Kırmızı Işıkta Geçen Alkollü Sürücünün Bir Kişinin Ölümüne Neden Olması
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu
Kast – Madde 21
(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.
Madde Gerekçesi
Kast, kişi ile işlediği suçun maddî unsurları arasındaki psikolojik bağı ifade etmektedir. Suçun kanuni tanımındaki maddî unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi, kastın varlığı için zorunludur. Suç tanımında yer almakla birlikte, fiilin ifade ettiği haksızlık üzerinde etkili olmayan koşulların gerçekleştiğinin bilinip bilinmemesi, kastın varlığı açısından önem taşımamaktadır. Örneğin objektif cezalandırılabilme koşulunun arandığı suçlarda bu koşulun veya şahsî cezasızlık sebebinin fail tarafından bilinmesi gerekmez.
Madde metninde doğrudan kasttan ayrı olarak olası kast da tanımlanmıştır. Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.
Suçun olası kastla işlenmesi durumunda temel cezada indirim yapılması öngörülmüştür.
Kasten işlenebilen suçlar, ilke olarak hem doğrudan hem de olası kastla işlenebilir. Ancak, kanundaki tanımında “bilerek” ifadesine yer verilmiş olan suçlar sadece doğrudan kastla işlenebilir. Örneğin iftira suçunda, failin suçsuz olduğunu “bilerek” kişiye suç isnad etmesi gerektiğinden, bu suç ancak doğrudan kastla işlenebilir.
Taksir – Madde 22
(1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.
(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.
(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.
(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.
(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.
(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.
Madde Gerekçesi
Madde metninde taksire ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Suçlar, kural olarak kasten işlenirler. Ancak, istisnaen taksirle işlenen belli fiiller de kanunlarda suç olarak tanımlanmaktadır.
Taksirli suçların belirgin özelliği, icrai veya ihmali şekilde olabilen iradi hareketin varlığı ve kanunî tanımda yer alan unsurlardan birinin öngörülmemiş olmasıdır. Fakat bu öngörmemenin, “gerekli dikkat ve özen” yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla ortaya çıkması gerekir. Çünkü, gerekli dikkat ve özen gösterilmediği için kanunda tanımlanmış olan neticenin gerçekleşeceği öngörülmemiştir.
Bu dikkat ve özen yükümlülüğünün belirlenmesinde, failin kişisel yetenekleri göz önünde bulundurulmaksızın, objektif esastan hareket edilir. Nitekim toplum hâlinde yaşamanın güvenli bir biçimde sürdürülebilmesi için, çeşitli alanlarda kişilerin dikkat ve özenli davranmalarıyla ilgili kurallar konmaktadır. İnşaat faaliyeti, sağlık hizmetlerinin yürütülmesi ve trafik düzeniyle ilgili kurallar, dikkat ve özen yükümlülüğüne örnek olarak gösterilebilir.
Taksirli suçlarda fail, kendi yetenekleri, algılama gücü, tecrübeleri, bilgi düzeyi ve içinde bulunduğu koşullar altında, objektif olarak varolan dikkat özen yükümlülüğünü öngörebilecek ve yerine getirebilecek durumda olmalıdır. Bütün bu yeteneklere sahip olmasına rağmen bu yükümlülüğe aykırı davranan kişi, suç tanımında belirlenen neticenin gerçekleşmesine neden olması durumunda, taksirli suçtan dolayı kusurlu sayılarak sorumlu tutulacaktır.
Taksirle işlenen suçlardan dolayı kusurluluk, bir değerlendirmeyle ancak olay hâkimi tarafından yapılabilir. Bu nedenle, taksirden dolayı kusurluluğun matematiksel olarak ifadesi mümkün değildir. Ancak, normatif değerlendirmeyle hâkim tarafından belirlenen kusurluluk göz önünde bulundurulmak suretiyle, suçun cezasında belli bir oranda indirim yapılabilir.
Taksir dolayısıyla kusurun belirlenmesi normatif bir değerlendirmeyle mümkün olmakla birlikte, somut olayda dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlâl edilip edilmediğinin belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesi yaptırılabilir. Örneğin ölümle sonuçlanan bir ameliyat sırasında hastaya yapılan tıbbi müdahalenin tekniğine uygun olarak yapılmış olup olmadığının belirlenmesi açısından bilirkişi incelemesine gerek bulunduğu muhakkaktır. Keza, ölüm veya yaralanma ile sonuçlanan bir trafik kazasında, sürücülerin trafik kurallarına uyup uymadıklarının, hangi trafik kuralının ne suretle ihlâl edildiğinin, trafiğe çıkarılan aracın teknik bakımdan herhangi bir arızasının olup olmadığının belirlenmesi açısından da bilirkişi incelemesi yapılabilir. Ancak, bu durumlarda, bilirkişinin yapacağı inceleme, işin tekniği ile sınırlı olmalıdır. Bunun dışında, bilirkişi tarafından münhasıran hâkimin yetkisinde bulunan kusurluluk konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmamalıdır. Aksi yöndeki tutum, bilirkişilik görevinin sınırını aşmayı ve hâkimin yerine geçmeyi ifade eder.
Hâkim, bu teknik veriler çerçevesinde somut olayda failin kusurlu olup olmadığını takdir edecektir. Failin kusurlu bulunması durumunda, kusurun ağırlığı ve diğer sebepleri de göz önünde bulundurmak suretiyle suçun kanuni tanımındaki cezanın alt ve üst sınırı arasında bir cezaya hükmedecektir.
Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda herkes kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle sorumlu tutulur. Taksirli suçun kanuni tanımında belirlenen netice birden fazla kişinin karşılıklı olarak işledikleri taksirli fiiller sonucunda gerçekleşmiş olabilir. Örneğin bir trafik kazasında sürücü ile yaya veya her iki sürücü de taksirle hareket etmiş olabilir. Bu gibi durumlarda neticenin oluşumu açısından her kişinin taksirli fiili dolayısıyla kusurluluğu bir diğerinden bağımsız olarak belirlenmelidir.
Aynı şekilde birden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen bir ameliyatın ölüm veya sakatlıkla sonuçlanması durumunda, ameliyata katılan kişiler müştereken hareket etmektedirler. Ancak tıbbın gereklerine aykırılık dolayısıyla ölüm veya sakatlıkla sonuçlanan bu ameliyatta işlenen taksirli suçun işlenişi açısından suça iştirak kuralları uygulanamaz. Kanunun suça iştirake ilişkin hükümleri, kasten işlenen suçlarda suçun işlenişine iştirak eden kişilerin sorumluluk statülerini belirlemektedir. Birden fazla kişinin katılımıyla yapılan ameliyat sırasında meydana gelen ölüm veya sakatlık neticeleri bakımından her bir kişinin sorumluluğu kendi kusuru göz önünde bulundurulmak suretiyle belirlenmelidir. Bu tespitte diğer kişilerin kusurlu olup olmadığı hususu dikkate alınamaz.
Bu düşünceler ışığında, Hükûmet Tasarısının “Taksirli suçlarda indirim” başlıklı 32. maddesi metinden çıkarılmış ve bunun yerine, 23. maddeye üçüncü fıkrasından sonra gelmek üzere iki fıkra eklenmiştir.
Maddenin üçüncü fıkrasında, bilinçli taksirin tanımı verilmiştir. Bilinçli taksiri basit taksirden ayıran özellik, fiilin neticesinin failce fiilen öngörülmüş ve fakat istenmemiş olmasıdır. Bilinçli taksir hâlinde hükmedilecek ceza üçte birden yarısına kadar artırılacaktır. Böylece bilinçli taksir, iş kazalarını, trafikte meydana gelen taksirli suçları önlemek bakımından caydırıcı etki yapacak ve suçların önlenmesinde yarar sağlayacaktır.
Örneğin ülkemizde özellikle kırsal bölgelerde rastlandığı üzere, taksirli suçlarda failin meydana gelen netice itibarıyla bizzat kendisinin ve ailesi bireylerinin ağır derecede mağduriyete uğradıkları görülmektedir. Söz gelimi, köylü kadınların gündelik uğraşları ve hayat zorlukları itibarıyla, sayısı çok kere üç dörtten fazlasına varan küçük çocuklarına gerekli dikkati ve itinayı gösterememeleri sonucu, çocukların yaralandıkları veya öldükleri görülmektedir. Aynı şekilde meydana gelen trafik kazalarında da benzer olaylara rastlanmaktadır. Bu gibi hâllerde ananın taksirli suçtan dolayı kovuşturmaya uğraması ve cezaya mahkûm edilmesi, esasen suçtan dolayı evladını kaybetmesi sonucu uğradığı ıstırabı şiddetlendirmekle kalmamakta, ayrıca, ailenin tümüyle ağır derecede mağduriyete düşmesine neden olmaktadır.
Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette ki hâkim bu husustaki takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak, dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır; böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır. Fıkrada yazılı suç bilinçli taksir hâlinde işlenirse ceza yarıdan üçte birine kadar indirilebilir.
Kasten öldürme- Madde 81
(1) Bir insanı kasten öldüren kişi, müebbet hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde Gerekçesi
Maddede kasten öldürme suçunun temel şekli tanımlanmıştır.
Maddede yapılan düzenlemeyle, 765 sayılı Türk Ceza Kanunundan farklı olarak, suçun temel şekli açısından müebbet hapis cezası öngörülmüştür. Bu düzenlemeyle, kişinin hayat hakkına verilen önem vurgulanmıştır.
Taksirle öldürme – Madde 85
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Madde Gerekçesi
Madde metninde, taksirle öldürme suçu tanımlanmıştır. “Genel Hükümler” başlıklı Birinci Kitapta yer alan taksire ilişkin hükümler, bu suç açısından da geçerlidir.
Maddenin ikinci fıkrasına göre; fiilin, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla insanın ölümüyle birlikte, bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâli, birinci fıkraya göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren neden oluşturmaktadır.
Kırmızı Işıkta Geçen Alkollü Sürücünün Bir Kişinin Ölümüne Neden Olması Halinde Olası Kastla Öldürme Suçundan Ceza Verilebilir mi
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2019/121 Karar No: 2019/518 Karar Tarihi: 02.07.2019
Özet: Sürücü belgesi alkol sebebiyle iptal edilmiş olmasına karşın trafiğe çıkıp yerleşim yerinde bulunan ve gece vakti de olsa yoğun bir trafik akışı olan ışıklı kavşağa yaklaşan sanığın, kendisine kırmızı ışık yanmasına ve önündeki araçların durduğunu görmesine rağmen karşı istikametten gelip D. Caddesine gitmek için sola dönüş yapacak araçların önüne çıkabileceğini öngördüğü hâlde o esnada boş olan en sol şeritten hızlı bir şekilde geçtiği sırada D. Caddesine geçmek için yeşil ışıkla birlikte sola dönüş yapan sürücü G.Ç.’nin sevk ve idaresindeki araca çarparak adı geçenin ölümüne neden olması, kaza tespit tutanağı ve tanık ifadelerine göre fren yapmadığı ve hızını azaltmadığı sabit olan sanığın, öngördüğü muhtemel neticeyi engelleme çabasının ya da neticeyi göze almadığına dair bir davranışının bulunmaması, başka bir ifadeyle gerçekleşen muhtemel neticeye kayıtsız kalarak kabullenmesi, ayrıca somut olayın kanun koyucu tarafından olası kastın düzenlendiği madde gerekçesinde belirtilen örnek olaydaki gibi gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında; sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
İçtihat Metni
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Asliye Ceza Mahkemesi
Sanık … hakkında bilinçli taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturabileceği gerekçesiyle Ankara 28. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.09.2016 tarihli ve 316-513 sayılı görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesince 21.02.2017 tarih ve 370-43 sayı ile sanığın olası kastla öldürme suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 81/1, 21/2, 62, 53/1-6 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, sürücü belgesinin 3 yıl süreyle geri alınmasına ve mahsuba karar verilmiştir.
Resen istinafa tabi hükme yönelik sanık müdafisi ve katılanlar vekili tarafından da istinaf başvurusunda bulunulması üzerine Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 1. Ceza Dairesince 10.05.2017 tarih ve 837-792 sayı ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 280/1-a maddesi gereğince istinaf başvurularının esastan reddine karar verilmiş, bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 28.11.2018 tarih ve 1892-5044 sayı ile temyiz isteminin esastan reddine karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının İtirazı
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.01.2019 tarih ve 46770 sayı ile;
“…Sanık …’ın arkadaşları olan tanıklar … ve … ile birlikte alkol aldığı ve yönetimindeki … plaka sayılı kamyonet ile Mevlana Bulvarı üzerinde Gölbaşı istikametinden Balgat istikametine doğru seyrederken saat 23.47 sularında Dikmen kavşağına geldiğinde karşı yönden gelip sola dönüş yapmak üzere kavşağa giren …’in yönetimindeki … plaka sayılı otomobilin sağ yan kesimine çarptığı, bunun etkisi ile her iki aracın savrulduğu, araçlarda bulunan sanık … ve arkadaşları tanıklar… ve… ile …’nin yaralandıkları, hastaneye kaldırılan …’nin tüm müdahalelere rağmen kurtarılamayarak aynı gün vefat ettiği şeklinde gerçekleşen eylemde;
Sanık …’ın aracında bulunan tanıkların yaralanmaları nedeni ile şikâyetlerinin olmadığı, sanığın yaralanması nedeni ile Ufuk Üniversitesi Doktor Rıdvan Ege Hastanesine müracaat ettiği, orada yapılan tahlillerde sanığın 246,9 promil alkollü olduğunun belirlendiği, tanıklar… ve… hakkında taksirle ölüme neden olma suçundan aracı sanığın kullandığı ve sanığın eylemine iştirakları olmadığından bahisle ek kovuşturmaya yapılmasına yer olmadığına karar verildiği,
Olayın meskûn mahalde, aydınlatmanın olduğu, tek yönlü, 14,6 metre genişliğinde, asfalt kaplama, kuru zeminli, düz ve eğimli bulvar üzerinde, 3 yönlü ışık kontrollü kavşakta, gece sayılan vakitte gerçekleştiği,
Sanığın sürücü belgesinin bulunduğu ancak daha önceden alkollü araç kullandığından dolayı 2 kez sürücü belgesinin geri alındığı ve suç tarihi itibarı ile geçerli bulunmadığı anlaşılmıştır.
Sanığın, kaza sonrası yaklaşık 10,5 saat sonra alınan alkol raporunda 246,9 promil alkollü olduğu, kırmızı ışıkta geçtiği ve kavşağa girerken hızını azaltmadığı ve tam kusurlu olduğu konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Sanığın, meydana gelen trafik kazasına yönelik neticenin meydana gelmesini istememesine rağmen, objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesinden dolayı neticenin meydana gelmesini engelleyemediği,
Sanık neticeyi öngörmüş olmasına karşın neticenin gerçekleşmesini istemediği ve herhangi bir kişiye yönelmiş bir kastının bulunmadığı ve sanığın eyleminin bilinçli taksir sonucu işlendiği kabul edilmelidir.
Sanığın, eylemini gerçekleştirdiği sırada, neticeyi öngörmesine rağmen umursamadığı ve olursa olsun düşüncesiyle hareket ederek icrai hareketlerine devam ettiği konusunda dosya kapsamında bir tespitin bulunmadığı ve sanığın suça konu eylemini, olası kastla işlediğinin kabul edilemeyeceği,
Sanığın TCK’nın 85/1. maddesinde yazılı suçu objektif özen yükümlülüğüne aykırı hareket etmesinden dolayı neticenin meydana gelmesini engelleyemediği ve neticenin gerçekleşmesini istemediği ve eylemi bilinçli taksirle işlediği”
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 13.02.2019 tarih ve 329-750 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin bilinçli taksirle ölüme neden olma suçunu mu yoksa olası kastla öldürme suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
10.04.2016 tarihli ölümlü/yaralanmalı trafik kazası tespit tutanağında; sanık sürücü …’ın sevk ve idaresindeki … plaka sayılı aracı ile Gölbaşı istikametinden şehir merkezine doğru Mevlana Bulvarı üzerinde seyir hâlindeyken ışık kontrollü Dikmen Caddesi kavşağına geldiği esnada, karşı istikametten gelip Dikmen Caddesi istikametine doğru sola dönüş yapmakta olan sürücü …’in sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile çarpıştığı, her iki aracın da savrularak Dikmen Caddesine giriş refüjü üzerinde durduğu, 06 … plaka sayılı araç sürücüsü …’in yaralı olarak kaldırıldığı hastanede ifade veremeden vefat ettiği, … plaka sayılı araçta yolcu olarak bulunduklarını beyan eden tanıklar … ve …’ın aracı sanık …’ın kullandığını beyan ettikleri ancak kazanın oluş şekli hakkında ifade verememeleri ve olay mahallini gören kameralarda kaza kaydı bulunmaması nedeniyle araçlardan hangisinin kırmızı ışık ihlali yaptığının tespit edilemediği, sanık sürücü …’ın da sağlık durumundan dolayı ifade veremediği, sonradan alınacak ifadeler ve çıkabilecek görgü şahitleri ile kamera kayıtlarına göre kırmızı ışıkta geçtiği tespit edilen sürücünün 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 47/1-b maddesindeki kuralı ihlal etmesinden dolayı kusurlu sayılacağının belirtildiği,
Aynı tutanakta fren izi uzunluğuna ilişkin kısımda herhangi bir işaretleme bulunmadığı, tutanağın ekindeki krokide sürücü …’in kullandığı aracın çarpma noktasında bulunduğu yer ile kaza sonrasında savrularak durduğu yer arasında 25,7 metrelik bir mesafe olduğunun gösterildiği, fren izine ilişkin herhangi bir belirleme yapılmadığı,
Saat 23.47’de meydana gelen kazadan sonra yaralı olarak kaldırıldığı Ufuk Üniversitesi Dr. Rıdvan Ege Hastanesince saat 00.57’de onaylanan rapora göre sanık …’ın 246,90 mg/dL alkollü olduğunun tespit edildiği,
Aynı Hastane tarafından saat 10.19’da düzenlenen genel adli muayene formunda; resüsitasyon odasına alınarak tedavisine başlanan sanığın vitalleri stabil olduğu, alın sol tarafından sol temporale doğru yaklaşık 1 cm uzunluğunda çok sayıda abrazyonlar olduğu, nörolojik muayenesinde alkole bağlı saldırganlık ve ajitasyon haricinde normal olduğu, hidrasyonla 246,9 mg/dL olan etanol düzeyinin 133,2’ye düşürüldüğü, şikâyetleri geçen sanığın saat 10.00’da kontrol amaçlı beyin tomografisinin çekildiği, parankim ya da kemik patalojisi saptanmaması üzerine kafa travması acilleri anlatılarak taburcu edildiği, mevcut bulgulara göre sanığın hayati tehlikesinin bulunmadığı ve yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde hafif nitelikte olduğunun belirtildiği,
06 … plaka sayılı araç sürücüsü … hakkında düzenlenen 10.04.2016 tarihli ölü muayene tutanağında; mandibulada parçalı fraktür, her iki temporamandibular eklemde dislokasyon ve krepitasyon olgusu, her iki hemitoraks önde yaygın krepitasyon, cilt altı amfizem bulguları, çoklu kot kırığı, sağ femur başında fraktür tespit edildiği, Gazi Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından düzenlenen adli rapor formunun tetkikinde, araç içi trafik kazası sonucu 112 tarafından kardiyak arrest vaziyette entübe olarak acile getirilen sürücü …’in genel durumunun kötü, bilincinin kapalı olduğu, iğne aspirasyon ile sağ akciğerde hemopnömotoraks, sol akciğerde pnömotoraks tespit edildiği, yapılan müdahaleye hiçbir yanıt alınamadığı ve saat 00.58’de eks olarak kabul edildiğine dair kayıt bulunduğunun görüldüğü, sürücü …’in ölümünün geçirdiği araç içi trafik kazası sonucu oluşan kafa ve genel beden travması ile buna bağlı olarak gelişen hemopnömotoraks sonucu meydana geldiğinin belirtildiği,
Soruşturma aşamasında alınan 14.04.2016 tarihli bilirkişi raporunda; kazanın yerleşim yeri merkezinde, aydınlatmanın olduğu, görüşe engel bir durumun olmadığı, azami hız sınırının 82 km/saat olduğu, trafik ışıklarının bulunduğu, dört şeritli, taşıt yolu üzerinde ve dört yönlü düz bir yolda, kuru ve asfalt zeminde, akşam saatlerinde meydana geldiği, olay yerinde tutulan tutanak ve olay yerinin basit krokisi ve olay yerinde bilirkişi tarafından yapılan tespitler ve dosya içerisindeki ifadelere göre; her ne kadar trafik kazası raporunda kırmızı ışık ihlalinin iddia edildiği belirtilse de … plaka sayılı araç sürücüsü …’ın “Sarıdan kırmızıya geçerken kurtarırım sandım” şeklinde ifadesi, aynı araçta bulunan … ve …’ın da ışığın rengini tam olarak hatırlayamamaları karşısında kırmızı ışık ihlali yaptıkları kanaatinin oluştuğu, kazanın tek görgü tanığı ve her iki tarafı da tanımayan …’ın da kendilerinin kırmızı ışıkta beklerken en sol şeritte bulunan Transporter aracın ışık ihlali yaparak yola devam ettiğini belirtmesinin sürücü …’ın kırmızı ışık ihlali yaptığını gösterdiğini, ayrıca sürücünün alkol oranının yüksek olmasının da kazanın oluşumunda önemli bir etken olduğu, azami hız sınırının 82 km/saat olan bir bölgede kazanın oluş şekli ve fren izinin 25,7 metre olmasına göre hız limitinin de aşılmış olma ihtimali bulunduğu, … plaka sayılı araç sürücüsü …’ın 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 47. maddesinin (b) fıkrasında yer alan “Trafik ışıklarına uyma“, 48. maddesinde belirtilen “Alkollü araç kullanma yasağı” ve 52. maddesinin (a) ve (b) fıkrasında belirtilen “Hızın gerekli şartlarına uygunluk sağlamak” kurallarını ihlal etmesi nedeniyle kazanın oluşumunda asli kusurlu olduğu, 06 … plaka sayılı araç sürücüsü …’in ise kazanın oluşumunda herhangi bir kusurunun olmadığının mütalaa edildiği,
MOBESE (Mobil Elektronik Sistem Entegrasyonu) hareketli kamera görüntülerinin incelenmesi sonucu düzenlenen 13.05.2016 tarihli CD izleme tutanağında; 09.04.2016 tarihinde saat 23.47.06 sıralarında beyaz renkli panelvan türü, arka camları kapalı minibüs ile binek araç olduğu düşünülen başka bir aracın beraber ve birbirlerine birleşik vaziyette görüş alanına girdikleri, saat 23.47.17 sıralarında beyaz renkli minibüsün yan yatmış vaziyette yol kenarında durduğu tespitlerine yer verildiği,
Kamera kayıtlarının incelenmesi sonucu düzenlenen 02.06.2016 tarihli bilirkişi raporunda; kayıtlarda kaza anının ve bu nedenle hangi aracın ışık ihlalinde bulunduğunun görülmediği ancak kazanın saat 23.47.03’te gerçekleştiği, kaza yerine ilk olarak görevli ekip aracının sonrasında da itfaiye aracının geldiği, kazadan 11,5 dakika sonra ambulansın geldiği, 06 … plaka sayılı araç sürücüsünün aracın içerisinde sıkışık vaziyette olduğundan çıkarılamadığı, itfaiye görevlilerinin çalışması neticesinde şoför kapısından çıkarılarak ambulansa alındığının belirtildiği,
Ankara Emniyet Müdürlüğünün 06.06.2016 tarihli yazısında, sanık …’ın 19.12.2005 tarihinde “B” sınıfı (otomobil-kamyonet-minibüs) sürücü belgesi aldığı, sürücü belgesinin alkol sebebiyle 731 gün süreyle 15.02.2015 tarihinden 15.02.2017 tarihine kadar iptal edildiği, daha önceden de alkol sebebiyle 03.04.2014-03.10.2014 tarihleri arasında 183 gün süreyle iptal edildiğine dair açıklamaların yer aldığı,
Ankara Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığınca düzenlenen 04.08.2016 tarihli raporda; sanık sürücü …’ın, alkollü vaziyette kullandığı kamyonet ile gece vakti, meskûn mahalde, bölünmüş yolu takiben seyredip olay mahalline geldiğinde hızını ve sürüşünü mahal şartlarına göre ayarlamayıp hız azaltmadan uygun hızla yaklaşmadığı kavşağa, seyir hızıyla ve kırmızı ışık ihlali yaparak girmesi ve karşı istikametten gelip sola döndükten sonra yeşil ışıkta kavşağa giren sürücü …’in kullandığı aracın sağ yan kesimine önlemsizce çarpması sonucu meydana gelen olayda, dikkatsiz, tedbirsiz, kurallara aykırı hareketi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 48, 52/a-b ve 84/a maddeleri gereğince asli ve tam kusurlu olduğu, sürücü …’in ise mevcut tanık ifadelerine göre; kullandığı kamyonet ile olay mahallinde sola döndükten sonra, kendi istikametine yanan yeşil ışıkta kavşağa girip sağından kırmızı ışık ihlali yaparak gelen sanık sürücünün kullandığı kamyonetin sadmesine maruz kaldığı olayda, oluşa etken hatalı tutum ve davranışı olmadığından atfı kabil kusurunun olmadığı yönünde görüş bildirildiği,
Dosya içerisinde bulunan motorlu araç tescil belgesi fotokopisinde, sanığın sevk ve idaresindeki … plaka sayılı Volkswagen marka aracın kapalı kasa kamyonet cinsinde olduğuna dair kayıt bulunduğu,
Ankara Ulaşım Koordinasyon Merkezinin (UKOME) 28.02.2014 tarihli ve 2014/07 sayılı kararı ile, Konya Yolunda Kömür Köprüsünden başlayıp Çevre Yolunda biten hız sınırının otomobiller için 82 km/saat, kamyonet-kamyon-otobüsler için 70 km/saat olarak belirlendiği,
Dosya içerisinde bulunan sanığa ait adli sicil kaydı ile Ankara 26. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 343-502 sayılı ilamına göre sanığın 15.02.2015 tarihinde 1,00 promilin üzerinde alkollü araç kullandığı gerekçesiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Maktul …’in anne-babası olan katılanlar … ve … ile kardeşleri olan katılanlar … ve … aşamalarda benzer şekilde; olayı görmediklerini, kazanın nasıl meydana geldiğini bilmediklerini, sanıktan şikâyetçi olduklarını,
Tanık … Kollukta; akrabası olan sanık …’ın sevk ve idaresindeki araçta yolcu olarak bulunduğunu, aracın arka koltuğu olmadığı için tanık … ile birlikte önde şoför koltuğunun yanında oturduklarını, olay tarihinde saat 20.00 sıralarında sanık … ve tanık… ile birlikte önce Ankara Kalesi’ne gittiklerini ve viski içtiklerini, saat 22.00 sıralarında dolaşmak için Gölbaşı ilçesine geçtiklerini, araç içerisinde tanık… ile birlikte içki içmeye devam ettiklerini, sanık …’ın ise araçta seyir hâlindeyken içki içmediğini sadece Ankara Kalesi’ndeyken alkol aldığını, akabinde evlerine dönmek için tekrar Konya Yoluna çıktıklarını, ışıklı kavşağa geldiklerinde sanık …’ın önce kamyonet tarzı arkası kasalı bir aracı solladığını, ardından kavşağa girdiklerinde önlerine çıkan beyaz renkli, küçük bir araca çarptıklarını, sonrasında yaşananları hatırlamadığını, kendine geldiğinde hastanede olduğunu,
Görevsiz Mahkemede; tanık…’le birlikte 70’lik viski içtiklerini, viskiden sanık …’a verdiğini hatırlamadığını, çünkü sanık …’ın enerji içeceği içtiğini, kaza öncesinde Dikmen Kavşağına geldiklerinde önlerinde seyreden aracı sollayıp orta şeride girdiklerini, trafik ışıklarını fark etmediğini, önlerindeki aracın da durmadığını, sanığın frene basıp basmadığını hatırlamadığını, sanığın kendileriyle alkol almadığını, daha önce aldıysa onu bilemeyeceğini, uyuşturucu madde aldığını da düşünmediğini, hızlarının saatte 80-90 km civarında olduğunu,
Görevli Asıl Mahkemede; kavşakta kendilerine yeşil ışık yandığı sırada geçtiklerini, başına darbe aldığı için önceki ifadelerinde yeşil ışıkta geçtiklerini söylememiş olabileceğini, sanık …’ın Ankara Kalesi’ndeyken 2 duble viski içtiğini,
Tanık … Kollukta; çocukluk arkadaşları olan sanık … ve tanık… ile birlikte olay tarihinde saat 20.00 sılarında buluştuklarını, sanık …’ın sevk ve idaresindeki araç ile Ankara Kalesi’ne giderek gezip yemek yediklerini, saat 22.00 sıralarında araçta bulunan yarım şişe viskiyi içmeye karar verdiklerini ve birer kadeh içtiklerini, oradan Gölbaşı ilçesine gezmeye gittiklerini, yolda sadece kendisi ve tanık…’ın viski içmeyi sürdürdüğünü, sanığın araç kullanırken içki içmediğini, evlerine dönmek için saat 23.50 sıralarında Konya Yoluna çıktıklarını, tanık… ile birlikte aracın önündeki yolcu koltuğunda yan yana oturduklarını, ışıklı kavşağa geldiklerinde uzaktan yeşil ışığı gördüğünü, akabinde yola bakmadığı bir sırada gürültü koptuğunu, önlerine çıkan aracın nasıl ve nereden geldiğini görmediğini, hemen çarptıkları araca doğru giderek yardım etmeye çalıştığını,
Görevsiz Mahkemede; viski içerken içine enerji içeceği koyduklarını, sanık …’ın 2-3 bardak içtiğini, ışıklı kavşağa gelmeden önce yolun en sağından ilerledikleri sırada önlerine çıkan kamyoneti sollayarak orta şeride geçtiklerini, bu sırada kavşağa yaklaştıklarını, kendilerine yeşil ışık yandığını, bu nedenle kavşakta durmadan geçtiklerini, yeşil ışıkta geçtiklerinden emin olduğunu,
Asıl Mahkemede; kendilerine yeşil ışık yandığını uzaktan gördüğünü, bu mesafenin yaklaşık 80 metre olduğunu, polislere ışıkların rengini hatırlamadığına dair bir beyanda bulunmadığını, sanığın Ankara Kalesi’ndeyken 2-3 bardak viski içtiğini, sanıktaki alkol oranının kendilerinkinden neden daha yüksek çıktığını bilemediğini,
Tanık … aşamalarda; 09.04.2016 tarihinde saat 23.45 sıralarında Konya Yolundan Dikmen Caddesi’ne gireceği sırada kırmızı ışık yandığı için orta refüje doğru ilerleyerek beklediğini, yanında iki aracın daha durduğunu, sonra kendilerine yeşil ışık yandığını, Gölbaşı istikametinden gelen araçlara kırmızı ışık yandığı için bu araçların durmaya başladığını ancak daha geriden hızlı bir şekilde gelen Transporter araç gördüğü için hareket etmediğini, zira karşı istikamette bir şeridin boş olduğunu ve Transporter model aracın boş olan bu şeritten geçebileceğini düşündüğünü, yanındaki aracın da beklediğini ancak en soldaki aracın hareket ettiğini, bu sırada Gölbaşı istikametinden gelen Transporter model aracın boş olan en soldaki şeritten hızlı bir şekilde geçerek araca çarptığını, Transporter model aracın süratli olması nedeniyle savrulduğunu, hemen aracını güvenli bir yere park ederek kazaya karışan araçların yanına gittiğini, Transporter model aracın camı kırılarak üç erkek şahsın dışarı çıkarıldığını, tek kapılı olan diğer araçtaki sürücünün şoför koltuğunun arkasında sıkışmış hâlde olduğunu, koltuğun ray sistemine bağlı kolu kırıldığı için çekemediğini, sürücünün emniyet kemerinin takılı olup olmadığına dikkat etmediğini, sürücüyü aracın bagajından çıkarmak istediklerini ancak bagajı açamadıklarını, olay yerine gelen itfaiye ekiplerinin müdahalesiyle sürücünün araçtan çıkartılarak ambulansla hastaneye götürüldüğünü, kaza anında kendilerine yeşil ışık yandığından kesinlikle emin olduğunu, Trasporter model aracın fren yapmadığını, kimsenin kendisini ifade vermeye zorlamadığını, tamamen kendi vicdanı ve iradesiyle beyanda bulunduğunu,
Tanık … Görevsiz Mahkemede; olay tarihinde ablasının sevk ve idaresindeki araç ile Konya Yolunda Gölbaşı istikametinden Dikmen Caddesine doğru seyir hâlindeyken sağa dönüş yapacakları sırada gürültü olduğunu ve toz bulutu çıktığını, geriye baktığında beyaz renkli bir minibüs gördüğünü, bu minibüsün Konya Yolundayken yanlarından geçtiğini, bir iki aracı da makas atarak geçtiğini, o sırada kendilerine kırmızı ışık yandığını, çarpma anını görmediğini ancak araçların bir kısmının kırmızı ışıkta beklediklerini, beyaz renkli minibüsün buradan nasıl geçtiğini bilmediğini, kaza sonrasında minibüsteki şahısların kokularından alkollü olduklarını anladığını, bu olayın sosyal medyada takip edildiğini görünce şahitlik yapmak üzere müracaat ettiğini, hatırladığı kadarıyla ölen …’in emniyet kemerinin takılı olmadığını, kaza öncesinde takılı olup olmadığını bilmediğini,
Asıl Mahkemede; Konya Yolunda trafiğin akıcı olduğunu, araçların yavaşlayıp durduğunun fren lambalarından anlaşılabileceğini, kaza yapan aracın iki aracı makaslayarak yanlarından geçtiğini, ilerideki araçların ise fren lambalarının yandığını, bu nedenle oradaki araçların kırmızı ışıkta beklediklerini düşündüğünü, ancak kazaya karışan aracın kırmızı ışıkta geçtiğini görmediğini,
Tanık … Görevsiz ve Asıl Mahkemelerde; taksi şoförü olduğunu, Dikmen Caddesindeki durakta, dışarıda sigara içtiği sırada Gölbaşı tarafından gelen araçların durduğunu, yoğun bir trafik olmadığını, arka taraftan gelen ve Dikmen Caddesine geçiş yapan bir araca Gölbaşı istikametinden gelen beyaz renkli minibüsün caddenin orta kısmında çarptığını, minibüsün devrildiğini, bulunduğu yerden kavşaktaki ışıkların görünmediğini, şehir merkezinden gelen araçların Dikmen Caddesine geçişleri için sola doğru bir cep olduğunu, buradaki ışığın diğerlerine göre daha kısa yandığını, ölen …’in aracının da buradan geldiğini, Gölbaşı istikametinden gelen minibüsün nereden çıktığına bir anlam veremediğini, normalde o istikametten gelen 2-3 aracın yolda durduklarını, muhtemelen kendilerine kırmızı ışık yandığını, bekleyen araçların yan yana olduklarını, minibüsün geçeceği kadar boş bir şerit olup olmadığını ya da minibüsün beklerken erken çıkış yapıp yapmadığını veya hiç durmadan geçip geçmediğini fark edemediğini, aracın hızını bilmediğini ancak yavaş gelseydi durabileceğini, muhtemelen ya çok hızlı olduğunu ya da önündeki aracı görmediğini,
Tanık … Görevsiz Mahkemede; olay tarihinde Gölbaşı istikametinden şehir merkezine doğru aracıyla seyir hâlinde olduğunu, Dikmen Caddesine girmek üzere sağa doğru en sağ şeride geldiğinde arkasından beyaz renkli Transporter model bir minibüsün geldiğini, hatta zikzak yaptığını, kavşakta kırmızı ışık yandığı için dört şeritli yolun ortasındaki iki şeritte araçların durduğunu, şeritlerden birinde kamyon olduğunu, en sol şeridin ise boş olduğunu, Transporter model aracın sol şeride girerek yavaşlamadan geçtiğini, frene basmadığını, zira frene basmış olsaydı bunu görebileceğini, çünkü fren lambalarının yanmadığını, bu esnada kaza olduğunu, Transporter model aracın şehir merkezinden gelip sola dönüş yapan araçlardan birine tam kavşak üzerindeyken çarptığını ve takla attıktan sonra yana devrildiğini, bazı araçların durduğunu, kendisinin ise su dağıtım işi yaptığı için durmadığını, ölen kişinin babasıyla görüştüğünde kendisinden şahitlik yapmasını istediklerini, araçla seyir hâlindeyken olanları gördüğünü ancak neredeyse durma noktasına geldiğinden kazayı iyi gördüğünü, kendisinin araçla saatte 70-80 km hızla giderken Transporter model aracın daha hızlı gittiğini, bu nedenle hızının saatte 120 km olabileceğini,
Asıl Mahkemede; minibüse kırmızı ışık yandığını, kırmızı ışık yanarken minibüsün geçtiğini, bunu gördüğünü,
İfade etmişlerdir.
Sanık Kollukta; olay tarihinde saat 20.00 sıralarında akrabası tanık… ve arkadaşı tanık… ile buluştuklarını, kendisinin sevk ve idaresindeki … plaka sayılı araç ile saat 22.00 sıralarında Ankara Kalesi’ne gittiklerini, burada araç içerisinde bir bardak viski içtiğini, daha sonra Gölbaşı ilçesine gittiklerini, saat 23.50 sıralarında evlerine dönmek üzere yola çıktıklarını, Konya Yolunda saatte 70-80 km hızla en sağ şeritten ilerlerken önünde seyir hâlinde olan plakasız kasalı bir aracı sollamak için orta şeride geçtiğini, ışıklara az bir mesafe kaldığını, ışığı yeşilden sarıya geçerken gördüğünü, geçebileceğini düşündüğünü ancak bu sırada beyaz bir aracın aniden yola çıktığını, bu araç içerisinde bulunan kadının panikleyerek iki elini birden kaldırıp kendisine doğru avuç içlerini gösterdiğini, aracı görünce frene basıp kaçabildiği kadar kaçtığını ancak mesafe çok kısa olduğundan aracın sağ ön kısmına çarpmaya engel olamadığını, savrulan araçlar durduktan sonra hemen araçtan çıkarak çarptığı aracın yanına gittiğini, arkadaşı …’e 112’yi aramasını söylediğini, onun da hemen 112’yi arayarak kazayı bildirdiğini, çarptığı araç içerisindeki kadını çıkartarak olay yerine gelen ambulansla hastaneye gönderdiklerini, olaydan dolayı çok pişman ve üzüntülü olduğunu, olay nedeniyle meydana gelen zararı karşılamak istediğini,
Tutuklanması talebiyle sevk edildiği Sulh Ceza Hâkimliğinde; kazadan önce alkol aldığını ancak kaza olmasına yakın zamanda arkadaşları araç içerisinde içki içerken kendisinin alkol almadığını, kavşaktan geçerken yeşil ışığın yanmakta olduğunu, tam geçeceği sırada ışığın yeşilden sarıya geçtiğini,
Görevsiz ve Asıl Mahkemelerde önceki beyanlarından farklı ve ek olarak; kavşağa geldiğinde kırmızı ışığın yeşile döndüğü sırada geçiş yaptığını, orta şeritte olduğunu hatırladığını, karşıdan gelen ve dönüş yapan aracı görmediğini, yolda aydınlatma olduğunu, yağışın olmadığını ve zeminin kuru olduğunu, yolun meyilli ancak görüşün açık olduğunu, olayda kusurunun bulunmadığını, olaydan önce yarım kadeh viski ile enerji içeceği içtiğini, alkol seviyesinin neden çok yüksek çıktığını anlamadığını, o tarih itibarıyla uyuşturucu madde kullanmadığını, frene çok kuvvetli basmadığı için fren izi çıkmamış olabileceğini, olay yerinden kaçmadığını, yaralandığı için hastaneye kaldırıldığını, çıkınca yanında bekleyen polislerle birlikte polis merkezine gittiklerini, kazadan 1 saat kadar sonra kendisinden kan alındığını, alkol raporunun bu kan tahliline göre yapılıp yapılmadığını bilmediğini,
Savunmuştur.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılabilmesi bakımından, “doğrudan kast”, “olası kast”, “taksir” ve “bilinçli taksir”e değinilerek, birbirlerinden ayırdedici ölçütlerin ortaya konulması gerekmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun “Kast“ başlıklı 21. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Suçun oluşması kastın varlığına bağlıdır. Kast, suçun kanuni tanımındaki unsurların bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesidir.
(2) Kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi halinde olası kast vardır. Bu halde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda müebbet hapis cezasına, müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıldan yirmibeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur; diğer suçlarda ise temel ceza üçte birden yarısına kadar indirilir.”
Anılan maddenin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde doğrudan kast, ikinci fıkrasının birinci cümlesinde de olası kast tanımlanmıştır.
Olası kastın tanımlandığı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 21. maddesinin 2. fıkrasının gerekçesinde yerilen açıklamalara göre;
“…Olası kast durumunda suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşebileceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir. Diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir. Mevzuatımıza giren yeni bir kavram olan olası kastla ilgili uygulamadan bazı örnekler vermek yararlı olacaktır.
Yolda seyreden bir otobüs sürücüsü, trafik lambasının kendisine kırmızı yanmasına rağmen, kavşakta durmadan geçmek ister; ancak kendilerine yeşil ışık yanan kavşaktan geçmekte olan yayalara çarpar ve bunlardan bir veya birkaçının ölümüne veya yaralanmasına neden olur. Trafik lambası kendisine kırmızı yanan sürücü, yaya geçidinden her an birilerinin geçtiğini görmüş; fakat, buna rağmen kavşakta durmamış ve yoluna devam etmiştir. Bu durumda otobüs sürücüsü, meydana gelen ölüm veya yaralama neticelerinin gerçekleşebileceğini öngörerek, bunları kabullenmiştir.
Düğün evinde törene katılanların tabancaları ile odanın tavanına doğru ardı ardına ateş ettikleri sırada, bir kişinin aldığı alkolün de etkisi ile elinin seyrini kaybetmesi sonucu, yere paralel olarak yaptığı atışlardan bir tanesinden çıkan kurşun, törene katılanlardan birinin alnına isabet ederek ölümüne neden olur. Bu örnek olayda kişi yaptığı atışlardan çıkan kurşunların orada bulunan herhangi birine isabet edebileceğini öngörmüş; fakat, buna rağmen silâhıyla atışa devam etmiştir. Burada da fail silâhıyla ateş ederken ortaya çıkacak yaralama veya ölüm neticelerini kabullenmiştir.
Verilen bu örneklerde kişinin olası kastla hareket ettiğinin kabulü gerekir.”
Buna göre, doğrudan kast; öngörülen ve suç teşkil eden fiili gerçekleştirmeye yönelik irade olup kanunda suç olarak tanımlanmış eylemin bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi ile oluşur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini bilmesi ve istemesi hâlinde doğrudan kastla hareket etmiş olacak, buna karşın işlemiş olduğu fiilin muhtemel bazı neticeleri meydana getirebileceğini öngörmesine ve bu neticelerin gerçekleşmesini mümkün ve muhtemel olarak tasavvur etmesine rağmen muhtemel neticeyi kabullenerek fiili işlemesi hâlinde olası kast söz konusu olacaktır.
Olası kast ile doğrudan kast arasındaki farkı ortaya koyan en belirgin unsur, doğrudan kasttaki bilme unsurudur. Fail hareketinin kanuni tipi gerçekleştireceğini biliyorsa doğrudan kasıtla hareket ettiğinin kabulü gerekmektedir. Yine failin hareketiyle hedeflediği doğrudan neticelerle birlikte, hareketin zorunlu veya kaçınılmaz olarak ortaya çıkan sonuçları da, açıkça istenmese dahi doğrudan kastın kapsamı içinde değerlendirilmelidir. Belli bir sonucun gerçekleşmesine yönelik hareketin, günlük hayat tecrübelerine göre diğer bir kısım neticeleri de doğurması muhakkak ise, failin bu sonuçlar açısından da doğrudan kastla hareket ettiği kabul edilmelidir.
Olası kastı doğrudan kasttan ayıran diğer ölçüt; suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşmesinin muhakkak olmayıp muhtemel olmasıdır. Fail, böyle bir durumda muhakkak değil ama, büyük bir ihtimalle gerçekleşecek olan neticenin meydana gelmesini kabullenmekte ve “olursa olsun” düşüncesi ile göze almakta; neticenin gerçekleşmemesi için herhangi bir çaba göstermemektedir. Olası kastta fiilin kanunda tanımlanan bir sonucun gerçekleşmesine neden olacağı muhtemel görülmesine karşın, bu neticenin meydana gelmesi fail tarafından kabul edilmektedir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun hazırlanmasında esas alınan suç teorisinde “kanunda tanımlanmış haksızlık” olarak ifade edilen suç; kural olarak ancak kastla, kanunda açıkça gösterilen hâllerde ise taksirle de işlenebilir. İstisnai bir kusurluluk şekli olan taksirde, failin cezalandırılabilmesi için mutlaka kanunda açık bir düzenleme bulunması gerekmektedir. Türk Ceza Kanunu’nun 22/2. maddesinde taksir; “dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir” şeklinde tanımlanmıştır.
Taksirli suçlarda, gerek icrai gerekse ihmali hareketin iradi olması ve meydana gelen neticenin öngörülebilir olması gerekmektedir. İradi bir davranış bulunmadığı takdirde taksirden bahsedilemeyeceği gibi, öngörülemeyecek bir sonucun gerçekleşmesi hâlinde de failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.
Sonucun gerçekleşmesinde mağdurun taksirli davranışının da etkisinin olması hâlinde, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum, failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin niteliğini de değiştirmeyecektir. Türk Ceza Kanunu’nda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hâl ancak temel cezanın tayininde dikkate alınabilecektir.
Türk Ceza Kanunu’nda taksir; “basit” ve “bilinçli” taksir olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmuş, 22. maddesinin üçüncü fıkrasında bilinçli taksir; “kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi” şeklinde tanımlanmış, bu hâlde taksirli suça ilişkin cezanın üçte birden yarıya kadar arttırılacağı öngörülmüştür.
Basit taksir ile bilinçli taksir arasındaki ayırdedici ölçüt; taksirde failin öngörülebilir nitelikteki neticeyi öngörmemesi, bilinçli taksir hâlinde ise bu neticeyi öngörmüş olmasıdır.
Bilinçli taksirde gerçekleşen sonuç, fail tarafından öngörüldüğü hâlde istenmemiştir. Gerçekten neticeyi öngördüğü hâlde, sırf şansına veya başka etkenlere, hatta kendi beceri veya bilgisine güvenerek hareket eden kimsenin tehlikelilik hâli, bunu öngörememiş olan kimsenin tehlikelilik hâli ile bir tutulamayacaktır. Neticeyi öngören kimse, ne olursa olsun bu sonucu meydana getirecek harekette bulunmamakla yükümlüdür.
Türk Ceza Kanunu’nun 21. maddesinin ikinci fıkrasında; “kişinin, suçun kanuni tanımındaki unsurların gerçekleşebileceğini öngörmesine rağmen, fiili işlemesi” şeklinde tanımlanıp başkaca ayırıcı unsura yer verilmeyen olası kast ile aynı Kanun’un 22. maddesinin üçüncü fıkrasında; “kişinin, öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır.“ biçiminde tanımlanan bilinçli taksirin karıştırılacağı hususu öğretide dile getirilmiş, kanun koyucu da madde metninde yer vermediği “kabullenme” ölçüsünü aynı maddenin gerekçesinde; “olası kast halinde suçun kanuni tanımında yer alan unsurlardan birinin somut olayda gerçekleşeceği öngörülmesine rağmen, kişi fiili işlemektedir, diğer bir deyişle, fail unsurların meydana gelmesini kabullenmektedir.“ şeklinde açıklamak suretiyle, olası kastı bilinçli taksirden ayıracak kıstası ortaya koymuştur.
Olası kastla bilinçli taksiri ayırdetme konusunda doktrinde “Her ikisi arasındaki ayrımı belirlemek bakımından Frank formülü uygulanmalıdır. Buna göre eğer ‘öyle veya böyle fail her hâlde hareketi gerçekleştirirdi’ diyebiliyorsak olası kast; ‘neticenin gerçekleşeceğini bilseydi hareketi gerçekleştirmeyecekti’ diyebiliyorsak bilinçli taksirden söz edilir…Her ikisi arasında bir ayrım yapılabilmesi için her somut olay bakımından failin ayrıca neticeyi göze almış, kabullenmiş sayılıp sayılamayacağı yönünde bir değerlendirme yapılması zorunlu görünmektedir” şeklinde görüşler mevcuttur. (Bahri Öztürk-Mustafa Ruhan Erdem, Uygulamalı Ceza Hukuku ve Güvenlik Tedbirleri Hukuku, Seçkin Akademik ve Mesleki Yayınlar, 17. Baskı, Ankara 2017, s. 303-304.)
Öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesine kayıtsız kalınması durumunda olası kast, öngörülen muhtemel neticenin meydana gelmesinin istenmemesine rağmen neticenin meydana gelmesinin engellenemediği ahvalde bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
Diğer bir deyişle, failin neticeyi istememekle beraber neticenin meydana gelmesinin muhtemel olduğunu bilmesine rağmen duruma kayıtsız kalarak hareketini sürdürmek suretiyle muhtemel neticeyi kabullenmesi durumunda olası kast, failin neticeyi öngörmesine rağmen becerisine, şansına, tecrübesine ya da başka bir etkene güvenip neticenin meydana gelmeyeceğine inanarak gerektiğinde muhtemel neticenin gerçekleşmemesi için gerekli önlemleri de almak suretiyle hareketini sürdürmesi hâlinde ise bilinçli taksir söz konusu olacaktır.
Bu aşamada, ilgili trafik mevzuatı ile Adli Tıp Beşinci İhtisas Kurulunun alkolün güvenli sürüş yeteneğine etkisine ilişkin görüşüne değinilmesinde fayda vardır.
Sürücüler, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun “Karayollarında trafiğin akışı” başlıklı 46. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi uyarınca aksine bir işaret bulunmadıkça trafiği aksatacak veya tehlikeye sokacak şekilde şerit değiştirmemek; aynı Kanun’un “Trafik işaret ve kurallarına uyma zorunluluğu” başlıklı 47. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi uyarınca trafik ışıklarına uymak; yine aynı Kanun’un “Hızın gerekli şartlara uygunluğunu sağlamak“ başlıklı 52. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi uyarınca kavşaklara yaklaşırken hızlarını azaltmak zorundadırlar.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu‘nun 6487 sayılı Kanun’un 19. maddesi ile değişik 48. maddesinin birinci fıkrasında, alkollü olan sürücülerin kara yolunda araç sürmelerinin yasak olduğu, altıncı fıkrasında, yapılan tespit sonucunda alkol miktarı 1,00 promilin üzerinde çıkan sürücüler hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 179. maddesinin üçüncü fıkrası hükümlerinin uygulanacağı, yedinci fıkrasında ise hususi otomobil sürücüleri bakımından 0,50 promilin, diğer araç sürücüleri bakımından 0,20 promilin üzerinde alkollü olan sürücülerin trafik kazasına sebebiyet vermeleri hâlinde, ayrıca TCK’nın ilgili hükümlerinin uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Maddenin altıncı fıkrası ile TCK’nın 179. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Alkol veya uyuşturucu madde etkisiyle ya da başka bir nedenle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olmasına rağmen araç kullanan kişi yukarıdaki fıkra hükümlerine göre cezalandırılır” hükmü birlikte değerlendirildiğinde, kanun koyucunun, yapılan tespit sonucunda alkol miktarı 1,00 promilin üzerinde çıkan sürücülerin alkol nedeniyle emniyetli bir şekilde araç sevk ve idare edemeyecek hâlde olduklarını kabul ettiği anlaşılmaktadır.
Adli Tıp Kurumu Beşinci İhtisas Kurulu tarafından da, 1,01 promil ve üzerinde kan alkol düzeyine sahip sürücülerin, bireysel farklılıkları ortadan kaldırabilecek ölçüde alkollü olduklarının ve bu seviyede alkol tesiri altındaki sürücülerin emniyetli sürüş yeteneklerinin olumsuz olarak etkilendiğinin kabulü gerektiği, (Faruk Aşıcıoğlu-Belkıs Yapar-Aliye Tütüncüler-Ahmet Belce, Trafik Güvenliğini Tehlikeye Sokma Suçu Açısından Alkol, Adli Tıp Dergisi, cilt 23, sayı 3, 2009, s. 15.) vücuda alınan etil alkolün kandaki seviyesinin de ortalama olarak saatte 0,15 promil azaldığının tıbben bilindiği belirtilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık …’ın 09.04.2016 tarihinde saat 20.00 sıralarında sevk ve idaresindeki … plaka sayılı kapalı kasa kamyonet cinsindeki araç ile yanında bulunan akrabası ve arkadaşı olan tanıklar … ve … ile birlikte Ankara Kalesi’ne giderek viski içtikleri, sanığın ayrıca enerji içeceği de içtiği, saat 22.00 sıralarında yine sanığın sevk ve idaresindeki aynı araç ile Gölbaşı ilçesine gidip bir süre dolaştıktan sonra evlerine dönmek üzere tekrar yola çıktıkları, Konya Yolu üzerinde Gölbaşı istikametinden şehir merkezine doğru yerleşim yeri merkezinde, aydınlatmanın olduğu, görüşe engel bir durumun bulunmadığı, azami hız sınırının otomobiller için 82, kamyonet cinsi araçlar için 70 km/saat olduğu, dört şeritli, düz, kuru ve asfalt yolda seyir hâlinde olan sanığın, saat 23.47 sıralarında Dikmen Caddesi istikametine doğru sola dönüşün olduğu ışıklı kavşağa geldiğinde kırmızı ışık ihlali yaparak o esnada boş olan en sol şeritten hızlı bir şekilde geçmeye çalıştığı sırada, karşı yoldan gelen ve kendisine yanan yeşil ışıkla birlikte Dikmen Caddesine geçmek için sola dönüş yapan sürücü …’in sevk ve idaresindeki… plaka sayılı otomobilin sağ yan tarafına çarptığı, çarpışmanın etkisiyle her iki aracın da savrulduğu ve sürücü …’in aracının 25,7 metre ileride durduğu, saat 00.57’de onaylanan rapora göre sanığın 2,46 promil alkollü olduğu, araçta sıkışan sürücü …’in olay yerine gelen itfaiye ekiplerinin müdahalesiyle araçtan çıkartılarak ambulansla hastaneye kaldırıldığı ancak araç içi trafik kazası sonucu oluşan kafa ve genel beden travması ile buna bağlı olarak gelişen hemopnömotoraks sonucu vefat ettiği olayda; daha önce 1,00 promilin üzerinde alkollü araç kullandığı gerekçesiyle trafik güvenliğini tehlikeye sokma suçundan hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı bulunan ve alkollü araç kullanması nedeniyle sürücü belgesi iptal edilen sanık …’ın, olay tarihinde de sürücü belgesi alkol sebebiyle iptal edilmiş olmasına rağmen sevk ve idaresindeki kamyonet cinsi araçla trafiğe çıktığı, sanığın kaza anında emniyetli sürüş yeteneğini olumsuz olarak etkileyecek ölçüde alkollü olduğu, sanığın kazadan hemen önce yolda bir iki aracı makas atarak geçtiği, ışıklı kavşağa yaklaştığı sırada hızını azaltmadığı gibi kendisine kırmızı ışık yanmasına rağmen durmayarak kavşaktan hızlı bir şekilde geçtiği, bu suretle kazanın oluşumunda asli ve tam kusurlu olduğu, başka bir kimsenin kusurunun olmadığı hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Yerleşim yerinde bulunan ve gece vakti de olsa yoğun bir trafik akışı olan ışıklı kavşağa yaklaşan sanığın, kendisine kırmızı ışık yanması ve önündeki araçların durduğunu görmesine rağmen karşı istikametten gelip Dikmen Caddesine gitmek için sola dönüş yapacak araçların önüne çıkabileceğini öngördüğü hâlde hızlı bir şekilde o esnada boş olan en sol şeritten geçmesi ve muhtemel olan neticenin meydana gelmesi suretiyle o sırada Dikmen Caddesine geçmek için yeşil ışıkla birlikte sola dönüş yapan sürücü …’in sevk ve idaresindeki araca çarparak …’in ölümüne neden olması, kaza tespit tutanağı ve tanık ifadelerine göre fren yapmadığı ve hızını azaltmadığı sabit olan sanığın, öngördüğü muhtemel neticeyi engelleme çabasının ya da neticeyi göze almadığına dair bir davranışının bulunmaması, başka bir ifadeyle gerçekleşen muhtemel neticeye kayıtsız kalarak kabullenmesi, ayrıca somut olayın kanun koyucu tarafından olası kastın düzenlendiği madde gerekçesinde belirtilen örnek olaydaki gibi gerçekleştiğinin anlaşılması karşısında sanığın eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir.
Ceza Genel Kurulunun 06.06.2017 tarihli ve 108-311 sayılı kararında, sanığın, sevk ve idaresindeki LPG tankeri ile çevre yolunda seyir hâlinde iken ışık kontrollü kavşağa geldiğinde, kendi seyir yönüne kırmızı ışık yanmasına rağmen kavşağın henüz boş olmasından faydalanarak karşıya geçmeye çalıştığı ancak kendi yönlerindeki araçlara yeşil ışık yanması nedeniyle aynı kavşağa giren katılanların bulunduğu araca çarparak birden fazla kişinin yaralanmasına neden olduğu olayda, sanığın önüne çıkan aracı görür görmez frene basması nedeniyle meydana gelen muhtemel neticeyi engellemeye yönelik davranışlarda bulunduğundan bilinçli taksirle hareket ettiği; yine Ceza Genel Kurulunun 15.01.2019 tarihli ve 701-6 sayılı kararında, trafik ışığı bulunan kavşaktan kırmızı ışık ihlali yapmak suretiyle hızlı bir şekilde geçen sanığın, o esnada yaya bandı üzerinden yolun sağ tarafından sol tarafına bisikletiyle geçmekte olan kişiye çarparak ölümüne neden olduğu olayda, sarı ışığın yandığını gören sanığın kırmızı ışığa yakalanmamak için hızını artırmak suretiyle şoförlük becerisine ve şansına güvenerek kavşaktan geçtiği ve önüne çıkan bisikletliyi görür görmez frene basarak neticeyi önlemeye çalıştığından eylemini bilinçli taksirle işlediği kabul edilmiştir. Uyuşmazlık konusu somut olayda ise, kavşağa yaklaşırken hızını azaltmayıp kendisine kırmızı ışık yandığını ve diğer araçların durduğunu görmesine rağmen durmayarak hızlı bir şekilde kavşaktan geçen ve önüne araç çıkmasına rağmen frene basmayan sanığın, meydana gelen muhtemel neticeyi engellemeye yönelik herhangi bir davranışı bulunmadığından eyleminin olası kastla öldürme suçunu oluşturduğu kabul edilmiştir. Ceza Genel Kurulunca kast-taksir kombinasyonuna ilişkin kararlardaki uygulama istikrarlı bir şekilde sürdürülmekte olup yukarıda belirtilen ve açıklanan özellikleri nedeniyle birbirinden farklı olan olaylarda farklı sonuçlara ulaşılması içtihat değişikliği anlamına gelmemektedir.
Öte yandan, sanık hakkında olası kastla öldürme suçundan verilen hapis cezasına mahkûmiyetin kanuni sonucu olarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 53. maddesinin birinci fıkrasında belirtilen hak yoksunluklarının yanında ayrıca sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına karar verilmiş ise de yalnızca taksirli suçlarda uygulanma imkânı bulunan anılan maddenin altıncı fıkrasının tatbiki hukuki değerden yoksun olduğundan bu hususun infaz aşamasında ele alınması mümkün görülmüştür.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Kayseri Ceza Avukatı
Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.
Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.