bu gibi toplu eylem / etkinlikler; 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesine göre ilimiz sınırları içerisinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyet kamu esenliğinin sağlanması amacıyla, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17’nci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/m maddesi hükümleri doğrultusunda Valiliğimizden izin alınmadan yapılması yasaklanmıştır.
Yukarıda belirtilen düzenlemelere uymayanlar hakkında, fiilleri ile ilgili olarak kanunlarda özel bir hüküm bulunmadığı takdirde, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17’nci ile 28’nci maddeleri, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/m maddesi ile 25/b maddeleri, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C ile 66’ncı madde hükümleri, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gereğince yasal işlem yapılacaktır.”
B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler
7. Başvurucu, olayın meydana geldiği tarihte Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara milletvekilidir.
8. Başvurucu 3/9/2018 tarihinde, İranlı bir aktiviste verilen idam kararının uygulanmasının engellemesi için mensubu bulunduğu siyasi partiyi üyeleriyle birlikte İran Büyükelçiliği (Büyükelçilik) önüne siyah çelenk bırakmak ve basın açıklaması yapmak istemiştir.
9. Başvurucunun beyanına göre kolluk görevlileri, Büyükelçilik önüne siyah çelenk bırakmalarına ve basın açıklaması yapmalarına izin vermemiş; ayrıca müdahale sırasında orantısız güç kullanmıştır. Gösterinin yapıldığı tarihte olağanüstü hâl olmamasına rağmen Ankara Valiliğinin (Valilik) olağanüstü hâl tedbiri kapsamındaki yasaklama kararı uyarınca gösteriye müdahale edilmiştir. Başvurucu, bireysel başvuru dosyasına müdahaleye ilişkin görüntü kaydını içerir bir CD sunmuştur.
10. Başvurucunun sunduğu görüntü kaydının Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmesi neticesinde yaklaşık 13 kişiden oluşan bir grup, birinin elinde siyah çelenk olacak şekilde Büyükelçilik binasına doğru yürürken kolluk güçleri tarafından durdurulmuştur. Başvurucu ile kolluk görevlisi arasında kısa süreli konuşma gerçekleşmiştir. Kolluk görevlisi, çelenk bırakılmasına izin verilmeyeceğini başvurucuya bildirmiştir. Kolluk güçleri ses yükseltici cihazla gruba uzaklaşmaları yönünde ikazlarda bulunmuş, akabinde grubu uzaklaştırmak için müdahale etmiştir. Bu esnada grup ile kolluk güçleri arasında arbede yaşanmıştır. Görüntü kayıtlarından başvurucunun uzaklaştırılması için bir kez sırtından hafif şekilde itildiği belirlenmiş, başkaca fiziksel bir müdahale tespit edilememiştir.
11. Kolluk görevlilerince düzenlenen 3/9/2018 tarihli tutanakta olayların gelişimi şöyle anlatılmıştır:
– 4/9/2018 tarihinde İran’da bir aktivistin idam edilmesi ile ilgili olarak HDP ve Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Ankara İl Başkanlıkları 3/9/2018 tarihinde saat 13.00’te İran Büyükelçiliği önünde basın açıklaması yapma ve siyah çelenk bırakma eylemini organize etmiştir.
– 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. maddesi, 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin (C) bendi ve Ankara Valiliğinin 21/1/2018 tarihli yasaklama kararına göre her türlü eylem ve etkinliği yasaklaması nedeniyle kolluk görevlileri saat 12.00’de Büyükelçilik önü ve civarında anılan nitelikteki faaliyetleri engellemek için önlemler almıştır.
– Saat 12.45 sıralarında aralarında başvurucu ve HDP milletvekillerinin de olduğu yaklaşık 25 kişilik grup, kolluk görevlilerince Tahran Caddesi’nde bulunan Hilton Oteli önünde durdurulmuştur. Kolluk görevlileri, Valiliğin 21/1/2018 tarihli yasaklama kararı olması nedeniyle dağılmaları gerektiğini ses yükseltici cihazla gruba duyurmuştur. Gruba dağılmamaları hâlinde zor kullanacakları yönünde üç kez ikazda bulunan kolluk görevlileri, dağılma istikametini de bildirmiştir.
– Çevik Kuvvet polisi dağılmayan grubu, orantılı güç kullanarak Nene Hatun Caddesi istikametine doğru uzaklaştırmıştır. Akabinde grup, saat 13.10 sıralarında Büklüm Sokak’ta bulunan HDP Genel Merkezi binasına girmiştir. Eylem ve işlemler Foto Film Şube Müdürlüğü görevlilerince kayıt altına alınmıştır.
12. Başvurucunun aralarında olduğu üç kişi 17/9/2018 tarihinde, barışçıl nitelikteki bir protesto faaliyetini hukuka aykırı olarak engelleyen ve müdahale sırasında orantısız güç kullanan kolluk görevlilerinin tespit edilmesi ve sorumluların yaralama, eziyet ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılması için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Başsavcılık) suç duyurusunda bulunmuştur. Suç duyurusunda, kolluk görevlerinin yaralayıcı ve eziyet verici eylemlerine ilişkin herhangi açıklama yapılmamış olup sadece olaya ilişkin haberlerin yer aldığı internet adresi bilgisine yer verilmiştir. Ayrıca başvurucu, müdahaleye ilişkin olarak herhangi bir sağlık raporu sunmadığı gibi dilekçede muayene talebinde de bulunmamıştır.
13. Başsavcılık şikâyete ilişkin iddialarla ilgili bilgi verilmesi ve olaya dair görüntü kayıtlarının gönderilmesi için Ankara İl Emniyet Müdürlüğüne (Müdürlük) müzekkere yazmıştır. Müdürlük yukarıda açıklanan 3/9/2018 tarihli tutanağı (bkz. § 11), Valiliğin 21/1/2018 tarihli yasaklama kararını ve olaya ilişkin olarak Foto Film Şube Müdürlüğü görevlilerince kaydedilen görüntüleri Başsavcılığa göndermiştir.
14. Başsavcılık 13/2/2019 tarihinde, kolluk görevlileri hakkındaki zor kullanma yetkisinde sınırın aşılması suçuyla ilgili şikâyetin 2/12/1999 tarihli ve 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki Kanun’un 4. maddesinin son fıkrası uyarınca işleme konulmamasına karar vermiştir. 3/9/2018 tarihli tutanağa dayanılarak verilen kararda usulüne uygun ihtara rağmen göstericilerin dağılmaması nedeniyle gösteriye müdahale edildiği ve kolluk görevlilerince kullanılan gücün orantılı olduğu değerlendirilmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“… İran İslam Cumhuriyeti büyükelçiliği önünde basın açıklaması akabinde siyah çelenk koyma eylemi yapılacağı bilgisi ile ilgili olarak alınacak önlemler gereği saat: 12.00’dan itibaren ‘2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüş Kanunu’nun 17. maddesi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/c maddesi ve Ankara Valiliğinin 21.01.2018 gün ve 58604142. 6738.12257-1938-2018 sayılı Yasaklama Kararına istinaden bu konuda her türlü eylem ve etkinliğin yasaklanmış olması’ nedeniyle yapılabilecek olan bu türden bir eylemin men edilmesi için bahse konu adreste ve civarında gerekli Emniyet tedbirlerinin alındığı, saat: 12.45 sıralarında HDP Genel Merkezinden Çıkan ve ellerinde siyah çelenk bulunan ve aralarında HDP Milletvekilleri Filiz KERESTECİOĞLU, [M.I.] ve [S.A.]’nde bulunduğu yaklaşık 20-25 kişilik grup Saat: 12.50 sıralarında İran Elçiliği yanında bulunan Hilton öteli önünde Tahran Caddesi üzerinde durdurulduğu, gruba yapmış oldukları eylemin yasal olmadığı, Milletvekillerinin İran Elçiliği önüne geçerek orada basın açıklaması yapabilecekleri ancak diğer şahısların uzaklaşması gerektiği söylenmiş, milletvekillerinin grupla birlikte elçilik binası önüne ısrarla geçeceklerini belirtmeleri üzerine şahıslara … ses yükseltici megafon cihazı marifeti ile grubun tamamının duyup anlayabileceği şekilde … gruba hitaben üç defa uyarıda bulunulmuş, grubun dağılmamakta ısrar etmesi üzerine çevik kuvvet marifeti ile orantılı güç kullanılarak grup Nene Hatun Caddesi istikametine uzaklaştırılmış, daha sonra grup toplu olarak Büklüm Sokakta bulunan HDP genel Merkezine 13.10 sıralarında giriş yaptığı’ bildirildiği anlaşılmakla,
Usûlünce yapılan ihtara rağmen dağılmayarak direnen göstericilere yönelik orantılı güç kullanılmak suretiyle müdahale edildiği anlaşılmakla, dilekçenin 4483 Sayılı Kanunun 4/Son maddesi uyarınca İŞLEME KONULMAMASINA…”
15. Başvurucu, Başsavcılığın şikâyetin işleme konulmaması kararı üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
16. 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu‘nun “Amaç” yan başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı,
a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım,
b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması,
Durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir.“
17. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu‘nun 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi gereğince olağanüstü hal ilanında; genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak, şiddet olaylarının yaygınlaşmasını önlemek amacıyla 9 uncu maddede öngörülen tedbirlere ek olarak aşağıdaki tedbirler de alınabilir: …
m) Kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek, izne bağlamak veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve zamanı tayin, tespit ve tahsis etmek, izne bağladığı her türlü toplantıyı izletmek, gözetim altında tutmak veya gerekiyorsa dağıtmak,”
18. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin (C) bendi şöyledir:
“İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.
Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilir.”
19. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. maddesi şöyledir:
“Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir.“
V. İNCELEME VE GEREKÇE
20. Anayasa Mahkemesinin 16/11/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
21. Başvurucu;
– Mensubu olduğu siyasi partinin üyeleri ile birlikte organize ettiği siyah çelenk bırakma şeklindeki protesto gösterisinin ve basın açıklamasının engellenmesine yönelik kolluk görevlilerince gereksiz ve orantısız güç kullanılması nedeniyle kötü muameleye maruz kaldığını,
– Kolluk görevlilerinin gruba saldırdığını, bu sırada kendisinin de yaralandığını,
– Yaralama eylemi açıkça görülmesine karşın soruşturma makamının emniyet görevlilerince düzenlenen tutanağı esas alarak soruşturmayı sonuçlandırdığını,
– Kullanılan gücün kaçınılmaz ve orantısız olup olmadığının değerlendirilmediğini, sorumlular hakkında olayın aydınlatılmasına yönelik soruşturma başlatılmaması ve etkili bir soruşturma yürütülmemesinin kötü muamele yasağı ile adil yargılanma hakkı ve etkili başvuru hakkını ihlal ettiğini ileri sürmüştür.
22. Bakanlık görüşünde; iddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için soyut iddiaya dayanan şüphe ötesinde makul kanıtların varlığı gerektiği, somut olayda ise başvurucunun bu iddialara dayanak sağlık raporunu soruşturma dosyasına sunmadığı belirtilmiştir. Bu nedenle etkili bir soruşturma yapılmasının da ön şartı olan savunulabilir bir iddianın mevcut olmadığı ifade edilmiştir.
23. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında; kolluk güçlerinin fiziki müdahalesinde ağır derecede yaralanmadığı için sağlık raporu almadığı, ancak şiddete ilişkin kamera kaydı bulunduğu, ayrıca ulusal basında yer alan haberde “Milletvekili Kerestecioğlu tartaklandı.” şeklinde bir başlık olduğunu belirterek kötü muamele yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
2. Değerlendirme
24. Başvurucu, protesto faaliyeti barışçıl nitelikte olduğu hâlde kolluk görevlilerinin orantısız müdahalesi nedeniyle yaralandığını ve buna ilişkin olarak yaptığı şikâyetin etkin soruşturulmayarak sonuçsuz kaldığını belirterek kötü muamele yasağı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür. Bu olaylardan sorumlu olan kolluk görevlilerinin yargılanması gerektiğini belirtmiştir.
25. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurudaki iddiaların Anayasa‘nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürüldüğü sonucuna varılmıştır.
26. Yetkili soruşturma makamının şikâyetleri hakkında gerekli araştırmaları yapmadığı, olayın aydınlatılmasına yönelik delillerin incelenmediğine ilişkin başvurucunun adil yargılanma hakkı ile bağlantılı olarak ileri sürdüğü iddiaların kötü muamele yasağının usul boyutuna ilişkin olduğu belirtilmelidir.
27. Anayasa‘nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir.
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
28. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı belirtilmiştir (Cezmi Demir ve Diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80).
29. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin vücut ve ruh sağlığını korumadan kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve Diğerleri, § 81).
30. Bireyin bir devlet görevlisi tarafından hukuka aykırı olarak ve Anayasa’nın 17. maddesini ihlal eder biçimde bir muameleye tabi tutulduğuna ilişkin savunulabilir bir iddiasının olması hâlinde olay hakkında etkili resmî bir soruşturma yürütülmelidir (Tahir Canan, § 25). Ancak bu konuda bir soruşturmanın başlayabilmesi için öncelikle işkence ve kötü muamele konusundaki iddialar uygun delillerle desteklenmelidir. İddia edilen olayların gerçekliğini tespit etmek için her türlü makul şüpheden uzak kanıtların varlığı gerekir. Bu nitelikteki bir kanıt yeterince ciddi, açık ve tutarlı emarelerden ya da aksi ispat edilemeyen birtakım karinelerden de oluşabilir. Ancak bu uygun koşulların tespiti hâlinde bir soruşturma yükümlülüğünün bulunduğundan bahsedilebilir (C.D., B. No: 2013/394, 6/3/2014, § 28; Elif Güneş Yıldırım, B. No: 2014/12391, 5/4/2017, § 23).
31. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
32. Somut olayda başvurucunun da aralarında olduğu şikâyetçiler, kolluk görevlilerinin toplantıya müdahale sırasında gruba yönelik orantısız güç kullandıklarını, bu esnada yaralama ve eziyet suçunu işlediklerini iddia ederek Başsavcılığa suç duyurusunda bulunmuştur. Suç duyurusunda müdahaleye yönelik somut herhangi bir açıklamada bulunmamış, iddiaları genel ifadelerle ileri sürmüştür.
33. Öte yandan başvurucu, şiddete maruz kaldığına dair herhangi bir sağlık raporu sunmadığı gibi buna ilişkin bir talebi olduğundan da bahsetmemiştir. Başvurucunun gözaltına alınmadığı da gözetildiğinde şiddete yönelik iddiaları delillendirmek için sağlık raporu talep etme imkânının olduğu açıktır. Bununla birlikte başvurucu, kolluk müdahalesi sonucunda herhangi bir sağlık kuruluşuna başvurmaması konusunda herhangi bir gerekçe de ileri sürmemiştir.
34. Mağdur olduğunu ileri süren kişilerin olgulara dayanmayan, yetersiz açıklamaları, iddialarının deliller ile desteklenmemesi hatta kimi zaman delillerin uyumsuzluğu gibi hususlar kötü muamelenin gerçekliğini şüpheye düşürür. Bu durumda iddiaların savunabilir olduğundan ve dolayısıyla bu iddialara ilişkin derhâl resmî bir soruşturma başlatılması gerekliliğinden söz edilemez. Dolayısıyla bu gibi hâllerde mağdur olduğunu ileri süren kişilerin etkili bir soruşturma yürütülmesine ilişkin meşru (haklı) bir beklentiye girebileceklerini söyleyebilmek de mümkün değildir (benzer yöndeki değerlendirme için bkz. Beyza Metin, § 46).
35. Bireysel başvuru formu ekinde Anayasa Mahkemesine sunulan görüntü kaydının incelenmesi neticesinde kolluk görevlilerinin kötü muamele yasağını ihlal ettiğine dair herhangi tespit yapılamamıştır (bkz. § 10). Dolayısıyla başvurucunun kötü muameleye maruz kaldığına dair makul bir açıklamasının ve iddiasını destekleyen bir delilinin olmadığı anlaşılmaktadır. Bu nedenle somut başvuruda -etkili bir soruşturma yapılmasının da ön şartı olan- savunulabilir bir iddianın kamu makamlarına sunulduğu savunulamaz.
36. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
B. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
37. Başvurucu, protesto eylemi gerçekleştirilmek istenen tarihte olağanüstü hâlin sona ermiş olmasına rağmen Ankara Valiliğinin 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu uyarınca verdiği yasaklama kararına dayanılarak toplantının engellendiğini belirtmiştir. Basın açıklaması yapılacağına dair bildirim yapılmamış ise de polislerin olay yerinde önceden önlem aldıklarını belirten başvurucu, kolluk görevlilerinin önlemleri planlamak için yeterli zamanın olduğunu ancak buna rağmen barışçıl nitelikteki toplantıya sabır ve tolerans gösterilmediğini, olayla ilgili etkili bir soruşturma yürütülmediğini vurgulamıştır. Bu nedenlerle ifade hürriyeti ile toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile etkili başvuru hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
38. Bakanlık görüşünde, toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklı kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabileceklerine yönelik Anayasa Mahkemesi kararına atıf yapılmıştır. Görüntü İnceleme Tutanağı’ndaki bilgiler özetle şöyle ifade edilmiştir: Kolluk görevlileri başvurucuya, Büyükelçilik binasına müsaadesiz girilmesine, binaların tahrip edilmesine, huzurunun bozulmasına veya onurunun kırılmasına engel olmak amacıyla gerekli her türlü tedbirleri almakla yükümlü olduklarını söylemiş; grubun alandan ayrılmasını istemiştir. Başvurucu ve diğer milletvekillerine, grubu alandan göndermeleri hâlinde kendilerine basın açıklaması yaptırılacağı yönünde bilgilendirme yapmış ancak ikazlara rağmen kendilerinin İran Büyükelçiliği önüne çelenk bırakılarak grup ile basın açıklaması yapmakta ısrar etmiş; grup, Tahran Caddesi’ni tamamen araç trafiğine kapatmış; gruptaki bazı şahısların pankart açmak istemeleri üzerine -milletvekillerinin gruptan ayrılarak güvenli alana alınmaları sonrası- kısa süreli iteklemek suretiyle gruba müdahale edilmiştir. Hiçbir fiziki müdahalede bulunulmadan milletvekilleri ve grup dağıtılmıştır. Bakanlıkça, görüntü kayıtlarının incelendiği tutanaktaki bilgilerin, diğer belge ve bilgilerin gözetilerek müdahalenin meşru amacı olup olmadığı, kanunun uygulanması niteliğinde olup olmadığı, ilgili ve yeterli gerekçe içerip içermediğinin değerlendirilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
39. Başvurucu, Bakanlık görüşüne karşı beyanında bireysel başvuru formlarındaki iddialarını yinelemiştir. Toplanılan tarihte OHAL sürecinin sona erdiğini ve ilgili kanunun zaman bakımından uygulanma imkânının olmadığını vurgulamıştır.
2. Değerlendirme
40. Anayasa‘nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
41. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
42. Somut olayda başvurucunun da içinde bulunduğu grubun basın açıklaması yapmasına ve siyah çelenk bırakarak protesto faaliyetinde bulunmasına engel olunmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
43. Anayasa‘nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
44. Bu sebeple müdahalenin Anayasa‘nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Genel İlkeler
45. Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35).
(2) İlkelerin Olaya Uygulanması
46. Ankara Valiliği başvuru konusu müdahaleye dayanak yasaklama kararını, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11. maddesinin (m) bendi, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin (C) bendi ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca vermiştir. Somut olayda “Zeytin Dalı operasyonu devam ettiği sürece” geçerli olacağı öngörülen yasaklama kararı şeklindeki müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmelidir.
47. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu‘nun ve öngörülen tedbirlerin yalnızca olağanüstü hâlin devam ettiği sürede ve yerlerde uygulanabileceği açıktır (bkz. § 16). Valiliğin 21/1/2018 tarihli yasaklama kararının verildiği tarihte ülke genelindeki olağanüstü hâl devam ediyor ise de 19/7/2018 tarihinde olağanüstü hâl sona ermiştir. Bu doğrultuda anılan yasaklama kararı olağanüstü hâlin sona ermesinden sonra 3/9/2018 tarihinde gerçekleştirilen bir toplantıya müdahalenin kanuni dayanağı olarak kabul edilemez. Diğer bir anlatımla başvuruya konu toplantıya müdahale esnasında olağanüstü hâl mevcut olmadığından toplantıya müdahale bir OHAL tedbiri olarak değerlendirilemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Onur Erden, B. No: 2019/5403, 31/3/2022, § 38; Eser Budak, B. No: 2020/12955, 13/4/2022, § 35).
48. Diğer yandan Valilik, etkinlikleri izne bağlamaya yönelik ilgili kararına dayanak olarak 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. maddesi ile 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin (C) bendini göstermiştir. 2911 sayılı Kanun’un 17. maddesi gereğince bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilebilmesinin koşulları şöyledir:
i. Müdahalenin millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacını taşıması,
ii. Müdahalenin belirli bir toplantıya yönelik olması,
iii. Toplantıya yönelik ertelemenin bir ayı aşmaması,
iv. Suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlikenin mevcut olması
49. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin (C) bendinin ikinci fıkrası gereğince valinin bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edebilmesinin koşulları şöyledir:
i. Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunması
ii. On beş günün geçirilmemesi
50. Görüldüğü üzere kanun koyucu her iki Kanun yönünden de bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilebilmesi için belirli şartların sağlanmasını ve belirli sürelerle müdahale edilebileceğini düzenlemektedir. Söz konusu düzenlemelerle bir toplantı ve gösteri yürüyüşü ancak belirli sürelerle ertelenebilir yahut yasaklanabilir. Bu kapsamda Valiliğin söz konusu izne bağlama kararının kısıtlama süresinin on beş günle sınırlandığı 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11. maddesinin (C) bendi veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin ertelenebileceği sürenin bir ayla sınırlandırıldığı 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca verildiğinin kabulü de mümkün görünmemektedir. Nitekim söz konusu iki Kanun hükmü uyarınca da “Zeytin Dalı operasyonu devam ettiği sürece” şeklinde bir yasak süresi belirlenemeyeceği açıktır. Öte yandan 2911 sayılı Kanun müdahalenin belirli bir toplantıya yönelik olarak yapılabileceği düzenlemesini içermesine karşın Valiliğin ilgili kararında her türlü toplantının yasaklandığı görülmektedir. Böyle bir düzenlemenin de ilgili Kanun gereğince yapılamayacağı açıktır (Onur Erden, § 41; Eser Budak, § 38).
51. O hâlde Valiliğinin anılan kararında belirlenen “Zeytin Dalı operasyonu devam ettiği sürece” şeklindeki bir yasak süresinin kanuni olarak öngörülüp öngörülemeyeceğinden bağımsız olarak Anayasa Mahkemesine, hâlihazırda anılan yasaklama kararına dayanak olabilecek başka bir kanun hükmü bulunduğu da gösterilememiştir.
52. Açıklanan gerekçelerle Valiliğin 21/1/2018 tarihli kararı uyarınca yapılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde açıkça emredilen kanunilik ölçütünü karşılamadığı değerlendirilmiştir.
53. Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşıldığından söz konusu müdahale açısından diğer güvence ölçütlerine riayet edilip edilmediğinin ayrıca değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
54. Sonuç olarak Anayasa‘nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
C. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
55. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi, hak ihlalini gerçekleştirenlerin yargılanması ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
56. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuruda tespit hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için basın açıklaması ve protesto edilmek istenilen olayın üzerinden zaman geçtiği ve önemini kaybettiğinden yeniden soruşturma yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
57. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA,
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. 364,60 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 10.264,60 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
E. Ödemelerin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
F. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 16/11/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
ANAYASA MAHKEMESİ BİREYSEL BAŞVURU
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR BAŞVURUSU
Başvuru Numarası: 2020/11218 Karar Tarihi: 19/10/2022
İKİNCİ BÖLÜM – KARAR
Başkan: Kadir ÖZKAYA
Üyeler: Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Kenan YAŞAR
Raportör: Hasan HÜZMELİ
Başvurucu: Filiz KERESTECİOĞLU DEMİR
I. BAŞVURUNUN KONUSU
1. Başvuru; düzenlenmek istenen basın açıklamasının genel yasak olduğu gerekçesiyle kolluk görevlilerince hukuka aykırı ve orantısız güç kullanılarak engellenmesi, bu nedenle açılan ceza soruşturmasının sonuçsuz kalması ve tam yargı davasının reddedilmesi nedeniyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile kötü muamele yasağının ihlal edildiği iddialarına ilişkindir.
II. BAŞVURU SÜRECİ
2. Başvurular 13/3/2020, 25/11/2020 ve 15/3/2021 tarihlerinde yapılmıştır. Komisyon, başvuruların kabul edilebilirlik incelemesinin Bölüm tarafından yapılmasına karar vermiştir. 2020/36230 ve 2021/13017 numaralı başvurular incelenen başvuruyla birleştirilmiştir.
3. Başvuru belgelerinin bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderilmiştir. Bakanlık görüşünü bildirmiştir. Başvurucu, Bakanlığın görüşüne karşı beyanda bulunmuştur.
III. OLAY VE OLGULAR
4. Başvuru formu ve eklerinde ifade edildiği şekliyle ilgili olaylar özetle şöyledir:
A. Arka Plan Bilgisi
5. 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirilen darbe teşebbüsü nedeniyle 18/7/2016 tarihinde ülke genelinde olağanüstü hâl (OHAL) ilan edilmiştir. OHAL, Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından alınan kararlarla üçer ay uzatılmış ve 19/7/2018 tarihinde sona ermiştir.
6. Ankara Valiliği (Valilik) 21/1/2018 tarihinde toplantı ve gösteri yürüyüşleri düzenlenmesine ilişkin yasaklama kararı vermiştir. Söz konusu karar şöyledir:
“İlimiz genelinde çeşitli sivil toplum örgütleri/kurulları tarafından basın açıklaması adı altında kitlesel katılımlarla, protesto eylemleri yapılarak yaya ve araç trafiği akışını engelleyerek, çevrede ses ve gürültü kirliliği ile kamu düzenini bozacak şekilde birtakım kanuna aykırı eylem ve etkinlikler düzenlediği bilinmektedir.
Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından ülkemiz sınırları içinde ve/veya dışında güvenlik ve istikrarı sağlamak maksadıyla ülke güvenliğimize tehdit oluşturan ve Suriye’nin Kuzeybatısındaki Afrin bölgesinde bulunan çeşitli terör örgütü mensubu/ unsurlarını etkisiz hale getirmek üzere, 20.01.2018 Cumartesi günü saat 17.00’de “Zeytin Dalı Operasyonu” başlatılmıştır.
Çeşitli siyasi parti ve sivil toplum kuruluşları tarafından sosyal medya üzerinden yapılan çağrılarla; “Zeytin Dalı” operasyonunu protesto etmek amacıyla, ilimizin muhtelif yerlerinde birtakım eylem/etkinlikler yapılacağı yönünde paylaşımlarla toplanma çağrısında bulunulduğuna dair istihbarî bilgiler elde edilmiştir.
Yine, OHAL kapsamında çıkarılan KHK’lar ile görevlerinden ihraç edilen ve işe geri dönme talebiyle basın açıklaması adı altında etkinlik, açlık grevi, oturma eylemi vb. kanuna aykırı olarak düzenlenen eylem/etkinlikler ile ilgili olarak, güvenlik kuvvetleri tarafından terör örgütlerine yönelik olarak yapılan operasyonlar neticesinde, gözaltı ve/veya tutuklamaları protesto etmek amacıyla, 24 saat esasına göre İlimiz muhtelif (açık/ kapalı) yerlerinde, umuma açık alanlarında/parklarında açlık grevi, oturma eylemi vb. türünde eylem düzenleneceğine dair bilgiler alınmıştır.
Bu tür eylemlerin, umuma açık alanları/parkları istihbarat ve dinleme amacıyla tercih ederek yoğun şekilde kullandığı da dikkate alındığında, eylem/etkinliği gerçekleştiren katılımcı grup/ şahıslar ile vatandaşlarımız arasında sözlü ve fiziksel istenmeyen olayların yaşanmasıyla karşı karşıya geldiği de dikkate alındığında, terör örgütleri tarafından katılımcılar ve vatandaşlarımıza yönelik olarak eylem yapılabileceği, böylelikle kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunmasını tehlikeye düşürebileceği değerlendirilmektedir.
Bu nedenlerle; Ankara genelinde park/bahçe, genel yollar, kamu binalarının önleri ve umuma açık/kapalı alanlarda, 21 Ocak 2018 tarihinden itibaren, ‘Zeytin Dalı Operasyonu’ süresince, umuma açık ve/veya kapalı yer toplantıları, basın açıklaması, açlık grevi, oturma eylemi, anma toplantısı/toplanma, konser, şenlik, şölen ve bu gibi toplu eylem / etkinlikler; 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C maddesine göre ilimiz sınırları içerisinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteallik emniyet kamu esenliğinin sağlanması amacıyla, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17’nci maddesi ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/m maddesi hükümleri doğrultusunda Valiliğimizden izin alınmadan yapılması yasaklanmıştır.
Yukarıda belirtilen düzenlemelere uymayanlar hakkında, fiilleri ile ilgili olarak kanunlarda özel bir hüküm bulunmadığı takdirde, 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun 17’nci ile 28’nci maddeleri, 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu’nun 11/m maddesi ile 25/b maddeleri, 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun 11/C ile 66’ncı madde hükümleri, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu gereğince yasal işlem yapılacaktır.”
B. Somut Olaya İlişkin Bilgiler
7. Başvurucu, olayın meydana geldiği tarihte Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ankara milletvekilidir.
8. 9/1/2019 tarihinde başvurucunun da aralarında olduğu bir grup, HDP’nin il ve ilçe yöneticilerine dair gözaltı işlemlerine yönelik olarak HDP Ankara İl Başkanlığı binası önünde bir basın açıklaması yapmak istemiştir.
9. Başvurucunun beyanına göre kolluk amiri; basın açıklaması yapmanın yasak olduğunu, ayrıca gözaltına alınan şahısların suçlu kişiler olması nedeniyle de açıklama yapamayacaklarını belirterek gruba müdahale edilmesi emri vermiştir. Başvurucu, yüzünü hedef alarak kolluk görevlilerinin biber gazı sıktığını, basın açıklaması için anılan yerde bulunan herkesin yaralandığını ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu, bireysel başvuru dosyasına ek olarak bir CD ile olaya ilişkin fotoğrafları, ulusal basında yer alan ilgili haberleri sunmuştur. Haberlerde başvurucunun da gazdan etkilenen kişiler arasında olduğu belirtilerek gazdan etkilendiğine dair bir fotoğraf yer almıştır.
10. Kolluk görevlilerince düzenlenen 9/1/2019 tarihli tutanağa göre olayın gelişimi şöyledir:
– HDP Ankara İl Başkanlığının organize ettiği, PKK/KCK terör örgütü talimatı doğrultusunda eylemlerde bulunması nedeniyle gözaltına alınan şahıslara destek vermek veya bu işlemi protesto etmek için bir basın açıklaması yapılacağı bilgisi üzerine kolluk görevlileri İl Başkanlığı binası önünde emniyet tedbirleri almıştır.
– Saat 13.00’te aralarında başvurucu ve HDP İl Başkanlığı yöneticilerinin de olduğu yaklaşık 25 kişi basın açıklaması için Parti binası önüne çıkmıştır. Polis memurları, Ankara Valiliğinin 21/1/2018 tarihli yasaklama kararına istinaden bu şekilde bir basın açıklaması yapamayacaklarını söylemiştir.
– Milletvekillerinin itirazı üzerine başvurucuya milletvekili sıfatıyla basın açıklaması yapabileceği ancak gruptaki diğer kişilerin basın açıklamasına katılamayacakları bildirilmiştir.
– Başvurucunun basın açıklaması esnasında gruptaki diğer şahısların da yanında bulunacağını söylemesi üzerine kolluk güçleri ses yükseltici cihazla gruba dağılmaları, aksi hâlde zor kullanılarak dağıtılacakları ve haklarında kanuni işlem yapılacağı yönünde defalarca ikazda bulunmuştur. Dağılmayan grup çembere alınmış ve kademeli olarak zor kullanılmak suretiyle uzaklaştırılmaya çalışılmıştır. Grubun direnmesi üzerine gaz kullanılmak suretiyle gruba müdahalede bulunulmuştur. Akabinde milletvekilleri araya girmiş ve basın açıklaması yapmadan grup ile birlikte HDP Ankara İl Başkanlığı binasına girmiştir.
11. Kolluğun ilgili birimi (Foto Film Şube Müdürlüğü) tarafından kayda alınan olaya ilişkin görüntüler polis memurlarınca incelenmiştir. Düzenlenen 11/3/2019 tarihli DVD İzleme ve Tespit Tutanağı’na göre başvurucunun da aralarında olduğu milletvekilleri müdahalede zarar görmemeleri için kolluk güçlerince güvenli bir yere alınmak istenmiştir. Bu esnada gruptan bazı şahısların kolluk güçlerine hitaben “şerefsizler, ahlaksızlar” şeklinde hakaretlerde bulunarak fiziken direnmeleri üzerine kolluk güçleri el sprey gazını kısa süre sıkmıştır. Başvurucu kendine gaz sıkılmasını söylemesine ve davranışlarıyla bunu göstermesine rağmen başvurucuya veya bulunduğu yere gazla müdahale edilmemiştir. Ayrıca başvurucunun yanında bulunan şahısların müdahale sonrası gazdan etkilendiği gözlemlenmiş ise de başvurucunun gazdan etkilendiği yönünde bir belirti gözlemlenmemiştir.
12. Başvurucunun bireysel başvuru dosya ekinde sunduğu görüntü kaydının (6.43 dakika) Anayasa Mahkemesinin incelemesine göre polis, başvurucuya diğer katılımcılarla birlikte basın açıklaması yapamayacağını ve milletvekili olmayanların ilgili basın açıklamasına katılmalarına müsaade etmeyeceğini söylemiştir. Polis memuru, yapılan eylemin yasak olduğunu ve dağılmaları gerektiğini, aksi hâlde zor kullanacaklarını ve haklarında yasal işlem yapılacağını kısa aralıklarla üç kez (kaydın 1.04, 1.30 ve 1.58 dakikalarında) ses yükseltici cihazla gruba bildirmiş; uyarıların hemen sonrasında (kaydın 2.27 dakikasında) grubu iteklemek suretiyle müdahalede bulunmuştur. Kolluk güçlerinin müdahalesi nedeniyle itişmeler yaşanmış ve kolluk güçleri hemen akabinde gruba doğru gaz sıkmıştır. Müdahale sonrası başvurucu, siyasi faaliyetlerinin ve barışçıl nitelikteki eylemlerinin engellenmesine yönelik olarak polisin haksız ve orantısız şekilde güç kullandığından yakınmıştır. İzlenen görüntü kayıtlarında polis memurlarının gruba yönelik gazla müdahalesi ve başvurucunun yanında yer alan şahsın gazdan etkilendiği gözlemlenmiş ise de başvurucunun doğrudan yüzü hedef alınarak gaz sıkıldığı tespit edilememiş ve müdahale sonrası başvurucunun kısa bir konuşma yaptığı süreçte de gazdan etkilendiğine dair bir izlenim edinilememiştir.
1. Ceza Soruşturması Süreci
13. Başvurucu ve HDP tüzel kişiliğinin de aralarında olduğu üç kişi tarafından 1/2/2019 tarihinde, barışçıl nitelikte olan bir protesto faaliyetinin kolluk kuvvetlerince hukuka aykırı olarak engellendiği, müdahale sırasında yakın mesafeden ve doğrudan başvurucunun yüzüne gaz sıkıldığı ve şikâyetçi olan bir diğer milletvekilinin yerlerde sürüklendiği, gereksiz ve orantısız şekilde güç kullandığı iddialarıyla ilgili kolluk görevlilerinin ve bu yönde talimat verdiği belirtilen kolluk amirinin yaralama, eziyet, siyasi hakların kullanılmasının engellenmesi, inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme , zor kullanma yetkisine ilişkin sınırın aşılması ve görevi kötüye kullanma suçlarından cezalandırılmaları için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına (Cumhuriyet Başsavcılığı) suç duyurusunda bulunulmuştur. Başvurucu, şikâyet dilekçesi ekinde dosyaya olaya ilişkin bazı haber, fotoğraf ve görüntü kaydı sunmuş olmakla birlikte; kendisine yapılan müdahaleye ilişkin olarak herhangi bir sağlık raporu sunmadığı gibi dilekçesinde de muayene talebinde bulunmamıştır.
14. Cumhuriyet Başsavcılığı, kolluk görevlileri tarafından çekilen görüntü kayıtlarının incelenmesine yönelik bir bilirkişi (yazı işleri müdürü) görevlendirmiştir. 23/5/2019 tarihli bilirkişi raporuna göre polis memurları, gruba dağılmaları veya Parti binasına girmeleri hususunda uyarılarda bulunmuş; şikâyetçi milletvekilleri ise topluluğun önünde durarak polis memurlarını engellemeye çalışmış, gruptan bazıları polis memurlarına “Lan faşistleri ahlaksızlar, siz kimin adamısınız? Lanet olsun size. Halkın polisi olun. Hiç mi sizin onurunuz yok?” demiştir. Ayrıca polis memurlarının gruba müdahalesi sırasında şikâyetçilerden A.K. araya girerek polise elini kaldırmış ve kolluk görevlileri üzerlerine yürüyen gruba karşı biber gazı sıkmıştır. Başvurucunun doğrudan yüzü hedef alınarak biber gazı sıkıldığına dair bir kayda rastlanmadığı ve topluluk içinden bir kısım şahsın kolluk güçlerini yumrukladığı da belirmiştir.
15. Cumhuriyet Başsavcılığı 19/6/2019 tarihinde Valilikten, Kolluk Amiri S.M. ve İl Güvenlik Şube Müdürlüğü görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma ve zor kullanmada sınırın aşılması suretiyle kasten yaralama suçlarından soruşturmaya izin verilmesi talebinde bulunmuştur.
16. Valilik 5/8/2019 tarihinde, ön incelemede varılan sonuç doğrultusunda, kimlik bilgileri tespit edilen sekiz kolluk görevlisi hakkında “soruşturma izni verilmemesine” karar vermiştir. Kararda 6/10/1983 tarihli ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu‘nun 24. maddesi ve 4/7/1934 tarihli ve 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu’nun 16. maddesine göre topluluğun ihtara rağmen dağılmaması hâlinde polisin direnişi kırmak için kademeli olarak zor kullanma ve topluluğu dağıtma yetkisi olduğunu açıklamıştır. Ayrıca kararda; polisin önce grubu kalkanlarıyla iteklemek suretiyle orantılı müdahalede bulunduğu, gruptan bazı şahısların slogan atması ve emniyet görevlilerine hakaret etmesi üzerine polisin el sprey gazını kısa süre sıktığı, müdahale sırasında darp veya cebir uygulamadığı kabul edilmiştir.
17. Valiliğin soruşturma izni verilmemesi kararına yapılan itiraz, Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdare Dava Dairesince (Daire) 5/2/2020 tarihinde, kolluk görevlilerinin eylemlerinin ceza soruşturması yapılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlilikte olmaması nedeniyle reddedilmiştir. Karar gerekçesinde; Valiliğin 21/1/2018 tarihli kararıyla (bkz.§ 6) idareden önceden izin alınmadan basın açıklaması, toplu eylem ve etkinliklerin yapılmasının Ankara genelinde yasaklandığı, dava konusu açık alanda yapılmak istenen basın açıklamasından önce idareden izin alınmadığı, eyleme son vermeleri gerektiği gruba ihtar edilmesine rağmen grubun dağılmaması nedeniyle gruba müdahale edildiği belirtilmiştir. Kolluk görevlileri tarafından çekilen görüntülerin kayıtlarının da incelendiği belirtilen kararda polisin HDP milletvekillerine doğrudan ve hedef gözeterek biber gazı sıktığına ve onları darbettiğine dair herhangi bilgi ve belge bulunmadığı, dolayısıyla 2559 sayılı Kanun’un 16. maddesinde yer alan zor kullanma yetkisinin aşılarak orantısız güç kullanılmadığı sonucuna varılarak itiraz kesin olarak reddedilmiştir.
18. Cumhuriyet Başsavcılığı 13/2/2020 tarihinde, kolluk görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçundan yapılan ön inceleme neticesi soruşturma izni verilmemesi nedeniyle evrakın işlemden kaldırılmasına karar vermiştir. Kolluk görevlilerinin müdahale ederken zor kullanmada sınırı aşması suretiyle yaralama suçunu işledikleri iddiası yönünden ise başvurucunun yüzü hedef alınarak biber gazı sıkıldığına dair görüntü kaydına rastlanmadığı, yaralanmaya ilişkin olarak dosya kapsamına herhangi bir sağlık raporu sunulmadığı da belirtilerek Dairenin kararındaki gerekçelere benzer değerlendirmeyle kovuşturmaya yer olmadığına karar vermiştir. Ayrıca gruptaki bazı şahısların polis memurlarına fiziksel ve sözlü saldırıda bulunduğunu da belirtmiştir. Kararın ilgili kısmı şöyledir:
“…Haklarında ön inceleme yapılan hakkında görevi kötüye kullanma suçu yönünden soruşturma izni verilmemesi kararına bağlı olarak evrakın İŞLEMDEN KALDIRILMASINA, İlgili polis memurlarının topluluğa müdahale ederken zor kullanma yetkisini aşarak adı geçen Milletvekillerini kasten yaraladıkları iddiasına yönelik olarak; elde edilen görüntüler doğrultusunda düzenlenen bilirkişi raporu ile güvenlik güçlerinin topluluğa dağılmaları veyahut içeri girmeleri yönünde defaten uyarıda bulundukları, müşteki milletvekillerinin topluluğun ön saflarında durarak polis memurlarını engellemeye çalıştıkları, topluluk içinden bir kısım kişilerin kolluk güçlerine yönelik hakaret mahiyetli söylemlerde bulundukları, müştekilerden [A.K.]un kolluk güçleri tarafından topluluğa müdahale edilmeye çalışıldığı sırada araya girerek polise yönelik elini kaldırdığı, bunun üzerine polisin müştekiye müdahale edip bileğinden tutarak yere yatırıp kelepçelediği, ancak akabinde serbest bıraktıkları, iddia gibi müştekinin yerlerde sürüklendiğine ilişkin kayıt bulunmadığı, bu aşamada topluluğun güvenlik güçlerinin üzerine yürümesine binaen topluluğa yönelik olarak biber gazı sıkıldığı, ancak müşteki Filiz KERESTECİOĞLU DEMİR’in direkt yüzü hedef alınarak biber gazı sıkıldığına dair kayda rastlanmadığı, topluluk içinde bir kısım şahısların kolluk güçlerini yumrukladığının tespit edilmiş olması, müşteki tarafın yaralanmaya ilişkin herhangi bir rapor veya hastane kaydını dosyaya sunmamış olunması, Ankara Valiliğinin 21/01/2018 tarihli kararı ile belirtilen şekilde etkinlik yapılmasının yasaklanıp söz konusu basın açıklaması yapmak amacıyla açık alanda yapılan toplantı için önceden izin alınmayarak gerçekleştirilen bu toplantı sırasında bu hususun güvenlik güçleri tarafından topluluğa duyurularak eylemlerine son verilmesinin istenmesine rağmen grubun uyarılara uymaması neticesi gerçekleştirilen müdahale sırasında bilirkişi raporu ile tespit olunan hususların 2559 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunun 16.maddesinde ki ‘zor ve silah kullanma’ yetkisi kapsamında bulunduğu, bu maddede belirtilen sınırların aşılıp orantısız olarak kullanıldığına, bu suretle atılı yaralama suçunun işlendiğine dair müşteki tarafın soyut iddiasından başkaca kamu davası açmaya yeterli şüpheyi oluşturacak delil bulunmadığı anlaşılmakla,
Şüpheliler hakkında iddia olunan Zor Kullanma Yetkisinin Aşılması Suretiyle Kasten Yaralama suçundan KOVUŞTURMA YAPILMASINA YER OLMADIĞINA…”
19. Başvurucu; Cumhuriyet Başsavcılığının şikâyetin işlemden kaldırılması kararı üzerine -kesin nitelikte olması nedeniyle- doğrudan, kovuşturmaya yer olmadığı kararına ise bu karara itirazın 13/10/2020 tarihinde Ankara 3. Sulh Ceza Hâkimliğince reddi üzerine Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuştur.
2. Tam Yargı Davası Süreci
20. Başvurucu 22/2/2019 tarihinde, İçişleri Bakanlığından polis memurlarının basın açıklamasını engellemek maksadıyla hukuka aykırı olarak gaz kullanması nedeniyle haklarında idari soruşturma başlatılmasını ve onur zedeleyici muameleye maruz kalması nedeniyle de manevi tazminat ödenmesini talep etmiştir.
21. Başvurucu, İçişleri Bakanlığının altmış gün içinde talebine cevap vermemesi üzerine idarenin demokratik toplum gereklerine aykırı ve orantısız müdahalesiyle ifade özgürlüğünü, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkını ihlal ettiğini ileri sürerek İçişleri Bakanlığı aleyhine manevi tazminat istemli tam yargı davası açmıştır.
22. Ankara 16. İdare Mahkemesi (İdare Mahkemesi) 24/3/2020 tarihli kararında, kolluk görevlilerince yapılan eylemlerin mevzuatta belirlenen sınırlar içinde kaldığı ve hukuka uygun olduğu gerekçeleriyle manevi tazminat talebini reddetmiştir. Karar gerekçesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu durumda [soruşturma izni verilmemesi kararı ve kovuşturmaya yer olmadığı kararı gerekçelerine göre], davacı tarafından iddia olunan eylemler üzerine başlatılan soruşturmada Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 13/02/2020 tarihli ve 2020/19043 sayılı kararı ile kolluk görevlileri hakkında görevi kötüye kullanma suçu yönünden işlemden kaldırma, zor kullanma yetkisinin aşılması suretiyle kasten yaralama suçu yönünden kovuşturma yapılmasına yer olmadığı yönünde karar verildiği, öte yandan, davacı tarafından iddia olunan eylemlerin hukuka uygunluğunun yukarıda gerekçesine yer verilen Ankara Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi’nin 05/02/2020 tarihli ve E:2019/781, K:2020/103 sayılı kararı ile ortaya konulduğu dikkate alındığında, şikayet olunan kolluk görevlilerince yapılan eylemlerin mevzuatta belirlenen sınırlar içerisinde kaldığı ve hukuka uygun olduğu sonucuna varıldığından, davacının manevi tazminat talebinin reddi gerekmektedir.”
23. Ankara Bölge İdare Mahkemesi Onuncu İdari Dava Dairesi 25/12/2020 tarihinde, istinaf yoluyla kaldırılması istenen idare mahkemesi kararının usul ve hukuka uygun olduğu, kaldırılmasını gerektiren bir neden bulunmadığı gerekçesiyle kararı onamıştır. Başvurucu, bu karar yönünden de bireysel başvuruda bulunmuştur.
IV. İLGİLİ HUKUK
A. Ulusal Hukuk
24. 25/10/1983 tarihli ve 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu‘nun “Amaç” kenar başlıklı 1. maddesi şöyledir:
“Bu Kanunun amacı,
a) Tabii afet, tehlikeli salgın hastalıklar veya ağır ekonomik bunalım,
b) Anayasa ile kurulan hür demokrasi düzenini veya temel hak ve hürriyetleri ortadan kaldırmaya yönelik yaygın şiddet hareketlerine ait ciddi belirtilerin ortaya çıkması veya şiddet olayları sebebiyle kamu düzeninin ciddi şekilde bozulması,
Durumlarında olağanüstü hal ilan edilmesi ve usulleriyle olağanüstü hallerde uygulanacak hükümleri belirlemektir.“
25. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu‘nun 11. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Bu Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi gereğince olağanüstü hal ilanında; genel güvenlik, asayiş ve kamu düzenini korumak, şiddet olaylarının yaygınlaşmasını önlemek amacıyla 9 uncu maddede öngörülen tedbirlere ek olarak aşağıdaki tedbirler de alınabilir: …
m) Kapalı ve açık yerlerde yapılacak toplantı ve gösteri yürüyüşlerini yasaklamak, ertelemek, izne bağlamak veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılacağı yer ve zamanı tayin, tespit ve tahsis etmek, izne bağladığı her türlü toplantıyı izletmek, gözetim altında tutmak veya gerekiyorsa dağıtmak,”
26. 10/6/1949 tarihli ve 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu‘nun 11. maddesinin (C) bendi şöyledir:
“İl sınırları içinde huzur ve güvenliğin, kişi dokunulmazlığının, tasarrufa müteaallik emniyetin, kamu esenliğinin sağlanması ve önleyici kolluk yetkisi valinin ödev ve görevlerindendir. Bunları sağlamak için vali gereken karar ve tedbirleri alır.
Vali, kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunduğu hâllerde on beş günü geçmemek üzere ildeki belirli yerlere girişi ve çıkışı kamu düzeni ya da kamu güvenliğini bozabileceği şüphesi bulunan kişiler için sınırlayabilir; belli yerlerde veya saatlerde kişilerin dolaşmalarını, toplanmalarını, araçların seyirlerini düzenleyebilir veya kısıtlayabilir ve ruhsatlı da olsa her çeşit silah ve merminin taşınması ve naklini yasaklayabilir.“
27. 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu‘nun 17. maddesi şöyledir:
“Bölge valisi, vali veya kaymakam, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlâkın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla belirli bir toplantıyı bir ayı aşmamak üzere erteleyebilir veya suç işleneceğine dair açık ve yakın tehlike mevcut olması hâlinde yasaklayabilir.“
B. Uluslararası Hukuk
Kolluk Görevlilerinin Güç Kullanımına İlişkin
28. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) ilgili maddeleri ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) konuya ilişkin içtihatları Erdal Sarıkaya ([GK], B. No: 2017/37237, 17/3/2021, §§ 58-62) kararında yer almaktadır.
29. Anayasa Mahkemesinin Ali Rıza Özer ve diğerleri ([GK], B. No: 2013/3924, 6/1/2015, §§ 47-51) ve Özlem Kır (B. No: 2014/5097, 28/9/2016, §§ 31-35) kararlarında göz yaşartıcı gaz kullanımı ile ilgili uluslararası belgeler ve AİHM’in göz yaşartıcı gaz kullanılması konusunda dikkate aldığı ilkeler yer almıştır.
30. AİHM Çiloğlu ve diğerleri/Türkiye (B. No: 73333/01, 6/3/2007) kararında, kolluk görevlileri tarafından toplumsal bir olaya yapılan müdahale sırasında göz yaşartıcı gaz kullanımı ile ilgili çeşitli tespitlerde bulunmuştur. Anılan kararda başvurucular, toplantıya yapılan müdahale sırasında kolluk görevlileri tarafından kendilerine karşı kullanılan gaz nedeniyle solunum güçlüğü yaşadıklarını, gözlerde bazı sağlık problemleri meydana geldiğini belirterek Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edildiğini ileri sürmüşlerdir. AİHM, öncelikle başvurucuların şikâyete konu ettiği gazın -13/1/1993 tarihli Kimyasal Silahların Geliştirilmesi, Üretimi, Stoklanması ve Kullanımının Yasaklanması ve Bunların İmhası ile İlgili Sözleşme’ye (KSS) göre- toksik bir gaz olmayıp üye ülkelerde gösterileri kontrol etmek ve taşkınlık meydana gelmesi hâlinde ise gösteriyi dağıtmak üzere kullanılan bir gaz olduğunu tespit etmiştir. AİHM’e göre şüphesiz bu gaza maruz kalınması nedeniyle çeşitli rahatsızlıklar meydana gelebilir ancak başvurucular serbest bırakılmalarının ardından gaza bağlı olarak ortaya çıkması muhtemel rahatsızlıklarını teşhis ettirmek için bir uzman doktora başvurma ihtiyacı da hissetmemişlerdir. Bu nedenlerle AİHM anılan kararda Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.
31. AİHM Oya Ataman/Türkiye (B. No: 74552/01, 5/12/2006) kararında gaza maruz kaldıktan sonra meydana gelebilecek tehlikeli etkileri ortaya koymak amacıyla başvurucunun hiçbir sağlık raporu sunmamasına vurgu yapmıştır. AİHM başvurucunun kolluk görevlilerince yakalandıktan çok kısa bir süre sonra serbest bırakılmasına rağmen maruz kaldığını iddia ettiği gazın kullanımına bağlı yaralanması nedeniyle herhangi bir doktora muayene için müracaat etmemesi hususuna da dikkat çekmiş ve Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edilmediği sonucuna varmıştır.
Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Hakkına İlişkin
32. AİHM içtihatlarına göre toplantıların izne veya bildirim şartına bağlanması tek başına Sözleşme’nin 11. maddesine aykırılık teşkil etmemektedir (Skiba/Polonya, B. No: 10659/03, 7/7/2009). AİHM, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının devlete yüklediği pozitif yükümlülüklerin yerine getirilmesini temin etmek amacıyla bu hakkın kullanımının önceden bildirim veya izin şartına bağlanmasının mümkün olduğunu kabul etmekte (DİSK ve KESK/Türkiye, B. No: 38679/08, 27.11.2012, § 28; Djavit An/Türkiye, B. No: 20652/92, 20.2.2003, §§ 66, 67; Bukta ve diğerleri/Macaristan, B. No: 25691/04, 17/7/2007, § 35; Oya Ataman/Türkiye, § 39; Platform “Ärzte für das Leben”/Avusturya, B. No: 10126/82, 21/6/1988, §§ 32-34) ancak bildirim ve izin sisteminin toplantının yapılmasını engelleme veya ortadan kaldırmaya yönelik gizli bir engel oluşturma amacıyla kullanılamayacağını ifade etmektedir (Sergey Kuznetsov/Rusya, B. No: 10877/04, 23/10/2008, § 42).
33. Nitekim AİHM Oya Ataman (aynı kararda bkz. §§ 38, 39) kararında, Cisse/Fransa (B. No: 51346/99, 9/4/2002) kararına atıf yaparak bildiri yapılmadığı takdirde gösterinin -ulusal mevzuat gözetilerek- kanun dışı olacağını ancak bu durumun toplantı özgürlüğünün ihlal edilmesini haklı göstermeyeceğini değerlendirmiştir. Anılan kararda gösterici grubun trafikte karışıklık yaratması dışında kamu düzeni için tehlike arz etmediğini, elliye yakın kişinin kamuoyunun dikkatini güncel bir soruna çektiğini ve toplanmaya başlaması sonrası yarım saat içinde gruba müdahale edildiğini, bu doğrultuda yetkililerin gösteriye son vermekte gösterdikleri sabırsızlığa anlam verilemediğini belirtmiştir.
V. İNCELEME VE GEREKÇE
34. Anayasa Mahkemesinin 19/10/2022 tarihinde yapmış olduğu toplantıda başvuru incelenip gereği düşünüldü:
A. Uygulanabilirlik Yönünden
35. Anayasa‘nın 15. maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Savaş, seferberlik… veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. …”
36. Anayasa Mahkemesi, olağanüstü yönetim usullerinin uygulandığı dönemlerde alınan tedbirlere ilişkin bireysel başvuruları incelerken Anayasa’nın 15. maddesinde ortaya konulan temel hak ve özgürlüklere ilişkin güvence rejimini dikkate alacağını belirtmiştir. Buna göre olağanüstü bir durumun bulunması ve bunun ilan edilmesinin yanı sıra bireysel başvuruya konu temel hak ve özgürlüklere müdahale teşkil eden tedbirin olağanüstü durumla bağlantılı olması hâlinde inceleme Anayasa‘nın 15. maddesi uyarınca yapılacaktır (Aydın Yavuz ve diğerleri, §§ 187-191).
37. İdari merci tarafından OHAL sürecinde (21/1/2018 tarihinde) verilen yasaklama kararı -OHAL’in sona ermesinden sonrasında- 8/1/2019 tarihli bir basın açıklamasına müdahaleye dayanak yapılmıştır. 2935 sayılı Kanun’un 1. maddesi uyarınca (bkz. § 24) OHAL tedbirlerinin yalnızca OHAL’in devam ettiği süreçte ve yerlerde uygulanabileceği açıktır.
38. Bu itibarla basın açıklamasına yapılan müdahale OHAL ilanının devam ettiği bir süreçte olmadığından müdahalenin OHAL tedbiri olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla müdahalenin anayasal bakımdan incelenmesi Anayasa‘nın 13. maddesi kapsamında yapılacaktır.
B. Kötü Muamele Yasağının İhlal Edildiğine İlişkin İddia
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
39. Başvurucu;
– İfade hürriyeti ve toplantı hakkı kapsamında yapmak istediği basın açıklaması nedeniyle kolluk güçlerinin sözlü ve fiziksel saldırısına maruz kaldığını ve kolluk görevlilerince doğrudan ve yakın mesafeden biber gazı sıkıldığını,
– Kamera görüntülerinden maruz kaldığı kötü muameleye ilişkin eylemler açıkça anlaşılmasına ve bu eylemler ulusal basında da haber yapılmasına rağmen delillerin soruşturma makamınca yanlış değerlendirildiğini,
– Mensubu olduğu Partinin düzenlediği her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşünün kolluk güçleri tarafından şiddetle engellendiğini, ayrımcılık saikiyle müdahalenin gerçekleştirildiğini belirterek kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
40. Bakanlık görüşünde, Anayasa‘nın 17. maddesi kapsamındaki pozitif yükümlülüklerin usule ilişkin boyutunu oluşturan etkin soruşturma yükümlülüğünün bir sonuç yükümlülüğü olmadığı vurgulanmış; soruşturma makamınca bu iddiaya yönelik yapılan araştırmalar açıklanmıştır. Somut olayda yüzü hedef alınarak biber gazı sıkıldığını ve bu suretle kötü muameleye maruz kaldığını ileri süren başvurucunun bu yönündeki iddialarına ilişkin herhangi bir sağlık raporu da sunmadığı vurgulanmıştır. Bu doğrultuda etkili bir soruşturma yapılması için savunulabilir bir iddianın kamu makamlarına sunulup sunulmadığının ve asgari ağırlık eşiğinin aşılıp aşılmadığının değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiştir.
41. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, olaya ilişkin görüntü kayıtlarının olduğunu, ayrıca maruz kaldığı muamelenin gazete haberlerinde yer aldığını ve haber görseli olarak da kullanıldığını belirtmiştir. Başvurucu, gazdan etkilendiğini ancak ağır derecede yaralanmaması nedeniyle sağlık raporu almadığını açıklamıştır. Ayrıca Cumhuriyet Başsavcılığının olaya ilişkin görüntüyü temin ederek bilirkişi incelemesi yaptırmadığını ve delilleri toplamadığını ileri sürmüştür. Gazdan etkilendiğini belirten başvurucu, AHİM’in İzci/Türkiye(B. No: 42606/05, 24//2013) kararı ile Anayasa Mahkemesinin bazı kararlarına atıf yapmış; bireysel başvuru formunda ileri sürdüğü hususları yinelemiştir.
2. Değerlendirme
42. Başvurucu, gerçekleştirmek istedikleri basın açıklaması nedeniyle kolluk görevlilerinin yakın mesafeden ve doğrudan yüzüne gaz sıktıklarını belirterek maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
43. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, B. No: 2012/969, 18/9/2013, § 16). Başvurudaki iddiaların Anayasa’nın 17. maddesinin üçüncü fıkrasında güvence altına alınan kötü muamele yasağı kapsamında ileri sürüldüğü sonucuna varılmıştır.
44. Anayasa‘nın 17. maddesinin birinci fıkrasının ilgili kısmı ile üçüncü fıkrası şöyledir:
“Herkes, … maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahiptir…
Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz.”
45. Herkesin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı Anayasa’nın 17. maddesinde güvence altına alınmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasında insan onurunun korunması amaçlanmıştır. Üçüncü fıkrasında da kimseye işkence ve eziyet yapılamayacağı, kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan ceza veya muameleye tabi tutulamayacağı hüküm altına alınmıştır (Cezmi Demir ve diğerleri, B. No: 2013/293, 17/7/2014, § 80; Erdal Sarıkaya, § 132).
46. Devletin bireyin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkına saygı gösterme yükümlülüğü, öncelikle kamu otoritelerinin bu hakka müdahale etmemelerini yani anılan maddenin üçüncü fıkrasında belirtilen şekillerde kişilerin fiziksel ve ruhsal zarar görmelerine neden olmamalarını gerektirir. Bu, devletin bireyin vücut ve ruh bütünlüğüne saygı gösterme yükümlülüğünden kaynaklanan negatif ödevidir (Cezmi Demir ve diğerleri, § 81; Erdal Sarıkaya, § 136).
47. Bir muamelenin Anayasa‘nın 17. maddesinin üçüncü fıkrası kapsamında olabilmesi için asgari bir ağırlık derecesine ulaşmış olması gerekir. Bu asgari eşik, göreceli olup her olayın somut koşulları dikkate alınarak değerlendirilmelidir. Bu kapsamda muamelenin süresi, bedensel ve ruhsal etkileri ile mağdurun cinsiyeti, yaşı ve sağlık durumu gibi faktörler önem taşır. Ayrıca muamelenin ardındaki saik ve amaç dikkate alınmalıdır. Muamelenin heyecanın yükseldiği ve duygu yoğunluğunun olduğu bir anda meydana gelip gelmediği de gözönünde bulundurulmalıdır (Cezmi Demir ve diğerleri, § 83; Erdal Sarıkaya,§ 137).
48. Öte yandan Anayasa Mahkemesi, asgari eşik seviyesini aştığı varsayılan kötü muamele iddialarının makul şüphe kalmayacak şekilde kanıtlanması şartını aramakta ve başvurularda öncelikle bu konudaki kanıtlama sorununu ele almaktadır. Burada kötü muameleye maruz kalması nedeniyle mağdur olduğunu ileri süren kişilerin -ispat külfetinin devlete geçtiği durumlar istisna olmak üzere- kötü muamele yasağı kapsamına giren ağırlıkta bir muamele görmüş olabileceklerini gösteren emare ve delil sunmaları gerektiğini belirtmek gerekir (Beyza Metin, B. No: 2014/19426, 12/12/2018, § 45).
49. Başvurucu 9/1/2018 tarihinde gerçekleşen olaydan yaklaşık yirmi gün sonra gaz kullanımına bağlı olarak solunum zorluğu ve görme kaybı yaşadığını iddia ederek şikâyetçi olmuştur. Ancak başvurucu, soruşturma kapsamında meydana geldiğini iddia ettiği zararın Anayasa‘nın 17. maddesinin 3. maddesinde kapsamında ağırlık eşiğini aştığı sonucuna varılmasına imkân veren herhangi bir sağlık raporu sunmamıştır. Öte yandan başvurucu, kötü muameleyi ispat için sağlık raporu alma çabası içine de girmemiştir.
50. Somut olayda gerek kamera görüntülerinin çözümüne ilişkin bilirkişi raporunda gerekse başvurucu tarafından sunulan görüntü kaydının Anayasa Mahkemesince incelemesi neticesinde kolluk görevlilerinin başvurucuya yakın mesafeden ve başvurucunun yüzünü hedef alarak gazla müdahale ettikleri şeklinde bir belirleme yapılamamıştır (bkz. §§ 11, 14). Başvurucunun gazdan etkilendiği iddiasına ilişkin -nerede ve ne zaman çekildiği tespit edilemeyen- başvuru ekinde fotoğraflar sunmuş ise de bu fotoğraflar gaz kullanımının kötü muamele yasağının ihlali için aranan asgari ağırlık derecesini aşan bir muamele olduğu değerlendirmesi yapılabilecek nitelikte bir kanıt değildir. Ayrıca kamera görüntülerinin incelenmesi neticesinde başvurucuya karşı gerçekleştirilen başkaca bir müdahale de tespit edilmemiştir.
51. Sonuç olarak olaydan yirmi gün sonra şikâyetçi olan başvurucunun asgari eşik seviyesini aşan nitelikte kötü muameleye maruz kaldığına yönelik iddiasını destekleyen bir delilinin varlığının tespit edilememesi karşısında iddialarının savunulabilir olduğu söylenemez.
52. Açıklanan gerekçelerle başvurunun bu kısmının diğer kabul edilebilirlik koşulları yönünden incelenmeksizin açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle kabul edilemez olduğuna karar verilmesi gerekir.
C. Toplantı ve Gösteri Yürüyüşü Düzenleme Hakkının İhlal Edildiğine İlişkin İddiası
1. Başvurucunun İddiaları ve Bakanlık Görüşü
53. Başvurucu; mensup olduğu Parti yöneticilerinin de aralarında olduğu kişilerin gözaltına alınmalarını protesto etmelerinin ve bu konudaki basın açıklamasının hukuka aykırı olarak engellendiğini, idarenin bu tür barışçıl toplantılara hoşgörü göstermesi gerektiğini ifade etmiştir. Ayrıca başvurucu, somut olaydaki polis müdahalesinin kamu düzeninin sağlanması için gerekli ve ölçülü olmadığını belirterek bu yöndeki birçok AİHM kararını örnek olarak sunmuştur. Diğer yandan OHAL dönemindeki yasaklama kararının bu süreç sona erdikten sonra da uygulandığını vurgulamıştır. Başvurucu; yapmak istediği açıklamaların aynı zamanda milletvekili görevinin bir parçası olduğunu, diğer siyasi partilerin toplantılarını hiçbir müdahale olmaksızın yapabilirken mensup olduğu siyasi partinin toplantılarının engellendiğini iddia etmiştir. İdare mahkemesi kararına itirazın gerekçesiz olarak reddedildiğini ifade etmiştir. Bu nedenlerle ifade hürriyeti, adil yargılanma hakkı, yasama sorumsuzluğu ve dokunulmazlığı hakkı, toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı ile ayrımcılık yasağının ihlal edildiğini ileri sürmüştür.
54. Bakanlık görüşünde, toplanma özgürlüğünün kullanımından kaynaklı kamu düzenine yönelik tehditlerin gerçeklik değeri taşıması hâlinde yetkili makamların bu tehditleri bertaraf edecek tedbirleri alabileceklerini kabul ettiğine ve bu kapsamda alınan tedbirlerin durumun özelliklerine ve gerekliliklerine göre değişiklik gösterebileceğine, bu nedenle idarenin uygulamalarda belli bir takdir alanına sahip olduğuna dair Anayasa Mahkemesinin bir kararını alıntılamıştır. Bakanlık, başvurucunun Valiliğin 21/1/2018 tarihli kararına aykırı olarak herhangi bir izin alınmaksızın toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlemek istemeleri nedeniyle mevcut müdahalenin meşru amacının kamu düzeni ve güvenliğinin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi ve başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması olup olmadığı, yargılama makamlarının kararlarındaki tespit ve sonuçların, yasanın uygulanması niteliğinde olup olmadığı ile ilgili ve yeterli gerekçeler içerip içermediği hususlarının anılan karar gözetilerek değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
55. Başvurucu; Bakanlık görüşüne karşı beyanında, Valiliğin yasaklama kararına konu olay ile basın açıklaması yapılmak istenen konu arasında bir irtibatın bulunmadığını, ayrıca başvuruya konu olay tarihinde OHAL sürecinin sona ermiş olduğunu vurgulayarak bireysel başvuru formunda yazılı hususları yinelemiştir.
2. Değerlendirme
56. Anayasa Mahkemesi, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder (Tahir Canan, § 16). Başvurucunun yapmak istediği basın açıklamasının kolluk güçlerince hukuka aykırı olarak engellenmesi nedeniyle birçok anayasal haklarının ihlal edildiğine ilişkin iddialarının özünün toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı kapsamında incelenmesi gereken hususlar olduğu gözetilerek iddialar, Anayasa’nın 34. maddesi kapsamında değerlendirilmiştir.
57. Anayasa‘nın “Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı” kenar başlıklı 34. maddesi şöyledir:
“Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı ancak, milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir.
Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir.”
a. Kabul Edilebilirlik Yönünden
58. Açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar verilmesi gerekir.
b. Esas Yönünden
i. Müdahalenin Varlığı
59. Somut olayda başvurucunun da içinde bulunduğu grubun basın açıklaması yapmasına engel olunmasının toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına müdahale teşkil ettiği kabul edilmelidir.
ii. Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
60. Anayasa‘nın 13. maddesi şöyledir:
“Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
61. Bu sebeple müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde öngörülen ve somut başvuruya uygun düşen, kanunlar tarafından öngörülme, Anayasa’nın ilgili maddesinde belirtilen nedenlere dayanma ve demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olma koşullarını sağlayıp sağlamadığının belirlenmesi gerekir.
(1) Kanunilik
(a) Genel İlkeler
62. Hak ya da özgürlüklere bir müdahale söz konusu olduğunda öncelikle tespiti gereken husus, müdahaleye yetki veren bir kanun hükmünün mevcut olup olmadığıdır. Anayasa‘nın 34. maddesi kapsamında yapılan bir müdahalenin kanunilik şartını sağladığının kabul edilebilmesi için müdahalenin kanuni bir dayanağının bulunması zorunludur (kanunilik şartına başka bağlamlarda dikkat çeken kararlar için bkz. Tuğba Arslan [GK], B. No: 2014/256, 25/6/2014, § 82; Sevim Akat Eşki, B. No: 2013/2187, 19/12/2013, § 36; Hayriye Özdemir, B. No: 2013/3434, 25/6/2015, §§ 56-61; Halk Radyo ve Televizyon Yayıncılık A.Ş. [GK], B. No: 2014/19270, 11/7/2019, § 35).
(b) İlkelerin Olaya Uygulanması
63. Ankara Valiliği başvuru konusu müdahaleye dayanak yasaklama kararını, 2935 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (m) bendi, 5442 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (C) bendi ve 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu‘nun 17. maddesi uyarınca verdiği anlaşılmıştır. Somut olayda Zeytin Dalı Operasyonu devam ettiği sürece geçerli olacağı öngörülen yasaklama kararı şeklindeki müdahalenin kanunilik şartını karşılayıp karşılamadığı değerlendirilmelidir.
64. 2935 sayılı Olağanüstü Hal Kanunu ve burada öngörülen tedbirlerin yalnızca OHAL’in devam ettiği süreçte ve yerlerde uygulanabileceği açıktır (bkz. § 24). Valiliğin 21/1/2018 tarihli yasaklama kararının verildiği tarihte ülke genelindeki OHAL devam ediyor ise de 19/7/2018 tarihinde sona ermiştir. Bu doğrultuda anılan yasaklama kararı, OHAL’in bitiminden sonra 8/1/2019 tarihinde gerçekleştirilen bir basın açıklamasına yapılan müdahalenin kanuni dayanağı olarak kabul edilemez. Diğer bir anlatımla başvuruya konu müdahale esnasında OHAL devam etmediğinden, toplantıya müdahale bir OHAL tedbiri olarak değerlendirilemez (benzer yöndeki değerlendirmeler için bkz. Onur Erden, B. No: 2019/5403, 31/3/2022, §38; Eser Budak, B. No: 2020/12955, 13/4/2022, § 35).
65. Somut olayda başvuruya konu müdahalenin bir OHAL tedbiri olmadığı yukarıdaki bölümde açıklanmış olup (bkz. § 62) bu nedenle müdahaleye dayanak diğer yasal düzenlemeler incelenecektir. Diğer yandan Valilik, etkinlikleri izne bağlamaya yönelik ilgili kararına dayanak olarak 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu‘nun 17. maddesi ile 5442 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (C) bendini göstermiştir.
2911 sayılı Kanun’un 17. maddesi gereğince bir toplantıya ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilebilmesinin koşulları şöyledir:
i. Müdahalenin millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacını taşıması
ii. Müdahalenin belirli bir toplantıya yönelik olması
iii. Toplantıya yönelik ertelemenin bir ayı aşmaması
iv. Suç işleneceğine dair açık ve yakın bir tehlikenin mevcut olması
66. 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu‘nun 11. maddesinin (C) bendinin ikinci fıkrası gereğince valinin bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edebilmesinin koşulları ise şöyledir:
i. Kamu düzeni veya güvenliğinin olağan hayatı durduracak veya kesintiye uğratacak şekilde bozulduğu ya da bozulacağına ilişkin ciddi belirtilerin bulunması
ii. On beş günün geçilmemesi
67. Görüldüğü üzere kanun koyucu her iki Kanun yönünden de bir toplantı ve gösteri yürüyüşüne müdahale edilebilmesi için belirli şartların sağlanmasını ve belirli sürelerle müdahale edilebileceğini düzenlemektedir. Söz konusu düzenlemelerle bir toplantı ve gösteri yürüyüşü ancak belirli sürelerle ertelenebilir yahut yasaklanabilir. Bu kapsamda Valiliğin söz konusu izne bağlama kararının kısıtlama süresinin on beş günle sınırlandığı 5442 sayılı Kanun’un 11. maddesinin (C) bendi veya toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin ertelenebileceği sürenin bir ayla sınırlandırıldığı 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu‘nun 17. maddesi uyarınca verildiğinin kabulü de mümkün görünmemektedir. Nitekim söz konusu iki Kanun hükmü uyarınca da Zeytin Dalı Operasyonu devam ettiği sürece şeklinde bir yasak süresi belirlenemeyeceği açıktır. Öte yandan 2911 sayılı Kanun müdahalenin belirli bir toplantıya yönelik olarak yapılabileceği düzenlemesini içermesine karşın Valiliğin ilgili kararında her türlü toplantının yasaklandığı görülmektedir. Böyle bir düzenlemenin de ilgili Kanun gereğince yapılamayacağı açıktır (Onur Erden, § 41; Eser Budak, § 38).
68. O hâlde Valiliğinin anılan kararında belirlenen “Zeytin Dalı Operasyonu devam ettiği sürece” şeklinde bir yasak süresinin -kanuni düzenlemeler uyarınca belirlenip belirlenemeyeceğinden bağımsız olarak- Anayasa Mahkemesine hâlihazırda anılan yasaklama kararına dayanak olabilecek başka bir kanun hükmü bulunduğu da gösterilememiştir.
69. Açıklanan gerekçelerle başvurucu hakkında Valiliğin 21/1/2018 tarihli kararı uyarınca yapılan müdahalenin Anayasa‘nın 13. maddesinde açıkça emredilen kanunilik ölçütünü karşılamadığı anlaşılmıştır.
70. Başvuruya konu müdahalenin kanunilik şartını sağlamadığı anlaşılmış ise de somut olayın koşullarına göre insan haklarına saygının gerekli kılması nedeniyle anılan müdahalenin demokratik toplum düzeni gereklerine uygun olup olmadığı yönünden de değerlendirilmesi gerekmektedir.
(2) Demokratik Toplum Düzeninin Gereklerine Uygunluk
(a) Genel İlkeler
71. Anayasa‘nın 26. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Anayasa’nın 26. maddesinde düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğünün kullanımında başvurulabilecek araçlar arasında yer alan “başka yollar” ibaresiyle her türlü ifade aracının anayasal güvence altında olduğu kabul edilmiştir (Emin Aydın, B. No: 2013/2602, 23/1/2014, § 43; Keskin Kalem Yayıncılık ve Ticaret A.Ş. ve diğerleri [GK], B. No: 2018/14884, 27/10/2021, § 80; WIKIMEDIA FOUNDATION INC. ve diğerleri [GK], B. No: 2017/22355, 26/12/2019, § 66).
72. Anayasa‘nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğüyle de yakından bağlantılı olup bu özgürlükle birlikte demokratik toplum düzeninin en önemli parçalarından birini oluşturmakta ve bireylerin belli bir konudaki düşüncelerini ifade etmelerine ve bunları kamuoyuyla paylaşıp karar vericiler üzerinde etki yaratmak için bir araya gelebilmelerine imkân tanımaktadır. Bu hak, tıpkı ifade özgürlüğünde olduğu gibi toplumun geneli tarafından savunulan ve kabul gören düşünce ve fikirlerin yanı sıra toplumun genelini rahatsız edebilecek, endişelendirecek hatta şok edecek veya onların belirli düzeyde tepkilerini çekebilecek bazı fikirleri savunma amacıyla da kullanılabilir (AYM, E.2014/101, K.2017/142, 28/9/2017, § 10; Metin Birdal [GK], B. No: 2014/15440, 22/5/2019, § 56; Ferhat Üstündağ, B. No: 2014/15428, 17/7/2018, § 42)
73. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına getirilen kısıtlamaların zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılayıp karşılamadığının değerlendirilmesi hususunda da kamu gücünü kullanan organlar ile mahkemelerin belirli bir takdir yetkisi vardır. Ancak idari mercilerin veya derece mahkemelerinin kabulleri ile gerekçelerinin nihai denetim yetkisi Anayasa Mahkemesine aittir (benzer yönde değerlendirme için bkz. Dilan Ögüz Canan, B. No: 2014/20411, 30/11/2017, § 32; Yılmaz Güneş ve Yusuf Karadaş, B.No: 2015/10676, 26/12/2018,§ 47). Bu doğrultuda somut olayda kolluk görevlileri tarafından müdahalenin gerekçesi olarak ileri sürülen hususlar ile gerçekleştirilmek istenen basın açıklamasına yönelik kolluk güçlerinin daha fazla müsamaha göstermesinin mümkün olup olmadığının tartışılması ve sonuç olarak toplantı ve gösteri yürüyüşüne yönelik müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir.
74. Kamu otoriteleri kanuni yetkilerini, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılmasını engelleyecek biçimde kullanması ya da kanuni düzenlemelerle getirilen şekil şartlarının bireylere aşırı külfet yüklemesi hâlinde sınırlamanın demokratik toplumda gerekli ve orantılı bir uygulama olmayacağı aşikârdır.
75. Anayasa Mahkemesi birçok kararında; toplantı hakkının amacının şiddete başvurmayan ve fikirlerini barışçıl bir şekilde ortaya koyan bireylerin haklarının korunması olduğunu ve barışçıl yöntemlerle mevcut düzene itiraz edilen, değiştirilmesi savunulan siyasi fikirlerin yasal yollarla ifade edilebilmesi imkânının bireylere sunulması gerektiğini açıklamıştır (birçok karar arasından bkz. Dilan Ögüz Canan, § 37; Ali Rıza Özer ve diğerleri, §§ 117, 118; Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri [GK], B. No: 2014/920, 25/5/2017, § 80; Osman Erbil, B. No: 2013/2394, 25/3/2015, § 47; Gülşah Öztürk ve diğerleri, B. No: 2013/3936, 17/2/2016, §§ 67, 68; Ömer Faruk Akyüz, B. No: 2015/9247, 4/4/2018, § 54).
76. Nitekim anılan hakkın kamu otoritelerinin keyfî müdahalelerine karşı bireyi koruması gerektiğini belirten Anayasa Mahkemesi, içtihatlarında istikrarlı bir biçimde; kamu gücünü kullanan organların kanunları -toplantı hakkının kullanılmasını önemli ölçüde zorlaştıracak derecede- katı yorumlayarak mevzuatta öngörülen usullere tam olarak uyulmadığını ileri sürmelerinin tek başına toplantı veya gösteri yürüyüşünün barışçıl niteliğini ortadan kaldırmayacağını açıklamıştır (birçok karar arasından Dilan Ögüz Canan, § 41; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 119; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § 69). Diğer bir anlatımla toplantı ve gösteri yürüyüşünün salt mevzuatta belirlenen usule uygun tertip edilmemesi temel hak ve özgürlüğe müdahaleyi haklılaştırmaz (başka bazı bağlamlarda benzer değerlendirmeler için bkz. Dilan Ögüz Canan, §§41, 42; Ali Rıza Özer ve diğerleri, § 122; Ömer Faruk Akyüz, § 57; Gülşah Öztürk ve diğerleri, § ,76; Sevinç Hocaoğulları, B. No: 2015/271, 15/11/2018, § 48).
77. Bilhassa somut olayda olduğu üzere demokratik toplumda zorunlu bir ihtiyacı karşıladığı yönünde bir tespit yapılmadan -Kanun’un şekilci bir bakış açısıyla yorumlanarak- yalnızca izinsiz olduğu gerekçesiyle basın açıklamasına müdahale, anılan hakka örtülü bir sınırlama oluşturur. Kamu otoriteleri hakkın özünü korumak amacıyla barışçıl toplanma hakkının sadece korunmasıyla değil ayrıca hakka yönelik makul olmayan sınırlamalar içeren gizli engellere sebebiyet verecek uygulamalardan da kaçınmalıdır. Diğer bir anlatımla hakka yönelik müdahalenin ancak kaçınılmaz zorunluluklar ile haklı kılınabileceği hâllerde ve bu hakka getirilen sınırlamaların da -ifade özgürlüğü gibi- dar yorumlanarak uygulanması gerekmektedir.
78. Anayasa Mahkemesinin geçmiş ve yakın dönemdeki kararlarında önemle hatırlattığı bir diğer husus ise barışçıl amaçlarla bir araya gelmiş kişilerin toplantı hakkını kullanırken kamu düzeni açısından tehlike oluşturmayan ve şiddet içermeyen davranışlarına devletin sabır ve hoşgörü göstermesi çoğulcu demokrasinin gereği olduğudur. Nitekim aksi yöndeki müdahalenin, kamu otoritelerinin takdir alanını keyfî kullanımına neden olabileceği de vurgulamıştır (birçok karar arasından Dilan Ögüz Canan, § 38; Osman Erbil, § 54; Rıza Gökçen Erus ve diğerleri, B. No: 2014/17391, 19/4/2018, § 54 Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası ve diğerleri, § 81; Öner Yakasız ve diğerleri, B. No: 2015/9430, 20/3/2019, § 48; Sevinç Hocaoğulları, § 43).
79. İdarenin göstermesi gereken hoşgörü, sınırsız olmamakla birlikte toplantının günlük hayata verdiği rahatsızlığın boyutuna göre belirlenmeli ve katılımcıların fikirlerini ifade edebilmeleri için gereken süre kadar olması da gözetilmelidir. Nitekim katılımcıların basın açıklamasına konu mesajlarını verdikten sonra da dağılmamakta ısrar etmeleri durumunda kolluğun -kademeli ve orantılı şekilde- müdahale yetkisi doğacağında tereddüt bulunmamaktadır.
80. Dosya kapsamındaki olay ve görüntü inceleme tutanakları ile Anayasa Mahkemesine sunulan görüntü kaydına göre söz konusu basın açıklamasının bazı faaliyetlerin aksamasına neden olduğu, kamu düzenini bozduğu veya alınan güvenlik önlemlerini zaafa uğrattığı yönünde herhangi bir değerlendirme mevcut değildir. Ayrıca katılanların kamu düzeninin korunması için müdahale etmeye zorlayabilecek nitelikte herhangi bir taşkınlık yaptığı da tespit edilememiştir. Bu kapsamda kolluk güçlerince katılımcıların sayısının az olmasının (25 kişi), kamu düzeni açısından herhangi bir tehlike arz etmemelerinin ve müdahaleyi gerektirecek şiddet içeren eylemlerde bulunmadıklarının gözetilmediği anlaşılmaktadır (bkz. §§ 10-12).
81. Öte yandan kamu makamları, basın açıklamasının barışçıl nitelikte olmadığını ileri sürmemiş; kamu düzenine ilişkin gerçek bir kaygıya neden olduğunu da gösterememişlerdir. Nitekim kolluk güçleri, milletvekili sıfatı bulunanlar haricindeki katılımcıların olay yerinden ayrılması hâlinde basın açıklaması yapılmasına izin vereceklerini söylemiştir (bkz. § 10). Dolayısıyla somut olayda kolluk güçlerinin derhâl müdahale etmesini gerektirecek makul hiçbir sebebin bulunmadığı ve dolayısıyla anılan hakkın kullanılabilmesine yönelik hiçbir tolerans göstermeden gruba müdahale ettikleri anlaşılmıştır.
82. Başvuruya yansıyan olgular dikkate alındığında somut olayın koşullarında sırf usule ilişkin bazı yükümlülüklerin yerine getirilmediği gerekçesiyle herhangi bir hoşgörü gösterilmeden ve kamuoyuna iletilmek istenen mesaj için belirli bir süre tanınmadan, derhâl yapılan müdahale haklı görülmemiştir. Hal böyle olunca kamu güvenliği ve düzeni bakımından tehdit oluşturduğu kamu makamlarınca ortaya konulamayan basın açıklamasına katılan başvurucunun fikirlerini ifade etmesine yetecek derecede müsamaha gösterilmeden gerçekleştirilen müdahalenin zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamadığı ve dolayısıyla demokratik toplum düzeninin gereklerine de uygun olmadığı sonucuna varılmıştır.
83. Sonuç olarak başvuruya konu müdahalenin kanunilik ölçütünü karşılamaması ve demokratik toplumda da gerekli olmaması nedeniyle Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine karar verilmesi gerekir.
D. 6216 Sayılı Kanun’un 50. Maddesi Yönünden
84. Başvurucu, ihlalin tespit edilmesi, hak ihlalini gerçekleştirenlerin yargılanması ve 50.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
85. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiği sonucuna varılmıştır. Başvuruda hak ihlalinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için basın açıklamasının ve protesto edilmek istenen olayın üzerinden zaman geçtiği ve önemini kaybettiğinden yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmadığı sonucuna varılmıştır. Bununla birlikte kararın bir örneğinin yeni ihlallerin önlenmesi için Ankara 16. İdare Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi gerekir.
86. Öte yandan ihlalin niteliği dikkate alınarak başvurucuya 13.500 TL manevi tazminat ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.
VI. HÜKÜM
Açıklanan gerekçelerle;
A. 1. Kötü muamele yasağının ihlal edildiğine ilişkin iddianın açıkça dayanaktan yoksun olması nedeniyle KABUL EDİLEMEZ OLDUĞUNA
2. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın KABUL EDİLEBİLİR OLDUĞUNA,
B. Anayasa’nın 34. maddesinde güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının İHLAL EDİLDİĞİNE,
C. Başvurucuya net 13.500 TL manevi tazminat ÖDENMESİNE, tazminata ilişkin diğer taleplerin REDDİNE,
D. Kararın bir örneğinin Ankara 16. İdare Mahkemesine (E.2019/931, K.2020/701) ve Ankara Valiliğine GÖNDERİLMESİNE,
E. 1.381,40 TL harç ve 9.900 TL vekâlet ücretinden oluşan toplam 11.281,40 TL yargılama giderinin başvurucuya ÖDENMESİNE,
F. Ödemenin kararın tebliğini takiben başvurucunun Hazine ve Maliye Bakanlığına başvuru tarihinden itibaren dört ay içinde yapılmasına, ödemede gecikme olması hâlinde bu sürenin sona erdiği tarihten ödeme tarihine kadar geçen süre için yasal FAİZ UYGULANMASINA,
G. Kararın bir örneğinin Adalet Bakanlığına GÖNDERİLMESİNE 19/10/2022 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.