Hırsızlık Suçuna İştirak ve Yardım
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Suça İştirak
Faillik – Madde 37
(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.
(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır.
Madde Gerekçesi
765 sayılı Türk Ceza Kanununda “aslî ” ve “fer’î iştirak” ayırımı kabul edilmiştir. “Asli iştirak”, “aslî maddî iştirak” ve “aslî manevî iştirak” olarak ikiye ayrılmıştır. Bu ayırımda “fiili irtikap etme” ve “doğrudan doğruya beraber işleme”, “aslî maddî iştirak” şekilleri olarak öngörülmüştür. Buna karşılık azmettirme, “aslî manevî fail” olmayı gerektirmektedir. Tek tek sayılmak suretiyle belirlenen “fer’î iştirak” hâllerinde ise, cezanın indirilmesi gerekirken, “zorunlu fer’i iştirak”in “asli iştirak” olarak cezalandırılması öngörülmüştür.
Bu sistemin en önemli sakıncası, kişinin suçun işlenişine katkısının, gerçekleştirilen suçun bütünlüğü içersinde değil, ondan bağımsız olarak ele alınmasıdır. Örneğin bir işyerinde işlenen silâhlı yağma suçunda, dışarıda gözcülük yapan kişinin fiili yağma suçunun bütününden bağımsız olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, gözcülük yapan uygulamada bazen “asli fail” bazen “fer’i fail” olarak sorumlu tutulmaktadır. Bu sistemde, suçun işlenişine iştirak eden kişilerin çoğu zaman “asli fail” olarak mı yoksa “fer’i fail” olarak mı sorumluluğu gerektirdiği duraksamaya yer vermeyecek bir biçimde saptanamamaktadır. Halbuki, örnek olayda gözcülük yapma fiilinin diğer kişilerle birlikte işlenen yağma suçunun gerçekleşmesine olan etkisi bir bütün olarak değerlendirildiğinde; gözcülük yapan kişinin de diğer suç ortaklarıyla birlikte suçun işlenişi üzerinde ortak hâkimiyet kurduğu sonucuna ulaşılır. Bu durumda ise gözcülük yapan kişinin de fail olarak sorumlu tutulması gerekir.
Hükûmet Tasarısında da benimsenen “asli iştirak”, “fer’î iştirak” ayırımının adil ve eşit olmayan bir cezalandırmayı sonuçlaması ve uygulamada zorluk ve duraksamalara neden olması dolayısıyla, bu ayrımı esas alan düzenleme tasarıdan çıkarılmıştır. Yeni yapılan düzenlemeyle, iştirak şekilleri, fiilin işlenişi üzerinde kurulan hâkimiyet ölçü alınarak belirlenecektir. Bu sistemde birer sorumluk statüsü olarak öngörülen iştirak şekilleri ise, faillik, azmettirme ve yardım etmeden ibarettir.
Yeniden düzenlenen maddenin birinci fıkrasına göre suçun kanuni tanımında öngörülen fiili gerçekleştirilen kişi fail olup; suçun birden fazla kişi tarafından birlikte işlenmesi durumunda, bu kişilerin her biri müşterek fail olarak sorumlu tutulacaklardır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra, fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için, her bir suç ortağı fail statüsündedir. Ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının saptanmasında suç ortaklarının suçun icrasındaki rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulur. Bu durumda, fiilin icrası veya sonuçsuz kalması ortak faillerden her birinin elinde bulunmaktadır. Örneğin suç ortaklarından birinin cebir veya tehdit kullanarak mağduru etkisiz hâle getirdiği, diğerinin de üzerindeki para ve sair kıymetli eşyayı aldığı yağma suçunda her iki suç ortağının suçun işlenişine yaptıkları katkı, suçun icrası açısından birbirini tamamlayıcı niteliktedir. Dolayısıyla, her iki suç ortağı, suçun işlenişi üzerinde ortak bir hâkimiyet kurmaktadır.
Suç ortaklarının iştirak katkılarının karşılıklı olarak birbirlerini tamamlamadığı durumlarda da müşterek faillik mümkündür. Bazı hâllerde failler, her biri suçun kanuni tanımındaki bütün unsurları tek başına gerçekleştirmek üzere, bir anlaşmaya varabilir. Örneğin bir kişiyi öldürmek için aralarında anlaşmış olan beş kişi, amacın gerçekleşme ihtimalini daha da yükseltmek için, aynı anda mağdurun üzerine ateş ederler. Ateşlenen mermilerden bir kısmı mağdura isabet eder, bir kısmı ise etmez. Bu örnek olayda bütün suç ortakları ortak bir suç işleme kararına dayanarak birlikte hareket etmektedirler. Bu beş suç ortağının ateşlediği mermilerden sadece bir tanesinin mağdura isabet edip ölümüne neden olması hâlinde dahi, tamamlanmış kasten adam öldürme suçundan dolayı bu kişilerden her biri müşterek fail olarak sorumlu tutulacaktır.
Müşterek faillik bakımından zorunlu diğer bir koşul, failler arasında birlikte suç işleme kararının varlığıdır. Belli bir hareketin icrasına ve neticenin meydana gelmesine ilişkin olan birlikte suç işleme kararı, kast kapsamında düşünülmelidir. Suç ortaklarının suçun işlenişine ilişkin kastlarının doğrudan veya olası kast gibi farklılık göstermesinin, müşterek fail olarak sorumlulukları üzerinde bir etkisi yoktur.
Bir suçun failine, onun haberi olmaksızın, tek taraflı iradeyle, suçun işlenmesine başlamadan önce veya suçun icrası sırasında yardım edilmesi hâlinde, müşterek fail olarak değil, yardım eden olarak sorumlu tutulmak gerekir.
Maddenin ikinci fıkrasında, dolaylı faillik düzenlenmiştir. Kişi suçu bir başkasını araç olarak kullanmak suretiyle gerçekleştirebilir. Bu durumda dolaylı faillik söz konusudur. Dolaylı faillikte, arka plandaki kişi, suçun icraî hareketlerini gerçekleştiren şahsın ve hareketinin üzerinde hâkimiyet kurmaktadır ve bu hâkimiyet nedeniyle, fail olarak sorumlu tutulmaktadır.
Suçun işlenmesinde kusur yeteneği olmayan kişilerin araç olarak kullanılması durumunda, dolaylı faile verilecek olan cezanın bu nedenle artırılması kabul edilmiştir. Zira bu durumda sadece bir suç işlenmemekte, kendisini yönlendirme yeteneği olmayan kişiler istismar da edilmektedir.
Yardım etme – Madde 39
(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi halinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2) Aşağıdaki hallerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.
c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak.
Madde Gerekçesi
Hükûmet Tasarısındaki “fer’î iştirak” yerine yardım etme ifadesi benimsenmiştir. iştirake ilişkin olarak kabul edilen yeni sistemde, “zorunlu fer’î iştirak” olarak adlandırılan bir hükme gerek kalmadığından, maddenin ikinci fıkrasındaki bu hususa ilişkin hüküm metinden çıkarılmıştır.
Bağlılık kuralı – Madde 40
(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.
Madde Gerekçesi
Bağlılık kuralı, suç ortaklarından bazılarında faillik için aranan şartların bulunmaması hâlinde, bu kişilerin işlenen suçtan sorumluluğunu sağlamaktadır. Böylece; suçun işlenişinde hâkimiyet kuramadığı veya özel faillik niteliğini taşımadığı için fail olarak sorumlu tutulamayan bir suç ortağı, bağlılık kuralı sayesinde, gerçekleşen suçtan sorumlu tutulabilmektedir.
Bağlılık kuralının gereği olarak, diğer suç ortaklarının azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulabilmesi için, failin işlediği fiilin kasten işlenmesi ve hukuka aykırı olması gerekir ve yeterlidir. Failin bu fiil nedeniyle ayrıca kusurlu olmasına gerek yoktur. Yine, cezayı hafifleten veya ortadan kaldıran kişisel nedenler, ancak ilgili suç ortağı açısından hukukî sonuç doğururlar.
Özel faillik niteliğinin arandığı suçlarda, ancak bu niteliğe sahip olan kişiler fail olabilir. Örneğin zimmet suçunun faili ancak kamu görevlisi olabilir. Özel faillik niteliğini taşımayan kişiler, özgü suça iştirak etmeleri hâlinde, ancak azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu olur.
Sadece özel faillik niteliğine sahip olmak, özgü suçun faili olarak sorumluluk için yeterli olmayabilir. Bunun için, özel faillik niteliğinin yanı sıra, ayrıca fiil üzerinde hâkimiyet kurulması gerekir. Örneğin resmî belgede sahtecilik suçunun işlenişine iştirak eden kamu görevlisi kişilerin, bu suçun nitelikli şekli açısından müşterek fail olarak sorumlu tutulabilmeleri için, birlikte suç işleme kararının yanı sıra, ayrıca belgede sahtecilik fiili üzerinde ortak hâkimiyet kurmaları gerekir.
Azmettiren veya yardım eden olarak sorumluluk için, suçun tamamlanmış veya en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir. Bu sonuç, bağlılık kuralının niceliksel etkisinden çıkarılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2014/373 Karar No: 2017/555 Karar Tarihi: 19.12.2017
Kararı veren Yargıtay Dairesi: 13. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Özet: Sanığın eyleminin, hırsızlık yapmaya karar veren ve kusur yeteneğine sahip olduğunda kuşku bulunmayan inceleme dışı sanık M.’ye suçun işlenmesinden önce suça konu bilgisayarı satabileceğini söylemek, inceleme dışı sanıklar M., K. ve S.’yi aracıyla olay yerine bırakmak ve suçun işlenmesinden sonra da aracıyla olay yerine gidip bu kişileri ve suç eşyasını olay yerinden uzaklaştırdıktan sonra bilgisayarın satılmasına aracılık etmekten ibaret olması karşısında; M., K. ve S. ile birlikte suç işleme kararına rağmen suçun işlendiği sırada olay yerinde bulunmayan ve suçun işlenişi üzerinde diğer sanıklarla birlikte ortak hâkimiyet kurmayan sanığın suça iştirakinin, suçun işlenmesinden önce ve sonra yardımda bulunarak suçun icrasını kolaylaştırmak suretiyle yardım etme niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
İçtihat Metni
Hırsızlık suçundan sanık …’in 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 142/1-b, 143, 53, 58 ve 63. maddeleri uyarınca 2 yıl 4 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve mahsuba ilişkin İscehisar Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.02.2011 gün ve 164-55 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 25.03.2014 gün ve 11229-11122 sayı ile;
“Hakkında tefrik kararı verilen …’nın, mağdurun işyerinde bir dönem çalıştığı ancak parasını alamadan işyerinden ayrıldığı, arkadaş çevresinde ve sanığın da bulunduğu ortamlarda bu hususta konuşarak, işyerindeki bilgisayarı çalarak, alacağını bu şekilde karşılayacağını söylediği, olay günü sanığın, aracı ile …’nın yanına gelerek, kendisine bu hususu hatırlatıp paraya ihtiyacı olduğunu söyleyerek ‘bilgisayarı getir, ben satarım’ dediği ve aracı ile … ve yanında bulunan iki arkadaşını mağdura ait atölyeye bırakarak olay yerinden uzaklaştığı, …’nın mağdura ait işyerine girerek suça konu bilgisayarı çaldığı ve telefonu ile sanığı arayarak bilgisayarı çaldığını söyleyip kendisini olay yerinden almasını istediği, sanığın da aracı ile …’ı alarak Afyon iline bilgisayarı satmaya götürdüğünün anlaşılması karşısında; sanığın, mağdurun işyerinden hırsızlık yapmaya karar veren …’ı teşvik edip olay yerine götürerek, olay sonrası suça konu bilgisayarı satması şeklinde gerçekleşen eyleminin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 39/2-a-c maddeleri kapsamında olduğu gözetilmeden sanığın asli fail olarak kabulü ile aynı Kanunun 37. maddesi delaletiyle yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi,
Kabule göre de;
Sanık hakkında TCK’nın 58. maddesi ile uygulama yapılırken tekerrüre esas bulunan ilamların esas numaralarının yanlış yazılmış olması”
isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.04.2014 gün ve 237490 sayı ile;
“…Mağdurların işletmiş olduğu ilçe merkezindeki mermer atölyesinin yazıhane kısmında hırsızlık yapılarak bilgisayar ve cep telefonunun çalınmasından sonra yapılan soruşturmada sanıklara ulaşıldığı ve Cumhuriyet savcılığında alınan savunmalarında, sanıklar…, … ve …’ın suçu ikrar ettiği, dosyamızın sanığı Satılmış’ın ise suça dair tevil yollu ikrarda bulunduğu anlaşılmaktadır. Hakkındaki evrak tefrik edilen sanıklardan …’ın 13.04.2010 tarihli tutanakta, ‘kendisinin diğer sanıklar… ve … ile birlikte gezerlerken sanık …’ın aracı ile yanlarına gelip ‘para bulmamız lazım’ dediğini, …’ın da İbre isimli mermer fabrikasında çalıştığını, alacağını alamadığını söylemesi üzerine aracı ile kendilerini olay yerine getirdiğini ve ileride bir yere park ettiğini söylemiş, suça konu eşyaları aldıktan sonra da aracı ile gelip kendilerini aldığını, içeriden aldıkları cep telefonunun bu sanıkta kaldığını, bilgisayarı ise sanık …’ın arkadaşı olan Afyon ilindeki Ercan isimli şahsa sattıklarını beyan etmiştir. Aşamalarda bu beyan çok az değişerek devam etmiş, diğer sanıklar… ve … da bu beyanı teyit etmişler hatta sanık … sanığın kendilerini korkutarak bu ve başka suçları işlettiğini ifade etmiştir.
Diğer sanıklardan yaşça büyük olan ve dolandırıcılık ile sahtecilik suçlarından çok sayıda sabıkası bulunan sanık …’ın, sanık …’ın daha önce çalıştığını bildiği suça konu işyerindeki malzemelerin neler olduğunu sorarak öğrenip olay gününde de sanıkları buraya hırsızlık amacıyla aracıyla götürdüğü, sanıklar içeriye girerken aracı ile olay yeri yakınında (30-40 metre) beklediği ve eşyaların alınmasından sonra cep telefonunu kendisine alıp bilgisayarı da daha önce cezaevinden tanıdığı Afyon il merkezindeki arkadaşı Ercan’a bizzat sattığı sübuta ermiştir.
Bu şekilde gerçekleşen olayda; sanık …’ın suçta üstlendiği rol tartışılır ise, diğer sanıklardan yaşça büyük olan ve kendine ait aracı bulunan sanığın, olay günü küçük sanıkların yanına gelerek ‘para lazım’ dediği ve sanık …’a ‘senin daha önce çalıştığın işyerinde neler var’ diye sorup satılabilecek eşya bulunduğunu duyunca burayı soyma fikrini ortaya attığı ve kabul eden sanıkları aracı ile olay yerine götürdüğü, olay yerinde bekleyip eşyalarla birlikte gelen sanıkları olay yerinden aldığı ve cep telefonunu kendisi alarak bilgisayarı ise cezaevi arkadaşı Ercan’a götürerek satıp bu para ile çocuklara ve kendine bira aldığı ayrıca aracına mazot koyduğu anlaşılmaktadır. Sanık, suçtan elde edilen menfaatin çoğunu kendine harcamış suçtan elde edilen para ile sadece çocuklara bira almıştır.
Yukarıda anlatılan oluş karşısında; sanığın eyleminin sadece çocukları aracı ile olay yerine götürüp daha sonra gelip alma şeklinde gerçekleşmediği, hırsızlık fikrini ortaya atanın, sanıkları olay yerine götürüp eylemin bitmesini yakında bekleyerek sonra tekrar alıp suçtan elde edilen eşyaları elden çıkaranın ve menfaatin çoğunu kendisine ayıranın sanığın kendisi olduğu ve bu sebeplerle fiil üzerinde doğrudan hâkimiyet kurduğu anlaşılmaktadır. Suçun kanuni tanımında belirtilen unsurların tamamını diğer sanıklarla birlikte bilerek ve isteyerek gerçekleştiren sanığın yardımcı fail olarak nitelenmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Sanık, suça karar verilmesi, icrası, suçun konusunun elden çıkarılması ve elde edilen menfaatin paylaşılması hususunda diğer sanıklardan daha fazla etkin rol oynamıştır. Bu sebeple, sanığın eylemine 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 37/1. maddesinde yer alan ‘suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri fail olarak sorumlu tutulur’ hükmü uygulanmalı ve sanık doğrudan fail olarak sorumlu tutulmalıdır.”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Dairece, 13.05.2014 gün ve 20409-17233 sayı ile itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın hırsızlık suçuna iştirakinin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 37. maddesi kapsamında “müşterek faillik” mi, yoksa TCK’nın 39. madde kapsamında “yardım eden” niteliğinde mi olduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Mağdur …’ın, iş yerinden hırsızlık yapıldığı, kendisine ait bilgisayar ile iş yeri çalışanı H.. Şimsek’e ait cep telefonunun çalındığı yönünde müracaatta bulunması üzerine soruşturmaya başlanıldığı,
13.04.2010 tarihli araştırma tutanağında; hırsızlık eylemini mağdurun iş yerinde daha önce çalışan …’nın gerçekleştirmiş olduğu bilgisine ulaşılması üzerine yakalanan …’nın, hırsızlık suçunu … ve … Çelebi ile birlikte işlediklerini, …’ın ise aracıyla kendilerini olay yerine götürdüğünü, daha sonra da suç eşyalarını satmaya yardımcı olduğunu beyan ettiği bilgilerine yer verildiği,
Mağdurların zararının, aynı olay nedeniyle haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen …, … ve … Yüksel tarafından karşılandığı,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur …; bir süre iş yerinde çalışması nedeniyle …’a 375 Lira borcu olduğunu, suç nedeniyle oluşan zararının sonradan karşılandığını,
Mağdur …; mağdur …’un iş yerinde muhasebeci olarak çalıştığını, olay günü iş yerinde unuttuğu telefonunun çalındığını, zararının sonradan karşılandığını,
Tanık …; …’ın, önceden çalıştığı iş yerinden alacağı olması nedeniyle bu iş yerinde bulunan bilgisayarı çalacağını kendisine söylediğini,
Beyan etmişlerdir.
Aynı olay nedeniyle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen inceleme dışı sanık … 07.12.2009 tarihinde savcılıkta; mağdur …’un iş yerinde 15-20 gün kadar çalıştığını, ancak ücretini alamadığını, telefonla arayarak parasını istediğinde mağdur …’un kendisine küfrettiğini, telefonu kapattıktan sonra arkadaşı …’ya “ben o parayı ondan almasını bilirim, bir şeyler yapacağım” dediğini, bu sözleri o anki sinirle söylediğini, hırsızlık olayı ile bir ilgisinin bulunmadığını,
13.04.2010 tarihinde savcılıkta verdiği ikinci ifadesinde farklı olarak; olay günü araçla gezdikleri sırada sanığın kendisine “senin alacaklı olduğun önceki çalıştığın yerde neler var” diye sorduğunu, “mermer var, bilgisayar var” demesi üzerine sanığın araçla kendilerini mağdurun iş yerinin önüne götürdüğünü, arkadaşları olan… ve …’ın yardımıyla iş yerinden aldıkları bilgisayar ve cep telefonunu sanığa verdiklerini, sonrasında bilgisayarı sattıklarını, telefonun ise sanıkta kaldığını,
Mahkemede de; alacağını alamaması nedeniyle mağdur …’un bilgisayarını çalmak istediğini arkadaşları olan sanık ile… ve …’a söylemesine rağmen sonradan bu düşüncesinden vazgeçtiğini, olay günü ise sanığın bu durumu kendisine hatırlatarak “bilgisayarı getir” dediğini, akabinde kendilerini mağdurun iş yerinin önüne bırakıp ayrıldığını,… ve …’ın yardımıyla iş yerinden aldığı malzemeleri sanığın aracına koyduktan sonra Afyon’a gittiklerini, sanığın burada bilgisayarı tanımadığı bir şahsa verdiğini, telefonun ise sanıkta kaldığını,
Aynı olay nedeniyle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen inceleme dışı sanık …Yüksel savcılıkta; olay günü aracıyla gezdikleri sanığın “bir şeyler yapalım, bir yerlerden para bulalım” dediğini, …’ın ise “benim daha önce çalıştığım bir iş yeri var, oraya girip bilgisayarı alalım” demesi üzerine sanığın mağdur …’un iş yerinin yakınında kendilerini araçtan indirdiğini, …’ın iş yerinden bilgisayar ve cep telefonu çaldığını,
Mahkemede de; sanığın “bana para lazım” demesi üzerine …’ın, daha önce çalıştığı iş yerinden parasını alamadığı için buraya girip bilgisayar çalmayı teklif ettiğini, sanığın da “bilgisayarı getirin, ben satarım” dediğini, akabinde sanığın kendilerini mağdurun iş yerinin önüne bırakıp oradan ayrıldığını, iş yerinden suça konu malzemeleri çaldıktan sonra sanığı telefon ile arayarak “biz bilgisayarı aldık, petrolün oraya gel” dediğini, sanığın 3-4 dakika sonra olay yerine geldiğini ve birlikte araçla oradan uzaklaştıklarını, yolda giderken …’ın iş yerinden telefon da aldığını söylemesi üzerine sanığın …’a “sen yakalatırsın, onu torpido gözüne koy” dediğini, yine sanığın yolda aradığı bir şahsa “Ercan, ben bilgisayarı getiriyorum, parayı hazırla” dediğini duyduğunu, suça konu bilgisayarı sattıklarını,
Aynı olay nedeniyle hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen inceleme dışı sanık… savcılıkta; olaydan 4-5 gün kadar önce …’ın kendilerine mağdur …’dan alacağı olduğunu söyleyerek “bu böyle olmuyor, içeri girip bilgisayarı alacağım” dediğini, olay günü sanığın aracıyla mağdurun iş yerinin önünden geçtikleri sırada sanığın “ben bu bilgisayarı Ercan isimli arkadaşıma satacağım, girip bilgisayarı alın” diyerek kendilerini iş yerinin önünde indirdiğini,
Mahkemede farklı olarak; sanığın paraya ihtiyacı olduğunu söylemesi üzerine …’ın da önceden çalıştığı iş yerinden alacağı olduğunu söyleyerek bu iş yerinden hırsızlık yapmayı önerdiğini, sanığın da “bilgisayarı getirin, ben satarım” dediğini, söz konusu iş yerinden suça konu eşyaları aldıktan sonra telefonla aradıkları sanığın araçla kendilerini olay yerinden aldığını,
Sanık savcılıkta; önceden tanıdığı …, …ve…’ı olay günü şehir merkezinde bulunan petrol istasyonuna aracıyla bıraktığını, bu kişileri daha önce dövdüğü için kendisine iftira attıklarını, suçlamayı kabul etmediğini,
Sorguda farklı olarak; olaydan iki ay önce …’ın bilgisayarını satacağını söylediğini, bir arkadaşının da bilgisayar almak istediğini bildiği için “bilgisayarı getir, satalım” dediğini, sattıkları bilgisayarın çalıntı olduğunu sonradan öğrendiğini,
Mahkemede ise; …’ın suça konu bilgisayarı kendisine sattığını, çalıntı olduğunu sonradan öğrendiği bu bilgisayarı kırıp attığını,
Savunmuşlardır.
Türk Ceza Kanununda suça iştirakte, faillik ve şeriklik ayrımı öngörülmüş, azmettirme ve yardım etme şeriklik kavramı içinde değerlendirilmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 37. maddesinde;
“(1) Suçun kanuni tanımında yer alan fiili birlikte gerçekleştiren kişilerden her biri, fail olarak sorumlu olur.
(2) Suçun işlenmesinde bir başkasını araç olarak kullanan kişi de fail olarak sorumlu tutulur. Kusur yeteneği olmayanları suçun işlenmesinde araç olarak kullanan kişinin cezası, üçte birden yarısına kadar artırılır.”
Anılan maddenin birinci fıkrasında müşterek faillik, ikinci fıkrasında ise dolaylı faillik düzenlenmiştir.
Kanunda suç olarak tanımlanan fiilin, birden fazla suç ortağı tarafından iştirak halinde gerçekleştirilmesi durumunda TCK’nın 37/1. maddesinde düzenlenen müşterek faillik söz konusu olacaktır.
Öğretideki görüşler de dikkate alındığında müşterek faillik için iki şartın birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir:
1- Failler arasında birlikte suç işleme kararı bulunmalıdır.
2- Suçun işlenişi üzerinde birlikte hâkimiyet kurulmalıdır.
Müşterek faillikte, birlikte suç işleme kararının yanı sıra fiil üzerinde ortak hâkimiyet kurulduğu için her bir suç ortağı “fail” konumundadır. Fiil üzerinde ortak hâkimiyetin kurulup kurulmadığının belirlenmesinde suç ortaklarının suçun icrasında üstlendikleri rolleri ve katkılarının taşıdığı önem göz önünde bulundurulmalıdır. Suç ortaklarının, suçun işlenmesinde yaptıkları katkının, diğerinin fiilini tamamladığı durumlarda da müşterek faillik söz konusu olacaktır. Buna göre her müşterek fail, suçun icrasına ilişkin etkin, fonksiyonel bir katkıda bulunmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Yardım etme” başlıklı 39. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Suçun işlenmesine yardım eden kişiye, işlenen suçun ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, onbeş yıldan yirmi yıla; müebbet hapis cezasını gerektirmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde cezanın yarısı indirilir. Ancak, bu durumda verilecek ceza sekiz yılı geçemez.
(2) Aşağıdaki hâllerde kişi işlenen suçtan dolayı yardım eden sıfatıyla sorumlu olur:
a) Suç işlemeye teşvik etmek veya suç işleme kararını kuvvetlendirmek veya fiilin işlenmesinden sonra yardımda bulunacağını vaat etmek.
b) Suçun nasıl işleneceği hususunda yol göstermek veya fiilin işlenmesinde kullanılan araçları sağlamak.
c) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak.”
Aynı Kanun’un “Bağlılık kuralı” başlıklı 40. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Suça iştirak için kasten ve hukuka aykırı işlenmiş bir fiilin varlığı yeterlidir. Suçun işlenişine iştirak eden her kişi, diğerinin cezalandırılmasını önleyen kişisel nedenler göz önünde bulundurulmaksızın kendi kusurlu fiiline göre cezalandırılır.
(2) Özgü suçlarda, ancak özel faillik niteliğini taşıyan kişi fail olabilir. Bu suçların işlenişine iştirak eden diğer kişiler ise azmettiren veya yardım eden olarak sorumlu tutulur.
(3) Suça iştirakten dolayı sorumlu tutulabilmek için ilgili suçun en azından teşebbüs aşamasına varmış olması gerekir.”
Suçun icrasına iştirak etmekle birlikte, işlenişine bulunduğu katkının niteliği gereği kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen diğer suç ortaklarına “şerik” denilmekte olup, TCK’da şeriklik, azmettirme ve yardım etme olarak iki farklı şekilde düzenlenmiştir. Buna göre, kanuni tanımdaki fiili gerçekleştirmeyen veya özel faillik vasfını taşımadığı için fail olamayan bir suç ortağı, gerçekleşen fiilden TCK’nın 40. maddesinde düzenlenen bağlılık kuralı uyarınca sorumlu olmaktadır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 39/2. maddesindeki düzenlemeye göre, yardım etme; maddi yardım ve manevi yardım olarak ikiye ayrılmaktadır.
1- Bir suçun işlenmesine maddi yardımda bulunma çok çeşitli şekillerde ortaya çıkmakla birlikte anılan maddede maddi yardım;
a) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları temin etmek,
b) Suçun işlenmesinden önce veya işlenmesi sırasında maddi yardımda bulunarak icrasını kolaylaştırmak
olarak sayılmıştır.
2- Manevi yardım ise;
a) Suç işlemeye teşvik etmek,
b) Suç işleme kararını kuvvetlendirmek,
c) Suçun işlenmesinden sonra yardımda bulunmayı vadetmek,
d) Suçun nasıl işleneceği konusunda yol göstermek,
şeklinde belirtilmiştir.
Kişinin eyleminin, bir suça katılma aşamasına ulaşıp ulaşmadığı, ulaşmışsa da suça katılma düzeyinin belirlenmesi için, eylemin bir aşamasındaki durumun değil, eylemin yapılması için verilen kararın, bu kararın icra ediliş biçiminin, olay öncesi, sırası ve sonraki davranışların da dikkate alınıp, tüm delillerin birlikte değerlendirilmesi gerekir. Zira “yardım etme”yi müşterek faillikten ayıran en önemli unsur, kişinin suçun işlenişi sırasında fiil üzerinde ortak hâkimiyetinin bulunmamasıdır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İnceleme dışı sanık …’nın, daha önce iş yerinde çalıştığı mağdur …’dan alacağını alamaması nedeniyle inceleme dışı sanıklar … ve … Yüksel, tanık … ve sanığa, “ben ondan alacağımı almasını bilirim, onun bilgisayarını çalacağım” dediği, sanığın da, “bilgisayarı getirirsen, ben satarım” demesi üzerine birlikte araçla mağdurun iş yerinin yakınına geldikleri, sanığın, …, … ve …’ı araçtan indirip oradan uzaklaşmasından sonra …’ın, söz konusu iş yerinden mağdur …’a ait bilgisayarı ve diğer mağdur …’in cep telefonunu alarak dışarı çıktığı, telefonla aranan sanığın kısa bir süre sonra yeniden olay yerine gelerek aracına aldığı …, … ve …ile birlikte suça konu bilgisayarı bir arkadaşına sattığı ve elde ettiği paranın bir kısmıyla mazot, kalan kısmı ile de birlikte içmek üzere bira aldığı olayda; sanığın eyleminin, hırsızlık yapmaya karar veren ve kusur yeteneğine sahip olduğunda kuşku bulunmayan …’a suçun işlenmesinden önce suça konu bilgisayarı satabileceğini söylemek, inceleme dışı sanıklar …, … ve …’ı aracıyla olay yerine bırakmak ve suçun işlenmesinden sonra da, aracıyla olay yerine gidip bu kişileri ve suç eşyasını olay yerinden uzaklaştırdıktan sonra bilgisayarın satılmasına aracılık etmekten ibaret olması karşısında; …, … ve … ile birlikte suç işleme kararına rağmen suçun işlendiği sırada olay yerinde bulunmayan ve suçun işlenişi üzerinde diğer sanıklarla birlikte ortak hâkimiyet kurmayan sanığın suça iştirakinin, suçun işlenmesinden önce ve sonra yardımda bulunarak suçun icrasını kolaylaştırmak suretiyle yardım etme niteliğinde olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, sanığın eyleminin 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 39/2-a-c maddesi kapsamında hırsızlık suçuna yardım etme niteliğinde olduğuna ilişkin Özel Dairenin bozma kararı isabetli olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.