Kasten Öldürme Suçunda Hayati Bölgelerin Hedef Alınması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2017/841 Karar No: 2017/440 Karar No: 31.10.2017
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
Özet: Her iki tarafın da yanlarına öldürmeye elverişli silahları alarak olay yerinde buluşmaları, sanığın araçtan inerken yanına tabancasını da alması, kavga ortamında elindeki sopanın düşmesiyle birlikte tabancasını çekerek babasıyla kavga eden mağdura birkaç kez ateş etmesinin ardından, üzerine doğru bir elinde sopa, diğer elinde bıçakla gelmekte olan maktulü hayati olmayan bölgelerine ateş ederek bertaraf etme imkânı varken maktulün hayati bölgelerini hedef alması ve ilk atışla birlikte yere düşüp tehlikeliliği ortadan kalkmasına rağmen maktule yakın mesafeden birkaç kez daha ateş etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın kasten öldürme eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirmediği kabul edilmelidir.
İçtihat Metni
Sanık …’ın, kasten öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 37/1. maddesi delaletiyle 81/1, 29 ve 62. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis, kasten öldürme suçuna teşebbüsten TCK’nın 37/1 maddesi delaletiyle 81/1, 35/1-2 ve 62. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç yönünden TCK’nın 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba, sanık …’ın kasten öldürme suçuna ve kasten öldürme suçuna teşebbüse yardımdan beraatine ilişkin İstanbul Anadolu 12. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.04.2016 gün ve 319-236 sayılı hükümlerin, sanık … müdafileri, katılan … vekilleri, mağdur … ve vekilleri ile Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 09.03.2017 gün ve 4934-662 sayı ile; kovuşturma aşamasında şikâyetçi olmadığını beyan ettiği gerekçesiyle mağdur … ve vekilinin temyiz isteğinin reddine karar verilerek;
Sanık … hakkında kasten öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmünün onanmasına, mağdur …’a yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükmünün;
“…Oluşa, heyetçe izlenen kamera görüntülerine ve tüm dosya içeriğine göre, hakkında kurulan beraat hükümleri onanan sanık … ile sanıklar … ve …’ın kardeş oldukları, sanık …’ın ise bu sanıkların babaları olduğu, olayın diğer tarafında olan maktul … ile mağdur …’ın da kardeş oldukları ve her iki tarafın da aynı zamanda akraba oldukları, taraflar arasında olaydan bir süre önce kaynağı kesin olarak tespit edilememekle birlikte taşınmaz satışından kaynaklanan bir anlaşmazlık bulunduğu, her iki tarafın da müteahhitlik yapmaları nedeniyle olay günü sabah saatlerinde sanık …’ın tek başına, maktul …’ın ise kardeşi olan mağdur … ile birlikte Ataşehir Belediyesine gittikleri, Belediye binasının alt katındaki koridorda sanık …’ın yürüdüğü, bu sırada yan taraftaki oturma yerinde olan maktul …’a baktığı, daha sonra maktulün ayağa kalkarak sanık …’ın üzerine doğru hızlıca yürüdüğü ve ona yumruk vurmak suretiyle kavgayı başlattığı, çevrede bulunanların müdahalesi ile kavganın sonlandırıldığı, sanık …’ın da kardeşi olan maktul …’ı alarak belediye dışına çıktıkları, daha sonra dosya kapsamında bulunan Telekomünikasyon İdaresi Başkanlığınca temin edilen kayıtlar ile sabit olduğu üzere sanık …’ın, sırasıyla kardeşleri olan sanıklar … ve … ile babası olan sanık …’ı telefonla aradığı, önce sanık …’ın sonrasında da sanık …’ın karşı grupta bulunan mağdur …’ı telefonla aradıkları ve kısa süreli görüşmeler yaptıkları, bunun üzerine bir süre sonra sanık …’ın, idaresinde bulunan aracı ile yanında babası olan sanık … ve arkasında sanık …’ın oğlu olan tanık … ile birlikte olay yerine geldikleri, sanık …’ın aracını yol kenarında park halinde bulunan minibüsün yanına trafik akışını engellemeyecek şekilde park ettiği, sanık …’ın aracı park etmesinden hemen sonra görüntülere göre yaklaşık 50 metre geriden maktul …’ın idaresinde bulunan aracı ile yolun köşesine geldiği ve beklemeye başladığı, daha sonra sanıklar … ve … ile tanık …’ın hep birlikte araçtan inerek aracın bagajına yöneldikleri ve bagajdan bir şeyler alarak gelmiş oldukları istikamette bulunan maktul … ve mağdur …’ın içerisinde bulundukları araca doğru yöneldikleri, bu sırada önce maktul …’ın sonrasında da yanında bulunan mağdur …’ın kendilerine doğru gelmekte olan sanıklar ve tanığı fark ettikleri, bunun üzerine maktul …’ın elinde bulunan bıçakla, arkasında bulunan sanık …’ın ise sopaya benzer bir cisimle diğer gruba doğru yöneldikleri, ilk aşamada maktul …’ın bıçakla, sanık …’ın ise sopa ile karşılıklı ve eş zamanlı olarak birbirlerine saldırdıkları, maktul … ile sanık … arasındaki kavga sırasında onların gerisinde bulunan sanıklar … ile …’ın kavga ettikleri, bu kavga sırasında sanık …’ın, elinde sopa benzeri bir cisim bulunduğu, sanık … ile maktul … arasındaki kavga sırasında sanık …’ın elindeki sopanın yere düştüğü, bu sırada maktul … ile sanık …’ın birbirlerini bırakıp farklı yönlere yöneldikleri, maktulün, sanık …’ın oğlu olan tanık …’a yöneldiği, sanık …’ın ise belinde bulunan ruhsatlı tabancasını çekerek minibüsün arkasında babası olan sanık … ile kavga etmekte olan mağdur …’ın bulunduğu tarafa yöneldiği ve babası ile kavga etmekte olan sanık …’ı hedef alıp ateş ettiği, bunun üzerine sanık …’ın elinde bulunan sopa benzeri cisimle birlikte yolun ortasına doğru uzaklaştığı ancak sanık …’ın babası olan sanık …’ın yerden kalkamadığı, bu sırada sanık …’ın yolun ortasında belinde bulunan ruhsatlı tabancasını çıkardığı, eş zamanlı olarak maktul …’ın da elinde silah bulunan ve o sırada kardeşi olan sanık …’a arkasından ateş eden sanık …’a yöneldiği, bu sırada sanık …’ın da elinde bulunan silahı hemen yanına yaklaşan maktul …’a doğrulttuğu ve yakın mesafeden ateş etmek suretiyle maktulü vurduğu, maktulün almış olduğu isabetle yere düştüğü, sanık …’ın ise yerde bulunan maktule tekrar ateş ettiği, daha sonra yolun biraz ilerisinde bulunan sanık …’a yeniden ateş ettiği ve babası …’ı yerde yaralı bir şekilde bırakarak olay yerinden uzaklaştığı, sanık …’ın ise ruhsatlı tabancası ile kaçmakta olan sanık …’ın arkasından ateş ettiği, sonrasında ise yerde yaralı halde bulunan sanık …’ın babası sanık …’a yöneldiği ve ona da ateş ettiği, kısa bir süre sonra da olay yerine gelen güvenlik güçlerince olaya karışanların yakalandığı olayda;
aa) …bir tarafta sanıklar … ve …, diğer tarafta ise maktul … ve sanık …’ın iştirak iradesiyle birbirlerine karşılıklı olarak saldırdıkları, yaşanan olayda mağdur …’ın sağ uyluk ön dış taraftan girerek arka kısım orta hattan çıkacak şekilde ve ayrıca sol uyluk iç yüzde sıyrık oluşturacak şekilde toplam iki adet mermi çekirdeği isabetiyle basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığının anlaşılması karşısında, teşebbüs nedeniyle 9 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası öngören 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35. maddesi ile yapılan uygulama sırasında meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı birlikte gözetilerek daha makul bir temel ceza tayini yerine yazılı şekilde 9 yıl hapis cezasına hükmolunması suretiyle eksik ceza tayini,
bb) … kavga amacıyla ve iştirak iradesiyle olay yerine geldikleri sabit olan tarafların eş zamanlı ve karşılıklı olarak birbirlerine bıçak ve sopalarla saldırıp sonrasında ise tabancaları ile eylemlerine devam etmeleri şeklinde gerçekleşen olayda, …1/4 ile 3/4 arasında ceza indirimi öngören TCK’nın 29. maddesi uyarınca …sanık lehine makul düzeyde haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde sanık … hakkında kurulan hükümde haksız tahrik indirimi yapılmaması…suretiyle fazla ceza tayini” isabetsizliklerinden, ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla bozulmasına,
Sanık … hakkında kasten öldürme suçuna ve kasten öldürme suçuna teşebbüse yardımdan kurulan beraat hükümlerinin ise;
“…Oluşa ve dosya içeriğine göre, kardeşi olan sanık …’ın, maktul … ile kavga ettiğini telefonla kendisine bildirmesi üzerine olay yerine kardeşi ve babası olan diğer sanıklar … ve …’dan ayrı olarak kendisine ait otomobili ile gelen sanık …’ın, kendisine ait ruhsatlı tabancası ile olayın yoğun olarak yaşandığı yerin dışında olan Ataşehir Belediyesi Banka ATM’lerinin bulunduğu yeşil alanda rastgele dört kez ateş ettiği, ancak; sanığın olay yerine geldiği zaman diliminin maktul … ve mağdur …’ın yaralanmalarından önce mi yoksa sonra mı olduğunun kesin olarak tespit edilemediği, dolayısıyla eylem üzerinde diğer sanıklarla birlikte iştirak kastının olduğu hususunun her türlü şüpheden uzak kesin ve inandırıcı delille sabit olmadığı ancak sanığın tabancası ile rastgele ateş etmesi şeklindeki eyleminin karşı grupta bulunan ve sanık …’ın eylemi sırasında yaralı halde olan maktul … ve mağdur …’a yönelik silahla zincirleme tehdit kapsamında olduğu ve bu nedenle de sanığın TCK’nın 106/2-a, 43, 29. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde beraatine karar verilmesi”
isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 11.04.2017 gün ve 260233 sayı ile;
“…İtiraz Nedenleri:
A) Sanık …’a atılı kasten öldürme suçu yönünden;
Yasal savunma 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 25/1. maddesinde ‘Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.’ şeklinde düzenlenmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun süreklilik gösteren kararlarına göre, yasal savunma; bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak için gösterdiği zorunlu tepkidir.
Dönmezer yasal savunmayı şu şekilde tarif etmiştir; ‘Bir kimsenin, kendisine veya başkasına karşı yapılan haksız bir saldırıyı defetmek maksadıyla ve başka suretle korunması olanaklı bulunmayan böyle bir saldırıdan kurtulmak üzere yaptığı savunmaya yasal savunma denilir. Bir kimsenin kendisine veya başkasına karşı yapılan saldırı karşısında, savunma amaçlı olarak saldırıyı uzaklaştırmak için ölçülü kuvvet kullanılmasını ifade eder. Bir şahsın uğradığı bir saldırıyı defetmek için, yapılan saldırıya ölçülü olarak karşı koymak suretiyle, saldırgana zarar vermesi yasal savunmadır’ (Sulhi Dönmezer, Genel Ceza Hukuku Dersleri, İstanbul, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınları, 2013) …
Doktrinde ve Yargıtay kararlarında yasal savunmanın koşulları saldırıya ve savunmaya ilişkin olmak üzere iki kısımda toplanmıştır:
Saldırıya ilişkin koşullar; bir saldırının bulunması, saldırının haksız olması, saldırının bir hakka yönelik olması, saldırının halen mevcut olması şeklinde belirtilmektedir.
a) Bir saldırının bulunması; yasal savunmanın varlığı için öncelikle bir saldırının var olması gerekir. Saldırıdan anlaşılması gereken, savunulacak herhangi bir hakka karşı gerçekleştirilen eylemlerdir. Saldırının zarar verecek veya tehlike oluşturacak biçimde ve derecede olması gerekir. Karşılıklı çatışma ve kavga gibi durumlarda, ilk haksız saldırıya uğrayan kişi, şartları varsa yasal savunmadan faydalanabilir. Saldırıyı kimin başlattığının bilinemediği veya belirlenemediği hallerde, yasal savunmanın kabul edilip edilmeyeceği hususu tartışmalıdır. Bir görüşe göre, karşılıklı saldırılarda ilk başlatan tespit edilemiyorsa yasal savunma kabul edilmez ve her iki taraf hakkında da ‘haksız tahrik’ hükümleri uygulanır. Yargıtay bu görüşü benimsemiştir
b) Saldırının haksız olması; saldırı haksız ve hukuka aykırı olmalıdır. Haksızlık ile hukuka aykırılığın bir arada veya aynı çerçevede değerlendirilmesinin nedeni, bir eylem, hukuk düzeni içinde hukuka uygun bir hak ve özgürlüğün ifadesi olarak kabul ediliyorsa, bu eylem haksız kabul edilmez. Suçluyu yakalayan polise veya vatandaşa karşı koyarak direnmek yasal savunma kapsamında değildir, çünkü polis ve vatandaşın bu hareketi haksız bir eylem değildir. Haksız saldırıya kasten neden olan bir kimse için, bu saldırı açısından yasal savunma olmaz.
c) Saldırının bir hakka yönelik olması; saldırının herhangi bir hakka yönelik olması, yasal savunmayı gerektirir. Yaşama, vücut bütünlüğüne, cinsel dokunulmazlığa, şerefe, konuta, malvarlığı üzerindeki haklara, mülkiyet hakkına ve zilyetliğe yönelik saldırılar da yasal savunma nedeni olabilir.
d) Saldırının halen mevcut olması; saldırı ile savunmanın aynı zamanda olması gerekir. Böyle olmakla birlikte, başlamamış ancak başlaması kesin olan ve başladığında savunmayı olanaksız ya da çok güç hale getirecek bir tecavüze karşı yapılan savunma ile, sona ermiş olmakla birlikte tekrarı muhakkak olan saldırıya karşı savunma meşrudur. TCK’nun 25/1. maddesindeki ‘gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırı’ ibaresi bu açıklama ve yorumu gerekli kılmaktadır.
Savunmaya ilişkin koşullar ise, savunmada zorunluluk bulunması, saldırı ve savunma arasında orantı bulunması, savunmanın saldırıya ve saldırana karşı yapılması şeklinde belirlenmiştir.
a) Savunmada zorunluluk bulunması; savunmada zorunluluk bulunmasını, saldırıya uğrayanın başka çaresinin kalmaması, daha doğrusu saldırıdan başka şekilde kurtulma olanağının olmaması ve saldırı ile savunmanın aynı anda olması şeklinde anlamak gerekir. Bununla birlikte, yasal savunmada saldırı durumunda şahıslardan kaçarak kurtulma yükümlülüğü beklenemez.
b) Saldırı ile savunma arasında oran bulunması; yasal savunmanın uygulanması için savunmanın ‘saldırı ile orantılı biçimde’ olması, daha doğrusu saldırının ölçülü bir savunma ile uzaklaştırılması veya etkisizleştirilmesi gerekmektedir. Fail saldırıyı etkisiz hale getirirken, saldırı veya tecavüze karşı ölçülü bir savunma gerçekleştirdiği takdirde hukuka uygunluk nedeni olan yasal savunma hakkından yararlanacaktır.
i) Araçlar bakımından orantılılık; saldırganın saldırıda kullandığı araç ile savunma yapanın savunmada kullandığı araç arasında bir oran veya ölçü bulunmalıdır. Bu kural, saldırıyı yapanın elindeki aracın aynısının, kendini savunmak zorunda bulunan kişide bulunması olarak anlaşılmamalıdır. Kendisine bıçakla saldıran kişiye karşı savunma yapanın tüfekle ve sopa ile kendini koruması mümkündür. Araçlar arasındaki oran durumu, özellikle aracın ölçülü olarak kullanılması bakımından göz önünde tutulmalıdır.
ii) Hak ve korunan yararlar bakımından orantılılık; hakların veya değerlerin bir derecelendirmeye tabi tutulması halinde, birçok durumda yasal savunma halinin uygulanması mümkün olmaz. Burada önemli olan, yasal savunma konusu hakkın veya faydanın var olup olmadığıdır. Bir hakkın korunması için, ondan daha değerli bir hakka veya yarara zarar verilebilir. Irza geçmek isteyen saldırganı başka türlü uzaklaştırma olanağı bulamayarak öldüren kişinin yasal savunma kapsamında hareket ettiği kabul edilir. Burada cinsel dokunulmazlık hakkı karşılığında hayat hakkının feda edilemeyeceği, dolayısıyla fayda veya yarar bakımından oran bulunmadığı söylenemez.
c) Savunmanın saldırıya ve saldırana karşı yapılması; savunma hareketi mutlaka saldırıyı yapana karşı yapılmalıdır. Savunma saldırının bir sonucu olmalıdır. Saldırı ile savunma arasında nedensellik bağı (illiyet bağı) bulunmalıdır. (İdris Ermeydan, Yargıtay Kararları Işığında Yasal Savunmada Sınırın Aşılması, FSM İlmî Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi 2014, sayı 3)
Bu açıklamalar ışığında, sanık … ile maktulün kardeş, sanıklardan İhsan, Hakan ve …’ın kardeş, …’ın onların babası olduğu, keza maktul ve sanık …’ın …’ın kayınbiraderleri olduğu, aralarında…… ve diğerleri tarafından ileri sürülen ve aksine kanıt bulunmayan İhsan’a ait bir arazinin satışı nedeniyle husumet bulunduğu, olay günü …’ın Ataşehir Belediyesinde iş takibi için bulunduğu, aynı yere maktul ve ağabeyi Hafi’nin de inşaat ruhsatı almak üzere geldikleri, görüntü kayıtlarına göre, maktulün İhsan’ı orada görmesi üzerine ayağa kalkarak İhsan’a saldırdığı, Hafi’nin de maktulün yanında durduğu, güvenlik görevlilerince müdahale edilerek tarafların ayrıldığı, maktulün elindeki bıçağın yine güvenlik görevlileri tarafında alınarak İhsan’a bir zarar vermesinin önüne geçildiği, … ve maktulün binadan çıkarıldığı, İhsan’ın ise çıkışına izin verilmediği, İhsan’ın yine aynı yere iş takibi için geleceğini bildiği kardeşi Hakan’ı arayarak aksi kanıtlanamayan savunmasına göre onu uyardığı, yine güvenlik kamerası ve bir vatandaş tarafından çekilerek polise teslim edilen olay görüntülerine göre, bu sırada belediye binasına yanında sanık … ve İhsan’ın oğlu… Muhammed ile yaklaşan Hakan’ın aracının peşine maktulün kullandığı araç ile takıldığı, Hakan’ın aracını belediye binası önündeki cebe sokup durduğu, maktulün de aracını hemen geride yakın bir yere park ettiği, Hakan, Halis ve Muhammed’in sopa alarak maktulün aracını park ettiği yere doğru yürüdükleri, maktulün elinde bıçakla hızla gelerek doğrudan Hakan’a saldırdığı, Hakan’ın sopa ile vurmasına fırsat vermeden bıçakla Hakan’a vurmaya başladığı, Halis’in de maktule sopa ile vurmaya çalıştığı, bu sırada Hafi’nin de gelerek Halis’e yumrukla vurduğu, maktulün bıçakla ve kafa ile vurması sonucu Hakan’ın elinden sopanın düştüğü, maktulün Hakan’ı bırakarak elinde bıçakla o ana kadar olaya karışmayan Muhammed’i kovaladığı, bu sırada maktul tarafından bıçakla hayati tehlikeye neden olacak şekilde müteaddit bıçak darbesine maruz kalmış bulunan …’ın kaldırımın üzerine kaçtığı, tabancasını çekerek iki eli ile tuttuğu ve hemen önünde kavga eden babası ve Hafi’ye doğrulttuğu, Hafi ile Halis’in yere düştükleri, Hafi’nin kaçtığı Hakan’ın onun bacak bölgesine doğru iki el ateş ettiği ve Hafi’nin bacak bölgesinden iki isabetle yaralandığı, bu esnada maktulün Hakan’ın düşürdüğü sopayı da alarak hem sopa hem de bıçakla Hakan’a tekrar saldırdığı, yaralı durumdaki Hakan’ın yakın mesafeden maktul yere düşene kadar ateş ettiği, Hafi silahını çekip Hakan’a ateş edince Hakan’ın kaçarak uzaklaştığı ve belediye binasına sığındığı, Halis’in ise hâlâ yerde olduğu ve Hafi’nin bu kez Halis’i hedef alarak dört el kadar ateş ettiği, daha sonra Hakan’ın gittiği istikamette olay yerinden ayrıldığı, Halis’in ise hamili bulunduğu 7,65 mm, Llama marka tabanca ile tam zamanı saptanamamakla birlikte maktulün vücudunda 7,65 mm mermi çekirdeklerinin oluşturduğu mermi yoluna göre muhtemelen olay yerindeki otobüsün altına sakladığı sırada diğer tarafta yerde yatan maktule en az iki el öldürücü nitelikte yaralanmaya sebep olacak şekilde ateş ettiği olayda;
Sanık …’la meydana gelen olaydan sonra Belediye binasından çıkarılan maktul ve kardeşi Hafi’nin Belediyeye gelmekte olan sanık …’ın aracını görerek takibe başladıkları, sanık …’a kaçma yükümlülüğünün yüklenemeyeceği, daha önce maktulün İhsan’a yönelik saldırısından haberdar olan Hakan ve yanındakileri takip eden maktul ve ağabeyinin saldırılarının muhakkak olduğu, olay yerinde durmasalar da takip altında bulunan sanığın durduğu başka bir yerde saldırının vuku bulacağının olayların seyrinden anlaşıldığı, olayın başlangıcında sanığın elinde sopa maktulde bıçak bulunduğu, ancak sopanın maktulü durdurmaya yetmediği, nitekim sanık …’ın maktulün ilk saldırısı sonucunda bıçakla hayati tehlikeye maruz kalacak derecede yaralandığı, tekrar eden bıçaklı ve sopalı saldırıda tabanca kullanmasının saldırı ve savunma arasındaki orantıyı kullanılan araç yönünden savunma lehine bozmadığı, kendi hayat hakkına yönelmiş saldırının varlığı karşısında savunmanın yöneldiği hak yönünden de bir orantının bulunduğu, sanığın maktulün saldırısına kendi kasıtlı haksız hareketi ile neden olmadığı, saldırı ve savunmanın hemzaman olduğu, savunmanın saldırıya ve saldırana karşı yapıldığı, sanığın maktulün saldırısını başka türlü defedecek bir imkânının kalmadığı gözetildiğinde olayda yasal savunma koşullarının sanık …’ın maktule yönelik kasten öldürme eyleminde gerçekleştiği…
B) Sanık …’a atılı kasten öldürmeye teşebbüs suçu yönünden;
Olaya ilişkin iki ayrı görüntü kaydının tarafımızca izlenmesi sonucunda:
Sanık …’ın maktulün iki saldırısı arasında kalan kısa zaman diliminde olay yerinde babası ile kavga eden …’a tabancasını doğrulttuğu, bu aşamada ateş edip etmediğinin görüntülerden net bir şekilde anlaşılamadığı, onun bu hareketi üzerine Hafi’nin yolun orta kısımlarına doğru kaçtığı sırada sanığın iki kez silahını ateşlediği mermilerin isabet ettiği yerden kalkan tozdan tespit edilmiş, bu atışlar sonucunda …’ın sağ uyluk orta 1/3 anterolateralde kurşun giriş deliği, sağ uyluk posteromedialde çıkış deliği, sol uyluk posteriorda kurşun sıyrığı oluşacak şekilde etkisi basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde yaralandığı, yaralanmasının TCK’nın 87/1-2 maddelerinde yazılı nitelikli halleri içermediği dosyadaki adli raporlardan anlaşılmıştır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 35. maddesinde ‘Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur’ düzenlemesi suça teşebbüsü düzenlemiştir.
Teşebbüsün varlığından söz edebilmek için, kişi bir suçu işlemeye kastetmeli, bu suçu işlemeye elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlamalı, ancak elinde olmayan nedenlerle eylemini tamamlayamamalıdır.
Suç işleme düşüncesi ile birlikte suç yoluna (iter criminis) giren failin gerçekleştirmek istediği neticenin meydana gelmesi için gerekli olan icrai veya ihmali hareketleri bilerek gerçekleştirmesi ve aynı zamanda neticenin de meydana gelmesini istemesi durumunda, failin ceza hukuku bağlamında sorumluluğu kolaylıkla tespit edilebilecektir.
Ancak failin bilerek yapmış olduğu hareket sonrasında, meydana gelen netice bakımından istemek unsuru yönünden bir tereddüt oluşmuş (failin neticeyi isteyip istemediği hususunda) ise bu durumda failin cezai sorumluluğunun aynı kolaylıkla tespiti mümkün değildir. Failin suç sayılan hareketleri bilerek ve isteyerek yapıp yapmadığı ve nihayet meydana gelen neticenin fail tarafından istenip istenmediği tamamen failin iç dünyasına ilişkindir.
Ceza hukuku bağlamında failin bilmek ve istemek öğelerinden oluşan kastının her olayda mutlak surette tespitine yarayacak kesin bir kural koymak mümkün değildir. Ancak kast, kişinin iç dünyasına ilişkin olsa da; fail ile mağdur arasındaki ilişki, suç aleti, suçun işleniş biçimi, meydana gelen neticenin ağırlığı gibi kriterler bakımından bir değerlendirme yapıldığında failin iç dünyasına ilişkin kastının dış dünyada objektif bir yansımasının bulunduğu görülecektir. Failin iç dünyasında yer alan kastının yine bizzat fail tarafından dışa yansıtılması olan bu unsurlardan yararlanarak, failin suçu kasten işleyip işlemediği (meydana gelen neticeyi isteyip istemediği) hususunda bir kanaate ulaşılmaktadır. (Fatih Birtek, Kasten Öldürmeye Teşebbüs ve Kasten Yaralama Suçlarının Manevi Unsur Bakımından Ayırt Edilmesi, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 2009 C. 58, S. 2)
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 02.05.2006 gün ve 97-132 sayılı kararında öldürmeye teşebbüs ve kasten yaralama suçlarında manevi unsurun (kastın) tayinine yarayacak kriterleri şu şekilde açıklamıştır; ‘…Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, adam öldürmeye kalkışma ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçütler; failin olay öncesi, olay sırası ve olaydan sonraki davranışları kastın belirlenmesinde ölçü olarak alınmalıdır. Yargıtayın yerleşmiş kararlarına göre, adam öldürmeye teşebbüs ve yaralama suçlarını birbirinden ayıran başlıca ölçüler; fail ve mağdur arasındaki husumetin nedeni ve niteliği, failin cürümde kullandığı saldırı aletinin mahiyeti, atış veya darbe sayısı ile mesafesi, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri ile nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, olayın akışı ve sebebi, failin işlemeye kastettiği cürmün meydana gelmesine iradesi dışında engel bir halin olup olmadığıdır.‘
Somut olayda akraba olan taraflar arasında niteliği ve kaynağı tam tespit edilemeyen, ancak bir arazi satımından kaynaklanan bir husumetin bulunduğu, olay günü bu nedenle önce maktul ve ağabeyinin Belediyede karşılaştıkları … ile tartıştıkları, bilahare yargılamaya konu olayın meydana geldiği, olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olduğu dosya kapsamı ile sabittir. Sanığın, maktulün bıçaklı eyleminden sonra kaldırım üzerine kaçtığı, bu sırada belinden tabancasını çıkardığı, önünde boğuşan babası ve Hafi’ye yönelttiği, ancak bu aşamada ateş ettiğinin belirlenemediği, Hafi ve babası arasındaki mücadele bitip … yol ortasına doğru kaçtıktan sonra peşi sıra hareketlenip ateş ettiği, elinin eğimi, …’ın ayağına yakın yerden kalkan tozlar ve Hafi’nin yaralanma bölgesine göre sanığın …’ın hayati organlarının olduğu vücut bölgesini değil bacaklarını hedefleyerek ateş ettiği, birisi kırık oluşturacak şekilde iki isabet kaydettiği gözetildiğinde, …’a yönelik eylemini yaralama kastı ile gerçekleştirdiği, daha saldırgan olan ve kendisini hayati tehlikeye maruz kalacak şekilde yaralayan maktule yönelik eyleminin …’a karşı da öldürme kastı ile hareket ettiğini göstermeyeceği…
C) Sanık …’a atılı kasten öldürme suçuna ve kasten öldürme suçuna teşebbüse yardım yönünden;
İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığının 2015/2457 sayılı iddianamesi ile sanık …’ın da araçla olay mahalline gelip, ruhsatlı Sig Sauer marka tabancayı kullanıp, … ve …’a yönelik atışta bulunduğu ve böylece sanık …’a atılı suçlara yardım eden sıfatı ile iştirak ettiği iddia edilerek kamu davası açılmış, yerel mahkeme atılı suçlar yönünden sanığın beraatine karar vermiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 225/1. maddesi “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir.” düzenlemesini içermekte olup, 2. fıkrasına göre de “mahkeme, fiilin nitelendirilmesinde iddia ve savunmalarla bağlı değildir.”
Aynı Kanun’un 170/3. maddesinde de; ‘iddianamede, yüklenen suçu oluşturan olaylar, mevcut delillerle ilişkilendirilerek açıklanır’ hükmü getirilmiştir.
Bu hükümlerde de belirtildiği gibi, hükmün konusu iddianamede gösterilen eylemdir. İddianamede açıklanan ve suç oluşturduğu ileri sürülen fiilin dışına çıkılması, diğer bir ifadeyle, davaya konu edilmeyen bir eylemden dolayı yargılama yapılması ve açılmayan davadan hüküm kurulması yasaya aykırıdır. Soruşturma evresinde elde ettiği kanıtlardan ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, düzenlenen iddianame ile CMK’nın 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Bu bakımdan iddianamede, yüklenen suçun unsurlarını oluşturan fiil/fiillerin nelerden ibaret olduğunun hiçbir duraksamaya yer bırakmayacak biçimde açıklanması zorunludur. Böylelikle sanık; iddianameden üzerine atılı suçun ne olduğunu hiçbir kuşkuya yer vermeyecek şekilde anlamalı, buna göre savunmasını yapabilmeli ve kanıtlarını sunabilmelidir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.02.2012 gün ve 570-51 sayılı kararı da bu yöndedir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İddianamede, sanığın diğer sanık …’a atılı suçlara maktul ve mağdura yönelik ateş etmek suretiyle yardım ettiği ileri sürülmüş, sanığın tehdit suçu işlediğine dair anlatıma ve sevk maddesine yer verilmemiştir. Bu nedenle tehdit suçundan her zaman dava açılması mümkün görüldüğünden yerel mahkemenin kasten öldürme suçuna ve kasten öldürme suçuna teşebbüse yardımdan sanık hakkındaki beraat kararlarının onanması gerektiği”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.05.2017 gün ve 1195-1503 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Dairece, sanık … hakkında mağdur …’a yönelik kasten yaralama, maktul …’a yönelik basit kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçlarından, sanık … hakkında mağdur …’a yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların itiraz kanun yoluna tabi olduğundan bahisle bu kararlara yönelik taleplerin mahallince değerlendirilmesinin mümkün görüldüğü belirtilerek, sanık … hakkında mağdur …’a yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükmünün bozulmasına karar verilmiş, sanık … hakkında 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan, sanık … hakkında maktul …’a yönelik kasten öldürme suçuna ve mağdur …’a yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüse yardımdan kurulan beraat hükümleri ise onanmak suretiyle kesinleşmiş olup, itirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında maktul …’a yönelik kasten öldürme suçundan ve mağdur …’a yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüsten kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sanık … hakkında maktul …’a yönelik kasten öldürme suçuna ve mağdur …’a yönelik kasten öldürme suçuna teşebbüse yardımdan kurulan beraat hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanık …’ın kasten öldürme eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirip gerçekleştirmediği,
2- Sanık …’ın mağdur …’a yönelik eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğu,
3- Sanık … hakkında TCK’nın 106/2-a maddesinde yer alan silahla tehdit suçundan usulüne uygun olarak açılmış bir kamu davası bulunup bulunmadığı,
Noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya kapsamından;
12.08.2015 tarihli olay yeri inceleme raporunda; olay yerinin Barbaros Mahallesi, Kızılbegonya Sokak ve Şebboy Sokak kesişimi ile Ataşehir Belediyesi hizmet binasının da bulunduğu bölge olduğu, Kızılbegonya Sokak üzerinde çok sayıda kovan, mermi çekirdeği ve mermi gömleği parçaları ile yoğun şekilde kan izleri, 1 adet ayakkabı teki ile üzerinde kan izleri olan 1 adet sopanın bulunduğu, aynı sokakta park edilmiş başkalarına ait birkaç araçta mermi isabetine bağlı hasarların oluştuğu, olay yerinde bulunan 34 HJ …. plaka sayılı, gri Fiat Fiorino, 34 LD …. plaka sayılı, beyaz Nissan Qashqai ve 34 VK …. plaka sayılı, siyah Opel Insignia marka araçların olayla ilgili olduğu bilgisinin alındığı, Ataşehir Belediyesi hizmet binası bahçe giriş kapısının karşısında Kızılbegonya Sokak ve Şebboy Sokak kesişimindeki ATM’lerin çevresinde kovanlar tespit edildiği, yine ATM’lerin arka kısmındaki kilitli alanda mermi çekirdeği ve nüvesi ile demir kapı iç kısmında 1 adet mermi isabet izinin görüldüğü, Kızılbegonya Sokak ile Şebboy Sokak kesişimindeki göbekten başlayan kan damlacıklarının Ataşehir Belediyesi bahçe giriş kapısından Belediye hizmet binası içine kadar kesintisiz devam edip giriş katta bulunan çay ocağında sonlandığı, çay ocağında yoğun şekilde kan izlerinin ve 2 adet erkek ayakkabısının olduğu bilgilerine yer verildiği,
12.08.2015 tarihli tutanakta; aynı gün saat 10.10 sıralarında olay yerine intikal edildiğinde, Halkbankası Genel Müdürlüğünün arka otopark girişinde banka güvenlik görevlileri tarafından sanık …’ın yere yatırılıp etkisiz hale getirildiğinin görüldüğü, güvenlik görevlilerinin, içerisinde 11 adet fişek bulunan şarjörle birlikte taşıma ruhsatlı Sig Sauer marka tabancayı sanık …’dan aldıklarını belirterek kendilerine teslim ettiği, mağdur …’ın bacağından yaralı vaziyette yakalandığı, …’ın yanında bulunan siyah çantanın içinden üzerinde kan lekesine benzer izler bulunan biri kırık 2 adet bıçak, 1 adet tabanca şarjörü ve 9 mm çapında 2 adet fişeğin ele geçirildiği, inceleme dışı sanık …’ın yakalandığı, Ataşehir Belediyesi güvenlik amiri tarafından olayda kullanılmış olabileceği belirtilerek üzerinde kan lekesine benzer izler bulunan Smith & Wesson marka tabancanın teslim edildiği, yine yakın bir yerde görev yapmakta iken silah sesleri üzerine olay yerine intikal ettiğini söyleyen TEM Şube Müdürlüğüne bağlı ekipte çalışan bir polis memurunun, mağdur … adına taşıma ruhsatlı Browning As marka tabancayı şarjörü ile birlikte teslim ettiği, Ataşehir Güvenlik Büro Amirliğine bağlı ekibin de üzerinde kan lekesine benzer izler bulunan, kabza kısmı siyah renkli, Llama marka tabancayı muhafaza altına aldıkları, 112 acil sağlık ekiplerince olay yerinde farklı noktalarda yaralı olarak bulunan …’ın F.S.M. Hastanesine, … ve …’ın Ataşehir Memorial Hastanesine, …’ın ise Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesine gönderildikleri bilgilerine yer verildiği,
Maktul … hakkında Memorial Ataşehir Hastanesince düzenlenen 12.08.2015 tarihli adli rapora göre; maktulün ateşli silah yaralanması şikâyetiyle saat 10.20 sıralarında hastaneye getirildiği, hayati tehlikesinin olduğu; aynı hastanenin Anesteziyoloji ve Reanimasyon uzmanı tarafından düzenlenen “İlgili Makama” başlıklı belgede; maktul …’ın ateşli silah yaralanması nedeniyle getirildiği acil serviste yapılan ilk değerlendirmeden sonra yoğun bakım ünitesine, ardından da ameliyata alındığı, ameliyathanede yüksek doz adrenalin ve noradrenalin infüzyonu altında kardiak arrest geliştiği, uygulanan CPR’a yanıt alınamadığı ve saat 16.00’da ölü olarak kabul edildiği açıklamalarının yer aldığı,
Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince düzenlenen 16.09.2015 tarihli otopsi raporunda; maktulün vücuduna toplam 6 adet ateşli silah mermi çekirdeği isabet etmiş olduğu, cesetten 1 adet deforme mermi çekirdeği parçası, 1 adet çapı ayırt edilemeyen deforme mermi çekirdeği ile 2 adet 7.65 mm çapında mermi çekirdeği elde edildiği belirtilerek, atışların bitişik atış mesafesi dışından yapılmış olduğu, 5 adet ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmalarından her birinin müstakilen öldürücü nitelikte olduğu ve kişinin ölümünün bu yaralanmalara bağlı ekstremite kemik kırığı ile birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu meydana geldiği yönünde kanaat bildirildiği,
Sanık …’ın tıbbi evrakında; saçlı deride 2, 4 ve 6 cm uzunluğunda 3 adet kesi, sol omuz arkasında aktif kanamaya neden olan 4 cm ebadında kesi, göbeğin sol tarafında ateşli silahla oluşmuş deri soyulması, sağ ön kolda 6 cm uzunluğunda kesi ve sağ el 1. parmakta basis kırığı bulunduğu belirtilerek, yapılan anjiografide de kol atardamarı uç dalında kanama tespit edildiğinin bildirildiği, İstanbul Anadolu Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 14.09.2015 tarihli rapora göre; mevcut yaralanmanın, kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu ve vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını orta (2) derecede etkileyeceği,
Mağdur … hakkında İstanbul Anadolu Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 14.09.2015 tarihli rapora göre; ince bağırsaklarda ve kolonda perforasyonlara, pubik ve sağ crus çift kırıklarına neden olan ateşli silah yaralanmasının, kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu ve vücuttaki kemik kırıklarının hayat fonksiyonlarını ağır (6) derecede etkileyeceği,
Mağdur … hakkında İstanbul Anadolu Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 16.10.2015 tarihli raporda; sağ uyluk orta 1/3 anterolateralde kurşun deliği, sağ uyluk posteromedialde çıkış deliği, sol uyluk posteriorda kurşun sıyrığı ile uyumlu lezyon mevcut olan mağdurun yaralanmasının, kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olmadığı ve kişi üzerindeki etkisinin basit bir tıbbi müdahaleyle giderilebilecek ölçüde hafif olmadığı yönünde kanaat bildirildiği,
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen uzmanlık raporlarında; olay yerinden elde edilen 7.65 mm çaplı 7 adet kovan ile aynı çapta 1 adet mermi çekirdeğinin beraberinde gönderilen 7.65 mm çaplı, İspanya yapısı, Llama marka, yarı otomatik tabancadan atılmış oldukları, olay yerinden elde edilen 9 mm çaplı 30 adet kovan, aynı çapta 3 adet mermi çekirdeği parçası ve yine aynı çapta 9 adet mermi çekirdeği parçasından, 15 adet kovan, 1 adet mermi çekirdeği parçası ve 6 adet mermi çekirdeği gömleği parçasının beraberinde gönderilen 9 mm çaplı, ABD yapısı, Smith & Wesson marka yarı otomatik tabancadan, 11 adet kovan ile 1 adet mermi çekirdeği gömleği parçasının beraberinde gönderilen 9 mm çaplı, Belçika yapısı, Browning marka yarı otomatik tabancadan, 4 adet kovan, 2 adet mermi çekirdeği parçası ve 2 adet mermi çekirdeği gömleği parçasının ise 9 mm çaplı, ABD yapısı, Sig Sauer marka yarı otomatik tabancadan atılmış oldukları, olay sonrasında mağdur …’dan ele geçirilen 17.6 cm uzunluğunda, tek ağızlı, oluğu üzerinde 3 adet delik bulunan, sivri uçlu, sırtı küt, sırt kısmının 8.6 cm’lik bölümü dişli yapıda, namlusu kabza bağlantı kısmından kırılmış vaziyetteki bıçağın üzerindeki kan lekelerine ait genotip özelliklerin sanık …’ın genotip özellikleri ile uyumlu olduğu bilgilerine yer verildiği,
Dosya içerisinde bulunan silah taşıma ruhsatı fotokopilerine göre; sanık …’a Smith & Wesson marka, 9 mm çaplı tabanca için, sanık …’a Browning marka, 9 mm çaplı tabanca için, sanık …’a Sig Sauer marka, 9 mm çaplı tabanca için silah taşıma izinleri verildiği,
İletişimin tespiti tutanaklarına göre; inceleme dışı sanık …’ın kendisinin kullandığını belirttiği 0 533 …4215 numaralı hattan, sanık …’ın kendisinin kullandığını söylediği 0 532 …7397 numaralı hatta, 12.08.2015 günü saat 10.00.53’te ve 10.02.16’da olmak üzere iki kez arama yapıldığı, ilk görüşmenin 12 saniye, ikinci görüşmenin 17 saniye sürdüğü, aynı hattan sanık …’ın kendisinin kullandığını beyan ettiği 0 532 …1084 numaralı hatta, aynı gün saat 10.02.54 ve 10.05.13’te olmak üzere iki kez arama yapıldığı, ilk görüşmenin 19 saniye, ikinci görüşmenin 21 saniye sürdüğü, aynı hattan saat 10.05.57’de de mağdur …’ın kullandığı 0 532 …9640 numaralı hattın arandığı, bu görüşmenin de 15 saniye sürdüğü, saat 10.06.31’de de sanık …’ın kullandığı 0 532 …7397 numaralı hattan mağdur …’ın kullandığı hattın arandığı ve 9 saniye görüşme yapıldığı,
Dosya içerisinde bulunan CD’lerden, Ataşehir Belediyesinin giriş katını gösteren güvenlik kamerası görüntüleri izlendiğinde; Ataşehir Belediyesi hizmet binasının, giriş bölümünde maktul …’ın oturduğu yerden kalkarak ayakta bulunan inceleme dışı sanık …’ın yanına yöneldiği ve İhsan’a yumruk savurduğu, İhsan’ın da karşılık vermeye çalıştığı ve boğuşmaya başladıkları, kavganın belediye güvenlik görevlileri ve çevredekilerin araya girmesiyle aralandığı, daha sonra güvenlik görevlilerinin, maktulün koluna girerek dışarı çıkardıkları, mağdur …’nin de kardeşi olan maktulün peşinden dışarıya çıktığı,
Dosya içerisinde bulunan CD’lerden, güvenlik kamerası görüntüleri ile kollukça vatandaştan temin edildiği belirtilen kamera görüntüleri izlendiğinde; Kızılbegonya Sokak istikametinden beyaz renkli, Nissan Qashqai marka otomobilin gelerek, kavşağı, ardından da yaya geçidi çizgilerini geçip yolun sağ tarafında bulunan belediye araçları için ayrılan cep kısmına girdiği ve kaldırımın kenarında bulunan otobüs ile minibüsün sol tarafına trafiği aksatmayacak şekilde park ettiği, otomobilin park etmesi ile birlikte eş zamanlı olarak gri renkli, Fiat Fiorino marka aracın Şebboy Sokak istikametinden gelip kavşaktan sola dönerek Ataşehir Belediyesi hizmet binasına giden yolun ağzına durduğu, Nissan Qashqai marka aracı kullanan sanık … ile sanık …’ın babası inceleme dışı sanık …’in ve inceleme dışı sanık …’ın oğlu tanık Muhammed’in araçtan inerek doğrudan otomobilin bagajına yöneldikleri, bagaj kapısını açarak ellerine bir şeyler aldıkları ve Fiat Fiorino marka aracın bulunduğu istikamete yöneldikleri, maktul … ile mağdur …’nin ise Fiat Fiorino marka araçtan inerek sanık …’la yanındakilerin üzerine yürüdükleri, maktulün hızlıca gelerek elinde bulunan bıçakla sanık …’a vurmaya başladığı, sanık … sopayla karşılık vermeye çalışırken maktulün bıçakla vurmaya devam ettiği ve kafa atmasıyla birlikte sanık …’ın elindeki sopanın yola fırladığı, maktul ile sanık … arasındaki kavga esnasında Hafi’nin de elindeki sopayla Halis’e vurduğu, bu aşamada otobüsün arka kısmında kalan Halis ile Hafi’in kameraların görüş açısından çıktıkları, elindeki sopanın düşmesiyle birlikte sanık …’ın elini beline atarak otobüsün arka kısmından geçip kaldırıma çıktığı, maktulün de elinde bıçakla yolun aşağısına doğru kaçan Muhammed’in peşinden koştuğu, Muhammed’e yetişemeyen maktulün geri döndüğü ve sanık …’ın elinden fırlayıp orta refüjün kenarına düşen sopaya doğru koşmaya başladığı ve sağ elindeki bıçağı sol eline aktardığı, bu esnada kaldırımda bulunan sanık …’ın belindeki tabancayı çıkararak otobüsün arka kısmında babası Halis’le boğuşmakta olan mağdur …’ye ateş etmeye başladığı, kendisine ateş edilmesiyle birlikte Halis’le kavga etmeyi bırakan Hafi’nin ise elinde bulunan sopa ile orta refüje doğru kaçtığı, Hakan’ın kaçmakta olan Hafi’nin arkasından koşarak ateş etmeye devam ettiği, bu sırada maktulün de orta refüjün kenarındaki sopayı sağ eline alarak Hakan ve Halis’in bulunduğu yöne doğru koştuğu, mağdur …’nin arkasından ateş etmekte olan sanık …’ın, maktulün sağ elinde sopa, sol elinde bıçakla üzerlerine doğru geldiğini görmesiyle birlikte Hafi’ye ateş etmeyi bırakıp maktule ateş etmeye başladığı, maktulün Nissan Qashqai marka aracın arkasında yere düştüğü, sanık …’ın yere düşen maktule ateş etmeye devam ettiği, sanık …’dan kaçan mağdur …’nin ise geriye baktığı ve sanık …’ın maktule ateş ettiğini anlaması ile birlikte belinden tabancasını çıkararak geri döndüğü, yerdeki maktule birkaç el ateş eden sanık …’ın tabancayı tekrar mağdur …’ye doğrultarak bir-iki el daha ateş ettikten sonra otobüsün sağ arka tarafındaki merdivenlerden yukarıya doğru kaçmaya başladığı, mağdur …’nin de sanık …’ın arkasından bir-iki el ateş ettiği, Halkbankası Genel Müdürlüğü binasına giriş yolunu ve girişteki otoparkı, aynı zamanda sanık …’ın çıktığı merdivenin üst kısmını gören sabit güvenlik kamerasında saatin 10.07.49’u gösterdiği sırada sanık …’ın sağ elinde tabancayla merdivenin üst kısmında göründüğü, sol eliyle karnını tutan sanık …’ın önce Halkbankası Genel Müdürlüğü binasının giriş kısmındaki otoparka yöneldiği, sonrasında da arkasına bakıp Ataşehir Belediyesi hizmet binasının girişine doğru koşarak saat 10.08.08’de kamera açısından çıktığı, mağdur …’nin ise tabancasını Hakan’dan sonra otobüsün arka kısmında bulunan ve öncesinde kendisinin kavga ettiği Halis’e doğrultarak ateş ettiği, mağdur … tarafından yaralanan Halis’in yaralı vaziyette otobüsün arka kısmından kaldırıma geçtiği sırada kendisine tabanca doğrultan mağdur …’ye “yapma” der gibi sol elini kaldırmasına rağmen Hafi’nin Halis’e yine ateş ettiği, bu esnada maktulün Nissan Qashqai marka aracın arkasında yerde kıvrandığı, Halis’in kaldırıma bakan taraftan otobüsün altına doğru eğildiği, Hafi’nin ise ateş etmeyi bırakıp elindeki tabanca ile Fiat Fiorino marka aracın yanına doğru koşar adımlarla gittiği, Halkbankası Genel Müdürlüğü binasına giriş yolunu ve girişteki otoparkı gösteren sabit kamerada sanık …’ın kamera açısından çıktığı anda Hafi’nin de hem bu kameranın hem de Halkbankası Genel Müdürlüğü binasının ön ve yan kısımlarını gören hareketli diğer bir güvenlik kamerasının görüş açısına girdiği, hareketli güvenlik kamerası görüntülerine göre; elinde tabanca, sol koltuğunun altında da jop olan mağdur …’nin, merdivenin çıkış kısmının yan tarafındaki alana çıkan asansör kabinini çevreleyen ve üzerinde “Ataşehir Belediyesi” ibaresi bulunan camlı bölmenin yanında etrafını kolaçan ederek telefonla birilerini aradığı, güvenlik görevlisi olduğu anlaşılan birisiyle konuşarak ileri geri hareket etmeye devam ettiği, tekrar Fiat Fiorino marka aracının bulunduğu yere doğru yöneldiği, merdivenlerin başında yanına gelen birisine elinde tabancayla olay yerini göstererek bir şeyler söylediği, hareketli güvenlik kamerasında saatin 10.09.39’u gösterdiği sırada mağdur …’nin geriye dönüp baktığı, bu esnada Kızılbegonya Sokağının karşı tarafındaki açık otoparkı çevreleyen reklam panolarının arkasında bulunan iki kişinin aynı yöne doğru baktıktan sonra yönlerini çevirip uzaklaştıkları, mağdur …’nin ise sağ elinde tabanca, sol elinde jopla camlı bölmenin etrafında dolandığı, bu esnada yerde çömelmiş bir güvenlik görevlisinin mağdur …’ye sağ eliyle kavşağın bulunduğu istikameti işaret edip bir şeyler söylediği, Hafi’nin aracının bulunduğu yöne doğru yürüdüğü sırada hareketli kameranın sol tarafa yönelerek önce Kızılbegonya Sokak ile Şebboy Şokak arasındaki kavşağı ve göbeği, ardından da Şebboy Sokağı takiben karşı tarafta bulunan Macro Center binasını gösterdiği, hareketli kamerada saatin 10.11.34’ü gösterdiği sırada Macro Center binasının yan tarafındaki, Kızılbegonya Sokağa paralel ilk sokakta park etmiş araçların arkasından sanık …’ın kamera açısına girdiği, sanık …’ın sol elinde telefon bulunduğu ve arada bir sağ elini beline attığı, olay yerinin olduğu bölgeye doğru bakarak sonrasında hızlıca olay yerinden uzaklaşmaya çalışır gibi Macro Center binasının Halkbankası Genel Müdürlüğü binasının cephesindeki kısmına doğru koştuğu ve hareketli kamerada saatin 10.12.01’i gösterdiği anda kamera açısından çıktığı, hareketli kameranın ise saat 10.12.55 sıralarında tekrar mağdur …’nin bulunduğu kısma yöneldiği, Hafi’nin saat 10.13.07’de maktulle birlikte olay yerine geldikleri Fiat Fiorino marka aracın şoför kapısını açıp koltuğa oturduğu, aracın içinde bir şeylerle uğraşıp saatin 10.13.23’ü gösterdiği sırada dışarı çıktığı ve aracın kapısını kapatarak sol elinde telefon, sağ elinde tabanca ile olay mahalline doğru giderek o an için yaralı vaziyetteki maktulün bulunduğu yere doğru eğildiği, sonra tekrar sol pantolon cebinden telefonunu çıkarıp konuştuğu ve aracının bulunduğu yere doğru gitmeye başladığı, telefonla konuştuğu sırada sağ elinde tabancanın olduğu, aracına varmadan sola dönerek “Ataşehir Belediyesi” ibareli camlı bölmeye yöneldiği, bölmenin yanından dönerek tekrar aracının olduğu yöne gittiği, olay yerine gelen polislerin kendi aracından çıkardıkları mağdur …’yi kameranın saat 10.16.40’ı gösterdiği esnada polis aracına bindirdikleri, hareketli kamerada saatin 10.12.01’i gösterdiği sırada kamera açısından çıkan sanık …’ın ise Halkbankası Genel Müdürlüğünün yer altı otoparkının giriş ve çıkış kısmı ile Şebboy Sokağın bir kısmını, karşı kaldırımı ve kaldırım kenarındaki otoparkı gösteren sabit kamerada saatin 10.14.13’ü gösterdiği sırada karşı kaldırımın kenarındaki ağaçlı bölgenin arkasında olay yerine doğru bakarken sabit kameranın görüş açısına girdiği, bir süre yerinde duran sanık …’ın saat 10.14.26’da hareketlendiği ve sokağa adım atar atmaz hızlanıp Halkbankası Genel Müdürlüğü binasının yer altı otoparkına doğru belindeki tabancayı tutarak ve ara ara olay yerinin olduğu yöne de bakarak saatin 10.14.48’i gösterdiği sırada otoparka girdiği ve bu kamera açısından çıktığı, sanık …’ın arkasından ise Halkbankası güvenlik görevlilerinin otoparka giriş yaptığı, saat 10.15.10’da ise polis ekiplerinin de gelerek otoparka girdikleri, yer altı otoparkının giriş-çıkış kısmını gösteren diğer bir sabit kameranın saat 10.14.46’yı gösterdiği sırada önce takım elbiseli bir kişi ile arkasından Halkbankası güvenlik görevlilerinden birisinin, daha sonra da diğer bir güvenlik görevlisinin elinde silahla, arkasından da sanık …’ın kameranın görüş açısına girdiği, elinde silah bulunan güvenlik görevlisinin silahını sanık …’a doğru tuttuğu, sanık …’ın ise önce elindeki tabancayı beline koyduğu, ardından iki elini kaldırdığı, sonrasında belindeki tabancanın şarjörünü çıkarıp geri tabancaya taktığı esnada üç güvenlik görevlisinin daha gelip sanık …’la konuştukları, bu sırada güvenlik görevlilerinden birisinin saat 10.15.11’de sanığın elindeki tabancayı aldığı ve güvenlik görevlilerinin sanık …’ı yere yatırıp etkisiz hale getirdikleri, hemen arkasından da polislerin geldikleri,
Anlaşılmaktadır.
Katılan … kollukta; maktulün eşi olduğunu, olay tarihinden bir hafta önce sanık … ile …, … ve …’ın maktulden 250.000 Lira istediklerini ve “ya parayı verirsiniz ya da İstanbul’dan göç edeceksiniz” diyerek maktulü tehdit ettiklerini bildiğini,
Tanık … savcılıkta; maktulün kardeşi olduğunu, Ağrı’da ikamet ettiğini, inceleme dışı sanıklar … ile …’ın olaydan yaklaşık yirmi gün önce kendisi aracılığıyla ağabeyi …’dan 250.000 Lira istediklerini, ağabeyi Mirzeydin’in borçları olmadığını söylemesi üzerine bu durumu …’a ilettiğini, bu konuşmadan beş gün sonra …’ın kapısına gelerek parayı vermezlerse İstanbul’a gidip alacağını söyleyerek “vermezlerse de görürler” dediğini,
Tanık … kollukta; olaydan bir ay kadar önce inceleme dışı sanıklar … ve …’ın, kardeşleri olan maktul ve mağdur …’le 2009 yılında yaptıkları inşaat işlerinden dolayı alacaklı oldukları iddiasıyla aracılar vasıtasıyla kendisinden ve maktulden 250.000 Lira isteyip ödenmemesi halinde öldürmekle tehdit ettiklerini, mahkemede farklı olarak; paranın 2009 yılındaki bir taşınmaz alım satımından dolayı istendiğini,
Tanık … kollukta; Halkbankası Genel Müdürlüğü binasında güvenlik amir yardımcısı olduğunu, olay günü saat 10.00 sıralarında silah seslerinin geldiği yere doğru ilerlediği sırada mağdur …’ı bacağından yaralı vaziyette, bir elinde tabanca diğer elinde jopla gördüğünü, güvenlik görevlilerinden birisinin sanık …’ın elinde silahla garaj nizamiye kapısına doğru yöneldiğini söylemesi üzerine kendisinin de oraya gittiğini, elindeki tabancayı alarak sanık …’ı yere yatırdıklarını ve gelen görevli polislere sanık …’ı ve tabancayı teslim ettiklerini,
Mahkemede farklı olarak; dışarı çıktığında karşılaştığı yaralı vaziyetteki kişinin huzurda bulunan sanık … ya da mağdur …’den biri olduğunu, birbirlerine çok benzedikleri için teşhis edemediğini, bu şahsa silahı bırakmasını söylediğinde, şahsın ileride yaralılar bulunduğunu belirterek ambulans çağırmasını istediğini, bu şahısla konuştuğu sırada silah sesleri geldiğini ve 2-3 mermi atıldığını, 30 saniye sessizliğin ardından tekrar 2-3 silah sesi daha duyduğunu,
Tanık … kollukta; Halkbankası Genel Müdürlüğü binasında özel güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, olay günü saat 10.00 sıralarında Ataşehir Belediyesinin bulunduğu taraftan silah sesleri geldiğini, sanık …’ın elinde tabanca ile ATM’lerin bulunduğu yere doğru koştuğunu, daha sonra yürüyerek Macro Center binası önüne geldiğini, burada birkaç kişiyle konuştuktan sonra belediyenin önüne polislerin geldiğini görünce tabanca ile Halkbankasının otoparkına doğru koşmaya başladığını, diğer özel güvenlik görevlileri ile birlikte müdahale edip sanık …’ın elindeki tabancayı aldıklarını, polisler geldiğinde de, sanık …’ı ve elinden aldıkları tabancayı teslim ettiklerini, mahkemede farklı olarak; söz konusu şahsı şu an görse tanıyamayacağını,
Kovuşturma aşamasında beyanı alınmayan Yusuf Karaoğlu kollukta; polis memuru olduğunu, olay günü sabah 10.00 sıralarında olayın olduğu bölgenin yakınında araba ile seyir halindeyken silah sesleri duyması, telsizden de bölgede silahlı çatışma olduğunun anons edilmesi üzerine müdahale için gittiği olay yerinde, yaralı iki kişiyi yerde yatarken, elinde tabanca bulunan yine yaralı vaziyetteki mağdur sanık …’ı da Fiat Fiorino marka aracın önünde gördüğünü, müdahale edip tabancasını alarak Hafi’yi etkisiz hale getirdiğini,
Kovuşturma aşamasında beyanları alınmayan tanıklar … ve … savcılıkta; olay günü sabah saatlerinde, sanık …’ın ve tanık …’ın da ikamet ettikleri binada, sanık …’la bir araya gelip hep birlikte asansörle uğraştıkları sırada sanık …’a telefon geldiğini, sanığın babasının vurulduğunu söyleyerek telaşla çıktığını ve arabaya binip gittiğini,
Tanık … kollukta; Ataşehir Belediyesi önünde araçtan indikleri sırada mağdur … ile maktul …’un, amcası olan sanık …’a saldırdıklarını, maktulün sanık …’ı sırtından bıçakladıktan sonra kendisini kovalamaya başladığını, dedesi Halis’in mağdur … tarafından darbedildiğini, kimin kime ateş ettiğini görmediğini,
Mahkemede; Ataşehir Belediyesine doğru gittikleri sırada babası İhsan’ın, amcası sanık …’ı cep telefonundan aradığını, telefonu kendisinin açtığını, babası İhsan’ın maktul … tarafından saldırıya uğradığını söyleyerek kendisini almalarını istediğini, dedesi Halis’in amcası sanık …’a ait telefondan, önce Hafi’yi arayıp “çocuk musunuz, böyle şeyler yapmayın, niye kavga ediyorsunuz, engel ol” dediğini, sonra da sanık …’ı arayıp durumdan haberbar olup olmadığını sorduğunu, Ataşehir Belediyesinin önündeki rampadan aşağı indikleri sırada maktul … ile mağdur …’yi arkadaki aracın içinde gördüğünü ve amcası sanık …’la dedesi Halis’e maktul ile Hafi’yi gördüğünü söylediğini, bunun üzerine sanık …’ın arabayı durdurduğunu, dedesi Halis’le birlikte aracın bagajından birer kazma sapı aldıklarını, sanık …’ın ise araçtan indiği sırada elinde telefon olduğunu, maktul ile mağdur …’nin de araçlarından indiklerini, maktulün elinde bıçak Hafi’nin elinde sopa olduğunu, birbirlerine doğru yürümeye başladıklarını, sanık …’ın kendisinde bulunan sopayı alarak maktule ne yaptığını sorması üzerine maktulün “seni öldüreceğim” diyerek bıçakla saldırdığını ve Hakan’a 5-6 kez vurduğunu, Hakan’ın elindeki sopa ile maktule vuramadığını, Hafi’nin de bu esnada Halis’le kavga ettiklerini, maktulün sanık …’ı bıçakladıktan sonra “seni öldüreceğim” diyerek kendisini kovalaması üzerine aşağı doğru kaçıp güvenlik görevlilerinin yanına sığındığını,
Mağdur … 12.08.2015 tarihli kolluk ifadesinde; olay günü kardeşi olan maktulle birlikte harç yatırmak için gittikleri Ataşehir Belediyesinde, enişteleri olan inceleme dışı sanık …’la karşılaştıklarını, İhsan’ın maktule yumrukla saldırıp kardeşlerini çağırdığını, belediyeden çıktıkları sırada silahlı saldırıya uğradıklarını, kendilerine inceleme dışı sanıklar … ve … ile sanık …’ın ateş ettiklerini, bu kişilerin olaydan 15-20 gün kadar önce kendisinden 250.000 Lira haraç isteyip kendisini öldürmekle tehdit ettiklerini,
13.08.2015 tarihli kolluk ifadesinde farklı olarak; 250.000 Lira haracın önce ağabeyi …’dan istendiğini, ağabeyinin söz konusu parayı vermeyeceğini söylemesi üzerine bu kez aynı paranın aracılar vasıtasıyla kendisinden istendiğini ve tehdit edildiğini, belediye içinde İhsan’ın telefonla yakınlarını çağırması üzerine İhsan’la maktul arasında tartışma ve kavga çıktığını, kavganın belediye personeli ve kendisi tarafından ayrıldığını, maktulle birlikte dışarı çıkıp araçlarına binecekleri sırada sanık … ve İhsan tarafından ayrı ayrı aranıp ölümle tehdit edildiğini, hareket edecekleri sırada sanık … ve Halis’in Nissan Qashqai marka bir araçla kendi araçlarının önünü kestiklerini, sanık …’ın ve elinde 7.65 mm çapında tabanca bulunan Halis’in araçtan indiklerini, sanık … ile maktulün kavga etmeye başladıklarını, sanık …’ın tabancasını çıkarıp maktulün bacağına ateş ettiğini, kendisinin ise Halis’in elindeki tabancayı tutup ateş etmesini engellemeye çalıştığını, sanık …’ın ise arka taraftan bulundukları yere doğru ateş ederek geldiğini, sanıklar Hakan ve Erhan’ın kendisini ve maktulü çapraz ateşe aldıklarını, maktulün yere düştüğünü, Halis’in kendisine ateş etmeye çalışması üzerine tabancasını çıkarıp Halis’e ateş ettiğini, maktulü sanıklar Hakan ve Erhan’ın vurduğunu, kendisinin de bacağından yaralandığını, kavga sırasında maktulün elinde bıçak olduğunu,
Savcılıkta farklı olarak; seyir halinde iken araçlarının önünün kesildiğini, sanık …’ın elinde sopa ile araçtan indiğini, kendisini bacağından sanık …’ın yaraladığını,
12.10.2015 tarihli tutukluluk incelemesindeki ifadesinde farklı olarak; maktulün sanık …’ın silahından çıkan mermilerle vurulduğunu,
Mahkemede ise farklı olarak; araçtan indiği sırada maktulün elinde bıçak olup olmadığını görmediğini, maktul ile sanık …’ın kavga ettiği sırada Halis’in tabancayla üzerine doğru geldiğini gördüğünü ve Halis’in elini tuttuğunu, bu esnada maktul ile sanık …’ın olduğu taraftan silah sesleri geldiğini, Halis’in elini tuttuğu sırada nereden geldiğini anlamadığı bir silah sesi duyması ile birlikte Halis’in ve kendisinin yaralanıp yere düştüğünü, bu esnada 25-30 metre ileride sanık …’ı gördüğünü, silahla yanlarından geçip Halkbankasının otoparkına doğru giden sanık …’ın ateş edip etmediğini görmediğini,
Beyan etmişlerdir.
İnceleme dışı sanık … kollukta; olaydan yaklaşık bir ay önce Ağrı’daki arazilerini sattığını, bu durumdan kayınbiraderleri olan maktul … ile Hafi’nin rahatsız olduklarını duyduğunu, olaydan üç ay kadar önce de mağdur …’nin “arsayı başkasına satarsanız sizden biri ölür” diyerek kendisini tehdit ettiğini, olay günü ruhsat işlemleri için geldiği belediyenin zemin katında beklediği sırada mağdur … ile maktul …’un kendisine saldırıp hakaret ettiklerini, Hafi ile Yunus’un belediye çalışanları tarafından dışarı çıkarıldıkları sırada “seni dışarıda bekliyoruz, gel hesaplaşacağız” dediklerini, bunun üzerine kardeşi olan sanık …’ı arayıp “kendinize dikkat edin, Yunus’la Hafi buradalar” dediğini, Hakan’ın da belediye önüne geldiklerini söylediğini, akabinde silah sesleri duyduğunu, biraz sonra sanık …’ın yaralı vaziyette belediye binasına girerek “abi beni vurdular” dediğini,
Savcılıkta farklı olarak; belediye içinde karşılaştıkları sırada maktul ile mağdur …’nin kendisine “araziyi sevmediğimiz kişilere sattınız geldiniz, biz bunu kabul etmiyoruz” dediklerini ve çıkan tartışmada kendisine saldırıp yumruk attıklarını,
Mahkemede ise daha farklı şekilde; maktulün kendisine saldırıp hakaret ettiğini, mağdur …’nin herhangi bir şey söylemediğini, sanık …’ı aradığında telefonu açan oğlu Muhammed’e “dayın Yunus bana saldırdı, amcana söyle gelip beni alsın” dediğini, Hafi’nin kendisini tehdit etmediğini ancak maktulün dışarı çıkarılırken “seni öldüreceğiz, seni yaşatmayacağız” şeklinde sözler söylediğini,
İnceleme dışı sanık … kollukta; torununun kendisine İhsan’ın telefon açarak Hafi ve Yunus tarafından tehdit edildiğini söylediğini iletmesi üzerine birlikte belediyeye gittiklerini, kendisine mağdur … ile maktul …’un saldırdıklarını, Yunus’un elinde bıçak, Hafi’nin elinde ise tabanca olduğunu, diğer elinde de sopa bulunan Hafi’nin tabancayla ateş ederek kendisini yaraladığını, yere düştüğü sırada torununun kendisine 7.65 mm çapındaki tabancayı attığını, tabancayı eline alamadan polisin geldiğini ve tabancayı kendisinden uzaklaştırdığını,
Savcılıkta; sattıkları bir arazinin alıcı tarafı ile husumetli olan maktul … ve mağdur …’nin söz konusu arazi satışından dolayı kendilerine de husumet beslemeye başladıklarını, olay günü Ataşehir Belediyesinde oğlu İhsan ile maktul ve Hafi arasında çıkan tartışmanın ardından belediye dışında karşılaştıkları Hafi ve maktul ile oğulları olan sanıklar Erhan ve Hakan’ın kavga ettiklerini, Hafi’nin tabancayla ateş ederek kendisini yaraladığını, maktule oğlu sanık …’ın ateş ettiğini, olay sırasında oğlu Erhan’ı telefonla arayıp “Beni ve Hakan’ı vurdular, gel bizi hastaneye yetiştir” dediğini,
Mahkemede ise daha farklı şekilde; olay günü sanık …’la birlikte yanlarına torunu Muhammed’i de alarak Hakan’ın işleri için Ataşehir Belediyesine doğru yola çıktıklarını, seyir halinde iken sanık …’ın çalan telefonunu Muhammed’in açtığını ve konuştuktan sonra dayısı olan maktulün babası İhsan’a saldırdığını söylediğini, Ataşehir Belediyesinin yanında durduklarında Muhammed’in kendilerine maktul ve Hafi’nin arkalarından bir araçla geldiğini söylediğini, araçtan indiklerini, elinde bir şey olup olmadığını hatırlamadığı Hafi ve elinde bıçak olan maktulle birbirlerine doğru yürüdüklerini, sanık …’ın elinde sopa olduğunu, maktulün sanık …’a bıçakla saldırdığını, bu esnada silahla vurulup yere düştüğünü, sonrasını hatırlamadığını,
Sanık … kollukta; ağabeyi İhsan’ın bir süre önce memleketleri Ağrı’daki arazilerini sattığını, araziyi sattıkları şahıslar ile maktul ve Hafi’nin aileleri arasında geçmişe dayalı husumet olduğunu duyduğunu, ağabeyi İhsan’ın birkaç gün önce kendisine kayınbiraderlerinin arazi satışı ile ilgili kendilerinden birisini öldürmekle tehdit ettiklerini söylediğini, maktul ve Hafi’nin etrafta kendileri ile ilgili “Onlardan biri ölecek, zamanı yakın” şeklinde sözler söylediklerini duyduğunu, olay günü tam hatırlayamadığı bir saatte evde bulunduğu sırada babası Halis’in arayıp “Senin kardeşini Ataşehir Belediyesinin önünde öldürdüler, hemen yetiş” demesi üzerine panik halinde kendisinde bulunan babası Halis’e ait araç ile yola çıktığını, yoldayken babasının tekrar arayıp “Beni vurdular, beni yaraladılar, otobüsün altındayım, saklandım, beni hemen hastaneye kaldır” dediğini, Ataşehir Belediyesinin önüne gelmeden aracı park ettiğini ve yaya olarak belediye önüne doğru koşmaya başladığını, bu esnada silah sesleri duyduğunu ve belediye önünde …’ı elinde silahla gördüğünü, Hafi’nin kendisine doğru ateş ettiğini, kendisinin de babasına yetişip hastaneye kaldırmak için hedef gözetmeden Hafi’yi korkutmak amacıyla 1-2 el çevreye ateş ettiğini, Hafi’nin de kendisine ateş etmesi üzerine geri çekilip ATM’lerin bulunduğu yerde saklanıp babasını aradığını, babası Halis’in “Kaç seni de vuracaklar” demesi üzerine karşı tarafı korkutmak için 1-2 el daha ateş ettiğini ve özel güvenlik görevlilerinin yanına gittiğini, maktulü olay anında görmediğini,
Savcılıkta farklı olarak; olay günü saat 10.00 sıralarında babası Halis’in kendisini aradığını, olay mahalline yaklaştığında havaya üç el ateş ettiğini, kendisinin de vurulacağı korkusuyla olay mahalline gitmediğini,
Sulh ceza mahkemesindeki sorgusunda bu ifadesine ek olarak; olay yerine 200 metre mesafe kala aracından indiğini,
Mahkemede ise yine farklı olarak; ATM’lerin yanında aracını durdurduğunu, Hafi’yi elinde jop ve silah ile gördüğünü, babası Halis’in telefonda kendisine otobüsün altında olduğunu söylemesi üzerine Hafi’yi korkutmak amacıyla havaya 3 el ateş ettiğini, kimseyi hedef almadığını, aracını park ettiği yer ile sonradan gördüğü olay yeri arasında 70-80 metre mesafe olduğunu,
Kollukta susma hakkını kullanan sanık … savcılıkta; olay günü babası … ile birlikte Ataşehir Belediyesine doğru seyir halinde iken belediye binasına yakın bir yerde maktul … ve mağdur … ile karşılaştıklarını, arabadan indiklerini, maktulün küfür ederek bıçakla kendisine saldırdığını ve çeşitli yerlerinden yaraladığını, mağdur …’nin de kendisine ateş etmesi üzerine kendisini korumak amacıyla tabanca ile ateş etmeye başladığını, sağ elinin kırılması nedeniyle sol eliyle ateş ettiğini, olayın başlangıcında arabadan sopa aldığını, yaralanınca da silahla ateş edip şarjörü boşalttığını,
12.10.2015 tarihli tutukluluk incelemesindeki ifadesinde farklı olarak; yanlarında yeğeni tanık Muhammed’in de bulunduğunu, karşılaştıkları sırada Hafi’nin elinde de siyah renkli bir jop olduğunu, maktulün kendisini bıçakla yaraladıktan sonra kovaladığı Muhammed’i yakalayamayıp geri geldiğini ve “ölmedin mi” diyerek tekrar saldırması üzerine yere doğru ateş etmesine rağmen merminin maktule isabet ettiğini, Hafi’nin tabancasından çıkan mermiyle de yaralandığını,
Mahkemede ise; belediyenin yanındaki parkta ağabeyi İhsan’ı bekledikleri sırada yeğeni Muhammed’in panikle “Yunus babamı öldürecek” demesi üzerine birlikte belediyenin giriş kapısına doğru gittiklerini, Muhammed’in elinde sopa kendisinin belinde ise ruhsatlı tabancasının olduğunu, maktulün kasatura benzeri bıçakla gelip kendisine saldırması üzerine Muhammed’in elindeki sopayı aldığını, maktulün bıçakla kendisine 6-7 kez vurduktan sonra “seni öldüreceğim, kafanı keseceğim” şeklinde sözler söylediğini, babası Halis’in yerde kanlar içerisinde süründüğünü, maktulün de bıçakla yeğeni Muhammed’e saldırdığını görünce tabancasını çıkardığını, maktulün kendisine yönelerek “sen daha ölmedin mi, kafanı keseceğim” deyip saldırması üzerine kendisini korumak ve maktulü uzaklaştırmak için yere doğru ateş ettiğini, kaç kez ateş ettiğini hatırlamadığını, maktulü hedef almadığını, kendisi ateş etmeden önce silah sesleri duyduğunu, kendisini ve ailesini korumak gayesiyle hareket ettiğini,
Savunmuşlardır.
Uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında fayda bulunmaktadır.
1- Sanık …’ın kasten öldürme eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirip gerçekleştirmediği;
Meşru savunma, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun birinci kitabının, ikinci kısmının, “Ceza Sorumluluğunu Kaldıran veya Azaltan Nedenler” başlıklı ikinci bölümünde, 25. maddenin 1. fıkrasında; “Gerek kendisine ve gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden dolayı faile ceza verilmez.” şeklinde bir hukuka uygunluk nedeni olarak düzenlenmiştir. Anılan düzenlemeye göre, meşru savunmanın kabulü için saldırının “korunmaya değer nitelikteki herhangi bir hakka yönelmiş olması” yeterli görülmüştür.
Öğretide; “Bir kimsenin, kendisini veya başkasını hedef alan bir tecavüz, saldırı karşısında, savunma amacına matuf olarak ve bu saldırıyı defedecek ölçüde kuvvet kullanması” (İzzet Özgenç, Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi, Adalet Bakanlığı Yayınları, 3. Bası, Ankara, 2006, s. 364); “Bir kimsenin kendisine veya başkasına yöneltilen ağır ve haksız bir saldırıyı uzaklaştırmak amacıyla gösterdiği zorunlu tepki” (Kayıhan İçel, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınları, İstanbul, 2014, s. 307); “Kişilerin saldırıya karşı verdikleri kendini veya diğer bir insanı koruma içgüdüsünden kaynaklanan doğal tepkinin hukuken meşru görülmesi” (Osman Yaşar-Hasan Tahsin Gökcan-Mustafa Artuç, Yorumlu Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, 2. Bası, Ankara, 2014, s. 697) şeklinde, 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında “Bir kimsenin ağır ve haksız bir tecavüzü kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak amacı ile gösterdiği zorunlu tepki” olarak tanımlanan meşru savunma; bir kimsenin, gerek kendisine gerek başkasına ait bir hakkı hedef alan, gerçekleşen ya da gerçekleşmesi veya tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı, saldırı ile eşzamanlı olarak hal ve koşullara göre saldırı ile orantılı biçimde, kendisinden veya başkasından uzaklaştırmak mecburiyetiyle saldırıda bulunan kişiye karşı işlediği ve hukuk düzenince meşru kabul edilen fiillerdir.
Gerek öğretide, gerekse Yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 25/1. maddesinde düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle eylemi suç olmaktan çıkarmaktadır.
Bir olayda meşru savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
Saldırıya ilişkin şartlar:
a) Bir saldırı bulunmalıdır.
b) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır. Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark yoktur.
d) Saldırı ile savunma eş zamanlı bulunmalıdır.
Savunmaya ilişkin şartlar:
a) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan başka imkânının bulunmamasıdır.
b) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın, meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu olabilmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Sınırın aşılması” başlıklı 27. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(2) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez.”
Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin 2. fıkrasının (d) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın, “sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp TCK’nın 27. maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27. maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde “beraat” kararı değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2. fıkrasına göre CMK’nın 223. maddesinin 3. fıkrasının (c) bendi gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.
5237 sayılı TCK’nın 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel bir düzenleme öngörülmüştür. Meşru savunmada sınırın aşılmasına ilişkin hükmün uygulanabilmesi için;
1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,
3- Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Tüm bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı aşan faile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir. Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru müdafaada sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının defedilmesinden çok, kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Müteahhitlik yapan kardeşi mağdur … ile birlikte olay günü, Ataşehir Belediyesine gelen maktul …’un zemin katta beklediği sırada, eniştesi olan ve aralarında husumet bulunan inceleme dışı sanık …’ı gördüğü ve İhsan’a saldırdığı, başlayan kavganın güvenlik görevlileri ve etraftakilerin araya girmesiyle sonlandığı, güvenlik görevlileri tarafından dışarıya çıkarılan maktulün arkasından mağdur …’nin de çıktığı, belediye binasının içinde kalan sanık …’ın önce kardeşi sanık …’ı, sonra da diğer kardeşi sanık …’ı arayıp Hafi ile maktulün orada olduklarını söylediği ve gelmelerini istediği, yakında bulunan sanık …’ın yanında babası Halis ile yeğeni olan İhsan’ın oğlu Muhammed’le birlikte, haber verilen diğer sanık …’ın da tek başına Ataşehir Belediyesine doğru yola çıktıkları, bu sırada mağdur …’nin önce İhsan, ardından da sanık … tarafından arandığı, araç ile Kızılbegonya Sokak istikametinden gelen sanık … ile Halis ve Muhammed’in Ataşehir Belediyesinin önündeki kavşakta Şebboy Sokak istikametindeki maktulle mağdur …’nin içinde bulunduğu aracı fark ettikleri ve sanık …’ın kavşağı geçer geçmez yolun sağ tarafında bulunan Belediye hizmet araçları için ayrılan cebe aracını park ettiği, sanık … ve yanındakileri bekleyen maktul ile mağdur …’nin de sanık …’ın kullandığı aracı görür görmez kavşaktaki göbekten sola dönüş yaparak sanık …’ın aracını park ettiği kısmın biraz gerisinde bulunan Belediye hizmet binasının giriş-çıkış yolunun ağzına aracı park ettikleri, iki tarafın da araçlarından indikleri, sanık … ile yanında bulunan Halis ve Muhammed’in araçlarının bagajına yöneldikleri ve belinde tabanca bulunan sanık … ile Halis’in bagajdan aldıkları sopalarla maktulle mağdur …’nin bulunduğu yöne doğru, maktulün elinde bıçakla, belinde tabanca bulunan mağdur …’nin de elinde sopa ile sanık … ve yanındakilere doğru yürümeye başladıkları, maktulün hızlıca gelerek elinde bulunan bıçakla sanık …’a vurmaya başladığı, sanık … sopayla karşılık vermeye çalışırken maktulün bıçakla vurmaya devam ettiği ve kafa atmasıyla birlikte sanık …’ın elindeki sopanın yola fırlayıp orta refüjün kenarına düştüğü, sopanın düşmesiyle birlikte sanık …’ın elini beline atarak sopanın fırladığı yönün aksi istikametine yönelip otobüsün arka kısmında birbirleriyle kavga eden Hafi ve Halis’in yanından kaldırıma çıktığı, maktulün de yolun aşağısına doğru kaçan Muhammed’in peşinden koştuğu, Muhammed’e yetişemeyen maktulün geri döndüğü ve sanık …’ın elinden düşen sopaya doğru koşarak sağ elindeki bıçağı sol eline aktardığı, bu sırada kaldırımda bulunan sanık …’ın belindeki tabancayı çıkararak babası Halis’le kavga eden mağdur …’ye doğrultup ateş etmeye başladığı ve Hafi’nin orta refüje doğru kaçtığı, bu esnada maktulün de sanık …’ın elinden düşen sopayı sağ eline alarak sanık …’la Halis’in bulunduğu yöne doğru koşmaya başladığı, mağdur …’nin arkasından koşup ateş eden sanık …’ın, üzerlerine doğru sağ elinde sopa, sol elinde bıçakla gelen maktulü görünce Hafi’ye ateş etmeyi bırakıp yakınına gelen maktule ateş etmeye başladığı ve yere düşmesine rağmen ateş etmeye devam ettiği, bu esnada sanık …’dan kaçan Hafi’nin arkaya baktığı ve sanık …’ın maktule ateş ettiğini anlaması ile birlikte belinden tabancasını çıkarıp geriye döndüğü, maktule birkaç el ateş eden sanık …’ın da tekrar mağdur …’ye tabancayı doğrultup 1-2 el ateş ettikten sonra otobüsün arka tarafında bulunan merdivenlerden yukarıya doğru kaçtığı, mağdur …’nin ise sanık …’ın arkasından birkaç el ateş ettikten sonra tabancasını otobüsün arka kısmında bulunan Halis’e doğrultarak ateş ettiği, olay sonucu toplam 6 adet mermi çekirdeğinin isabet etmesi sonucu yaralanan maktulün kaldırıldığı hastanede ateşli silah mermi çekirdeği yaralanmasına bağlı ekstremite kemik kırığı ile birlikte iç organ yaralanmasından gelişen iç kanama sonucu öldüğü, sanık …’ın maktulün bıçak darbelerine bağlı olarak yaşamsal tehlike geçirecek şekilde, mağdur …’nin sanık …’ın ateş etmesine bağlı olarak sağ ve sol bacağından iki adet mermi çekirdeğinin isabet etmesi sonucu basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ölçüde, Halis’in ise mağdur …’nin eylemine bağlı olarak ateşli silahla yaşamsal tehlike geçirecek şekilde yaralandıkları anlaşılan olayda; her iki tarafın da yanlarına öldürmeye elverişli silahları alarak olay yerinde buluşmaları, sanık …’ın araçtan inerken yanına tabancasını da alması, kavga ortamında elindeki sopanın düşmesiyle birlikte tabancasını çekerek babası Halis’le kavga eden mağdur …’ye birkaç kez ateş etmesinin ardından, üzerine doğru bir elinde sopa, diğer elinde bıçakla gelmekte olan maktulü hayati olmayan bölgelerine ateş ederek bertaraf etme imkânı varken maktulün hayati bölgelerini hedef alması ve ilk atışla birlikte yere düşüp tehlikeliliği ortadan kalkmasına rağmen maktule yakın mesafeden birkaç kez daha ateş etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanık …’ın kasten öldürme eylemini meşru savunma şartları altında gerçekleştirmediği ve meşru savunma kapsamında değerlendirilebilecek bir savunma bulunmadığı kabul edilmelidir.
Bu nedenle, sanığın haksız tahrik altında kasten öldürme suçundan cezalandırılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmü usul ve kanuna uygun olup, bu hükmü onayan Özel Daire kararında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden reddine karar verilmelidir.
2- Sanık …’ın mağdur …’a yönelik eyleminin kasten öldürme suçuna teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğu;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Suça teşebbüs” başlıklı 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur.” hükmü yer almaktadır.
Buna göre suça teşebbüs, işlenmesi kast olunan bir suçun icrasına elverişli araçlarla başlanmasından sonra, elde olmayan nedenlerle suçun tamamlanamamasıdır. Maddenin açık hükmüne göre, icra hareketlerinin yarıda kalması ya da sonucun meydana gelmemesi failin iradesi dışındaki engel nedenlerden ileri gelmelidir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi, failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir ki buna “subjektif unsur” denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğini belirleyebilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Kayıhan İçel, Füsun Sokullu-Akıncı, İzzet Özgenç, Adem Sözüer, Fatih S. Mahmutoğlu, Yener Ünver 2. Kitap, 2. Baskı, İstanbul, 2000, s.315.)
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 765 sayılı (mülga) Türk Ceza Kanunu’nun yürürlükte olduğu dönemde verilmiş olup, kabul edilen ilkeler açısından 5237 sayılı TCK’nın teşebbüse ilişkin 35. maddesi yönüyle de varlığını devam ettiren 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da; “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır.” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürme suçuna teşebbüs arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayandığından, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğunun çözülmesi gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 21/1. maddesine göre, suçun kanuni tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun istikrar bulunan ve süregelen kararlarında açıklandığı üzere;
Bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama mı sayılacağının belirlenmesinde; fail ile mağdur arasında husumet bulunup bulunmadığı, varsa husumetin nedeni ve derecesi, failin suçta kullandığı saldırı aletinin niteliği, darbe sayısı ve şiddeti, mağdurun vücudunda meydana getirilen yaraların yerleri, nitelik ve nicelikleri, hedef seçme imkânı olup olmadığı, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmalıdır.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak ele alınması gerekmektedir.
Bu bilgiler ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Bir numaralı uyuşmazlık konusunda ayrıntılı olarak anlatıldığı üzere; sanık …’ın, babası Halis ile kavga etmekte olan mağdur sanık …’ye tabancayla ateş ettiği ve kendisine ateş edilmesiyle birlikte orta refüje doğru kaçan mağdur …’nin arkasından koşarak birkaç el daha ateş edip Hafi’yi bacaklarından yaraladığı, sonrasında mağdur …’ye ateş etmeyi bırakarak maktul …’a birkaç el ateş ettiği, ardından da geriye dönen mağdur …’yi hedef alarak tekrar ateş ettiği ve olay yerinden kaçtığı, sanığın eylemine bağlı olarak mağdurun her iki bacağından basit bir tıbbi müdahale ile giderilemeyecek ölçüde yaralandığı anlaşılan olayda; sanığın, öldürmeye elverişli nitelikteki tabancayla, hareketli haldeki mağdur …’ye arkasından birkaç kez ateş edip bacaklarından, ardından Hafi’nin yanındaki maktul …’u ölüm sonucunu doğuracak şekilde yaralamasından sonra, hedef alarak tekrar Hafi’ye ateş etmesi hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın eyleme bağlı olarak ortaya çıkan kastının öldürmeye yönelik olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu uyuşmazlık yönünden reddine karar verilmelidir.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.