Tekerrür Hükümleri ve Mükerrirlere Özgü İnfaz Rejimi Uygulaması
Yargıtay Ceza Genel Kurulu
Esas No: 2015/38 Karar No: 2018/689 Karar Tarihi: 25.12.2018
Kararı Veren Yargıtay Dairesi: 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi: Ağır Ceza Mahkemesi
Dolandırıcılık suçundan hükümlü …’ün 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 503/1, 81/2 ve 40. maddeleri uyarınca 1 yıl 2 ay hapis ve 855.000.000 TL ağır para cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba ilişkin Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.02.2004 tarihli ve 69-17 sayılı hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Hükmün infazı sırasında 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesi nedeniyle Silivri Cumhuriyet Başsavcılığınca 02.03.2012 tarih ve 7-3496 sayı ile; hükümlünün hukuki durumunun 5237 sayılı TCK kapsamında değerlendirilmesi yönünde talepte bulunulması üzerine dosyayı yeniden ele alıp duruşmalı olarak uyarlama yargılaması yapan Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesince 11.09.2012 tarih ve 69-17 sayı ile; hükümlünün, 5237 sayılı TCK’nın 157/1, 52/2, 53/1 ve 58/7. maddeleri uyarınca 1 yıl hapis ve 100 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, ayrıca hükümlü hakkında aynı Kanun’un 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Hükmün, hükümlü müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 07.05.2014 tarih ve 7694-9093 sayı ile onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.11.2014 tarih ve 2014/371893 sayı ile;
“…Benzer bir olayda Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.06.2012 tarih 2012/6-318 E.-2012/217 K. sayılı kararında ‘25.11.2003 tarihinde işlenen nitelikli yağma suçundan hüküm kurulurken 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri lehe kabul edilerek yapılan uygulamada, suç tarihinde yürürlükte bulunmayan, aleyhe olan ve infazı ilgilendiren 58. maddenin uygulama olanağı bulunmadığından, sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına dair yerel mahkeme hükmü ile bu hükmün onanmasına ilişkin Özel Daire kararı isabetli olmadığından kaldırılmasına’ karar verilmiş olması karşısında, Bakırköy İlamat ve İnfaz Savcılığının talebi yerinde görülmüş, ayrıca mahkemenin yine aynı Ek kararında ‘Sanığın tutuklu kaldığı sürelerin Bakırköy 8. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2002/608 Esas sayılı dosyasından mahsup edildiği anlaşılmakla sanık hakkında TCK’nın 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına’ denilmiş ise de, bu hususun infaz aşamasını ilgilendirmesi, infaz ve mahsup işlemlerinin karmaşıklığı ve hatalı hesaplama yapılabilmesinin her zaman mümkün olması karşısında, hükümlü aleyhine bir sonuç doğmaması için, infaz aşamasındaki işlemler yönüyle bağlayıcı olacak tarzdaki bu cümlenin de hükümden çıkartılmasının uygun olacağı düşünülmüş, Bakırköy İlamat ve İnfaz Savcılığının bu yöndeki talebi de yerinde görülerek itiraz yoluna gidilmesine karar verilmiştir.
Açıklanan nedenlerle;
…Yargıtay 15. CD’nin 07.05.2014 tarih ve 2014/7694 E- 2014/9093 K. sayılı onama kararının kaldırılarak, Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 11.09.2012 tarih ve 2003/69 E- 2004/17 K. sayılı Ek kararındaki ‘Sanığın sabıkasında geçen Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/615 Esas ve 2002/521 Karar sayılı ilamı ile mükerrir olduğu anlaşılmakla TCK’nın 58/7. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin ve cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına’ cümlesi ile devamındaki ‘Mahkememiz dosyasında tutuklu kaldığı sürelerin Bakırköy 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/608 Esas sayılı dosyasından mahsup edildiği anlaşılmakla sanık hakkında TCK 63. madde uygulanmasına yer olmadığına’ cümlesi çıkartılmak suretiyle, hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmesi gerektiği,”
görüşüyle, itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 22.12.2014 tarih ve 22577-21744 sayı ile; itirazın yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 04.04.2003 tarihinde işlenen dolandırıcılık suçundan uyarlama yargılaması sonucunda hüküm kurulurken;
1- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun lehe olduğunun kabul edilmesi hâlinde, hükümlü hakkında aynı Kanun’un 58/7. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığının,
2- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinin infazda karışıklık oluşturup oluşturmayacağının, buna bağlı olarak mahsubun kararda mı gösterilmesi, yoksa kararda bu hususun infaz aşamasında gözetilebileceğine temas edilmesiyle mi yetinilmesi gerektiğinin,
Belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Yargılama konusu suçun 04.04.2003 tarihinde işlendiği,
Hükümlünün adli sicil kaydında mevcut olup Yerel Mahkemece tekerrüre esas alınan, dolandırıcılık suçundan Bakırköy 6. Asliye Ceza Mahkemesince 24.06.2002 tarih ve 615-521 sayı ile, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 503/1, 522, 523/1 ve 40. maddeleri uyarınca verilen 2 ay hapis ve 45.000.000 TL ağır para cezasına ilişkin ilamın 01.07.2002 tarihinde kesinleştiği, bu ilamın 10.07.2002 tarihinde infaz edildiği,
Soruşturma aşamasında, Bakırköy 5. Sulh Ceza Mahkemesince 14.05.2003 tarih ve 2003/140 sayı ile tutuklanmasına karar verilen hükümlünün yargılama aşamasında 13.11.2003 tarihli duruşmada tahliye edildiği,
Bakırköy 8. Asliye Ceza Mahkemesince 27.04.2004 tarihli ve 2004/23 sayılı müteferrik karar ile hükümlünün tutuklu kaldığı sürelerin Bakırköy 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/608 esas sayılı dosyasından verilen cezasından mahsubuna karar verildiği,
Yerel Mahkemece uyarlama yargılaması sonucunda hüküm kurulurken, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri lehe kabul edilerek uygulama yapıldığı ve hükümlünün sabıkasında yer alan ilamın tekerrüre esas alınarak cezasının anılan Kanun’un 58/7. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine; ayrıca hükümlünün tutuklu kaldığı sürelerin Bakırköy 8. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/608 esas sayılı dosyasından mahsup edildiği gerekçesiyle de hükümlü hakkında aynı Kanun’un 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına hükmedildiği,
Anlaşılmıştır.
Uyuşmazlık konularının ayrı ayrı açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
1- Uyarlama yargılaması sonucunda hüküm kurulurken 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun lehe olduğunun kabul edilmesi hâlinde, hükümlü hakkında aynı Kanun’un 58/7. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanma imkânının bulunup bulunmadığı;
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular” başlıklı 58. maddesinde yer alan düzenlemeye göre;
“(1) Önceden işlenen suçtan dolayı verilen hüküm kesinleştikten sonra yeni bir suçun işlenmesi hâlinde, tekerrür hükümleri uygulanır. Bunun için cezanın infaz edilmiş olması gerekmez.
(2) Tekerrür hükümleri, önceden işlenen suçtan dolayı;
a) Beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl,
b) Beş yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para cezasına mahkûmiyet hâlinde, bu cezanın infaz edildiği tarihten itibaren üç yıl,
Geçtikten sonra işlenen suçlar dolayısıyla uygulanmaz.
(3) Tekerrür halinde, sonraki suça ilişkin kanun maddesinde seçimlik olarak hapis cezası ile adlî para cezası öngörülmüşse, hapis cezasına hükmolunur…
(6) Tekerrür halinde hükmolunan ceza, mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilir. Ayrıca, mükerrir hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanır…”
Buna göre, tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki hükmün kesinleşmesi ve ikinci suçun kesinleşmeden sonra işlenmesi yeterli olup, cezanın infaz edilmiş olmasına gerek bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucu tekerrür hükümlerinin uygulanabilmesi için önceki cezanın infaz edilmesi koşulunu aramadığı hâlde, infazdan sonra belirli bir sürenin geçmesi hâlinde tekerrür hükümlerinin uygulanmayacağını hüküm altına almıştır. Buna göre, beş yıldan fazla süreyle hapis cezasına mahkûmiyet hâlinde cezanın infaz edildiği tarihten itibaren beş yıl, beş yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasına mahkûmiyet hâlinde ise cezanın infaz tarihinden itibaren üç yıl geçmekle tekerrür hükümleri uygulanmayacak, bu süreler cezanın infaz tarihinden itibaren işlemeye başlayacaktır.
Tekerrür hükümlerinin uygulanmasına karar verilmesinin sonucu olarak; mükerrir sanık hakkında, sonraki suç nedeniyle kanun maddesinde seçimlik ceza olarak hapis veya adli para cezası öngörülmüşse hapis cezasına hükmolunması, hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve hükümlü hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanması gerekmektedir.
Mükerrirlere özgü infaz rejimi ise, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un 108. maddesinde düzenlenmiş ve bunlar hakkında koşullu salıverilme süresi, süreli hapis cezasında cezanın dörtte üçü olarak belirtilmek suretiyle infaz koşulları ağırlaştırılmıştır.
765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda cezanın artırım nedeni olarak öngörülmüş iken, yeni sistemde koşullu salıverilme süresini de etkileyecek şekilde bir infaz rejimi kurumu olarak düzenlenmiş olan tekerrüre ilişkin hükümlerin, 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenmiş suçlarla ilgili olarak yapılan uyarlama yargılaması sonucunda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun lehe kabul edilmesi hâlinde, aleyhe düzenleme içermesi ve infazı ilgilendirmesi nedeniyle uygulama olanağı bulunmamaktadır.
Nitekim, Ceza Genel Kurulunun 11.10.2011 tarih ve 179-211 ile 05.06.2012 tarih ve 318-217 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere; 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58. maddesi uyarınca kişinin mükerrir sayılması için ilk hükmün kesinleşmesinden sonra ikinci suçun 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenmesi yeterli olup, ilk suçun 1 Haziran 2005 tarihinden önce veya sonra işlenmesinin herhangi bir önemi bulunmamaktadır. İkinci suçun 01 Haziran 2005 tarihinden önce işlendiği durumlarda ise 5237 sayılı TCK’nın 58. maddesinin uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Hükümlü hakkında 04.04.2003 tarihinde işlediği dolandırıcılık suçundan yapılan uyarlama yargılaması sonucunda, lehe olduğu kabul edilen 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre yeniden hüküm oluşturulurken suç tarihinde yürürlükte bulunmayan, aleyhe olan ve infazı ilgilendiren 5237 sayılı TCK’nın 58/7. maddesinin uygulanma imkânının bulunmadığı kabul edilmelidir.
2- 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinin infazda karışıklık oluşturup oluşturmayacağı, buna bağlı olarak mahsubun kararda mı gösterilmesi, yoksa kararda bu hususun infaz aşamasında gözetilebileceğine temas edilmesiyle mi yetinilmesi gerektiği;
Tutuklama, ceza yargılamasının güvenli yürümesini ve amacına erişmesini sağlamaya yönelik ve yargılama hukuku açısından zorunlu hâllerde hâkimin verdiği karara dayanan bir önlemdir. Yargılamadaki amaca göre önleyici bir koruma önlemi olduğu kadar kişi özgürlüğü ve güvenliğini kısıtlayan bir içerik de taşımaktadır. Bu nedenle mukayeseli hukukta, sistemler ve sistemlerin dayandığı prensipler farklı olmakla birlikte, kendisine ceza verilmiş olan şahsın, bu cezasından daha önce sınırlandırılmış özgürlük sürelerinin hükmedilen cezasından indirilmesi kabul edilmiştir. Mevkufiyetin (tutukluluğun) mahsubu olarak adlandırılan bu kurumdan amaç, kendisine ceza verilmiş mahkûmun bu cezasından daha evvel çekilmiş, özgürlüğü sınırlayıcı önlemler nedeniyle özgürlüğünden yoksun kaldığı sürelerin tamamen veya kısmen indirilmesinden ibarettir.
Mahsubun hukuki esası hakkında, bu kurumun cezanın hafifletilmesi nedenlerinden biri olduğu, evvelce çekilmiş bir ceza olduğu, hususi af olduğu konusunda çeşitli görüşler bulunmakta ise de, mahsup, suçlu olduğu henüz kesin olarak bilinmeyen kişilerin özgürlüklerinden yoksun bırakılması dolayısıyla ortaya çıkan haksızlıkları gidermek için başvurulan ve kişisel özgürlükleri anayasal düzeyde güvence altına alan, önleyici amaçlarla yoksun bırakılan özgürlüğün iadesi için kabul edilen hukuki bir kurumdur. (Kayıhan İçel, Mevkufen Geçen Müddetin Ceza Mahkûmiyetlerinden Mahsubu, İstanbul Hukuk Fakültesi Mecmuası, Cilt: 29, Sayı: 3, s. 569)
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlükten kaldırılan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 40/1. maddesindeki “Hüküm katiyet kesbetmeden evvel vukubulan mevkufiyet ceza mahkumiyetlerinden indirilir.” ve 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddesindeki “Hüküm kesinleşmeden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş süreler, hükmolunan hapis cezasından indirilir. Adlî para cezasına hükmedilmesi durumunda, bir gün yüz Türk Lirası sayılmak üzere, bu cezadan indirim yapılır.” hükümleri ile, her iki Kanunda da mahsubun mecburiliği (hukukî) sistemi kabul edilmiştir. Bu sisteme göre, mahkûm kusuru ile tutuklu kalmış olsa dahi, tutukluluk süresinin verilen cezadan indirilmesi zorunludur. Bu sistemde hakimin görevi, indirim yapılması için gerekli yasal koşulların doğup doğmadığını kontrol etmekten, doğmuş ise yapılan indirimin hesabında hata yapılıp yapılmadığını denetlemekten ibarettir.
Ancak 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 40. maddesindeki mevkufiyet (tutukluluk), teknik anlamda, tutuklama müzekkeresine dayanılarak özgürlüğün sınırlandırılması anlamında dar yorumlanmayıp, “Bir suç dolayısıyla suçlunun hürriyetinin sınırlandırılması mahiyetinde ve o maksatla geçirdiği süre” şeklinde geniş yorumlanmalıdır. Nitekim bu husus, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddesinde, hükmün kesinleşmesinden önce gerçekleşen ve şahsi hürriyeti sınırlama sonucunu doğuran bütün haller nedeniyle geçirilmiş sürelerin, hükmolunan hapis cezasından indirileceği hükme bağlanmakla, yasal bir temele oturtulmuştur.
Görüldüğü gibi, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 40 ve benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddeleri uyarınca, mahkûmiyet hükmü kesinleşmeden önce gerçekleşen tutukluluk veya özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğuran tüm süreler ceza mahkûmiyetinden indirilecektir.
Tutuklu kalınan sürenin mahkûmiyetten mahsup edilebilmesi için, tutukluluğun mahsup yapılacak suça konu mahkûmiyete ait olması gerekmeyip, sanığın tutuklu kaldığı suçtan dolayı verilecek hükmün kesinleşmesinden önce, işlemiş olduğu diğer bir suç nedeniyle de tutuklu kalınan sürenin mahsubu olanaklıdır. Burada önemli olan husus, mahsuba konu mahkûmiyete ait suçun, tutuklu kalınan suçtan verilen hükmün kesinleşmesinden önce işlenmesi olup, bunun da temel nedeni, sanığın daha önceden tutuklu kaldığı süreye güvenerek, yeniden bir suç işlemesine engel olmak düşüncesidir.
Ceza Genel Kurulunun 28.05.2013 tarihli ve 42-272 sayılı kararında belirtildiği üzere; uyarlama yargılamasında yeni kanunun lehe sonuç doğurduğu belirlendiğinde sonraki kanuna göre uygulama yapılması, aksi belirlendiğinde ise önceki hükümde değişikliğe yer olmadığına, başka bir deyişle uyarlama davasının reddine karar verilmesi gerekir. Mahkeme, ulaştığı sonuca göre beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararlarından birine hükmedecek, uyarlama isteminin reddi hariç, usûlünce kesinleştiğinde, önceki hükmü ortadan kaldıracak ve gerektiğinde infaza konu olabilecek olan yeni kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre hüküm fıkrasında bulunması zorunlu unsurları taşıması gerekecektir.
Diğer bir ifadeyle, uyarlama yargılaması sonucunda verilen ve önceki mahkûmiyet hükmünde değişiklik yapan yeni hüküm usulüne uygun biçimde kesinleştiğinde, öncekinin infaza dayanak tutulacak hüküm bölümü ortadan kalkacak ve infaz sırasında infaz işlemleriyle sorumlu birimlerin sadece ve yalnız uyarlama hükmünün hüküm fıkrasıyla yetinerek işlemlerini yürütmeleri gerekecektir.
Bununla birlikte, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Kanun’un “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama” başlıklı 98/1. maddesinde, “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir.” hükmüne yer verilip, aynı Kanunun 101. maddesinde ise, cezanın infazı sırasında, 98 ilâ 100 üncü maddeler gereğince mahkemeden alınması gereken kararların duruşma yapılmaksızın verileceği ve bu kararların itiraza tabi olacağı belirtilmiştir. 5275 sayılı Kanun’un 98/1. maddesinin uygulanma koşulları ise, madde gerekçesinde; “Madde ile infazı söz konusu olabilen yani kesinleşmiş bir mahkûmiyet kararının yorumunda, içeriğinin belirlenmesinde veya çektirilecek cezanın hesabında tereddüt edilirse yahut hükümlünün adının yanlış yazılması gibi bir nedenle cezanın infaz olunmayacağı ileri sürülürse veya sonradan yürürlüğe giren kanun lehe ise yerine getirilecek cezanın belirlenmesi veya tereddütün giderilmesi için, bir karar alınmak üzere yargılama makamına başvurulması hususları düzenlenmiştir.” şeklinde açıklanmıştır.
Bu nedenle, uyarlama yargılaması sonucunda verilmiş olsa bile infaz aşamasına ilişkin olan mahsubun mahkemece hiç belirtilmemesinin ya da infaz aşamasında gözetilebileceğine karar verilmesinin sonuca etkili olmayacağı ve tek başına bozma nedeni yapılamayacağı kuşkusuzdur. Özel Dairelerin yerleşmiş uygulamaları da bu yöndedir.
Ancak, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi şeklindeki bir hükmün, mahsubun kararda hiç gösterilmemesi hâlinden veya infaz aşamasında gözetilebileceğine karar verilmesinden farklı olarak, kısıtlayıcı bir anlam taşımak suretiyle infazda karışıklığa yol açma, en önemlisi de hak kaybına neden olma ihtimali bulunmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Mahkûm olduğu suç nedeniyle 13.05.2003 tarihinde gözaltına alınan ve 14.05.2013-13.11.2003 tarihleri arasında da tutuklu kalan hükümlü hakkında yapılan uyarlama yargılaması sonucunda, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümleri lehe kabul edilerek yapılan uygulamada, sadece bu yargılamadaki tutukluluk sürelerine hasren de olsa 5237 sayılı TCK’nın 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesinin infazı kısıtlayacağı ve infazda karışıklık oluşturacağı gibi hak kaybına da neden olabileceği, zira Yerel Mahkemenin mahsup uygulamama gerekçesinde belirttiği dosyadaki hükümlünün cezasından mahsubuna karar verilen sürelerin değişik nedenlerle kısmen veya tamamen infaz edilememe ihtimalinin bulunduğu, kaldı ki sözü edilen dosyada sadece tutuklulukta geçen sürelerin mahsup edilip hükümlünün gözaltında geçirdiği sürenin mahsup edilmediği anlaşıldığından, Yerel Mahkemece 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 63. maddesinin hükümlü hakkında uygulanmamasına karar verilmesinin yerinde olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının her iki uyuşmazlık bakımından kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve Yerel Mahkeme hükmünün, hükümlü hakkında koşulları bulunmayan 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 58/7. maddesinin uygulanması ve aynı Kanunun 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi isabetsizliklerinden bozulmasına, ancak bu hususlar yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, Yerel Mahkeme hükmünün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
Sonuç:
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 07.05.2014 tarihli ve 7694-9093 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 11.09.2012 tarihli ve 69-17 sayılı hükmünün;
Hükümlü hakkında, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun mükerrirlere özgü infaz rejimini düzenleyen 58/7. maddesinin uygulanamayacağının gözetilmemesi ve aynı Kanun’un mahsubu düzenleyen 63. maddesinin uygulanmamasına karar verilmesi isabetsizliklerinden BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu hususların, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 5320 sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün görüldüğünden, hüküm fıkrasından, hükümlü hakkında 5237 sayılı TCK’nın 58/7. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanması ile aynı Kanun’un 63. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin kısımların çıkarılması ve hüküm fıkrasının ilgili kısmına “Hükümlünün gözaltında ve tutuklulukta geçirdiği sürelerin TCK’nın 63. maddesi uyarınca cezasından mahsubunun infaz aşamasında gözetilmesine” ibarelerinin eklenmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 4-Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 25.12.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.
Alanında yetkin Kayseri Ceza Avukatı kadrosu ve 15 yılı aşkın deneyimi ile Zülküf Arslan Hukuk Büromuz; ceza yargılamalarında savunma hakkını ve hak arama özgürlüğünü temin ederek taraflara avukatlık ve hukuki danışmanlık hizmeti vermektedir.
Ceza davalarında gerekli başvuru veya itirazların zamanında ve usulüne uygun yapılması açısından alanında uzman bir Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatından hukuki yardım alınması faydalı olacaktır. Yargılama sırasında herhangi bir mağduriyete ve hak kaybına uğramamak için güncel mevzuat ve Yargıtay kararlarının takip edilmesi önem arz etmektedir.
Kayseri ceza avukatı veya ağır ceza avukatı arıyorsanız 15 yılı aşkın deneyimi ile avukat kadromuzdan dava süreci, hukuki statünüz, haklarınız ile dava ücret ve masrafları konusunda ön bilgi alabilir; detaylı bilgi ve tüm sorularınız için bizimle iletişime geçebilir veya yüz yüze görüşmek için Zülküf Arslan Hukuk Büromuzu ziyaret edebilirsiniz.