Birden Fazla Kişiye Karşı Zincirleme Tehdit Suçunda Uzlaştırma Hükümleri Uygulanır mı

Birden Fazla Kişiye Karşı Zincirleme Tehdit Suçunda Uzlaştırma Hükümleri Uygulanır mı - Kayseri Ceza Avukatı - Kayseri Ağır Ceza Avukatı - Av. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu

Birden Fazla Kişiye Karşı Zincirleme Tehdit Suçunda Uzlaştırma

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Zincirleme suç – Madde 43

(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.

(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.

(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.

Tehdit – Madde 106

(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun kadına karşı işlenmesi hâlinde cezanın alt sınırı dokuz aydan az olamaz. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu

Uzlaştırma – Madde 253

(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:

a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.

b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),

2. Taksirle yaralama (madde 89),

3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),

4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),

5. İş ve çalışma hürriyetinin ihlali (madde 117, birinci fıkra; madde 119, birinci fıkra (c) bendi),

6. Hırsızlık (madde 141),

7. Güveni kötüye kullanma (madde 155),

8. Dolandırıcılık (madde 157),

9. Suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi (madde 165),

10. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),

11. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),

suçları.

c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.

(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.

(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda ve ısrarlı takip suçunda (madde 123/A), uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte aynı mağdura karşı işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2019/306 Karar No: 2019/519 Karar Tarihi: 02.07.2019

Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 4. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi

Özet: Olayın başlangıcı ve gelişimi gözetildiğinde, sanığın, mağdur H.’ye yönelik eylemi ile mağdurlar Z. ve R.’ye yönelik eylemleri arasında tek bir iradi karardan bahsetmenin mümkün olmadığı, aksine farklı nedenlere dayanan suç işleme kararının söz konusu olduğu, zira sanığın aldığı suç işleme kararının icrası kapsamında mağdur H.’ye karşı tehdit eylemini gerçekleştirmesinin ardından, ilk başta iş yerinde bulunmayıp sonradan gelen ve kendisini uyaran mağdurlar Z. ve R.’ye karşı, mağdur H.’ye yönelik aldığı suç işleme kararından bağımsız olarak yeni bir suç işleme kararının icrası kapsamında tek bir fiil ile tehdit eylemini gerçekleştirdiği anlaşıldığından, değişik mağdurlara karşı farklı zamanlarda ve değişik saiklerle gerçekleştirilen eylemleri nedeniyle sanığın, mağdur H.’ye yönelik ayrı bir tehdit suçundan, mağdurlar Z. ve R.’ye yönelik olarak ise zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle ayrı bir tehdit suçundan cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.

İçtihat Metni

Sanık …’in mağdur …’a yönelik tehdit suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1.cümlesi, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.000 TL, mağdurlar … ve …’e yönelik tehdit suçundan aynı Kanun’un 106/1-1.cümlesi, 43/2-1, 31/3, 62, 50/1-a ve 52/2-4. maddeleri uyarınca 2.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve taksitlendirmeye ilişkin Fatsa (Kapatılan) Sulh Ceza Mahkemesince verilen 19.12.2012 tarihli ve 828-652 sayılı hükümlerin sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 27.01.2015 tarih ve 21589-2281 sayı ile;

“Suça sürüklenen çocuğun tanık … ve mağdur …’ın oturduğu sırada yanlarına giderek mağdur …’a hitaben ‘Buraya gel lan’ dediği, mağdur …’ın gelmemesi üzerine bu kez de ‘Senin küçüklüğünü biliyorum, çok artisleşmişsin, seni dövücem’ dediği, mağdur … ile sanığın kavga ettikleri sırada mağdur …’in üst katta oturan anne ve babası olan mağdurlar … ve …’den yardım istediği, mağdurlar … ve …’in olay yerine gelmeleri üzerine suça sürüklenen çocuğun bu kez de mağdurlar … ve …’i tehdit ettiği, aynı olay bütünlüğü içinde tehdit etmekten ibaret eylemleri nedeniyle suça sürüklenen çocuk hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-1. cümle ve 43/2 maddelerinin uygulanması gerektiği gözetilmeden iki kez uygulanmak suretiyle fazla ceza tayini,”

isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

Fatsa 2. Asliye Ceza Mahkemesi ise 06.05.2015 tarih ve 263-493 sayı ile;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesinde zincirleme suç hükümlerinin düzenlendiği, TCK’nın 43/1 maddesinde ‘Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi’ durumunun, TCK’nın 43/2 maddesinde ise ‘Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi’ durumunun düzenlendiği, somut olayda TCK’nın 43/2 maddesinin tartışılması gerektiği, TCK’nın 43/2 maddesinin söz konusu olabilmesi için, failin eyleminin birden fazla kimseye yönelmesi, failin de bu durumu bilmesi gerektiği, örneğin failin birden çok polise ‘Şerefsiz, köpekler’ diye bağırması durumunda zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağı, birden fazla kimseye karşı işlenen suçlarda zincirleme suçun söz konusu olabilmesi için eylemin tek bir fiille ve aynı zamanda gerçekleştirilmesi gerektiği, birden çok mağdura karşı farklı zamanlarda suç işlenmiş ise, artık suç çokluğundan söz edileceği, zincirleme suçun söz konusu olabilmesi için ise tüm mağdurlara karşı aynı anda işlenmesi gerektiği, örneğin bir kimse, iki kardeş olan mağdurlardan birine sövüp olay yerinden ayrıldıktan sonra, diğer kardeşle karşılaşsa ve ona da sövse zincirleme suçun söz konusu olamayacağı (Yaşar, Osman/ Gökcan; Hasan Tahsin/ Artuç, Mustafa, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Cilt I, Ankara 2010, s. 1218-1224), somut olayda suça sürüklenen çocuğun tanık … ve mağdur …’ın oturduğu sırada yanlarına giderek mağdur …’a hitaben ‘Buraya gel lan’ dediği, mağdur …’ın gelmemesi üzerine bu kez de ‘Senin küçüklüğünü biliyorum, çok artisleşmişsin, seni dövücem’ dediği, bu suretle mağdur …’a yönelik tehdit eyleminin gerçekleştiği, mağdur … ile sanığın kavga ettikleri sırada mağdur …’in üst katta oturan anne ve babası olan mağdurlar … ve …’den yardım istediği, mağdurlar … ve …’in olay yerine gelmeleri üzerine suça sürüklenen çocuğun bu kez de mağdurlar … ve …’e hitaben ‘Gebertirim lan sizi, a.. koyduğumun çocukları’ ve ‘Tek tek hepinizi arkaya çekeceğim, ekibimi almaya gidiyorum’ diyerek tehdit ettiği, suça sürüklenen çocuğun ilk tehdit içeren ‘Seni dövücem’ şeklindeki sözünü mağdur …’a yönelik, ikinci tehdit içeren ‘Gebertirim lan sizi,a.. koyduğumun çocukları’ ve ‘Tek tek hepinizi arkaya çekeceğim, ekibimi almaya gidiyorum’ şeklindeki sözlerini ise müştekiler… ve …’ye hitaben söylediği, ayrıca bu sözlerin farklı zamanlarda söylendiği, suça sürüklenen çocuğun aynı anda bir sözü ile müştekiler Hasan, … ve …’ye tehdidinin söz konusu olmadığı, TCK’nın 43. maddesinde aynı olay bütünlüğü içinde tehdit etme eyleminde zincirleme suç hükümlerinin uygulanacağının düzenlenmediği, yukarıda da bahsedildiği üzere zincirleme suç hükümlerinin hangi durumlarda uygulanacağının kanunda açıkça düzenlendiği, dolayısıyla Yargıtay bozma ilamında belirtilen hususun uygulanma ihtimalinin bulunmadığı,”

gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanığın önceki hükümlerde olduğu gibi cezalandırılmasına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 02.09.2015 tarihli ve 271720 sayılı “Bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 723-550 sayı ile; 5320 sayılı Kanun’un, geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 08.05.2019 tarih ve 58-8344 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanık hakkında mağdurlar … ile … ve inceleme dışı mağdur Kemal Can Güven’e karşı hakaret suçundan verilen düşme ve inceleme dışı mağdur Kemal Can Güven’e karşı tehdit suçundan verilen beraat hükümleri temyiz edilmeksizin kesinleşmiş olup inceleme sanık hakkında mağdurlar …, … ve …’e karşı tehdit suçlarından verilen mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;

.1- Sanığın mağdur …’a yönelik tehdit eylemi ile mağdurlar … ve …’e yönelik tehdit eylemleri arasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının,

.2- Direnme karar tarihinden sonra Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253 ve 254. maddelerinde 6763 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler uyarınca uzlaştırma işlemi yapılması gerekip gerekmediğinin,

Belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

Polis memurları M. …ve … tarafından düzenlenen tutanağa göre; 27.07.2011 tarihinde saat 19.20 sıralarında Sakarya Mahallesi, Mazlum Sokak, No.3 adresinde bulunan “Güven Temizlik” isimli iş yerinde kavga olduğu anonsu üzerine bu yere gidildiği, iş yeri içerisinde temizlik malzemelerinin ve plastik eşyaların dağınık vaziyette olduğu, kapı veya pencerelerde bir zarar bulunmadığı, mağdur … ile olayı gören kişilerin polis merkezine intikal ettirildiği,

Fatsa Devlet Hastanesince 27.07.2011 tarih ve 74177 sayı ile saat 20.00’da düzenlenen rapora göre; üst dudağı içinde laserasyon bulunan ve burun ile üst dudak arasındaki cildi hiperemik olan mağdur …’ın yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir düzeyde olduğu,

Fatsa Devlet Hastanesince 27.07.2011 tarih ve 74203 sayı ile saat 21.15’de düzenlenen rapora göre; sol skapulasında 1×7 cm ebatında hiperemik lezyon ve boyun bölgesinde sol tarafta muhtelif ebatlarda 3-4 adet hiperemik lezyon bulunan sanık …’in 2.08 promil alkollü olduğu ve yaralanmalarının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebileceği,

Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığınca 28.07.2011 tarih ve 2883 sayı ile; sanık …’ın mağdur …’a yönelik kasten yaralama ve hakaret ile mağdur …’ye yönelik mala zarar verme suçlarından hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair ek kararı verildiği,

Anlaşılmıştır.

Mağdur …; inceleme dışı mağdur … ile arkadaş olduklarını, olay tarihinde saat 19.15 sıralarında Kemalcan’ın temizlik maddeleri sattığı iş yerine giderek alışveriş yaptığını, sonra tanık…’ın buraya geldiğini, iş yerinin önünde hep birlikte oturarak konuştuklarını, inceleme dışı mağdur …’ın çay getirmek için içeriye girdiği sırada sanık …’ın bir motosikletle bulundukları yere geldiğini, sanığın kendisine “Buraya gel lan!” dediğini ancak yanına gitmediğini, sanığın motosikleti kaldırımın kenarına bırakarak yanında doğru geldiğini ve “Senin küçüklüğünü biliyorum, çok artistleşmişsin, seni döveceğim.” dediğini, kendisinin de ayağa kalkarak “Dövebileceksen döv!” diye karşılık verdiğini, sanıkla tartışmaya başladıklarını, o sırada inceleme dışı mağdur …’ın yanlarına gelerek “Kavga etmeyin, tartışmayın, dükkâna içeri girin, içerde konuşun.” dediğini, bunun üzerine içeri geçtiklerini, sanığın içerde herhangi bir şey söylemeden kendisine kafa atarak ağız kısmına vurduğunu, kendisinin de korunmak amacıyla sanığa bir yumrukla vurduğunu, inceleme dışı mağdur … ile tanık…’ın kendilerini ayırdığını, sonra sanığın dükkânda bulunan malzemeleri dağıttığını, o sırada Kemalcan’ın kendisini eve gönderdiğini, aldığı malzemeleri eve bıraktıktan sonra iş yerine döndüğünde sanığı görmediğini, daha sonra olay yerine gelen polislerle karakola gittiklerini, sanığın dükkân içerisinde kendisine “Seni döveceğim, seni bıçaklayacağım, arkadaşlarım gelecek, asıl dayağı o zaman göreceksin!” dediğini, olay esnasında sanığın elinde veya belinde bıçak görmediğini, ancak sanığın bir an elini beline attığını gördüğünü,

Mağdur … soruşturma evresinde; olay tarihinde saat 19.15 sıralarında, eşi olan mağdur … ile birlikte evde oturdukları sırada kapı zilinin çaldığını, balkondan aşağıya baktıklarında binanın alt katında bulunan ve kendisinin işlettiği “Güven Kimya” isimli dükkânın önünde oğlu olan inceleme dışı mağdur …’ın kendilerine hitaben “Hemen dükkâna gelin, tinerci bir çocuk dükkânı dağıtıyor.” demesi üzerine mağdur … ile birlikte dükkâna indiklerini, dükkâna girdiklerinde daha önceden tanımadığı sanığın inceleme dışı mağdur …’a “A… koyduğumun çocuğu seni öldürürüm!” şeklinde bağırdığını, mağdur …’a da “O… çocuğu seni geberteceğim lan!” dediğini, kendisinin ve mağdur …’nın sanığa “Neden hakaret ediyorsun?” demeleri üzerine sanığın kendilerine “Gebertirim lan sizi, a.. koyduğumun çocukları!” diyerek bir anda dışarı çıktığını, kendilerine doğru döndüğünde belinde bir bıçak olan sanığın “Bıçaklarım sizi, öldürürüm sizi lan!” dediğini, 155’i arayarak polis çağırmaları üzerine sanığın “Tek tek hepinizi aşağıya çekeceğim, ekibimi almaya gidiyorum!” diyerek olay yerinden ayrıldığını, olay esnasında sanığın bıçağını belinden çıkarmadığını ve kullanmadığını, tanık…’ın olaylara şahit olduğunu,

Kovuşturma evresinde ise; sanığın kendisine ve mağdur …’ya yönelik tehdit ve hakarette bulunduktan sonra dükkândan dışarı çıktığını, arkasından kendisinin de eve geçtiğini, dükkânda bulunmadığı sırada sanığın ekmek bıçağını çıkartıp kullanmış olduğunu duyduğunu, sanığın dükkândaki tartışma esnasında bıçak kullanmadığını,

Mağdur …; olay tarihinde saat 19.15 sıralarında, eşi olan mağdur … ile birlikte evde oturdukları sırada kapı zilinin çaldığını, balkondan aşağıya baktıklarında binanın alt katında bulunan ve mağdur …’nin işlettiği “Güven Kimya” isimli iş yerinin önünde oğlu olan inceleme dışı mağdur …’ın kendilerine “Hemen dükkâna gelin, tinerci bir çocuk dükkânı dağıtıyor.” demesi üzerine mağdur … ile birlikte dükkâna indiklerini, dükkâna girdiklerinde daha önceden tanımadığı sanığın inceleme dışı mağdur …’a “A… koyduğumun çocuğu seni öldürürüm!” şeklinde bağırdığını, mağdur …’a da “O… çocuğu seni geberteceğim lan!” dediğini, kendisinin ve mağdur …’nin sanığa “Neden hakaret ediyorsun?” demeleri üzerine sanığın kendilerine “Gebertirim lan sizi, a… koyduğumun çocukları!” diyerek bir anda dışarı çıktığını, tişörtünün alt tarafında vücudunun bel kısmında bir bıçak bulunan sanığın kendilerine dönüp “Bıçaklarım sizi, öldürürüm sizi lan!” dediğini, 155’i arayarak polis çağırmaları üzerine ise sanığın “Tek tek hepinizi aşağıya çekeceğim, ekibimi almaya gidiyorum!” diyerek olay yerinden ayrıldığını, olay esnasında sanığın bıçağını belinden çıkarmadığını ve kullanmadığını, tanık…’ın olaylara şahit olduğunu,

İnceleme dışı mağdur …; olay günü saat 19.15 sıralarında arkadaşları mağdur … ve tanık… ile birlikte babasının işlettiği iş yerinin önünde oturduklarını, arkadaşlarına çay almak için dükkâna girip geri geldiğinde mağdur … ile sanığın tartışıp birbirlerini iteklerken gördüğünü, aralarına girip dükkânın önünde kavga etmemelerini söylediğini, sanığın “Kavga etmeyeceğiz, konuşacağız.” dediğini, kendisinin de “Dükkânın içine geçin orda konuşun.” diye söylediğini, dükkânın içine geçer geçmez sanığın bir şey söylemeden mağdur …’a kafa attığını, tanık… ile aralarına girip ayırmaya çalıştıklarını, sanığın mağdur …’a yumruk atmaya çalıştığını ancak engel olduklarını, mağdur …’ın sanığı iteklemesi üzerine sanığın dükkânda bulunan malzemeleri dağıttığını, daha fazla dağıtmasına engel olarak sanığı dükkândan çıkardıklarını, sanığın kendisine “O… çocuğu, ananı avradını sinkaf edeceğim, hepinizi bıçaklayacağım, adamlarımı almaya gidiyorum!” diyerek olay yerinden ayrılması üzerine zile basarak üst katta bulunan anne ve babasına haber verdiğini, babası geldikten sonra sanığın olay yerine tek başına geri döndüğünü, sanığın belinde orta boylu ekmek bıçağı olduğunu, elini beline attığını ancak bıçağı çıkarmadığını, kendilerine hitaben “Hepinizi teker teker sinkaf edeceğim, o… çocukları, ekibimi almaya gidiyorum, hemen geleceğim, size göstereceğim!” diyerek olay yerinden ayrıldığını,

Tanık … soruşturma evresinde; olay tarihinde saat 19.15 sıralarında inceleme dışı mağdur …’ın babasına ait dükkânın önünde Kemalcan ve mağdur … ile birlikte otururlarken sanık …’ın geldiğini, sanığın mağdur …’a “Ben senin küçüklüğünü biliyorum, sana ondan beri çok gıcığım, seni döverim.” dediğini, mağdur …’ın ayağa kalkıp “Dövsene!” şeklinde karşılık verdiğini, inceleme dışı mağdur …’ın sanık ve mağdur …’a “Dükkânın önünde kavga etmeyin, içeri gelin içerde konuşalım.” dediğini, dükkânın içerisine girer girmez sanığın mağdur …’a bir şey söylemeden kafa attığını, mağdur …’ın da sinirlenerek sanığa yumrukla vurmasıyla birbirlerine girdiklerini, sanığın dükkân içerisinde bulunan malzemeleri dağıttığını, o sırada inceleme dışı mağdur …’ın “Ne yapıyorsunuz?” diye bağırdığını ve dükkânın üst katındaki evde oturan babasını zile basarak çağırdığını, inceleme dışı mağdur …’ın babası olan mağdur …’nin aşağı inerek dükkânın içine girdiğini, kendisinin ise dışarı çıktığını, sonra sanığın dükkânın dışında mağdur …’ye “Sizi tek tek öldüreceğim, adamlarımı çağırmaya gidiyorum, sizin ananızı avradınızı sinkaf edeceğim!” şeklinde konuşarak olay yerinden ayrıldığını, sanığın elinde veya belinde bıçak görmediğini,

Kovuşturma evresinde ise; sanığın mağdurlar … ve …’ye “Sizin ananızı avradınızı sinkaf ederim, adamlarımı çağırmaya gidiyorum, sizi tek tek öldüreceğim!” dediğini,

Beyan etmişlerdir.

Sanık …; olay tarihinde kendi evinde bir şişe şarap ve bir şişe de bira içtiğini, çalıştığı fırına ait servis motosikletine binerek yola çıktığını, çalıştığı fırının karşında bulunan ve ismini hatırlamadığı temizlik firmasının önünde iki çocuğun kendisine doğru baktıklarını, kendisinin “Neden bana bakıyorsunuz?” diye sorduğunu, ismini sonradan öğrendiği mağdur …’ın “Ne bakacağım ben sana?” diyerek üzerine doğru yürüyüp kendisini dükkânın içine çektiğini ve burada boğuşmaya başladıklarını, kavga esnasında mağdur …’a kafa attığını, boğuşurken dükkândaki temizlik malzemelerinin etrafa dağıldığını, kimseye tehdit veya hakaret içerikli sözler kullanmadığını, bıçak çekmediğini, kavgayı inceleme dışı mağdur …’ın ayırdığını, mağdur …’ın olay yerini terk ettiğini, sonra dükkânın sahibi mağdurlar … ile…’nın geldiklerini, kendisine hitaben “Buraları kim dağıttı?” diye sorduklarını, dükkânda bir tek kendisi olduğu için “Ben dağıttım.” dediğini, mağdur …’nin kendisini dükkânın arka tarafında kepenkli bir yere götürerek kafasına ve yüzüne süpürge ile vurduğunu savunmuştur.

Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı değerlendirilmesinde fayda bulunmaktadır.

1- Sanığın tehdit eylemleri arasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kişilere karşı suçlar” kısmının “Hürriyete karşı suçlar” bölümünde yer alan “Tehdit” başlıklı 106. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;

“(1) Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit eden kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.

(2) Tehdidin;

a) Silahla,

b) Kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, imzasız mektupla veya özel işaretlerle,

c) Birden fazla kişi tarafından birlikte,

d) Var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak,

İşlenmesi halinde, fail hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Tehdit amacıyla kasten öldürme, kasten yaralama veya malvarlığına zarar verme suçunun işlenmesi halinde, ayrıca bu suçlardan dolayı ceza verilir.”

Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğüne göre “Gözdağı verme” anlamına gelen tehdit, bir kimsenin bir zarara veya kötülüğe uğratılacağının bildirilmesidir. Bu bildirimin sözlü olması mümkün olduğu gibi başka yollarla ve bu bağlamda davranışlar yoluyla da yapılması mümkündür. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinde yer alan “Bahisle” kelimesi ile yalnızca sözlü anlatımlar değil, fiili davranışlar da kastedilmektedir. Nitekim kanun koyucu bu maddenin ikinci fıkrasının b bendinde tehdidin mektupla veya özel işaretlerle işlenmesini suçun nitelikli hâlleri arasında kabul etmiş ve basit şekline göre daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını öngörmüştür. Bu nedenle tehdit suçu, söz, yazı, resim, şekil veya işaret ile de işlenebilecek bir suç olup önemli olan gerçekleştirileceği belirtilen haksızlığın mağdurun bilgisine ulaştırılmasıdır (M.Emin Artuk, Ahmet Gökcen, A.Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s.271).

Bu saldırının kişinin veya başkasının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına, belirli bir ağırlıkta olmak kaydıyla malvarlığına veya bunlar dışındaki sair bir kötülüğe yönelik olması gereklidir. Tehdidin, mağdurun iç huzurunu bozmaya, onda korku ve endişe yaratmaya objektif olarak elverişli olması yeterlidir. Bunun sonucu olarak suçun oluşabilmesi için mağdurun iç huzurunun bozulup bozulmadığının veya mağdurun bundan korkup korkmadığının ayrıca araştırılmasına gerek yoktur. Önemli olan failin tehdidi oluşturan fiili “Korkutmak amacıyla” yapmış olmasıdır (Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, Ankara, 1978, C. II, s.127; Abdullah Pulat Gözübüyük, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Kazancı Hukuk Yayınları, 5. Bası, C.II, s.517 ve 873).

Tehdit suçuyla korunan hukuki yarar ile ilgili 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre;

“Tehdidin koruduğu hukukî değer, kişilerin huzur ve sükûnudur; böylece kişilerde bir güvensizlik duygusunun meydana gelmesi engellenmektedir. Bu nedenle, söz konusu madde ile insanın kendisine özgü sulh ve sükûnuna karşı işlenen saldırılar cezalandırılmış olmaktadır. Fakat tehdidin bu maddeyle korumak istediği esas değer, kişinin karar verme ve hareket etme hürriyetidir.”

Tehdit suçunun mağduru, iç huzuru ve sükunu, irade oluşturma ve iradi hareket hürriyeti ihlal edilen kişidir (İlhan Üzülmez, Yeni Türk Ceza Kanunun Hürriyete Karşı İşlenen Suçlar Sistemi Çerçevesinde Tehdit, Şantaj ve Cebir Kullanma Suçları, Turhan Kitabevi, Ankara, 2007, s.97). Tehdit suçunun mağduru herkes olabilir. Ancak tehdit suçunun oluşabilmesi için mağdurun belirli bir kişi ya da kişiler olması gerekir.

Muhatabı belli olmayan tehdit eylemleri diğer şartların da varlığı hâlinde Türk Ceza Kanunu’nun 170. maddesi kapsamında “Genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması” ya da 213. maddesi kapsamında “Halk arasında korku ve panik yaratmak amacıyla tehdit ” olarak değerlendirilebilecektir.

Tehdit suçu ile ilgili bu açıklamalardan sonra “Aynı nev’iden fikri içtima” ve “Suç işleme kararı” kavramlarının üzerinde durulmalıdır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun hazırlanmasında “Kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır.” ilkesi esas alınmış, dolayısıyla da gerçek içtima kuralı benimsenmiştir. Nitekim Adalet Komisyonu raporunda bu husus; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır.” şeklinde ifade edilmiştir (TBMM Adalet Komisyonu’nun 03.08.2004 gün ve 1/593-60 sayılı Raporu). Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCK’nın “Suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.

765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nda, aynı nev’iden fikri içtima ile farklı nev’iden fikri içtima tek madde hâlinde 79. maddede düzenlenmiş iken, 5237 sayılı TCK’da bu iki hâl birbirinden ayrılarak, aynı nev’iden fikri içtima, zincirleme suçun düzenlendiği 43. maddenin ikinci fıkrasında, farklı nev’iden fikri içtima ise Kanun’un 44. maddesinde düzenlenmiştir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zincirleme suç” başlıklı 43. maddesinin ikinci fıkrasında; Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle, zincirleme suçtan farklı bir müessese olan aynı nev’iden fikri içtima düzenlenmiş, tek fiil (hareket) ile aynı suçun birden fazla kişiye karşı işlenmesi durumunda, hareketin sayısı nedeniyle, fail hakkında bir cezaya hükmolunacağı, ancak bu cezanın TCK’nın 43. maddesinin birinci fıkrasına göre artırılacağı öngörülmüştür.

Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesinin üçüncü fıkrasında ise; “Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.” hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda zincirleme suç hükümleri ile aynı nev’iden fikri içtima kuralının uygulanmayacağı, dolayısıyla sayılan bu suçlarda, failin mağdur sayısınca ayrı ayrı cezalandırılacağı kabul edilmiştir.

Yine TCK’da yaptırıma bağlanan bazı suçlarda, özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmek suretiyle, bu suçlarda ayrıca TCK’nın 43/2. maddesi uyarınca cezanın arttırılamayacağı esası benimsenmiştir. Örneğin; TCK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasında; belirsiz sayıda kişilerin sağlığını bozmak amacıyla ve bu amacı gerçekleştirmeye elverişli olacak surette, radyasyona tabi tutulması hâlinde, radyasyon yayma suçunun temel şekline nazaran daha ağır ceza öngörülmüştür.

Bu açıklamalara göre, aynı nev’iden fikri içtimanın şartları;

1- Fiilin hukuki anlamda tek olması,

2- Tek fiille birden fazla aynı suçun işlenmiş olması,

3- Suç mağdurlarının farklı olması,

4- İşlenen suçun TCK’nın 43. maddesinin üçüncü fıkrasında belirtilen suçlardan olmaması,

5- Suç tipinde özel olarak aynı nev’iden fikri içtima hükmüne yer verilmemesi,

şeklinde belirlenebilir.

Bu aşamada, TCK’nın 43. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen “Tek bir fiil” ifadesi ile kast edilen hususun ne olduğunun açıklanması gerekmektedir.

Doğal anlamda gerçekleştirilen her bedeni hareket ayrı bir hareketi oluşturmakta ise de hukuki anlamda hareketin tek olması ile ifade edilmek istenen husus, doğal anlamda birden fazla hareket bulunsa dahi, bu hareketlerin, hukuki nedenlerden dolayı değerlendirmede birlik oluşturması suretiyle tek hareket kabulüdür. Diğer bir anlatımla, doğal anlamda fiilin tek olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin tek olduğu söylenebilirse de doğal anlamda fiilin çok olduğu her hâlde hukuki anlamda da fiilin çok olduğu her zaman söylenemeyecektir. Bazen bir hareketler kümesi, hukuki açıdan tek bir fiil olarak kabul edilecektir. Bu hâlde suç tipinin birden fazla hareketle ihlal edilebilir olması hareketin hukuken tekliğini etkilemeyecek, doğal hareketler hukuken tek kabul edilecektir. Fikri içtimada da fiil ya da hareketin tekliği, doğal anlamda değil hukuki anlamda tek olmayı ifade etmektedir. Bir kısım suçların işlenmesi sırasında doğal olarak birden fazla hareket yapılmakta ise de ortaya konulan bu davranışlar suçun kanuni tanımında yer alan hukuksal anlamdaki “Tek bir fiili” oluşturmaktadır. Nitekim öğretide de benzer nitelikte görüşler ileri sürülmüştür (Mahmut Koca, İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 7.Bası Seçkin Yayınevi, Ankara, Eylül 2014, s.472 vd., Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 3.Bası, Beta Yayımcılık, İstanbul, 2013, s. 481 vd., Mehmet Emin Artuk, Ahmet Gökçen, Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, 8. Bası, Adalet Yayınevi, Ankara, 2013, s.655 vd).

Öte yandan suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade eder. Önce suç işleme kararı verilir ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların herbirinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer alır. Böylece suç işleme kararı denilen genel plân, niyet veya karar, zinciri oluşturan ve her biri birbirinden bağımsız olan suçları birbirine bağlayan ortak bir zemin olur.

Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilir. Yine de çeşitli suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, tek başına bu suçların aynı suç işleme kararının etkisi altında işlendiği ya da işlenmediği anlamına gelmeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmelerin yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle suç işleme kararının yenilendiğine ya da suç işleme kararının devam ettiğine ilişkin önceden bir zaman dilimi belirlemek isabetli bir yaklaşım olmayacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenecektir.

Tehdit suçu, mağduru belli kişiler olan suçlardan olduğundan farklı kişilere karşı değişik zamanlarda işlenen tehdit eylemleri, bir suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmiş olsa bile, zincirleme suç hükümleri uygulanamayacak, gerçek içtima hükümleri uyarınca uygulama yapılacaktır. Ancak bir suç işleme kararının icrası kapsamında değişik zamanlarda aynı kişiye karşı gerçekleştirilen tehdit eylemleri için tek ceza verilecek ve fakat bu ceza 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/1. maddesi uyarınca arttırılacaktır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Olay tarihinde saat 19.15 sıralarında inceleme dışı mağdur …, tanık… ve mağdur …’ın, inceleme dışı mağdur …’ın babası olan mağdur …’nin işlettiği temizlik malzemeleri satılan dükkânın önünde oturdukları, inceleme dışı mağdur …’ın arkadaşlarına çay almak için yanlarından ayrılarak dükkâna girdiği esnada alkollü olan sanık …’ın kullanımındaki motosiklet ile dükkânın önüne geldiği, mağdur …’a “Buraya gel lan.” mağdur …’ın gelmemesi üzerine de “Senin küçüklüğünü biliyorum, çok artisleşmişsin, seni döverim.” dediği, mağdur …’ın ayağa kalkarak “Dövebileceksen döv!” şeklinde karşılık verdiği, bu sırada dışarı çıkan inceleme dışı mağdur …’ın kavga etmemelerini, dükkâna girip içeride konuşmalarını söylediği, mağdur … ile sanığın dükkâna girdiği anda sanığın bir şey söylemeden mağdur …’a kafa attığı, mağdur …’ın da kendisini korumak amacıyla sanığa yumrukla vurduğu, kavga sırasında dükkân içerisindeki temizlik maddelerinin dağıldığı, olay nedeniyle inceleme dışı mağdur …’ın iş yerinin üst katındaki evde ikamet eden annesi… ile babası…’yi aşağıya çağırdığı, mağdurlar … ve … iş yerine girdiklerinde sanığın inceleme dışı mağdur …’a hitaben “O… çocuğu, ananı avradını sinkaf edeceğim, hepinizi bıçaklayacağım, adamlarımı almaya gidiyorum!”, mağdur …’a da “Seni öldürürüm, seni geberteceğim!” diye söylediği, mağdurlar … ve …’nin sanığa neden küfür ettiğini sormaları üzerine sanığın bu kez mağdurlar … ve …’yı hedef alarak “Sizin ananızı avradınızı sinkaf ederim, adamlarımı çağırmaya gidiyorum, sizi tek tek öldüreceğim!” dediği olayda;

Sanığın, mağdur … tarafından işletilen dükkânın önünde mağdur …’ı dövmekle tehdit ettiğinin, inceleme dışı mağdur …’ın adı geçenleri kavga etmemeleri hususunda uyarıp dükkana girerek konuşmalarını söylediğinin, dükkana giren sanık ve mağdur …’ın kavga etmeye başladıkları ve yaşanan kavga sırasında içerideki malzemelerin etrafa dağıldığının, bunun üzerine inceleme dışı mağdur …’ın anne ve babası olan diğer mağdurlar … ve …’yı iş yerine çağırdığının, iş yerine gelen adı geçen mağdurların sanığı kavga ve küfür etmemesi hususunda uyarmaları sonrasında sanığın bu kez mağdurlar … ve …’yı tehdit ettiğinin gerek mağdurlar …, … ve …’nin beyanları gerekse tanık… ile inceleme dışı mağdur …’ın ifadelerinden anlaşılması karşısında; olayın başlangıcı ve gelişimi gözetildiğinde, sanığın, mağdur …’a yönelik eylemi ile mağdurlar … ve …’ye yönelik eylemleri arasında tek bir iradi karardan bahsetmenin mümkün olmadığı aksine farklı nedenlere dayanan suç işleme kararının söz konusu olduğu, zira sanığın aldığı suç işleme kararının icrası kapsamında mağdur …’a karşı tehdit eylemini gerçekleştirmesinin ardından, ilk başta iş yerinde bulunmayıp sonradan gelen ve kendisini uyaran mağdurlar … ve …’ya karşı, mağdur …’a karşı aldığı suç işleme kararından bağımsız olarak yeni bir suç işleme kararının icrası kapsamında tek bir fiil ile tehdit eylemini gerçekleştirdiği anlaşıldığından, değişik mağdurlara karşı farklı zamanlarda ve değişik saiklerle gerçekleştirilen eylemleri nedeniyle sanığın, mağdur …’a yönelik ayrı bir tehdit suçundan, mağdurlar … ve …’ye yönelik olarak ise zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle ayrı bir tehdit suçundan cezalandırılması gerektiğinin kabulü gerekmektedir.

Bu itibarla Yerel Mahkeme direnme kararında bir isabetsizlik bulunmadığı kabul edilmelidir.

2- Direnme karar tarihinden sonra Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253 ve 254. maddelerinde 6763 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikler uyarınca uzlaştırma işlemi yapılması gerekip gerekmediği;

Uzlaştırma kurumu, uyuşmazlığın yargı dışı yolla ve fakat adli makamlar denetiminde çözümlenmesini amaçlayan bir alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Uzlaştırma; bu kapsama giren suçlarda, fail ve mağdurun suçtan doğan zararın giderilmesi konusunda anlaşmalarına bağlı olarak, devletin de ceza soruşturması veya kovuşturmasından vazgeçmesi ve suçun işlenmesiyle bozulan toplumsal düzenin barış yoluyla yeniden tesisini sağlayıcı nitelikte bir hukuksal kurumdur.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73. maddesinin sekizinci fıkrasında, “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir.” hükmü ile uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması hâlinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun ikinci maddesiyle, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 73. maddesinin başlığında yer alan “Uzlaşma” ibaresi metinden çıkarılmış, 45. maddesiyle de aynı maddenin sekizinci fıkrası yürürlükten kaldırılmış, yine 24 ve 25. maddeleri ile CMK’nın 253 ve 254. maddeleri değiştirilmiştir. Yapılan bu düzenlemeye göre uzlaştırmanın bir ceza muhakemesi kurumu olduğu açık ise de birey ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi nedeniyle maddi ceza hukukunu da ilgilendirdiği tartışmasızdır.

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 5560 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değiştirilen 253. maddesinde uzlaşmanın kapsamı;

“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:

a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.

b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;

1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),

2. Taksirle yaralama (madde 89),

3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),

4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),

5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),

suçları.

(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.

(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez.”

şeklinde belirlenmiş iken, 09.07.2009 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5918 sayılı Kanunun sekizinci maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinin üçüncü fıkrasına Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.” cümlesi eklenmiş,

02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile yapılan değişiklikle madde başlığı “Uzlaştırma” olarak değiştirilmiş ve maddenin kapsamı genişletilmiştir;

“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:

a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.

b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan;

1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),

2. Taksirle yaralama (madde 89),

3. Tehdit (madde 106, birinci fıkra),

4. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),

5. Hırsızlık (madde 141),

6. Dolandırıcılık (madde 157),

7. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),

8. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),

suçları.

c) Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar.

(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.

(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. Uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz…”

Görüldüğü gibi, 6763 sayılı Kanun ile uzlaştırma kapsamındaki suçların sayıları artırılmış, Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin birinci fıkrasında düzenlenen tehdit suçu, aynı Kanunun 141. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçu ve 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçu uzlaştırma kapsamına alınmış, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlara ilişkin sınırlama kaldırılmıştır. Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar yönünden ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlar da uzlaştırma kapsamına dahil edilmiştir.

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun “Mahkeme tarafından uzlaştırma” başlıklı 254. maddesi;

“(1) Kamu davasının açılması halinde, uzlaşmaya tâbi bir suç söz konusu ise, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen usule göre, mahkeme tarafından da yapılır.

(2) Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde davanın düşmesine karar verilir.”

şeklinde iken, 19.12.2006 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 25. maddesi ile yeniden düzenlenmiştir;

“(1) Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, uzlaştırma işlemleri 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre, mahkeme tarafından yapılır.

(2) Uzlaşma gerçekleştiği takdirde, mahkeme, uzlaşma sonucunda sanığın edimini def’aten yerine getirmesi halinde, davanın düşmesine karar verir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde; sanık hakkında, 231 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilir. Geri bırakma süresince zamanaşımı işlemez. Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildikten sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, mahkeme tarafından, 231 inci maddenin onbirinci fıkrasındaki şartlar aranmaksızın, hüküm açıklanır.”

02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 254. maddesinin birinci fıkrası; Kamu davası açıldıktan sonra kovuşturma konusu suçun uzlaşma kapsamında olduğunun anlaşılması halinde, kovuşturma dosyası, uzlaştırma işlemlerinin 253 üncü maddede belirtilen esas ve usûle göre yerine getirilmesi için uzlaştırma bürosuna gönderilir.” şeklinde değiştirilmiştir.

Bu düzenlemeler göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 ve 6763 sayılı Kanunlarla yapılan değişiklikler sonrası uzlaştırma asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem ise de her ne suretle olursa olsun uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde kovuşturma aşamasında da mümkün olduğu kabul edilmelidir.

Uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması hâlinde uzlaştırmanın uygulanması gerekmekte olup, uzlaşma başarıyla gerçekleşir ve edim bir defada yerine getirilirse kamu davasının düşmesine karar verilecektir.

Ceza hukukunda genel kural, suçun işlendiği tarihte yürürlükte bulunan kanunun uygulanmasıdır. Sonradan yürürlüğe giren bir kanunun, yürürlük tarihinden önce işlenen suçlara tatbik edilebilmesi, ancak lehe sonuçlar doğurması durumunda mümkündür. Önceki ve sonraki kanunlara göre hükmedilecek cezalar ve güvenlik tedbirleri aynı ise, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren kanunun uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Zaman bakımından uygulama” başlıklı yedinci maddesi, 765 sayılı Kanunun ikinci maddesine benzer şekilde düzenlenmiş olup, her iki maddede de ceza hukuku kurallarının yürürlüğe girdikleri andan itibaren işlenen suçlara uygulanacağına ilişkin ileriye etkili olma prensibi ile bu ilkenin istisnasını oluşturan, “Failin lehine olan kanunun geçmişe etkili olması”, “Geçmişe etkili uygulama” veya “Geçmişe yürürlük” ilkesine de yer verilmiştir.

Bu ilke uyarınca, suçtan sonra yürürlüğe giren ve fail lehine hükümler içeren kanun, hükümde ve infaz aşamasında dikkate alınmalıdır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Sanığın eylemlerinin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinde düzenlenen tehdit suçunu oluşturması ve Yerel Mahkeme direnme kararından sonra 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikler sonucu anılan suçun uzlaştırma kapsamına dahil edilmesi karşısında, CMK’nın 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.

Sonuç olarak, Yerel Mahkeme’nin direnme kararı isabetli olmakla beraber, direnme kararından sonra 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 253. maddesinde 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu Türk Ceza Kanunu’nun 106/1. maddesinin ilk fıkrasında yer alan tehdit suçunun uzlaştırma kapsamına alınması karşısında, CMK’nın 253. maddesinde belirtilen esas ve usule göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması nedeniyle hükümlerin bozulmasına karar verilmelidir.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.