Trafik Kazasında Müteselsil Sorumluluk
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu
Müteselsil sorumluluk: Dış ilişkide – Madde 61
Birden çok kişi birlikte bir zarara sebebiyet verdikleri veya aynı zarardan çeşitli sebeplerden dolayı sorumlu oldukları takdirde, haklarında müteselsil sorumluluğa ilişkin hükümler uygulanır.
İç ilişkide – Madde 62
Tazminatın aynı zarardan sorumlu müteselsil borçlular arasında paylaştırılmasında, bütün durum ve koşullar, özellikle onlardan her birine yüklenebilecek kusurun ağırlığı ve yarattıkları tehlikenin yoğunluğu göz önünde tutulur.
Tazminatın kendi payına düşeninden fazlasını ödeyen kişi, bu fazla ödemesi için, diğer müteselsil sorumlulara karşı rücu hakkına sahip ve zarar görenin haklarına halef olur.
Müteselsil borçluluk: Doğuşu – Madde 162
Birden çok borçludan her biri, alacaklıya karşı borcun tamamından sorumlu olmayı kabul ettiğini bildirirse, müteselsil borçluluk doğar.
Böyle bir bildirim yoksa, müteselsil borçluluk ancak kanunda öngörülen hâllerde doğar.
Borçluların sorumluluğu – Madde 163
Alacaklı, borcun tamamının veya bir kısmının ifasını, dilerse borçluların hepsinden, dilerse yalnız birinden isteyebilir.
Borçluların sorumluluğu, borcun tamamı ödeninceye kadar devam eder.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu
İşleten ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahibinin hukuki sorumluluğu – Madde 85
Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.
Motorlu araç ölüme veya yaralanmaya sebebiyet vermiş ise, kazaya karışan aracın başkalarına devir ve temliki veya üzerinde bir hak tesisini önlemek amacıyla olaya el koyan Cumhuriyet Savcılıklarınca, aracın tescilli olduğu tescil kuruluşuna trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi için talimat verilir. Kaza anı ile Cumhuriyet Savcılığınca trafik kaydı üzerine şerh düşülmesi arasında geçen süreler içinde kötü niyetle yapılan araç tescilleri hükümsüz sayılır. Şerhin konulduğu tarihten itibaren bir ay içerisinde, şerhin kaldırıldığına veya devamına ilişkin mahkeme kararı ibraz edilmediği takdirde bu şerh hükümsüz sayılır.
İşletilme halinde olmayan bir motorlu aracın sebep olduğu trafik kazasından dolayı işletenin sorumlu tutulabilmesi için, zarar görenin, kazanın oluşumunda işleten veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilere ilişkin bir kusurun varlığını veya araçtaki bozukluğun kazaya sebep olduğunu ispat etmesi gerekir.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüs sahibi, hakimin takdirine göre kendi aracının katıldığı bir kazadan sonra yapılan yardım çalışmalarından dolayı yardım edenin maruz kaldığı zarardan da sorumlu tutulabilir. Ancak, bu durumda işletici teşebbüs sahibinin sorumlu kılınabilmesi için kazadan kendisinin sorumlu olması veya yardımın doğrudan doğruya kendisine veya araçta bulunanlara yahut kazaya taraf olan üçüncü kişilere yapılması gerekir.
İşleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur.
Zarar verenlerin birden fazla olması – Madde 88
Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.
Birden fazla kişinin sorumlu olduğu durumlarda, bunlar arasındaki ilişki bakımından zarar, olayın bütün şartları değerlendirilerek paylaştırılır. Özel durumlar ve özellikle araçların işletme tehlikeleri, zararın iç ilişkide başka türlü paylaştırılmasını haklı göstermedikçe, işletenler ve araç işleticisinin bağlı olduğu teşebbüs sahipleri kusurları oranında zarara katlanırlar.
Trafik Kazasında Müteselsil Sorumluluk: Kazadan Kaynaklanan Zarara Birden Çok Kişinin Birlikte Sebebiyet Vermesi
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2019/271 Karar No: 2019/1069 Karar Tarihi: 15.10.2019
Mahkemesi: Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İstanbul 8. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 15.05.2012 tarihli ve 2008/333 E., 2012/220 K. sayılı karar davacılar vekili, davalılar …Taş Akaryakıt Oto. İnş. Malz. Tic. Ltd. Şti. ile … vekili ve ihbar olunan … vekili tarafından temyiz edilmekle; Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 11.03.2014 tarihli ve 2013/3236 E., 2014/3446 K. sayılı kararı ile;
“…Davacılar vekili, davalı tarafa ait araç sürücüsünün kusurlu hareketi ile meydana gelen kazada desteklerinin öldüğünü açıklayıp, fazlaya dair haklarını saklı tutarak davacılar için 500’er TL destek ve 500 TL defin gideri ile 75.000’er TL manevi tazminatın yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen (sigorta limit ve dava tarihinden işleyecek faizi ile) tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacılar vekili ıslah ile maddi tazminat talebi miktarı toplamını bilirkişi raporu doğrultusunda Gülsün için 182.094,54 TL, Gülşah için 22.344,42 TL’ye yükseltmiştir.
Davalılar vekilleri, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddia, savunma ve toplanan kanıtlara göre; davanın kısmen kabulü ile, davacı … için 45.523,63 TL, Gülşah için 5.586 TL destek ve davacılar için 500 TL defin gideri toplamı olan 51.609,74 TL’nin kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte (sigorta dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizden limit ile sorumlu olarak) davalılardan müştereken ve müteselsilen, davacılar için 20.000’er TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte sigorta şirketi hariç diğer davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, ihbar olunanlar hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, hüküm davacılar vekili, davalı … ve…Akaryakıt Oto. İnş. Malz. Tic. Ltd. Şti. vekili ile ihbar olunan KGM vekili tarafından temyiz edilmiştir.
1- Mahkemece toplanıp değerlendirilen delillere, özellikle oluşa ve dosya içeriğine uygun olarak düzenlenen uzman bilirkişi raporunda belirtilen kusur oranının ve tazminata ilişkin hesaplamanın hükme esas alınmasında bir usulsüzlük bulunmamasına ve manevi tazminatın takdirinde B.K.nun 47. maddesindeki özel haller dikkate alınarak hak ve nesafet kuralları çerçevesinde hüküm kurulmuş olmasına göre, ihbar olunan KGM vekili ile davalı … ve…Akaryakıt Oto. İnş. Malz. Tic. Ltd. Şti. vekillerinin tüm, davacılar vekilinin ise aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesi gereği, bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Aynı yasanın 88. maddesi gereği de, bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur. Anılan yasal düzenlemeler gereği davalıların müşterek ve müteselsilen sorumluluk ilkeleri gereği tazminatın tamamından sorumluluğuna hükmetmek gerekir iken yazılı şekilde kusur oranlarına göre belirlenen miktarlardan sorumlu olacakları şekilde karar verilmesi doğru değil bozma nedenidir…”
gerekçesiyle oy çokluğu ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 26.09.2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla değişikliği öncesi hâliyle 438. maddesinin 2. fıkrası gereğince, direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davacılar vekilinin duruşma isteklerinin reddine karar verilip, dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılar vekili; davalıların sürücüsü, işleteni ve zorunlu trafik sigorta şirketi olduğu aracın davacıların desteği …’ın içinde yolcu olarak bulunduğu, … Karasu’nun sevk ve idaresindeki araca çarpması sonucu desteğin ve desteğin yolcu olarak bulunduğu aracın sürücüsünün vefat ettiğini, kazanın davalı sürücünün müteveffa sürücünün sevk ve idaresindeki araca arkadan çarpması ve onun direksiyon hâkimiyetini yitirmesi sonucu meydana geldiğini, kaza sonrası tutulan tespit tutanağı olayın oluşuna uygun olmadığından tutanağa itiraz edildiğini, açılan ceza davasının da derdest olduğunu, davalı tır sürücüsünün kazanın oluşunda asli kusurlu olduğunu düşündüklerinden yargılama sırasında yeniden kusur incelemesi yaptırılmasının gerekeceği gözetilerek talep sonucunun açık bırakıldığını ileri sürerek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile davacılar için 500,00’er TL destekten yoksun kalma tazminatı ve 500,00TL defin gideri ile 75.000,00’er TL manevi tazminatın kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile (davalı … şirketinin poliçe limiti ve kapsamı ile sorumluluğuna hükmedilmesine ve dava tarihinden işleyecek yasal faiz ile sorumlu tutulmasına) müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiş iken ıslah dilekçesi ile maddi tazminat talepleri arttırılmıştır.
Davalı Liberty Sigorta A.Ş. vekili; müvekkili şirketin sigortalısının kusuru oranında ve poliçe limiti ile sınırlı olarak sorumluluğunun bulunduğunu, kazaya karışan aracın kusur durumunun net olarak tespit edilemediği anlaşıldığından ceza davasının sonucunun beklenmesinin gerektiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
Diğer davalılar vekili; müvekkillerinin kazanın meydana gelmesinde kusurlarının bulunmadığını, müvekkili …’ın kaza neticesinde üzerine düşen tüm yükümlülükleri yerine getirdiğini ve ilgili birimleri derhal haberdar ettiğini, ceza davasının sonucunun beklenmesinin gerektiğini ve talep edilen manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.
Yerel Mahkemece; davacıların murisinin olayda %50, davalının ise %25 oranında kusurlu olduğu, bilirkişi heyetinin ve Adli Tıp Kurumunun hazırlamış olduğu kusur raporlarına itibar edilmesi gerektiği kanaatine varılarak aktüer bilirkişinin yaptığı hesaplamadan birinci seçenekteki hesaplamasına itibar edildiği, talep edilen cenaze ve defin giderinin makul görüldüğü, hükmedilen manevi tazminatın miktarında tarafların sosyal mali içtimai durumları, olaydan bu yana geçen zaman, kusur durumu gibi sebeplerin dikkate alındığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne; davacı eş Gülsüm Yaldız için 45.523,63TL, çocuk… için 5.586,11TL, cenaze ve defin gideri olarak 500,00TL olmak üzere toplam 51.609,74TL’nin olay tarihi 8.3.2008 tarihinden (davalı … bakımından dava tarihi 6.8.2008’den itibaren işleyecek yasal faizi ile ve sigorta şirketinin poliçe limiti ile sınırlı sorumluluğu dâhilinde olmak üzere) davalılardan müteselsilen tahsiline, her bir davacı için 20.000,00’er TL olmak üzere, toplam 40.000,00TL manevi tazminatın olay tarihi 8.3.2008 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılar …Taş Akaryakıt Otomotiv İnşaat Mal. Tic. Ltd. Şti. ve …’dan müteselsilen tahsiline, ihbar olunanlar hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Davacılar vekilinin, davalılar …Taş Akaryakıt Oto. İnş. Malz. Tic. Ltd. Şti ile … vekilinin ve ihbar olunan … vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle oy çokluğu ile bozulmuştur.
Yerel Mahkemece; önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davacılar vekili ve ihbar olunan vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacıların taleplerinde teselsül karinesine dayanıp dayanmadıkları ve davalıların %100 kusura isabet eden tazminat oranından mı yoksa kendi kusurlarına göre belirlenen tazminat miktarından mı sorumlu tutulmalarının gerektiği noktasında toplanmaktadır.
I) İhbar olunan … vekilinin temyizi yönünden yapılan incelemede;
İhbar olunanın dosyada taraf sıfatı bulunmayıp, yerel mahkemece hakkında bu nedenle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmiştir.
II) Davacı vekilinin temyiz itirazları yönünden yapılan incelemede;
Uyuşmazlığın çözümü açısından, öncelikle dava tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun teselsülü düzenleyen hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
Bilindiği üzere müteselsil borçluluk, alacaklının, borcun tamamının ifasını birden çok borçludan ve dilediğinden isteyebildiği, borcun tamamı ifa edilinceye kadar borçluların hepsinin sorumlu olduğu bir borç ilişkisidir.
Haksız fiil hâlinde müteselsil sorumluluk hâli 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 50. maddesinde aşağıdaki şekilde düzenlenmiştir:
“Birden ziyade kimseler birlikte bir zarar ika ettikleri takdirde müşevvik ile asıl fail ve fer’an methali olanlar, tefrik edilmeksizin müteselsilen mesul olurlar. Hakim, bunların birbiri aleyhinde rücu hakları olup olmadığını takdir ve icabında bu rücuun şumulünün derecesini tayin eyler.
Yataklık eden kimse, vakı olan kardan hisse almadıkça yahut iştirakiyle bir zarara sebebiyet vermedikçe mesul olmaz.”
Aynı Kanun’un 51. maddesinde yer alan düzenlemeye göre de;
“Müteaddit kimseler muhtelif sebeplere (haksız muamele, akit, kanun) binaen mesul oldukları takdirde haklarında, birlikte bir zarar vukuuna sebebiyet veren kimseler hakkındaki hükümlere göre muamele olunur.
Kaideten haksız bir fiili ile zarara sebebiyet vermiş olan kimse en evvel, tarafından hata vaki olmamış ve üzerine borç alınmamış olduğu hâlde kanunen mesul olan kimse en sonra, zaman ile mükellef olur.”
Birinci hâlde; birden fazla kişiler, müşterek kusurları ile zarara sebep olmuşlardır. Bu durumda zarara sebep olmuş olanlar arasında tam teselsül bulunduğundan söz edilir (BK. md. 50). Aralarında tam teselsül olanlar, fiili işleyenle bu fiile iştirak etmiş olanlar arasında fark gözetilmeksizin zarar görene karşı müteselsilen sorumlu durumdadırlar.
İkinci hâlde ise; birden fazla kişinin, müşterek kusurları ile sebep olmadıkları ancak zarardan çeşitli hukuki sebeplerle sorumlu tutuldukları eksik teselsül (BK. md. 51) söz konusudur.
Aynı Kanun’un 142. maddesinde yer alan düzenlemeye göre ise;
“Alacaklı müteselsil borçluların cümlesinden veya birinden borcun tamamen veya kısmen edasını istemekte muhayyerdir.
Borcun tamamen edasına kadar bütün borçluların mesuliyeti devam eder.”
Görülüyor ki, Kanun’un 51. maddesinde, aynı Kanun’un 50. maddesine atıf yapılarak birden çok kimseler, değişik nedenlerle (haksız fiil, sözleşme, Kanun) sorumlu oldukları takdirde zarar gören tam teselsülde olduğu gibi tazminat isteğinin bir bölümünü veya tamamını, bu sorumlulardan birinden ya da bir kaçından isteyebilecektir. Daha açık bir ifadeyle, zarar gören tam teselsülde olduğu gibi eksik teselsülde de tazminat borçlularından herhangi birine müracaat edebilir ve tazminatın tamamının ödenmesini isteyebilir. Bundan başka borçlulardan birinin yaptığı ödeme, ödenen miktar oranında diğerini de borçtan kurtarır ve daha sonra ödeyenin onlara karşı rücu hakkı doğabilir.
Eş söyleyişle; birden çok kişinin gerek haksız fiil, gerek sözleşme ve gerekse Kanun kuralı gibi sebeplerden dolayı ve aynı zarar için zarara uğrayana karşı sorumlu oldukları durumda, bir zarara ortaklaşa sebep olanlar hakkındaki rücuya ilişkin kurallar uygulanır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile eksik teselsül tam teselsül ayrımı ortadan kalkmıştır.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85. maddesinin birinci fıkrasına göre; bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi hâlinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar. Kanun’un 88. maddesinin birinci fıkrasıyla da “Bir motorlu aracın katıldığı bir kazada, bir üçüncü kişinin uğradığı zarardan dolayı, birden fazla kişi tazminatla yükümlü bulunuyorsa, bunlar müteselsil olarak sorumlu tutulur.” düzenlemesine yer verilerek müteselsil sorumluluk ilkesi benimsenmiştir. Bu konuda zarardan sorumlu olan kişilerin trafik kazasının oluşuna katılış biçimi, hangi yasal hüküm nedeniyle sorumlu olduğu ve sorumluluğunun türü önemli değildir. Zarar gören, zararın tamamını sorumlulardan birine karşı açacağı bir dava ile isteyebileceği gibi, sorumluların hepsine karşı açacağı tek dava ile de talep edebilir. Dolayısıyla zarar gören zararını hangi sorumlu için kolay ispat edebiliyorsa onu seçerek daha kolay alacağına kavuşma imkânına sahiptir. Açılan davada zarar görenin kusurunun bulunmaması durumunda, hâkimin sorumlular arasındaki kusur dağılımını araştırıp tespit etmesine ihtiyaç bulunmamaktadır. Zira müteselsil sorumlulardan biri, illiyet bağını kesecek derecede olmadığı sürece diğer müteselsil sorumlunun veya üçüncü bir kişinin kusuruna dayanamaz. Kazaya katılan üçüncü kişi de diğer sorumlularla birlikte zarar görene karşı müteselsil sorumlu olur (Karasu, R: Yargıtay ve Sigorta Tahkimi İtiraz Hakem Heyeti Kararları Işığında Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası, Ankara, 2016, s. 106).
Kanun maddeleri yukarıdaki şekilde izah edildikten sonra, usul hukukunda yer alan taleple bağlılık ilkesi (6100 sayılı HMK m. 24) de dikkate alındığında müteselsil sorumluluğa hükmedebilmek için zarar gören davacının dava dilekçesinde açıkça zararın müteselsilen ödenmesi talebinde bulunmasının gerekip gerekmediği hususu da burada tartışılması gereken bir diğer önemli konudur.
818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 141. maddesi gereğince teselsül ister kanundan ister sözleşmeden doğmuş olsun, bu kuraldan yararlanma hakkı sadece zarara uğrayanın, daha geniş bir deyim ile alacaklınındır. Zarara uğrayan alacaklı, zararın müteselsilen ödenmesi hakkını kullanmadıkça, yani müteselsilen tahsil isteğinde bulunmadıkça, mahkeme resen onun yararına teselsül kuralını uygulayamaz. Çünkü hâkim istek ile bağlı olup istek dışı karar veremez.
Ana kural bu olmakla ve davacının dava dilekçesinde müteselsilen sözcüğünü kullanmak suretiyle tahsil isteği bulunmamakla beraber; dava dilekçesindeki sözlerden ve ileri sürülen olaylardan ve bunların yorumundan, davacının dolaylı bir biçimde müteselsilen bir ödetme isteği bulunduğu anlaşıldığı takdirde, yukarıda belirtilen kuralın uygulanmasında yasal bir sakınca yoktur. Kuşku yoktur ki; yapılacak yorumlarda temel hüküm 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 18. maddesidir. Bu genel yorum kuralı, dava sırasındaki bir beyanın ya da dava ve cevap dilekçeleri ile tarafların yine dava sırasındaki yazılı bildirimlerinin yorumunda da uygulanır. Çünkü, gerek dava dilekçeleri, gerekse tarafların dava sırasındaki sözlü ve yazılı diğer bildirimleri, kural olarak, birer hukuksal işlemdir ve her hukuk işlemi gibi 818 sayılı (mülga) Borçlar Kanunu’nun 18. ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddeleri gereğince bildirimde bulunanın kullandığı sözlere bakılmayarak afaki iyi niyet kurallarınca kullanılan sözlerden veya yazılardan ne gibi bir anlam çıkarılması gerektiği belli edilerek yorumlanmalı ve bu yorum sonucuna göre işlem yapılmalıdır. Bir başka anlatımla, müteselsil kavramı dilekçede aynen kullanılmak zorunda olmadığından, davacı açıkça müteselsil sorumluluk esasına göre tahsil talep etmediğini ve pay oranına göre zararın giderilmesini istediğini belirtmedikçe (dava dilekçesinden müteselsil talep isteği anlaşılıyorsa) talebin teselsüle dayandığı kabul edilmelidir.
Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 23.03.1966 tarihli ve 9/3 E., 80 K.; 24. 06. 1983 tarihli ve 1981/9-533 E., 1983/724 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacıların desteği …’ın yolcu konumunda bulunduğu ve kusursuz olduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı tarafın dava dilekçesindeki anlatımlarından desteklerinin kusursuz olduğunu, kusurun tamamının kazaya karışanlara ait olduğunu izah etmeye çalıştığı açıktır. Eş söyleyişle dava dilekçesinde ve ıslah dilekçesinde olayda miras bırakanının hiçbir kusuru bulunmadığını, açıkça vurgulamış, üstelik davalı tarafa da belli bir oranda kusur atfetmek suretiyle iddiasını da sınırlamamış, sonuçta da zararın tümünü talep etmiştir. Artık burada, teselsül talebinin sadece … plakalı aracın sürücü-işleten ve ZMSS’ine ilişkin bulunduğundan bahsedilemez.
O hâlde; davalıların zararın tümünden sorumlu olduğu ve davada teselsül kuralına dayanıldığı gözetilerek, gerçekleşen zararın istek doğrultusunda tahsiline karar verilmek gerekirken, dava dilekçesinin ve ıslah dilekçesinin yorumunda hataya düşülerek yazılı şekilde kusur oranlarına göre belirlenen miktarlardan sorumlu olacakları yönünde karar verilmesi isabetli bulunmamış bozmayı gerektirmiştir.
Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava dilekçesindeki anlatımlardan ve talep kısmından davacıların desteklerinin içinde yolcu olarak bulunduğu aracın sürücüsü olan …’in kusurunu hariç tutarak dava açtıkları, bu sürücünün kusuruna dayanmadıkları, ıslah dilekçesinin ise dava dışı …’in de kusurunu kapsar şekilde verilmiş ise de dava konusu edilmeyen kusur oranına karşılık gelen zarar miktarının ıslah edilemeyeceği, bu nedenle mahkemenin …’e isabet eden kusur yönünden verdiği direnme kararının uygun olduğu, ancak davalı sürücü yanında bidona da isabet eden kusur da hesaplanmak suretiyle tazminata hükmedildiğinden kararın bozulması gerektiği görüşü ve dava dilekçesindeki anlatımlardan olayın tüm kusurunun davalı sürücüde olduğu iddiasıyla dava açıldığı, Özel Daire bozma kararındaki karşı oy yazısının dava dilekçesindeki iddiaların ileri sürülüş şekline uygun olduğu, ancak, ıslah dilekçesi ile davacıların taleplerini bilirkişi raporundaki müteselsil sorumluluk ilkelerince yapılan hesaplamaya dayandırdıklarından ıslah dilekçesine göre zararın tümünün talep edilebileceğinden kısmen kabul kararının değişik gerekçe ile bozulmasına karar verilmesi gerektiği yönünde iki ayrı görüş ileri sürülmüş ise de; bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
Yukarıda belirtilen maddî ve yasal olgular dikkate alındığında; mahkemece verilen direnme kararı doğru değildir.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır
Öte yandan; gerekçeli karar başlığında yargılama sırasında reşit olup, vekaletname sunan davacı…’ın adına yer verilmemesi hatalı ise de, bu hususun maddi hata olduğu sonucuna varılmakla mahallinde her zaman düzeltilebileceğinden bozma nedeni yapılmamış, eleştirilmekle yetinilmiştir.
Sonuç: Yukarıda (I) numaralı bentte açıklanan nedenlerle ihbar olunan … vekilinin temyiz isteminin hukuki yarar yokluğundan REDDİNE oy birliği ile,
(II) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesi atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, aynı Kanun’un 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 15.10.2019 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
Dava sürecinde etkin bir temsil için hukuk alanında deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir avukattan hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Borçlar hukuku, sigorta ve tazminat hukuku alanında yetkin, maddi ve manevi tazminat davalarında uzman avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek hukuk davalarında sürece katılan taraflara avukatlık, arabuluculuk ve hukuki danışmanlık hizmeti vermekte ve taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Dava sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir avukattan hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Kayseri tazminat avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.