Yalancı Demek Hakaret mi
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Hakaret – Madde 125
(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.
Madde Gerekçesi
Madde metninde hakaret suçu tanımlanmıştır. Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukukî değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.
Bu düzenlemede 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda benimsenen hakaret ve sövme suçu ayırımı kaldırılmıştır.
Hakaret suçunun oluşabilmesi için, kişiye somut bir fiil veya olgu isnat edilmelidir. Örneğin, kamu görevlisinin bir kişiden bir iş karşılığında belli bir miktar rüşvet aldığı yönünde isnatta bulunulması durumunda hakaret söz konusudur. Kişiye isnad olunan somut fiilin gerçek olup olmamasının, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Ancak, iddia olunan hususun gerçek olduğunun ispat edildiği durumlarda, fail cezalandırılmayacaktır.
Keza, kişiye herhangi bir olayla irtibatlandırmadan, soyut olarak yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret suçu oluşur. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden sözler, somut bir fiil veya olguyla irtibatlandırılmadıkları hâlde, yine de hakaret suçunu oluştururlar. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “hayvan” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı şekilde kişiye soyut olarak “hırsız”, “rüşvetçi”, “sahtekâr”, “fahişe” gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşmaktadır. Kişinin bedenî arızasını ifade etmekle veya kişiye bir hastalık izafe etmekle de hakaret suçu işlenmiş olur. Örneğin, kişiye “kör”, “şaşı”, “topal”, “kambur”, “kel” vs. demekle; kişiye “psikopat”, “frengili” veya “aidsli” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur.
Dikkat edilmelidir ki; davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekir. Kişiye onu toplum nazarında küçük düşürmek amacına yönelik olarak belli bir siyasî kanaatin isnad edilmesi hâlinde de hakaret suçu oluşur. Örneğin, bir kişiye “faşist”, “komünist” veya “mürteci” demekle, hakaret suçu işlenmiş olur. Bir kişiye izafeten söylenen sözün veya bulunulan davranışın o kişiyi küçük düşürücü nitelikte olup olmadığını tayin ederken, toplumda hâkim olan telâkkileri, örf ve âdetleri göz önünde bulundurmak gerekir.
Hakaret suçu, kişi muhatap alınarak işlenebilir. Bu durumda huzurda hakaret söz konusudur.
Hakaret suçu, kişinin gıyabında da işlenebilir. Kişiye hazır bulunmadığı bir ortamda veya doğrudan muttali olamayacağı bir surette hakaret edilmesi durumunda, gıyapta hakaret söz konusudur. Ancak, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, fiilin mağdurun gıyabında ve fakat en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir. Bu kişilerin toplu veya dağınık olmalarının suçun oluşumu üzerinde bir etkisi yoktur. Bir veya iki kişiyle ihtilat ederek de mağdura hakaret edilebilir. Bu gibi durumlarda da esasında bir haksızlık gerçekleşmektedir. Ancak, izlenen suç siyaseti gereğince, gıyapta hakaretin cezalandırılabilmesi için, mağdurun gıyabında en az üç kişiyle ihtilat edilerek, yani en az üç kişi muhatap alınarak hakaretin yapılması şart olarak aranmıştır.
Maddenin ikinci fıkrasında, hakaretin mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir mesajla yapılması hâlinde, birinci fıkra hükmüne istinaden cezaya hükmedileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kişiyi muhatap alan mektup, telgraf, telefon ve benzerî araçlarla yapılan hakaret de, huzurda hakaret olarak cezalandırılmalıdır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, hakaret suçunun kamu görevlisine karşı görevinden dolayı işlenmesi, bu suçun bir nitelikli hâli olarak kabul edilmiştir. Keza, hakaret suçunun dinî, siyasî, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı ya da kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle işlenmesi hâlinde, verilecek cezanın bir yıldan az olamayacağı hüküm altına alınmıştır.
Maddenin dördüncü fıkrası hakaret suçunun alenen işlenmesi, bu suçun bir nitelikli şekli olarak kabul edilmiştir. Aleniyet için aranan temel ölçüt, fiilin, gerçekleştiği koşullar itibarıyla belirli olmayan ve birden fazla kişiler tarafından algılanabilir olmasıdır.
Keza, aleniyetin basın ve yayın yoluyla gerçekleşmesi durumunda artırma oranı ayrıca düzenlenmektedir.
Maddenin son fıkrasında, kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde, suçun kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılacağı hüküm altına alınmıştır.
Yalancı Demek Hakaret mi: Kamu Görevlisine Yalancı Denilmesi Halinde Hakaret Suçu Oluşur mu
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/90 Karar No: 2018/300 Karar Tarihi: 19.06.2018
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
İçtihat Metni
Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı hakaret suçundan sanık …’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 125/1-3-a, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 6.080 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İzmir 23. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 12.05.2011 tarihli ve 541-354 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.04.2014 tarih ve 2054-12843 sayı ile;
“…Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanığın savunması bir bütün olarak değerlendirildiğinde, alacaklı vekili olan katılan avukata karşı söylediği kabul edilen ‘sen ne biçim avukatsın, yalancısın’ şeklindeki sözlerinin yapılan icra takibinin haksız olduğunu bildirmeye matuf olması karşısında, yasal olmayan gerekçeyle mahkumiyet kararı verilmesi,
2- Kabule göre de, sanığın gözaltında geçirdiği sürenin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubuna karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 08.06.2014 tarih ve 317397 sayı ile;
“5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun hakaret kenar başlıklı 125. maddesinin birinci fıkrasında ‘Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.’ hükmü yer almakta olup, bu madde kapsamında hakaret suçunun temel şekli birinci fıkrada nitelikli halleri üçüncü ve dördüncü fıkrada düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde ‘Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığıdır.’ şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.
Ceza Genel Kurulu’nun 31.10.2012 gün 850-1828 sayılı kararında da yer verildiği gibi hakaret eyleminin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin şeref, haysiyet ve namusu, toplum içindeki itibarı, diğer fertler nezdindeki saygınlığı olup, bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleştirilmesi gerekmektedir.
Somut olayda, katılan … tanık …’ın vekili olup, olay öncesinde …’ın sanık …’den alacağı nedeniyle icra takibi başlatmış, borcun ödenmesine ilişkin tarih ve haciz işlemi konusunda taraflar arasında Katılana ait büroda yapılan görüşmede tartışma çıkmış ve sanık … katılan …’in’e ‘sen ne biçim avukatsın, yalancısın’ şeklinde hakaret etmiş, kovuşturma aşamasında dinlenen tanıklar … ve Özgür Burak Şimşek hakaret eylemini doğrulamıştır.
‘Sen ne biçim avukatsın, yalancısın’ şeklindeki sözler, kişinin onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte sözlerdir. Bu sözlerin eleştiri amacıyla söylenen düşünce açıklamaları olarak kabul edilmesi mümkün olmayıp, tahkir edici ve küçük düşürücü nitelikteki bu sözler ile hakaret suçunun oluştuğu…”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 04.12.2014 tarih ve 30039-35070 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık … hakkında kasten yaralama, tehdit ve hakaret, sanık … hakkında kasten yaralamaya teşebbüsten verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin, sanık … hakkında tehdit suçundan verilen kesin nitelikteki mahkûmiyet hükmüne yönelik temyiz talebi ise Özel Dairece temyiz talebinin reddedilmesi suretiyle kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme; sanık … hakkında kamu görevlisine hakaret suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakaret suçunun unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Katılanın alacaklı vekili sıfatıyla sanık ve inceleme dışı sanık … hakkında icra takibi başlattığı, sanığın, borcunu araç vermek suretiyle ödemek istediği, ancak asıl alacaklı olan tanık İmdat’ın buna rıza göstermemesi nedeniyle katılanın bu teklifi geri çevirdiği, bu nedenle taraflar arasında husumet bulunduğu,
UYAP sistemi üzerinden yapılan incelemede; katılanın, alacaklı vekili olarak sanık hakkında icra takibinde bulunması ve 23.07.2010 tarihinde sanığın evine hacze gitmesi üzerine, sanığın, evde olmaması sebebiyle haciz işlemi sırasında olay yerinde bulunan apartman görevlisi tanık Mehmet Şentürk’ü telefonla arayarak, telefonunun megafonunu açmasını isteyip katılanın ve orada bulunan herkesin duyabileceği şekilde ona hitaben sinkaflı sözlerle hakaret ettiği ve çocuklarını öldürmekle tehdit ettiği iddiasıyla yapılan yargılama sonucunda İzmir (Kapatılan) 10. Sulh Ceza Mahkemesince 01.04.2011 tarih ve 1729-466 sayı ile tehdit ve hakaret suçlarından sanığın mahkûmiyetine karar verilmiş, bu hükümlerin sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Ceza Dairesince 15.09.2015 tarih ve 17673-33801 sayı ile; yerel mahkemece verilen hükmün, kanıtlanması hâlinde eylemlerin görevi yaptırmamak için direnme suçunu oluşturabileceği, hakaret suçuyla birlikte eylemleri niteleme ve kanıtları değerlendirme görevinin üst dereceli asliye ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla hüküm kurulması isabetsizliğinden bozulmasına karar verildiği,
Anlaşılmıştır.
Katılan …; tanık …’ın sanık ve inceleme dışı sanık …’den 28.000 TL miktarındaki alacağını tahsili amacıyla alacaklı vekili olarak icra takibi başlattığını, olay tarihinden önce telefonla yaptıkları görüşmede sanığın hacze gitmesi hâlinde kendisini öldüreceğini söyleyerek tehdit ettiğini, hacze gitmek zorunda olduğunu söylemesi üzerine ise kendisine “Senin ananı da sülaleni de sinkaf ederim” şeklinde hakaret içerikli sözler söylediğini, bu görüşmeden sonra sanığın, bürosuna gelerek “Avukat yanlış yapıyorsun, ben savcıdan hâkimden korkmam, yirmi dokuz yıl yatarım var, sen parayı tahsil etmek istiyorsan bana bir hafta müsaade vereceksin, pazartesi günü yani 10 mayıs itibarıyla borcu kapatacağım” diyerek, borcu ödeyeceğine ilişkin yemin ettiğini, buna rağmen borcunu süresinde ödemediğini, sanık ve inceleme dışı sanık …’nin borçlarına karşılık araç vermek istediklerini, ancak asıl alacaklının bu talebi kabul etmemesi nedeniyle kendisinin de kabul etmeyeceğini söylediğini, daha önceden haber vermeden bürosuna gelen sanık …’ın olay tarihinde görüşme başlar başlamaz üzerine doğru geldiğini, ancak büroda bulunanların tutması nedeniyle kendisine vuramadığını, hakaret ve tehdit içerikli sözler söylediğini, inceleme dışı sanık …’nin ise kendisine yönelik suç içeren bir eylemi olmadığını, sanık …’ın hakaret ve tehdit içerikli sözlerinin neler olduğunu hatırlamadığını,
Tanık …; tanık …’ın alacağını tahsil etmek için İzmir’e geldiğini, borçlu olan sanık … ve inceleme dışı sanık … ile görüşmek amacıyla katılanın bürosunda toplandıklarını, haciz yapılacağı söylenince sanık … ve inceleme dışı sanık …’nin borçlarına karşılık araç vermeyi teklif ettiklerini, ancak asıl alacaklının bu teklifi kabul etmemesi nedeniyle katılanın da bunu kabul etmeyeceklerini söylediğini, sanık …’ın, borcun ödeneceği konusunda namus sözü verdiklerini söyleyen katılanın üzerine yürüdüğünü ve “Sen yalancısın, sen ne biçim avukatsın, benim kesinleşmiş cezam var, cezaevine girersem rahat kalacağınızı mı zannediyorsunuz, sizi rahat bırakmam, suçlarıma ortak ederim” şeklinde sözler söylediğini,
Tanık Özgür Burak Şimşek; katılanın bürosunda çalıştığını, sanık … ve inceleme dışı sanık …’nin daha önceden borçlarını ödeyeceklerini taahhüt ettiklerini, ancak on günden fazla süre geçmiş olmasına rağmen borcu ödemediklerini, olay günü asıl alacaklı ve tanık …’ın katılanın bürosuna geldiklerini, haciz işlemi yapılmadan önce sanık … ve inceleme dışı sanık …’nin asıl alacaklı ile görüşmek istediklerini, ancak kendilerini daha önce de aramalarına rağmen telefonu yüzlerine kapattıklarını, haciz işlemi için hazırlık yaptıkları sırada sanık … ve inceleme dışı sanık …’nin büroya gelerek “Bizim teklifimizi kabul etmiyorsunuz, canımızı mı alacaksınız” şeklinde bağırdıklarını, sanık …’ın “Sen ne biçim avukatsın, yalancısın, benim kesinleşmiş cezam var, işlediğim suçlara seni ortak ederim” şeklinde sözler söylediğini ve katılanın bulunduğu masanın yanına gelerek masaya yumrukla vurduğunu, ancak katılana vurmak için yumruk salladığını ya da cisim attığını görmediğini,
Tanık …; olay tarihinden önce sanık …’a 28.000 TL karşılığında bir araç sattığını, bunun karşılığında iki adeti 10.000 TL, bir adedi ise 8.000 TL bedelli olan senetler düzenlediklerini, sanık borcunu ödemeyince avukat olan katılana vekâlet verdiğini, 10.000 TL’lik ilk senet için hacze gittiklerinde sanığın kızının malların kendisine ait olduğunu söylemesi üzerine mal kaldırmadıklarını, bunun üzerine sanığın borcunu 10 Mayıs tarihinde ödeyeceği konusunda söz verdiğini, ancak borcunu ödemediğini, haczin yapılacağı olay günü katılanın bürosuna gittiğini, ancak hacze gitmeden önce sanık ile inceleme dışı sanık …’nin büroya geldiklerini, katılanın, kendilerine söz verdikleri hâlde borcu neden ödemediklerini sorması üzerine sanık ve inceleme dışı sanık …’nin “Sen nasıl avukatsın, bu suçlara seni de ortak ederiz” ve sonrasında da “Biz sapına kadar erkeğiz, delikanlıyız” diyerek katılanın üzerine yürüdüklerini, tanık Hüsmen’in olayları yatıştırmaya çalıştığını, bu sırada sanığın “Ben mafyanın adamıyım, benim arkam sağlam, beni içeriye attırırsan sağ kalacağını mı sanıyorsun?” diyerek tehdit içerikli sözler söylediğini,
İnceleme dışı sanık …; olay tarihinden önce sanık …’ın tanık İmdat’tan borç para aldığını ve ödeyemediğini söyleyerek kendisine kefil olmasını istediğini, bunun üzerine taraflarca hazırlanan iki adeti 10.000 TL, bir adedi ise 8.000 TL bedelli olan senetleri kefil sıfatıyla imzaladığını, yaklaşık beş yıldan beri tanık İmdat’ın sanıktan bu şekilde para aldığını bildiğini, olay günü katılan …’un kendisini telefonla arayarak bürosuna gitmelerini istemesi üzerine sanığa haber verdiğini ve birlikte katılanın bürosuna gittiklerini, burada katılanın haricinde tanıklar Hüsmen ve İmdat’ın da bulunduğunu, ofiste oturan katılanın kendilerini görünce elini masaya vurup ayağa kalkarak kendilerine “Siz delikanlı mısınız? Namussuz şerefsiz insanlarsınız, niye sözünüzde durmuyorsunuz?” dediğini, bunun üzerine kendisinin de katılana “Siz avukatsınız, yasal yollardan gereğini yapın, bize hakaret etmeye hakkınız yok” şeklinde karşılık verdiğini, ancak katılanın kendilerine bağırdığını, kapıyı kilitleyerek polis çağrılmasını istediğini, yine katılanın sanığa “Seni hapishaneye göndereceğim, evdeki eşyayı da icra yoluyla kaldıracağım, el mi yaman bey mi yaman, seni hapishanede şişleteceğim” şeklinde tehdit içerikli sözler söylediğini, katılana hakaret etmediklerini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık …; 2005 yılında borçları olduğu için tanık İmdat’tan yüzde 20 faiz karşılığında 10.000 TL borç aldığını, ancak işleri bozulduğu için borcun tamamını ödeyemediğini, bu tarihten itibaren tanık İmdat’a 100.000 TL civarında ödeme yapmasına karşın borcunun bir türlü bitmediğini, yaklaşık üç ay önce tanık İmdat’la borcun nasıl ödeneceği hususunda konuştuklarını, sonrasında iki adeti 10.000 TL, bir adedi ise 8.000 TL bedelli üç adet senet hazırladıklarını, senetleri kefil sıfatıyla inceleme dışı sanık …’nin de imzladığını, vadesi geldiğinde senetlerden birinin 3.000 TL’lik kısmını ödeyebildiğini, diğer senetlerin vadesi gelmesine rağmen ödeme yapamadığını, bunun üzerine tanık İmdat’ın katılan aracılığıyla senetleri icraya koyduğunu, esasen tanık İmdat’tan aldığı paranın katılana ait olduğunu, katılan, ödenmeyen borç nedeniyle icra takibi yapacağını söylediğinde, “İcra için gelirsen kendini mali şubede bulursun” dediğini, ancak katılanın “Ben avukatım, benim sicilim temiz, ancak senin sicilin temiz değil, ben her türlü yırtarım, bu iş senin canınla bitecek” dediğini, yaklaşık on beş gün önce ödenmeyen 10.000 TL bedelli ilk senetle ilgili evine haciz yapmaya gelen katılanı telefonla arayarak evini satıp borcunu ödeyeceğini söylediğini, ancak iddia edildiği şekilde herhangi bir tarih vermediğini, yine katılanın ofisine giderek bu konuda konuşmadığını, olay günü katılan …’un kendisini telefonla arayarak “Gel sana bir kıyak yapalım” dediğini, katılanın inceleme dışı sanık …’yi de aynı şekilde araması üzerine birlikte katılanın bürosuna gittiklerini, burada katılanın haricinde tanıklar Hüsmen ve İmdat’ın da bulunduğunu, ofiste oturan katılanın kendilerini görünce elini masaya vurup, kalkarak kendilerine “Sizin ananızı avradınızı sinkaf ederim, milleti ve devleti dolandırdınız, kapıyı kapatın, polis çağırın” dediğini, bunun üzerine kendilerinin de katılana “Polis çağırın, bir suçumuz yok ki kaçalım” şeklinde karşılık verdiğini, yine katılanın kendilerine yönelik “Seni hapishaneye göndereceğim, evdeki eşyayı da icra yoluyla kaldıracağım, el mi yaman bey mi yaman, seni hapishanede şişleteceğim” şeklinde tehdit içerikli sözler söylediğini, katılana hakaret etmediklerini ve üzerine yürümediklerini savunmuştur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Hakaret” başlıklı 125. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Bir kimseye onur, şeref ve saygınlığını rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat eden veya sövmek suretiyle bir kimsenin onur, şeref ve saygınlığına saldıran kişi, üç aydan iki yıla kadar hapis veya adli para cezası ile cezalandırılır. Mağdurun gıyabında hakaretin cezalandırılabilmesi için fiilin en az üç kişiyle ihtilat ederek işlenmesi gerekir.
(2) Fiilin, mağduru muhatap alan sesli, yazılı veya görüntülü bir iletiyle işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkrada belirtilen cezaya hükmolunur.
(3) Hakaret suçunun;
a) Kamu görevlisine karşı görevinden dolayı,
b) Dini, siyasi, sosyal, felsefi inanç, düşünce ve kanaatlerini açıklamasından, değiştirmesinden, yaymaya çalışmasından, mensup olduğu dinin emir ve yasaklarına uygun davranmasından dolayı,
c) Kişinin mensup bulunduğu dine göre kutsal sayılan değerlerden bahisle,
İşlenmesi halinde, cezanın alt sınırı bir yıldan az olamaz.
(4) Hakaretin alenen işlenmesi halinde ceza altıda biri oranında artırılır.
(5) Kurul hâlinde çalışan kamu görevlilerine görevlerinden dolayı hakaret edilmesi hâlinde suç, kurulu oluşturan üyelere karşı işlenmiş sayılır. Ancak, bu durumda zincirleme suça ilişkin madde hükümleri uygulanır.”
Bu düzenleme ile 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’ndan farklı olarak hakaret ve sövme ayrımı kaldırılmış, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnat etmek veya sövmek hakaret suçunu oluşturan seçimlik hareketler olarak belirlenmiştir. (Mahmut Koca- İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.430)
Hakaret fiillerinin cezalandırılmasıyla korunan hukuki değer, kişilerin onur, şeref ve saygınlığı olup bu suçun oluşabilmesi için, davranışın kişiyi küçük düşürmeye matuf olarak gerçekleşmesi gerekmektedir. Bir hareketin tahkir edici olup olmadığı bazı durumlarda nispi olup, zamana, yere ve duruma göre değişebilmektedir.
Öte yandan, rahatsız edici her türlü sözün hakaret suçu bağlamında değerlendirilmemesi, sözlerin açıkça, onur, şeref ve saygınlığı rencide edebilecek nitelikte somut bir fiil veya olgu isnadını veya sövmek fiilini oluşturması gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Katılanın, sanığın bürosuna gelerek borcunu 10 Mayıs tarihinde ödeyeceği konusunda söz verdiğine ilişkin beyanına karşın sanığın bu beyanların doğru olmadığını savunması ve alacağın miktarı konusunda taraflar arasında ihtilaf bulunması hususları birlikte değerlendirildiğinde; sanığın katılana yönelik sarf ettiği “Sen yalancısın, nasıl avukatsın” şeklindeki sözlerin, katılanın, borcun belirtilen tarihte ödeneceği konusunda söz verildiğine ilişkin beyanına karşılık olarak ve borç miktarının gerçek durumu yansıtmadığını vurgulamak için söylenmiş olabileceği, somut olayın özellikleri de gözetildiğinde rahatsız edici, nezaket dışı ve kaba hitap tarzı niteliğindeki bu sözlerin katılanı küçük düşürmeye matuf olarak söylenmemesi nedeniyle hakaret suçunun kanuni unsurlarının gerçekleşmediği kabul edilmelidir.
Bu itibarla; haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle,
.1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
.2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.06.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Yalancı Demek Hakaret mi – Emsal Yargıtay Kararları
Olay günü sanığın katılana söylediği “siz yalancı ve terbiyesizsiniz” şeklinde kaba hitap tarzı niteliğindeki sözlerin, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurları oluşmamıştır. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2020/9445 sayılı Karar)
Sanığın, hakkında işlem yapan polis memuru katılana söylediği “yalan söylüyorsun, sen yalancısın” biçimindeki söz, nezaket dışı kaba hitap tarzı olup, sövme, somut bir fiil ya da olgu isnadı olarak kabul edilemez. Bu nedenle, sanığın beraati yerine mahkûmiyet kararı verilmesi yasaya aykırıdır. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2020/8169 sayılı Karar)
sanığın mağdura yönelttiği “ne kadar bencil ve yalancı adam olduğunu Allah bana gösterdi, yalancılar” şeklindeki söz hakaret suçunun unsurlarını oluşturmaz. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2020/7439 sayılı Karar)
Sanığın, “sen çok terbiyesiz, riyakar, yalancı birisin, söyledim, yine söylüyorum.” şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözleri, katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurlarını oluşturmaz. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2019/11986 sayılı Karar)
Sanığın olay günü müştekiye söylediği “suratsız kadın, şekilsiz, yalancı” şeklinde ve kaba hitap tarzı niteliğindeki sözleri, muhatabın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun yasal unsurları oluşmamıştır. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2018/16410 sayılı Karar)
Katılanın olay tarihinde sanığın polis memuru olan kardeşinin amiri olduğu ve sanığın aşamalardaki beyanlarında katılanın kardeşine yönelik davranışları nedeniyle katılana hitaben “kardeşime komplo kurdunuz, hakim kadınla işbirliği yapıyorsun, sürekli mesleğinizi kötüye kullanıyorsunuz, sen yalanı meslek edinmişsin, Selami müdürü yalanlarla doldurmaya ne hakkın var senin yalancı iftiracı” şeklindeki sözleri, olayın bütünlüğü içerisinde eleştiri maksatlı söylendiği ve katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmaması nedeniyle hakaret suçunun unsurları oluşmamıştır. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2018/10416 sayılı Karar)
Sanığın karakolda ”yazıklar olsun size, hepiniz yalancısınız, yalan konuşuyorsunuz’‘ şeklindeki sözleri, söylendiği bağlam içinde katılanın onur, şeref ve saygınlığını rencide edici boyutta olmayıp, rahatsız edici ve nezaket dışı sözler niteliğinde olduğundan hakaret suçunun unsurları oluşmamıştır. (Yargıtay 18. Ceza Dairesi, 2017/7936 sayılı Karar)
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.