Taksirle Ölüme ve Yaralanmaya Neden Olma Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebeplerinin Uygulanma Şartları

Şahsi Cezasızlık Sebepleri, Taksirle Birden Fazla Kişinin Ölümüne ve Yaralanmasına Neden Olma Halinde Uygulanmaz -

Taksirle Birden Fazla Kişinin Ölümüne ve Yaralanmasına Neden Olma Suçunda Şahsi Cezasızlık Sebepleri

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu

Taksir – Madde 22

(1) Taksirle işlenen fiiller, kanunun açıkça belirttiği hallerde cezalandırılır.

(2) Taksir, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla, bir davranışın suçun kanuni tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesidir.

(3) Kişinin öngördüğü neticeyi istememesine karşın, neticenin meydana gelmesi halinde bilinçli taksir vardır; bu halde taksirli suça ilişkin ceza üçte birden yarısına kadar artırılır.

(4) Taksirle işlenen suçtan dolayı verilecek olan ceza failin kusuruna göre belirlenir.

(5) Birden fazla kişinin taksirle işlediği suçlarda, herkes kendi kusurundan dolayı sorumlu olur. Her failin cezası kusuruna göre ayrı ayrı belirlenir.

(6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.

Taksirle öldürme – Madde 85

(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu

Esas No: 2017/636 Karar No: 2018/431 Karar Tarihi: 16.10.2018

Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 12. Ceza Dairesi

Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi

Özet: Asli kusurlu olarak anne ve babasının ölümü ile ikisi şikâyetçi olmak üzere altı kişinin yaralanmasına sebebiyet veren sanığın, anne ve babasının ölümü nedeniyle kişisel ve ailevi durumu bakımından ağır düzeyde etkilenip zarar gördüğünde ve mağdur olduğunda bir tereddüt bulunmamakta ise de sanığın taksirli hareketi sonucu münhasıran kendisinin kişisel ve ailevi durumu etkilenmiş olmayıp sanık ile ailevi ilişkisi bulunmayan katılanların da yaralanarak olaydan bizzat zarar görmeleri ve sanıktan şikâyetçi olmaları karşısında; eylemin sonuçlarının taksirle öldürme ve şikâyetin varlığına bağlı olarak taksirle yaralama şeklinde bölünemeyeceği de gözetildiğinde, sanığın kişisel ve ailevi bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olduğundan söz edilemeyeceğinden hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22. maddesinin altıncı fıkrasında düzenlenmiş olan şahsi cezasızlık sebebinin uygulanmasına imkân bulunmamaktadır.

İçtihat Metni

Sanık … hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesince 15.05.2012 tarih ve 290-168 sayı ile, eylemin neticelerine göre bölünerek annesi … ve babası …’in ölümlerinin, münhasıran sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açtığı gerekçesiyle anne ve babasının ölümlerine neden olmasından dolayı 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 22/6. maddesi ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223/4-b maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına, katılanlar … ve …’nun yaralanmalarına neden olmasından dolayı ise TCK’nın 89/1, 62/1 ve 53/6. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 3 ay süre ile geri alınmasına, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.

Kararların katılan … vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 06.05.2014 tarih ve 19316-10945 sayı ile;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın itiraza tabi olduğu ve katılan … vekili ile Cumhuriyet savcısının itirazlarının, itiraz mercisi tarafından değerlendirilmesi gerektiği belirtilmiş,

Ceza verilmesine yer olmadığına dair hükmün ise;

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22/6-1. cümlesinin uygulanabilmesi için taksirle hareket sonucu neden olunan neticenin, münhasıran sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması gerektiği, böyle bir netice ile birlikte başka bir neticenin de meydana gelmiş olması hâlinde anılan fıkra ile uygulama yapılamayacağı, ayrıca taksirli eylemden doğan neticelerin bölünerek bir kısmı bakımından ceza verilmesine yer olmadığına, bir kısmı bakımından ise mahkûmiyete ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği dikkate alınmadan, asli kusurlu olarak meydana getirdiği kaza sonucu aracında yolcu olarak bulunan anne ve babasının ölümüne, diğer araçta sürücü ve yolcu olarak bulunan … ve …’nun da yaralanmasına sebebiyet veren sanık hakkında, anne ve babasının ölümünden dolayı TCK’nın 22/6. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi”

isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Direnme Kararı

Eskişehir 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 25.09.2014 tarih ve 255-293 sayı ile;

“…Katılan sanık …’in taksirle bir kişinin yaralanmasına neden olmak suçundan hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verildiği ve kararın itiraz edilmeden 12.06.2012 tarihinde kesinleştiği, bu suçla ilgili karar kesinleştikten sonra dosya temyiz üzerine Yargıtay 12 Ceza Dairesine gönderilmiş ve Yargıtay 12 Ceza Dairesinin 2013/19316 Esas, 2014/10945 Karar sayılı kararı ile; sanık … hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesinde; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu‘nun 231/12. madde ve fıkrası uyarınca itiraza tabi olup, aynı Kanun’un 264. maddesi uyarınca kabul edilebilir bir başvuruda mercide yanılma başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağından katılan vekilinin ve mahalli Cumhuriyet savcısının itirazlarının itiraz merciince değerlendirilmesi gerektiğinin belirtildiği, bu hâliyle bu suçla ilgili olarak dosyada kesinleşmiş karar bulunduğu,

Yargıtay 12 Ceza Dairesinin 2013/19316 Esas, 2014/10945 Karar sayılı kararı ile sanık … hakkında taksirle öldürme suçundan ceza verilmesine yer olmadığına ilişkin hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde …; TCK’nın 22/6-1. cümlesinin uygulanabilmesi için taksirle hareket sonucu neden olunan neticenin, münhasıran sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından artık bir cezanın hükmedilmesi gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması gerektiği, böyle bir netice ile birlikte başka bir neticenin de meydana gelmiş olması hâlinde anılan fıkra ile uygulama yapılamayacağı, ayrıca taksirli eylemden doğan neticelerin bölünerek bir kısmı bakımından ceza verilmesine yer olmadığına, bir kısmı bakımından ise mahkûmiyete ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği dikkate alınmadan, asli kusurlu olarak meydana getirdiği kaza sonucu aracında yolcu olarak bulunan anne ve babasının ölümüne, diğer araçta sürücü ve yolcu olarak bulunan … ve …’nun da yaralanmasına sebebiyet veren sanık hakkında, anne ve babasının ölümünden dolayı TCK’nın 22/6. maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesinin, Kanun’a aykırı olup kararın bu yönden bozulmasına karar verilmiş ise de;

Sanık …’in taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmak suçundan cezalandırılmasının talep edildiği, kazada sanığın annesi ve babası vefat etmiş, eşi ile çocuklarının yaralanmış olması ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22/6. maddesi gereğince “taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran sanığın kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez.” hükmü karşısında katılan sanığa taksirle ölüme neden olmak suçundan ceza tayini yoluna gidilmemiş, ancak kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğu ve katılan …’nun ve aracında yolcu olarak bulunan katılan …’nun doktor raporlarında belirtilen şekilde yaralanmalarına sebebiyet verdiği, sanık …’in sadece diğer araçta bulunan ve şikâyetçi olan katılan …’nun yaralanmasından sorumlu tutulabileceği, 5237 sayılı TCK’nın 22/6. maddesi kapsamında kalan annesinin, babasının ölümünden sorumlu tutulmasının mümkün olmadığı, aynı olayda mağdur katılan …’nun şikâyetçi olmaması durumunda diğer neticelerin TCK’nın 22/6. maddesi kapsamında olması da nazara alındığında buna yönelik eylemden dolayı TCK’nın 89/5. maddesi gereğince tahkikat yapılamayacağı ve ceza verilmeyeceği, kalan eylemi anne ve babanın ölümü olduğu ve bunun da TCK’nın 22/6. maddesi kapsamında değerlendirilerek ceza verilmesinin mümkün olmadığı nazara alındığında, basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek şekilde basit yaralanan katılan mağdur …’in şikâyetiyle birlikte sanığın aynı zamanda anne ve babasının ölümünden de sorumlu tutulmasının 5237 sayılı TCK’nın 22/6. maddesindeki düzenlemesine, bu hükmün getiriliş amacına ve hakkaniyete uygun olmayacağı”

gerekçesiyle bozma kararına direnerek sanık hakkında önceki hükümdeki gibi ceza verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.

Direnme kararına konu bu hükmün de katılan … vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.12.2014 tarihli ve 386027 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 825-802 sayı ile; 6763 sayılı Kanun’un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun’a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 12. Ceza Dairesince 03.04.2017 tarih ve 69-2663 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

İnceleme dışı sanık … hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden olma suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanık … hakkında taksirle birden fazla kişinin ölümüne neden olma suçundan kurulan ceza verilmesine yer olmadığına dair hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.

Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; trafik kazası neticesi taksirle anne ve babasının ölümü ile ikisi şikâyetçi olmak üzere altı kişinin de yaralanmasına neden olan sanık hakkında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22. maddesinin altıncı fıkrasının uygulanma şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya kapsamından;

29.08.2011 tarihli trafik kazası tespit tutanağına göre; sanık …’in sevk ve idaresindeki otomobili ile Kartopu Caddesi istikametinden geldiği ve Mustafa Özel Caddesi Kavşağından kontrolsüz olarak geçmek istediği sırada sağ yoldan gelen ve doğrudan geçiş yapmakta olan katılan …’nun sevk ve idaresindeki kamyonetin sol yan kısımlarına çarpması sonucu meydana gelen trafik kazasında, sanık …’in bölünmüş kara yoluna çıkarken bu yoldan geçen araçlara geçiş hakkını vermeyip kırmızı flaşör lambasını ve “DUR” trafik levhasını dikkate almadığı, bu suretle kavşaklarda geçiş önceliğine uymadığından %75 oranında, katılan …’nun ise kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığından %25 oranında kusurlu oldukları, sanığın seyir istikametinde kavşağa girmeden “DUR” trafik levhası ile “kırmızı flaşör lambası”nın, katılanın seyir istikametinde kavşağa girmeden “30 km/s” hız tahdit levhası ile “sarı flaşör lambası”nın bulunduğu, çarpma noktasından itibaren 16 metre sonra sanığın aracının durduğu, kazanın açık havada, yerleşim yerinde, dört yönlü kavşakta, 12 metre genişliğinde, bölünmüş, eğimsiz, düz, kuru, asfalt kaplama yolda gündüz meydana geldiği, sanığın ve katılanın B-2 tipi sürücü belgelerinin olduğu,

Olaydan sonra sanık ve katılan hakkında düzenlenen adli raporlara göre; sanıkta ve katılanda alkole rastlanılmadığı,

Sanığın aracında yolcu olarak bulunan kişiler hakkında Eskişehir Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 27.10.2011 tarihli raporlara göre; sanığın, 11 yaşındaki oğlu mağdur …’in yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif olduğu, 7 yaşındaki yeğeni mağdur …’in yaygın beyin kontüzyonu, subaroknoid kanama ve fibula-tibia cisim kırığı ile sağ radius uç kırığından oluşan yaralanmasının yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu ve kemik kırıklarının vücut fonksiyonlarını ağır (6) derecede etkileyeceği, 7 yaşındaki kızı mağdur …’in muhtelif ekimoz, abrazyon ve sol humerus proksimal orta sipiral oblik non-deplase kırıktan oluşan yaralanmasının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olmadığı, yaşamını tehlikeye sokmadığı ve kemik kırıklarının vücut fonksiyonlarını (3) orta derecede etkileyecek nitelikte olduğu, eşi mağdur …’in karaciğer laserasyonuna neden olan yaralanmasının ise yaşamını tehlikeye sokan bir duruma neden olduğu,

Katılanlar hakkında Eskişehir Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 13.09.2011 tarihli raporlara göre; katılan …’nun sol ve sağ dirseklerde en büyüğü 0,2 cm uzunluğunda olan muhtelif sıyrıklardan oluşan, katılan …’nun ise sol parietalde şişlik ve hassasiyet, her iki dizde muhtelif sıyrıklardan oluşan yaralanmalarının basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde hafif oldukları,

30.08.2011 tarihli ölü muayene ve otopsi tutanağına göre; sanığın babası …’in trafik kazasına bağlı subdural kanama, kafa kaide kırığı ve iç organ yaralanması sonucu, annesi …’in ise trafik kazasına bağlı akciğer yaralanması ve hemotoraks sonucu vefat ettikleri,

Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinin 14.03.2012 tarihli raporuna göre; sanık …’in yönetimindeki otomobil ile olay yeri kavşağa geldiğinde kavşak öncesi, seyir yönü üzerinde bulunan “DUR” trafik levhası ile kırmızı flaşör lambasını dikkate alıp durması ve sağ tarafından bölünmüş yol üzerinde seyrederek aynı kavşağa gelen katılan sürücü … yönetimindeki kamyonetin geçişini beklemesi gerektiği hâlde beklemeyip kontrolsüzce kavşağa girerek bu kamyonet ile çarpışması şeklinde gerçekleşen olayda, dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı davranışıyla asli kusurlu olduğu, katılan …’nun ise, yönetimindeki kamyonet ile olay yeri kavşağa geldiğinde ilk geçiş hakkı kendisine ait olsa da, kavşağa giriş öncesi seyir yönü üzerinde bulunan “30 km/s” hız tahdit levhası ile sarı flaşör lambasını dikkate alıp hızını bu şartlara göre ayarlaması gerekirken “50-55 km/s” hızla seyrettiği yönündeki kendi beyanı da nazara alındığında, bu kurallara uymayıp seyir hızıyla kavşağa girmesi sonucu, solundaki yoldan kontrolsüzce kavşağa giriş yapan sanık … yönetimindeki otomobil ile çarpışması şeklinde gerçekleşen olayda, dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı davranışıyla tali kusurlu olduğu,

Mağdur …’in kendisinin ve çocukları olan mağdurlar … ve …’in yaralanmaları açısından, …’in ise oğlu olan mağdur …’in yaralanması açısından sanıktan şikâyetçi olmadıkları,

Katılan …’nun; sanıktan şikâyetçi olduğu ve uzlaşmak istemediği,

Katılan …’nun kollukta; sevk ve idaresindeki aracı ile Çankaya Mahallesi istikametinden Yenikent istikametine seyir hâlinde iken Mustafa Özel Caddesi ile Kartopu Caddesi kavşağına geldiği sırada, Mustafa Özel Caddesi istikametinden gelen sanık …’in sevk ve idaresindeki aracın hızla ve kontrolsüz şekilde önüne çıktığını, fren yapmasına rağmen duramadığını ve araca çarptığını, sanık …’dan şikâyetçi olduğunu, sorguda; yol üstünlüğü kendisinde iken sol taraftan sanığın kullandığı aracın kavşağa yaklaştığını, sanığın durup yolu kontrol etmesi gerekirken durmadan ve yolu kontrol etmeden aniden önüne çıktığını, kendisinin fren yapıp sağa kaçmasına rağmen sanığın aracının kendi aracının ön tamponuna çarptığını, kendisinin saatte yaklaşık 50-55 km/s hızla gittiğini, mahkemede farklı olarak; olay esnasında hızının saatte yaklaşık 40-50 km/s civarında olduğunu beyan ettiği,

Sanık …’in kollukta; olay anını hatırlamadığını, çarpmanın etkisiyle yaralandığını, araçta bulunan anne ve babasının vefat ettiğini, sağından araç gelip gelmediğini hatırlamadığını, normal olarak dönüş yaptığını, şikâyetçi olduğunu, uzlaşmak istemediğini, savcılıkta; olay günü mezarlık ziyaretine gitmek üzere kendisine ait araçla yola çıktıklarını, araçta anne ve babasıyla eşinin, çocukları Emir ve Rabia Hazal ile yeğeni Talha Baran’ın olduklarını, mezarlık ziyareti dönüşü başka bir mezarlıktaki kız kardeşinin mezarını ziyaret etmek üzere tekrar yola çıktıklarını, olay yerine geldiğinde sol tarafını kontrol ettiğini, bu esnada sağından gelen bir aracın kendilerine çarptığını, sonrasını hatırlamadığını, kaza sırasında çok hızlı olmadığını, mahkemede ise; kavşağa geldiğinde kontrolünü yaptığını, herhangi bir araç gelmediğini, kavşağa girer girmez katılanın aracının kendi aracına çarptığını, anne ve babasının vefatından dolayı mağdur olduğunu savunduğu,

Anlaşılmaktadır.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22. maddesinin 6. fıkrasında yer alan düzenlemeye göre;

“Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir.”

Fıkranın gerekçesinde yer verilen açıklamalara göre de;

“…Söz konusu fıkraya göre, hâkim suçlunun durumunu takdir ile ceza vermeyebilecektir. Elbette hâkim bu hususta takdirini kullanırken suçlunun ekonomik durumunu, aile yükümlerini, söz gelimi diğer çocukların bakımını göz önünde bulunduracak, ona göre hüküm kuracaktır. Ancak dikkat edilmelidir ki, bu fıkranın uygulanabilmesi için fiilden dolayı münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu itibarıyla zararlı netice meydana gelmiş bulunmalıdır. Böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır.”

Buna göre, taksirli hareketi sonucu meydana gelen neticenin, münhasıran failin şahsi ve ailevi durumu bakımından artık bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açması hâlinde faile ceza verilmeyecektir.

5237 sayılı Türk Ceza Kanunu‘nun 22. maddesinin altıncı fıkrasında taksirli suçlar bakımından kendine özgü bir “şahsi cezasızlık hâli” düzenlenmiştir. Şahsi cezasızlık hâlinin bulunduğu durumlarda aslında ortada bir suç vardır; ancak kanun koyucu izlediği suç siyaseti gereği bu durumu cezasızlık sebebi saymış, buna bağlı olarak da 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendinde; “ceza verilmesine yer olmadığına” karar verileceğini hüküm altına almıştır.

Kanuni düzenlemeye bakıldığında, bu şahsi cezasızlık nedeninin uygulanabilmesi için iki temel şartın varlığı aranmaktadır;

1- Taksirle işlenmiş bir suç bulunmalıdır. 22. maddenin altıncı fıkrasının ilk cümlesinde; “Taksirli hareket sonucu neden olunan netice”den bahsediliyor olması, anılan şahsi cezasızlık sebebinin yalnızca taksirle işlenen suçlarda uygulanabileceğini göstermektedir. Doğrudan kast, olası kast ile işlenen suçlarda bu hüküm uygulanamayacaktır. Bilinçli taksirin varlığı durumunda ise aynı fıkranın “bilinçli taksir hâlinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir” şeklindeki son cümlesi uyarınca bu şahsi cezasızlık hâli değil, “cezada indirim yapılmasını gerektiren şahsi sebep” söz konusu olabilecektir.

2- Meydana gelen netice “münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından” etkili olmalıdır. Buna göre, failin taksirli hareketiyle neden olduğu netice hem kendisine acı ve ızdırap vermeli, hem de cezalandırılmasına karar verilmesi kendisi ve ailesi bakımından artık bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağduriyete yol açmalıdır. Görüldüğü gibi bu şart, kendi içerisinde üç ayrı hususu barındırmaktadır.

Öğretide de benimsendiği üzere bunlardan ilki; “failin taksirli eyleminden ağır düzeyde etkilenmiş olması”, başka bir deyişle failin kendi fiilinin mağduru durumuna düşmesidir. Failin uğradığı mağduriyet, maddi olabileceği gibi manevi de olabilir. Hangi mağduriyetin bir cezaya hükmedilmesini gereksiz kılacağı ise her somut olaya göre belirlenmelidir. (Veli Özer Özbek, Türk Ceza Kanunu İzmir Şerhi, Türk Ceza Kanununun Anlamı, Seçkin Yayınevi, Ankara, c. 1, 4. Baskı, s. 284.)

İkincisi, failin taksirli eyleminden “ailevi durumu” itibarıyla etkilenmesidir. Bu şart, fail ile taksirli suçun mağduru arasında belli derecedeki yakınlığı ifade etmektedir. Bu anlamda, üzerinde durulması gereken husus akrabalığın derecesinden çok “aile” kavramıdır. Çünkü kanun koyucu belli derecede akrabalığı ifade eden herhangi bir kavramı değil özellikle “aile” ibaresini tercih etmiş ve bir manada faille mağdur arasında “aynı aileden olma ilişkisini” aramıştır. Aile ise kanunlarımızda tüm yönleriyle tanımlanmış bir kavram değildir. Bu konuyla ilgili olarak öğreti; bir yandan aile kavramının üst soy, alt soy ve evlilik ilişkisini kapsayacak bir şekilde yorumlanması gerektiğini savunurken, diğer yandan ortada bir aile bulunup bulunmadığı değerlendirirken biyolojik gerçekten çok, toplumsal gerçekliğe ağırlık veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Kararlarını göz önünde bulundurmaktadır. (Zeki Hafızoğulları, Türk Ceza Kanununda Taksir, Polis Dergisi Yıl:11, S. 44, Nisan-Mayıs-Haziran 2005, s. 87.; Ursula Kilkelly, Özel Hayata ve Aile Hayatına Saygı Gösterilmesi Hakkı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. Maddesinin Uygulanmasına İlişkin Kılavuz İnsan Hakları El Kitapları, No: 1, Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Hukuk İşleri Genel Müdürlüğü, Eylül 2007, s. 15.)

Üçüncü husus, taksirli suçtan “münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu”nun etkilenmiş olması yani taksirli hareket sonucunda ailesinden birisinin zarar görmesi nedeniyle failin ziyadesiyle etkilendiği olayda, fail ile ailevi ilişkisi bulunmayan başka bir kişinin daha zarar görmemesidir. Fail ve ailesi dışında bir kişinin de zarar gördüğü olaylarda ise anılan fıkra hükmü uygulanmayacaktır. Başkalarının zarar görmesinden maksat, fail ve ailesi dışındaki üçüncü kişilerin dolaylı olarak etkilenmesi değil, olaydan bizzat zarar görmesidir. Örneğin, olay sırasında eşinin yanında, akrabası olmayan bir kişinin de öldüğü ya da yaralandığı hâllerde fail bu fıkradan yararlanamayacak, buna karşılık sadece eşinin öldüğü hâllerde, eşinin akrabalarının olay nedeniyle üzülecek olmaları failin altıncı fıkradan yararlanmasına engel teşkil etmeyecektir.

Kanun koyucunun; “münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu”ndan söz ederek, “kişisel” ile “ailevi” kelimeleri arasına “ve” bağlacını koymuş olması, ikinci şartın gerçekleşebilmesi için, her üç hususun da birlikte bulunmasının zorunlu olduğunu göstermektedir. TCK’nın 22. maddesinin 6. fıkrasında “münhasıran failin kişisel ve ailevî durumu” ibaresinin kullanılmış olması karşısında, taksirli fiili sonucunda failin kendisi veya ailesinden birisi dışında başkalarının da zarar görmüş olması durumunda; örneğin failin bir yakınının ölmesi veya yaralanması ile birlikte başkalarının da mağduriyeti veya zarar görmesine neden olunmuşsa altıncı fıkra hükmü uygulanamayacaktır. Bu husus madde gerekçesinde de “Böyle bir netice ile birlikte söz konusu durumlara ilişkin bulunmayan başka bir netice de meydana gelmişse fıkra uygulanmayacaktır” denilmek suretiyle açıklanmıştır. Nitekim öğretideki görüşler de bu doğrultudadır. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, 8. Baskı, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, s. 357.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, 6. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, s. 230.; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Kanunu Özel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, s. 154.; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur- Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Kanunu Genel Hükümler, 4. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, s. 511.; Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Kanunu Özel Hükümler, 5. Baskı, Seçkin Yayınevi, Ankara 2013, s. 188.; Aytekin Özanlı, Failin Ailevi ve Kişisel Durumunun Taksirli Suçlar Bakımından Değerlendirilmesi, Terazi Hukuk Dergisi, Nisan 2009, s. 32.; Mustafa Özen, Ceza Hukukunda Taksir, Adalet Yayınevi, Ankara 2011, s. 215.)

Öte yandan, TCK’nın 85. maddesinin ikinci fıkrasında birden ziyade kişinin ölümü ya da bir kişinin ölümüyle birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet verilmesi, taksirle ölüme neden olma suçunun daha fazla cezayı gerektiren nitelikli hâli olarak düzenlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen suçta, taksirli fiil tek olmakla birlikte, birden fazla kişinin ölümü ya da bir kişinin ölümüyle, en az biri şikâyetçi olmak koşuluyla bir veya daha fazla kişinin yaralanması şeklinde meydana gelen iki sonuç cezalandırılmaktadır.

TCK’nın 85. maddesinin ikinci fıkrasında düzenlenen suç açısından, neticelerin ikiye bölünmesi suretiyle ölenin ya da ölenlerden birinin veya bir kısmının faille ailevi yakınlığı nedeniyle fail hakkında TCK’nın 22. maddesinin altıncı fıkrası gereğince uygulama yapılması, faille ailevi yakınlığı olmayan kişi ya da kişilerin ölümü veya şikâyetin olduğu yaralanmalar yönünden ise mahkûmiyet, beraat ya da hükmün açıklanmasının geri bırakılması gibi ayrı bir karar verilmesi mümkün değildir. Ancak, ölen ya da ölenlerden biri veya bir kısmı ile failin ailevi yakınlığı temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Olay tarihinde gündüz saatlerinde, yerleşim yerinde, açık havada, dört yönlü kavşakta, 12 metre genişliğinde, bölünmüş, eğimsiz, düz, kuru ve asfalt kaplama yolda sanık … ile katılan …’nun yönetimlerindeki araçların çarpışması neticesinde sanık …’ın aracında bulunan annesi Meral ve babası Nevzat’ın ölümü ile birlikte aynı araçta bulunan mağdurların, yine diğer taraftaki araçta bulunan katılanlar Abidin ve Recep’in yaralanmalarıyla sonuçlanan trafik kazasının meydana geldiği, sanık …’in sevk ve idaresindeki aracı ile kavşağa yaklaşırken kavşak öncesinde seyir yönü üzerinde bulunan “DUR” trafik levhası ile “kırmızı flaşör” lambasını dikkate alarak durması ve sağ tarafından bölünmüş yol üzerinde seyrederek aynı kavşağa gelen katılan …’nun sevk ve idaresindeki aracın geçişini beklemesi gerekirken kontrolsüzce kavşağa girmek suretiyle kazanın oluşumunda asli kusurlu olduğu, mağdurların sanıktan şikâyetçi olmadıkları, katılanların ise şikâyetçi oldukları anlaşılan olayda; asli kusurlu olarak anne ve babasının ölümü ile ikisi şikâyetçi olmak üzere altı kişinin yaralanmasına sebebiyet veren sanığın, anne ve babasının ölümü nedeniyle kişisel ve ailevi durumu bakımından ağır düzeyde etkilenip zarar gördüğünde ve mağdur olduğunda bir tereddüt yok ise de, sanığın taksirli hareketi sonucu münhasıran kendisinin kişisel ve ailevi durumu etkilenmiş olmayıp sanık ile ailevi ilişkisi bulunmayan katılanların da yaralanıp olaydan bizzat zarar görmeleri ve sanıktan şikâyetçi olmaları karşısında, eylemin sonuçlarının taksirle öldürme ve şikâyetin varlığına bağlı olarak taksirle yaralama şeklinde bölünemeyeceği de gözetildiğinde, münhasıran sanığın kişisel ve ailevi bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olduğundan söz edilemeyeceğinden hakkında TCK’nın 22. maddesinin altıncı fıkrasında düzenlenmiş olan şahsi cezasızlık sebebinin uygulanmasına imkân bulunmamaktadır. Bu nedenle Yerel Mahkemenin direnme hükmü isabetli değildir.

Bu itibarla, Özel Dairenin bozma kararı isabetli olduğundan Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, taksirli hareketi neticesi asli kusurlu olarak annesi ve babasının ölümü ile katılanların yaralanmasına neden olan sanık hakkında TCK’nın 22. maddesinin altıncı fıkrasının uygulanamayacağının gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Kayseri Ceza Avukatı

Alanında yetkin Kayseri ceza avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.

Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir. 

Alanında yetkin Kayseri Avukat kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz, savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde taraflara hukuki yardım sunmaktadır. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) başvuru sürecinde herhangi bir mağduriyete veya hak kaybına uğramamak için gerekli başvuruların zamanında ve usulüne uygun yapılması büyük önem arz etmektedir. Bu süreçte, alanında uzman bir avukattan hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Zülküf Arslan Hukuk Bürosu olarak; Yalçınkaya Kararı başta olmak üzere AİHM kararlarının Türkçe çevirilerini yapan Eski AİHM Hukukçusu Dr. Orhan Arslan koordinatörlüğünde müvekkillerimize Anayasa Mahkemesi ve AİHM başvurusunun yanı sıra emsal AYM ve AİHM Kararları çerçevesinde yeniden yargılama başvurusu hususunda da hukuki destek vermekteyiz.

Kayseri ceza avukatı veya Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’ne başvuru yapmak ve süreci takip etmek için bir avukat arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile başvuru ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.