Değişik Zamanlarda Birden Fazla Uyuşturucu Madde Ticareti Yapma
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti – Madde 188
(1) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç eden kişi, yirmi yıldan otuz yıla kadar hapis ve ikibin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilir.
(3) Uyuşturucu veya uyarıcı maddeleri ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satan, satışa arz eden, başkalarına veren, sevk eden, nakleden, depolayan, satın alan, kabul eden, bulunduran kişi, on yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. Ancak, uyuşturucu veya uyarıcı madde verilen veya satılan kişinin çocuk olması hâlinde, veren veya satan kişiye verilecek hapis cezası on beş yıldan az olamaz.
(4) a) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin eroin, kokain, morfin, sentetik kannabinoid ve türevleri veya bazmorfin olması,
b) Üçüncü fıkradaki fiillerin; okul, yurt, hastane, kışla veya ibadethane gibi tedavi, eğitim, askerî ve sosyal amaçla toplu bulunulan bina ve tesisler ile bunların varsa çevre duvarı, tel örgü veya benzeri engel veya işaretlerle belirlenen sınırlarına iki yüz metreden yakın mesafe içindeki umumi veya umuma açık yerlerde işlenmesi,
hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(5) Yukarıdaki fıkralarda gösterilen suçların, üç veya daha fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında, suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(6) Üretimi resmi makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da yukarıdaki fıkralar hükümleri uygulanır. Ancak, verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir.
(7) Uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmi makamların iznine bağlı olan maddeyi ülkeye ithal eden, imal eden, satan, satın alan, sevk eden, nakleden, depolayan veya ihraç eden kişi, sekiz yıldan az olmamak üzere hapis ve bin günden yirmibin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(8) Bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
Madde Gerekçesi
Bu maddede, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin imal ve ticareti suçuna ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Burada uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin nelerden ibaret bulunduğu tanımlanmadığı gibi, bunların teker teker gösterilmesi yoluna da gidilmemiştir. Bunun nedeni, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ve aynı etkiyi yapan ilâç ve sentetiklerin kötüye kullanılmalarının yaptırım altına alınarak güçlü bir sosyal savunmanın sağlanmasıdır. Böylece, psikotrop madde olarak, uyuşturucu veya uyarıcı etkisi yapan ve kişilerde bağımlılık meydana getiren bütün maddelerin, bu suçun konusunu oluşturacağı kabul edilmiştir.
Maddenin birinci fıkrasında, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak imal, ithal veya ihraç edilmesi, suç olarak tanımlanmıştır. Bu suç, bir kazanç elde etmek için işlenmektedir. Ancak, çoğu zaman bu suçun işlenmesi suretiyle ne kadar kazanç elde edildiği belirlenemediği gibi, elde edilen kazancın müsaderesi de mümkün olamamaktadır. Bu nedenle, söz konusu suçun işlenmesi dolayısıyla, hapis cezasının yanı sıra, adlî para cezasına da hükmedilmesi uygun görülmüştür.
İkinci fıkrada, uyuşturucu veya uyarıcı madde suçlarıyla ilgili olarak bir milletlerarası ceza hukuku kuralına yer verilmiştir. Buna göre, uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı fiilinin diğer ülke açısından ithal olarak nitelendirilmesi dolayısıyla bu ülkede yapılan yargılama sonucunda hükmolunan cezanın infaz edilen kısmı, Türkiye’de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılacak yargılama sonucunda hükmolunan cezadan mahsup edilecektir. Türkiye’den yapılan uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı, karşı ülke açısından ithal oluşturmaktadır. Bu ülkede uyuşturucu veya uyarıcı madde ithali nedeniyle yargılama yapılması veya bir cezaya mahkûm olunması, Türkiye’de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yargılama yapılmasına engel teşkil etmemektedir. Böylece, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti suçlarıyla ilgili olarak non bis in idem kuralına milletlerarası sahada geçerlilik tanınmamıştır. Ancak, Türkiye’den yapılan uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı karşı ülke açısından ithal oluşturduğu için, bu ülkede yapılan yargılama sonucunda mahkûm olunan hapis cezasının kurumda infaz edilen kısmının, Türkiye’de uyuşturucu veya uyarıcı madde ihracı dolayısıyla yapılan yargılama sonucunda mahkûm olunan hapis cezasından mahsup edilmesi gerekmektedir.
Üçüncü fıkrada, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretine ilişkin çeşitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre; uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır. Bu suç dolayısıyla da, bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçlarda olduğu gibi, hapis cezasının yanı sıra adlî para cezası öngörülmüştür.
Maddenin dördüncü fıkrasına göre, uyuşturucu maddenin eroin, kokain, morfin veya bazmorfin olması, bir ve üçüncü fıkralarda tanımlanan suçların konu bakımından nitelikli unsurunu oluşturmaktadır ve bu fıkralara göre verilecek cezaların artırılmasını gerektirmektedir.
Beşinci fıkraya göre, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal veya ticareti suçlarının suç işlemek için teşkil edilmiş bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek cezaların artırılması gerekmektedir. Dikkat edilmelidir ki, bu durumda, suç işlemek amacına yönelik örgüt teşkil etmekten, kurulmuş örgütü yönetmekten, bu örgüte üye olmaktan dolayı ayrıca cezaya hükmedilmelidir.
Maddenin altıncı fıkrasında, uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarına ilişkin olarak yukarıdaki fıkralarda yer alan bütün hükümlerin, üretimi resmî makamların iznine veya satışı yetkili tabip tarafından düzenlenen reçeteye bağlı olan ve uyuşturucu veya uyarıcı madde etkisi doğuran her türlü madde açısından da uygulanacağı kabul edilmiştir.
Yedinci fıkraya göre, uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmamakla birlikte, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan ve ithal veya imali resmî makamların iznine bağlı olan maddenin ülkeye sokulması, imal edilmesi, satılması, satın alınması, nakledilmesi, depolanması veya ihraç edilmesi, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Dikkat edilmelidir ki, bu suçun konusu, uyuşturucu veya uyarıcı madde üretiminde kullanılan maddelerdir ve bunlar uyuşturucu veya uyarıcı etki doğurmazlar; ancak bu maddelerin ithal ve imalinin resmî makamların iznine bağlı olması gerekir. Söz konusu suç, seçimlik hareketli bir suçtur ve bu seçimlik hareketlerden birinin gerçekleşmesiyle suç oluşacaktır. Ancak bunlardan birkaçının bir olayda gerçekleşmesi hâlinde bir suçun işlendiğini kabul etmek gerekir.
Maddenin son fıkrasında, bu maddede tanımlanan suçların tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, kimyacılıkla veya ecza ticareti ile iştigal eden kişi tarafından işlenmesi, bu suçların kişi bakımından nitelikli unsuru olarak kabul edilmiştir ve verilecek cezaların bu hükme göre artırılması gerekmektedir.
Zincirleme suç – Madde 43
(1) Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.
(2) Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.
(3) Kasten öldürme, kasten yaralama, işkence ve yağma suçlarında bu madde hükümleri uygulanmaz.
Madde Gerekçesi
“Müteselsil suç” yerine zincirleme suç kavramı benimsenmiştir. Zincirleme suç hâlinde aynı suçun birden fazla işlenmiş olması söz konusudur. Ancak, bu suçlar, aynı suç işleme kararı kapsamında işlenmektedirler, yani, bu suçlar arasında sübjektif bir bağ bulunmaktadır. Bu nedenle, kişiye bu suçların her birinden dolayı ayrı ayrı değil, bir ceza verilmekte ve fakat cezanın miktarı artırılmaktadır. Ancak, bu durumda cezanın artırım oranları Tasarıya göre yükseltilmiştir.
Bir suçun aynı suç işleme kararı kapsamında olsa da değişik kişilere karşı birden fazla işlenmesi hâlinde, zincirleme suç hükümleri uygulanamaz. Buna göre, örneğin, bir otoparkta bulunan otomobillerin camları kırılarak radyo teyplerin çalınması durumunda, her bir kişiye ait otomobildeki hırsızlık, bağımsız bir suç olma özelliğini korur ve olayda cezaların içtimaı hükümleri uygulanır.
Maddenin ikinci fıkrasında, bir fiille birden fazla kişiye karşı işlenen suçlardan dolayı sorumlulukla ilgili bir içtima hükmüne yer verilmiştir. Bu hükümle, uygulamamızda karşılaşılan tereddütlerin önüne geçilmek amaçlanmıştır. Örneğin bir sözle birden fazla kişiye sövülmüş olması durumunda, her bir mağdur bakımından ayrı sövme suçları değil, bir sövme suçu oluşur. Ancak, bu durumda suçun cezası birinci fıkrada belirtilen oranlarda artırılır.
Maddenin üçüncü fıkrasında, zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı suçlar belirtilmiştir.
Değişik Zamanlarda Birden Fazla Uyuşturucu Madde Ticareti Yapan Sanığa Ayrı Ayrı Ceza Verilir mi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/184 Karar No: 2018/251 Karar Tarihi: 29.05.2018
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
Özet: Sanığın tek suç oluşturan 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihlerinde alıcı konumundaki görevlilere uyuşturucu madde verme eylemleri ile 27.05.2014 tarihli uyuşturucu madde satma eylemi arasında, kastı da içine alıp ondan önce gelen bir suç işleme kararından, diğer bir deyişle suçları ortak bir zemine taşıyan subjektif bir bağdan söz edilemeyeceği, sanığın 27.05.2014 tarihli olayda yenilenmiş bir suç işleme kararı ile hareket ettiği, alıcı konumundaki görevlilere uyuşturucu madde verme eylemleri ile 27.05.2014 tarihli eylemler arasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunmadığı ve sanığın söz konusu eylemleri nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
İçtihat Metni
Uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan sanık …’ün, 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihli eylemleri nedeniyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 188/3, 43, 62, 52/2, 53 ve 63. maddeleri gereğince 6 yıl 3 ay hapis ve 820 Lira adli para cezası, 27.05.2014 tarihli eylemi nedeniyle ise aynı Kanunun 188/3, 192/3, 62, 52/2, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis ve 240 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.05.2015 gün ve 210-173 sayılı hükümlerin, Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 20. Ceza Dairesince 27.10.2016 gün ve 15280-5289 sayı ile;
“…Sanığın 27/05/2014 günü ele geçen uyuşturucu maddenin kendisine ait olduğuna ilişkin ikrarı ve tanık … ile tutanak mümziileri … ve …’ın beyanları ile üzerine atılı uyuşturucu madde ticareti suçunun sübut bulduğu ve sanığın daha önce, alıcı görevlilere 01/12/2013, 03/12/2013 ve 05/12/2013 tarihli uyuşturucu satımına ilişkin eylemlerinin tek suç oluşturduğu ve 27.05.2014 suç tarihine kadar düzenlenmiş bir iddianame bulunmadığı ve bu suçlar yönünden hukuki kesintinin oluşmadığı anlaşıldığından sanığın tüm eylemleri yönünden tek hüküm kurulması ve 27.05.2014 tarihli eylemi nedeni ile 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 43. maddesinin uygulanması gerektiğinin gözetilmemesi…”
isabetsizliğinden bozulmasına oyçokluğuyla karar verilmiş,
Karşı Oy Gerekçesi
Daire Üyesi …;
“Sanık … hakkında 01.12.2013, 03.12.2013, 05.12.2013 tarihlerinde alıcı görevlilere satmış olduğu uyuşturucu maddelerle ilgili olarak 11.07.2014 tarihli iddianame ile dava açılıp, Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/211 esas sayısına kaydedildiği, 27.05.2014 tarihli eylemi ile ilgili olarak 08.07.2014 tarihli iddianame ile dava açılıp Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/210 esas sayısına kaydedildiği ve mahkemenin 2014/210 esas sayılı dosyada her iki davanın birleştirildiği ve yargılamanın bu dosya üzerinden yapıldığı anlaşılmıştır.
Sanığın 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihlerinde alıcı görevlilere satmış olduğu uyuşturucu maddelerle (esrar) ilgili olarak Yargıtay C.G.K 28.04.2015 gün ve 462 – 135 sayılı kararındaki gerekçelerle eylem tek suç oluşturduğundan sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 43. maddesinin uygulanması yerinde değil ise de; sanığın 27.05.2014 tarihli eylemde kullanıcı…’e 5-Fluoro PB-22 ismi ile bilinen sentetik kannabinionid maddesini 20 Lira karşılığı sattığı ve yapılan aramada da iç çamaşırı içinde esrar, bonzai ve dört adet uyuşturucu içerikli hap bulunduğunun anlaşılması karşısında; suç konusu uyuşturucu maddelerin alıcı görevlilere satılan ilk üç olayda ele geçirilen maddelerden farklı olması ve ilk üç olay ile 27.05.2014 tarihli eylem arasında 5 aydan fazla bir zaman aralığının bulunması dikkate alındığında, 27.05.2014 tarihli eylem ile ilk üç eylem arasında fiili kesintinin gerçekleştiği ve suç işleme kararının yenilendiği, bu sebeple 27.05.2014 tarihli eylemin ayrı bir suç olarak değerlendirilmesi gerektiği, mahkemece 27.05.2014 tarihli eylem yönünden ayrı bir suç olarak değerlendirilip verilen mahkûmiyet hükmünün onanması görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bu eylemin hukuki kesinti olmaması sebebiyle TCK’nın 43. maddesi kapsamında değerlendirerek bozulması gerektiği şeklindeki görüşüne katılmıyorum”
düşüncesiyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 15.12.2016 gün ve 264651 sayı ile;
“Sanık … hakkında 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihlerinde alıcı görevlilere satmış olduğu uyuşturucu maddelerle ilgili olarak 11.07.2014 tarihli iddianame ile dava açılıp Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/211 esas sayısına kaydedildiği, 27.05.2014 tarihli eylemi ile ilgili olarak 08.07.2014 tarihli iddianame ile dava açılıp Samsun 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/210 esas sayısına kaydedildiği, 2014/210 esas sayılı dosyada her iki davanın birleştirildiği ve yargılamanın bu dosya üzerinden yapıldığı anlaşılmaktadır.
1) Sanığın 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihlerinde alıcı görevlilere satmış olduğu uyuşturucu maddelerle (esrar) ilgili olarak Yargıtay C.G.K 28.04.2015 gün ve 462 – 135 sayılı kararındaki “Özetle: Adli kolluk görevlilerinin ikinci kez aldıkları esrarı, sanığın ilk satıştan sonra temin ettiğine ilişkin bir delil de bulunmamaktadır. Olayda adli kolluk görevlileri ile sanık arasında gerçek anlamda bir alım satım söz konusu olmadığından ve adli kolluk görevlilerince sanıktan yapılan ilk alımla sanığın ‘satmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde bulundurma’ suçuna ilişkin olarak delillendirme işlemi yapıldığından, sanıktan yapılan sonraki alımların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 43. maddesi kapsamında ayrı suç oluşturduğunun kabulü mümkün değildir.” gerekçe ile eylem tek suç oluşturduğu hâlde, sanık hakkında TCK’nın 43. maddesini uygulamak suretiyle fazla ceza tayin eden yerel mahkeme kararının bu yönüyle bozulması gerekirken, değinilen eylemlerin de 27.05.2014 tarihli eylemle bir bütün olarak TCK’nın 43. maddesi kapsamında müteselsil olduğuna dair Yargıtay 20. Ceza Dairesinin kabulü usul ve yasalara aykırıdır.
2) Sanığın 27.05.2014 tarihli eylemde kullanıcı…’e 5-Fluoro PB-22 ismi ile bilinen sentetik kannabinionid maddesini 20 Lira karşılığı sattığı ve yapılan aramada da iç çamaşırı içinde esrar, bonzai ve dört adet uyuşturucu içerikli hap bulunduğunun anlaşılması karşısında; suç konusu uyuşturucu maddelerin, ilk üç olayda ele geçirilen maddelerden farklı olması, ilk üç olay ile 27.05.2014 tarihli eylem arasında Yargıtay C.G.K 08.04.2014 gün ve 591-171 sayılı kararındaki fiili kesinti sayılabilecek süreyi ifade eden 6 aydan fazla bir zaman aralığının bulunması dikkate alındığında, 27.05.2014 tarihli eylem ile ilk üç eylem arasında fiili kesintinin gerçekleştiği ve suç işleme kararının yenilendiği, bu sebeple 27.05.2014 tarihli eylemin ayrı bir suç olarak değerlendirilmesi gerektiği ve mahkemece 27.05.2014 tarihli eylem ayrı bir suç olarak değerlendirilip verilen mahkûmiyet hükmünün onanması gerekirken, Yargıtay 20. Ceza Dairesinin, bu eylemin hukuki kesinti olmaması sebebiyle Türk Ceza Kanunu’nun 43. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle yerel mahkeme kararının bozulması dair itiraza konu kararı usul ve yasalara aykırıdır”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 20. Ceza Dairesince 17.01.2017 gün, 3006-429 sayı ve oyçokluğuyla; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıklar … ve … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan beraat hükümleri temyiz edilmeksizin, sanıklar … ve … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş, sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün ise Özel Dairece bozulmasına karar verilmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme sanık … hakkında uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılğı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; tek suç olduğu kabul edilen ve bu hususta Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında uyuşmazlık bulunmayan 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihlerinde sanığın alıcı konumundaki kolluk görevlilerine uyuşturucu madde verme eylemleri ile 27.05.2014 tarihindeki uyuşturucu madde satma eyleminin, iki ayrı uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu mu yoksa zincirleme şeklinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Kolluk görevlilerince Samsun ilinde uyuşturucu madde sattığı değerlendirilen kişilerle ilgili olarak yapılan istihbarat çalışmalarında, bu kişilerin uyuşturucu madde satışı yaparken yakalanmayı zorlaştırma amacıyla uyguladıkları yöntemler nedeniyle, normal polisiye önlemler ve teknik tedbirlerle suçun açığa çıkarılmasının mümkün olmadığının tespit edilmesi üzerine, Samsun 2. Sulh Ceza Mahkemesince 22.11.2013 gün ve 1300 sayı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 139. maddesi uyarınca kolluk görevlilerinin gizli soruşturmacı olarak görevlendirilmesine karar verildiği,
Alıcı konumundaki görevlilerin, 01.12.2013 tarihinde saat 17.41 sıralarında Atakum ilçesi Denizevleri Mahallesi Atatürk Bulvarı üzerinde bulunan Simit Park adlı iş yerinin önünde beklemekte olan sanık … ile tanıştıkları, kısa bir sohbetten sonra sanığın görevlilere “ben sizin işinizi çözeyim, dalga var, ancak yüz liradan aşağı olmaz” dediği, görevlilerin yüz Liranın fazla olduğunu söylemeleri üzerine sanığın “en az ellilik olur” şeklinde cevap verdiği, fiyat konusunda anlaşma sağlandıktan sonra sanığın “hadi aşağıya gidiyoruz” diyerek görevlileri Adnan Menderes Bulvarındaki anfi tiyatro denilen yere götürdüğü, burada görevlilerden 50 Lira alan sanığın aynı yerde beklemekte olan inceleme dışı sanık …’u yanına çağırıp parayı adı geçene, inceleme dışı sanığın da bir paket hâlindeki esrarı sanığa verdiği, ardından sanığın aldığı uyuşturucu maddeyi görevlilere teslim ettiği,
03.12.2013 tarihinde sanığın alıcı görevlileri telefon ile araması üzerine, saat 16.59 sıralarında aynı iş yerinin önünde sanık ile görevlilerin buluştukları, sanığın görevlilere “size şu an bir şey lazım mı, dalga ister misiniz” diyerek uyuşturucu madde satma teklifinde bulunduğu, görevlilerin kabul etmesi üzerine sanığın cep telefonu ile bir görüşme yaptığı ve kısa bir süre sonra sanığın yanına Burak adlı bir şahsın geldiği, ardından sanığın “Anfiye gidelim, uyuşturucuyu orada verelim, burada sıkıntı olmasın” dediği, tarafların hep birlikte söz konusu yere gittiklerinde Burak adlı şahsın bir paket hâlindeki esrarı 50 Lira karşılığında görevlilere verdiği,
05.12.2013 tarihinde saat 15.30 sıralarında alıcı görevlilerin aynı iş yerinin önünde bekleyen sanığın yanına gittikleri, sanığın “bir şey alacak mısınız, lazım mı” diye sorması üzerine, alıcı görevlilerin “evet” dedikleri, ardından sanığın cep telefonuyla mesaj gönderdiği, kısa bir süre sonra Burak adlı şahsın sanığın yanına geldiği, bunun üzerine sanığın “abi siz canlıyı verin, ben alıp geleceğim” diyerek görevlilerden aldığı 50 Lirayı Burak adlı şahsa, Burak adlı şahsın da bir paket hâlindeki esrarı sanığa verdiği, ardından sanığın da uyuşturucu maddeyi görevlilere teslim ettiği,
27.05.2014 tarihinde saat 15.00 sıralarında Samsun Narkotik Büro Amirliği görevlilerince, Atakum ilçesi Denizevleri Mahallesinde gerçekleştirilen devriye görevi esnasında, 214. Sokakta bulunan bir bina önünde sanık ile tanıklar …, … ve …’ın bir arada bulundukları, sanığın tanık…”e bir şey verdiği ve tanığın da aldığını incelediğini gördükleri, görevlilerce sanık ile tanıkların yanına gidildiği, görevlilerin geldiğini gören tanık…’in elindekini yere attığı, atılan şeyi alıp kontrol eden görevlilerin söz konusu maddenin uyuşturucu olduğunu anlamaları üzerine, Samsun 7. Sulh Ceza Mahkemesinin 23.05.2014 tarih ve 118 sayılı önleme araması kararına istinaden yaptıkları üst yoklamalarında; tanık…’in pantolonun sağ cebinde bir paket esrarı ele geçirdikleri, diğer tanıkların üzerinde herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı, sanığın üst yoklamasında ise; iç çamaşırının içinde dört paket esrar, pantolonun sağ cebinde iki paket sentetik uyuşturucu madde, sol cebinde bir paket esrar ile dört adet uyuşturucu tabletin ele geçirildiği, tanıkların görevlilere, aralarında topladıkları 20 Lira karşılığında sanıktan kullanmak için uyuşturucu madde satın aldıklarını söyledikleri, ardından konu hakkında Cumhuriyet savcısına bilgi verildiği,
Samsun Cumhuriyet Başsavcılığının 27.05.2014 tarihli yazılı arama emrine istinaden sanığın ikametinde yapılan aramada, herhangi bir suç unsuruna rastlanılmadığı,
Samsun Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen 03.02.2014 ve 14.02.2014 tarihli uzmanlık raporlarına göre; 01.12.2013 tarihinde ele geçirilen net 0,9 gram, 03.12.2013 tarihinde ele geçirilen net 1,17 gram ve 05.12.2013 tarihinde ele geçirilen net 1,8 gram ağırlığındaki maddelerin esrar olduğu,
Samsun Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen 27.06.2014 tarihli uzmanlık raporuna göre; 27.05.2014 tarihinde tanık…’de ele geçirilen bir paket hâlindeki net 0,25 gram ve sanıktan ele geçirilen iki paket hâlindeki net 1,6 gram ağırlığındaki maddelerin “5-Fluoro-PB-22” adlı sentetik uyuşturucu madde, sanıkta ele geçirilen beş paket hâlindeki toplam net 8,55 gram ve tanıktan ele geçirilen bir paket hâlindeki net 1,57 gram ağırlığındaki maddelerin esrar olduğu, sanıktan ele geçirilen dört adet tabletin ise; uyuşturucu maddelerden “MDMA” etken maddesini içerdiği,
Samsun Gazi Devlet Hastanesince düzenlenen 27.05.2014 tarihli raporda; sanığa ait idrar örneğinde esrar etken maddesinin tespit edildiğinin belirtildiği,
Sanık hakkında soruşturma evresinde kullanmak için uyuşturucu madde bulundurma suçundan ayırma kararı verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Tanık… Aslanoğlu; askere gidecek olan sanığı ziyaret etmek için olay tarihinde yanına gittiğini, sanık ile birlikte iken arkadaşları olan tanıklar Doğan ve Cengizhan’ın da yanlarına gelip kendisinden sigara istediklerini, adı geçenlere sigara verdiği esnada polislerin geldiğini ve yaptıkları aramada üzerindeki uyuşturucu maddeleri ele geçirdiklerini, bu maddeleri sanıktan değil tanımadığı bir kişiden satın aldığını,
Tanık …; olay tarihinde arkadaşı olan tanık Doğan ile birlikte sahile gezmeye gittikleri sırada sanık ile tanık…’i gördüklerini, tanık Doğan’ın “gel, bunlardan sigara alalım” demesi üzerine sanık ile tanığın yanına gittiklerini, tanık…’den sigara alacakları esnada polislerin geldiğini, sanığın uyuşturucu madde satıp satmadığını bilmediğini,
Tanık …; tanık Cengizhan ile yurttan çıkıp sahile gezmeye gittikleri esnada tanık… ile sanığı gördüklerini, tanık…’den sigara istemek için yanlarına gittiklerini, elinde kağıt ve tütünü boşaltılmış sigara filtresi bulunan tanık…’den sigara istediği sırada polislerin geldiğini, uyuşturucu maddeler ile ilgisinin bulunmadığını,
İnceleme dışı sanık …; sanık ile inceleme dışı sanık …’u mahalleden tanıdığını, sanığın uyuşturucu madde kullandığını bildiğini ancak uyuşturucu madde sattığını görmediğini, alıcı görevliler tarafından düzenlenen raporlarda ismi geçen Burak adlı kişiyi tanımadığını, kimseye uyuşturucu madde satmadığını, suçlamayı kabul etmediğini,
İnceleme dışı sanık …; sanık ile inceleme dışı sanıklar Uğur ve Korhan’ın mahalleden arkadaşları olduklarını, sanığın uyuşturucu madde kullanıp kullanmadığını bilmediğini, ancak uyuşturucu madde sattığını duyduğunu, inceleme dışı sanıklar Uğur ile Korhan’ın uyuşturucu madde kullanıp kullanmadıklarını veya satıp satmadıklarını bilmediğini, alıcı görevlilerin düzenlemiş oldukları 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihlerinde Samsun’da değil askerde olduğunu, söz konusu tutanakları kabul etmediğini, kimseye uyuşturucu madde satmadığını, ancak üvey kardeşi Burak Can Durgun’un evinde arama yapıldığını duyduğunu, sanığın beyanlarını ve atılı suçlamayı kabul etmediğini,
İnceleme dışı sanık …; esrar kullandığını, sanığı tanıdığını, kullanıcı olan sanığın uyuşturucu madde satıp satmadığını bilmediğini, 01.12.2013 tarihli kayıtlardaki görüntünün kendisine ait olduğunu, ancak kimseye uyuşturucu madde vermediğini, söz konusu tarihte anfi tiyatro denilen yerde alkol aldığı esnada sanığın yanına gelip esrar istediğini, bunun üzerine sanığı azarlayıp kovduğunu, atılı suçlamayı kabul etmediğini,
İnceleme dışı sanık … kollukta; esrar ve bonzai kullandığını, mahalleden arkadaşı olan sanığı tanıdığını, sanık ile bir araya geldiklerinde uyuşturucu madde takası yaptıklarını, içmek için sanığın kendisine bonzai, kendisinin de sanığa esrar verdiğini, bu şekilde toplam beş ya da altı kez takas gerçekleştirdiklerini, sanığın uyuşturucu maddeleri nerede sakladığını bilmediğini, uyuşturucu madde istediğinde sanığın hep küçük miktarda uyuşturucu madde getirdiğini, sanıktan bonzai istediği zaman kendisine “ben sana para ile satmam, sen bana esrar bul, ben bulamıyorum, esrar getirirsen ben de bonzai getiririm” dediğini, sanığın yakalanıp cezaevine girmesinden yaklaşık iki gün önce sanığa esrar, sanığın da kendisine bonzai verdiğini, bu nedenle sanıktan ele geçirilen uyuşturucu maddelerin sarılı olduğu kâğıtların üzerinden parmak izinin çıkmış olabileceğini, uyuşturucu madde ticareti yapmadığını,
Savcılıkta ve sorguda benzer anlatımlarına ek olarak; sanık cezaevine girmeden birkaç gün önce birlikte uyuşturucu madde içtiklerini, bu esnada sanığın inceleme dışı sanık …’ün kendisine esrar getireceğini söylediğini, büyük bir ihtimal ile sanıktan ele geçirilen diğer uyuşturucu maddelerin de inceleme dışı sanık …’e ait olduğunu,
Mahkemede ise farklı olarak; Simit Park adlı iş yerini giderken yolda karşılaştığı inceleme dışı sanık …’in kendisine, sanığın yanına gittiğini ve sanığa uyuşturucu madde vereceğini söylediğini, bunun üzerine kendisinin de inceleme dışı sanık …’ten esrar istediğini, adı geçenin elinde bulunan iki paket hâlindeki esrarları kendisine gösterdiğini, ancak kalitesini beğenmediği için almadığını, ardından inceleme dışı sanık …’in sanığın yanına gittiğini, daha sonra sanığın yakalandığını duyduğunu, kollukta alınan beyanını kabul etmediğini, arkadaşı olan inceleme dışı sanık …’i korumak için o şekilde bir ifade verdiğini,
İnceleme dışı sanık …; bonzai kullandığını, arkadaşı olan sanığı tanıdığını, kullanıcı olan sanığın uyuşturucu madde satmadığını, 27.05.2014 tarihinden yaklaşık bir hafta önce İstanbul Esenler Otogarında tanımadığı birinden 100 Lira karşılığında kullanmak için 1,5 gram bonzai satın aldığını, ancak kullanmadığını, 26.05.2014 tarihinde sanık …’in yanına gelip “ağabeyimin düğünü var, sende esrar var mı” diye sorması üzerine, İstanbul’dan aldığı uyuşturucu maddeyi sanığa verdiğini, ancak para almadığını, daha sonra sanığın uyuşturucu maddeler ile yakalandığını öğrendiğini, sanıktan ele geçirilen bonzai adlı uyuşturucu maddenin bir gramını kullanması için kendisinin verdiğini, diğer uyuşturucu maddeler ile bir ilgisinin bulunmadığını, uyuşturucu madde satmadığını,
İfade etmişlerdir.
Sanık … kollukta; esrar, ectasy ve bonzai kullandığını, ancak uyuşturucu madde satmadığını, inceleme dışı sanıklar …, Uğur ve Korhan’ı tanıdığını, 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihlerinde alıcı konumundaki görevliler tarafından düzenlenen raporların doğru olduğunu, 01.12.2013 tarihinde inceleme dışı sanık …’dan aldığı esrarı 50 Lira karşılığında görevlilere verdiğini, 03.12.2013 tarihinde görevlilere esrar bulabileceğini söyleyip inceleme dışı sanık …’u aradığını, adı geçen sanık ile birlikte anfi tiyatro denilen yerde 50 Lira karşılığında görevlilere esrar verdiklerini, 05.12.2013 tarihinde inceleme dışı sanık …’dan aldığı esrarı 50 Lira karşılığında görevlilere verdiğini, 27.05.2014 tarihinde “Simit Park” adlı iş yerinin bulunduğu bulvardan geçip sahile gittiği sırada tanıklar…, Cengizhan ve Doğan’ın yanına geldiğini, tanık…’in kendisinden jamaika adlı uyuşturucu madde istediğini, olmadığını, isterse esrar verebileceğini söyleyip kullanmak için yanında bulundurduğu esrarı verdiğini, bunun üzerine tanık…’in kendisine 20 Lira verdiğini, üzerinde ele geçirilen uyuşturucu maddeleri tanımadığı kişilerden aldığını,
Savcılıkta benzer anlatımlarına ek olarak; üzerinde ele geçirilen esrarı kullanmak için yaklaşık üç dört gün önce inceleme dışı sanık …’ten 200 Lira karşılığında satın aldığını,
Sorguda farklı olarak; yakalanmadan yaklaşık üç dört gün önce inceleme dışı sanık …’ten kullanmak için 200 Lira karşılığında 2 gram bonzai satın aldığını, üzerinde ele geçirilen farklı kâğıtlara sarılı hâldeki uyuşturucu maddeleri sakladığı yerden alıp, başka bir yere götürürken polislere yakalandığını,
Mahkemede ise; üzerinde ele geçirilen uyuşturucu maddeleri kullanmak amacıyla bulundurduğunu, inceleme dışı sanık …’dan uyuşturucu madde almadığını, inceleme dışı sanık …’in beyanlarını ve atılı suçlamayı kabul etmediğini,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için öncelikle “zincirleme suç” hükümlerinin incelenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza“ söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır” şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44 (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 43. maddesinin birinci fıkrasında; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır.” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; “Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır.” denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 43/1. maddesinde bulunan, “değişik zamanlarda” ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Aynı suç işleme kararının varlığının, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Görüldüğü üzere, zincirleme suçun oluşumu için işlenen suçlar arasında ne kadar zaman geçmesi gerektiği konusunda genel ve mutlak bir kural koymak mümkün olmadığından, hangi zaman aralığıyla işlenirse işlensin, işlenen suç başlangıçtaki genel niyete veya suç işleme konusundaki tek karara dayanıyor ise zincirleme suç hükümleri uygulanacak, ancak işlenen suç failin yeni bir suç işleme kararına dayanıyorsa artık zincirleme suç söz konusu olmayacaktır.
Bu aşamada konumuzla ilgisi bakımından TCK’nın 188/3. maddesinde düzenlenen uyuşturucu madde ticareti yapma suçuna değinilmesinde fayda bulunmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 188. maddesinin üçüncü fıkrasında, uyuşturucu veya uyarıcı madde ticaretine ilişkin çeşitli fiiller, ayrı bir suç olarak tanımlanmıştır. Buna göre, uyuşturucu veya uyarıcı maddelerin ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak ülke içinde satışı, satışa arzı, başkalarına verilmesi, sevki, nakli, depolanması ya da kazanç amacıyla satın alınması, kabul edilmesi veya bulundurulması, bir ve ikinci fıkralara göre ayrı bir suç oluşturmaktadır. Fıkradaki suçun oluşması için bu seçimlik hareketlerden herhangi birisinin yapılmış olması gerekir.
Seçimlik hareketli suçlarda, hareketlerden birkaçının birden yapılması birden çok suç işlenmesi anlamına gelmez. Bu gibi hâllerde de ortada tek bir suç vardır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, suçun konusunu oluşturan maddenin aynı olmasıdır. Hareketlerin seçimlik olma özelliği aynı uyuşturucu veya uyarıcı madde için geçerlidir. Failin, değişik zamanlarda aynı veya farklı kişilere maddede öngörülen seçimlik hareketlerden herhangi birisini gerçekleştirmesi hâllerinde zincirleme suç hükümlerinin uygulanması söz konusu olacaktır. Ancak bunun için de öncelikle bu suçların her birinin cezalandırılabilir nitelikte olması ve suçlar arasında hukuki kesinti bulunmaması gerekir. Suçlar arasındaki sürenin ne kadar olması gerektiği konusunda kesin bir ölçüt bulunmamaktadır. Suçlar arasında çok kısa bir zaman aralığı olsa dahi suç işleme kararının yenilenmiş olması hâlinde zincirleme suçtan söz edilemeyecektir.
Failin işlemeyi kast ettiği uyuşturucu madde ticareti yapma suçunun konusunu oluşturan maddenin, öngörülen seçimlik hareketlerden herhangi birisinin gerçekleştirilmesi sonrasında tüketilmesinin ardından, yeniden uyuşturucu madde temin etmesi hâlinde zincirleme suçun değil, gerçek içtima kuralı gereğince ayrı ayrı suçların oluştuğunun kabulü gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, 01.12.2013 tarihinde alıcı konumundaki görevlileri inceleme dışı sanık …’ın yanına götürüp adı geçen sanıktan aldığı bir paket esrarı görevlilere teslim ettiği, 03.12.2013 tarihinde alıcı konumundaki görevlilerin gelmesinden sonra Burak isimli şahsı yanına çağırıp birlikte görevlilere bir paket esrar verdikleri, 05.12.2013 tarihinde yine aynı şekilde alıcı konumundaki görevlilerin gelmesinden sonra Burak isimli şahsı yanına çağırıp adı geçenden aldığı bir paket esrarı görevlilere teslim ettiği, söz konusu tarihlerdeki olaylarda alıcı konumundaki görevliler ile sanık arasında gerçek anlamda alım satım söz konusu olmaması nedeniyle bu eylemlerinin tek suç oluşturduğu, 27.05.2014 tarihinde de 20 Lira karşılığında tanık…’e “5-Fluoro-PB-22” adlı sentetik uyuşturucu madde ile esrar sattığı, aynı tarihte üzerinde ele geçirilen beş paket esrarı, iki paket “5-Fluoro-PB-22” adlı sentetik uyuşturucu maddeyi ve dört adet MDMA etken maddesi içeren tabletleri satmak amacıyla bulundurduğu konusunda Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında bir uyuşmazlık ve bu kabulde dosya içeriği itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayıp, sanığın alıcı konumundaki görevlilere esrar verme eylemleri ile 27.05.2014 tarihindeki uyuşturucu madde ticareti yapma eylemi arasında fiili kesinti oluşturabilecek ve makul sayılamayacak şekilde 5 ay 22 günlük uzunca bir zaman aralığının bulunması, alıcı konumundaki görevlilere uyuşturucu madde verme şeklinde gerçekleştirilen ilk suç ile 27.05.2014 tarihli ikinci suçun farklı yerlerde işlenmesi, sanığın alıcı konumundaki görevlilere verdiği uyuşturucu maddeler ile 27.05.2014 tarihinde ele geçirilen uyuşturucu maddelerden bir kısmının farklı nitelikte olması, gerek sanık gerekse inceleme dışı sanıklar Samet ve …’ın beyanlarından, sanığın 27.05.2014 tarihinde ele geçirilen uyuşturucu maddeleri alıcı konumundaki görevlilere esrar verdikten sonra temin ettiğinin ve dolayısıyla ele geçirilen suç konusu uyuşturucu maddelerin aynı bütünün parçaları olmadıklarının anlaşılması, 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihlerinde alıcı konumundaki görevlilere esrar verilmesi eylemlerine aracılık edip üzerinde uyuşturucu madde bulundurmayan sanığın, 27.05.2014 tarihli olayda eylem tarzını değiştirip, suç konusu uyuşturucu maddeleri üzerinde taşıyarak sokakta satması birlikte değerlendirildiğinde; sanığın tek suç oluşturan 01.12.2013, 03.12.2013 ve 05.12.2013 tarihinde alıcı konumundaki görevlilere uyuşturucu madde verme eylemleri ile 27.05.2014 tarihli uyuşturucu madde satma eylemi arasında kastı da içine alıp ondan önce gelen bir suç işleme kararından, diğer bir deyişle suçları ortak bir zemine taşıyan subjektif bir bağdan söz edilemeyeceği, sanığın 27.05.2014 tarihli olayda yenilenmiş bir suç işleme kararı ile hareket ettiği, alıcı konumundaki görevlilere uyuşturucu madde verme eylemleri ile 27.05.2014 tarihli eylemler arasında zincirleme suç hükümlerinin uygulanma şartlarının bulunmadığı ve sanığın söz konusu eylemleri nedeniyle ayrı ayrı cezalandırılması gerektiği kabul edilmelidir.
Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne karar verilmelidir.
Kayseri Ağır Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.