Zincirleme Biçimde Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Kişilere Haksız Menfaat Sağlanması Gerekir mi

Zincirleme Biçimde Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Kişilere Haksız Menfaat Sağlanması Gerekir mi - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Zülküf Arslan Hukuk Bürosu 0352 222 1661

Zincirleme Biçimde Görevi Kötüye Kullanma Suçu

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Görevi kötüye kullanma – Madde 257

(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Madde Gerekçesi

Bir kamu göreviyle görevlendirilen kişi, bu kamu faaliyetinin yürütülmesi sırasında, görevinin gerekli kıldığı yükümlülüklere uygun hareket etmek zorundadırlar. Öyle ki; kamu faaliyetlerinin gerek eşitlik gerek liyakatlilik açısından adalet ilkelerine uygun yürütüldüğü hususunda toplumda hâkim olan güvenin, inancın sarsılmaması gerekir.

Bu yükümlülükle bağdaşmayan davranışlar, belli koşullar altında suç olarak tanımlanmıştır. Görevi kötüye kullanma suçu, bu bakımdan genel, tali ve tamamlayıcı bir suç olarak tanımlanmıştır.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, gerçekleştirilen fiilin, kamu görevlisinin görevi alanına giren bir hususla ilgili olması gerekir.

Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunun oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.

Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir. Örneğin kişi, tabi tutulduğu sınavda başarılı olmasına rağmen, başarısız gösterilmiş olabilir. Bir imar planı uygulamasında, belli bir parsel, sahibine duyulan husumet dolayısıyla, plan tekniğine aykırı olarak, yeşil alan olarak gösterilmiş olabilir. Kişinin, kamusal bir finans kaynağından yararlanması için gerekli şartları taşıdığı hâlde, yararlanması engellenmiş olabilir. Kişinin, belli bir sınai veya ticari faaliyetle ilgili olarak gerekli izin koşullarını taşıdığı hâlde, bu faaliyeti engellenmiş olabilir.

Haklı olan işin görülmesinden sonra kişilerden yarar sağlanması da, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur. Çünkü, bu yarar, kamu görevlisi sıfatını taşıması ve işi görmüş olması dolayısıyla kişiye sağlanmaktadır. Bu gibi durumlarda, kişiler hakkının teslim edilmesi konusunda en azından bir kaygıyla hareket etmektedirler. Kamu görevlisine yarar sağlanması görünüşte rızaya dayalı olsa bile; kamusal görevlerin eşitlik ve liyakat esasına göre yürütüldüğü hususunda taşınan kaygı dolayısıyla, burada da bir mağduriyetin varlığını kabul etmek gerekir.

Görevin gereklerine aykırı davranış dolayısıyla, kamu açısından bir zarar meydana gelmiş olabilir. Örneğin orman alanında veya kamu arazisinin işgaliyle yapılan işyeri veya konutlara elektrik, su, gaz, telefon ve yol gibi alt yapı hizmetleri götürülmekle, görevin gereklerine aykırı davranılmış olabilir.

Görevin gereklerine aykırı davranmak suretiyle kişilere haksız bir kazanç sağlanmış olabilir. Örneğin kişi, kamusal bir finans kaynağından yararlanması için gerekli şartları taşımadığı hâlde, yararlandırılmış olabilir. Kişiye, belli bir sınai veya ticari faaliyetle ilgili olarak gerekli izin koşullarını taşımadığı hâlde, bu faaliyetin icrasına yönelik olarak izin verilmiş olabilir. Bir imar planı uygulamasında, belli bir parsel üzerinde, plan tekniğine veya imar planına aykırı olarak yapılaşmaya imkân sağlanmış olabilir.

Böylece, İtalyan hukukunun etkisiyle gerek doktrinimizde gerek Yargıtay’ın kimi kararlarında kabul gören sübjektif sınırlama ölçütü terkedilmiştir.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, görevin gereklerine aykırı davranışın mutlaka icrai davranış olması gerekmemektedir. Görevin gereklerine aykırı davranışın, ihmalî bir hareket olması hâlinde de, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir. Görevi kötüye kullanma suçunun icrai veya ihmali davranışla işlenmesinin sadece ceza miktarı üzerinde bir etkisi olabilecektir.

Bu düzenlemeyle, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanununda yer verilen keyfi muamele, görevi kötüye kullanma ve görevi ihmal suçları ayırımından vazgeçilmiştir.

Görevin gereklerine aykırı davranış sonucunda, bir insan ölmüş veya yaralanmış olabilir. Bu durumda; kamu görevlisinin görevinin gereği olan belli bir icraî davranışta bulunmak yönündeki yükümlülüğünü yerine getirmemesi dolayısıyla, görevi kötüye kullanma suçunun oluştuğunda kuşku yoktur. Ancak, bu durumda aynı zamanda ihmalî davranışla öldürme veya yaralama suçu oluşmaktadır.

Görevi kötüye kullanma suçu, genel, tali ve tamamlayıcı bir suç tipidir. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın başka bir suçu oluşturmadığı hâllerde, kamu görevlisini bu suça istinaden cezalandırmak gerekir. Buna karşılık, görevle bağlantılı yükümlülüğün ihmali sonucunda şayet bir kişi ölmüş veya yaralanmış ise, kişi artık görevi kötüye kullanma suçundan dolayı cezalandırılamaz. Bu durumda, ihmalî davranışla işlenmiş öldürme veya yaralama suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir.

Zincirleme suç – Madde 43

(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır.  Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.

(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.

Madde Gerekçesi

“Müteselsil suç” yerine zincirleme suç kavramı benimsenmiştir. Zincirleme suç hâlinde aynı suçun birden fazla işlenmiş olması söz konusudur. Ancak, bu suçlar, aynı suç işleme kararı kapsamında işlenmektedirler, yani, bu suçlar arasında sübjektif bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle, kişiye bu suçların her birinden dolayı ayrı ayrı değil, bir ceza verilmekte ve fakat cezanın miktarı artırılmaktadır. Ancak, bu durumda cezanın artırım oranları Tasarıya göre yükseltilmiştir.

Bir suçun aynı suç işleme kararı kapsamında olsa da değişik kişilere karşı birden fazla işlenmesi hâlinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Buna göre, örneğin, bir otoparkta bulunan otomobillerin camları kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, her bir kişiye ait otomobildeki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ve olayda cezaların içtimaı hükümleri uygulanır.

Maddenin ikinci fıkrasında, bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenen suçlardan dolayı sorumlulukla ilgili bir içtima hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümle, uygulamamızda karşılaşılan tereddütlerin önüne geçilmek amaçlanmıştır. Örneğin bir sözle birden fazla kişiye sövülmüş olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluşur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır.

Maddenin üçüncü fıkrasında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.

Zincirleme Biçimde Görevi Kötüye Kullanma Suçunda Kişilere Haksız Menfaat Sağlanması Gerekir mi

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2014/547 Karar No: 2015/426 Karar Tarihi: 01.12.2015

Mahkemesi: … Ceza Dairesi

İki ayrı görevi kötüye kullanma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda sanık …’ın 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 257/1, 43/1, 62, 50/1-a, 52/2 ve 52/4. maddeleri uyarınca 3.740 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye ve aynı kanunun 53/5. maddesi uyarınca cezanın infazından sonra işlemek üzere takdiren 93 gün süreyle 53/1-a maddesinde belirtilen hak ve yetkileri kullanmaktan yasaklanmasına ilişkin, … Ceza Dairesince verilen … gün ve … sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istemli … gün ve 12-2014/3 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanığın, zincirleme biçimde görevi kötüye kullanma suçundan mahkûmiyetine karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa yüklenen görevi kötüye kullanma suçlarının unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamına göre;

Suç tarihinde … Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olan sanığın 12.09.2007 tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi üyeliğinde çalışmak ve gerektiğinde diğer işlere bakmak üzere görevlendirildiği,

Sanığın üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçlarına ilişkin ilk eylemde; … Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/579 esas sayılı dosyasında bilirkişi olarak görev yapan polis memuru …’a dosyanın sanıkları olan gümrük muhafaza memurlarını tanıdığını söyleyerek sanıklar lehine rapor hazırlaması hususunda telkinlerde bulunduğu, bilirkişiyi adliyede görev yapan polisler aracılığı ile birkaç kez yanına çağırdığı, bilirkişinin gelmemesi üzerine amirlerine şikayet ettiği, istediği gibi rapor hazırlamaması üzerine bilirkişinin tanıdığı bir gümrük muhafaza memuruna “istediğim gibi rapor hazırlamamış ben de amirlerine söyledim, Musabeyli ilçesine sürdürdüm” şeklinde sözler söylediği,

Tanık …; … İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğünde polis memuru olarak görev yaptığını, … Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/579 esas sayılı dosyasında bilirkişi olarak görevlendirildiğini, keşiften birkaç gün sonra … Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının koruması olan polis memuru …’nin kendisini arayarak adliyeye gelmesini istediğini, adliyeye gittiğinde sanığın çağırdığını öğrendiğini ve bahçede beklemeye başladığını, sanığın geldikten sonra kendisini adliyenin bahçesinde bir kenara çekerek “Sen Sulh Ceza Mahkemesi’nde 2011/579 esas sayılı dosyada bilirkişi olarak atanmışsın, yargılananlar bizim çocuklardır, iyi çocuklardır, raporunda olumlu görüş bildir” şeklinde sözler söylediğini, çok şaşırdığını ne diyeceğini bilemediğini, bu olaydan birkaç gün sonra polis memuru …’nin tekrar arayarak sanığın çağırdığını söylediğini, aynı olay nedeniyle konuşacağını düşünerek müsait olmadığını söylediğini, bir gün sonra …’nin tekrar arayarak sanığın çağırdığını söylediğini, yorgun olduğunu söyleyerek gitmediğini, bu olaydan birkaç gün sonra sanığın … İl Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Şube Müdürlüğüne gelerek şube müdürünü ziyaret ettiğini, sanık çıktıktan sonra şube müdürünün yanına gittiğini, şube müdürünün kendisine “hakim bey Sulh Ceza Mahkemesindeki bilirkişiliğin ile ilgili olarak sitem etti, çağırmasına rağmen yanına gitmediğini söyledi” şeklinde sözler söylediğini, şube müdürüne olayı olduğu gibi anlattığını, onun da kendisine hak verdiğini, bu olaydan birkaç gün sonra Adliye’nin önünde görev yapan trafik polisi …’un arayarak sanığın çağırdığını söylediğini, dosya ile ilgili raporu yazıp verdiğini ve gelmek istemediğini söylediğini, ayrıca sanığın eskiden … Gümrük müdürlüğünde memur olarak görev yapan …’a da kendisi ile ilgili “sanıklar lehine rapor düzenlememiş, olumsuz görüş bildirmiş, ben de onu amirleri ile görüşerek Musabeyli ilçesine sürdürttüm” şeklinde sözler söylediğini beyan ettiği,

Tanığın ifadesinde belirttiği tanıklar … ve … ve …’ın tanığın beyanlarını doğrular nitelikte beyanlarda bulunduğu,

Gümrük muhafaza memurlarının yargılandığı … Sulh Ceza Mahkemesinin 2011/579 esas sayılı dosyasında 18.11.2011 tarihinde tensip yapıldığı, 27.12.2011 tarihli ilk oturumda 06.01.2012 tarihinde keşif yapılmasına karar verildiği, belirlenen tarihte keşif yapıldığı, bilirkişi olarak polis memuru …’in belirlendiği, bilirkişinin raporunu 18.01.2012 tarihinde mahkemeye ibraz ettiği, mahkeme hakimi tarafından 19.01.2012 tarihinde dosyasına konulmak üzere havale edildiği, 12.02.2012, 03.04.2012 tarihli oturumlardan sonra 10.05.2012 tarihli oturumda sanıkların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 257/2. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, dosya ile ilgili bütün işlemlerin hâkim … tarafından yapıldığı, sanığın bu dosyadaki yargılamaya katılmadığı,

Sanığın üzerine atılı suçlamaları kabul etmediği, zaman zaman … Sulh Ceza Mahkemesinin duruşmalarına çıktığı için söz konusu dosyadan haberdar olduğunu, dosyanın bilirkişi olan polis memurunu görünce “Allah rızası için doğru rapor düzenle” şeklinde sözler söylediğini beyan ettiği,

İkinci eylemde ise; sanığın 22.02.2012 tarihinde Suriye’den ülkemize giriş yapan ve içerisinde kaçak eşya bulunan Suriye plakalı iki araçla ilgili olarak görevli gümrük muayene memurlarıyla görüşerek, araçların muayenesini yaptırmadan ülkemize girişlerini sağladığının iddia edildiği,

… Gümrük Sahasında bulunan kamera kayıtlarının incelenmesi sonrasında tutulan tutanakta; saat 20.45.43’te sanık ve beraberindeki takım elbiseli 2. şahsın pasaport kontrol noktasının yanında bulunan araç triptik kontrol bölümüne girdikleri, saat 20.47.30’da Suriye istikametinden … muayene alanına plakası ve markası tespit edilemeyen açık renkli bir aracın geldiği, ardından saat 20.47.52’de Suriye istikametinden … muayene alanına plakası ve markası tespit edilemeyen koyu renkli 2. bir aracın geldiği, araçlardan inen şahısların pasaport kontrol noktasına ve araç triptik bölümüne gittikleri, bu sırada saat 20.48.53’te sanığın bu şahıslara bakarak araç triptik kontrol noktasından yaya olarak çıkıp gümrük muhafaza memurlarının bulunduğu kulübeye doğru ilerleyerek buradaki memurlara kafasını Suriye plakalı araçların bulunduğu tarafa çevirip işaret ederek bir şeyler söylediği ve tekrar araç triptik bölümüne doğru yürüdüğü, burada Suriye plakalı araçtan inen şahısla bir süre konuştuğu, ardından araç triptik bölümüne girdiği, saat 20.53.36’da iki gümrük memurunun bahse konu araçları ellerindeki fenerle, araçların kapılarını açarak kontrol ettikleri, saat 20.54.53’te her iki aracın gümrük muayene alanından … istikametine doğru hareket ettiği, saat 21.00.53’de açık renkli aracın gümrük kapısından çıkıp Kilis istikametine hareket ettiği sırada arkasında bekleyen koyu renkli araca sanığa ait 01 … 01 plakalı aracın selektör yaparak işaret vermesiyle koyu renkli aracın durduğu, sanığın aracının koyu renkli aracın yanına yanaşıp 10 saniye kadar bu aracın yanında kalarak Kilis istikametine doğru gittiği bilgilerinin yer aldığı,

Olay, araç arama, muhafaza altına alma ve yakalama tutanağına göre, Gümrük sahasından çıktıktan sonra durdurulan iki araçta, üçü Suriye uyruklu dört kişinin yakalandığı, araçların arka bagaj, ön ve arka paspas altları ve arka koltuk altında toplam 247 paket sigara ve 17.7 kilo çayın bulunduğu,

Tanık …; 22.02.2012 günü geceleyin saat 21.00-21.30 sıralarında Suriye’den birkaç aracın kaçak eşya getireceği ihbarı yapılması üzerine takip için beklemeye başladıklarını, bu arada gümrük muayene memurlarının bulunduğu yerde sanığa ait aracın park halinde olduğunu, 22.00-22.30 sıralarında takibe konu … ve … plakalı araçların muayene peronuna girdiklerini, sanığın muayene memurlarının yanında oturduğunu, muayene peronu ile sanığın oturduğu yer arasında kısa bir mesafe olduğunu, her iki aracın içerisinde şoförle birlikte ikişer kişi bulunduğunu, araçlardan bir kişinin inerek sanığın yanına geldiğini, ayaküstü iki dakika kadar konuştuktan sonra müdür yardımcısı olarak tanıdığı ancak ismini bilmediği bir kişinin sanığın yanına geldiğini, kısa bir konuşma yaptıklarını, sonrasında araçların çıkışının yapıldığı yere sanık ile müdür yardımcısı olan kişinin birlikte gittiklerini, kısa bir görüşmeden sonra ismini bilmediği muayene memurlarının çok kısa bir süre usulen kontrol yapar gibi görünüp araçların kapılarını kapatarak çıkış işlemlerini tamamladıklarını, araçlar muayene peronu dışına çıktıktan sonra sanığın bu şahısların yanına yaya olarak gittiğini, daha önce muayene peronunda görüştüğü kişinin sanığa “daha sonra görüşürüz” dediğini, sanığın aracı ortada olmak üzere gümrük sahasından çıktıklarını, gümrük sahasının yaklaşık 1 kilometre kadar dışında … Fabrikasının önünde ekipler tarafından her iki aracın durdurulduğunu, aramalar sonucunda her iki araçta gümrük kaçağı eşyaların ele geçirildiğini beyan ettiği,

Araçta bulunan şahıslar hakkında açılan dava soncunda Türkiye uyruklu sanığın beraatine, Suriye uyruklu sanıkların 5607 sayılı Kanunun 3/1. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 231. maddeleri uyarınca cezalandırılmalarına ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, sanıkların aşamalarda kaçak eşyaları Türkiye’deki akrabalarına getirdiklerini, gümrük memurlarından saklamadıklarını, memurların eşyaları gördüklerini, memurların vergi verileceğine ilişkin bir şey söylemediklerini beyan ettikleri, dosya kapsamından ve UYAP kayıtlarının incelenmesinde gümrük muhafaza memurları hakkında herhangi bir soruşturmanın yapılmadığı anlaşıldığı,

Sanığın üzerine atılı suçlamayı kabul etmediği olay tarihinde daha önceden tanıdığı ve yakın bir zamanda kızını evlendiren gümrük muhafaza memuru …’ı tebrik için gümrük sahasına gittiğini beyan ettiği,

Anlaşılmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun Görevi kötüye kullanma başlıklı 257. maddesi;

“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, birinci fıkra hükmüne göre cezalandırılır.”

şeklinde iken, 19.12.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanunun birinci maddesi ile birinci ve ikinci fıkralarında yer alan “kazanç” ibareleri “menfaat”, birinci fıkrasında yer alan “bir yıldan üç yıla kadar” ibaresi “altı aydan iki yıla kadar”, ikinci fıkrasında yer alan “altı aydan iki yıla kadar” ibaresi “üç aydan bir yıla kadar” ve üçüncü fıkrasında yer alan “birinci fıkra hükmüne göre” ibaresi “bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile” biçiminde değiştirilmek suretiyle,

“(1) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan hâller dışında, görevinin gereklerini yapmakta ihmal veya gecikme göstererek, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir menfaat sağlayan kamu görevlisi, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) İrtikâp suçunu oluşturmadığı takdirde, görevinin gereklerine uygun davranması için veya bu nedenle kişilerden kendisine veya bir başkasına çıkar sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.”

şekline dönüştürülmüş, 05.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6352 sayılı Kanunun 105. maddesi ile de üçüncü fıkra yürürlükten kaldırılmıştır.

Uyuşmazlık konusunun çözümüne ilişkin olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 257. maddesinin 1. fıkrasında düzenlenen icrai davranışlarla görevi kötüye kullanma suçu değerlendirilmelidir. Görevi kötüye kullanma suçu, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu aykırı davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız kazanç, suç tarihinden sonra 6086 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası ise haksız menfaat sağlanması ile oluşur.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşması için gerekli olan ilk şart, kamu görevlisi olan failin yaptığı işle ilgili olarak kanun veya diğer idari düzenlemelerden doğan bir görevinin olması ve bu görevi dolayısıyla yetkili bulunmasıdır.

Bir kimse kamu görevlisi olmasına karşın o işle ilgili görevi ve yetkisi yok ise, başka bir suçu oluşturmayan hukuka aykırı davranışı disiplin cezasını gerektirebilirse de, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmayacaktır. Çünkü, hukuken sahip olunmayan bir yetkinin kötüye kullanılmasından da söz edilemez.

Görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için, norma aykırı davranış yetmemekte; bu davranış nedeniyle, kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması gerekmektedir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 257. madde gerekçesinde, suçun oluşmasına ilişkin genel şartlar; “Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir.” şeklinde vurgulanmış, öğretide de bu husus; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 257. maddesindeki suçun oluşması, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesinden, kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanmasına bağlıdır. Bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışlar, suç kapsamında değerlendirilemez. (Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku-Özel Hükümler, 6.Bası, s.685 vd.) şeklinde açıklanmıştır.

Norma aykırı davranışın maddede belirtilen sonuçları doğurup doğurmadığının saptanabilmesi için öncelikle “mağduriyet, kamunun zarara uğraması ve haksız menfaat” kavramların açıklanması ve somut olayda, bunların gerçekleşip gerçekleşmediklerinin belirlenmesi gerekmektedir.

Mağduriyet kavramı, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararla sınırlı olmayıp, bireysel hakların ihlali sonucunu doğuran her türlü davranışı ifade eder. Madde gerekçesinde bu husus; Görevin gereklerine aykırı davranışın, kişinin mağduriyetine neden olunması gerekir. Bu mağduriyet, sadece ekonomik bakımdan uğranılan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı, zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir.” şeklinde açıkça vurgulanmış, mağduriyet kavramından ne anlaşılması gerektiği öğretide de; “Söz konusu mağduriyet sadece ekonomik bakımdan ortaya çıkan zararı ifade etmez. Mağduriyet kavramı ekonomik zarar kavramından daha geniş bir anlama sahiptir. Bireyin, sosyal, siyasi, medeni her türlü haklarının ihlali sonucunu doğuran hareketler bu kapsamda değerlendirilmelidir.” (Artuk-Gökçen-Yenidünya, TCK Şerhi-Özel Hükümler, 5. Cilt, Ankara 2009, s. 5025) şeklinde açıklanmıştır.

Kişilere haksız kazanç sağlanmasını da içine alan kişilere haksız menfaat sağlanması da, kişilere hukuka aykırı olarak maddi ya da manevi yarar sağlanmasıdır.

Kamunun zarara uğraması hususuna gelince; madde gerekçesinde “ekonomik bir zarar olduğu” vurgulanan anılan kavramla ilgili olarak kanuni düzenleme içeren, 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 71. maddesinde ise; mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması şeklinde tanımlanan kamu zararı, her somut olayda hakim tarafından, iş, mal veya hizmetin rayiç bedelinden daha yüksek bir fiyatla alınıp alınmadığı veya aynı şekilde yaptırılıp yaptırılmadığı, somut olayın kendine özgü özellikleri de dikkate alınarak belirlenmelidir. Bu belirleme; uğranılan kamu zararının miktarının kesin bir biçimde saptanması anlamında olmayıp, miktarı saptanamasa dahi, işin veya hizmetin niteliği nazara alınarak, rayiç bedelden daha yüksek bir bedelle alım veya yapımın gerçekleştirildiğinin anlaşılması halinde de kamu zararının varlığı kabul edilmelidir. Ancak bu belirleme yapılırken, norma aykırı her davranışın, kamuya duyulan güveni sarstığı, dolayısıyla, kamu zararına yol açtığı veya zarara uğrama ihtimalini ortaya çıkardığı şeklindeki bir varsayımla da hareket edilmemelidir.

Bu bilgi ve belgeler ışığında birinci eylemle ilgili olarak uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;

Suç tarihinde Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olan sanığın Sulh Ceza Mahkemesinde görülmekte olan bir davanın sanıkları lehine rapor düzenlemesi konusunda bilirkişiye telkinlerde bulunduğu anlaşılmakta ise de, sanığın söz konusu dosyayla ile ilgili olarak herhangi bir görev ve yetkisinin olmaması ve olaya ilişkin yargılamaya da katılmamış olması nedeniyle, disiplin suçu oluşturup oluşturmayacağının takdir ve tayini merciine ait olmak üzere, eylemin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmayacağı,

Öte yandan sanığın eylemi 6352 sayılı Kanun ile değişik yargı görevi yapanı, bilirkişiyi veya tanığı etkilemeye teşebbüs başlıklı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 277/1. maddesinde düzenlenen suç kapsamında kaldığı düşünülebilir ise de, bilirkişiyi etkilemeye teşebbüs şeklindeki kanuni düzenleme 18.01.2012 olan suç tarihinden sonra, 02.07.2012 tarihinde yapılan değişiklik ile maddeye eklendiğinden suç tarihi itibariyle eylemin TCK’nın 277. maddesinde düzenlenen suçu da oluşturmadığı anlaşılmaktadır.

Bu itibarla, sanığın birinci eylem nedeniyle cezalandırılmasına hükmeden Özel Daire kararı isabetsizdir.

İkinci eylemle ilgili olarak uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gelince;

Sanığın 22.02.2012 tarihinde Suriye’den ülkemize giriş yapan ve içerisinde kaçak eşya bulunan Suriye plakalı iki aracın, görevli gümrük muayene memurlarıyla görüşerek, gerekli muayenesini yaptırmadan ülkemize girişine yardım ettiği iddia edilmişse de; bu uyuşmazlık yönünden de Ağır Ceza Mahkemesi üyesi olan sanığın gümrük sahası ile ilgili herhangi bir görevinin bulunmaması nedeniyle, disiplin suçu oluşturup oluşturmayacağının takdir ve tayini merciine ait olmak üzere, eylem görevi kötüye kullanma suçunu oluşturmayacaktır.

Bu itibarla, sanığın ikinci eylem nedeniyle de cezalandırılmasına hükmeden Özel Daire kararı isabetsizdir.

Sonuç olarak, sanığın temyiz itirazlarının kabulü ile Özel Daire mahkumiyet hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.

Sonuç:

Açıklanan nedenlerle;

1- … Ceza Dairesinin … gün ve … sayılı hükmünün sanığın üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçlarının unsurları oluşmadığı gözetilmeden mahkumiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- Dosyanın, … Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.11.2015 günü yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 01.12.2015 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.