Trafik Kurallarını İhlal Sonucu Bir Kişinin Ölümüne Neden Olma
Trafik kurallarını ihlal sonucu bir kişinin ölümüne neden olma gibi durumlara ilişkin ceza yargılamalarında etkili ve güçlü bir temsil açısından hakların ileri sürülmesinde, zamanın gözetilmesinde, isnatların gösterilmesinde, fiilin niteliğinin ortaya koyulmasında ceza hukuku alanında yetkin ve deneyimli bir avukattan hukuki yardım alınması hayati öneme sahiptir. Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek ceza yargılaması sürecine katılan taraflara hukuki yardım sunmaktadır.
Kayseri ceza avukatı arıyorsanız etkin bir temsil için alanında yetkin, deneyimli ve güncel mevzuat ile içtihatlara hakim bir ceza avukatından hukuki destek almanız büyük önem arz etmektedir. Ceza davalarında suçun unsur ve şartlarının, suçu oluşturan maddi ve manevi hususların, eylemler ile amacın/kastın etkin bir biçimde ortaya konulması gerekmektedir. Böylelikle ceza tehdidi altında olan kişi hak etmediği hukuki yaptırımlardan kurtulabilecek veya mağdur ve müşteki, mağduriyetine sebep olan kişi veya kişilere yaptırım uygulanmasını sağlayabilecektir.
Trafik Kurallarını İhlal ve Taksirle Ölüme Neden Olma
Sevk ve idaresindeki çekici ve çekiciye bağlı römork ile tali yoldan ana yola çıkan sanığın, ana yoldan gelen ölenin aracına geçiş hakkını vermemek suretiyle ve ana yola çıkış sırasında sağa dönerken kara yolunu kullanan ölen için tehlike doğuracak şekilde davranmak suretiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nda sayılan “Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama” ve “Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama” şeklinde iki asli kusuru birden işlemesi ve olayda tamamen kusurlu olup başka birinin kusurunun bulunmaması karşısında; suçun işleniş biçimine ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığına göre temel cezanın belirlenmesi gerekir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/272 E. 2019/317 K.
“İçtihat Metni”
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 12. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Sanık … hakkında taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, … 1. Sulh Ceza Mahkemesince, ölüm neticesi ile trafik kazasına bağlı yaralanma arasında illiyet bağı bulunduğu gerekçesiyle verilen 13.12.2012 tarihli ve … sayılı görevsizlik kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda sanığın taksirle ölüme neden olma suçundan TCK’nın 85/1 ve 53/6. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve 2 yıl süre ile sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin … 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.09.2013 tarihli ve … sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 05.11.2014 tarih ve 216-21922 sayı ile;
“1- Ölenin, idaresindeki çekici ve bağlı yarı römork ile meskûn mahal dışında, orta refüj ile bölünmüş, tek yönlü hafif eğimli bölünmüş yolda sabaha doğru alaca karanlıkta seyir hâlindeyken, seyir yönüne göre ileride sağdaki tali yoldan ana yola geçiş önceliğine uymadan kontrolsüz şekilde çıkış yapan sanığın idaresindeki beton mikserine duramayarak arkadan çarpması şeklinde gerçekleşen olayda, sanığın asli kusurlu olması nedeniyle temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesinde isabetsizlik bulunmamakta ise de iki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş şekli, meydana gelen zararın ağırlığı, maddede öngörülen cezanın alt ve üst sınırı nazara alınmak suretiyle, adalet ve hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, alt sınırdan fazla uzaklaşılıp, teşdidin derecesinde yanılgıya düşülmek suretiyle fazla ceza tayini,
2- TCK’nın 50. maddesinin sanık hakkında uygulanıp uygulanmamasına karar verilirken, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, suçun işlenmesindeki özellikler nazara alınarak, dosyaya yansıyan bilgi ve kanıtlar isabetle değerlendirilip, denetime olanak verecek ve somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle takdir hakkının kullanılmasının gerektiği, dosya içeriğine göre; silinme koşulları oluşmuş adli sicil kaydı bulunan, görevli mahkemedeki tüm duruşmalarda hazır olan ve müdafisi aracılığıyla lehe hükümlerin uygulanmasını talep eden sanık hakkında tayin olunan uzun süreli hapis cezasının TCK’nın 50/4. maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesi yönündeki talebin gerekçe gösterilmeksizin reddine karar verilmesi,” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Eskişehir 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 28.04.2015 tarih ve … sayı ile;
“…Olay nedeni ile sanığa ait cezanın belirlenmesinde TCK’nın 22. maddesi gereğince olayın meydana geliş şekli ve sanığa ait trafik kusurunun belirleyici olduğu,
Sanık hakkında uygulanan kanun maddesinin 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezası öngördüğü,
Olayın bu şekilde yaşanmasına sanığın asli ve tam nitelikteki trafik kusurunun sebebiyet verdiği,
Başkaca bir kişi veya unsura ait trafik kusurunun bulunmadığı,
Olay nedeni ile yaralanan …’ın vefat etmesi ile oldukça ağır bir sonucun meydana geldiği,
Sanık hakkında 6 yıl hapis cezası belirlenmemesinin adalet ve hakkaniyete uygun olduğunun düşünüldüğü ki daha etkili bir sabıka kaydına, trafik geçmişine ve trafik kusuruna sahip kişilerin bunu hak ettiği,
Ayrıca bozma öncesi kararda sanık hakkında belirlenen bu hapis cezası süresinin seçenek yaptırımlara çevrilmemesi nedeninin gerekçenin bütününden anlaşılabilir olduğu düşünüldüğü için ayrıca gerekçelendirilmediği zira;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 50. maddesinde seçenek yaptırımlara çevrilme işlemini belirleyen hukuki durumun;
Suçlunun kişiliğine,
Yargılama sürecinde duyduğu pişmanlığa,
Suçun işlenmesindeki özelliklere bağlı olduğu -ki, sanığın bu konumlara uygun olmadığı;
Sanığın kovuşturmanın hiçbir aşamasında pişmanlık duyduğunun görülmediği ve bu yönde bir his duyulmadığı,
Sanığın tamamen kendisine ait bir trafik kusuru ile olaya sebebiyet verdiği,
Sanığın trafik kusurunun önlenemez ve öngörülemez olmadığı ki tahmini olarak 15-20 saniye kadar daha yolun boşalmasını ve dönüş manevrası için uygun hâle gelmesini beklese böyle bir sonucun yaşanmayacağı,
Sanığın hapis cezasının seçenek yaptırımlara çevrilmesini gerektiren herhangi bir hukuki durumun mevcut olmadığı,” gerekçesiyle (2) numaralı bozma nedenine uymuş, (1) numaralı bozma nedenine ise direnerek önceki hüküm gibi sanığın cezalandırılmasına karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 26.06.2015 tarihli ve 224306 sayılı “onama” istekli tebliğnamesi ile gelen dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 21.10.2015 tarih ve 11951-16105 sayı ile, direnme yönünden inceleme yapılmak Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 1057-872 sayı ile 5320 sayılı Kanun’un geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 01.03.2017 tarih ve 12-1543 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; TCK’nın 85/1. maddesi gereğince 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren suçta, temel cezanın 5 yıl olarak tayin edilmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
25.08.2011 tarihli trafik kazası tespit tutanağında; sanık sürücü …’ın sevk ve idaresindeki 26 … plaka sayılı çekici ve çekiciye bağlı beton mikseri (römork) ile Likit Gaz girişinden Bozüyük istikametine kontrolsüz şekilde çıktığı, bu esnada sevk ve idaresindeki 34 … plaka sayılı çekici ve çekiciye bağlı römork ile Eskişehir istikametinden Bozüyük istikametine seyir hâlinde olan müteveffa sürücü …’ın fren yapmasına rağmen duramayarak aracının ön kısımları ile sanığın kullandığı çekiciye bağlı beton mikserinin arka kısmına çarpması neticesinde yaralamalı ve maddi hasarlı kazanın meydana geldiği, arkadan gelen 26 … plaka sayılı çekici ve çekiciye bağlı römorku kullanan …’ın araçlara çarpmamak için fren yapması sonucu yolun sağında bulunan bariyerlere çarpmasıyla maddi hasarlı kaza meydana geldiği, kazanın oluşumunda tali yoldan ana yola çıkan sürücü sanık … B…’ın ana yoldan gelen araçlara geçiş hakkını vermemek suretiyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 57/1-b maddesini ihlal ettiğinden kusurlu olduğu, diğer sürücülerin kusursuz olduğu yönünde açıklamalara yer verilerek kazanın 25.08.2011 tarihinde 05.50 sıralarında alaca karanlıkta, yerleşim yeri dışında, açık havada, tek yönlü, 10,5 metre genişliğinde, asfalt kaplamalı, hafif eğimli, kuru ve düz yolda meydana geldiğinin işaretlendiği, krokide; yolun üç şeritli olduğunun, orta şeritte müteveffa sürücü …’ın sevk ve idaresindeki araca ait olduğu belirtilen 2 adet kısa mesafeli fren izinin, çarpma noktasının yolun sağ şeridinde bulunduğunun, sanığa ait aracın arka kısmı ile müteveffanın aracının ön kısmının hasarlı olduğunun, müteveffanın aracının ön kısmının orta refüjü ayıran bankete çarparak durduğunun, sanığa ait aracın ise çarpma noktasından 45 metre ileride durduğunun gösterildiği,
25.08.2011 tarihinde saat 06.18’de yapılan ölçüme ve aynı tarihli genel adli muayene raporuna göre; sanığın alkolsüz olduğu,
05.09.2011 tarihli bilirkişi raporuna göre; kazanın yerleşim yeri dışında meydana geldiği, kaza anında havanın açık ve alaca karanlık, bölünmüş yolun kuru, asfalt, düz ve eğimli olduğu, sanık …’nın sevk ve idaresinde bulunan araç ile ana yol olan Eskişehir-Bursa kara yoluna kontrolsüz olarak çıktığı, sanığın Eskişehir-Bursa kara yoluna dönüş yapmadan önce, ana yoldan gelen araçlara ilk geçiş hakkını vererek şartlar müsait olunca kara yoluna girmesi gerekirken, kavşaklarda geçiş önceliği kurallarını ihlal ederek geçiş hakkı olan araçların önce geçmesine imkân vermeden dikkatsiz ve tedbirsiz olarak kara yoluna çıkmak suretiyle kazaya sebebiyet verdiği için kusurlu olduğu, kavşaktaki dönüşünü tamamlamış olmasının ve 20 metre yol kat etmiş olmasının kusur oranını değiştirmeyeceği, sürücü …’ın Eskişehir-Bursa kara yolu üzerinde Bursa istikametine seyir hâlinde olup ilk geçiş hakkına sahip olduğu kavşağa yaklaştığında, geçiş önceliği kuralını ihlal eden sanığın aracının gidiş şeridini kapatması üzerine durabilecek yeterli mesafesi kalmaması sebebiyle duramayarak sanığın aracına bağlı römorka arkadan çarpmış olup kazanın oluşumunda kusurunun bulunmadığı, sürücü …’ın da kusursuz olduğu, sanık …’ın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 84. maddesinde sayılan “Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama” asli kusurunu işleyip olayda tamamen kusurlu olduğu, … ile …’ın herhangi bir kusurlarının bulunmadığı,
Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti tarafından düzenlenen 05.06.2013 tarihli raporda; sanık sürücünün beyanlarından da anlaşılacağı üzere tali yoldan ana yola çıkan aracın çıkış manevrası ile tali yol kavşağından 20 metre ileride çarpmaya maruz kaldığı, sanığın yönetimindeki aracın çekici ve römorkun toplam uzunluğu ile sağa dönüş manevrasında kaplayacakları alan dikkate alındığında ana yola çıkış yapar yapmaz çarpmanın meydana geldiği, bu durumda sanık sürücünün kontrolsüz bir şekilde aniden yola çıkış yaptığı, sanığın meskûn mahal dışında söz konusu ana yol kavşağına geldiğinde tedbirli ve dikkatli olması, kavşak başında aracını durdurması ve sol taraftan gelen aracı görünce bu araca yol vermesi ve yol tamamen boşaldıktan sonra sağa dönüş manevrasına geçmesi gerekirken, mevcut hâl ve ortama göre tedbirsiz ve dikkatsizce araç kullanması ve kara yolları trafik kurallarına aykırı bir şekilde kontrolsüzce ana yola çıkış yapması sonucu arkadan gelen ve duramayacak kadar yaklaşmış bulunan müteveffa sürücünün seyir şeridine çıkması nedeniyle meydana gelen olayda 2918 sayılı Kanun’un 67/b maddesindeki “…Manevraları yapacak sürücüler karayolunu kullananlar için tehlike veya engel yaratmamak zorundadır” kuralı ile aynı Kanun’un 84. maddesinin (f) bendindeki “Doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma”, (g) bendindeki “Şeride tecavüz etme”, (j) bendindeki “Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama” ve (h) bendindeki “Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama” asli kusurlarını işlediği, meydana gelen olayda asli ve tam kusurlu olduğu, müteveffa sürücü …’ın ise yönetimindeki araç ile nizami bir şekilde kendi seyir şeridinde olduğu, aniden seyir şeridine çıkan sanık sürücünün aracı nedeniyle arkadan çarpmak durumunda kaldığı ve savrularak bariyerlere çarptığı olayda kusurunun bulunmadığı, sürücü …’ın da kendi seyir şeridi üzerinde olup ilerisinde meydana gelen kazaya etken olmadığı ve kusursuz olduğu yönünde kanaat bildirildiği,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Adli Tıp Anabilim Dalı tarafından düzenlenen 27.12.2011 tarihli raporda; 25.08.2011 tarihinde trafik kazası geçirmesi sonucunda acil servise getirilen hastanın tedavisinin ardından 14.09.2011 tarihinde taburcu edildiği, 22.09.2011 tarihinde bulantı ve kusma şikâyetleriyle tekrar acil servise başvurduğu, çekilen batın tomografisinde SMA embolisi, dalak enfarktüsü, sağ böbrek orta üst polde ve sol böbrek alt polde hipodans alanları görüldüğü, yatış önerilen kişinin bunu kabul etmediği ve kendi isteği ile acil servisten ayrıldığı, 24.10.2011 tarihinde konuşamama, gözlerde kayma şikâyeti ile tekrar aynı hastaneye geldiği ve o dönemde yapılan muayene ve tetkikler sonucunda SVO tanısı aldığı, nöroloji yoğun bakım ünitesinde yatarak tedavi görürken SVO ve SVO’ya bağlı komplikasyonlar nedeni ile öldüğü, geçirdiği trafik kazası ile ölümü arasında illiyet bağının bulunmadığı, yaralanmasının şahsın yaşamını tehlikeye soktuğu, basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek nitelikte olduğu, kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını (6) ağır derecede etkileyecek olduğu yönünde kanaatlere yer verildiği,
Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunun 29.08.2012 tarihli raporunda; adli ve tıbbi belgelerdeki veriler ile mevcut grafilerin değerlendirilmesi sonucunda, kişinin ölümünün genel beden travmasına bağlı kafatası, yüz ve ekstremitede kemik kırıkları ile beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve bunlara bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğu, kişinin kaza öncesi sağlıklı ve aktif yaşamını sürdürdüğü, 25.08.2011 tarihinde maruz kaldığı yaralanma sonrası beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması oluştuğu, buna bağlı ortaya çıkan klinik tablonun giderek ağırlaştığı ve iyileşemeden 30.10.2011 tarihinde öldüğü dikkate aldığında kişinin ölümü ile maruz kaldığı trafik kazasına bağlı yaralanma arasında illiyet bağı bulunduğunun bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
…
Sanık … Kollukta; Eskişehir-Bursa kara yolunun 15. km’sinde faaliyet gösteren Selka Beton’dan 26 .. 551 plakalı beton mikserine (römorka) hazır beton yükledikten sonra tali yoldan Eskişehir-Bursa kara yoluna çıktığını ve Bozüyük istikametine doğru hareket ettiğini, tali yol ile ana yolun birleştiği noktadan yirmi metre kadar uzaklaştıktan sonra römorkun arka kısmından şiddetli şekilde bir tır çarptığını, çarpmanın etkisi ile araç hâkimiyetini kaybettiğini, önce sol şeride geçtiğini ancak aracın kontrolünü tekrar sağlayarak sağ şeride geçip aracı durdurduğunu, tali yoldan ana yola çıktıktan 20-25 metre sonra tırın arkasından çarptığını, Sulh Ceza Mahkemesindeki sorgusunda; beton mikserine hazır beton yüklediğini, ara yoldan Eskişehir-Bursa kara yoluna henüz çıkıp Bozüyük yönüne doğru seyrettiği sırada bir anda arkasına bir şeyin çarptığını fark ettiğini, hemen fren yaptığını, yaklaşık 20 metre sonra durabildiğini, kendisine çarpan aracın geldiğini fark edemediğini, kendisine çarpan aracın yavaş gelmesi durumunda bu kazanın olmayacağını, kendi hızının ise tahmini 20 km/saat olduğunu, Mahkemede; olay anı itibarıyla güvenli şekilde sağa doğru dönüş manevrasını yaparak yolun sağ şeridine geçtiğini ve trafikte seyrine devam ederken arkadan başka bir aracın kendi aracına çarptığını, aracının uzun araç olması ve arka kısmında hareketli beton mikser bulunması nedeniyle manevralarını daha dikkatli ve güvenli yapmak zorunda olduğunu, olay anı itibarıyla da güvenli şekilde manevrasını yaptığını, kaza anında yolun sol taraftaki kısımlarının boş olduğunu, kendisinin en sağ şeritte olduğunu, arkadaki aracın kendisine vurduktan sonra savrulup bariyerlere çarptığını, hiç fren sesi duymadığını, zeminde de fren izi görmediğini, 18.09.2013 tarihli celsede; yolu kontrol ederek çıktığını, müteveffanın olay anında uyuduğunu tahmin ettiğini, kendisinin yaklaşık 200 metre kadar bir görüş mesafesi olduğunu, bu mesafeyi kontrol ederek manevrasını yapmaya başladığını savunmuştur.
Yerel Mahkemece, TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca temel ceza 5 yıl olarak belirlenip buna ilişkin gerekçe de “Olay nedeni ile sanığa ait cezanın belirlenmesinde TCK’nın 22. maddesi gereğince olayın meydana geliş şekli ve sanığa ait trafik kusurunun belirleyici olduğu… Olayın bu şekilde yaşanmasına sanığın asli ve tam nitelikteki trafik kusurunun sebebiyet verdiği… Başkaca bir kişi veya unsura ait trafik kusurunun bulunmadığı, … Olay nedeni ile yaralanan …’ın vefat etmesi ile oldukça ağır bir sonucun meydana geldiği,” şeklinde gösterilmiştir.
Taksirle öldürme suçu 5237 sayılı TCK’nın 85. maddesinin 1. fıkrasında; “Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlemiş, aynı Kanun’un “Taksir” başlıklı 22. maddesinin dördüncü fıkrasında da; “Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir” hükmüne yer verilmiştir.
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 61. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.”
şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin birinci fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki hüküm ile de, işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Buna göre; 01.06.2005 tarihinden sonra işlenmiş olan herhangi bir suç nedeniyle alt ve üst sınırlar arasında bir ceza belirlenmesi gerektiğinde, kural olarak göz önünde bulundurulması gereken ölçüt, 5237 sayılı TCK’nın 61. maddenin 1. fıkrasındaki düzenlemedir. Ancak taksirle işlenen suçlar açısından kanun koyucu, aynı Kanun’un 22. maddenin 4. fıkrası ile bir ölçüt daha eklemiştir. Bu durumda, taksirle işlenen suçlarda alt ve üst sınır arasında ceza belirlenirken, Türk Ceza Kanunu’nun 61/1 ile 22/4. madde ve fıkralarında yer alan ölçütlerin birlikte göz önüne alınması gerekmektedir.
Ancak, TCK’nın 61/1. maddesindeki bu ölçütler genel nitelikli olup her suça uymayabileceğinden, her suç için tüm ölçütlerin değil sadece ilgili suça uyan kısımların nazara alınması gerekir. Bu açıdan taksirli suçlarda ancak kasıtlı suçlarda uygulanması mümkün olan 61/1. maddenin (b) bendinde yer alan “suçun işlenmesinde kullanılan araçlar”, (f) bendinde yer alan “failin kasta dayalı kusurunun ağırlığı” ve (g) bendinde yer alan “failin güttüğü amaç ve saik” ölçütleri uygulanamayacaktır.
Tüm bu kanuni düzenlemeler karşısında, taksirli suçlarda temel cezanın belirlenmesinde öncelikle failin kusurunun değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, ancak kusurluluğun yanında “suçun işleniş biçimi”, “suçun işlendiği zaman ve yer”, “suç konusunun önem ve değeri” ile “meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı” ölçütlerinin de dikkate alınacağı sonucuna varılmaktadır.
Öte yandan, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 3. maddesi uyarınca işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması, böylelikle suç işlenmesiyle bozulan toplum düzeninde adaletin sağlanması için suç işleyen kimseye uygulanacak yaptırımın haklı ve ölçülü olması gerektiği de göz önünde bulundurulacaktır.
Bu nedenlerle taksire dayalı kusurun ağır olduğu durumlarda, alt sınırdan uzaklaşılarak, hafif olduğu durumlarda ise alt sınırdan veya alt sınıra yaklaşılarak temel ceza tayin edilmesi isabetli bir uygulama olacak ise de, bundan her hâlde ağır kusurlu fail hakkında en üst hadden, hafif kusurlu fail hakkında ise alt hadden ceza tayin edilmesi gerektiği sonucu çıkarılmamalı, TCK’nın 61/1. maddesindeki olaya uyan diğer ölçütler ve TCK’nın 3. maddesinde düzenlenen “orantılılık” ilkesi bir bütün hâlinde değerlendirilerek haklı ve ölçülü bir ceza belirlenmeli, somut olayın özellikleri itibarıyla bazı hâllerde alt hadden bazı hâllerde de üst hadden tayin edilecek cezanın haklı ve ölçülü bir ceza olacağı da gözden uzak tutulmamalıdır.
TCK’nın 3/1. maddesi, 61. maddeden çok daha geniş bir anlamı barındırmakta, fail hakkında takdiri indirim nedeni de dahil olmak üzere, tüm indirim ve artırım maddelerinin uygulanmasında, daha açık bir deyişle bütüncül açıdan, failin eylemi ile cezanın ağırlığı arasında bir orantı denge olması gerektiğini belirtmektedir. Ayrıca TCK’nın 3. maddesi hükmü sadece temel cezanın belirlenmesinde değil, aynı zamanda her türlü indirim ve artırımın uygulanmasında, kesinleşen cezalar için uyarlama yargılamasında göz önünde tutulması gereken bir düzenlemedir…TCK’nın 3/1. maddesindeki adalet ve orantılılık ilkesi gereği, özellikle işlenen eylem ile verilecek cezanın orantısız olduğu durumlarda, uygulayıcı mümkün olduğu oranda, temel cezanın belirlenmesi, indirim ve artırım maddelerinin uygulanması ve cezanın şahsileştirme kurumunu gözeterek, adaleti sağlamaya çalışacaktır.” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 57-58.)
Bu aşamada, ilgili trafik mevzuatına da değinilmelidir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinde Kavşak; “İki veya daha fazla karayolunun kesişmesi veya birleşmesi ile oluşan ortak alandır.” şeklinde tanımlanmıştır.
“Kavşaklarda geçiş hakkı” başlıklı 57. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde de;
Kavşaklarda aşağıdaki kurallar uygulanır.
b) Trafik zabıtası veya trafik işaret levhası veya ışıklı trafik işaret cihazları bulunmayan kavşaklarda;
- Bütün sürücüler geçiş üstünlüğüne sahip olan araçlara,
- Bütün sürücüler doğru geçmekte olan tramvaylara,
- Doğru geçen tramvay hattı bulunan karayoluna çıkan sürücüler bu yoldan gelen araçlara,
- Bölünmüş yola çıkan sürücüler bu yoldan geçen araçlara,
- Tali yoldan anayola çıkan sürücüler anayoldan gelen araçlara,
- Dönel kavşağa gelen sürücüler dönel kavşak içindeki araçlara,
- Bir iz veya mülkten çıkan sürücüler, karayolundan gelen araçlara,
Geçiş hakkını vermek zorundadırlar.
şeklindeki düzenleme ile tali yoldan ana yola çıkan sürücülerin ana yoldan gelen araçlara geçiş hakkını vermek zorunda oldukları hüküm altına alınmıştır.
“Araç manevralarını düzenleyen kurallar” başlıklı 67. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendindeki;
Manevralarda aşağıdaki kurallar uygulanır.
a) Sürücülerin, park yapmış taşıtlar arasından çıkarken, duraklarken veya park yaparken taşıt yolunun sağına veya soluna yanaşırken, sağa veya sola dönerken, karayolunu kullananlar için tehlike doğurabilecek ve bunların hareketlerini zorlaştıracak şekilde davranmaları yasaktır.”
şeklindeki düzenleme ile de sürücülerin sağa veya sola dönerken, kara yolunun kullananlar için tehlike doğurabilecek ve bunların hareketlerini zorlaştıracak şekilde davranmaları yasaklanmıştır.
“Trafik kazalarında sürücü kusurlarının tespiti ve asli kusur sayılan haller” başlıklı 84. maddesinin birinci fıkrasında da;
Araç sürücüleri trafik kazalarında;
a) Kırmızı ışıklı trafik işaretinde veya yetkili memurun dur işaretinde geçme,
b) Taşıt giremez trafik işareti bulunan karayoluna veya bölünmüş karayolunda karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit, rampa ve bağlantı yollarına girme,
c) İkiden fazla şeritli taşıt yollarında, karşı yönden gelen trafiğin kullandığı şerit veya yol bölümüne girme,
d) Arkadan çarpma,
e) Geçme yasağı olan yerlerde geçme,
f) Doğrultu değiştirme manevralarını yanlış yapma,
g) Şeride tecavüz etme,
h) Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama,
i) Kaplamanın dar olduğu yerlerde geçiş önceliğine uymama,
j) Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama,
k) Yerleşim birimleri dışındaki karayolunun taşıt yolu üzerinde, zorunlu haller dışında park etme veya duraklama ve her durumda gerekli tedbirleri almama,
l) Park için ayrılmış yerlerde veya taşıt yolu dışında kurallara uygun olarak park edilmiş araçlara çarpma,
Hallerinde asli kusurlu sayılırlar.
düzenlemelerine yer verilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Ölen …’ın 25.08.2011 tarihinde 05.50 sıralarında alaca karanlıkta, yerleşim yeri dışında, açık havada, tek yönlü, 10,5 metre genişliğinde, asfalt kaplamalı, hafif eğimli, kuru ve düz yolda sevk ve idaresindeki çekici ve çekiciye bağlı römork ile seyir hâlinde iken seyir istikametinin ilerisinde, sağ tarafta bulunan tali yolda sevk ve idaresindeki çekici ve çekiciye bağlı beton mikseri (römork) ile seyir hâlinde olan sanığın, tali yolun ana yolla kesiştiği kavşağa geldiğinde sol tarafından akan trafiği kontrol etmeden sağa dönüşünü tamamlayıp ana yola girdiği sırada …’ın sevk ve idaresindeki araç ile sanığın aracına bağlı römorkun arkasına çarptığı ve sola yönelerek orta refüjü ayıran banketlere de çarptıktan sonra durduğu, …’ın kaza neticesinde genel beden travmasına maruz kalıp kafatası, yüz ve ekstremitede kemik kırıkları ile beyin kanaması geçirmiş vaziyette yaralı olarak hastaneye kaldırıldığı, tedavisinin ardından 14.09.2011 tarihinde taburcu edildiği, 24.10.2011 tarihinde tekrar durumunun ağırlaşması üzerine hastaneye kaldırılmasına rağmen 26.08.2011 tarihinde maruz kaldığı yaralanmaya bağlı beyin doku harabiyeti ve beyin kanaması sonucu ortaya çıkan klinik tablonun giderek ağırlaşması nedeniyle 30.10.2011 tarihinde vefat ettiği, Adli Tıp Kurumu Birinci İhtisas Kurulunun 29.08.2012 tarihli raporunda da izah edildiği üzere katılanın ölümü ile maruz kaldığı trafik kazasına bağlı yaralanma arasında nedensellik bağının bulunduğu, 05.09.2011 tarihli bilirkişi raporu ile Karayolları Genel Müdürlüğü Trafik Fen Heyeti tarafından düzenlenen 05.06.2013 bilirkişi raporunda da belirtildiği şekilde sanık …’ın asli ve tam kusurlu olduğu, ölen … ile tanık …’ın herhangi bir kusurlarının bulunmadığı, Yerel Mahkemece TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca temel cezanın 5 yıl olarak belirlendiği ve buna ilişkin gerekçenin “Olay nedeni ile sanığa ait cezanın belirlenmesinde TCK’nın 22. maddesi gereğince olayın meydana geliş şekli ve sanığa ait trafik kusurunun belirleyici olduğu… Olayın bu şekilde yaşanmasına sanığın asli ve tam nitelikteki trafik kusurunun sebebiyet verdiği… Başkaca bir kişi veya unsura ait trafik kusurunun bulunmadığı……’ın vefat etmesi ile oldukça ağır bir sonucun meydana geldiği,” şeklinde gösterildiği anlaşılmakla; sevk ve idaresindeki çekici ve çekiciye bağlı römork ile tali yoldan ana yola çıkan sanığın, ana yoldan gelen ölen …’ın aracına geçiş hakkını vermemek suretiyle 2918 sayılı Kanun’un 57/1-b maddesini ve ana yola çıkış sırasında sağa dönerken kara yolunu kullanan ölen için tehlike doğuracak şekilde davranarak aynı Kanun’un 67/1-a maddesini ihlal etmek suretiyle aynı Kanun’un 84. maddesinin birinci fıkrasında sayılan “Kavşaklarda geçiş önceliğine uymama” ve “Manevraları düzenleyen genel şartlara uymama” şeklinde iki asli kusuru birden işlemesi ve olayda tamamen kusurlu olup başka birisinin kusurunun bulunmaması karşısında, suçun işleniş biçimine ve sanığın taksire dayalı kusurunun ağırlığına göre TCK’nın 85/1. maddesi uyarınca temel cezanın 5 yıl hapis cezası olarak belirlenmesinin isabetli olduğu, TCK’nın 3. maddesindeki “orantılılık” ilkesinin ihlal edilmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin temel cezayı 5 yıl olarak belirlenmesine ilişkin direnme gerekçesi isabetli olduğundan, dosyanın bozmaya uyulan yönüyle incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Alanında uzman Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk ve Arabuluculuk Bürosu, gerçek ve tüzel kişilere yönelik her türlü suç isnadı, cezai şikayet, kovuşturma, soruşturma ve diğer ceza davası konularında müvekkillerimize avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti sunmakta ve müvekkillerini ceza mahkemelerinde gerek müşteki vekili ve gerekse sanık müdafi olarak temsil etmektedir.
Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. Gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması ve herhangi bir hak kaybı yaşanmaması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım almaları faydalı olacaktır.
Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.